ÖZKAN UĞUR (1953-2023)

Söyleşi: Derya Bengi
9 Temmuz 2023
SATIRBAŞLARI

Dün geceki konserle başlayalım isterseniz… Nasıldı?

Özkan Uğur: Ben çok beğendim konseri. Zaten Cheb Khaled’i daha önceden de biliyordum. Ama ikinci grup daha çok ilgimi çekti. Etnik müziği sequencer’larla çok güzel karıştırmışlardı, bilhassa bütün iş keyboard’cuda bitiyordu. Dikkat edersen Doğu motifleri melodilerde vardı, ama altyapıda yoktu. Tadındaydı her şey. Dozajı çok iyi ayarlamak lâzım. Yemeğin bir kaçtı mı tuzu, karabiberi, bitti yani… Ben daha önceden tanımıyordum Transglobal Underground’u. Bilhassa şarkı söyleyen kadın çok enteresandı. Resmen dansözdü bir de. Yeniliğe her zaman ihtiyaç var.

Buradaki konserleri çok yakından takip ediyorsunuz, değil mi?

Evet, hepsine gidiyorum.

Unutamayacağınız konserler arasında hangilerini sayabilirsiniz İstanbul’da?

Valla çok var. Bu seneden başlarsak, Marcus Miller’ı çok beğendim mesela. Youssou N’Dour gelmişti geçen sene, o da çok iyiydi… Bir dakika, yavaş yavaş düşüneyim… James Brown aklımda kalmış… Miles Davis de tabii çok acayipti.

O zaman bugünkü aletler nerde! Getirtmek bile yasak. Buradan bir gitarın, amplinin sahtesini yaptırıyordun, yurtdışına çıkarken gümrüğe onu kaydettiriyordun, sonra gittiğin yerde onu çöpe atıp doğru dürüst aleti alarak geri dönüyordun. Sanki aynı aleti geri getirmişsin gibi gümrükten geçiriyordun.

Bob Dylan’ı seyrettiniz mi?

Evet. Mazhar’la beraber seyrettik hatta. Çok acayipti o da. Enteresan bir hikâyesi var, Dylan’ın basçısı Fuat’ı tanıyormuş, o anlatmış: Sahneye çıktıkları vakit hangi şarkıya gireceği belli olmazmış “arkadaş”ın. Bütün şarkılarını bilmen lâzım. Birden akorla giriyor, sen de eşlik etmeye başlıyorsun. Bir de burda çok uzun bis yaptı mesela. Yapmazmış aslında. Sahiden çok iyiydi konser… O zaman sahneye minderler atılıyor muydu hâlâ ya? Yoksa kesilmiş miydi?

Kesilmişti galiba…

Ne biçimdi o minder hikâyeleri eskiden… Başka kimler gelmişti buraya?.. Santana, David Byrne… Çok iyi konserler oldu İstanbul’da… Dünya çapında dördüncü festival…

Özkan Uğur (17 Ekim 1953 – 8 Temmuz 2023)

İlk müzik dinlemeye başladığınız yıllara dönebilir miyiz?

İlkokulda mandolinle başladı her şey. Ben orta sondayken iyice sardırdım müziğe. Abim şarkı böylüyordu, Hollanda’ya gittiğinde tek manyetikli bir gitar getirdi. O zaman tabii ampli falan durumları yok. Radyoya giriyorduk aletleri. Shadows parçaları filan vardı o dönemde. Gitar öğrenmek için Shadows’un meşhur “36-24-36”sını çıkarmaya çalışırdım. Akorları kendi kendime öğreneyim derken, aynı sokakta Mazhar’la Fuat Kaygısızlar olarak prova yapıyorlardı. Bizimki de Atomikler diye bir gruptu.

