İRAN SİVİL SİYASETİNDE DEVRİM MUHAFIZLARI’NIN GÖLGESİ

Araz Bağban
13 Temmuz 2021
SATIRBAŞLARI
İran’da İbrahim Reisi’nin kazandığı cumhurbaşkanlığı seçimleri muhafazakâr kanadın hâkimiyetini pekiştirdi. Gözler yakın zamanda yapılacağı tahmin edilen dini lider seçimine çevrildi. Bu sürecin en büyük kazananı ise Devrim Muhafızları Ordusu. İran Devrimi’nin başında bir milis kuvveti olan bu yapı bugün ülkenin en büyük askeri-iktisadi gücü haline gelmiş durumda. Öyle ki, İran halkını yoksulluğa sürükleyen uluslararası ambargolar veya Ortadoğu’ya yayılan savaşlar en çok onlara yarıyor, İran’ın geleceğini onlar belirliyor, bu haliyle çevre ülkelere de örnek teşkil ediyor. Devrim Muhafızları’na yakın plan…

İran’da son cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birlikte İslâm Cumhuriyeti çatısı altında bulunan devlet organlarının tümü Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) desteklediği aşırı muhafazakârların kontrolüne geçti. Bu seçimler birkaç yıldır yürütülen reformistlerle ılımlı muhafazakârları iktidar mekanizmasından uzaklaştırma sürecinin son evresiydi.

Son yıllarda, yeni atamalarda ve seçimlerin aday eleme sürecinde iktidar çemberinin ne denli daraldığına açıkça şahit olduk. Reformist ya da daha önceki görevi sırasında azıcık bile olsa reformistlere müsamaha göstermiş kişi veya gruplar, hatta yeterince güven vermeyen ılımlı veya aşırı muhafazakârlar iktidar mekanizmasından uzaklaştırıldı.

Bunun en bariz örneği, muhafazakâr Laricani kardeşlerin birer birer konumlarını kaybetmesiydi. Daha birkaç yıl öncesine kadar yasama ve yargı erklerinin başında bulunan Laricani kardeşler son iki yılda devre dışı bırakıldı. Önce ara sıra Hamenei’ye veliaht olarak gösterilen Sadık Laricani yargı başkanlığını, ardından Ali Laricani meclis başkanlığını kaybetti.

DMO destekli aşırı muhafazakârlar bununla yetinmedi; Anayasa Koruma Konseyi[1] Ali Laricani’nin cumhurbaşkanlığı aday adaylığını –birçok gözden geçirme çağrısına rağmen– reddetti. Böylece, İbrahim Reisi’nin rakipsiz biçimde cumhurbaşkanı olarak seçilmesiyle birlikte yargı ve yasama erklerinin yanında, bir sonraki dini lideri seçecek olan Uzmanlar Meclisi ve yürütme erki de DMO destekli aşırı muhafazakârların kontrolüne geçmiş oldu. Bu süreç dini lider Hamenei’nin gözetimi altında yürütüldüyse de en güçlü aktörlerden biri DMO’nun komuta kademesi idi.

Trump etkisi ve Hamenei sonrası

DMO destekli aşırı muhafazakârların iktidarı tamamen tekeline geçirmesinin ulusal ve uluslararası denge durumlarına bağlı iki ayrı nedeni var. İran Ortadoğu’da askeri ve siyasi olarak aktif rol oynayıp önemli bir güç haline gelmiş olsa da, Batı’yla arasındaki sorunları henüz çözmüş değil. İslâm Cumhuriyeti yetkilileri, bu sorunların başında gelen İran’a yönelik ekonomik ambargoları bertaraf etmekte bir başarı kazanamadı. Cumhurbaşkanı Ruhani bu iş için getirilmişti, fakat Trump etkisi hesaba katılmamıştı. Trump ABD’yi Obama döneminde varılan nükleer anlaşmadan çıkarmakla kalmadı, çok daha sert ambargolar uygulamaya başladı. Böyle olunca müzakere yolları kapandı.

