Öğrenciliklerinde temel ihtiyaçlarını karşılamak için Kredi Yurtlar Kurumu’ndan (KYK) aldıkları öğrenim kredileri nedeniyle beş milyon genç borç batağında. 280 bini icralık. Genç işsizliğinin tavan yaptığı, yeni mezunların iş bulma ihtimalinin iyice zayıfladığı koşullarda bu borç yüzünden güvencesiz çalışmaya, depresyona sürükleniyorlar. Talepleri, büyük holdingleri vergiden muaf tutup borçtan kaçıran iktidarın, bu borçları tek kalemde silmesi. KYK Borçluları Hareketi adı altında bir araya gelen KYK mağduru gençleri dinliyoruz: KYK borçluluğu güvencesiz emeği nasıl derinleştiriyor? Neden bu meseleyi alacak-verecek ekseninde değil, eğitim hakkı, fırsat eşitliği bağlamında tartışmak gerekiyor? Ne yapacaklar?
Öğrenim kredisi borcunuz ne kadar?
Mert Batur: İstanbul Üniversitesi’nde hukuk öğrencisiydim. Dört sene boyunca KYK kredisi aldım. Şu an 24 bin lira borcum var.
Sena Çakır: İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezunum. Aynı fakültede yüksek lisans yapıyorum. İkiz kardeşimle aynı anda üniversite okumaya başladık. Ebeveynlerimiz memur olduğu için ikimiz de kredi almak zorunda kaldık. Hem lisans hem de yüksek lisansta kredi aldığım için 50 bin lira borcum var.
Ezgi Gözoğlu: İstanbul Üniversitesi’nde öğretmenlik okuyorum. İki sene KYK kredisi aldım, aynı zamanda yurdunda kaldım. Bu süre boyunca mecburen aldım krediyi. Şimdilik 8 bin lira borcum var. Henüz üniversite mezunu olmadan, daha iş bulma garantim bile yokken borçlanmayı ben de istemezdim, ama İstanbul gibi bir şehirde geçinmek çok zor.
Aleyna Gençtürk: Özyeğin Üniversitesi’nde hukuk bölümünde okuyorum. Tam burslu değilim, öğrenim ücretimi ailem karşılıyor. Bana ilk yıl KYK bursu çıktı. Evim okula çok uzak olduğu için yurtta kalıyordum. Yurdun ücretini ödemek için de part-time bir işe girdim. Hem iş hem dersler haliyle beni zorladı, bursum da öğrenim kredisine dönüştü. İlk girdiğim yıl 450 lira alıyordum. İlk yıl aldığım burs zaten yetmezken, öğrenim kredisine dönüşünce bu krediyi ödeyemeyeceğimin farkındaydım, ama “ödeyemeyeceğim, almayayım” gibi bir durum söz konusu olamadı. Elimdeki 450 lira da giderse ne yapacağımı bilemedim, bu yüzden almaya devam ettim.
Beş milyon kişiden bahsediyoruz. Bu rakam bugüne kadar KYK kredisini geri ödemeye hiç başlayamamış olanlar. Zaten yaklaşık 300 bin kişi icralık durumda. Beş milyonu aileleriyle beraber düşündüğümüzde 20 milyon insanı etkileyen bir sorundan bahsediyoruz. Bu, Türkiye’nin dörtte biri demek.
Bu kredileri nasıl kullandınız, nelere harcadınız?
Batur: Parayı neye harcadığımı şöyle açıklayayım, KYK kredisi aldığım dönem boyunca hep çalıştım. Devam zorunluluğu olmayan bir bölümde okuduğum için part-time ya da full-time işlerde koşturdum sürekli. Yani KYK’yi temel ihtiyaçlarım için harcadım. Hatta yetmedi, kira, fatura ve beslenme gibi diğer temel ihtiyaçlarımı karşılamak için üzerine çalışmak zorunda kaldım.
