GERALD RAUNIG İLE “DIVIDUUM” ÜZERİNE

Söyleşi: Mert Karbay
26 Aralık 2019
SATIRBAŞLARI
Eskişehir’de kurulan Yort Kitap’ın yayınladığı ilk kitaplardan biri, Gerald Raunig’in Dividuum: Makinesel Kapitalizm ve Moleküler Devrim’i. Raunig Dividuum’da “birey” fikrinin Batı düşüncesindeki güzergâhını kat ediyor; Platon’dan Cicero’ya, Nietzsche’den Deleuze’e sıçrayarak, “bölünmez olan”dan ziyade “bölünür olan” üzerine inşa edilecek dilin, ahlâkın ve siyasetin izini sürüyor. Daha önce Türkçede yayınlanan Bin Makine: Toplumsal Hareket Olarak Makinenin Kısa Felsefesi (Otonom, 2013) ve Bilgi Fabrikaları Yaratıcılık Endüstrileri (Otonom, 2016) başlıklı metinlerine aşina olanları şaşırtmayacak şekilde, “yetki ve hak sahibi yazar” öznelliğinin altını fragmanlar, alıntılar, kolajlar ve nakaratlar marifetiyle oyuyor. Özgün dilinde olduğu gibi Türkçede de açık erişime sunulan Dividuum’un tercümesine ve diğer Yort kitaplarına yortkitap.com adresinden ulaşılabiliyor. Dividuum’u Gerald Raunig’den dinliyoruz.

İktisat bilimi ve tarihi, kapitalizmi “klasik”, “Keynesçi altın çağ”, “neoliberalizm” vb. şekilde çağlara bölüyor. Siz “makinesel kapitalizm”i bu tür konvansiyonel perspektiflere göre nasıl konumlandırıyor, onlarla nasıl ilişkilendiriyorsunuz?

Gerald Raunig: İktisat teorisinin klasik kavramları doğal olarak fazlasıyla sorunlu. Liberallerin “klasik liberalizm” ve asıl olarak “neoliberalizm” kavramlarındaki vaatleri boş bir kabuktan ibaret. Sadece devlet ve piyasa yoluyla yönetimin değil, fakat aynı zamanda itaatkâr özneleşme biçimlerindeki aşırı kendini-yönetimin de dahil olduğu olası bütün makinesel itaatkârlaşma biçimlerinin sosyal tabiyete katıldığı günümüz bağlamında liberal ve özgürlükçü olmak ne anlama gelir? Oksidental Keynesçi “altın çağ” kavramı da sadece “Batı” için ve orada da sadece ortalama gelir düzeyine sahip erkekler için geçerliydi. Bu kavramsal sis makineleriyle hiçbir felsefe işleyemez. Bir yandan, kapitalist ilişkileri adlandırmak önemli, ancak kavramla zaman ve mekânda bütünleştirici bir tekleşmeye de yol açmamalı. Benim tabii ki de eleştirilecek olan kavramsal konumlandırma ve açıklama çabam, Felix Guattari’nin 60’larda ve 70’lerde geliştirmiş olduğu makine kavramına dayanmaktadır. Makine pek tabii ki teknik bir cihaz, fakat aynı zamanda her şeyden önce sosyal bir terkip (asamblaj), bir ekleme ve kaplama prensibi. Makinesel kapitalizm, kapitalizmin seyrinde bir dönem ya da aşama değildir. Makinesel olan, farklı zamansal ilişkileriyle her zaman kapitalizmin bir parçasıdır. Bununla birlikte mutasyonlarla kendisini değiştirir. Kavram, ekonomik koşullar ve davranış biçimleri üzerine diğer perspektiflerin ortaya çıkmasına yardımcı olacak bir tırmanışı gösterir.

Oksidental Keynesçi “altın çağ” kavramı sadece “Batı” için ve orada da sadece ortalama gelir düzeyine sahip erkekler için geçerliydi. Bu kavramsal sis makineleriyle hiçbir felsefe işleyemez.