Ruhani’nin müzakereci tutumu Devrim Muhafızları Ordusu’nun istediği bir strateji değildi. Ambargoları delmek için yapılan yasadışı ticaretin büyük bir kısmı DMO’nun kontrolü altında ve bu durumdan muazzam bir kâr elde ediyorlar.

Aslında Ruhani’nin müzakereci tutumu DMO’nun istediği bir strateji değildi. Ambargoları delmek için yapılan yasadışı ticaretin büyük bir kısmı DMO’nun kontrolü altında ve bu durumdan muazzam bir kâr elde ediyorlar. Fakat İran’ın yıllardır yaşadığı ekonomik sorunların hepsinin kaynağı olarak ambargolara işaret edildiğinden, halkın hoşnutsuzluğunu gidermek için Ruhani’yi kabul etmeye mecbur kalmışlardı. Bu kabulleniş, zamanında ABD ile müzakere masasına oturmadan önce Hamenei’nin yaptığı meşhur kahramanca detant açıklamasında somutlaşmıştı.

Trump’ın ABD’yi anlaşmadan çıkarması yüksek olasılıkla DMO komutanlarını çok da üzmemiş, tersine, ABD’ye güvenmemek gerektiği yolundaki uyarılarının doğrulanmış olmasına sevinmişlerdir. Bu yüzden, Biden döneminde nükleer müzakereler yeniden başlasa da artık İslâm Cumhuriyeti yetkilileri Ruhani gibi orta yolcu bir cumhurbaşkanına ihtiyaç duymuyor.

DMO destekli aşırı muhafazakârların bir gözü de Hamenei’nin sağlık durumunda. Seksen iki yaşındaki dini liderin sağlığı zaman zaman halkın gündemine oturup söylentilere konu oluyor. İslâm Cumhuriyeti’nin usûlcüler (ilkeciler) diye anılan aşırı muhafazakâr hâkim kanadı Hamenei sonrası dönem için hazırlık yaptığından bu söylentiler sadece halkın arasında dolaşmıyordur. İslâm Cumhuriyeti’nin kitleler nezdinde meşruiyet sorunu yaşadığı bir dönemde, Hamenei’nin ölümü halinde, iktidarın kendi ellerinde kalmasıyla birlikte yeni dini lidere geçişin yumuşak ve sürtüşmesiz olması DMO destekli usûlcüler için hayati önem taşıyor. Bunun için de İslâm Cumhuriyeti’nin tüm kurumlarını kendi kontrolleri altına almaya çalışıyorlar.

İslâm Cumhuriyeti yasalarına göre dini lideri seksen sekiz din adamının oluşturduğu Uzmanlar Meclisi seçiyor olsa da, bu mutabakata sadece o mecliste varılmayacak, dışarıdan birtakım kişiler ve kurumlar da meclisi etkileyecek ya da yönlendirecektir.[2] DMO komutanlarının atamasını dini lider yaptığından bu çok güçlü ordunun adının sürece müdahil olacak kurumların önünde gelmesi hiç de şaşırtıcı olmasa gerek.

Şimdilik Hamenei sonrası için herhangi bir aday üzerinde geniş bir mutabakatın olmadığı düşünülüyor. Hamenei de bu konuda herhangi bir ipucu bırakmış değil. Oğlu Mücteba Hamenei’nin adı zaman zaman Reisi gibi başka aşırı muhafazakârlar adaylar içinde anılıyor. Fakat, Hamenei’nin yerine kim gelirse gelsin, onun karizma ve gücüne sahip olmayacaktır, makamını ve iktidarını sağlamlaştırmak için en güçlü siyasi figürler ve kurumlardan destek alması gerekecektir. Böyle bir ortamda dini liderin en önemli dayanağı İslâm Cumhuriyeti’nin en güçlü kurumu DMO olacaktır.

