TARİHİ EŞİK –2021-22 | III: BOĞAZİÇİ DİRENİŞİ VE BARINAMIYORUZ HAREKETİ

Söyleşi: Anıl Olcan, Bekir Avcı
28 Aralık 2021
Fotoğraf: Murat Bay / sendika.org
SATIRBAŞLARI

2021 yılı öğrenci hareketi için nasıl geçti? Yılı özetleyen hadiseler nelerdi?

Hüseyin Arif Sarıyaşar: 2021 cüretin örgütlendiği bir yıl oldu. Boğaziçi direnişiyle beraber öğrenciler cüreti örgütleyebildi ve bunun kampüs dışına da yansımaları oldu. 2021’i bitirirken insanlar iktidar karşısında cüretini kuşanabilmiş, öfkesini politize edebilmiş gibi geliyor bana. Örgütlenen bu cüret kolektif bir irade ortaya çıkarabilecek mi? Artık önemli olan bu. Çıkaracak diye düşünüyorum.

Beliz İnce: Özellikle 2015’ten bu yana baskılar kendi içine kapanmışlığa, sokak ve siyasetten uzaklığa, ciddi bir depolitizasyona neden olmuştu. Tüm bunlara pandemiyle kendini iyice hissettiren geleceksizlik eşlik etti. Sistemin hiçbir şey sunmadığı ayyuka çıktı. Bu süreçte kadın hareketinden emek mücadelesine irili ufaklı bazı hareketler patladı. Boğaziçi’ndeki direnişle bu hareketler çeşitli zeminlerde buluşmaya başladı. “Ne istemiyoruz”u söylemekten öte, “ne istiyoruz”u dile getiren, bu cüreti gösterebilen bir yere gelindi.

Hüseyin Arif Sarıyaşar, Beliz İnce, Yunus Emre Karaca

Geleceksizliği kendi hayatınızda nasıl görüyorsunuz, nasıl hissediyorsunuz?

Yunus Emre Karaca: Gerçekten de bu nesil bir öncekinden daha yoksul. Ben babamdan daha yoksul bir hayat yaşayacağımı biliyorum. Bir evim olmayacak, arabam olmayacak. Dünyanın her yerinde bu böyle. Önceden yoksul insanlar parayı kendilerinin kötü yönettiğini düşünür, “paramı gereksiz şeylere harcadım” diyerek fakirliğinden kendisini sorumlu tutardı. Bugün kimse bunu söyleyemez. İnsanlar parayı kendilerinin yönetmediklerini görüyorlar, biliyorlar. Ekonomik krizi hepimiz iliklerimize kadar hissediyoruz. Elime geçen bursları, haftada üç gün part-time çalışıp kazandığım üç kuruşu, ailemden aldığım desteği sadece yaşadığım evde hayatta kalabilmek için kullanıyorsam ve bu da yetmiyor, borçlanıyorsam, gerçek apaçık ortadadır.

İnce: ODTÜ’de, Devrim Stadı’ndaki mezuniyet töreni sırasında, “affet Marx, bankacı oldum” pankartı açılmıştı. İktisat öğrencisi olarak benim de derinden hissettiğim bir şey bu. Bu çıkmaz karşısında insanlar kendilerine küçük, güvenli alanlar yaratıyor, ama o küçük ve güvenli alanlara da inancım yok. Artan kadın cinayetleri güvende olmadığımızı net bir şekilde gösteriyor zaten. Kampüsler dahil, hiçbir yer bizim için yaşam alanı değil. Bunların yanında öğrenciler 650 lira burs alıp bunun 450 lirasını yurda veriyor. Üç işte birden çalışan, okulu bırakmak zorunda kalan arkadaşlarımız var. Geleceksizliğin kendisini daha çok dayattığı bir ortamdayız. Zaten borçlu olarak başlıyoruz hayata. Üniversite diplomasının bir karşılığı yok. Boğaziçi mezunu, ODTÜ mezunu işsizler var –diğer üniversitelere girmiyorum bile. Eskiden sistem insanlara hiç değilse bir çark olabilmeyi vaat ediyordu, ama artık üç kuruşa ucuz işçilikten başka bir şey yapmak olanaksız. Kendini var edebileceğin bir alan yok. 

