“MORİA 6” DAVASI SONUÇLANDI

Diyar Saraçoğlu
20 Haziran 2024
Kül olan Moria kampının duvarı: “Avrupa’ya hoş geldiniz”
SATIRBAŞLARI

“Hareket özgürlüklerini ve sığınma talep etme haklarını güvence altına almak yerine, sınırların dışsallaştırılması ve tahkim edilmesi göçmenleri sürekli bir güvensizliğe sürüklüyor ve yolculuklarına devam etmelerine mani oluyor. Diğer yandan, evlerine de dönemiyorlar. Dante’nin İnferno’sundaki cehennemin en dış halkası olan Limbo’da sürgünler. Peki suçları ne? Hayatta kalmaya çalışmak.”
Niamh Ni Bhriain

Mart başında Moria Kampı’nı yakmakla suçlanan üç göçmen çocuğun üç yılı aşkın süredir devam eden, kamuoyunda Moira 6 diye bilinen davasını takip etmek için aralarında Türkiye’den Çağdaş Hukukçular Derneği ile Özgürlükçü Hukukçular Derneği’nden avukatların da bulunduğu farklı ülkelerden kurum temsilcileri ve gazetecilerle birlikte Midilli’ye gittik. İlk duruşmanın görüldüğü 12 Haziran 2021’de sanık çocuklardan ikisi beşer, dördü onar yıl hapis cezası almış, ama temyiz ve itiraz süreçleriyle dava günümüze kadar devam etmişti.

Göçmenlerin Avrupa’ya ulaşmak için kullandıkları rotalardan biri olan Yunanistan özellikle göçün ivmelendiği 2012’den beri türlü çeşit haksızlığa “ev sahipliği” yapıyor. Ege denizinde yaşamını yitirmeyecek kadar “şanslı” olanlar “hotspot” (sıcak nokta) haline getirilmiş adalara sıkıştırılıyor. Kara yolundan sınırı geçmeye çalışanların kıyafetlerine el konuyor, göçmenler çıplak halde Türkiye’ye iade ediliyor, dayak yiyor, gözaltına alınıyor. Kısacası, kara da deniz kadar kan kırmızısı. Dolayısıyla, Midilli’de görülen bu dava hem Avrupa’nın göçmenlerin yaşamlarını hiçe saymasını gözler önüne sermesi hem de kendi failliğini aklama çabası bakımından sembolik bir anlam taşıyor.

Güç kaybeden toplumsal hareketler

Yunanistan’da, özellikle 2008 krizinin ardından yükselen sokak eylemleri, direnişler, işgaller, dayanışma okulları ve ardından hızla yayılan dip dalga 2015’te sol koalisyon Syriza’yı iktidara taşıdı. Uluslararası Para Fonu (IMF), Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Komisyonu’ndan oluşan Troyka, Yunanistan ekonomisine “ayar vermek için” Syriza iktidarı döneminde sinsi müdahalelerde bulundu.

Midilli’de görülen dava hem Avrupa’nın göçmenlerin yaşamlarını hiçe saymasını gözler önüne sermesi hem de kendi failliğini aklama çabası bakımından sembolik bir anlam taşıyordu.

Özü itibarıyla, kuzey sermayesinin Avrupa Merkez Bankası’ndan aldığı düşük faizli kredilerle Yunanistan devlet tahvillerine ve yerel bankalarına akın etmesiyle 500 milyar dolara çıkan kamu borcunu azaltmak için sunulan gırtlak sıkma politikalarına Yunanistan halkı, yapılan referandumda yüzde 61.31 ile net bir “hayır” dedi. Bu demokratik karara rağmen Syriza’nın Troyka’ya boyun eğmesi parti içinde ayrışmalara neden olmuş, Costas Lapavitsas gibi avro bölgesinden çıkmayı ve AB ölçeğindeki finansal yolsuzluk kaynaklı borçları ödemeyi reddeden 25 vekil Syriza’dan ayrılmış, parti halk desteğini tedricen kaybetmişti.