Gençtürk: Üniversiteye girdiğimde, çalışmadan geçinmemin mümkün olmadığını biliyordum. KYK kredisini bu şartlarda almış bulundum. Çok işime yaramadı, zaten bir yandan çalışmaya devam ettim. Aldığım paranın büyük bir kısmı yurda, geri kalan kısmı da yola gidiyordu. Yaşamak için, sosyalleşmek için zaten bir harcama yapamadım, öyle bir zaman kalmıyordu açıkçası.
Çakır: KYK kredisi tek harçlığımdı. Annem babam memur, bahsetmiştim, ikiz kardeşimle aynı anda üniversiteyi kazandık. Ailem sadece İstanbul’da kalma paramızı ödeyebildi, cep harçlığım aldığım öğrenim kredisiydi.
Sizin gibi KYK borcu olan kaç kişi var?
Batur: Beş milyon kişiden bahsediyoruz. Bu rakam bugüne kadar KYK kredisini geri ödemeye hiç başlayamamış olanlar. Zaten yaklaşık 300 bin kişi icralık durumda. Genel tablo böyle. Beş milyonu aileleriyle beraber düşündüğümüzde 20 milyon insanı etkileyen bir sorundan bahsediyoruz. Bu, Türkiye’nin dörtte biri demek. Türkiye’nin dörtte birinin sorunu bütün kesimleri ortak kesen bir şeydir.
Sizce devlete borçlu musunuz, yoksa borçlandırıldınız mı?
Batur: Borçlandırıldık ve “borçlandırıldık” diyemeyeceğimizi bile bile bu borcun altına girdik. Bize “ödeyeceğinizi bilmiyor muydunuz da borç aldınız?” diye soruluyor. Oysa sorulması gereken asıl soru şu: Ödeyemeyeceğimizi devlet bilmiyor muydu? Bize iş imkânı sağlayamayacağını bilmiyor muydu? Bu soru bize sorulan sorunun yerine geçmeli. Genç işsizlik oranı Türkiye tarihinin en yüksek düzeyinde. Bu borçlar, “mezun olunca iş bulabilir ve ödeyebilirim” denerek alınıyor. Bunun şimdi bir soruna dönüşmesiyse iki sebepten kaynaklanıyor: yüksek faiz oranı ve işsizlik sorunu. Beş milyondan fazla KYK borçlusu mezun öğrenci var, bu rakamlara artık iş aramayan gençler dahil değil, onlar istatistikten çıkıyor. Bu da gösteriyor ki, görünenden çok daha büyük bir işsizlik sorunu var. Bu durumda bu KYK borçları ödenemiyor haliyle, ödenemedikçe de faiz biniyor. Sonuç olarak, 300 bine yakın genç icralık. Aslında tam da böyle olsun diye krediler sürekli veriliyor. Cumhurbaşkanı “her başvuran alabiliyor” diyor ya, evet, buna güvenerek her başvuran alabiliyor. Buna karşın burs miktarı çok düşük. 100 binlerle bile ifade edilemiyor. Neden?
Genç İşsizler Platformu üniversite mezunlarının iş arama sürelerinin gittikçe uzadığına dikkat çekiyor. Son ekim ayı verilerine göre, bir yıldan uzun süredir iş arayan mezun sayısı 217 bin ve yeni mezunların iş bulamadığı dönemlerde KYK kredi borçları yüksek faiz nedeniyle her geçen gün artıyor. Öğrenciyken alınan krediler mezun olduktan sonra, uzun vadede, gençleri nasıl kafesliyor?
Gençtürk: Okul bitince asgari ücretle bir işe başladınız diyelim. Maaş banka hesabınıza yattığında, ödeyecek durumda olmasanız da sizden kesiyor devlet bunu. Durum böyle olunca zaten elinize geçen çok az parayı mecburen KYK borcuna vermiş oluyorsunuz.
Gözoğlu: Bu nedenle, sigortasız çalışmaya başlıyoruz, güvencesiz işlere mahkûm ediliyoruz. İş cinayetlerine kurban gitmiş birçok üniversite mezunu var. Sisteme borçlandırılırken aileye mahkûm ediliyoruz aynı zamanda. Bu kısıtlı çevrede hiçbir şey üretemez hale geliyoruz. Bunun psikolojik sonucu intiharlar olabiliyor, görüyoruz. Bizi ölüme mahkûm ediyorlar.