DMO kurulduğundan beri İslâm Cumhuriyeti yapısı içinde her zaman etkili bir konuma sahip oldu. Son kırk iki yıldır attığı her adım sadece askeri düzenekten ibaret olmayan bu kurumu daha da güçlendirdi. 1979 devriminden hemen sonra, dini istibdadın inşası yolunda sol ve demokrat güçleri ortadan kaldırmak amacıyla kurulan DMO, İran-Irak savaşıyla birlikte genel anlamıyla bir orduya dönüştü. Savaş biter bitmez “savaş sonrası yapılanma” projelerinde büyük bir şirket gibi rol alan DMO giderek İran’ın en büyük ekonomik ve siyasal gücü haline geldi. Böylece, her evrede farklı kimliklere bürünüyor olsa da, aynı ideolojik çizgiyle İran’ın siyaseti ve ekonomisindeki konumunu korumayı başardı. İran-Irak savaşında mümin, mütevazı, alçakgönüllü, fani dünyadan elini çekmiş görüntüsü sergileyen İslâm askerleri, günümüzde de mümin ve mütevazı görüntüyü sürdüren holding sahipleri haline geldi.

İran’ın iki düzenli ordusundan biri olan DMO klasik bir ordudan çok daha fazlası; bir güvenlik gücü olmanın yanında bir istihbarat ağı, bir sosyo-kültürel kuruluş, ayrıca büyük bir finans ve sanayi devi. DMO, devletin içinde, fakat ondan bağımsız, ona paralel bir yapı. Sahip olduğu konum itibarıyla da DMO’yu kendisinden başka bir güç durduramaz. Yasal görevi olan dini liderin vilayetini ve “İslâmi devrimi” korumak için bu paralel yapı içindeki tüm gücünü istediği gibi kullanabilir durumdadır. Ara sıra sürtüşmelere neden olan bu paralel müdahaleler DMO’nun devlet içinde nasıl özgün bir konuma sahip olduğunun bir göstergesi.

Dini istibdadın inşası yolunda sol ve demokrat güçleri ortadan kaldırmak amacıyla kurulan Devrim Muhafızları Ordusu, İran-Irak savaşıyla birlikte genel anlamıyla bir orduya dönüştü. “Savaş sonrası yapılanma” projelerinde büyük bir şirket gibi rol alan DMO İran’ın en büyük ekonomik ve siyasal gücü haline geldi.

DMO’nun kuruluşu ve yükselişi

Humeyni önderliğindeki İslâmcı muhafazakâr kanat, 1979 devrimini bütünüyle gasp etmek için gerek duyduğu araçları geliştirmekte hiç gecikmedi. Halkın Fedaileri ve Halkın Mücahitleri gibi Şah Rıza Pehlevi istibdadına karşı şehirlerde gerilla savaşı yürütmüş örgütler devrimden sonra hızla büyüyordu. Bu örgütler Humeyni ve yandaşları için tehlike arz ettiğinden bunlara karşı mücadele verecek silahlı milis güçler oluşturuldu.

Bu güçlerin en etkin olanı DMO, 1979’da Humeyni’nin doğrudan fermanıyla kuruldu. Kurulur kurulmaz geniş bir biçimde İslâm Cumhuriyeti’nin muhaliflerini ortadan kaldırmak için işe koyuldu. Halkın Mücahitleri’nin, Marksist örgütlerin, Kürtlerin, Arapların, Türklerin ve Belucilerin kurulmaya çalışan yeni istibdat rejimine karşı politik ya da silahlı mücadelesi DMO tarafından büyük bir şiddetle bastırıldı. Bu silahlı kuvvet, adından belli olduğu gibi, zaten çaldıkları devrimi İslâmi devrim adı altında muhafaza etmek için kurulmuştu.[3]

1980 sonbaharında başlayan İran-Irak savaşı hem İslâm Cumhuriyeti hem de DMO için adeta bir nimet oldu. İslâm Cumhuriyeti yetkilileri eski düzenli orduyu İran’ın batı sınırlarına göndererek darbe olasılığını düşürdü,[4] ayrıca savaşın yarattığı ortamdan yararlanarak muhaliflerini karşı devrimci ve düşman ilan ederek ortadan kaldırdı. Böylece kendi kurum, kuruluş ve organlarını sağlamlaştırdılar. DMO da savaşta rol alarak bir milis güç olmaktan çıkıp klasik anlamında olmasa da düzenli bir orduya evrildi.

