İLK KÜRTÇE ROMAN: KÜRT ÇOBAN

Avşin Leyla Özgür
11 Eylül 2021
Ereb Şemo
SATIRBAŞLARI

Rus İmparatorluğu’nun Kürtlerle ilişkisi 19. yüzyıl başlarında Osmanlı-Rus ve Rus-Pers savaşları döneminde gelişti. Bölge ülkeleriyle imzalanan anlaşmalar sonucunda imparatorluğun sınırları Kürtleri kapsar hale geldi ve pek çok Kürt Kafkasya ve Rusya’ya yerleşerek büyük bir nüfus oluşturdu. 19. yüzyıl ortalarından itibaren Kürtlerle ilgili tasvirler literatürde yer almaya başladı, Kürtlerin dili ve tarihi hakkında araştırma enstitüleri kuruldu. Kürtler Sovyetler Birliği döneminde bir ulus olarak resmen tanındı. Kürt tarihinde sinemadan edebiyata, tiyatrodan müziğe, radyo yayıncılığından basına pek çok alanda en önemli üretimler SSCB döneminde hayata geçti. 

Sovyet Kürtlerinden Ereb Şemo’nun otobiyografik özellikler gösteren Kürt Çoban adlı romanı tam da bu dönemde yayınlandı ve bugüne kadar Rusça, Arapça, Almanca, Gürcüce, Fransızca, Türkçe başta olmak üzere pek çok dile çevrildi. Kürt Çoban ilk Kürtçe roman, içinde Kiril harfleri olan veya Latin alfabeli ilk Kürtçe roman, otobiyografik içerikli ilk Kürtçe roman ve SSCB’de yazılan ilk Kürtçe roman unvanlarının sahibi oldu.

Ereb Şemo, çobanlıktan Kızıl Ordu saflarına, partizanlıktan Ermenistan Komünist Bolşevik Partisi’nin merkez yöneticiliğine, Kürt alfabesinin oluşturulmasından ilk Kürtçe romanın yazılmasına, ilk Kürt okulundan ilk Kürdoloji enstitüsüne, Kızıl Bayrak ve Sovyet Halk Kahramanı nişanından 17 yıllık sürgüne, yaşamına birçok şey sığdırdı.

Ereb Şemo, 1897’de Kars’ın Susuz köyünde doğdu. Çocukluğu ve gençliği yoksulluk içinde geçen yazar, çobanlıktan Kızıl Ordu saflarına, partizanlıktan Ermenistan Komünist Bolşevik Partisi’nin merkez yöneticiliğine, Kürt alfabesinin oluşturulmasından ilk Kürtçe romanın yazılmasına, ilk Kürt okulundan ilk Kürdoloji enstitüsüne, Kızıl Bayrak ve Sovyet Halk Kahramanı nişanından 17 yıllık sürgüne, yaşamına birçok şey sığdırdı. Şemo, Riya Teze (Yeni Yol) gazetesinin kuruluşunda da önemli bir misyon üstlendi. 1930’da yayına başlayan gazetede, “Lenin’in Emri”, “Ekim Devrimi’nin Tarihi”, “Kolhozlar ve Köylülere Faydaları” adlı makaleleri yayınlandı. 1934 yılında Erivan’da düzenlenen Kürdoloji Konferansı’nda aktif rol aldı. Bu çalışmaları sürdürürken Kürt Çoban’ı kaleme aldı. Kürtlerin Kafkasya’daki yaşantılarına odaklanan roman, ayrıca Ekim Devrimi’ni, Sovyetler’in mücadelesini ve ülkedeki iç karmaşayı da anlatıyor. Şemo Kürt Çoban’dan sonra 1966’da Dimdim, 1969’da da Jîyana Bextewar (Bahtiyar Yaşam) ve Hopo romanlarını kaleme aldı. 

Erivan Radyosu modern Kürt kültürünün gelişmesinde çok önemli bir yere sahipti

Kürt Çoban geçtiğimiz aylarda orijinal metninden çevrilerek Türkiyeli okura sunuldu. Kitabın “çevirisinin çevirisi” denilebilecek pek çok versiyonu bulunuyordu aslında. Kitabın ilk Türkçe çevirileri 1977’de Kemal Burkay, 1978’de de Gani Bozarslan tarafından yapılsa da, bu çeviriler orijinalinden değildi. Kamuran Demir ve Özkan Öztaş’ın 2018’de başladıkları çeviri, yasal düzenlemelerin getirdiği engeller nedeniyle bu yıl basılabildi. Türkçe çevirideki önsöze göre kitap dilinin yapısı gereği birçok elekten geçti. Ayrıca Kafkas dillerinden gelen kelimelerin etimolojisiyle ilgili çalışmalar çeviriye çok farklı bir boyut kazandırdı.

