ENERJİ KOOPERATİFÇİLİĞİ

Mine İşlar
3 Temmuz 2018
SATIRBAŞLARI

Sadece karbon emisyonunu azaltma amacıyla değil, elektriğe erişimi olmayan yaklaşık bir buçuk milyar insanın enerji ihtiyacını da karşılamak için elimizde çok önemli bir araç var: Yenilenebilir enerji kaynakları kooperatifçiliği. Özellikle 2007 krizinden, “büyük durgunluktan” bu yana çığ gibi artan enerji kooperatiflerini, enerji adaletinin bu ümit vaat eden mekânlarını ziyaret ediyoruz.

  

Enerji kooperatifçiliği, tüm kooperatif hareketi gibi, toplumsal yaşamı dayanışma ve paylaşım üzerinden yerelde örgütlemeyi amaçlıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarına (YEK) odaklanan enerji kooperatifleri krizin olanca şiddetiyle Avrupa’yı vurduğu 2008’den bu yana kıtanın her yanına hızla yayılıyor. Son on yılda Avrupa’da 2.800’den fazla enerji kooperatifi kuruldu.[1] YEK kooperatifçiliğinin artmasıyla enerji üretimi ve dağıtımının kontrolü belli ölçülerde enerjinin üretildiği yerdeki toplulukların eline geçiyor. Enerji kooperatifleri, yeni toplumsal hareketlerin ortaya çıkması için de alternatif bir alan açıyor. YEK kooperatifçiliği şeffaflık ve kapsayıcılık ilkelerini benimserken yenilenebilir enerjiye geçişte katalizör görevi üstleniyor.[2] Enerji kooperatifleri üzerine yapılan çalışmalar yenilenebilir enerji teknolojisi ve kooperatifçiliğin karşılıklı uyumuna dikkat çekiyor.[3] Yenilenebilir enerji teknolojisi yerel düzeyde enerji üretimine olanak veriyor, enerji ithalatına bağımlılığı azaltıyor, böylece ufukta bölgesel çatışmalara neden olan jeopolitik güç oyunlarını dizginleme ihtimali beliriyor.

Büyük resme baktığımızda ise şunu görüyoruz: 2015 Paris Deklarasyonu’nda belirtildiği gibi, fosil yakıt tabanlı enerji sisteminden yenilenebilir enerji sistemine geçiş iklim değişikliğinde frene basmak için elzem. Uluslararası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından 2012’de hazırlanan Yenilenebilir Enerji Kaynakları ve İklim Değişikliği Özel Raporu’na göre, yenilenebilir enerji üretiminin hızlandırılması sadece karbon emisyonunu azaltmak amacıyla değil, elektriğe erişimi olmayan 1.4 milyar insanın enerji ihtiyacını karşılamak için de çok önemli. Zaten halihazırda birçok hükümet yenilenebilir enerji politikasına öncelik vermeye başladı. Bu da enerji şirketlerinin hidroelektrik, güneş ve rüzgâr enerjisi yatırımlarına yönelmesine neden oldu. Öte yandan, tepeden inme ve özel sektör öncülüğündeki çözümler çevresel sorunlar ve toplumsal gerilimler yarattığı için yenilenebilir enerji projelerinin kamusal yararı sorgulanır hale geliyor. Fakat bu durum çözümsüz değil, çünkü çare belli: Yerel halkın enerji yönetimine katılımını, erişimini ve demokratik kontrolünü sağlayan YEK kooperatifçiliği.[4] Üç ana ilke, enerji üretiminde işbirliğine gitmek, toplum ile teknoloji ilişkisine kafa yormak ve vatandaşlığa vurgu yapan demokratik bir yaklaşım benimsemek enerji kooperatifçiliğini yatay bir örgütlenme aracı haline getiriyor.