DMO savaş için gönüllü olan askerleri kendi çatısının altına toplayarak büyüdü. DMO’nun tecrübesiz genç komutanları bu acemi, yeterince eğitim almamış gönüllü gençleri “insani dalga taktiği” adı altında Irak ordusunun silahlarının önüne atarak savaş alanında bazı başarılar elde etti. Çok sayıda insanın canına mâlolan bu başarılar çok büyük kazanımlar olarak yansıtıldı. Böylelikle Devrim Muhafızları eski düzenli orduyu yavaş yavaş geride bırakarak savaşın en önemli karar mercii oldu.

İran İslâm Cumhuriyeti’nin dini lideri Ali Hamenei, Devrim Muhafızları’nın düzenlediği bir törende

Bir anda bir ülkenin kaderini belirleme konumuna ulaşan genç komutanlar doğal olarak konumlarını yitirmek istemiyordu. Bu yüzden savaşın bitmesi işlerine gelmiyordu. 1982’de Iraklı yetkililer Birleşmiş Milletler’in ateşkes önerisini kabul ederken İslâm Cumhuriyeti yetkilileri aksi yönde karar aldı. Başta savaşın uzamasına sıcak bakmayan Humeyni’yi dönemin meclis başkanı Rafsancani ve DMO’nun komutanları ikna etti.[5]

Altı yıl daha devam eden savaş iki taraf için büyük insani ve maddi kayıplara neden olurken, 1982’deki mevzilerinde kayda değer bir ilerleme yaşanmadı. Nihayet savaş 1988’de iki tarafın kabul ettiği bir Birleşmiş Milletler ateşkes önergesiyle sona erdiğinde, DMO artık etkili bir silahlı ve siyasi odak olmuştu.

Günümüzde DMO’nun silahlı kolu kara, hava-uzay, deniz kuvvetleri ve Kudüs Gücü’nden oluşuyor. Kudüs Gücü, DMO’nun sınır dışı operasyonlarından sorumlu. Bu yapı, İran-Irak savaşı sırasında Irak toprakları içindeki operasyonları koordine etme ve yürütme amacıyla kuruldu. Daha sonra Lübnan, Afganistan, Suriye ve tekrar Irak’ta İslâm Cumhuriyeti’nin müttefikleriyle birlikte ortak düşmanlara karşı yapılan savaş ve operasyonlarda yer aldı.

Diğer üç kuvvetin faaliyet çerçevesi İran’ın kara, hava ve deniz sınırlarını korumak. Bu silahlı kuvvetlerin yanısıra DMO’nun Besic adı altında gönüllü milis gücünü koordine eden bir kuvveti daha bulunuyor. Besic genelde camilerde örgütlenerek gönüllüleri topluyor ve daha ziyade yurtiçinde rejim karşıtı eylemleri bastırmak için kullanılıyor. Ayrıca DMO’nun gençlere yönelik kültürel faaliyetlerinin bir kısmını yine Besic yürütüyor. Bunlara ek olarak DMO, İstihbarat Bakanlığı’na paralel olarak muhalifleri kaçırmak, susturmak, hatta yok etmek için kullandığı kendi istihbarat teşkilatına sahip.

DMO büyük oranda propaganda faaliyetleriyle sivil alanda da varlığını gösteriyor. Fars ve Tasnim gibi haber ajanslarına sahip olan DMO, bir yandan da Bagiyettullah Karargâhı üzerinden medya ve sosyal medya kanallarını kontrol ediyor. Ôc Sanat ve Medya Kurumu ise belgesel film ve dizi üretiyor. Bunların yanısıra DMO inşaat, enerji, endüstri, telekomünikasyon, bankacılık ve finans sektörlerinin rakipsiz holdingi durumunda.