Bir seferinde sinemanın patronu o gece dansöz çıkacağını söyledi, ona göre bir şeyler çalmamızı istedi. Ne çalacağız ki? Blind Faith’in çok oryantal bir şarkısı vardı, ona girdik. Dansöz bir-iki kıpırdadı, anlamadı, buz kesti sahnede, doğru içeri kaçtı… Sonra da kovulduk tabii…

Bizde alet dağılımı şöyleydi: Bende bir tane manyetikli gitar, davulcunun davulu yoktu, kalem kutularıyla davul çalıyordu, diğer arkadaşta da bir tane gitar vardı. O zamanlar “öğrenci gitarı” dediğimiz gitarlardan… O zaman bugünkü aletler nerde! Getirtmek bile yasak. Buradan bir gitarın, amplinin sahtesini yaptırıyordun, yurtdışına çıkarken gümrüğe onu kaydettiriyordun, sonra gittiğin yerde onu çöpe atıp doğru dürüst aleti alarak geri dönüyordun. Sanki aynı aleti geri getirmişsin gibi gümrükten geçiriyordun. Lise dönemlerinde filan, Blind Faith, Cream, Led Zeppelin dinlemeye başlamıştık artık. Onlardan şarkı çıkarıyorduk, sonraki yaratıcılık dönemine çok katkısı oluyor böyle şeylerin.

Müzikten para kazanmaya çalışıyor muydunuz o sıralar?

Bazen yazlık sinemalarda programlara çıkıyorduk filmlerden evvel. Bir seferinde sinemanın patronu o gece dansöz çıkacağını söyledi, ona göre bir şeyler çalmamızı istedi. Ne çalacağız ki? Blind Faith’in çok oryantal bir şarkısı vardı, ona girdik. Dansöz bir-iki kıpırdadı, anlamadı, buz kesti sahnede, doğru içeri kaçtı… Sonra da kovulduk tabii…

Mazhar ve Fuat’la tanışmanız nasıl oldu?

Davulcuları sayesinde Kaygısızlar’la tanıştık. Bir gün prova yerine bir girdim, giriş o giriş…

Mazhar’la Fuat’ın tanışmasının bir Beatles plağı sayesinde olduğu anlatılır…

Galiba Fuat, Mazhar’ın elinde Rubber Soul’u görüyor, tanışıyorlar. Eve gidip Beatles şarkıları çalıp söylüyorlar. Sonra Fuat Mazhar’ın sesini beğenip gruba alıyor onu. Mazhar’ların da ayrıca bir grubu vardı Moda’da. Hatta şimdi stüdyo sahibi olan Rıza Erekli de o gruptandı. Beatles çalarlardı. Ben Kaygısızlar’da sonradan devreye girdim. 1975’lerde Galip Boransu ve Ayhan Sicimoğlu’yla birlikte İpucu Beşlisi kuruldu. İki kanal stüdyoda “Heyecanlı”yı kaydetmiştik. O yıllarda Mazhar tiyatroyla uğraşıyordu, Fuat okulu bitirmiş, mühendis olmuştu. Ben de başka gruplarda çalışıyordum. Profesyonel olarak devreye girmiştim artık. Barış Manço’yla, Ersen’le, Edip Akbayram’la çalışıyordum… Gitardan basa geçmiştim. İlk bas denemelerim Barış Manço’yladır. Ama ben gruplarda çalışırken Kaygısızlar’la çalışmaya devam ediyordum.

Rock tarzla arasında bir seçim yapıyor muydunuz? Mesela Beatles’la Rolling Stones arasında bir tercihiniz var mıydı o dönemler?

Biz enstrümanlarla yeni tanıştığımız için Beatles’a da, Stones’a da aynı derecede önem veriyorduk. Onların şarkılarını çıkarmaya çalışıyorduk. Mazhar’larla tanıştıktan sonra benim kanıma vokal olayı girdi. Müzik dinlemem biraz değişti. Crosby Stills Nash ve Beatles da devreye girdi. İlk başlarda enstrümanımı iyi öğrenmem için Cream, King Crimson, Humble Pie dinlemek, rock hadisesini anlamak, blues kalıplarını kavramak daha önemliydi.

Kurtalan Ekspres ekibiyle, Celal Güven’in nikâhında

Müzik dinlediğiniz belli mekânlar var mıydı?

Genelde evlerde dinlerdik. Dual bir pikabımız vardı. Acayip Pink Floyd dinlerdik, özellikle de Atom Heart Mother’ı. Devamlı, sabahtan akşama kadar çalınırdı. Plak değiş tokuşu yapılırdı. Plak çok kıymetli bir şeydi. Hâlâ da öyle bence. Pearl Jam’i çok takdir ettim, CD çıkarmadan önce plak yapıyorlarmış. Şimdi piyasası yok belki, ama kalıcı. Nasıl şöminenin sıcaklığı vardır, plakta da o var. Plaktaki o çıtırtılar bile hoş geliyor kulağa. CD, radyatörün verdiği sıcaklık gibi geliyor bana.

