Geçen yazın başında, Amazon’un tasnif merkezlerinden birinde çalışmaya başladım. Pandemi patlak verdiğinde önceki işimden çıkarılmış, arkadaşlarımın evlerine misafir olduğum, kanepelerinde uyuduğum aylar boyunca iş arayıp durmuştum. O dönemde iş arzı çok azdı, ama Facebook sayfamın her yanı Amazon’un işe alım ilanlarıyla dolup taşıyordu. Online formu doldurmamın ardından, iki ay boyunca telefonda uzun otomatik kayıt görüşmeleriyle boğuştuktan sonra, başvurduğum depodan yaklaşık bir saat uzaklıktaki bir ofise iş görüşmesine çağrıldım. Gergin bekleyişle geçen bir haftanın ardından nihayet şirketten aradılar. 24 saat sonra işbaşı yapacaktım.
Ve mesai başlıyor
Sabah altı buçukta uyanıyorum. Çalışacağım Amazon tasnif deposu yaşadığım banliyöye arabayla yaklaşık yarım saat. Sabah duşunu es geçiyorum. Pandemi yüzünden zaten mesaiden sonra iyice keselenmem gerekecek. Ayrıca, geç kalma lüksüm yok. Saat tam 8’de içeri girmezsem yarım puan ceza kesiliyor. Ceza puanı altıya ulaşınca işten atıyorlar.
Yeşil Yol’u takip ederek önce İnsan Kaynakları’nı, ardından yeni işe alınanların eğitim gördüğü Öğrenim Merkezi’ni geride bırakıyorum. Yürüdüğüm geçit adını Tom Hanks’in aynı ismi taşıyan filminde (The Green Mile, 1999) ölüm cezasını bekleyenlerin son günlerini geçirdikleri bölüme verilen addan alıyor.
Depo kırsalın kuş uçmaz kervan geçmez bir yerindeki devasa sanayi sitesinin içine adeta gizlenmiş gibi. Otoyoldan görünmediği gibi, kamyonları görecek kadar yaklaşmadığınızda ne olduğu da anlaşılmıyor. Park yerine girince işçilerin gayriresmi ikinci işlerinde kullandıkları Uber, Lyfty çıkartmalı arabaların yanından geçiyorum. Amazon amblemli Covid maskemi geçirip kimlik iliştirmek için bir kayışı da olan reflektörlü yeleğimi giyiyorum. İçeride yasak olduğu için telefonu arabada bırakıyorum. Yerel bir şirketten kiraladığım bu arabaya maaşın üçte birini gömüyorum.
Giriş kısmı bana güvenlik denetiminden geçerek girilen bir liseyi hatırlatıyor: Kameralar, metal detektörleri, parlayan elbiseleriyle güvenlik görevlileri, duvar resimleri, otomatlar, ilan panoları… Hırsızlık yaptıkları için işten atılan işçilerin listelendiği büyük bir panoyla burun buruna geliyorum. Listede işçilerin isimleri yerine hırsızlık tarihi ve çalmaya kalktıkları ürün (genelde akıllı telefon) belirtilmiş.
Yeşil hattın ucundaki depo
Giriş bölümünü geçtikten sonra, dar bir koridorun ucunda birkaç basamaklı bir merdivenle ulaşılan yeraltındaki depoya yöneliyorum. Merdivenin başından dört buçuk metre yüksekliğinde ve üç futbol sahası genişliğindeki tesisin tümü görülebiliyor. Yeraltındaki deponun penceresi yok. Dışarıdan içerisi, içeriden dışarısı gözükmüyor. Doğal ışık yerini LED lambaların steril beyazlığına bırakıyor. Tüm sesler, sonu gelmez vızıltılarını sadece kulakları sağır eden alarmların ara ara kesintiye uğrattığı makinelerce bastırılıyor. Yeşil Yol’u takip ederek önce İnsan Kaynakları’nı, ardından yeni işe alınanların eğitim gördüğü Öğrenim Merkezi’ni geride bırakıyorum. Yürüdüğüm geçit adını Tom Hanks’in aynı ismi taşıyan filminde (The Green Mile, 1999) ölüm cezasını bekleyenlerin son günlerini geçirdikleri bölüme verilen addan alıyor.
Depoda bin kişi çalışıyoruz. Günün her saati en az 200 kişi hazır bulunuyor. Sıra halinde içeri girdikten sonra, dosdoğru beş büyük ekrana yöneliyoruz. Ekranların ilkinde 200 bin civarında sayı yazılı. Bu, Amazon’un o gün tasnif etmeyi planladığı paket sayısı. Işıklı sayılar titreşirken ekranlarda isimlerimiz, o günkü işlerimiz ve görev yerlerimiz beliriyor. Sistemin nasıl işlediği konusunda hiçbir fikrim yok. Rastgele mi yerleştiriliyoruz? Kimin nerede çalışacağına yöneticiler mi karar veriyor? Tek bildiğim, aynı alanda nadiren iki kez bulunduğum ve neredeyse hiç aynı insanlarla yanyana çalışmadığım.