İran orta sınıfı Ortadoğu’daki savaşın İran coğrafyasının dışında tutulmasını istiyordu. Kudüs Gücü’nün komutanı Kasım Süleymani, İran burjuvazisinin sevgisini her gün daha çok kazanıyordu. Bu gidişat iç siyasette önemli bir aktör olan Devrim Muhafızları Ordusu’nun gücüne güç kattı.

DMO’nun ekonomik faaliyetleri

Savaştan hemen sonra Humeyni’nin ölümüyle birlikte, İslâm Cumhuriyeti yetkilileri arasındaki politik çatışmada çeşitli cenahlar ve kişiler DMO’nun desteğini arkasına almak istiyordu. Yeni dini lider Hamenei, dönemin cumhurbaşkanı Rafsancani ya da nüfuzlarını kaybetmek istemeyen başka siyasiler DMO’nun gönlünü kazanmak için çabalıyordu. Savaş döneminde, daha sonra reformistler olarak anılacak olan İslâm Cumhuriyeti’nin liberal “kanadı”, DMO’nun komuta kademesinden tasfiye edilmiş, ordu geleneksel muhafazakârların kontrolüne geçmişti. Muhafazakârların farklı fraksiyonları kendi iç çatışmalarında reformistlerin durumuna düşmek istemediğinden, bir yandan yükselen DMO’nun içindeki yandaşlarını korumaya çalışırken bir yandan da yeni destekçiler arıyordu. Bu yolda Rafsancani DMO’yu savaş sonrası yapılanma sürecinde görev almaya çağırdı. Rafsancani’ye göre DMO ekonomik faaliyetlerde bulunarak kendi bütçesine katkıda bulunacak ve devlete yük olmayacaktı.

DMO başta cephe hattında siper ve benzeri yapıları inşa etmek için kullanılan makine ve araçları kendi elemanlarının yönetimi altında kullanarak yol yapımı, taşımacılık ve madencilik sektörlerine girdi. Devrimden sonra el konan bazı fabrika ve işyerlerinin kontrolünü ele alıp üretim sektörüne dahil oldu. Bu gelişmeler çok hızlı yaşandı. DMO komutanları pek çok farklı sektörde faaliyet gösteren şirketlerini Hatem-ül Enbiya Karargâhı (GHORB) çatısı altında toplayıp ortak bir koordinasyon merkezi kurdu. Böylece 1990’lı yılların başında İran’ın en büyük holdingi yavaş yavaş kurulmuş oldu. İnşaat, madencilik, taşımacılık işlerinin yanında faaliyetini tarım, eğitim, endüstri, enerji, ithalat ve ihracat sektörlerine de genişletti.

GHORB günümüzde İran’ın en büyük ihaleleri alan holdingi. Metro, şehirlerarası yol, baraj, havalimanı, petrol ve gaz hattı, rafineri inşaatı ihalelerinden telekomünikasyon altyapısı ve doğalgaz çıkarma projelerine kadar almadığı ihale yok. Gerektiğinde bir ihaleyi almak için askeri gücünü kullanmaktan da çekinmiyor. Nitekim, 2004’te Tahran İmam Humeyni Havalimanı’nın işletmesi bir yabancı şirkete verildiğinde, havalimanını işgal edip ihaleyi iptal ettirerek geri almayı başardılar.

Kasım Süleymani 3 Ocak 2020’de ABD’ye ait İHA’lar tarafından vurulduğunda Kudüs Gücü’nün başındaydı

DMO bunlarla kalmayıp devletin özelleştirdiği şirket ve fabrikaları da kendi çatısının altına aldı. Böylece kendi savunma sanayiinin yanında otomotiv endüstrisi, bakır, demir gibi madenleri çıkarma ve işleme gibi çoğu büyük ağır sanayi zamanla GHORB’un eline geçti. Tahminlere göre, 800’ü aşkın kayıtlı şirketinde 150 bin civarında çalışanıyla İran’da özel sektörün en büyük işvereni. DMO bu yasal ekonomik faaliyetleriyle yetinmeyip karaborsayı ve yasadışı ticareti de kontrolü altında tutuyor.

