Anayasa Mahkemesi, Roboskili ailelerin başvurusunu ailelerin avukatı, Şırnak Baro başkanı Nuşirevan Elçi’nin eksik evrak gönderdiği gerekçesiyle 26 Şubat 2016’da reddetti. Ailelerin 23 Ağustos 2016’da başvurduğu AİHM ise 17 Mayıs 2018’de ret kararını aynı gerekçeye dayandırdı. Bu kararlar üzerine gözlerin çevrildiği Nuşirevan Elçi uzun süre sessizliğini korudu. Roboskili ailelerin temsilcisi Veli Encü, katliamın yedinci yıldönümü dolayısıyla yaptığımız söyleşide, Şırnak Barosu’nu ve başkanını sorumlu tuttu, özür ve özeleştiri beklediklerini söyledi. Şimdi söz Nuşirevan Elçi’de…
Roboskili ailelerin temsilcisi olarak görüştüğümüz Veli Encü’nün, daha önce olduğu gibi şimdi de, size ve başkanı olduğunuz Şırnak Barosu’na yönelik eleştirileri var. Anayasa Mahkemesi başvurusu sırasında eksik evrakların geç gönderilmesi ve mahkemenin de bu gerekçeyle dosyayı reddetmesi, sürecin AİHM boyutunu da belirledi. Öncelikle şunu soralım: Başvurudaki eksik evrak meselesi nedir?
Nuşirevan Elçi: Bir kere, öncelikle eksik vekaletnamelere ulaşmakta arkadaşlarımız zorlandı.
Neden?
Kimi şahıslar vermek istemiyor veya işi ağırdan alıyordu. Onun dışında zaten rahatsızlandığımdan ötürü rapor aldım. Şimdi burada hissi bir yaklaşım var. Veli Encü’yü Roboskili ailelerden ayrı koyuyorum. Çünkü aileler acıların, mağduriyetlerin en büyüğünü yaşayan insanlar. Ama Veli’deki biraz farklı bir boyut. Yok “telefonumu açmadılar”, yok “gözaltına alındığımda ablam aradı, kendisine ‘git profesyonel avukatların baksın’…” denmiş. Bunlar külliyen doğru olmayan şeyler. Olayı mecrasından saptırıyor. Hukukçu olsun olmasın, hepimiz bu işin nasıl yürüdüğünü çok iyi biliyoruz. Uludere’deki savcılığın, Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığın verdiği yetkisizlik kararı, Ankara Askeri Savcılığı’nın takipsizlik kararı, askeri mahkemenin ret kararı doğru değildi. AYM’nin dosyayı bölüme gönderip, esasa girip, sonra da oradan aldırıp, başa getirip reddetmesi doğru değildi. Olayı getirip dosyayı takip eden onlarca avukata yıkmak haksızlık. Ailelerin mağduriyetin en büyüğünü yaşadığı gerçeğine kimsenin itirazı olmaz. Hepimizin çabası, bu insanların acılarına bir nebze olsun merhem sürebilmekti. Yoksa bu davadan hiçbirimizin siyasi bir beklentisi yoktu. Hiçbirimiz de bundan dolayı milletvekili filan olmadık.
Yargının dosyaya bağımsız yaklaşmadığına dair tespitlerini herkes yapıyor, ama sizin de AYM’ye “eksik evrak bahanesi” bırakmamanız gerektiği ifade ediliyor.
Bakın, dosya Şırnak’tayken tamamen Şırnak Barosu’nun kontrolündeydi, ama Diyarbakır’daki mahkemeye gittikten sonra kontrol Diyarbakır Barosu’na geçti. Ankara’ya gittikten sonra da BDP’nin hukuk komisyonunun kontrolündeydi. Yani hazırlanma, takipsizliğe itiraz, AYM’ye başvuru… İrtibat adresi olarak benim adresim veriliyor, ama zaten işler Ankara’dan yürüyor. Mahkeme orada, orada görev yapan yüzlerce avukat var. Bizim de buradaki imkânsızlıklar içinde, rahatsızlanınca rapor almamız kadar doğal bir şey yok. Nitekim AYM yargıcı Osman Paksüt’ün karara koyduğu muhalefet şerhi okunduğunda, olay zaten anlaşılıyor. Onun dışında bir eksiklik varsa oturulur, tartışılır. En büyük fedakârlığı yapan, karşılıksız en iyi emeği veren Şırnak Baro’suna, başkanına yüklenmek insaflı bir yaklaşım değil.
Dosya Şırnak’tayken Şırnak Barosu’nun kontrolündeydi, ama Diyarbakır’daki mahkemeye gittikten sonra kontrol Diyarbakır Barosu’na geçti. Ankara’ya gittikten sonra da BDP’nin hukuk komisyonunun kontrolündeydi. İrtibat benim adresim, ama işler Ankara’dan yürüyor.
Peki, AYM’nin ret kararından sonra neden ailelerle görüşüp meseleyi tartışmadınız?
