ABD’DE KÜRTAJIN ANAYASAL HAK OLMAKTAN ÇIKARILMASI

Söyleşi: Cemre Sava
6 Temmuz 2022
Judy Chicago, Birth Project
SATIRBAŞLARI

ABD’de kürtajın anayasal bir hak olarak tanınmasının önünü açan dava diye biliniyor “Roe Wade’e karşı” kararı. Geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesi tarafından bozulan bu karar kürtajın bir hak olarak tanınmasının önünü nasıl açmıştı? Bu son karara kadar kürtaj ABD’de yasal mıydı?

Sena Aydın: ABD’de tüm eyaletleri bağlayan anayasal haklar ve federal yasalar dışında her eyalet kendi yasalarını düzenliyor. Ancak bu, herhangi bir eyalette anayasal haklara ya da federal yasalara ters düşen düzenlemeler yapılamayacağı anlamına gelmiyor. Mesela, Virginia eyalet yasalarına göre evlilik dışı cinsel ilişki suç sayılıyor. Üstelik bu suç sadece evliler için geçerli değil. Yani, kâğıt üstünde herhangi biri ya da bir eyalet savcısı evli olmayan bir kişiye yine evli olmayan bir kişiyle seks yaptığı için dava açabilir. Ama dava ya düşer, çünkü evlilik kurumu dışında seks hayatınızın olması anayasal hak ve özgürlükleriniz dahilindedir, ya da federal bir mahkeme olan Yüksek Mahkeme’ye taşınır. “Roe v. Wade” böyle bir davaydı.   

Sena Aydın

1970’te Norah McCorvey, o dönem kimliğinin korunması amacıyla Jane Roe takma ismiyle, Texas’ta kürtajın sadece doktor izniyle ve kadının hayatını kurtarmak amacıyla yapılabilmesine izin veren eyalet yasasına itiraz ederek Dallas bölge savcısı Henry Wade’e karşı dava açtı. “Jane Roe” eyalet yasasının Anayasa’nın çeşitli maddeleriyle koruma altında olan “kişisel mahremiyet” hakkını ihlal ettiğini iddia ediyordu. Roe’nun bu davayı açmasının sebebi iki çocuğu varken istemediği üçüncü bir gebelik yaşamasıydı. Bir çocuğa daha bakacak ekonomik durumu olmadığı için kürtaj yaptırmak istiyordu. Dava Yüksek Mahkeme’ye gitti ve mahkeme şu soruyu sordu: “Anayasa bir kadına hamileliğini kürtajla sonlandırma hakkını tanıyor mu?” Mahkeme 1973’te yediye karşı iki oyla “evet” dedi. Kararın özeti şöyle: “Anayasa’nın14 değişiklik maddesi, devlet müdahalesine karşı kişisel mahremiyet hakkını korur ve bir kadının kürtaj yaptırmayı seçme hakkı, mahremiyet hakkı kapsamına girer. Hamileliğin aşamasına veya diğer koşullara bakmaksızın kürtajı geniş ölçüde yasaklayan Texas eyalet yasası bu hakkı ihlâl etmiştir. Devletin hamile kadınların sağlığını ve ‘insan yaşamının potansiyelini’ koruma konusunda meşru çıkarları olmasına rağmen, bu çıkarların her birinin göreli ağırlığı hamilelik boyunca değişir ve yasa bu değişkenliği hesaba katmalıdır.”

Amerika’da 1973’ten beri kürtaj anayasal bir haktı. Ama yasal değildi, hiçbir zaman da olmadı. Yasal olması için Senato ya da Temsilciler Meclisi’nde yasa tasarısı olarak sunulması ve her iki mecranın da onaylaması gerekiyor. Böyle bir yasa tasarısı hiçbir zaman sunulmadı.

Burada Norah McCorvey’in trajik konumuna bir parantez açmak şart. Kürtaj hakkıyla özdeşleşen bu davanın kahramanı Roe, yani Norah da Evanjelist bir Hıristiyandı ve kürtaj hakkını asla savunmuyordu. Kadınların en büyük kazanımlarından biri olarak görülen 1973’teki karar sonrasında davayı sadece kendi içinde bulunduğu koşullarda gebeliğini sonlandıramamanın haksızlık olduğunu düşündüğü için açtığını ve işin buralara varacağını tahmin etmediğini söyledi. Hayatının ilerleyen döneminde dava onunla özdeşleştiği için Evanjelist Hıristiyan gruplardan çok baskı gördü ve bu yüzden kürtaj karşıtı gruplarda yer aldı.