Beş Avrupa ülkesindeki (Danimarka, Almanya, Avusturya, Hollanda ve İngiltere) YEK kooperatiflerini inceleyen bir raporda, YEK birliklerinin gelişim düzeyindeki farklılıklar, çevresel ihtilaflar dahil, siyasal farklılıklarla açıklanıyor. Öte yandan, YEK kooperatifçiliği, çevreci grupların çabası, kurumsal ve yasal çerçevelerin uygunluğu gibi etkenlerin yanısıra,[5] kooperatifçiliği kurumsal olarak engelleyen ülkelerde de tepkisel bir hareket olarak ortaya çıkıyor.[6] Örneğin, İspanya’da elektrik üretiminin yüzde 75’i ve tüketim piyasasının yüzde 85’i beş büyük şirketin (Iberdrola, Fenosa, Endesa, E.ON ve EDP) hâkimiyetinde olsa da, ülkede YEK kooperatiflerinin sayısı hızla artıyor.[7] Bilakis, kooperatifçilik karşıtı düzenlemeler İspanya’daki enerji birliklerinin birbirine kenetlenmesine yol açıyor.

Öyleyse gelin, önce enerji adaleti kavramının kuramsal temellerine odaklanalım.[8] Ardından da İspanya, Danimarka, Almanya ve Nepal gibi farklı ülkelerdeki enerji birliklerinin ümit vaat eden hikâyelerine, örgütlenme kabiliyetlerine ve karşılaştıkları zorluklara yakından bakalım.

Enerji adaleti

Enerji adaleti, enerji sektöründeki üretim, dağıtım ve usûl adaletsizliklerinin derinlemesine analiz edilmesini amaçlayan bir çerçeve. Enerji adaletiyle enerji hizmetlerinin hem faydalarını hem de maliyetlerini adil bir şekilde paylaşan, temsilde eşitliği ve tarafsız karar verme mekanizmalarını içeren küresel bir enerji sistemi hedefleniyor.

Enerji adaleti, adalet paradigmasının üç öğesini vurguluyor: (Yeniden) dağıtım, katılım, tanıma.[9] Dağıtımda[10] adalet “çeşitli haklar, mal ve özgürlükleri nasıl dağıttığımızı, sosyal ve ekonomik eşitliği veya eşitsizliği nasıl düzenlediğimizi tanımlayan toplumun temel yapısı”. Bu yaklaşım enerji adaleti açısından elektrik ve hizmetlerin dağıtımında faydaların yanısıra risklerin de adil bir şekilde paylaşılmasını vurguluyor. Katılım adaleti tüm paydaşların ve halkın taleplerinin karar alma sürecine dahil edilmesiyle ilgili. Fakat pratikte, gerçekte etkilenenlerin sesi katılım sürecinden dışlanırken güçlü aktörler kontrolünde geliştiriliyor.[11] Birçok vakada yerel halk bilgisiz olduğu gerekçesiyle ya tamamen dışlanıyor ya da katılım sürecine göstermelik olarak ekleniyor. Bu yüzden karşılıklı tanıma, saygı ve eşit temsil enerji adaletinde önemli bir önkoşul. Şimdi bu genel çerçeve ışığında farklı ülkelerden enerji birliklerini ve kooperatifleri ele alalım.

 

Yenilenebilir enerji adası: Samsø

4.300 nüfuslu Samsø adası sakinlerinin bir araya gelip tüm fosil yakıta dayalı enerji kaynaklarını yenilenebilir enerjilere dönüştürmesiyle Danimarka’nın en başarılı demokratik enerji hareketinin merkezi haline geldi.[12] Rüzgâr enerjisi kullanımı sayesinde Samsø, Avrupa’nın yenilenebilir enerji konusundaki en önemli bilgi kaynaklarından biri konumuna erişti.