Kürtlerin rönesansı

Kamuran Demir Kürt Çoban’ın Kürt edebiyatında gecikmiş bir edebi türün ilk örneği olduğunu söylüyor: “Roman, dünya roman tarihine bakıldığında bu dilde gecikmeli de olsa ilk kez Ereb Şemo tarafından ele alınan bir edebi tür. Her ne kadar önce parça parça yayınlandığı bilinse de ‘Kürt Çoban’ derli toplu ilk kez 1935 yılında Erivan’da bir matbaada basılmış. Böylece yazar –her yazarın ilk romanı gibi– kendi hayatı üzerinden macerasını, çocukluğunu, öz hayatını dile getirerek bunu yerel söyleyişlerle ve tatlı bir anlatımla kâğıda dökmüş. Bu romandan sonra tekrar bu türde eserler kaleme almış, böylece Kürt edebiyatı tanıdık bir türe kapı açmış.”

Zerê filminin afişi (1926)

Kürt Çoban’ın yazıldığı dönem aynı zamanda Kürt yayıncılık faaliyetlerinin ve Kürdoloji çalışmaları da yükselişe geçiyor. Örneğin ilk Kürt filmi olarak kabul edilen Zerê bu döneme ait. Film 1926’da Ermeni yönetmen Hamo Bek-Nazarian tarafından Erivan’ın eski yaylaları Elegez, Axmaxan, Egrice ve Heççe çevresinde çekildi. 

Özkan Öztaş, Kürt Çoban’ın Ekim Devrimi’nin hemen öncesini anlattığını belirtirken dönemin diğer kültürel faaliyetlerine işaret ediyor: “Ereb Şemo sadece Kafkasya’da yaşayan Kürtleri değil, Kars, Ağrı, Süphan Dağı, Tutak bölgesi, Iğdır, Tuzluca’yı da ayrıntılarıyla anlatıyor. Doğasına, çiçeklerine, soğuğuna, otların isimlerine kadar anlatıyor buraları. Kürt sinemasının ilk örneği olan ‘Zerê’nin çekildiği, en uzun soluklu gazete olan ve yaklaşık yetmiş yıl yayınlanan Riya Teze’nin (1930) çıktığı bu dönem Kürtler için Latin grafikli alfabenin oluşturulduğu yıllar. Kürdoloji konferansları ile Kürt kültür ve tarihine dönük araştırmaların yapıldığı dönemin ürünü hepsi. Bu yıllar sosyalist deneyimin Kürt kültürünün üretimlerine dönük planlamaları adına çok kıymetlidir. Kürt tarihinin önemli üreticilerinden Bazil Nitikin bu dönemi ‘Kürtlerin rönesansı’ olarak tarifliyor.” 

Don Kişot’tan Robinson Crusoe’ya pek çok öncü romanın klasikleştiği dünya edebiyat tarihinde böyle bir romanın da olduğunu aktarmak istediklerini belirten Demir’e göre okurlar, sosyalist gerçekliğe temas eden bu eserin Kürt roman tarihi açısından öneminin bilincinde. Kitabın daha önce basılmış, orijinalinden çevrilmeyen, farklı muhtevalar barındıran pek çok Türkçe çevirisi bulunduğunu anımsatıyor Demir: “Öncelikle ve özellikle ‘Kürt Çoban’ın Türkçe okuyucuları bu yanlış metinlerden bu çeviriyle birlikte kurtulmuş olacaklar. ‘Kürt Çoban’, böylece, kimi anlaşılmayan anlatımlardan arınacak –ki eserde Rusça, Ermenice, Gürcüce kelimeler ve farklı dillerden cümleler bulunuyor– ve yerel söyleyişlerin tam ve doğru çevirisiyle –ifade doğruysa– ‘anlaşılır’ kılınacak. Şu sevindirici bir gerçektir ki, ‘Kürt Çoban’ın Kürtçe okuyanı çoktur. Biz, romanın daha da bilinir olmasını sağlamak için, kitabın değerinin farkında olanlar ve onu anlamak isteyenler için bu kapıyı açmış bulunuyoruz.”