Öğrenciler 650 lira burs alıp 450’sini yurda veriyor.  Üç işte birden çalışan, okulu bırakmak zorunda kalan arkadaşlarımız var. Geleceksizliğin kendisini daha çok dayattığı bir ortamdayız. Borçlu olarak başlıyoruz hayata. Üniversite diplomasının bir karşılığı yok. Üç kuruşa ucuz işçilikten başka bir şey yapmak olanaksız.

Sarıyaşar: Eskiden bize bir şeyler vaat edilirdi. 21. yüzyılla yaşıt olduğum için pek bir mazim yok, ama hiç olmazsa ortaokuldayken, lisedeyken bir vaat vardı. Şu an ortada bir gelecek vaadi yok. Geleceğimizi kendimizin inşa etmesinden bahsediliyor. “Geleceğimiz sizsiniz” deniyor. Bu da “kendi vaadiniz kendinizsiniz” gibi komik bir anlama geliyor. Geleceksizliğimiz çok görünürleşti. “İşçilerin zincirlerinden başka kaybedeceği bir şey yok” denir ya, bugün o zincir de yok. Bağlayıcı hiçbir şey yok. Bu yüzden gençlik kendisi var etmek zorunda.

Barınamıyoruz Hareketi ve Yurtsuzlar’ın eylemleriyle barınma sorunu bunu derinden yaşayanların ağzından dile gelmeye, emekçilerin, öğrencilerin, halkın cephesinden tartışılmaya başlandı. Nasıl ortaya çıktı Barınamıyoruz Hareketi, neler yaptı?  

Karaca: Her şeyden önce, hareketi üç-beş kişinin gözaltına alınmasıyla sönümlenebilecek bir formdan kurtarmak gerekiyordu. Bu nedenle herkesin öznesi olduğu, inisiyatif alabileceği bir form oluşturmaya çalıştık. Barınamamayı mesele edenlerle bir araya geldik. “Önce harekete geçelim, sonra ne yapacağımıza karar veririz” dedik, öyle de yaptık. Parklarda yatma fikri ortaya atıldı. İlk geceyi 20 Eylül’de Yoğurtçu Parkı’nda geçirdik. Sonraki on gün boyunca farklı parklarda kaldık. Çeşitli şehirlerden eylemi sahiplenenler oldu ve eylem yayıldı. Barınma sorunu sürüyor, hareket de sürüyor. Bu hareket genç yoksulluğunu tartışılır hale getirdi. Görüyoruz ki, yarın asla dün gibi olmayacak.

Sarıyaşar: Metrobüste, kafede, sokakta, her yerde konuşulan bir mesele barınma sorunu. Ama “ne yapabiliriz” üzerine pek düşünülmüyor. Biz öğrenciler olarak bir şey yapmamız gerektiğinin farkındayız. “Üstüne vazife mi?” diye sorsalar, “evet” derim. Bu yüzden Barınamıyoruz Hareketi’nin mücadele etmeyi kendisine vazife gören gençliğin içinden çıkması tesadüf değil. Bugün insanların inanmaya dahi takati yok artık, buna takati olan bizim nesil var. Kaçınılmaz olarak bu tarz tepkilerin temel öznesi gençlik. 

Ankara’da “barınamıyoruz” diyen gençler gözaltına alındı. Ankara Valiliği “uygun görmedik” diyerek Barınamayanlar Hareketi’nin Ankara’ya girişini yasakladı. İstanbul ve İzmir’den gelen öğrencilerin yolu Ankara girişinde kesildi, 12 Aralık 2021.

12 Aralık’ta, çeşitli illerden öğrenciler gruplar halinde Ankara’ya giderek taleplerinizi Ankara’da dile getirmek istediniz. Barınamıyoruz Hareketi için Ankara eyleminin nasıl bir anlamı vardı?