Yenilenebilir enerjiye geçişin ilk adımları 1998’de adanın en büyük işvereni konumundaki bir kesimhanenin kapanmasıyla atıldı. Aynı dönemde, Danimarka hükümeti enerji alanında yeni projeleri ödüllendirmek için yarışmalar düzenliyordu. Samsø sakinleri iş imkânı yaratmak ve yerel ekonomiyi canlandırmak için bir proje tasarlamak üzere bir araya geldiler. Öncelikle rüzgâr parkı projesi için konunun uzmanlarını işe aldılar.[13] Hükümetin sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu, kooperatif temelli rüzgâr enerji parkları projesiyle yarışmayı kazandılar. Danimarka’nın kolektif mülkiyet modelinin, rüzgâr türbinlerine yatırım yapan çiftçilerin, belediyenin veya kooperatiflerin mülkiyet hakkına müşterek sahip olmasına izin vermesi projenin hızla hayata geçmesinde büyük rol oynadı. Projenin büyük kısmı, karadaki rüzgâr türbinleriyle bir açık deniz rüzgâr parkından oluşuyor. Rüzgâr türbinleri adadaki elektrik tüketiminden fazlasını üretiyor. Biyokütle kaynakları ısı talebinin yüzde 70’ini karşılıyor. Geçişin bir sonucu olarak, Samsø sakinleri kömür bağımlı enerji sistemini tamamen terk etti. Enerji tasarrufunun yanısıra, ekonomik açıdan başka pek çok fayda da sağlandı. Yerel usta ve teknisyenler tesislerin kurulumuna ve bakımına dahil oldu. Samsø enerji birlikleri karar verme aşamalarına herkesi dahil etmek için ortak alanlar oluşturuyor ve gelecek planlarını müşterek tasarlamak için çeşitli aktiviteler düzenliyor. Bu aktivitelerde ada sakinleri kendilerini tanıtmak yerine, tartışmak istedikleri konuyu anlatarak söze başlıyor. Böylece kişisel tartışmaların ötesine geçilerek ortak bir alan yaratılıyor.

Araştırmalarımız sırasında ortaya çıkan ilginç bir bulgu ise, yenilenebilir enerji kooperatiflerinin kurulmasında ana motivasyonun iklim değişikliği ile mücadele olmaması. Yenilenebilir enerji kooperatifçiliği çoğunlukla demokratikleşme ve ekonomik yenilenme gibi motivasyonlarla başlıyor. Yine de, Samsø adası sakinleri iklim değişikliği endişelerini yerel bağlamda dile getirmekten de geri kalmıyor:

İklim değişikliği kapımızda, çiftçiler bunu iyi biliyor. Daha uzun süren kuraklıklar gözlemliyoruz. Doğruyu söylemek gerekirse yenilenebilir enerjiye kutup ayılarını kurtarmak için geçmedik. Yine de kendi kendimize yetebilirsek bunun olumlu bir etkisi olacaktır.”[14]

Üç ana ilke, enerji üretiminde işbirliğine gitmek, toplum ile teknoloji ilişkisine kafa yormak ve vatandaşlığa vurgu yapan demokratik bir yaklaşım benimsemek enerji kooperatifçiliğini yatay bir örgütlenme aracı haline getiriyor.

Enerji köyü: Feldheim

İkinci örneğimiz Feldheim. Berlin’in 35 kilometre güneybatısında, Treuenbrietzen belediyesinde yer alan yaklaşık 200 nüfuslu bir köy. 1980’lerde Treunbrietzen’de bir elektrik enerjisi endüstrisi kuruldu. Demokratik Alman Cumhuriyeti’ndeki diğer birçok sanayi gibi birleşme sonrasında yerel üretim çöktü. Bugün bölge ekonomik olarak büyük ölçüde tarıma bağımlı. Feldheim Almanya’da farklı yenilenebilir enerji teknolojilerine dayanan, kendi kendine yeten ilk enerji yerleşimi. Köyün topraklarında geniş bir yelpazede yenilenebilir enerji araçları bulunuyor: bir rüzgâr çiftliği, bir fotovoltaik tesis ve bir biyogaz tesisi. Rüzgâr ve güneşten elde edilen elektrik çoğunlukla ulusal elektrik şebekesine giderken, biyogaz tesisi yerel ihtiyaçları karşılıyor.[15] Feldheim’ı diğer örneklerden ayrı kılan nokta, köy sakinlerinin tüm Feldheim halkına ait bir elektrik şebekesi inşa etmeleri. Şebeke şimdi köye elektrik tedarik etmek için kurulan yerel bir enerji şirketi tarafından yönetiliyor.[16] Feldheim, aynı zamanda, Alman devletinin kamusal yenilenebilir enerji sistemindeki baskın rolüne rağmen ortaya çıktığı için de özgün bir örnek.[17]