Aileleri temsil eden kişinin tavrını Twitter’dan takip etseydiniz görürdünüz. Köye gitseydik çok daha kötü sonuçlar olabilirdi. Yani gerçekçi olmak gerekiyor. Veli’nin derdi üzüm yemek değil ki! Oysa aklıselimle oturup onlarca seminer, konferans düzenlememiz gerekiyordu, ne yapabiliriz, nasıl bir yol izleyebiliriz diye. Adamlar tuttular, “Şırnak Barosu başkanı şöyle, şu böyle…” Her şeyi unutarak, tersyüz ederek… Bunları iftira olarak nitelendiriyorum. Vallahi bu dosya Diyarbakır’a gittiğinden beri ne Veli ne de aileler konu hakkında bizi aradı. Ama bir sorunları olduğunda, aradıklarında yardımcı olurduk, yardımımızı esirgemedik.
Size yönelik tepkiler sadece Veli Encü’den mi geliyor? Ailelerin size yaklaşımı ne yönde?
Veli’nin olumsuz tavrı üzerine gidip ailelerle birebir görüşmemiz olmadı. Sadece muhtarla bir görüşmemiz oldu. Bizim arkadaşlardan biri gitti, başka heyetler de göndermek istedik. Ama ailelerin tavrını da bilmiyorum. Onlar da Veli’nin etkisinde kalmışlar diye düşünüyorum.
Neticede hem AYM hem de AİHM eksik evrak gerekçesiyle dosyayı reddetti. Siz dosyaya bakan avukatlar olarak herhangi bir özeleştiri yapıyor musunuz? “Keşke şunu yapmasaydık” mı, “hiç dahlimiz yok” mu diyorsunuz?
Bir dahlim olduğuna inanmıyorum, ama bir hatamız varsa özeleştiri erdemliliktir, kaçınmam. Ama dosyayı hazırlayanlar, AYM’ye başvuruyu yapanlar neden irtibat kurulacak kişi olarak Ankara’dan birilerini değil de benim adresimi verdiler? Dosyayı sen hazırlıyorsun, başvuruyu sen yapıyorsun, niye benim telefonumu, irtibat adresimi veriyorsun? Artı, dosya askeri mahkemeye geldiği günden beri senin kontrolünde. Yanlış mı?
Hukukçular olarak kendi aranızda nasıl bir anlaşma yaptığınızı bilmiyoruz…
Yahu anlaşma manlaşma yok. Benim yaptığım yanlış şuydu: Herkesi ilgilendiren bir dosya olduğu için birileri sahiplendiğinde kalkıp “hayır, benim şehrimde olmuştur, dosyası benim baromdadır” diyerek insanları itmiyordum. Dediğim gibi, Diyarbakır’a gittiğinde dosya, Diyarbakır Barosu’nun kontrolündeydi ve bu beni rahatsız etmiyordu. Çünkü bu, tüm ülkeyi ilgilendiren bir şeydir. Türkiye’deki bütün hukukçular burada sorumluluk almalıdır. Ama bugün öyle bir şey olsa, öyle bir tavrımın olmayacağını söyleyebilirim. Yani orada o yanlışı yaptık. Çünkü isim bizdik, ama uygulama farklıydı. Herhalde fazla tevazu gösterdik. Belki de ilk başta “hayır, Diyarbakır Barosu bakmayacak, şurası bakmayacak” demem gerekiyordu. Öte yandan, az önce de söylediğim gibi, AYM esasa giriyor, bölüme gönderiyor, Adalet Bakanlığı’nın savunmasını alıyor, ama ondan sonra süreci tekrar başa getiriyor. AYM tarihinde bunun bir benzeri yok. AİHM de hiçbir zaman böyle bir yaşam hakkı ihlâli konusunda uyduruk gerekçelerle başvuruyu reddetmiş değildir. Dolayısıyla, bizim şu an bu kararları tartışmamız gerekirken, AYM’nin verdiği hukuk dışı kararı meşru gibi gösteriyoruz. Beni üzen budur. Oysa bizim, AİHM kararından beri, Türkiye’deki bütün hukukçular olarak onlarca sempozyum, seminer, konferans düzenleyip bundan sonra ne yapabileceğimizi tartışmamız gerekiyordu. Sonuçta hepimiz bunun insanlığa karşı bir suç olduğunu biliyoruz ve bunun zaman aşımı olmayacak. Takipsizlik kararı her yeni delille canlandırılabilir. Ama biz buna kafa yormuyoruz ne yazık ki. Kafa yorduğumuz şey, “başvurunun üstünden iki gün geçmiş mi, geçmemiş mi?” sorusu. Bakın, bizim avukat arkadaşımız zamanında gidip Veli’nin kardeşi Selahattin Encü’den vekalet alamamıştı. Zor bela, milleti araya koyarak almış. Biz mütevazı davranmaya, onları korumaya çalışıyoruz. Tazminatın ödenmesi sürecinde de otuz avukatı toplayıp köye gittim. “Kardeşim, tazminat konusunda bizim bir imzamız, talebimiz, vekaletimiz olmayacak, zaten kabul ettiğiniz anda tazminatınız ödenecek. Almak isteyen alır, almak istemeyen almaz” dedim köylülere. Bizim buradaki karşılıksız çabamızı hepsi biliyor. Çünkü sonuçta o olaydan en çok etkilenenlerin başında ben geliyorum. İlk saatte oraya gitmiş, o parçalanmış cenazeleri tek tek görmüş, arkadaşlarımızla otopsilerine girmişiz. Elbette benim hassasiyetim bu ânı yaşamayanlardan daha fazla olacak. Ama ne yazık ki bunca emekten sonra Veli’nin suçlamalarına muhatap olmak zorunda kaldık. Ayrıca kimse kusura bakmasın, ama bu dosyaya bakmak fedakârlık gerektirir. Kimse bu dosyayla kahraman veya zengin olmaz. Belki de Türkiye’nin en riskli dosyalarının başında geliyordur Roboski dosyası.