O dönemdeki plaklanızı koruyabildiniz mi?

Maalesef. Arşiv namına hiçbir şey kalmadı.

Sezen bize “siz de çıkın bir şarkı söyleyin” dedi, akşamleyin çıktık, “Ele Güne”yi, bir de “Deli Deli”yi söyledik. Herkes dondu. Millette hiçbir reaksiyon olmadı. Moralimiz bozuldu.

Nereden plak bulurdunuz?

Arkadaşlarımız dışardan getirirdi. İstanbul’da benim bildiğim bir Pepo’da olurdu. Şimdi Mecidiyeköy’de ufacık bir dükkân. Gayrettepe’ye, Dedeman’a giderken solda… Hâlâ da Türkiye’nin en sıkı arşivi ondadır. O zamanlar, Şişli’de Kent sinemasının karşısındaydı dükkân; dünyada çıktıktan bir hafta sonra plakları Pepo’dan bulurdun. Pepo’dan çok yardım gördük.

Böyle başka mekânlar, gidilip gelinen yerler?

Kalamış’ta, şimdi marina olan sahil o zamanlar boştu. Biz o zamanlar denize bile girerdik Kalamış’tan… Tam köşede Köhne vardı. Çaycı. Bütün grup orada buluşurdu, devamlı çay içerdik… O yıllarda Kadıköy’de resmen garaj grupları vardı. Yedi-sekiz tane çok iyi grup vardı. Herkes müştemilatta toplanır, çalardı. İşte bütün bu grupların toplandığı yer Köhne’ydi. Yaz-kış açık, çok büyük olmayan bir yerdi. Orada gitar falan çalmazdık. Buluşur, Caddebostan’daki grup evimize giderdik. Fuat’ın babasının çok yardımları olmuştur o ev için. Hatta bakkala da epey borç yapardık. Fuat bakkalı tanıdığı için otobüsle filan bile önünden geçerken kafasını eğerdi. Parasız dönemlerimiz o zamanlar.

Ortaoyuncular’la Ferhan Şensoy’un Şahları da Vururlar oyununda, 1980

Nereden para kazanıyordunuz?

Sezen Aksu’nun, Ajda Pekkan’ın arkasında vokal yapıyorduk, oralardan biraz para kazanıyorduk. Hatta Sezen Aksu’yla bir keresinde İzmir’de çalışıyorduk; Sezen bize “siz de çıkın bir şarkı söyleyin” dedi, akşamleyin çıktık, “Ele Güne”yi, bir de “Deli Deli”yi söyledik. Herkes dondu. Millette hiçbir reaksiyon olmadı. Moralimiz bozuldu. Gittik evde biraz koreografi çalıştık, folklorik bir şeyler mi yapalım acaba diye düşündük… Ajda Pekkan’ın arkasında vokal yaparken artık albüm hazır sayılırdı. Balet Plak’tan çıkacaktı. Yeşil Giresunlu dinledikten sonra “Yaa abi” dedi, “güzel olmuş da, Türkiye için fazla olmuş, şöyle şöyle şeyler yapmanız lâzım…” Dedik ki, “Ne diyorsun, nasıl konuşuyorsun sen ya! Hayatımızı koyduk biz buna…” Bir de Çokonat reklamı yapmıştık, o reklamdan kazandığımız parayla girmiştik bu albüme. Zorla çıkarttık albümü, ama 25 hafta listede kaldı o albüm.

Daha eskiler, 70’li yıllar? Mesela Anadolu turnelerine çıkar mıydınız?

Şimdiki gibi değildi, Türkiye’nin her köşesine giderdik. Çok da ilgi görürdü o konserler. Biz üçümüz 70’lerin sonunda Seyyal Taner’in grubu olarak da turneye çıktık. O turnede Ersen-Dadaşlar da vardı… Ama turne deyince aklıma hep Barış Manço Kurtalan Ekspres turneleri geliyor. Bir ara Fuat’la da beraber çalışmıştık Barış’ın grubunda. Bir ara Barış Manço Kaygısızlar bile olmuştu grup.