Nietzsche “dividuum” terimini kullanırken ahlâk statüsüne vurgu yapıyordu. Deleuze Denetim Toplumlarına Bir Ek’te “dividual” terimini bir tür “bölünmüş birey”i tarif etmek için kullanıyordu. Siz anlamı “bölünebilirlik, bölünme, bölünmüşlük” şeklinde genişletiyor ve dividuum’dan makinesel kapitalizmin temel aktörü olarak bahsediyorsunuz. Nietzsche’nin, Deleuze’ün ve sizin yaklaşımlarınız arasındaki farkı biraz açar mısınız? 

“Bölünme” kavramının gelişimi için Deleuze ve Nietzsche belki de o kadar önemli değildir. İkisi de kavramı dikkat etmeden ele almış ve sonra tekrar unutmuşlardır. Bölünmüş (dividual), 1988’de yayımlanan The Gender of the Gift adlı kitabında Melanezya’daki araştırmaları neticesinde gerçekten kavramsal bir buluş ortaya koyan feminist antropolog Marilyn Strathern ile birlikte daha güçlü bir kavrama dönüşmüştür. Stathern, ampirik çalışmalar ile bölünmüşün zorlu kuramsallaştırmasını kompleks bir şekilde kesiştirerek, klasik hediye ekonomisindeki birey, hukuk ve mülkiyetin iç içe geçmişliği yerine, kırılganlık ve bağlanmışlık üzerinde temellenen makinesel-bölünmüş bir (hediye) değiş-tokuşunu düşünülebilir hale getirir. Strathern’in sosyo-antropolojik duruşuna bir alt bölüm ayırdım ve çalışmalarının alımlanmasının yeniden ivme kazanmasını umuyorum.

Türkiye’de –ve belki başka yerlerde de– siyasi tartışmalarda “devrim” sözcüğü hâlâ büyük beklentilere işaret edecek şekilde kullanılıyor. Sizin yaklaşımınız, bu anlamda, farklı görünüyor. Öne sürdüğünüz öznelliğin siyasi içerimleri neler? Birey, tekillik ve kişi arasındaki farkları ve kitabınızın altbaşlığını, “makinesel kapitalizm ve moleküler devrim”i akılda tutarak, perspektifi eski “birey/toplum” ikiliğinden dividual’a kaydırmak bize ne kazandırır? Bunun yaratacağı imkânlar nelerdir? 

Evet, neden devrim kavramına bir beklenti yüklememeliyiz? Tek taraflı biçimde isyankâr olarak tanımlamadığımız, inşa edici iktidarın ve gündelik direnişin parçalarını büyük bir kitabın altına gömmediğimiz sürece devrim kavramını yenilemek makûl gözüküyor. Bu kesinlikle devlet aygıtını ele geçirmek anlamına değil, daha ziyade toplumsal devrimi sınamak anlamına geliyor: Bir kaygı devrimi, öznelleşmelerin bir devrimi, bölünmüş bir devrim, Guattari ile birlikte moleküler bir devrim.


Çalışmalarınızı açık erişime sunarak yayınlıyorsunuz, Türkçe çeviri için de aynı şey geçerli. Dividuum’un girişinde yazarın bölünük öznelliğinden bahsediyorsunuz. Fikri mülkiyet hakkı hakkında ne düşünüyorsunuz?
  

Hepimiz bölünmüş yazının daha saldırgan biçimlerinin nasıl mümkün olabileceğine dair bir arayış içerisinde olmalıyız. Transversal (çapraz kesen) aklın bariz yönlerini basitçe düzenli ve itaatkâr alıntılarla algılayan (otoriter yazı) ya da bir kolektifin cemaatsel birliğinin boyunduruğuna giren (toplulukçu yazı) biçimler değil, ama aynı zamanda sürüyü, kitleyi, çokları değerleyen ve onlara itaat eden biçimler de değil. Bu, her tür bilgi üretimi için geçerlidir. Ancak bölünmüş üretim olarak yazma düzlemindeki deneyler henüz yeterince gelişmiş değil. Eğer yaygınlaştırma, değerlendirme gibi şeylerden bahsediyorsak durum çok basit: “Benim” yazdığım şey bana ait değildir. “Ben” yazdığım zaman, bedenlerini mi, yoksa zihinlerini mi daha çok işe koştuklarından ve (geleneksel olarak formüle edilirse) üretimin mi, yoksa yeniden üretimin mi söz konusu olduğundan bağımsız olarak, bir sürü hep birlikte yazmaktadır, çünkü yazmak için en azından bir bölünmemişe (bireye) ihtiyacı vardır. Bölünmüş sürü her zaman sayısızdır, bu aynı zamanda mülkiyetin ve de her bir kolektif mülkiyetin ötesinde olduğu anlamına gelir. Çünkü bölünmüş metin sayılamaz, sınırlandırılamaz, ödenemez. “Benim” yazdığım şey bana ait değildir. Benim mülkiyetim değildir ve olamaz.