Genellikle “tarayıcılık” yapıyorum. Kimlik kartımı kullanarak açtığım tarayıcım taradığım her paket için bir kere ötüyor. Öndeki dijital tablette bir sayı beliriyor. Bu benim “oranım”, yani paketleri tarama hızım. Sayı mesai sırasında birkaç saniyede bir değişiyor.
Sonu gelmez bir Tetris oyunu
Amazon tedarik zincirinde benim çalıştığım tasnif merkezi, evinize gönderilecek ürünlerin hazırlanıp paketlendikleri ikmal merkezinden sonra geldikleri yer. Burada önce dev gümüşi renk kamyonlara yüklenip dağıtım merkezlerine gönderilsin, ardından da evlerinize ulaştırılsın diye paketleri varış noktalarına göre tasnif ediyoruz. İşim numaralandırılmış paketleri önümde dönen banttan alıp tarayarak tanımlamak ve sonu gelmez bir Tetris oyunu gibi ikiye iki buçuk metrelik paletlerin üzerine istiflemek. Kule tamamlanınca “su örümceği” diye adlandırılan işçiler yığına onay verip her şeyi selofanla sarıyor, ardından da kamyonlara yükleneceği bekleme alanına götürüyor.
Kulağa basit bir rutin gibi gelse de bu ara verebileceğiniz bir iş değil. Sadece sizin mıntıkanızda çalışan işçileri kızdırmaktan kaçınmak için dahi olsa, palet kulesini düzgün yapmanız gerekiyor. Yeni başlayanlara bu konuda eğitim verilmiyor ve çaylakların yanlışlarının ceremesini herkes çekiyor.
Dışarıdaki hava durumundan bağımsız, depo her zaman soğuk. Devasa tribün pervaneleri kirli havayı dışarı üflüyor. Çalışırken yine de terliyorum. Vardiya uzadıkça oranımı gösteren mekanik tarayıcıdan çıkan bip sesini duymaya can atar hale geliyorum. Yöneticiler her vardiyanın sonunda en iyi ve en kötü tarayıcıların listesini hazırlıyor.
İlk başlarda dakikada elli paket taramayı hedeflemiştim, ama bir süre sonra çoğunluğun değerlendirmeyi pek iplemediğini fark ettim. Hatta “oran”ın birimi konusunda hiçbir fikrim yok. Başlarken bu konuda kimse bilgi vermedi. Sadece yanlış tasnif ettiğim paketlerin Amazon’a maliyetinin üç dolar olduğunu biliyorum.
Kırmızı yelekliler çıkageldiğinde
Biz tarama yaparken bir paket dönen bandı tıkadığında, paketlerin çıktığı borunun bir buçuk metre üstünde mavi bir ışık yanıyor. Tıkanıklık bir-iki dakikadan fazla sürerse ışık turuncuya dönüyor ve makine paldır küldür duruyor. Bu, operasyon yöneticilerinin gelmek üzere olduğu anlamına geliyor. Genel müdürle depo katında hiç karşılaşmadım. Operasyon yöneticilerinin gözetimi altındayız. Gümüşi çizgili kırmızı yelekler giyiyorlar. Genellikle Kumanda Merkezi’nde oturup depoyu izleyen kameraların görüntülerinin yansıtıldığı ekranlardan oluşan bir duvara bakıyorlar. Sarı ışık söndüğünde depoya iniyorlar. Tam o anda işçiler alelacele tıkanıklığı gidermeye girişiyor. Bu telaş işle nasıl bir ilişki kurduğumuzun iyi bir örneği. Tanıdığım kimse sürecin gerçekte nasıl işlediğine vakıf değil.
Yöneticinizin kim olduğunu, hatta kimin yönetici vasıflarına sahip olduğunu kestirmek kolay değil. Kırmızı yelekliler bantların denetlenmesini hep astlarına devrediyor. Ben bir “iş arkadaşıyım”, üstümde yeni işe alınanları eğiten “öğrenme elçileri” ve çalışma alanlarını denetleyen “işleyiş asistanları” yer alıyor. Farklı renklerde şeritleri olan mavi yelek giyiyorlar. Bu mevkilerden hangisinin daha rütbeli olduğunu kestiremiyorum. Hiçbirinin benden daha fazla saat ücreti aldığını sanmıyorum.