Zamana yayılan bu düşüş Syriza’da cisimleşen toplumsal hareketlerin de güç kaybetmesine zemin hazırlamış, bu durum ülke çapındaki göçmen dayanışma örgütlenmelerine de yansımıştı.

Syriza iktidarı döneminde göçmenlerin entegrasyonu politikaları büyük ölçüde kâğıt üzerinde kalmıştı. 2016’da imzalanan AB-Türkiye göçmen anlaşması ise göçmenlerin sorunlarını katmerlendirdi.

“Ulusal yasımız yok, sınıf savaşımız var”, “Geri itmeleri durdurun” #Pylos

Yeni Demokrasi’nin arındırma politikaları

Syriza’nın başarısızlığının ardından “merkez sağ parti” Yeni Demokrasi, 2019 genel seçimlerinden yüzde 39,85 oyla tek başına iktidar çıktı. Yeni hükümet bir yandan geri itmelerle ülkeye göçmen girişini engellerken, diğer yandan da göçmenlerin kara yoluyla ülkeden çıkmasına göz yummaya başladı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri (BMMYK) Filippo Grandi, 21 Şubat 2022’de, sınırlarındaki geri itmeler ve hak ihlâlleri konusunda Yunanistan’ı eleştirirken, BMMYK’nin 2020’nin başından bu yana Yunanistan’ın kayıt dışı geri göndermelerine ilişkin yaklaşık 540 vaka tespit ettiğini aktardı. Benzer haberlerin Yunanistan ve Türkiye’nin kara ve deniz sınırlarından sürekli geldiğinin, sayının çok daha yüksek olabileceğinin altını çizdi.  

Yeni Demokrasi bu hukuk dışı hamlelerle milliyetçi sağ tabanına “ülkeyi göçmenlerden arındırıyoruz” mesajı veriyor. Son dönemde üniversitelerin özerkliğini törpüleyen yasa, artan polis şiddetiyle zayıflatılan işgal hareketleri, öz-örgütlenme kliniklerine, okullarına yapılan baskılar, anarşist hareketlere düzenlenen operasyonlar ve Syriza’nın yarattığı yılgınlıkla beraber Yeni Demokrasi iyice güçlendi. 2023’te düzenlenen genel ve yerel seçimlerde oylarını bir miktar artırarak iktidarını pekiştirdi. Öte yandan, gerek Syriza, gerekse Yeni Demokrasi iktidarı altında göçmenlerin yaşadığı sorunlar ana karada ve  adalarda derinleşmeye, hayat şartları kötüleşmeye devam etti. 

2012-2020: Derinleşen baskı

Türkiye’ye yakınlığı sebebiyle Midilli, göçmenlerin geçişi açısından her daim önemli bir noktaydı. 2012 sonrası yoğunlaşan geçişlerde ada halkı “biz göçün ne olduğunu biliriz” demiş ve göçmenlere kucak açmıştı. Zira Midilli halkının büyük bir bölümünün kökleri 1922’de Anadolu’dan kaçmak zorunda kalan Anadolu Rumu mültecilere, prosfyges’lere uzanıyor. 

Resmi adı “Moria Kabul ve Kimliklendirme Merkezi” olan, aslında bir hapishaneden farkı bulunmayan Moria Kampı tam da göçün yoğunlaştığı bu dönemde, 2013’te açıldı. Aradan geçen yıllarda hükümetlerin ve AB’nin göçmen karşıtı politikaları yavaş yavaş ada halkıyla göçmenleri de karşı karşıya getirdi. Ada halkının bir kısmının fikirleri göçmen karşıtlığına doğru büküldü.

2019’da iktidara gelen Yeni Demokrasi hükümeti bir yandan geri itmelerle ülkeye göçmen girişini engellerken, diğer yandan da göçmenlerin kara yoluyla ülkeden çıkmasına göz yummaya başladı. Böylece tabanına “ülkeyi göçmenlerden arındırıyoruz” mesajı verdi.

