Sahnede ateşler içinde bir tekerlek, alanda “Biji berxwedana zindanan” sloganı ve “mutlaka kazanacağız” pankartı… 2019 Diyarbakır Newroz’una bağlanıyoruz.
Merakla beklenen 2019 Amed Newroz’u geride kaldı. Merakla diyorum, çünkü Türkiye’deki siyasal gündemin alt üst olduğu kritik bir sürecin son virajına girerken kutlandı. Akıl tutulmasından çok akıl küçülmesi etrafında yürütülen 31 Mart yerel seçimleri, zindanlardan dolup taşan hakikat ile dört ayı geride bırakan “açlık grevleri” ve her yönüyle bir hukuk trajedisine dönüşüp tüm ülkeye yayılan derinleştirilmiş mutlak “tecrit” gibi üç temel başlığa dair herkesin en net tavrını ve sözünü ortaya koyduğu gün olarak bekleniyordu Newroz…
Beklenen oldu mu? Hiç sözü dolandırmadan belirtmek gerekirse, evet, oldu… Nasıl olduğuna geçmeden önce sizi alana götürelim, beraber göz atalım.
13 Mart’ta Amed’de kamuoyuna deklare edilen Newroz metninde “Bahar Newrozlaşıyorsa biz buna tüm yüreğimizi açacağız. Newroz, bir kararlaşma ve merhabalaşma günüdür. Sizleri de baharlaşmaya davet ediyoruz” deniyordu. Halk, pırıl pırıl bir günün sabahında, merhaba demek için dört koldan Bağlar’daki Newroz parkına akın etti. Birazdan toplanacaklar, halaya tutuşacaklar, foto çekecekler. Batman-Bismil tarafından geleneksel hale getirilen “trenli gelişler” ise artık yok! Çünkü Newroz’da tren seferlerini durdurmaya başlamışlar. Artık her 21 Mart’ta “bakım” var.
Newroz’un temel karakteri direniş ve özgürlüktür. Alandaki çoksesliliğe, yan yana duruşa baktığınızda, çoğu genç için bir uyanma, kendini ve olan biteni bilince çıkarma halidir.
“Newroz kurdu”
Belki yeri değil ama, bir şeyin altını çizmek istiyorum. Amed’de yaşayanlar bilir: “Newroz kurdu” diyebileceğimiz bir şey var. İnsanı alana çeken, bir an önce görmeyi talep eden, on dakika da kalınacaksa bunun için saatlerce yol almaya değer bir arzu. Gidemediği zaman vicdan azabından, üzüntüden ne yapacağını bilememe hali!
Ramazan amca da onlardan biri olsa gerek. Diz kapakları parçalanmış, lâkin gel de anlat! Elinde bastonla zar zor kendini alana attı ve mahşeri kalabalık ile sahneyi gören küçük yükseltideki çimlerin üzerine oturup bir süre izledikten sonra gitti.
Son birkaç yıldır “güvenlik” adı altında arşa çıkarılan uygulamalar, bu yıl da kendini fazladan gösteriyor. Neredeyse tüm şehrin etrafına polis barikatı kurulmuş. Her şeyi geçtim, bunun toplanması da var. O kısmı da mı düşünmediniz? Kilometrelerce öteden başlıyor perdeleme! Yeşil tarlaların ortasından geçen ve ne alâka diyeceğiniz bir garip güvenlik.
Newroz’un karakteri
Elbet bunun bizim için anlamı var. Çünkü Newroz’un temel karakteri direniş ve özgürlüktür. Alandaki çoksesliliğe, yan yana duruşa baktığınızda, çoğu genç için bir uyanma, kendini ve olan biteni bilince çıkarma halidir. Bu karaktere karşı devletin sarılabildiği tek şey “güvenlik devleti” tezidir.