AYM esasa giriyor, Adalet Bakanlığı’nın savunmasını alıyor, ama sonra süreci tekrar başa getiriyor. AYM tarihinde bunun bir benzeri yok. AİHM de hiçbir zaman böyle bir yaşam hakkı ihlâli konusunda uyduruk gerekçelerle başvuruyu reddetmiş değildir. Dolayısıyla, bizim şu an bu kararları tartışmamız gerekir.
Yeni delillerle davanın tekrar diriltilebileceğini söylediniz. Bu, Roboski davası için hukuki yolların tükenmediği anlamına mı geliyor?
Tabii. Sonuçta takipsizlik kararları ortaya çıkarılabilecek yeni delillerle her zaman diriltilebilir. Bence en somut delil, adalet bakanı olduğu dönemde, Bekir Bozdağ’ın bu işin arkasında Fethullahçıların olduğuna yönelik açıklamasıydı. Şimdi bizim bunların üzerine kafa yormamız gerekir. Ama maalesef bundan uzaklaşmışız, “aldığım iki günlük rapor doğru mudur, değil midir” ile uğraşıyoruz. Bunlar olayı basite indirgemektir, haksızlıktır. AYM tarihinde, bölüme gidip de esasa girilen ve böyle sonuçlanan bir dosya yoktur. Sorumluluk üzerime yıkılmak isteniyor, ama ben bunu kabul etmiyorum. Ben hukukçuyum ve veremeyeceğim bir hesap yok ortada.
Peki sorumluğun neden üzerinize yıkılmaya çalışıldığını düşünüyorsunuz?
Herhalde zayıf halka olarak Şırnak Barosu görülüyor. Siyasilere çok fazla bir şey söylemek istemiyorlar. Fakat farkında olmadan hukuki süreç meşrulaştırılıyor. Oysa hem AYM kararını tartışmamız hem AİHM’in geldiği noktayı konuşmamız hem de takipsizlikle sonuçlandırıldığı için yeni deliller üzerine çalışmamız gerekiyor.
Şırnak Barosu olarak bu konuda herhangi bir çalışmanız olacak mı, yoksa tamamen el mi çektiniz?
Biz elimizi çekmeyiz. Yüz yaşıma da gelsem bir şey yapmak isterim.
AYM kararı verildikten sonra, Şırnak’ta olduğunuz halde neden ailelerle hiçbir irtibat kurmadınız?
Onun sebebi ben değilim. Birileri sosyal medyada feryat ve figanla herkesi ayağa kaldırıyor. Roboski’ye haftada beş defa gidip gelmiş bir insanım. Oraya gitmekten üşenmem. Fakat ilk günlerde sosyal medyadan saldırarak diyalog kanalları maalesef kapatıldı. Yani kimse bu dosyaların neden ayrı ayrı açılmadığını tartışmıyor. Ayrıca, burada 32 kişinin dava dosyası eksiksiz, iki kişininki eksiktir. E, niye 32 kişi hakkında olumlu bir karar vermiyor AYM? Asıl tartışılması gereken konular bunlar.
Peki hayatını kaybeden iki kişinin dosyasındaki eksiklikler nelerdi?
Yakınlarının vekaletnameleridir.
Vekaletnameleri mi alamamıştınız?
Vekaletname eksiği vardı… Kimse Osman Paksüt’ün şerhini tartışmıyor. Benim sağlık raporum doğru mu, değil mi? Kardeşim, sen adli tıp değilsin, İbn-i Sina değilsin. Yirmi yıldır avukatım, hiçbir mahkemenin böyle bir gerekçeyle ret kararı verdiğini görmedim, duymadım. Mahkeme, hastalığımın ağır olup olmadığını, yatağa düşüp düşmediğimi nereden bilecek?