Bize “ödeyeceğinizi bilmiyor muydunuz da borç aldınız?” diye soruluyor. Oysa sorulması gereken asıl soru şu: Ödeyemeyeceğimizi devlet bilmiyor muydu? Bize iş imkânı sağlayamayacağını bilmiyor muydu? Genç işsizlik oranı Türkiye tarihinin en yüksek düzeyinde.
KYK borçluluğu güvencesiz emeği nasıl derinleştiriyor, biraz daha açar mısınız?
Batur: Mesela ben, KYK borcu geri ödemelerim zorunlu olarak maaşımdan kesilmesin diye, girdiğim bir işte “sigortasız çalışmam mümkün mü?” diye sormak zorunda kaldım. Yanlış anlaşılmasın, sigortasız çalışınca sigortaya gitmesi gereken para nakit olarak size verilmiyor, sadece sigortasız çalışmış oluyorsunuz. Yeter ki eline iki kuruş para geçsin, evine haciz gitmesin diye borçlu gençler bunu kabul ediyor. Güvencesiz emeği büyüten bir etkisi oluyor bunun. Zaten bu kadar büyük borçluluğun, bu borçluluğun bu denli süreklileşmesinin sebeplerinden biri de bu.
Çakır: Neoliberalizmde borçlandırma temel bir politika. Borçlanma oranları çok yüksek. Dünyadaki reel paranın üç katının borç olduğuna dair bir veri okumuştum. İnsanlar sürekli borçlandırılarak hem emek sürecinde mahkûm ediliyor hem de gençliklerini yaşarken bir mahkûmiyet içindeler. Nihayetinde sınıfsal bir şey bu.
Gençtürk: Mezun olduğumuzda iş bulabileceğimizin bir garantisi yok. Zorunlu staj var. 1500 liraya staj bulunca şükrediyoruz artık –ki ev kirası var, faturalar var, yeme içme var, sosyalliği katmıyorum bile. Durum buyken, ekstra bir KYK borcunun altına girmek gençleri geleceksizliğe sürüklüyor. Oysa tek bir yasanın kabul edilmesiyle bu sorun çözülebilir, öncellikli amacımız borçların silinmesi.
Batur: Meclis’te her gün o kadar çok kanun teklifi, değişiklik tartışılıyor ki, bu basit mesele de tartışılabilir. Sorunun çözümüne dair Meclis’te bir gelişme olabilir, çok kolayca milyonlarca insanın derdi çözülebilir.
Devlet “alacaklı” konumda, sizin talebiniz karşısında “aldıysan ödeyeceksin” diyenler de var. KYK kredilerini alacak-verecek ekseninde değil de eğitim hakkı, fırsat eşitliği bağlamında tartışmak gerekmiyor mu?
Batur: Öncelikle şunu söyleyeyim, devlet aslında tam da “alacaklı” konumda olduğu için bu borçları silebilir, kendi alacağından vazgeçebilir. Hukuki açıdan da eşitlik ve eğitim hakkı temel haklar zaten. Eşitlik meselesi esasen borçları silinenlerle silinmeyenler arasında. Borçları silinmeyenler ve olmayanlar arasında eşitlikten bahsetmek mümkün değil. Eğitim hakkı ise Anayasa’nın 42. maddesinde düzenlenmiş, eğitimin ücretsiz bir hak olarak sağlanmasından bahsediliyor. Bunun içine sadece derslere girip çıktığın için para ödememek girmiyor, eğitim hayatını mümkün kılacak temel ihtiyaçların karşılanması da giriyor. Zaten devletin kabul ettiği bir şey ki bu, yurt gibi imkânlar sağlıyor.
Diğer taraftan, yüksek öğretim kurumlarıyla ilgili kanunda ana ilkelerden biri öğrencilerin desteklenmesidir. O yüzden bunun kanuni dayanakları var. Hukukçular kanun değişikliğiyle sorunun tamamen çözülebileceğini ya da bu borçların “uzlaşılabilir borçlar” statüsüne getirilebileceğini söylüyor. Bu durumda öğrenciler için yüzde 100’e kadar uzlaşma imkânı, borçların silinmesi imkânı doğabilir.