Hem Midilli’ye hem de diğer adalara geçişler sürerken, AB ile Türkiye arasında 18 Mart 2016’da imzalanan Geri Kabul Antlaşması göçmenlerin hayatlarını daha da zorlaştırdı, ana karaya geçemeyenler adalarda mahsur kaldı. Dahası, 2020’de Covid-19 salgınıyla birlikte göçmenler kamplara hapsedildi. Resmi kapasitesi 2.840 olan Moria kampında pandemi sırasında 19.333 göçmen hijyen şartlarından yoksun, günde tek öğün yemekle hayatta kalma mücadelesi verdi.

Kurulduğu günden beri çeşitli boyutlarda yangınların çıktığı kamp 2020’de, 8 Eylül gecesi çıkan büyük yangınla tamamen kül oldu. Bir süre sonra kampta yaşayanlar ana karata nakledildi. Kampı yakmakla suçlanan altı Afgan çocuk ise şaibeli delillere rağmen tutuklandı. Böylece kamuoyunda Moria 6 adıyla bilinen dava süreci başladı.

Konuşan duvarlar

Geri kabul antlaşmasının ardından iyice artan geri itmelerle birlikte bugün Midilli’de eskisi kadar göçmen yok. Karatepe’deki kampta tutulan göçmenler haricinde az sayıda göçmen kamp dışında yerleşik hayata geçebilmiş. Şehir hayatına katılabilenler arasında müzik stüdyosu kurabilenler gibi nadir örnekler var. Aralarında hizmet sektöründe çalışanlar çoğunlukta. Haliyle şehirde eskisi gibi büyük bir hareketlilik göze çarpmıyor. Yine de bazı noktalarda, örneğin şehrin merkezindeki Sappho Meydanı’nın önündeki durakta otobüs bekleyen, kuzeydeki Karatepe kampına doğru yürüyen çok sayıda göçmen göze çarpıyor. Göçmenlerin varlığını gördüğümüz bir diğer yer de duvarlar. Sınırların anlamsızlığıyla ilgili antifaşist sloganlara Pylos’la ilgili yazılamalar eşlik ediyor.

2020’de Covid-19 salgınıyla birlikte göçmenler kamplara hapsedildi. Resmi kapasitesi 2.840 olan Moria kampında, pandemi sırasında 19.333 göçmen hijyen şartlarından yoksun, günde tek öğün yemekle hayatta kalma mücadelesi verdi.

14 Haziran 2023’te, İyon Denizi kıyısındaki Pylos kentine 80 kilometre mesafede, trol balıkçı teknesinin batmasıyla 500’den fazla göçmen yaşamını yitirdi. Geminin batmasından sorumlu tutulan dokuz göçmen tutuklandı. Ardından özgürlüklerine kavuşmaları için Pylos 9 kampanyası başlatıldı. 21 Mayıs 2024’te sonuçlanan davada göçmenlerin serbest bırakılmasına hükmedildi. Ancak, karara rağmen “kaçma ihtimalleri” ve “göç başvurularının sonuçlanmamış olması” bahaneleriyle göçmenlerin özgürlüklerini kısıtlama çabaları devam ediyor.

Moria 6 davası duruşmasından önceki gün, yanan kamp alanını görmek için Kedro tarafından Moria’ya doğru yöneliyoruz. Yol boyunca her yer zeytin ağaçlarıyla kaplı. Kamp alanı hâlâ enkaz halinde. Bizi #Memoria ve “Welcome to Europe” yazılı kamp duvarları karşılıyor. İlerleyen günlerde zihnimizde sürekli burada okuduğumuz cümleler canlanacak: “İşte burası Avrupa”, “Moria’yı unutmayın!