Pek kimsenin ismini bilmiyorum, benimkini bilenlerin de sayısı çok az. Maskenin ardındakinin kim olduğunu anlamak zor. Depoda günlerce kimseyle konuşmadan çalışabiliyoruz.
İmkânsız bir hesap
Geçenlerde birden herkesi erkenden eve gönderdiler. Depoda bir karmaşa yaşandı, operasyon müdürlerinden biri kovuldu. Kırmızı yeleklilerden birine ne olup bittiğini sordum. Amazon’un “maliyetleri gerekçelendirecek kadar hacim oluşmadığı için” herkesi eve gönderdiğini söyledi. Hacimden kasıt paket sayısı. Maliyetler ise biziz.
İşten erken çıkmak istisnai bir durum değil. Benimkine benzer tasnif merkezlerinde vardiyalar esnek hale getirilebiliyor, “hacim”in gerekliliklerine göre vardiyalar uzatılıp kısaltılabiliyor. Bu da biz işçiler için hayatı planlamayı iyice zorlaştırıyor. İnsan mesai süresi durmadan değişirken bütçesini nasıl hesaplayabilir?
Tarayıcılarımız bir ses çıkartıyor ve ekranda bir mesaj beliriyor: “Gönüllü izin, Komuta Merkezi’ne gelin.” İzin ilk ulaşanlara veriliyor. Bazıları Komuta Merkezi’ne koşuştursa da pek azı vaktinde ulaşıyor. Geri kalanlar yavaş adımlarla görev mıntıkasına dönüyor. Gidenler yüzünden kalanların iş yükü artıyor. Bizi eve gönderdiklerinde yöneticilerin prim kazandığını duydum.
Deponun en eski emektarlarıysa asla gönüllü izin almıyor. Aslına bakarsanız, genellikle gönüllü mesaiye başvuruyorlar. Depo açıldığından beri burada çalışan kıdemli işçilere rastgeldim. Depodaki fiziksel emek çok yıpratıcı. Deponun önünde üzerinde bir adam resmi bulunan bir pano var. Adamın her uzvunun üzerine yakın dönemde bedenin o kısmında meydana gelen yaralanmaların sayısı yazılı.
Bizim gibi işçilerden mavi bir yaka kartı takmaları bekleniyor. Kartı boynumuza astığımız kimlik kartlarına tutturuyoruz. Mavi kartınız varsa, sezonluk değil, “sürekli” işçi olduğunuz anlamına geliyor. Böylece altı aydan daha uzun çalışmanıza izin veriyorlar.
Aslında, yönetim giymemize izin verilmeyen şeylerle daha çok ilgili. Şortu çok kısa olduğu için eve gönderilen ya da cerrah önlüğü giydirilen kadınlar gördüm. Eğer uzun saçlıysanız, saçlarınızı omuz hizasının üzerinde toplamanız bekleniyor. Kapüşonlu giysi giymek yasak.
Pandemi koşullarında Amazon
Yöneticiler sadece çalışmadığımız zamanlarda maske takmamızı önemsiyor. Aynısı sosyal mesafe için de geçerli. Zaten paket bandında bir buçuk metre mesafeyle çalışmak imkânsız. Dinlenme odasındaysa herkes kendi masasında oturmak zorunda.
Üretim sürecinin hızı ve işin stresi yüzünden anlamlı bir muhabbet açmak, insana neredeyse imkânsız geliyor. Açsanız bile karman çorman mesailer, çalışma konumları ve deponun devasa boyutu yüzünden aynı kişiyi haftalar boyunca bir daha görmeyebiliyorsunuz.
Geçenlerde ilk defa iş dışından birbirini tanıyan iki Amazon işçisiyle tanıştım. Daha önce yatalak hastaları evlerinden alıp hastane randevularına taşıyorlarmış. Mesaileri çok uzunmuş. Haftada 65 saati buluyormuş. Pandemi yayıldığında korunmasız bir şekilde Covid hastalarını taşımaya başlamışlar. Ülke genelinde en az 20 bin çalışanı virüsü kapmış olsa da ikisi için Amazon daha güvenli bir çalışma ortamına sahipti.
Bizim tasnif merkezinde ne zaman biri pozitif çıksa, Amazon’dan şöyle bir hatırlatma mesajı alıyorum: “Sağlınız en büyük önceliğimiz.” Vardiyamdan biri pozitif çıkarsa mail atıyorlar. Fiiliyatta hiçbir şey değişmiyor. Mesai devam ediyor.
Mesai günlerinin ardından pozitif çıkan birçok insanla tanıştım. Sabah girişte ateşleri normal, tüm gün bantlar arasında dolaşa dolaşa çalışıp akşam pozitif çıkıyorlar. Amazon bu duruma karşı hiçbir önlem almadı.