Sovyetlerde Kürtler ve Ereb Şemo

Sovyet döneminde siyasal anlamda da Kürt-Rus ilişkileri gelişmeye başlıyordu. Bu ilişkinin aslında çok daha eskiye dayandığını anlatan Öztaş, Bedirhan Bey isyanında veya Osmanlı-Rus savaşlarında Kürtlerin yer yer Osmanlı’dan, yer yer Rus ordularından yana durarak canlı bir etkileşim sağladığına dikkat çekiyor: “Ayrıca Çarlık Rusya’sının Bitlis ve çevresinde kurduğu elçiliklerle de birçok ilişki mevcuttu. Ancak 1917 Ekim Devrimi’nden sonra bu ilişki ve etkileşimin biçimi değişti. Artık eşitler arasında bir ilişki vardı ve değişen sınırlar sonucunda Kürtlerin bir bölümü artık Sovyet yurttaşıydı. Kürtler, Ereb Şemo’dan da okuduğumuz üzere ve belgelerle de sabit olarak Ekim Devrimi’nde aktif yer aldı. SSCB döneminde diğer halklarla eşit haklara sahiplerdi ve kültürel üretimde birçok olanağa temas edebildiler. Ayrıca Ereb Şemo’nun bu süreci anlatan ikinci bir kitabı vardır, ‘Bahtiyar Yaşam’ adıyla yayınlandı Dara Yayınları’ndan. Bu dönemi merak eden okuyucular açısından Ereb Şemo’nun bu çevirileri de kıymetlidir.”  

Kürtlerin Kafkasya’daki yaşantısına odaklanan “Kürt Çoban”, ayrıca Ekim Devrimi’ni, Sovyetler’in mücadelesini ve ülkedeki iç karmaşayı da anlatıyor.

Ancak Ereb Şemo için her şey süt liman gitmedi. Ermenistan Komünist Partisi Merkez Komitesi Sekreteri Aşot Hovhannisyan tutuklandığında arşivinde Ereb Şemo’nun mektubuna rastlanmıştı. Şemo Ocak 1937’de Leningrad’da tutuklandı ve Sibirya’ya sürgün edildi, uzun süre hapis yattı, 19 yıl boyunca ölümcül koşullarda angarya işlerde çalıştırıldı. Kürtlerin kültürel düzeylerini yükseltmek ve Kürt aydınlarını örgütlemek için tüm hayatı boyunca uğraşan Şemo, yaşamının en güzel yirmi yılını “saçma ve anlamsız nedenlerle sürgünde, büyük bir eziyet ve yoksulluk içinde” geçirdiğini dile getirmişti. 

Ereb Şemo ve büyük kızı Vera (Yerevan, 1966)

Anılarında “O bölgedeki tren raylarının yarısı beni eserimdir” diyen yazara, Stalin’in ölümünün ardından, 1956 yılında Ermenistan’a geri dönmesi için izin verildi. Ereb Şemo, 1978’de yaşama gözlerini yumana dek edebi çalışmalarına kaldığı yerden devam etti, değerli bir hazineyi gelecek kuşaklara bıraktı. Erivan’daki Panteon mezarlığında toprağa verilen Şemo’nun yaşadığı Abovyan Sokağı üzerindeki evinin duvarına Rusça mermer bir levha çakıldı: “Bu evde 1963’ten 1978’e kadar Kürt yazar, kamu çalışanı Arab Şamoeviç Şamilov yaşadı.”

Şemo’nun Kürt Çoban kitabı, Kürt tarihinde ilkleri barındıran bir örnekti. Tarihsel koşulları birbirinden farklı olmakla birlikte, okuyucu kitlesinin çoğunluğu klasik ve anadilinde eğitimden yoksun olan Kürt edebiyatı, bu tarihsel boşluğu Sovyetler Birliği döneminde kapatmaya çalışmıştı. Bu dönemde Kürtlerle ilgili üretim alanlarının hemen hepsinde yer alan, geleneksel Kürt edebiyatını modernize etmek ve yeni anlatım biçimleriyle yeni kanallar bulmayı amaçlayan Şemo’nun yapıtları her yanıyla uzun mücadele dolu yaşamının izlerini taşıyor. 