Forensic Architecture, Moria davasındaki delillerin şaibeli olduğunu bir video analiz ile ortaya koydu

Bir harabe ve şaibeli deliller

Moria’dan geriye kalanlar toplama kampı, cezaevi ve tarihi harabe karışımı bir garabete benziyor. Aradan geçen üç buçuk yıla rağmen etraf yangının izlerini taşımaya devam ediyor. Geri dönüştürülebilecek metal ve hurdanın toplandığı alandaki keçi dışkılarından doğanın da iş başında olduğunu anlıyoruz. Faal olduğu dönemde “Avrupa’nın en büyük açık hapishanesi” olarak adlandırılan kamp alanını drone fotoğraflarından, videolarından değil, yerinde görmek çok farklı. Forensic Architecture’ın yangını çıkarmaktan sorumlu tutulan göçmenlerle ilgili video çalışmasını hatırlıyoruz. Videonun ayrıntılarıyla ortaya koyduğu gibi, davadaki delillerin ne kadar kuşku uyandıran nitelikte olduğunu alanı görünce daha iyi anlıyoruz.

Karatepe kampına doğru yola çıkıyoruz. Beş bin kapasiteli bu derme çatma “geçici” kamp Moria yangınından sonra hızla genişletilmiş. İçeriye girip görüntü almak yasak olduğundan kampı yukarıdan izleyebileceğimiz, açık olduğu dönemde belediyenin himayesinde bulunan “Karatepe Belediyesi Kabul ve Kimliklendirme Merkezi”ne geçiyoruz.

14 Haziran 2023’te, Pylos kentine 80 kilometre mesafede batan teknede 500’den fazla göçmen yaşamını yitirdi. Geminin batmasından sorumlu tutulan dokuz göçmen Pylos 9 kampanyası sayesinde serbest bırakıldı.

Yol boyunca yakındaki marketten bir şeyler almak için kamptan çıkanları ya da Mitillini’den geri dönenleri görüyoruz. Adalı arkadaşlar atıl durumdaki Kimliklendirme Merkezi’nin yangının ardından bir vitrin işlevi gördüğünü anlatıyor. Dışarıdan gelen heyetlere daha iyi koşulların, ortak alanların, çamaşırhanelerin olduğu bu kamp gezdirilirmiş. Yeni Demokrasi’nin iktidara gelmesiyle kamp kapatılmış ve sakinleri diğer kamp alanlarına nakledilmiş.

Karatepe kampına ancak uzaktan bakabildikten sonra Mitillini’ye doğru yola çıkıyoruz. Moria yangınının ardından göçmenler bu güzergâh üzerinden Mitillini’ye yürümeye çalışmış, o koşullar altında dahi merkeze ulaşmaları polis şiddetiyle engellenmiş. Bunu öğrenince şehrin girişindeki terk edilmiş binanın tepesinde yazılmış “Close Moria! Smash Fascism” (“Moria’yı Kapat! Faşizmi Yık!”) sloganı daha da anlam kazanıyor.

Hukuk sopası

Moria yangınıyla ilgili üç buçuk yıldır süren davada kampı yakmakla suçlanan altı çocuktan biri daha önce  serbest bırakılmıştı. Mahkemeden birkaç gün önce bir diğeri daha tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Böylece 6 Mart 2024’teki duruşmaya ana karadan dört tutuklu göçmen çocuk getirildi. Yargı sürecini yakından izleyenler çocukların üç buçuk yıldır tutuldukları hapishanenin berbat koşullarından bahsediyor.

Duruşma gününe hazırlık için sosyal işgal alanı Binio’ya gidiyoruz. Binio, içinde faaliyet gösteren farklı kolektiflerle adanın mücadele beşiği. Birkaçını sıralayalım: Open Assembly Against Border Violence (Sınır Şiddetine Karşı Açık Meclis), No Border kolektif mutfağı, feminist kolektif Anormina, sinema kolektifi Provolone, Women in Solidarity House (WISH, göçmenlerin kurduğu “Dayanışma Evi Kadınları”), Lesvos LGBTQI+ Mülteci Dayanışma Ağı ve isimlerinin zikredilmesini istemeyen başka örgütler.