Barış’la beraberken aklıma gelen bir şey var. Gerçi turne değil ama… Biz Boğaz Köprüsü’nün açılışını yapmıştık, “Genç Osman” şarkısıyla. “Haydi Genç Osman, rasgele, iki bıyık bükümü sağa” falan bilmem ne… Yeniçeri kıyafetleri giymiştik. Bir 45’liğin kapağında da vardır. Benim saçlar, sakallar acayip uzun… Bir de Cem Karaca var o dönemler. Politik durumlar oluyordu konserlerde. Cem Karaca solcu. Barış Manço’nun konserlerine de çeşitli gruplar gelirdi, onu kendilerine mâletmek isterlerdi. Öyle bir durum yoktur, biz müzik yapıyoruz derdi her konserde Barış.

Barış Manço Kurtalan Ekspres, “Gönül Dağı / Hey! Koca Topçu Genç Osman” 45’liği, arka kapak

Ülkücüler mi geliyordu yani?

Bazı ülkücüler geliyordu turnelerde. Zor şartlar altında bazı şehirleri terkettiğimizi hatırlıyorum. İstedikleri şarkı oluyor, söylemiyorsun, kapılara dayanıyorlar filan… Slogan atıyorlardı, bağrışmalar, çağrışmalar… Polis nezaretinde terkediyorduk şehri. Haşin bir seyirci oluyordu. Uzun saçlara, sakallara karşı da çok tepki vardı o yıllarda. Barış Manço onca sene o uzun saçlarıyla çok şeyleri kabul ettirmiştir… Ben onu John Mayall’a benzetiyorum biraz. Bütün müzisyenler elinden geçti Barış’ın.

Mazhar Fuat Özkan olarak üçünüzün dinlediği müzikler hep aynı mı oldu?

İlk başlarda hep ortak dinliyorduk. Sonradan değişti. Ben etnik müziklere kaydım. Fuat Toto’cudur. Toto’yu, Eagles’ı, Beatles’ı çok sever hâlâ. Ama ben değişik, farklı bir şeyler araştırdığım için yeni müzikler buluyorum.

Neler buluyorsunuz mesela?

En son Nine Inch Nails beni çok etkiledi. Hakikaten “kurşun adres sormaz ki, çaktın beni en derinden” oldum yani. Videoda seyrettim, sahne görüntüsü, şovları, tabii müziği de beni çok etkiledi. Mazhar da çok dikkatli takip eder. Leonard Cohen’cidir aslında. Ama ilk bana Pearl Jam’i o dinletmişti. Portishead’i, Cranberries’i de beraber aldık, dinledik…

Fuat’a biz baba deriz. Onun mutfağında çok besteler yapmışızdır. Baba’nın evine gittiğimizde oğlu Kaan uyanmasın diye hemen mutfağa dalardık. Biz bir riff bulmuşuzdur, Mazhar bir söz getirmiştir, çok şarkı o mutfakta çıkmıştır.

Dinlediğiniz farklı müzikler sizin kendi müziğinize nasıl etki ediyor?

Herkesin dinlediği şeyler ayrı, ama yaptığımız şey neticede ortak. Bir yerde buluşuyoruz: Vokal anlayışında. Beraber olduğumuz her zaman Crosby’leri ya da Beatles’ı dinledik yıllar yılı. Toplanırdık, “Haydi baba, Beatles’tan bir şeyler çal” derdik. Baba’nın Beatles repertuarı geniştir.

Baba?

Fuat. Fuat’a biz baba deriz. Onun mutfağında çok besteler yapmışızdır. Baba’nın evine gittiğimizde oğlu Kaan uyanmasın diye hemen mutfağa dalardık. Biz bir riff bulmuşuzdur, Mazhar bir söz getirmiştir, çok şarkı o mutfakta çıkmıştır.

Crosby Stills Nash & Young’da da sizin beraberliğinize benzer bir şeyler var. Aslında farklı eğilimleri olan dörtlü… Ama vokale gelince birleşiyorlar.