Nihayetinde, mahkemenin kararıyla kürtaj “kişisel mahremiyet hakkı” kapsamında anayasal bir hak olarak tanındı. Eyaletten eyalete değişiklik gösterse de “kişisel mahremiyet” ve “devletin insan yaşamını koruma sorumluluğu” arasındaki denge gereği en fazla 24 haftaya kadar kürtaj yapılabileceği tespit edildi. Bu süre ceninin rahim dışında varlığını sürdürmeye başlayacağı eşiğe tekabül ediyordu. Ama şeytan ayrıntıda gizli. Yüksek Mahkeme kararları ülke çapında bağlayıcı olsa da federal ölçekte yasaya dökülmedikleri sürece değişmez değil. Yani, o dönem Yüksek Mahkeme yargıçları bu kararı vermiş olabilir, ama kompozisyonu başka bir Yüksek Mahkeme önüne benzer bir dava geldiğinde “zamanında böyle karar verilmiş, ama biz kürtajın Anayasal haklar kapsamına girdiğini düşünmüyoruz” diye aksi bir yorum yapabilir. Şu an olan tam da bu. Dolayısıyla, ABD’de 1973’ten beri kürtaj anayasal bir haktı. Ama yasal değildi, hiçbir zaman da olmadı. Yasal olması için Senato ya da Temsilciler Meclisi’nde yasa tasarısı olarak sunulması ve her iki mecranın da onaylaması gerekiyordu. Böyle bir yasa tasarısı hiçbir zaman sunulmadı. Kürtaj hakkı hep “Roe v. Wade” davasının emsal teşkil etmesi üzerinden bahşedildi, Yüksek Mahkeme’nin yorumuna açık ve korunmasız bırakıldı. 

Avukat Gloria Allred ve Jane Roe takma ismiyle tanınan Norma McCorvey 4 Temmuz 1989’da California’da düzenlenen bir kürtaj hakkı mitinginde

Kararı veren Yüksek Mahkeme’nin yapısı nasıl?

Yüksek Mahkeme yargıçları ABD başkanı tarafından atanıyor. Bir yargıç emekliliğini istemediği ya da görevi kötüye kullandığı gerekçesiyle ABD Kongresi tarafından görevden alınmadığı sürece ölene kadar yargıç olarak kalıyor. Şu anki dokuz yargıcın biri baba Bush, ikisi oğul Bush, biri Clinton, ikisi Obama, üçü de Trump tarafından atandı. Trump’ın döneminde üç yargıcı ataması öngörülüyordu, çünkü oldukça yaşlı üç yargıç vardı. Trump seçim kampanyasında da Evanjelist Hristiyanlara yönelik “Başkan olursam Yüksek Mahkeme’ye kürtaj karşıtı yargıçlar atayacağım” vaadinde bulunmuştu. Trump’ın atamalarıyla Cumhuriyetçi ve kadın düşmanı yargıçların sayısı altıya çıktı.

Karar bozulmadan önce ABD’de kürtaja erişim koşulları nasıldı?

Kürtaj hakkı zaten 1973’ten beri saldırı altındaydı. Seneler içinde Yüksek Mahkeme’nin önüne konuyla ilgili pek çok dava geldi. Ama her seferinde Roe kararı emsal alındı. Yine de çeşitli eyaletlerde kürtaj karşıtı tutucu yasalar geçirildi. Sadece 2019’da ülke çapında kürtajı kısıtlayan 300 uygulama yürürlüğe koyuldu ya da bu yönde girişimde bulunuldu. Pandeminin başında Cumhuriyetçiler kürtajı zorunlu olmayan sağlık hizmeti kapsamına sokmaya çalıştı. Böyle durumlarda Roe kararı bir bariyer işlevi görüyordu. 

Öte yandan, kürtaj hakkı Roe kararıyla birlikte hep liberal reformist bir yaklaşımla savunuldu. Yani, kürtaj patriarkanın kadın bedeni üzerindeki tahakkümü karşısında uğruna savaşılan ya da doğurgan bireylerin kendi bedenleri üzerinde söz söyleme hakkına sahip olması temelinde yükselen toplumsal bir özgürlük meselesi değil, daha çok “kişisel mahremiyet” üzerinden bireysel bir hak olarak ele alındı. Bu da meseleyi daha çok yasal süreçlere kilitledi. 

Kürtaj hakkının ne ölçüde hayata geçirildiğiyse kapitalizmden, kurumsal ırkçılıktan, sınıf düşmanı politikalardan, derin gelir eşitsizliğinden bağımsız ele alınabilecek bir mevzu değil. 1973’teki karardan sonra çoğu hastane kürtaj yapmayı reddetti, hâlâ da reddediyor. Zaten bağımsız kürtaj klinikleri ve Planned Parenthood (Planlı Ebeveynlik) gibi kürtaja erişim konusunda destek veren çeşitli sivil toplum kuruluşları de bu yüzden ortaya çıktı.

Kürtaj karşıtı gruplar kliniklerin kapısına kamp kuruyor, sağlık emekçilerini ve hastaları taciz ediyor. Medikal sürecin dışında yaşanan stresi, psikolojik, ekonomik sorunları, hissedilen korkuyu ve güvensizliği düşünün. Roe kararı bozulmadan önce de ABD’de kürtaj yaptırmak sadece çok zor değil, başlı başına korkunç bir deneyimdi. 