İddialara göre, İran’ın ticaretinin yarısından fazlası yasadışı yollardan yapılıyor. İran’ın ithalat ve ihracatının büyük bir kısmı Basra Körfezi ve Umman Denizi üzerinden yürütülüyor. Bu denizlerin sahil, liman ve rıhtımlarının güvenliğini de DMO sağlıyor. Yani DMO’nun bilgisi dışında bu sınırlardan büyük bir ticaretin yapılması imkânsız. Bunun yanında, İran’ın bu güney sahillerindeki DMO’ya ait onlarca rıhtım kamu denetimi dışında tutuluyor.

Yine iddialara göre, küçük rıhtımlardan elektronik cihazlar, alkolü içecekler, sigara benzeri malların ithalatı yapılırken büyük rıhtımlardan petrol ürünlerinin ihracatı yürütülüyor. Bu yasadışı ticaretin para akışı da yine DMO’nun sahip olduğu banka ve mali müesseseler üzerinden yapılıyor. Ara sıra meclis ya da kabineden birileri bu kamu denetimi dışındaki ticari faaliyetleri tartışmaya açsa da konu DMO’ya gelince bu tartışmalar sonuçsuz kalıyor. Çoğu alanda olduğu gibi, DMO devlete paralel bir ekonomik yapı oluşturmuş durumda.

Siyasetin yönünü belirleyen ordu

İran-Irak savaşıyla birlikte DMO kurumsallaştı, yatay bir örgütten dikey bir orduya dönüştü. Savaşla birlikte İran’da etkili bir güç haline gelirken bir yandan da konum ve rütbe bu kurumsallaşan yapı içinde çok daha büyük önem arz etmeye başladı. DMO’nun ekonomik gücü bu yapıyı politikacılar için bile çekici hale getirdi. Devrim Muhafızları bir yandan da kendilerini korumak adına devletin çoğu kurumuna paralel kendi kurumunu oluşturdu. DMO’nun komuta kademesi artık kendini yüksek rütbeli asker olarak değil, karmaşık bir sosyo-ekonomik yapının yönetim kurulu üyesi olarak görüyor.

Alçakgönüllü, fani dünyadan elini çekmiş görüntülerini hâlâ bozmayan holding sahibi Devrim Muhafızları nasıl kendi ekonomik imparatorluğunu kurduysa siyaset alanını da benzer şekilde ele geçiriyor. DMO gibi toplumun farklı alanlarında eli bu denli uzun olan bir yapının kendi çıkarlarını korumak için siyasete müdahale etmemesi zaten imkânsız, fakat bunu yaparken klasik bir ordudan farklı olarak sadece askeri gücüne dayanmıyor, tehdit ve darbe yollarına başvurmaya ihtiyaç duymuyor. Devrim Muhafızları askeri niteliğinin dolaylı olarak getirdiği politik gücün yanında iç siyaseti yönlendirmek için ekonomik gücüne de başvuruyor. Bunun bariz bir örneği, Kudüs Gücü’nün Ortadoğu’daki faaliyetlerinin DMO’ya getirdiği dokunulmazlık konumu.

ABD 2003’te Irak’ı işgal ettiğinde İran’ın bölgedeki konumunun zayıflayacağı düşünülüyordu. Afganistan’dan sonra Irak’ta da askeri varlığını sağlamlaştıran ABD İran’ı iki yandan sıkıştırabilir duruma gelmişti. Fakat hiç de öyle olmadı. Tam tersine, Baas rejiminin kapalı tuttuğu sınırları açıp İran’ın Irak’a girişini kolaylaştırdı. Bu fırsatı değerlendiren İran, Irak’ın güneyindeki Şiilerle irtibatını genişletti, hatta Irak’ın iç siyasetinde belirleyici aktörlerden biri haline geldi.