Thomas Hobbes’un korkuya son vermek üzere tasarladığı devlet, Agamben’in şerh koyduğu haliyle bugün işlev ve meşruiyetini “korkuyu yaratma” üzerine kuran bir aygıt olarak duruyor. Sabah alınan güvenlik önlemleri de sadece korku üzerine inşa edilmişti. Newroz alanından Leyla Güven’in evine kadar olan yollar hepten işgal altındaydı. İki aşamalı aramadan sonra insanlar içeri alınıyordu. Kadın arkadaşlar, arama sırasında özellikle kadın polislerin tacizine maruz kaldıklarını ifade ediyordu.
Dikkatlerden kaçmayan bir nokta da sunumun sadece Kürtçe yapılmasıydı. Bu da bir duruş olarak ifade edilebilir. Yok sayılanın kendisini yeniden kurmasına küçük bir gönderme…
El konan eşyalarda çakmak yine birinciliği kaptırmadı. Bu yıl alana giriş noktalarında insanlar bekletildi epey. Her Newroz’da alana gelişler çok erken başlar, fakat saat 10’a kadar bir bekletme durumu oldu. Newroz alanında annemle karşılaştım, yeğenim elinde, turluyorlardı. Birbirimizin Newroz’unu kutladıktan sonra sabah saatlerce bekletilmiş olmalarına değindi: “Me aciz kirin” –canımızı sıktılar.
Alana girmeden önce polislerin yanında kilometrelerce uzayan bir başka şey de satıcılar. Artık alana alınmıyorlar. Oysa biz çok alıştık Newroz ateşinin dumanından daha gür ciğer dumanını görmeye. Geçen Newrozların birinde sahneyi ateş aldı sandık, meğer ciğercinin önlenemez ateş tutkusuymuş. Su, simit, dürüm, hediyelik eşyalar… Onlar da alanda yok. Daha önce pizza, meyve kokteyli ve kadayıf satanlar zaten hepten yok. O emekçiler, atlarına binip gittiler. Ama bir gün geri gelecekler. Hissediyoruz!
Telefon ve internet çekiyordu. İnternet paketlerinin canını okudu halkımız! Bitmez tükenmez “ateşiiinn yanına, ateeşşiinn yanınaa gel. Eloo, duydınn?” yakarışları yoktu bu sene.
Ateşler içinde bir tekerlek
Her yıl yakılacak ateşin odunları üzerine çıkan yaşlı amcalarımızı bu sefer görmedim. Hele “beni de yakın, beni yakmadan Kürt sorunu çözülmez” diyen amcayı hiç görmedim. Bu yıl yakılan eşyalar içinde yine bolca üst giyim vardı. Bir pantolon da gözüme çarptı, atan arkadaş artık altına ne giydiyse. Öğrenciler test kitaplarını atmayı ihmal etmemişti. Dört yanlış bir doğruyu hâlâ götürüyor mu, bilmiyorum ama, ateş yakıldığında hepsini silip süpürdü.
Son bir şey, son üç yılda olduğu gibi, alanda bayrak ve posterlerin yok denecek kadar azlığı elbet dikkat çekiyor. Niyesine gelince: “Pêvajo” –süreç!
Alanda, yakın uzak, herkesin okuyabildiği tek bir cümle vardı: “Em ê teqez bi ser bikevin”. Türkçesiyle, “Mutlaka başaracağız/kazanacağız”…
Sahneye dair birkaç şey söylemek gerek. Bu yıl tek afişle kaplıydı. Oysa Newroz alanının en güçlü yeridir sahne. Amed Newroz’unun sahnesi, asla sadece bir sahne değildir. Temsillerin, ideolojik çizginin de gösterenidir. Asılı olan afiş: Ateşler içinde bir tekerlek… Bu anlamlı ve değerli bir afiş, tematik olarak, 1990’ların ruhunu hatırlatıyor. Bir kolektif hafıza örneği olarak tekerlek, onyıllar aradan sonra geri döndü.