Katalunya’da BizEnerjiyiz kooperatifi

İspanya’da yapısal adaletsizliğe karşı geniş halk kitleleri demokratik katılımı kolaylaştıran enerji kooperatifleri altında seferber oluyor. YEK kooperatifleri hem yenilenebilir enerji geçişi için hem de ülkedeki diğer dönüştürücü projeler için başarılı bir model. Karar mekanizmalarının adem-i merkezileştirilmesini savunuyor, enerji üretiminin ve sürdürülebilirlik kriterlerinin yeniden yerelleştirilmesine vurgu yapıyor, yerel düzeyde enerji adaletini amaçlıyorlar. Üstelik İspanya’daki YEK kooperatifleri kalıcı bir işbirliği planı oluşturarak kurumsal çerçevelerini ulusal düzeye çıkarmayı başardı. Bu ulusal oluşumun adı Union Nacional de Cooperativas Electricas de Energias Renovables (UNCEER – Yenilenebilir Enerji Elektrik Kooperatifleri Ulusal Birliği).

İspanya’nın ilk YEK örgütlenmesi, Katalunya’da filiz veren ve zamanla ülkeye yayılan SomEnergia (BizEnerjiyiz) enerji dağıtımı ve tüketimi kooperatifi. SomEnergia 2010’daki kuruluşundan bu yana 39 bin 609 üyeye (ve 59 bin 623 sözleşmeye) ulaştı. Bir karşılaştırma yaparsak, Belçika’da bulunan Avrupa’nın en büyük YEK kooperatifi Ecopower’ın 1991’den bu yana eriştiği üye sayısı 48.833. Bu kooperatiflerin üyelerine Ulusal Piyasalar ve Rekabet Komisyonu tarafından yayınlanan Kaynak Garantisi (KG) aracılığıyla “yeşil elektrik” sağlanması güvence altına alınıyor. Elektriksel Etiketleme ve KG sistemiyle tüketicinin elektrik kaynakları ve CO2 emisyonları gibi çevresel etkiler konusunda bilgilenmesi amaçlanıyor.

SomEnergia, enerji adaletini sağlamak için önemli adımlar attı. Enerji dağıtım ağlarının belediyenin kontrolüne geçmesi ve Barcelona için sürdürülebilir enerji kaynaklarının teşvik edilmesi amacıyla SomEnergia ve Barcelona Belediyesi örnek bir model geliştirdi. Ayrıca bürokratik sorunların üstesinden gelmek için SomEnergia, her üyenin internet üzerinden yıllık genel toplantı ve seçimlere katılabileceği bir dijital genel kurul programı kurdu. Böylece uzakta yaşayan çok sayıda üyenin etkili bir şekilde temsil edilememe sorunu aşıldı.[18]

Danimarka ve Almanya’dan farklı olarak İspanya’da enerji kooperatifleri devletin yarattığı birçok engelle mücadele etmek zorunda kalıyor. İspanyol hükümetiyle büyük enerji tekelleri sıkı işbirliği halinde. Örneğin İspanyol mevzuatına göre düşük gelirli aileler devletin sosyal tarifelerinden yararlanarak daha düşük fatura ödeyebiliyor. Fakat devlet benzer bir işbirliğine kooperatiflerle gitmiyor, SomEnergia gibi tedarikçiler dışlanıyor. Mevzuata göre, düşük gelirli haneler SomEnergia’ya üye olduklarında sosyal tarife haklarını kaybediyor.