KİTAPTAN TADIMLIK

Vadim o kadar yeşildi ki

Kürtlerin göçebe oluşları sebepsiz değildi. Hepsinin bir nedeni ve hesabı vardı. Göçebeler hayvancılıkla geçinebiliyordu sadece. Sürülerin yaylalara gidişleri önceden hesap edilir ve ona göre hazırlık yapılırdı. Yazın kırlarda sular azalır, otlar kururdu. Ama yaylalarda yavaş yavaş eriyen karlar, yağan yağmurlar yaylaları bereketlendirirdi, yaylaların otlağı fazla olduğu için Koçerler yaylalara göç ederdi. Bahar geldiğinde göçebeler asker gibi karların izini sürerdi. Bir yerde kar eridi mi yeşillenen vadiye yerleşirlerdi. Orada bir süre kaldıktan sonra, karı eriyen bir başka yerin peşine düşerlerdi. Böylece göç devam ederdi uzak dağların dağ başlarına doğru…

***

Babam sonra Kars’a gitti. Bana eski bir pantolon, bir şapka ve uzun bir ceket aldı. Ceketin kolları çok uzundu, annem benim için kısalttı kollarını. Yeni kıyafetlerimle diğer çocuklar gibi olmuştum. Artık ayırt edilemezdim diğer öğrencilerden. Eski kıyafetlerimin her yanı çeşit çeşit yamalarla kaplıydı. Yamaların bazıları yırtıktı, bazıları sarkıyordu, o kadar eskilerdi ki tekrar dikiş tutmuyorlardı. Kopup dökülüyordu. 

***

Türk toprakları, Rus askerleri tarafından zapt edilmişti. Buralarda birçok halk yaşıyordu. Kazak askerlerin halkı nasıl zoru duruma düşürdüklerini, onlara nasıl kötü davrandıklarını gözlerimle gördüm. Kimin elinde neyi varsa her şeyi talan ediyorlardı. Kadınların namusuna göz koyuyor, ortada hiçbir şey yokken erkekleri öldürüyorlardı. Çok üzülürdüm bu duruma… Ama çaresizdim, elimden bir şey gelmiyordu. O zavallıların ağlayışlarını, feryat ve figanlarını gördükçe içim yanardı. Bazen herkesten uzakta, kimsenin beni göremeyeceği bir yere geçer ağlardım bu yaşanan acılardan dolayı. Ağladığımı görseler beni de vururlardı. 

***

Şurka Korney hariç hepsi Bolşeviklerin de içinde olduğu Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi üyesiydi. Beni çok sevdikleri her hallerinden belliydi. Sürekli aralarına alıp sohbetlerine dahil ederlerdi. Tabii ben o zamanlar illegal yeraltı çalışması ne demek, parti ne demek bilmiyordum. Hayatımda ilk kez devrimcilerle tanışıyordum. Ne zaman sohbetlerine davet etseler, konuşulanlardan kimseye bahsetmemem için sıkı sıkı tembihte bulunurlardı. Bir yandan da Kürt ve Türk işçilerin haklarını alabilmeleri için onları greve ikna etmemi istiyorlardı. Ben de bu önerilerin ardından gider işçilere gizlice anlatırdım. Kürtler ve diğer milletler bu sözleri kabul etseler de iş bırakmak yerine şikayet etme yoluna giderlerdi. Ben de tercüman olarak yetkili makama anlatırdım taleplerini….

***

“Arkadaşlar! Birkaç saattir bu kürsüde sizlere nutuklar çekiliyor. Kalkıp konuşuyor herkes. Bir kişinin de kalkıp artık savaş istemiyoruz, barış istiyoruz, barışacağız dediğini duydunuz mu? Hiç toprakların köylüklere verilmesi gerektiğini söyleyene denk geldiniz mi? Toprak ağaları, mülk sahipleri keyif çatıp köylüleri sömürüyor. İşçiler sefalet içinde çalışırken, kâr kapitalistlere ve burjuvalara gidiyor…” Kürsüdeki adam uzun uzun konuştu ve sözlerini şöyle tamamladı. “Biz Bolşeviklerin talepleri kısaca şöyle:

1. Savaş bitirilsin ve derhal barış ilan edilsin. Bu savaş burjuvazinin çıkarınadır. Bizler can verirken, onlar ceplerini altınlarla dolduruyor.

2. Topraklar köylülere dağıtılsın.

3. Geçici Hükümet devrilmeli! İktidar işçilerin, askerlerin ve köylülerin Sovyetine geçmeli!”

***

O günden sonra da her yerde her zaman partiye hizmet ettim. 1924 yılının şubat ayında Bolşevik Parti beni çağırarak “Herkes biliyor ki, 1918 yılından bugüne partilisin ve iç savaş yıllarında partiye emek verdin. Şimdi ise sıra Kafkasya’da. Kafkasya’ya geçip Kürtlerin içinde çalışma zamanı!” dedi.       

^