Sarıyaşar: Bizi rezil bir geleceğe mahkûm etmeye çalışıyorlar. Bizleri bu düzene mahkûm etmeye çalışanların kim olduğunu biliyoruz. Ankara sermayenin hükümetinin tecessüm ettiği yer. Muhatapları işaret edebilmek için kalabalık bir şekilde Ankara’ya gittik. İrademizi ve cüretimizi Ankara’dakilere göstermek istiyorduk. Hükümetin ekonomi politikaları yüzünden halk daha da yoksullaşıyor, borçlanıyor, mülksüzleşiyor. Ankara’ya gidişimizin bununla da alâkası var. Ancak, derinleşen yoksulluk sadece AKP hükümetinin politikalarıyla ilgili değil. Yoksulluk tüm dünyayı sarıyor. Ankara’ya girmeye çalışan bizler gidişata “dur” demek isteyen insanlarız, itirazımız sadece kafamızı sokacak bir ev bulamamakla ilgili değil, düzene itiraz ediyoruz. Bu itirazı örgütlemek için hamle yapıyoruz. Toplumun yoksullukla boğuştuğu dönemde mecliste devam eden bütçe görüşmeleri sermaye lehine dönen çarkı net bir şekilde gösterdi. Sermayedarlar lehine dönen düzeni sürdüren bütçe tartışmaları sırasında “bizi görmezden gelemeyeceksiniz” demek istiyorduk. Ulus Meydanı’ndan “barınma talebimizin karşılanmasını istiyoruz” ve “bütçe görüşmelerinin sermayedarlar lehine sürmesine müsaade etmiyoruz” demek istiyorduk. Ama devlet buna müsaade etmedi. Sadece gençlerin değil, milyonlarca barınamayan kişinin sesi olduğumuz için Ankara’ya giremedik. Yönetenlerin şehri Ankara’ya girmeye çalıştığımızda iktidarın zor araçlarıyla karşı karşıya kaldık. Polis hukuki bir gerekçe sunmaksızın “Sizi şehre sokmayacağız” dedi. Her gün milyonlarca insanın girip çıktığı bir şehre derdimizi anlatmak için giremedik. Ama Ankara’ya gidişimiz bir karşılık buldu. Bütçe görüşmeleri sırasında “barınamayanlar”ın Ankara’ya girememesi gündem oldu. 

Öğrenci hareketinin 2021’de başka mücadelelerle dayanıştığını gördük. Bimeks işçileri bir örnek. Bu kesişmelerin, birlikteliğin nasıl bir önemi var?

Sarıyaşar: Öğrencilerin gündemlerinin işçi gündemleriyle kesiştiğini görebilmesi ya da kesiştirmek için çaba harcaması önemli, ama öğrenci hareketi genel olarak bu konuda bir yere varabilmiş değil. Boğaziçi Dayanışması’nı kurduğumuzda bu kesişimi yaratabilmeyi arzuladık. Bimeks işçilerini mağdur eden aktörlerden Vedat Akgiray, Boğaziçi Üniversitesi’nde akademisyendi. İş alanında etik konusunda bir konferans verecekti. Boğaziçi Dayanışması olarak buna müdahale ettik ve geri adım attırdık. Böylece Bimeks işçileriyle Boğaziçi Dayanışması arasında güzel bir bağ oluştu. Bu 2020’deydi. 2021’deki rektörlük eylemlerindeyse bunu politik anlamda bir tık ileri taşıdığımızı düşünüyorum. Boğaziçi Üniversitesi’nde bir bileşenler seçimi tartışması ortaya koyduk. Kayyum rektörün hâkimiyet alanı memurlara, çalışanlara, işçilere kadar uzanıyor. Fakat bu kesimlerin yönetimde söz hakkı yok. Sözlerini dillendirebilecekleri yapılar da yok. “İşçi ve emekçiler de öğretmenler gibi belirleyici bir konumda olmalılar” dedik. Öğrencilerle işçilerin mücadelesini ortaklaştırma çabasının başka örnekleri de var. Olmak da zorunda. Çünkü bu düzeni değiştirilebilecek kitle işçi sınıfı bana kalırsa. Öğrenci hareketi emek hareketiyle birleşmedikçe, sınıfsal bir hüviyet kazanmadıkça mücadele de bir yere varmayacaktır. İşçileşen bir gençlik var. Kafe-Bar Çalışanları Dayanışması’nı sürdürenlerin birçoğu genç işçiler, yarısı öğrenci. Çalışmayan sürünüyor, çalışan da faaliyetlere vakit ayıramıyor. Bu yüzden işçi-gençlik mücadelesinin kesişmemesi önümüzdeki üç-beş yıl içinde olası değil.