Evet, vokal dışında müziklerinden de etkilenirdik. Mesela Pearl Jam, Neil Young’dan çok etkilendi. Grunge’ı başlatan adam Young. Ben pek Neil Young dinlemezdim. Daha ziyade David Crosby’yi ve Stephen Stills’i dinlerdim. “Teach Your Children”! Amma çok çalardık bir zamanlar.

Bas çalıp şarkı söyleyen azdır, çok zordur. Yukarıda başka bir melodi söylüyorsun, aşağıda başka melodi çalıyorsun. Yani vücudunu tamamen ayırıyorsun.

Etnik müziklere olan ilginiz nasıl başladı? Sadece Batı’da ünlü olan etnik müzisyenleri mi takip ediyorsunuz, yoksa dünyanın çeşitli yerlerinden etnik müzik örnekleri getirtiyor musunuz?

Tesadüfen, Nusret Fatih Ali Han’la başladım ben. Sonra da nerede bulduysam world müzik CD’leri dinledim. Peter Gabriel bu işin öncüsü oldu. Bütün bu müzisyenleri bir çatı altında toplamak yapılacak en doğru hareketti. Yavuz Baydar bir dönem bize İsveç’ten epey kaset gönderirdi, etnik müzik kasetleri…

Kimler geliyor aklınıza eskiden beri dinlediğiniz gruplardan?

Mesela Steely Dan önemliydi. Bilhassa Nightfly albümüyle Donald Fagen… David Sylvian ve Brian Eno da çok önemlidir benim hayatımda. Etnik müziklere olan ilgim belki biraz da bunlarla başlamıştır. Ve David Sylvian’ın Japan grubu, bilhassa da basçılarının çalışı çok etkiledi beni. Son bir-iki yıl içerisinde beni en çok etkileyen hadise, Robert Plant’le Jimmy Page’in Mısırlılarla, Faslılarla yaptığı plak oldu, No Quarter. Bilhassa da “Kashmir” şarkısı. Bir dönem funk-fusion müzisyenlerini de çok dinlemiştim. Mesela Keziah Jones. Kaçmaz yani. İki albüm çıkardı şimdiye kadar. Paris’te metroda keşfedilmiş…

Police’in sound’undan, Sting’in vokallerinden, şarkılarından da çok etkilendim. Basitlik vardı. Basın davulla uyumu çok özeldi. Bas çalıp şarkı söyleyen azdır, çok zordur. Yukarıda başka bir melodi söylüyorsun, aşağıda başka melodi çalıyorsun. Yani vücudunu tamamen ayırıyorsun. Mesela Level 42 da öyle bir grup. Ben de çalıp söylüyorum, bayağı çalışmıştım zamanında. Bir de tabii Prince var. Onun sahne performansı çok etkiler beni. Şarkıları ve onları sunuş biçimi müthiş. Son albümünde 36 mı, 48 mi ne, o kadar yeni şarkı varmış. Ne demek bu ya? 48 yeni şarkı acayip bir şey…

Punk yılla Türkiye’de biraz geçiştirildi. Ama sizin punk’la ilginiz vardı galiba…

Ben Sex Pistols’ı çok severdim. Enerji var enerji, adrenalin… Ve protesto. O dönemde punk’ın çıkması yeni bir şeydi. Dolayısıyla beni de etkiledi. Rock, blues gibi standartların arasında birdenbire böyle bir olay patladı.

Peki Türk müzisyenler? Sizi etkileyen olmadı mı hiç? Mesela Erkin Koray’ı nasıl buluyordunuz?

Erkin Baba’nın attığı doğru bir adımdı. “Fesupanallah”, “Şaşkın”… Erkin Koray’la ben de çaldım. Erkin Koray Ter diye bir grup vardı. Ben de vardım o grupta bir sene boyunca. Yenilikti Erkin’in yaptığı… Her türlü müziği dinliyorum ben. Türkü de, arabesk de… Seslerini beğendiğim, İbrahim Tatlıses, Kibariye var. Ama özellikle baştan sona dinlediğim, beğendiğim bir Türk albümü yok. Fikret Kızılok’u beğenirdim, etkilemiştir beni. Son albümü de çok güzel. Ne kadar sade…

Roll, sayı 2, Aralık 1996

^