ACHILLE MBEMBE’NİN BRÜTALİZM’İ ÜZERİNE

Göksun Yazıcı
2 Temmuz 2022
SATIRBAŞLARI

21. yüzyılın henüz ilk çeyreğine bile ulaşmadık, ama çok fazla yaşlanmış hissediyoruz kendimizi. 11 Eylül 2001 tarihinden sonra tüm berbat yüzüyle görünen yeni yüzyılda, neoliberalizmin demokrasiyle tüm bağlarını koparması, otoriterleşme, gelir makasının açılması, aşırı yoksullaşma, yüzde birlik bir nüfusun kaynaklara sahip olması, iklim krizi, ekolojik tükenme gibi bu kapitalist yanlış hayatın doğru yaşanamayacağını binlerce kez kanıtlayan olgulara tanık olduk. Yoksullaştık, daha az boş zamanımız oldu, daha az sevdik, daha az okuduk, güvencelerimiz yok oldu, güvencesiz çalıştık, daha az düşündük, daha az zevk aldık, doğada daha az tek başımıza kalabildik, doğal alanlar yok edildi, tarım alanları küçüldü. Pandemi varolan tüm çelişkileri daha da görünür kıldı, girişimciler değer yaratıyordu ya, meğer onlar işçiler olmadan, emek olmadan değer filan yaratamıyormuş, Marksistler biliyordu bunu, yeni yüzyılda orta sınıf da öğrendi imtiyazlarını kaybederken. Hani yıllar öncesinden distopyalar vardı, bir şirket varmış, herkes onun kölesiymiş, işte cis-hetero beyaz erkek milyarderler bu kâbusu yaşatıyor bize. Mars’ta hayat kurmaya çalışırken dünyadaki hayatı yok ediyorlar. Bu “her şeyi kendim yaptım” narsisizmi içindeki milyarderler tanrı olmaya, sıfırdan hayat yaratmaya çalışıyorlar. İşte bu sıfırdan hayatı yaratmak anlayışı da yeni yüzyıldaki yönetim/iktidar biçimlerini belirliyor. Doğaya, dağa taşa girip buraları yeniden biçimlendirmeyi amaçlarken, ete, kana, nesillere de giriyor aynı şiddetle.

Mbembe, tüm neoliberal düzeni katman katman kesecek bir kavram olarak icat eder brütalizmi, doğa düzeyinde, ekonomi düzeyinde, özneleştirme sürecinde (zencileştirme), hükmetme, tahakküm etme düzeyinde çalışır brütalizm.

Zenci Aklın Eleştirisi ile tanıdığımız Kamerunlu tarihçi-düşünür Achille Mbembe, 21. yüzyılın yeni bir tanımını yapıyor ve yıkıcılığa karşı yeni kavram ve eylem planını paylaşıyor bizimle. Upuzun bir manifesto bu kitap, her satırında ruh yüceliğini hissediyorsunuz. Hem ağıt, hem şiir, hem umut var!  Sonunda geldiğimiz yer öylesine duru, öylesine şiirsel ki insan ayakkabılarını çıkarıp, toprağa oturup, toprağı, dünyayı öpmek istiyor saygıyla, yaşayan herkese sizinle bu dünyayı paylaştığı için teşekkür etmek istiyorsunuz, paylaşamayacağınız hiçbir şey olmayacağını bilerek.

Devletin sivil alandaki savaş teknikleri

Brütalizm kavramını şöyle tanımlıyor Mbembe: “Yıkım ve üretim pathosunun pençesindeki bir çağı betimlemek için kullanıyorum. Ve her türden atık üretimi, yıkıntı ve döküntüleri muazzam Demiurgos’un izleri…” (s.11) Daimi büyüme peşindeki kapitalist ekonomi, doğanın ve insanın tüketilmesi, servetin azınlıkta toplanması, çoğunluğun sömürülmesi gibi tüm olgular bu kavramın içinde. Kayaları çatlatarak gaz arayanlar, toprağa el koyarak tarım yapanlar, endüstriyel bitkiler üretmek için tarım alanlarından kısanlar…

Achille Mbembe, Brütalizm, çev. P. Burcu Yalım, İletişim Yayınları, Şubat 2022

Mimarlıktan ödünç alınan bu kavram, sadece dünyaya yapılan kaba saba müdahaleleri anlatmıyor. Mbembe bu kavramı aynı zamanda neoliberal bir yönetim biçimi olarak özne biçimleme yolu olarak tarif ediyor: “Zencilik halinin evrenselleşmesi. Büyük bir teşebbüs, toprakların işgali, bedenlerin ve imgelemlerin kontrolü, parça parça sökme, ayırma ve yıkma teşebbüsü bu.” (s.16) Aynı zamanda, brütalizm bir iktidar biçimidir: “Dış sınır veya dışarısı olmayan ve çıkış mitinden olduğu kadar gelecek başka bir dünya mitinden de vazgeçmiş bir iktidar biçiminin ilahlaştırılması. Somut olarak brütalizmin karakteristik özelliği aklın birden fazla figürünün sıkı sıkıya üst üste binmesidir, ekonomik ve araçsal akıl, elektronik ve dijital akıl ile nörolojik ve biyolojik akıl. Brütalizm, canlı varlık ile makineler arasında ayrım kalmadığı şeklindeki derin inanışa dayanır.” (s.27)