İnce: Kampüsler kadın hareketinin kendini güçlü hissettiği yerler. Üniversiteli kadınlar kendilerini kampüste daha güvenli hissettiğinden ileri hamleler yapabiliyor. Ama bu hareket sokağa taşınmadığı müddetçe pek karşılığı olmuyor. LGBTİ+ mücadelesi son senelerde sokakta eylem yapamıyordu, yasaklanmıştı. Öğrenci hareketi LGBTİ+ mücadelesine değinmediği sürece eksik kalır. Öğrenciler için cinsiyet kimliği çok önemli bir şey haline geldi. Gençler “ben buyum ve bunu ifade edebilmek istiyorum” demek istiyor. Bu gerçekliği es geçen bir öğrenci hareketi bütüne seslenemez. 

2021 biterken restorasyon bahsi sık sık gündeme geliyor. Restorasyon sizce öğrenci hareketi için ne anlam ifade ediyor? 

Sarıyaşar: Restorasyon sürecinde bizi iki tehlike bekliyor. Birincisi, restorasyonun CHP ve İyi Parti üzerinden ulusalcı bir çizgide ilerlemesi. Bu da faşizan söylemlerin göçmenler üzerinde yaratacağı tehlikeyi görmezden gelemeyeceğimiz anlamına geliyor. İkinci tehlike ise MÜSİAD / TÜSİAD geriliminde artık TÜSİAD’ın ön plana çıkabilmesi. AKP’nin yükselttiği sermaye gruplarının yerine CHP’nin daha iyi anlaştığı sermaye gruplarının ön plana çıkması öğrenci hareketi açısından bir durum değişikliğine işaret etmiyor. İki durumda da gençlik darbe alıyor. Eski Kemalist kodlar geri geldiğinde göçmen meselesinde de başörtü mücadelesinde yaşanan krizlerin olacağını düşünüyoruz. Yani bir yanda Ümit Özdağ, bir yanda Tanju Özcan. İki partinin de tipik karakterleri bunlar. Millet İttifakı’nın bu karakterler üzerinden bir çizgi benimsemesi muhtemel. Artık gençliğin içinde göçmenler de olacak. Göçmenler işçi sınıfının potansiyel bir parçası olarak buraya geliyor. Bir yandan da göçmenlerin öğrencileşmesi var. Birçok Suriyeli göçmen çocuk okula başladı. Bu kitle genişliyor. Göçmen gençlik açısından CHP ve İyi Parti korkutucu siyasetler. CHP’nin sermayeyle arasında bir problem yok. Gençlik, restorasyon döneminde bu konularda problemler yaşayacak. Öğrenci hareketinin göçmenlik ve sermaye / emek çelişkisine dair bir irade koyması gerekiyor. Selahattin Demirtaş’ın “sol blok gerekiyor, Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı çekişmesi bir kenara bırakılmalı” yönündeki vurgusu gençlik açısından da önemli. 

İnce: Bir tarafta Saray rejimini olduğu haliyle devam ettirmek isteyenler, bir tarafta parlamenter demokrasi iddiasıyla yola devam etmek isteyenler var. Esasen restorasyon devletin bekasının nasıl savunulacağına dönük bir tartışma. AKP ve MHP tek adam etrafında toplanmış bir çizgide, başkanlık sistemiyle devam etmek istiyor. Başkanlık sistemi çetelere serbestlik sunuyor. Devletin içinde büyüyen çeteler aldıkları kârdan vazgeçmek istemiyor. İyi Parti ve CHP gibi partiler de parlamenter demokrasiye dönüşle devleti toparlayabileceklerini savunuyorlar. Sonuç olarak bu manzaranın öğrenci hareketinin taleplerine yanıt verebilecek bir tarafı yok. Halklara, öğrencilere, kadınlara, işçilere dönük hiçbir tartışma olduğunu düşünmüyorum. Öğrenci hareketi kendisini sol diye tanımlayan iktidarlar döneminde ağır yaralar aldı. Bu tecrübeleri hatırlayarak taleplerimizi yükseltmemiz gerekiyor. Yasalar sokakta yazılır. Bu yüzden sokakta olmak şart.