Eğitimden sağlığa pek çok alanda faaliyet gösteren Devrim Muhafızları Ordusu’nun şirketleri ülkedeki petro-kimya tesislerinin inşaatını da üstleniyor

Suriye’de süren savaşta Esat’ın yanında yer alan İran, Ortadoğu’daki fiziki varlığını da güçlendirdi. Yirmi yıl önce ABD’nin işgal edilecek ülkeler listesinde en üst sırada görünen İran, zamanla bölgedeki en istikrarlı ülkelerden biri haline geldi. İran İslâm devleti bu alınyazısı değişikliğini DMO’nun Kudüs Gücü’ne ve istihbarat kabiliyetine borçlu. Böylece DMO bir yandan ABD tehdidini savururken öte yandan IŞİD tehlikesinin İran sınırlarının içine sıçramasını engelledi.

DMO sadece uluslararası zeminde İslâm Cumhuriyeti’ni korumamış, İran’ın içinde de toplumsal muhalefeti bastırmakta her zaman en önde gelen güç oldu. Kırk yılı aşkın süredir işlemediği cinayet kalmayan DMO, İran coğrafyasında yaşayan halklar nezdinde hiçbir zaman sevilmedi. İran İslâm Cumhuriyeti’nde kişi veya gruplar cinsiyet, etnik ve dini kimliğine göre ayrımcılığa maruz kalıyor. Her yıl yüzlerce insan idam ediliyor; bir kısmı siyasi suçlu, çoğu Fars ve Şii olmayan kimliklere mensup (Kürt, Arap veya Beluci). Emekçiler sendikalaşma gibi sıradan haklarından mahrumken, özlük haklarında bir iyileşme için yaptıkları herhangi bir eylem bile sert bir biçimde bastırılıyor.

İslâm Cumhuriyeti’nin bu ezme ve sömürü mekanizmasındaki en güçlü aracı DMO. DMO’nun Ortadoğu’daki askeri ve politik başarısı, meşruiyet sorunu yaşadığı bir dönemde İslâm Cumhuriyeti için bir merhem oldu. İran orta sınıfı ve burjuvazisi Ortadoğu’daki savaşın İran coğrafyasının dışında tutulmasını istiyordu. Bu savaşların Yemen’de, Irak’ta ve Suriye’de milyonlarca insanın hayatına mâlolması bu kesimi çok da ilgilendirmiyordu. Tersine, Kudüs Gücü’nün komutanı Kasım Süleymani, İran orta sınıfı ve burjuvazisinin sevgisini her gün daha çok kazanıyordu. Doğal olarak bu gidişat iç siyasette önemli bir aktör olan DMO’nun gücüne güç kattı.

Devrim Muhafızları toplumsal muhalefete karşı tehditkâr tavrını açıkça sergilemekten çekinmese de, DMO’nun üst kademesi İran’ın içinde bir gölge siyaseti güttüğü için çoğu durumda neye ne kadar müdahil olduklarını kestirmek kolay değil. Fakat destekledikleri aşırı muhafazakârların devletin tüm organlarını ele geçirmesine bakarak etkilerini ölçmek mümkün.

Bu görünür olan veya olmayan müdahaleler aslında çok fazla, o nedenle DMO’nun bir pretoryan orduya dönüştüğünü, hatta İran’ın bir askeri istibdat rejimi olmaya doğru gittiğini söyleyenler var.[6] Fakat DMO’nun siyasal alandaki etkisi çok büyük olsa da İran’da sivil siyaset de hâlâ çok güçlü. Dini lider hâlâ İran’ın en güçlü siyasi odağı ve karar mercii. DMO’nun da en önemli görevlerinden biri bu makamı korumak. Fakat Hamenei sonrası dönemde DMO çok daha güçlü bir belirleyici unsur olacak. Sivil siyasetin İran’daki geleceği bir sonraki dini liderin devlet organları arası ilişkileri nasıl kuracağına, DMO’nun konumunu nasıl belirleyeceğine bağlı olacak.