329 milyon nüfuslu ülkede 2017’de sadece 518 hastane kürtaj hizmeti veriyordu. 2020’de 930 bini aşkın kürtajın sadece yüzde dördü hastanelerde, yüzde biri özel muayenehanelerde, yüzde 95’iyse bağımsız kliniklerde yapıldı. Dolayısıyla, ABD’de kürtaja erişim bağımsız klinikler olmadan düşünülemez. Genelde görece daha liberal bölge ve şehirlerdeki hastanelerin kürtaj yapmayı kabul ettiğini düşünürsek, pratikte bağımsız klinikler Amerika’nın politik ve kültürel olarak en gerici, en tutucu bölgelerinde varlık göstermeye çalışıyor. Ama tabii ki yeterli değiller. Kürtaj yaptıran kadınların yarısı en az 150 kilometre seyahat etmek zorunda kalıyor. Neredeyse tek seçenek olan kliniklerin sayısının az, doluluk oranlarının yüksek, randevu alabilmenin çok zor olduğunu düşünürsek, hasta-doktor güven ilişkisi kurulamadan verilen bir kürtaj hizmetinden bahsediyoruz.

Kürtaj hakkını savunan ABD’li kadınlar bugüne dek Yüksek Mahkeme önünde onlarca eylem yaptı

Planned Parenthood gibi STK’ların kürtaj dışında ne gibi gündemleri var? Bu oluşumlar nasıl ayakta kalıyor?

Kürtaja erişim hizmeti dışında üreme ve cinsel sağlık konusunda bilgilendirme hizmeti de veriyorlar. Devletten bir miktar bütçe alabiliyorlardı, ama 2015’te Cumhuriyetçilerin oylarıyla Temsilciler Meclisi’nde bu tür kurumlara verilen bütçede büyük kesintiye gidildi. Dolayısıyla, STK’lar neredeyse tamamen bağışlar ve kampanyalar üzerinden ayakta kalıyor. 

Kürtaj karşıtları nasıl örgütleniyor?

Hıristiyan gruplarla bağlantılı ve Kriz Gebelik Merkezi (Crisis Pregnancy Center, CPC) diye bilinen, gebe kadınlara kürtaj yaptırmamaları konusunda danışmanlık yapan STK’lar var. Associated Press sadece 2021’de 12 eyalette devlet bütçesinden bu kuruluşlara 89 milyar dolar yardım yapıldığını ortaya çıkardı. Bütçenin kürtaj karşıtı gruplara akıtılması kürtajın ücretsiz olamaması anlamına da geliyor. Hamileliğin ilk üç ayında, komplikasyon riski düşük bir kürtajın ortalama maliyeti yaklaşık 750 dolar. Federal asgari ücretin saat başı yedi buçuk dolar olduğunu düşünürsek bu meblağ asgari ücretin yarısına denk geliyor. Buna bir de seyahat masrafları ekleniyor. Yani gelir düzeyi düşük bireyler, ki sistematik ırkçılığın yaygın olduğu ABD’de bu grupta büyük oranda siyahlar, yerliler ve Latinler yer alıyor, fiiliyatta kürtaja erişemiyor. 

Sistematik ırkçılık ve sınıf düşmanlığının bir ayağı da 1976’da çıkan Hyde Yasası. Kürtaj yanlısı gruplar bu yasaya karşı da sürekli mücadele veriyor. Yasa kadının hayatı tehlikede olmadığı, gebelik tecavüz ya da ensest ilişki sonucu gerçekleşmediği sürece devlet bütçesinin kürtaj için kullanılamayacağını söylüyor. Yani, eğer özel sağlık sigortanız yoksa, devletin sağladığı Medicare ya da Medicaid isimli sağlık sigortası kürtaj masraflarını karşılamıyor. Ve elbette gelir düzeyi düşük insanların özel sağlık sigortası bulunmuyor. Zamanla, Hyde Yasası’nın içeriğiyle oynanıyor, mesela tutukluların yasa kapsamına girip girmediği tespit ediliyor. Yasanın yürürlükte olan son şeklinin 1997’de güya kürtaj hakkını savunan Demokrat Partili Devlet Başkanı Clinton tarafından imzalandığını da not düşelim.

ABD’de gebeliği sonlandırma haplarının kullanımı yasal mı?

Mifepristone ve Misoprostol adlı iki hap var. Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi (FDA) bu hapların kullanılmasını 20 yıl önce onayladı, ama doktor reçetesi şartı koştu. Üstelik, hapları sadece sağlık merkezlerinde kullanabiliyorsunuz. Oysa özellikle gebeliğin erken dönemlerinde hapları evde almakla klinikte almak arasında bir fark yok. Aslında haplar doktor tarafından reçetelendirilebilse, insanlar eczaneden alabilse, pek çok kadın için gebeliği sonlandırma bir nebze daha erişilebilir hale gelebilir. Hapların fiyatı 90 dolar. Birçok doktor bu hapların “ertesi gün hapı” gibi gebeliğin ilk üç ayındakilere reçetesiz satılması için hiçbir engel olmadığı görüşünde ve şöyle söylüyorlar: Kürtajın “tehlikeli” olmasının nedeni ilaçlar değil, eyalet yasaları.

“Kurtarılmış bölge” diye lanse edilen 16 eyalet var. Bunlar arasında en “ilerici” olduğu söylenen California’da hapishanelerde büyük çoğunluğu siyah olan yaklaşık bin tutuklu kadın zorla ve rızaları dışında kısırlaştırıldı. Sınıf düşmanı ve ırkçı politikalarla birleşince Roe kararının bozulmasının çarpan etkisi feci olacak. 