Bizi rezil bir geleceğe mahkûm etmeye çalışıyorlar. Ankara’ya girmeye çalışan bizler gidişata “dur” demek isteyen insanlarız, itirazımız sadece ev bulamamakla ilgili değil, düzene itiraz ediyoruz. Bu itirazı örgütlemek için hamle yapıyoruz.

Devletin çetelerle işbirliği öğrencilerin gündelik hayatını nasıl etkiliyor? 

İnce: Öğrenci hareketinin yükseldiği zamanlarda çetelerin etkisini çok hissettik. Öğrenci nüfusunun yoğun olduğu Hisarüstü’nde ne idüğü belirsiz bir sürü insan türemişti. Çeşitli yerlerden tehditler alıyorduk. Okulun içinde de bu tipleri görüyoruz. Doğrudan bize saldırdıkları zamanlar da oluyor. Eylem yapacağımız günlerde, okulda öğrenciden çok sivil polis ve bu çeteler oluyor. Aynı eyleme saldırmak için farklı amirler geliyor, saldırının ortasında aralarında çıkan kavgalara şahit oluyoruz. Devlet içindeki çeteleşme ayyuka çıkmış durumda. 

Öğrenci hareketi olarak 2022’den neler bekliyorsunuz?

Karaca: Parçalı duran direnişleri, öfkeleri, homurtuları bir araya getirip “öfkeliler siyaseti” yaratabilecek bir hareketin önemine dikkat çekmek istiyorum. Üniversitelerden taşıp işçi sınıfının parçalı direnişleriyle ittifak kurabilecek ve yoksulluk siyasetinin önderlerini çıkarabilecek bir gençlik hareketi yaratabiliriz. Bunları bir buçuk yılda gerçekleştirebilirsek, hepimizin şaşıracağı bir hareketlilik yaratabileceğimizi düşünüyorum. 

Sarıyaşar: Şu an tahayyül etmesi mümkün değil, ama başka yerlerde patlak veren hareketlenmeler göreceğiz. Mesela göçmen krizinin yeni şeyler doğuracağını düşünüyorum. Bugün bir yağma düzeni var. Buna karşı bir tepki oluşacaktır. İki-üç ay önce Bursa’da bir grup göçmen WhatsApp üzerinden örgütlenip asgari ücretlerini belirlediler. Atık kâğıt işçileri meselesinde çok sayıda Afgan problem yaşadı. İktidar bu konuda şimdilik geri adım attı, valilikler baskın yapılmayacağını söyledi. Ama iktidar bastırmayı deneyecektir. Tekrar bastırırlarsa bir yerden patlar. Bu konuda gençlik daha görünür bir rol üstlenecek gibi duruyor. Çünkü ilk reaksiyon verenin üniversiteli gençlik olacağını hissediyorum. Bu reaksiyon üniversiteli gençlikten geldikçe de 2022’de irade ortaklaşması sağlanır diye düşünüyorum. Çünkü iktidarın pandemiyi kullanarak ürettiği baskı araçları devlet açısından kullanışlı olmamaya başladı. Politik araçların özgürleşmesi her zaman bizim lehimizedir. Bunları kullanabilirsek yavaş yavaş ortaklaşma sağlanır. Farklı itirazların ortak bir iradeye dönüşmesi zaman alır. Bunu zamanında HDP üstlenebilmişti, o irade HDP’de cisimleşmişti. Şimdi sandığın bir işe yaramadığını insanlar görüyor.

İnce: Ekonomik kriz derinleşirken sokak eylemlerinin artacağını düşünüyorum. Barınamıyoruz kuvvetli bir hareket, ama sorun zamana yayıldıkça insanlar kendi kendilerine bir çözüm bulmaya başlayacaklardır. Bu yüzden barınma sorununun siyasal karakteri üzerinden hareket etmek gerekiyor. Öğrencilerin genel talepleri belli başlı şeylere işaret ediyor. Öğrenci hareketinin yeniden ivme kazanması için okulların içinde örgütlü, hedefi belli, ne yapmak istediğini bilen mekanizmalar kurulması gerekiyor. Üniversite dayanışmaları önemli örgütlenmelerdi. Ama dayanışmaları kitleye mâledemedik. Şimdi meclisleşme süreci var. İstikrarlı çalışmak gerekiyor.

1+1 Express, sayı 178, Kış 2021-22

^