“Ben” yazdığım zaman, bedenlerini mi, yoksa zihinlerini mi daha çok işe koştuklarından ve üretimin mi, yoksa yeniden üretimin mi söz konusu olduğundan bağımsız olarak, bir “sürü” hep birlikte yazmaktadır. “Benim” yazdığım şey bana ait değildir. Benim mülkiyetim değildir ve olamaz.

Dividuum’u önceki ve sonraki çalışmalarınız arasında nasıl konumlandırıyorsunuz?

İzin verirseniz biraz yapıbozumculuk oynayarak soruyu sorgulayacağım… Dividiuum’u bir çizgiye çekip çizgisel hale getirmek ne anlama gelir? Ve de dividiuum’u bir bireyin (individuum) soyçizgisine yerleştirmek mümkün müdür? Tam da bölünürlük (dividuality), “önceki”yi ve “sonraki”yi tayin ediyor, sormuş olduğunuz sorudaki iyelik belirten “senin” zamirini baltalıyor olabilir mi? En azından böyle olmasını umut ederim. Böylece benim “önceki” ve “sonraki” işlerim arasına bir çizgi çekmek yerine, belki de daha ziyade, mülkiyet ve gelişimden çıkan bir kaçış çizgisi çizilebilir. Böylece “konum”landırmaya, hele ki benim konumlandırmama, o kadar da gerek kalmaz. Aksine, daha ziyade kavramın farklı soybilimleri ve bunların etkileri üzerine ortak bir tartışma, asimetrik bir alışveriş, yenilenen bir çeviri gerekir.
Böyle bir tartışmayı tam da farklı jeopolitik durumların ve bölünürlüğün (dividuality) çokkatmanlı soybilimlerinin ortasında yürütebilir miyiz? Somutlaştırmak ve bir karşı soru sormak gerekirse: Dividuum başlıklı metin sadece Türkçe bağlamında değil, farklı dilsel türevlerinin ortası olarak nasıl okunabilir? Ve daha sonra bundan yola çıkarak, ama yine de: Türkçe versiyonun okunduğu yeryurtlarda/bölgelerde kitapta önerilen terminolojilerle ne yapılabilir?

Dividuum’un sonraki ciltleri neleri içerecek ve ne zaman yayınlanacak?

Şu anda Ungefüge (disamblaj, dağılgan) adını taşıyacak olan ikinci cilt üzerinde çalışıyorum. Bu, Almancada bir neolojizm, İngilizcede “dissemblage” olarak çeviriyoruz. Aynı zamanda ilk cildin son kelimesi ki, [ikinci cildin] Dividuum’dakine göre daha fazla farklı zamansal ve coğrafi kesitlerdeki itaatsizlik biçimleri üzerine olacağı anlamına geliyor. Gilbert de Poitiers ve onunla birlikte bölünmüşün üç kavramsal bileşeni de yine rol oynuyor. Ve başlıktaki “ungefüge”de olduğu gibi yine yazma biçimlerindeki deneylere devam etmek istiyorum.

Çeviren: Erdem Üngür

Gerald Raunig, Dividuum: Makinesel Kapitalizm ve Moleküler Devrim, Türkçesi: Mert Karbay, Özgün metinle karşılaştırmalı okuma: Erdem Üngür, Yort Kitap, Eskişehir, 2019
^