Bazı eyaletler “haplarla kürtaj eyalet yasalarına aykırıdır” diyerek hapları yasaklıyor. Diğerlerinde “cenine zarar” yasaları var. Dolayısıyla, “haplarla gebeliği sonlandırma tehlikeli” bahanesiyle bu ilaçlar kriminalize ediliyor. Diyelim ki, kürtaj hapının kriminalize edildiği bir eyalette yaşıyorsunuz, ama maddi imkânınız var ve hapları internetten, yurtdışından aldınız. Hapı kullandıktan sonra bir komplikasyonla karşılaşıp hastaneye gider ve “kürtaj hapı aldım” derseniz cezai yaptırıma maruz kalıyorsunuz. O yüzden, “galiba düşük yapıyorum” demeniz ve hap aldığınızı gizlemeniz gerekiyor. Kimi eyaletlerde 10 yıl gibi akıl dışı hapis cezaları veriliyor. 21 eyaletin savcıları (buna North Carolina gibi bazı tutucu eyaletler de dahil) Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi’ne başvurarak en azından pandemi döneminde gebelik sonlandırıcı haplar üzerindeki kısıtlamaların kaldırılmasını talep etti. Ama talep reddedildi.

ABD’de kürtaj yaptırmak isteyen kadınların çoğunluğu beyaz değil. Kapitalizm, ırkçılık ve patriarka kıskacında ücretsiz doğum kontrol yöntemlerine erişemedikleri için istenmeyen gebelikleri en çok onlar yaşıyor. Bu kadınların Roe kararı yürürlükteyken bile kürtaja erişimleri sistematik olarak engelleniyordu. Diyelim ki, STK’lardan destek alarak kürtaj ve yol masraflarını denkleştirdiler; bilmedikleri bir şehirdeki bir kliniğe, daha önce tanışmadıkları bir doktora kürtaj yaptırmaya gidiyorlar.

Üstelik, yasal tartışmaların yükseldiği dönemlerde kürtaj karşıtı gruplar kliniklerin kapısına kamp kuruyor. İçeri giren çıkan sağlık emekçilerine ve hastalara sözle sataşıyor, onları taciz ediyorlar. Medikal sürecin dışında yaşanan stresi, psikolojik, ekonomik sorunları, hissedilen korkuyu ve güvensizliği düşünün. Roe kararı bozulmadan önce de Amerika’da kürtaj yaptırmak sadece çok zor değil, başlı başına korkunç bir deneyimdi. 

Yargıç Clarence Thomas (solda) hakkında baba Bush tarafından göreve atanmadan önce cinsel taciz ve şiddet suçlamaları olduğu biliniyor. Yargıç Brett Kavanaugh (sağda) hakkında da çok ciddi kadına yönelik cinsel şiddet suçlamaları var.

Kararın bozulmasının ne gibi sonuçları olacak?

Kötü sonuçları olacak, çünkü şu an kürtajın sadece anayasal hak olmaktan çıkarılması değil, kriminalize edilmesi de söz konusu. Roe kararının bozulmasıyla kürtaj hakkı anayasal, dolayısıyla federal bir mevzu olmaktan çıkıp eyaletlerin inisiyatifine bırakıldı. Valilik ve yasama organlarının Cumhuriyetçi Parti’nin elinde olduğu eyaletlerde kürtaj hakkına kısıtlamalar getirilebilecek, kürtaj yasal olarak engellenebilecek ve hatta birçoğunda kürtaj suç kapsamına sokulabilecek. Önümüzde günlerde en az 26 eyalette kürtaja değişen oranlarda kısıtlama ve yasak getirilmesi bekleniyor. Kararın bozulmasının ardından, birkaç gün içinde bazı eyaletler patır patır kürtaj karşıtı uygulamaları devreye soktu. ABD’de dokuz eyalette yasalar kürtajı zaten yasaklıyordu, ama Roe kararı yüzünden uygulanamıyordu. Roe bozulunca bu yasaların uygulanmasının önündeki engeller kalktı. Alabama, Arizona, Arkansas, Mississippi, Oklahoma gibi Cumhuriyetçilerin iktidarda olduğu güney eyaletlerindeki durum böyle. Demokratların kontrolündeki Michigan ve Wisconsin gibi eyaletlerde de kürtaj karşıtı eski eyalet yasaları var. Wisconsin eyaleti başsavcısı, Roe kararı bozulunca kürtaj karşıtı eski yasayı uygulamaya koymayacaklarını söyledi, ama bu lafta kalacak, çünkü isteyen bir kürtaj kliniğine dava açabilir. Zaten kararın ardından eyaletteki tüm kürtaj klinikleri hizmetlerini askıya aldı.

Kimi eyaletlerse kürtajı toptan yasaklamak yerine zorlaştırma yoluna gidiyor. Örneğin, Virginia yasal kürtaj süresini 24 haftadan 15 haftaya çekmek için yasa tasarısı hazırlıyor. “Kalp atış yasası” geçirmeyi planlayan birçok eyalet var. Kürtaj sınırını fetüsün kalbinin atmaya başladığı altıncı haftaya çekecekler. Bu da pratikte gebeliği sonlandırmayı neredeyse imkânsız hale getirecek, çünkü hamile olduğunuzu genelde bir sonraki ay regl olmayınca anlıyor, sonra test yapıyorsunuz. Zaten o anda dört haftalık hamile sayılıyorsunuz. Dolayısıyla, iki hafta içinde, şimdi tüm yasaklarla doluluk oranları iyice tavan yapacak bir klinikten randevu almanız, para denkleştirmeniz, muhtemelen şehir dışında bir yere gitmeniz gerekecek. Fiiliyatta imkânsız. Bir araştırmaya göre, bugün Amerikalıların yüzde 49’u ihtiyaç halinde acilen 400 dolar denkleştiremiyor.   