Bu tür mevzuat kaynaklı kısıtlamaların birbiriyle bağlantılı iki nedeni var. Biri “iktidar ağları” olarak adlandırılabilir. İspanya’da politik elitler ve enerji oligopolü arasında yakın ilişkiler mevcut. Büyük elektrik şirketleri yenilenebilir enerji geçişini sınırlamak için lobi çalışmaları yapıyor. “Döner kapı” olarak adlandırılan bu durum sonucunda eski devlet memurları büyük firmalarda üst düzey görevlere getiriliyor. Aralarında iki eski cumhurbaşkanı bulunan elliden fazla siyasetçi enerji şirketleri adına çalışıyor.[19] Diğer bir engel ise İspanya Krallığı ile Katalunya bölgesel hükümeti arasındaki büyük gerginlikten kaynaklanıyor. Bu anlamda, SomEnergia demokratikleşme adına daha geniş bir siyasi mücadelenin içinde de yer alıyor.

Yenilenebilir enerji kooperatiflerinin kurulmasında ana motivasyonun iklim değişikliği ile mücadele olmaması ilginç bir tespit. Yenilenebilir enerji kooperatifçiliği çoğunlukla demokratikleşme ve ekonomik yenilenme gibi motivasyonlarla başlıyor.

 

 

Nepal kooperatifçiliği ve enerji kullanıcı birlikleri

Nepal ekonomik ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerini karşılamak için kooperatiflerin artan rolünü kabul eden nadir ülkelerden. Nepal’de kooperatif bakanlığı bile mevcut.

Nepal özellikle su, güneş ve rüzgâr enerjisi potansiyeli açısından zengin bir ülke. Ancak ekonomik zorluklar nedeniyle, kırsal nüfusunun büyük çoğunluğunun gerekli altyapıya erişimi olmadığı için biokütle (odun, gübre keki, pirinç kabuğu) ve fosil yakıtlar gibi geleneksel enerji kaynaklarına bağımlılık söz konusu.[20] Pek çok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi, Nepal’de de devlet temel olarak kentsel alanlara enerji tedariki sağlarken kırsal nüfusun çoğunluğu merkezi enerji sistemlerinden faydalanamıyor.

Kırsal alanda enerji kooperatifçiliği, ihtiyaçları karşılamanın ve devletin ulaşmadığı alanlarda kendi kendine yetebilmenin bir yolu olarak görülüyor. Köylerin ihtiyaçları ve konumlarına göre kooperatifler farklı yöntemler benimsiyor. Köyler eğer ana şebekeye yakın konumlanmışsa şebeke genişletme stratejisini kullanıyor. Ulusal elektrik idaresine başvuruluyor ve ulusal elektrik şebekesinin köylerine kadar genişletilmesi için yüzde 80/20 kuralının işletilmesi talep ediliyor. Bu, Nepal’de işbirliğiyle oluşturulan ekonomi modeli örneklerinden biri. Şebeke genişletme maliyetinin yüzde 80’ini devlet karşılarken, kooperatifler geri kalan yüzde 20’yi emek ya da para olarak sağlıyor. Sonuç olarak, köyler ulusal şebekeye bağlanabiliyor ve köylüler elektrik dağıtım hakkına sahip olabiliyor. Kolektif mülkiyet duygusu nedeniyle, toplumun sahip olduğu elektrik dağıtım alanlarında başka yerlere oranla daha az elektrik hırsızlığı yaşanıyor.[21] Aynı zamanda, sosyal eşitsizliklerin keskin, gelir seviyesinin düşük olduğu Nepal’de kooperatifler iki farklı tarife belirliyor. Biri, düşük gelirli haneler için düzenlenen sosyal tarife, diğeri masrafları karşılayabilecek aileler için sabit tarife.