Çok büyük bir mağduriyet var. “Devlet bu kadar alacağından vazgeçmez” deniyor. Oysa aynı devlet Kalyon Holding’in tamı tamına 9 milyar 449 milyon lira karşılığında aldığı ihalesini vergiden muaf tutulabiliyor. Peki, benim 20 bin liralık borcum? Şirketlere akıtılan paraların yanında bizimkiler hiçbir şey. Bunu bu kadar rahat yapabilen –ki bu ilk ve tek örnek değil– devlet mekanizması güçlü bir ses karşısında öğrencilerin, gençlerin de sorununu çözebilir.
Sigortasız çalışmaya başlıyoruz, güvencesiz işlere mahkûm ediliyoruz. İş cinayetlerine kurban gitmiş birçok üniversite mezunu var. Sisteme borçlandırılırken aileye mahkûm ediliyoruz aynı zamanda. Bunun psikolojik sonucu intiharlar olabiliyor, görüyoruz. Bizi ölüme mahkûm ediyorlar.
Bahsettiğiniz örnek devletin sermaye ve öğrenciyle ilişkisine dair ne anlatıyor?
Gözoğlu: Emekçi bir aileden geliyorum, babam emekli. Devlet benim borçlarımı silecek, başkalarınınkini değil. Ama iktidar holdinglerin borçlarını açık açık siliyor. Bunu ekonomiyi kalkındırma olarak pazarlıyor. Bana da oy zamanını gelince “KYK borçlarını sileceğim” diyor. Sermayeye vaadini tutuyor, bize gelince müjdelerle falan oyalıyor. Böyle bir dünya yok. Biz bu ülkenin vatandaşlarıyız, gençleriyiz, bu borcu sildireceğiz. Silmiyorsa ödemeyeceğiz.
Batur: Bu sadece KYK problemi değil, büyük bir öğrenci borçluluğu problemi. Bu sistemin işleyişini kendi üzerimden anlatayım; 17 yaşında üniversiteye girdim, girdiğim günden beri KYK alıyorum ve borçlanıyorum, ama ben bu borcu tekrar ekonomi içerisine sokuyorum, çeşitli sermaye ağları içinde devrediyorum. Bu para bana yetmediği için aynı sermaye ağı içinde ucuz işçiye dönüşüyorum. Sadece kendi alanında stajyer olmak da değil, ben mesela bütün öğrencilik hayatım boyunca garsonluk yaptım. Asgari ücretin neredeyse yarısı kadar ücretlerle ucuz iş gücüne dönüşüyoruz. Sonra mezun oluyorum, yine sırf bu borçluluk sebebiyle en kötü çalışma koşullarına boyun eğmek zorunda kalıyorum. Eğer ödeyemiyorsam, işsizsem, en kötü koşullarda iş bulabilmek için her türlü şeyi kabul eder pozisyona geliyorum. Ödeyemediğim zaman, borcumun üzerine faiz işleterek devlete kâr ettirmiş oluyorum. Bu bir sarmal. Bu sarmalın bir yerde kırılması gerekiyor. Holdinglerde olan, ama bende olmayan bir ayrıcalık var demek ki. Bunun karşısındayım, benim çıkarlarımla onların çıkarları arasında bir çatışma var. Hangimiz daha güçlü olursak o uygulanacak. O yüzden KYK borçlularının ancak birleşerek güçlenebileceğini düşünüyorum. Bu güçlülüğün geri adım attırabileceğine inanıyorum.
KYK Borçluları Hareketi’ni oluşturdunuz. Sık sık sosyal medyada gündemin üst sıralarına gelebiliyor mesele, ancak mağdurların bedenen bir araya gelişi galiba ilk kez 14 Ekim’de, Kadıköy’de yaptığınız forumla oldu. Forumda ne kararlar aldınız, ne yapacaksınız?