“Kalp atışı yasası” ya da buna benzer kısıtlayıcı, fiilen yasaklamaya zemin hazırlayan yasalar pek çok eyalette devreye sokulacak. 13 eyalette durum vahim. Roe öncesi, yasalarında kürtaj yasağı olmayan tutucu eyaletler 1973’ten beri kürtaj karşıtı yasalar geçirmeye çalışıyor. Pandeminin başında Cumhuriyetçilerin kürtajı zorunlu olmayan sağlık hizmeti kapsamına sokma girişimi de bunun bir parçası. Ama bu yasalar ya mahkemeler tarafından Roe kararı emsal gösterilerek bloke ediliyordu ya da yasa tasarısı olarak kabul edilip uygun zamanda devreye sokulmak üzere bekletiliyordu. İşte şimdi, bu yasaların bazıları devreye girecek.

Bu yasalarda genelde nasıl cezai yaptırımlar öngörülüyor?

Çok aşırı cezalar söz konusu. Örneğin, Louisiana’da 2006’da ve Texas’ta 2019’da kabul edilip bekletilen yasalar hayati tehlike olmadığı sürece altı haftadan sonra kürtajı yasaklıyor. Tecavüze uğrayıp hamile kalsanız bile kürtaj yaptıramıyorsunuz. Kürtaja, sizi kliniğe götüren taksi şoförü de dahil, “yardım ve yataklık eden” herkes birinci ya da ikinci derece adam öldürmekten yargılanıp 14 yıla kadar hapis cezasına, 100 bin dolara kadar çıkabilen para cezalarına çarptırılabiliyor. 

Yeni yasaların farklı toplumsal kesimler üzerindeki etkileri nasıl olacak?

George Floyd’un katledilmesinin ardından ABD rejiminin sistematik ırkçılığına karşı yükselen öfkeyi gördük. Siyahlar beyazlardan yüzde 50 daha fazla tutuklanma riskine sahip, aynı suçu işleseler bile beyazlardan çok daha fazla ceza alıyorlar. Şimdi bu ırkçı düzenin üstüne gelen kürtaj yasakları toplumun en fazla sömürülen ve marjinalleştirilen kesimlerini, siyahları, yerli halkları, LGBTİ+’ları, zihinsel ya da fiziksel sakatlığı olanları, tutukluları çok daha fazla etkileyecek. Bu gruplar zaten toplumsal cinsiyete dayalı şiddete, tacize, tecavüze en fazla maruz kalan kesimler. Şu an “kurtarılmış bölge” diye lanse edilen, kürtajın yasal olduğu 16 eyalet var. Bunlar arasında en “ilerici” olduğu söylenen California eyaletindeki hapishanelerde büyük çoğunluğu siyah olan yaklaşık bin tutuklu kadın zorla ve rızaları dışında kısırlaştırıldı. Bu korkunç olay iki yıl önce ortaya çıktı. Sınıf düşmanı ve ırkçı politikalarla birleşince Roe kararının bozulmasının çarpan etkisi feci olacak. ABD’de yılda yaklaşık 930 bin kürtaj yapılıyordu. Şimdi eyalet yasaklarıyla bağımsız kliniklerin kapanması daha çok merdivenaltı kürtaj yapılması, dolaysıyla daha çok kadının ölmesi anlamına gelecek. “Ölmesi” diyorum ama bunlar aslında devlet eliyle işlenen cinayetler olacak. Ayrıca, bu karar başka pek çok gerici kararın da önünü açabilecek bir potansiyele sahip. Kadınlar ve lgbti+’lara dair Yüksek Mahkeme karalarına bağlı pek çok hak var. En çok konuşulanı eşcinsel evlilik. Eşcinsel seks, hatta doğum kontrol yöntemlerinin kullanımı dahi yasal korumaya sahip olmayan, sadece yüksek mahkeme kararlarına bağlı anayasal haklar.

Yakın zamanda Yüksek Mahkeme’nin aldığı ama Türkiye’de konuşulmayan, hatta Amerika’da bile kamuoyunda gerektiği yankıyı bulmayan iki karar tehlikeye işaret ediyor. 23 Mayıs’ta, Yüksek Mahkeme tutukluların eyalet veya temyiz mahkemelerinde vasıfsız avukatlar tarafından temsil edilip haksız yere hüküm giydiklerine dair iddialarını desteklemek için federal mahkemelerde yeni delil sunarak davalarının yeniden görülmesini talep etmelerinin anayasal bir hak olmadığına hüküm verdi. Bu da her yıl keyfi nedenlerle tutuklanan ve avukat tutacak paraları olmadığı için devlet tarafından atanan avukatlarla temsil edilen, aceleye getirilen davalarla hüküm giyen on binlerce siyah, Latin, göçmen, kadın, lgbti+’nın hiçbir şekilde hakkını arayamayacağı, neo-sömürgeci Amerikan hapishane-sanayi kompleksinin besleneceği anlamına geliyor.  