Nepal’de uygulanan diğer çözümler ise off-grid (şebeke dışı) denen, ulusal şebekeden ayrı kurulmuş yenilenebilir enerji sistemleri. Ulusal Kırsal ve Yenilenebilir Enerji Programı (NRREP) aracılığıyla, Nepal hükümeti 2012-2017 program döneminde, 150 bin haneye elektrik üretimi için mikro hidroelektrik tesis kurmayı hedefledi. Kamu teşviki için, kooperatiflerin ya da örgütlü toplulukların ilçe düzeyinde tüzel kişilik olarak tescil edilmesi gerekiyor. Böylece 47 bölgede yaklaşık 207 kooperatif ve örgüt kuruldu. Bu program aynı zamanda topluluk tabanlı kuruluşların kendi elektriklerini dağıtmalarına ve hırsızlık gibi nedeni teknik olmayan kayıplardan sorumlu olmalarına da izin veriyor. Sürdürülebilir enerji geçişi perspektifinden bakıldığında, Nepal’in yüksek rakımlı coğrafyası, buzullarla beslenen zengin su kaynakları, bol güneşli iklimi küçük ölçekli güneş ve hidroelektrik üretimi için eşsiz imkânlar sunuyor.

Enerji adaleti çerçevesinden bakıldığında Nepal’deki gelişmeler çok önemli. Çünkü düşük gelire sahip ülkede artan elektrik talebi ve güvenilir enerji tedariki kooperatifçilikle gelen işbirlikçi yaklaşım ve dayanışma ekonomisi aracılığıyla hayata geçiriliyor.

Enerji adaleti, enerji hizmetlerinin fayda ve maliyetlerinin toplumun tüm katmanlarının katılımıyla, tarafsız süreçlerle adil bir şekilde paylaşılmasını amaçlıyor. Bu anlamda, enerji kooperatifçiliği Marksist sosyolog Erik Olin Wright’ın toplumsal değişim yaratabilecek “arzu edilen alternatifler” kavramına denk geliyor.

Pasif tüketiciden örgütlü faile

Enerji adaleti, enerji hizmetlerinin fayda ve maliyetlerinin toplumun tüm katmanlarının katılımıyla, tarafsız süreçlerle adil bir şekilde paylaşılmasını amaçlıyor. Bu anlamda, enerji kooperatifçiliği Marksist sosyolog Erik Olin Wright’ın toplumsal değişim yaratabilecek “arzu edilen alternatifler” kavramına denk geliyor.

Enerji kooperatifçiliği, mevcut merkezi enerji rejimine karşı farkındalığı artırmaya yönelik güçlü bir strateji. Küresel düzeyde “yeşil enerji” artışı henüz yeterli değil. Yenilenebilir enerjilerin üretildiği ve tüketildiği kooperatifçiliği çekirdek adalet ilkeleriyle yeniden tanımlamak bir zorunluluk. YEK kooperatiflerinin gelecekteki muhtemel genişlemesi göz önüne alındığında biyofiziksel kısıtlamalar üzerine de kafa yormak gerekiyor. Örneğin, ekonomik sistemin merkezi konumundaki kentsel alanların enerji tüketimleri kooperatiflerin üretebileceği miktardan çok daha yüksek. Yüzde yüz yenilenebilir enerjilere geçiş veya YEK kooperatiflerinin tüm elektrik üretimini karşıladığı senaryolarda, kaynak ve ölçek sorunları ortaya çıkacak. Yenilenebilir kaynakların artırılmasının ötesine geçmeli ve tükettiğimiz enerjiyle kurduğumuz toplumsal ilişkileri, üretim biçimlerini de derinden sorgulamalıyız.[22]

Tüm sorunlara rağmen sayıları her geçen gün artan YEK kooperatifleri enerji adaletini hayata geçirmekte büyük potansiyele sahip. Yerel, demokratik ve adil enerji sistemleri kurma arzusu, YEK kooperatifleri altında seferber olanların sayısını giderek artırıyor. Böylece bireyler ve topluluklar pasif enerji tüketicilerinden geleceği şekillendiren faillere dönüşüyor.