Mahkeme önünde uzun bir süre bekleyeceğimizi öngördüğümüzden Binio’da termoslarımıza çay dolduruyoruz. Mahkeme önünde bizden önce gelen dostlarımız Yunanca, Farsça ve İngilizce “Suç yangın değildi, suç Moria’ydı!” yazan pankartlarını açmışlar bile.

Çocukların özgürlüklerine kavuşmaları elbette sevindirici, ama şaibeli delillere rağmen hiçbiri aklanmadı. Yetişkin cezaevlerinde çektikleri sıkıntılar telafi edilmedi. Çocuk mahkemesindeki davaları “normal” bir hayat kurmalarını engelleyecek.

Türkiye’yle kıyasladığımızda böylesi önemli bir dava için tahmin ettiğimizden daha az polis görüyoruz. Ulusal basından da fazla gazeteci yok. Gelenlerin çoğu meseleye yoldaşlık hukukuyla bağlı olanlar. Miçotakis hükümetinin göçmenlerle ilgili bu gibi davaları sessizlik içinde geçiştirme taktiği güttüğü söyleniyor.

Mahkeme önünde İsviçre ve Almanya’dan gelenlerle tanışıyoruz. Benzer davaları takip ettiklerini, dava süreçlerinin özellikle uzun tutulduğunu anlatıyorlar. Bir süre sonra göçmenler geliyor. Muhtemelen yargılanan çocukları şahsen tanımıyorlar, ama topluluk duygusu, göçmenlik birliği onları bir arada tutuyor. Onlar da bizim gibi çay içip beklemeye koyuluyor.

Saatler geçiyor. Duruşmanın ne zaman başlayacağını kestirmek zor. Tahminler, duyumlar havada uçuşuyor. Bu arada, duruşmalarda hâkimlerin ve avukatların cübbe giymediğini öğreniyoruz. Albaylar Cuntası’nın (1967-1974) ardından sivilleşme adımı olarak cübbe kaldırılmış. Akşama doğru duruşmanın iki gün sonraya, 6 Mart’a ertelendiğini öğreniyoruz.

Yakında inşaatı bitecek olan, merkezden kırk kilometre uzaklıktaki “yüksek güvenlikli” Vastria kampı

Ada içinde sürgün

Davanın ertelenmesiyle boşa çıkan günümüzde inşaatı süren Vastria Kampı’nı görüntülemek için adanın kuzeyine doğru yola çıkıyoruz. Vastri tamamlandıktan sonra Karatepe’deki göçmenler buraya taşınacak. Böylece adada tek bir kamp kalacak. Yol boyunca sağımız alabildiğine deniz, karşıda Türkiye kıyıları boylu boyunca uzanıyor. Edremit’in çam yeşili Ege’nin mavisiyle buluşuyor. Başka koşullar altında “cennet” diye tarif edilebilecek bir coğrafya göçmenler için cehennem niteliği taşıyor.

Yeni kamp alanına erişmek bir hayli zahmetli. Anayol üzerinde polis kontrolü olduğu için bir noktadan sonra ara, stabilize yollara sapıyoruz. Birkaç kez kaybolduktan sonra kamp alanını görüntüleyebileceğimiz bir noktaya ulaşıyoruz.

Lesvos’un hâkim bitkisi örtüsü zeytin ağacı. Adada 11 milyondan fazla zeytin ağacı olduğu tahmin ediliyor. İkinci sırada ise çam geliyor. Yeni kamp alanı tam da çam ağaçlarının ortasında. Moria yangınından sonra çam ormanının içine kamp inşa etmek hangi akla hizmet diye soruyor insan ister istemez. Hızla yükselen duvarların içinde göçmenlerin ne kadar bunalacağını tahmin etmek zor değil. Karatepe kampı Mitillini’ye üç, Vastria’ya ise tam kırk kilometre mesafede.. Göçmenler resmen sürgün içinde sürgün ediliyor. İnsan olası bir yangında yaşanacakları düşünmek bile istemiyor.