27 Haziran’da, yani Roe kararının bozulmasından sadece üç gün sonra alınan ikinci karardaysa, Yüksek Mahkeme Washington eyaletindeki bir okulun futbol koçunun maçların sonrasında sahada oyuncularını etrafına toplayıp dua etmesinin kişinin anayasal hakları çerçevesinde olduğuna hükmetti. Yani din ve devlet ayrılığına dönük emsal kararları bozdu. Bu kararları alan yargıçlar kürtaj yasaklarını onaylayan yargıçlarla aynı. Sadece kürtaj değil, ABD’de en çok ezilenlerin demokratik hakları birer birer ellerinden alınıyor.

Sizce neden şimdi alındı bu karar?

Bu dünden bugüne alınmış bir karar değil. Kürtaj hakkına yıllardır saldırılıyordu. Maalesef kadınlar bu hakkın ülke çapında yasallaşması için yeteri kadar örgütlü bir mücadele yürütemedi. ABD’de Arjantin’deki Yeşil Dalga hareketi gibi bir örgütlenme hiç olmadı. Kürtaj konusunda çalışan çok grup var. Ama mücadele hep eyalet bazlı, savunma pozisyonunda kaldı, reformist ve hak arayışını mahkemelerden ibaret sayan bir yol izlendi. Bu hem kadın hareketinin eksikliklerinden hem de verili koşullardan kaynaklanıyor. 1973’ten beri bu anayasal hakka yönelik sayısız saldırı yüzünden mücadele de yasal çerçeveye kitlendi. 1968’deki “patriarka elini bedenlerimizden çek” sloganıyla kürtajı feminist bir perspektiften ele alan mücadele Roe kazanımıyla reformist bir hatta çekildi.

Kürtaj karşıtlarıysa hem sokakta hem de yönetimde kürtaj yanlılarından hep daha örgütlüydü. 

Kürtaj anaakım medyada ve politik söylemde iki tarafı olan bir mücadele gibi çerçevelendi. Bu söylem Cumhuriyetçiler kadar, hatta belki daha fazla, Demokratlardan da yükseliyor. Bu tabloya göre, bir yanda kürtaj isteyen kadınlar, diğer yanda muhafazakârlar var. Her iki grup da kendine göre haklı. Devlet bu iki grup arasında arabuluculuk yapıyor. Kısacası meseleye kadınların özgürleşmesi, kadın hakları, patriarkal beden tahakkümünün reddi üzerinden yaklaşılmadı. Kürtaj karşıtı saldırıların artması ABD’ye özgü de değil. Ekonomik kriz dönemlerinde ucuz işgücüne duyulan ihtiyacın artması ve kürtaj hakkının pek çok ülkede geri alınmak istenmesi tesadüfi değil. Elbette Arjantin ve Meksika gibi istisnalar var. Ama bu istisnalar kadın hareketinin siyasi açıdan örgütlü olduğu, sokaklardan çekilmediği ve senelerin mücadeleleri sonucunda yaşanıyor. 

Eyalet yasaklarıyla bağımsız kliniklerin kapanması daha çok merdivenaltı kürtaj yapılması, dolaysıyla daha çok kadının ölmesi anlamına gelecek. “Ölmesi” diyorum ama, bunlar aslında devlet eliyle işlenen cinayetler olacak. 

ABD’de Trump’ın atadığı üç yargıçla Yüksek Mahkeme’nin kürtaj karşıtı çoğunluğa sahip olduğu zaten belliydi. Ama Yüksek Mahkeme yargıçları bir sabah kalkıp “şu Roe kararını geri çekelim” diyemiyor. Önlerine bir dava gelmesi gerekiyor. O da 2018’de Jackson Kadın Sağlığı Örgütü’ne karşı açılan davaydı. 2018’de Mississippi eyaleti gebeliğin 15. haftasından sonra bazı istisnalar dışında kürtajı yasaklayan Gebelik Dönemi Yasası’nı çıkardı. Mississippi’deki tek lisanslı kürtaj kliniği olan Jackson Kadın Sağlığı Örgütü ve doktorlarından biri, federal bölge mahkemesinde yasaya itiraz edip acil geçici yasaklama emri (TRO) talebiyle dava açtı. Akabinde yasa bloke edildi. Gerekçelerden biri olarak da Roe kararı emsal gösterildi. Bu da davanın Yüksek Mahkeme’ye taşınmasının önü açtı. Dava Mayıs 2021’de Yüksek Mahkeme’ye şu soru üzerinden geldi: Mississippi yasasının 15 haftalık gebelikten sonra neredeyse her durumda kürtajı yasaklaması anayasal mıdır? Beş görüşme sonucu Yüksek Mahkeme 24 Haziran’da durumun anayasaya aykırı olmadığına karar verdi ve böylece Roe kararı düşmüş oldu. 