HDP’nin 31 Mart seçimlerinde ittifak yaptığı parti temsilcilerinin yaptığı konuşmaları dinlemek için sahneye döndüğümüzde, yan tarafımda tanıdık bir kadın arkadaş gördüm. Selamlaştık. Arkadaş bir Türk ve şu an Amed’de yaşıyor. Sohbetin arasına bir rica sıkıştırdı: “Eğer yazı yazarsan şunu da yaz: Topraklarınızdan defolun, gidin diyenler bunu dedikçe, bir Türk olarak ben de onlardan kopuyorum, artık buralıyım. Bunu bilsinler.”
Bu meseleye paralel, dikkatlerden kaçmayan bir nokta da sunumun sadece Kürtçe yapılmasıydı. Bu da bir duruş olarak ifade edilebilir. Yok sayılanın kendisini yeniden kurmasına küçük bir gönderme diyelim.
Zülküf Gezen’e saygı duruşu
Sahne konuşmaları Amed Newroz’unun en az ilgi gösterilen kısımlarını teşkil ediyor. Şimdiye kadar tek bir konuşma pür dikkat dinlendi, çıt çıkmadan, büyük bir merakla, o da Abdullah Öcalan’ın çözüm süreci mesajıydı. Bu yıl konuşma sayısı çok fazlaydı, ama kısaydılar. Gündemler tecrit, açlık grevleri ve ulusal birlik üzerine idi. Tüm konuşmaların birleştiği yer ise Leyla Güven’di.
Leyla Güven’in gönderdiği mesajı şu an süresiz ve dönüşümsüz açlık grevinde olan Diyarbakır milletvekili Dersim Dağ okudu. Güven bu Newroz’un adını “Zülküf Gezen” koydu –Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi’nde iken Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için eylem yaparak yaşamına son veren Zülküf Gezen’e saygı duruşu olarak.
“Mutlaka kazanacağız”
Remziye Tosun şu an sınırsız ve dönüşümsüz açlık grevinde olan tüm siyasi tutsaklar adına bir mektup okudu. Van milletvekilleri Tayip Temel ve Murat Sarısaç ile Dersim Dağ’ın üzerlerindeki açlık grevi önlüğüyle yüzbinleri sahneden selamlamaları büyük bir karşılık buldu. “Biji berxwedana zindanan” (Yaşasın zindanların direnişi) sloganı en çok atılan ve tekrarlanan sözdü galiba.
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın hükümete seslenerek “bu meydanı gör artık” talebi de umarım ilgili yere ulaşmıştır. Çünkü orada bulunan herkesin içinden geçen tek talebi dile getirdi Buldan.
Alanda, yakın uzak, herkesin okuyabildiği tek bir cümle vardı. “Em ê teqez bi ser bikevin.” Türkçesiyle, “Mutlaka başaracağız/kazanacağız”… Belediyeleri elinden alınıp iradesi çalındıktan sonra açlıkla terbiye edilmeye çalışılan, tüm bunlar yetmezmiş gibi kaldıkları yerlerden de defolun gidin tehdidini yaşayan, günde ortalama beş kez terörist ilan edilen, arada rehabilite bonusu da sunulan, yok daha neler derken şimdi de dinsiz, imansız olarak “tarif edilen” yüz binler, bu cümleyle baş başaydılar tüm gün boyunca. “İmanlarını” da öyle tazeleyerek gitmiş olmalılar. Unutmadan, “zindandaki arkadaşların yerine geldim”, “şu an burada olmayan, mecburi olarak uzaklarda olan arkadaşların yerine geldim” diyenler çoktu.
Ateşini Zülküf Gezen’in anne ve babası ile Leyla Güven’in kızı Sabiha arkadaşın yaktığı, “Mutlaka kazanacağız, tecridi kıracağız” şiarıyla yapılan bu yılki Newroz, herkesin kendi iradesini beyan etmesi olarak özetlenebilir. Amed Newroz’u, bu yıl bunu söyledi bize…