Canavarın ininde örgütlenmek
Bir süredir işyerimi örgütlemeye çalışıyorum. Amazonians United adlı bir grupla irtibata geçip ortak deneyimlerimizi tanımlamak ve işyerimizde istediğimiz değişikliler adına mücadele etmek için depodaki işçileri bir araya getirmeye çalışıyorum.
Üretim sürecinin hızı ve işin stresi yüzünden anlamlı bir muhabbet açmak, insana neredeyse imkânsız geliyor. Açsanız bile karman çorman mesailer, çalışma konumları ve deponun devasa boyutu yüzünden aynı kişiyi haftalar boyunca bir daha görmeyebiliyorsunuz.
Sohbet etmek için en ideal yer sigara alanı. Gerçekten sohbet ettiğim ilk kişi park yerinde kaldırıma oturmuş Alex’ti. Otuzlarının sonlarında gözüküyordu ve evde onu bekleyen bir yaşında bir çocuğu vardı. Mesai esnek olduğu için burada çalışmayı seçtiğini söyledi. Ama çocuk bakıcısı bulması gerektiği için epey endişeliydi. Annesi eyalet dışına taşınıyormuş, bakıcı parasını nasıl denkleştireceğini bilmiyordu. Alex’le karşılaşmayalı bir ay oldu.
Özellikle pandemi sırasında işçilerin devridaimi de epey arttı. Birçok kişi işi bırakırken, yerlerine yenileri geliyor. Amazon işe alım kurumu gibi çalışıyor. Yeni gelenler genelde işlerini kaybetmiş insanlar. Son zamanlarda üniversiteli beyaz öğrencilerde de dikkate değer bir artış gözlemleniyor. Kısa dönemli işler bu bölgede epey azaldı. Bu yüzden öğrenciler sezonluk işler için Amazon’un kapısını çalmaya başladı.
Depoda biri erkekler, diğeri kadınlar için her birinde iki kabin olan iki tuvalet var. Oranlarını düşürmemek adına çoğu işçi vardiya sırasında tuvalete gitmiyor. İnsanlar Amazon’u eleştirmek konusunda isteksiz ve gergin. Zaten neredeyse sadece makinelerle irtibat halindeyiz. Öfke ya çalışma arkadaşlarına yöneliyor ya da paketin üzerinde isimleri yazan müşterilere saydırmak şeklinde tezahür ediyor. Yönetime karşı ise kayıtsızlık hâkim. “Su örümceği” John bana yönetimin bizi umursamadığını, çünkü işi bırakırsak yerimize başka birilerini hemen bulacaklarını söyledi.
Konuştuğum insanların çoğunluğu 15 dolarlık saat ücreti için burada çalışıyor. Özellikle pandemi sırasında başka seçenekleri de pek yok. Çoğu arkadaşımın çalıştığı işyerlerinin aksine Amazon’da bir patlama yaşandı. Bizi “elzem” diye tanımlıyorlar. Ama aromalı maden suyu ya da 10 kiloluk gurme köpek maması taşırken insan kendini pek de elzem hissetmiyor.
Diğer yandan işe şükran duyanlar bile işten kaytarmanın bir yolunu mutlaka buluyor. Bir “öğrenme elçisi” olan, dolayısıyla yeni işçileri eğiten Donald bana yakalanmadan kulaklık takmanın yolunu öğretti. İşin püf noktası klasik maske yerine kulaklarınızı da örten bir kar maskesi takmak. Donald benden daha fazla para kazanmadığı için etrafındakilere emir yağdırmakla uğraşmıyor.
Mesai sonrası ufuk
Bu türden sohbetler vesilesiyle yaklaşık 15 kişilik bir mesajlaşma grubu kurmayı becerdim. Sohbete pek kimse katılmıyor, katılınca da genelde işten yakınıyor. Kulağa mânâlı gelmeyebilir, ama insanı çok iyi hissettiriyor. El emeğinde ya da bir depoda çalışmakta utanılacak bir taraf yok, ama mesai bittiğinde insan Amazon’un var olduğunu bile unutmak istiyor.
Dün ilk defa hepimizi deponun karşısındaki Zeytin Bahçesi adlı lokantada bir araya getirmeyi başardım. Alabama tasnif deposundaki sıkı örgütlenmeden gelen haberlere rağmen bırakın bizim depoyu örgütlemeyi, kimse iş hakkında konuşmak dahi istemiyor. Yine de iş arkadaşlarımla yakınlaşmaktan mutluyum. Buradan bakınca çok uzaklarda gözükse de bir şeyleri değiştirebileceğimize dair umudum baki.
1+1 Express, sayı 179, Bahar 2022
Kaynak: Jacobin’in 2021 yaz sayısından kısaltarak
Derleyen: Freddie Stuart
Çeviren: Ulus Atayurt