Sonuçta, Yüksek Mahkeme kapitalist sistemi ve özel mülkiyet rejimini korumak için yargı bağımsızlığı kılıfı altında tarihsel olarak patronlar ve burjuva devlet aygıtının yanında saf tutmuş, üyeleri başkan tarafından atanan bir kurum. Mahkemeye yılda yaklaşık yedi bin dava geliyor, içlerinden 100-150 tanesini seçip bakıyorlar. Örneğin, “Güney Dakota’da şirketlerin suya zehirli kimyasal atık bırakması anayasadaki ‘yaşam hakkına saygı’ ilkesini ihlal eder mi?” sorusunu soran bir dava yerine kürtajla ilgili bu davaya bakmaya karar veriyorlar.

Bu süreçte Demokrat Parti nasıl bir rol üstleniyor? 

Demokrat Parti bir kez olsun Trump’ın atadığı üç yargıca itiraz etmedi. Üstelik bu yargıçlardan biri, Brett Kavanaugh hakkında çok ciddi kadına yönelik cinsel şiddet suçlamaları var. Ayrıca bir diğer yargıç, Clarence Thomas hakkında da baba Bush tarafından göreve atanmadan önce cinsel taciz ve şiddet suçlamaları vardı. Suçlamaları yapan Anita Hill Amerikan Kongresi’ne çağrıldı ve Senato’da dinlendi. Bu görüşmeler kadının beyanının esas alındığı değil, tersine kadının sorgulanıp yargılandığı duruşmalara döndü. Duruşmaları yöneten Senato Yargı Komitesi’nin başkanı ve duruşmalarda Anita Hill’e en agresif biçimde saldıran kişiyse Joe Biden’dı. 

Trump’ın atadığı üç yargıç da şirketleri ve finansal oligarşiyi koruma yanlısı. Dolayısıyla, Demokrat Parti’nin temel çıkarlarını birebir temsil ediyorlar. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Son iki Demokrat Partili başkan, Obama ve Biden’ın seçim vaatlerinde kürtajın yasallaşması yer alıyordu. Ama yapmadılar.  

Demokrat Parti Kongre’de çoğunluğa sahip olduğu dönemlerde bile kürtajı yasallaştırmak için adım atmadı. Şimdi kürtajı bir seçim propagandası malzemesi yapmak istiyorlar. Yara bandı kabilinden bir-iki ürkek uygulamayı devreye sokup hiçbir yapısal değişiklik yapmadan kadınların bedeni üzerinden partinin krizini aşmaya çalışacaklar.

Hatırlarsanız, Mayıs ayında Politico adlı bir internet sitesi “Dobbs v. Jackson Kadın Sağlığı Örgütü” davasına dair Yüksek Mahkeme’nin ilk görüş belgesini sızdırmıştı. Kürtajın anayasal hak olmaktan çıkarılması ihtimali o zaman konuşulmaya başlamıştı. Bu sızıntının zamanlaması oldukça manidar. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde Biden’ın takındığı tavır sorgulanıyor. ABD’de kırk yıldır görülmemiş enflasyon oranları yaşanıyor. Biden hükümeti pandemi karşısında halk yanlısı bir tutum almadı. Yönetim ABD halkının hiçbir yakıcı ihtiyacına cevap veremedi. Siyahlara ayrımcılığa, polis şiddetine ve çevre kıyımına son verilmedi. Seçim vaatlerinden öğrenci borçlarının silinmesi gerçekleşmedi. Herkesçe erişilebilir kamusal sağlık hizmeti sağlanmadı. Göçmen toplama kampları kapatılmadı, hatta göçmen politikaları Trump’ınkinden beter hale geldi.

Yani, emperyalizmin krizinin faturasını Trump’a keserek Biden’ı kurtarıcı gibi öne süren Demokrat Parti’nin şişirdiği demokrasi ve eşitlik balonu feci patladı. Mayıstaki sızdırma sırasında Biden ve Demokrat Parti’nin popülerliği yüzde 30’lar civarındaydı. Kasımda Senato ve Temsilciler Meclisi ara seçimleri var. Şu an Demokrat Parti Temsilciler Meclisi’nde çoğunlukta, Senato’daysa 50 üye ile cumhuriyetçilerle kafa kafaya, ama ara seçimlerden büyük bir yenilgiyle çıkması çok yüksek olasılık. Ve sızdırma tam bu sırada yapıldı. 

Demokrat Parti Kongre’de çoğunluğa, hatta çok yüksek çoğunluğa sahip olduğu dönemlerde bile kürtajı yasallaştırmak için ya da Hyde Yasası’nı feshetmek için adım atmadı. Şimdi kürtajı seçim propagandası malzemesi yapmak istiyorlar. Yara bandı kabilinden bir-iki çekingen uygulamayı devreye koyup yine yapısal hiçbir değişiklik yapmadan kadınların bedeni üzerinden partinin derin krizini aşmaya çalışacaklar. Geçen seçimlerde Demokrat Parti başkan aday adaylarından Elizabeth Warren Biden’a açık bir mektup yazarak alınabilecek acil önlemleri listeledi. Kürtajın yasal olduğu eyaletlere seyahat edeceklere ulaşım yardımı, özellikle kürtajın suç kapsamına girdiği ya da gireceği eyaletlerde özel sağlık ve konum verilerini korumaya yönelik federal medeni haklar yasalarının genişletilmesini, özel sağlık sigortası olanların kendi seçtikleri yerlerde kürtaj yaptırabilmelerini talep etti. Yani aslında kadın haklarını resmen aşağıladı. 