Batur: Öncelikle bazı ilkesel tutumlar geliştirdik. KYK borçlarını bölen ya da parçalayan herhangi bir iyileştirmeyi kabul etmiyoruz; bazı öğrencilerin borcunun silinmesi ya da bazı kriterlere sahip gençlerin borcunun silinmesi gibi. Biz topyekûn bir çözüm istiyoruz ve bunun mücadelesini veriyoruz. Bu yüzden de borcunu ödemeye başlamış ya da ödemiş bütün gençlerin bu meseleye destek vermesi gerek. Çünkü bu genel bir sorunun parçası. Bu mesele gökyüzüne doğru gitmesin. Bunun bir muhatabı var, Ankara’da duruyor ve onun önüne gitmesi lâzım. Söylediğiniz gibi, ilk kez bedenlerin bir araya geldiği bir harekete dönüştü. Evet, bir beden olarak da bu sorunu götürmek lâzım. Yani Ankara’da Meclis’e bir beden olarak gitmek de gündemimizde.
Toplantıyı pandemi koşulları altında, İstanbul’da yaptık. Sadece forumdan canlı yayını izlemek için, kararları almak için yüzlerce genç ulaştı bize. Gençlerin “ne yapabiliriz”e dair haber beklediği bir toplantı geçirdik. Somut ve sonuç odaklı şeyler yapacağız. Bütün yetkilileri bu konunun mutlaka çözülmesi konusunda uyaracağız, çözülmezse de uyarı niteliğinde eylemler yapacağız. Bütün kentlerin vekilleri KYK borçluları tarafından aranacak, telefonlarda bu konuya dair açıklamalar yapacaklar. Diyecekler ki, “bizim önümüze geldiğinde evet ya da hayır diyeceğiz.” Öğrenciler, gençler de soracak: “benim sorunumu çözmeden bana vekillik edemezsin.” Hukukçu, iktisatçı, aydın ve sanatçıların öncülük etmesini istediğimiz kitlesel bir imza kampanyası düzenleyeceğiz. İmzadan sonuç beklediğimiz için değil, bu meselenin olabildiğince geniş kesimlerde karşılık bulmasına aracılık etmesi için bu kampanyayı düzenleyeceğiz. Nihayetinde bu meseleyi Ankara’ya götüreceğiz, yürüyerek ya da otobüslerle. Türkiye’nin her yerinden Ankara’da Meclis’in önüne taşıyacağız bu meseleyi. “Bu sorunu çözmeden bir gençlik politikası yapamazsınız, gençlere bir şey vadedemezsiniz, bu yakıcı meseleyi çözeceksiniz” diyeceğiz. Somut olarak bir araya geldiğimiz alanları, beraber hareket etme kabiliyetimizi artıracağız.
“Devlet bu kadar alacağından vazgeçmez” deniyor. Oysa aynı devlet Kalyon Holding’in tamı tamına 9 milyar 449 milyon lira karşılığında aldığı ihalesini vergiden muaf tutulabiliyor. Peki, benim 20 bin liralık borcum? Şirketlere akıtılan paraların yanında bizimkiler hiçbir şey.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Gözoğlu: Gençliğin bir iradesi var ve bunun ortaya çıkması gerekiyor. Ufak tefek yerlerde konuşuyor gençler, bu salonda, bir kafede, evde… İsyanlarını buralarda biriktiriyorlar. Ses çıkarmamalarının sebebiyse bu düzen. Ama mahkûm değiliz, bu cendereyi kırabileceğimizi düşünüyorum. Bu bir başlangıç olabilir.
Batur: Bütün KYK borçlularını bu yolu bizimle yürümeye çağırıyoruz. Biz sadece kurulup dağılma, konuyu sosyal medyadan görünür kılma çabasıyla sınırlı tutma niyetinde değiliz. Sonuna kadar bu işi sürdüreceğiz, ama ancak bütün KYK borçlularının destek ve dayanışmasıyla, yan yana olmasıyla mümkün olacak bir şey bu. O yüzden bütün mağdurları bizimle yürümeye çağırıyoruz. Katılım formunu doldurarak harekete geçebilirler.