Biz kampı görüntülemeye çalışırken hava kararmaya başlıyor, ancak inşaat araçları vızır vızır çalışmaya devam ediyor. Kamp büyük oranda tamamlanmış. Dönüş yolu daha sakin. Yerleşim yerlerinden, her şeyden uzakta, bunca yalıtılmış bir kamptaki müstakbel hayatı düşünmek gruptaki herkesi suskunluğa itiyor.

Ehven-i şer bir karar

Çarşamba günü gelip çatıyor. Yine Binio’da demlediğimiz çayları termoslara koyup mahkemeye doğru yola koyuluyoruz. Gazeteciler, hukuk kurumları, desteğe gelen yoldaşlar mahkeme önünde birikmeye başlıyor. Belki sayımız çok değil, ama güvende ve güçlü hissediyoruz. Çocukları mahkemeye getirilirlerken yakından görüyoruz. Hâlâ çok gençler, eski tabirle “yüzünde tüy bitmemiş” delikanlılar.

Duruşma başladıktan sonra göçmenlerin savunmasını üstlenen Legal Centre Lesvos bizlere anlık bilgi akışı sağlıyor. Oldukça hızlı ve titizlikle yazılan mesajlar sayesinde davayı dışarıdan takip edenler de kendilerini duruşma salonunda hissediyor. Duruşma aralarında kapı önüne gelen avukatlar, gözlemciler harıl harıl içerde neler yaşandığını anlatıyor. Hâkimlerin delilleri doğru düzgün değerlendirmediğinden yakınıyorlar.

İki gün sonra, 8 Mart’ta dava sonuçlanıyor. Hâkimler çocukların yangından sorumlu tutulamayacaklarına dair kanıtları yine dikkate almamış, Forensic Architecture’ın yangının nasıl ortaya çıktığına ve rüzgârla yayıldığına dair detaylı çalışmasını göstermek için salona getirilen ekran video izletilemeden dışarı çıkarılmış.

8 Mart’ta, üç göçmenin davaları yangının çıktığı zaman çocuk yaşta oldukları için çocuk mahkemesine devredildi ve üçü de adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Bir göçmenin tutukluluk hali bir süre daha devam etti. Ancak tutuklu olduğu üç buçuk yıl boyunca dil eğitimlerine katılması ve “iyi hali” göz önünde bulundurulduğu için hapiste geçirdiği her gün iki gün sayıldı ve o da 10 Haziran 2024’te serbest kaldı.

Çocukların özgürlüklerine kavuşmalarına elbette seviniyoruz, ama aslında şaibeli delillere rağmen hiçbiri aklanmadı. Yetişkin cezaevlerinde geçirdikleri yıllar boyunca çektikleri sıkıntılar telafi edilmedi. Çocuk mahkemesinde sürecek davaların onların “normal” bir hayat kurmasını engelleyecek olması hem burukluk hem öfke yaratıyor. Kudretli siyasal iktidarların göç ve göçmenleri bir “kriz” olarak görme ve bu krizi “çözmek” için yeni duvarlar örme çabaları yüzyıllardır sürüyor. Bundan yaklaşık 1650 yıl önce, 378’de, Batı Roma İmparatorluğu’nun düşüşü, hakir gördükleri göçmen Germen halkı Gotlara yenilmeleriyle başlamıştı. Belli ki savaşlarla, finansal, tarımsal sömürgecilikle, doğa talanı ve hammadde gaspıyla yerinden ettiklerini hakir gören kapitalist devletler hızla azalan nüfuslarına rağmen göçmenlerin yapabileceği katkının, dahası onlara olan borçlarının idrakinde değil. Tıpkı Batı Roma gibi mağrur ve derin bir yanılsama içindeler. Oysa Moria için mücadele Pylos için de devam ediyor, birçok mücadele birbirine bağlanıyor. Bu yaşananların aynı şedit sistemin bir parçası olduğunu görerek mücadeleyi sürdürenler birbirlerini mıknatıs misali çekmeye devam ediyor. Ta ki Roma yıkılana kadar.

^