Mbembe, tüm neoliberal düzeni katman katman kesecek bir kavram olarak icat eder brütalizmi, doğa düzeyinde, ekonomi düzeyinde, özneleştirme sürecinde (zencileştirme), hükmetme, tahakküm etme düzeyinde çalışır brütalizm. “Brütalizmde cinayet istisna değildir artık. Savaş halinin sivil bir halin içine aktarılmasıyla uç durumlar normalleşmeye başlar. Devlet sivillere karşı genel hukuk suçları işlemeye başlar. (…) Savaş alanına özgü teknikler sivil alana uygulandığından brütalizm vardır. (…) Toplumsal savaşı doğallaştırma tarzlarından biridir.” (s.45) Brütalizm kavramının geniş kapsamı acaba onu kullanışsız yapar mı, öyle ya, neoliberalizm kavramının bile aşırı kullanmaktan boşa düştüğü anlar olmuştu, ama hiçbir zaman gerçekliğini yitirmemişti. Fakat brütalizm neoliberalizmin özel bir aşaması olarak hem kapsamlı hem de gerçekliğini hiç yitirmeyecek bir kavram. Gördüklerimizi brütalizm kavramının içine koydukça, bu kavram açıklamanın rahatlığını ve konforunu sunmuyor bize. Çıkışsızlık brütalizme içkin olduğu için, kayaları çatlatarak, eti sömürerek ilerleyen brütalizmden çıkış yolu aramaya başlıyorsunuz, çünkü yaşattığı şey kâbus ve klostrofobi.

Canlılar demokrasisi

Bizzat canlının dokusunun ve çeperlerinin dönüştürüldüğü brütalizme karşı Mbembe manifestosunda “canlılar demokrasisi”ni öneriyor. İnsan-merkezli, üretim-merkezli bir bakışı tersine çevirmek anlamına geliyor bu. Kavramın tanımı da güzel, en iyisi uzunca alıntılamak: “Ne olursa olsun, dünya sonsuza değin genişleyebilir değil. İnsanlar ne onun yegâne sakinleri ne de yegâne hak sahipleri. Bundan böyle, bu dünya üzerinde sınırsız egemenlik kuramazlar. Bununla beraber, hakiki demokrasi bütün olarak canlıların demokrasisi olabilir ancak. Bu canlılar demokrasisi evrenselliğin değil, ‘müşterekliğin’ anlamını derinleştirmeyi, dolayısıyla ihtimam paktını gerektiriyor. Gezegene ihtimam göstermeyi, dünyanın insan olan ve olmayan bütün sakinlerini gözetmeyi düşünen bir pakt. Böyle bir paktın kalbinde, en baştan, gezegen için hakiki bir adaletin ilk adımı olan iade etme ve onarma ödevi bulunuyor.” (s.58)

“Yolcuyuz hepimiz” diyor Mbembe, geçip gidiyoruz bu dünyadan, faniyiz, yolculuğa odaklanalım: “Geçiyor olmak, dünyadaki insanlık hali budur nihayetinde. Gezegen çağında demokrasinin vazifesi yeni kapanmalar inşa etmek değil, geçişi temin etmek, örgütlemek ve yönetmektir.”

Dünyayı kaba saba bir biçimde dönüştüren bir iktidarın yarattığı özneleri dönüştürmekten başka yol yok, bu devrimi aslanlar ya da gezegenin bizzat kendisi yapmayacak, ama dünyayı düşünmeyen insanların yapacağı devrimden de kimseye hayır gelemeyecek. Yıkıcı olarak biçimlenen öznenin dönüşümünden başka bir yol yok, öznenin dönüşümü ise kendisinin tek yaşayan “özne” olmadığını kabul ederek kendini merkezden çıkarması anlamına geliyor. “Yolcuyuz hepimiz” diyor Mbembe (işte Audre Lorde’dan sonra bir başka şair), geçip gidiyoruz bu dünyadan, faniyiz, yolculuğa odaklanalım: “Müştereklik projesi de yerini yolcu figürüne bırakıyor. Yolcu, ortak koşulumuzu oluşturan şeye gönderme yapıyor son kertede, yani ölümlülüğe, tanımı gereği açık olan bir geleceğe doğru yol alan ölümlüye. Geçiyor olmak, dünyadaki insanlık hali budur nihayetinde. Gezegen çağında demokrasinin vazifesi yeni kapanmalar inşa etmek değil, geçişi temin etmek, örgütlemek ve yönetmektir.” (s.60)

Yolcuyuz diyor, sonra da bu dünya kimseye kalmaz, kalmayacak diyor Mbembe (“bir müşkülünüz olunca gelin” diyen Börklüce Mustafa’yı da duyabiliriz sanki sözlerinde), sahiplenme biçimlerinden vazgeçmemiz gerek, dünya temellük edilemez çünkü. Bir de, birbirimize ihtiyacımız var diyor, Eduard Glissant’dan alıntılayarak: “Her birimizin diğerinin belleğine ihtiyacı var, çünkü mesele merhamet veya iyilik gibi bir erdem değil, bir ilişki sürecindeki yeni bir zihin berraklığı. Dünyanın güzelliğini paylaşmak istiyorsak bütün bu ıstıraplarla dayanışma içinde olmayı öğrenmemiz gerekecek.” (s.60) Müşkülünü al gel, müşkülümüz bize derman olacak diyor, sizce demiyor mu?

1+1 Express, sayı 180, Yaz 2022

^