[1] 12 kişilik Anayasa Koruyucu Konseyi altı fıkıh âlimi ve altı hukukçudan oluşuyor. Fıkıh âlimleri İran İslâm Cumhuriyeti’nin lideri tarafından seçilirken, hukukçu üyeleri yargı erkinin önerdiği adaylar arasından ve parlamento tarafından seçiliyor.
[2] 1988 yılında Hamenei dini lider seçildiğinde Rafsancani Uzmanlar Meclisi’nde üye olmadığı halde bir destek konuşması yapıp Hamenei’nin o sıra daha yeni ölmüş olan Humeyni’nin onayına sahip olduğunu iddia etti. Bu iddianın asılsız olduğunu çoğu uzman biliyor olsa da, bunun bir mesaj olduğu çok açıktı. O zamanlar yasal olarak daha dini liderlik vasfına bile sahip olamayacak Hamenei atandı.
[3] 1979 devrimi sonrası süreç, kendi özgün özellikleriyle iki evreye bölünebilir. İlk evre, 1979-81 yıllarını içeren bir geçiş dönemidir. Bu evreyi, İslâm Cumhuriyeti’nin kurucuları olan Humeyni ve yandaşları ile muhalifleri arasındaki karşılaşma temsil eder. Bu evrede İslâm Cumhuriyeti kurucuları henüz iktidarını bütünüyle tesis edemediği için kitleler ve muhalefet göreceli bir özgürlükten yararlanır. Muhalif gazete ve dergiler bu dönemde yaygın bir şekilde yayınlanır, büyük siyasi mitingler, gösteriler ve yürüyüşler gerçekleşir. Bu evrede İslâm Cumhuriyeti’ne karşı olan muhalefet genel olarak politiktir. İkinci evre 1981-83 yıllarını içerir. 1981’in haziran ayında Halkın Mücahitleri ve İslâm Cumhuriyeti arasında çıkan büyük krizle başlar ve nihayetinde 1983 yılında tüm muhalif örgütlerin ortadan kaldırılmasıyla kapanır. Humeyni ve yandaşları tüm liberalleri devlet mekanizmasından uzaklaştırır ve herhangi bir muhalif sesin yükselmesine izin vermez. Bu evrede İslâm Cumhuriyeti’ne karşı muhalefet silahlı mücadeleyle temsil edilir. Bu evrede ilerici güçler büyük katliamlara maruz kalır ve İslâm Cumhuriyeti devrimin tüm kazanımlarını birer birer gasp eder. Bkz, Araz Bağban, Çalınan devrim ve istibdadın yeniden kuruluşu –1979 İran devrimi, Devrimci Marksizm, sayı 34.
[4] İran’ın DMO dışındaki düzenli ordusundan bir grup subay 1980’de bir darbe planı yapmıştı. Bu darbe planına göre Humeyni’nin kaldığı ev bir hava saldırısı vasıtasıyla bombalanacaktı, meclis binası gibi önemli merkezler de ordunun işgali altına geçecek, İslâm Cumhuriyeti’nin yüksek mevkili yetkilileri gözaltına alınacaktı. Fakat bu darbe planı gerçekleşmeden önce fark edilmiş ve önlenmişti. Hava saldırısı Noje Hava Üssü’nden yapılacaktı, bu yüzden bu darbe kalkışması Noje darbe planı olarak anıldı. İddialara göre Tûde partisi bu darbe kalkışmasının haberini İslâm Cumhuriyeti yetkililerine iletmişti.
[5] Bu tartışmaların ayrıntıları Ahmet Humeyni ve Aliekber Haşimi Rafsancani’nin anılarında geçiyor. Genel bir bakış için bkz. Ali Alfoneh, The War over the War.
[6] Frederic Wehrey, Jerrold D. Green, Brian Nichiporuk, Alireza Nader, Lydia Hansell, Rasool Nafisi ve S. R. Bohandy, The Rise of the Pasdaran, RAND Corporation, 2009.
^