 

 

[1] Monaghan, P. (2016, Ocak 14). The highs and lows of community energy across Europe. Co-operative News. Retrieved from
http://www.thenews.coop/100890/news/cooperatives/highs-lows-community-energy-across-europe
[2] Tarhan, M.D. (2017) Renewable Energy Co-operatives and Energy Democracy: A Critical Perspective, Canadian Association for Studies in Co-operation’da sunum.
[3] Kunze, C ., & Becker, S. (2014). Energiedemokratie in Europa: Bestandsaufnahme und Ausblick. Brüksel, Rosa Luxemburg Vakfı.
[4] Walker, Gordon, P. Devine Wright, Bob Evans, and Sue Hunter. 2006. Harnessing Community Energies: Explaining and Evaluating Community-based Localism in Renewable Energy Policy in the UK. Global Environmental Politics 7 (2): 64–82.
[5] Schreuer, Anna and Weismeier-Sammer, Daniela (2010). Energy cooperatives and local ownership in the field of renewable energy technologies. Research Reports / RICC, 4. WU Vienna University of Economics and Business, Vienna
[6] Capellán-Pérez, I., Campos-Celador, Á., & Terés-Zubiaga, J. (2016). Assessment of the potential of Renewable Energy Sources Cooperatives (RESCoops) in Spain towards Sustainable Degrowth. 5th International Degrowth Conference, Budapest, Sunum.
[7] Jiménez, P. (2017, Jan 9) Facing Energy Poverty (in Spanish) Frente a la pobreza energética. Noticias de Navarra. Kaynak: http://www.noticiasdenavarra.com/2017/01/09/opinion/tribunas/frente-a-la-pobreza-energetica
Unesa (2013) Asociación Española de la Industria Eléctrica. Spanish Association of the Electrical Industry. Contribution of UNESA companies to the development of the Spanish society (in Spanish) Contribución de las compañías que integran UNESA al desarrollo de la sociedad Española. Kaynak:
Kunze, C ., & Becker, S. (2014). Energiedemokratie in Europa: Bestandsaufnahme und Ausblick. Brüssel: Rosa-Luxemburg-Stiftung.
[8] Sovacool, B., Dworkin, M. (2015). Energy justice: conceptual insights and practical applications. Appl. Energy 142, 435–444.
[9] Schlosberg, D. 2007. Defining Environmental Justice Theories, Movements, and Nature. Oxford:UK
[10] Rawls, J. 2005. A theory of justice. Cambridge: Harvard University Press.
[11] Clayton, S. (2000). Models of justice in the environmental debate. Journal of Social Issues 56 (3):459-474.
[12] Jakobsen, I. (2008) The road to renewables : a case study of wind energy, local ownership and social acceptance at Samsø, https://www.duo.uio.no/handle/10852/17867
[13] de Waal, R. & Stremke, S. (2014). Energy Transition: Missed Opportunities and Emerging Challenges for Landscape Planning and Designing. Sustainibility 6.
[14] Islar, M. & Busch, H., 2016. We are not in this to save the polar bears!The link between community renewable energy development and ecological citizenship. Innov.: Eur. J. Soc. Sci. Res. 29 (3).
[15] von Bock und Polach C., & ark. (2015). Bioenergy as a socio-technical system: The nexus of rules, social capital and cooperation in the development of bioenergy villages in Germany. Energy Research & Social Science 6.
[16] Kunze, C. & Busch H., (2011). The Social Complexity of Renewable Energy Production in the Countryside. UCLA Electronic Green Journal.
[17] Oteman, M., Wiering, M., & Helderman J., (2014). The institutional space of community initiatives for renewable energy: a comparative case study of the Netherlands, Germany and Denmark. Energy, Sustainability and Society, vol. 4, iss. 11.
[18] Kunze, C ., & Becker, S. (2014). Energiedemokratie in Europa: Bestandsaufnahme und Ausblick. Brüksel, Rosa Luxemburg Vakfı.
[19] Iglesias L. 2016. Puertas giratorias: del esca~no a al consejo de administracion. El Mundo.
[20] Gippner, O. & ark. (2103). Peeling the Energy Pickle: Expert Perceptions on Overcoming Nepal’s Electricity Crisis.  South Asia: Journal of South Asian Studies, Volume 36, Number 4. 
[21] Pandey, RC. (2009). Rural Entrepreneurship through Electricity. Hydro Nepal, issue 4.
[22] Huber, M. T. Energizing historical materialism: Fossil fuels, space and the capitalist mode of production. Geoforum 40.1 (2009): 105-115.

 

^