Demokrat Parti milletvekili ve senatörleri isteseler şu an Temsilciler Meclisi ya da Senato’da kürtajın yasallaşmasına dönük bir yasa tasarısı sunabilir. Ama yapmayacaklar. Kasım’daki ara seçimler için “Kongre’yi kürtaj yanlılarıyla dolduracağız” gibi vaatlerde bulunuyorlar. Oysa gerçek böyle değil.  Yakında en sıkı kürtaj karşıtı yasaya sahip olacak eyaletlerden Teksas’ta 2020’deki 28. Bölge yasama organı seçimleri için Demokrat Partili iki aday önseçimlerde yarıştı. Biri parti içinde Sanders’ın başını çektiği görece ilerici kampın parçası, kürtajın yasallaşması için aktif çalışan ve seçim kampanyasını kurumsal destek almadan yürüten Jessica Cisneros’tı. Diğeriyse kürtaj karşıtlığıyla bilinen, eyaletin kürtaj karşıtı yasasına evet oyu kullanmış Demokrat Parti Temsilciler Meclisi üyesi zengin ve beyaz Henry Cuellar’dı. Jessica Cisneros seçimi yaklaşık 3 bin oyla, yani yüzde 4’lük bir farkla kaybetti. Roe kararıyla ilgili bilgiler sızdırıldıktan sonra yapılan önseçimlerdeyse Demokrat Parti Jessica Cisneros’a karşı Henry Cuellar’ın kampanyasına milyonlarca dolar akıttı. Cisneros bu sefer sadece 281 oyla kaybetti. İşçilerin, emekçilerin, kadınların, siyahların, yerli halkın, LGBTİ+ların yakıcı ihtiyaçları ve talepleri söz konusu olduğunda Cumhuriyetçiler ve Demokratlar bir madalyonun iki yüzü gibi. Bunun anlaşılması için daha kaç hakkın kaybedilmesi, kaç siyahın polisler tarafından öldürülmesi, kaç okulun daha pompalı tüfekle taranması gerekiyor?

Washington DC’de bulunan Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesi önünde kürtaj hakkı savunucuları eylemde (1 Aralık 2021)

Feministler, kadın ve LGBTİ+ örgütleri, emek örgütleri karar karşısında ne yaptı, dahası ne yapmalı?

Düzen partilerinden bağımsız bir örgütlü mücadele gerekiyor. Kürtaj hakkının bir “mahremiyet,” değer yargısı meselesi olmaktan çıkarılması, kadınların kurtuluş mücadelesinin parçası haline getirilmesi, politik ve toplumsal bir talep olarak savunulması gerekiyor. Bu açıdan Arjantin’deki kadınların mücadelesi hepimiz için örnek olmalı. Yeşil Dalga’yı örgütleyen Arjantinli kadınlar sokaklardan ayrılmadı. Devrimci sol partilerin, emek örgütlerinin, bağımsız feministlerin de içinde bulunduğu geniş bir platform kürtaj mücadelesinin başını çekti. En temel slogan “Haklar kongrelerde onaylanır, ama sokaklarda kazanılır”dı. Sorunun en özet bir cevabı bu. 

Öte yandan, ABD’de pek çok şehrinde protestolar düzenleniyor. Kadınlar sokaklarda kürtaj hakkına sahip çıkıyor, çoğu yerde polis baskı ve şiddetine maruz kalıyor. Ancak, protestolar oldukça örgütsüz ve koordinasyondan yoksun. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme ihtimali belirdiğinde Türkiye’de verdiğimiz topyekûn mücadele Amerika’da örgütlenemedi. Çoğu yerde, kürtaj hakkını savunan STK’ların düzenlediği protestoların ardından, “eylemimizi yaptık, şimdi yasal stratejimiz nedir, hangi politikacıdan ne talep edeceğiz” tavrı hâkim. Demokrat Parti’nin tıpkı George Floyd’un katli sonrasındaki seferberlik gibi, kürtaj hakkı için yapılan eylemleri de teslim alması maalesef çok muhtemel.

Maalesef kadınlar kürtaj hakkının yasallaşması için yeteri kadar örgütlü bir mücadele yürütemedi. ABD’de Arjantin’deki Yeşil Dalga hareketi gibi bir örgütlenme hiç olmadı. Kürtaj konusundaki mücadele eyalet bazlı, savunma pozisyonunda kaldı, reformist ve hak arayışını mahkemelerden ibaret sayan bir yol izlendi.

Eylemeler dışında, pek çok şehir ve eyalet güvenli kürtaj bölgesi ilan ediliyor. Kürtaj klinikleri fon ve bağış topluyor. Kadınlar bölge bölge organize oluyor, ağlar kuruyorlar, “buraya kürtaj olmaya gelen biri evimde bedavaya kalabilir” duyuruları görülüyor. İnternet üzerinden kürtaj haplarına nasıl erişilebileceği gibi konularda bilgilendirme toplantıları yapılıyor. Aslında bunlar zaten uzun zamandır yapılıyordu, şimdi daha fazla insan yüzünü bu yöne döndü. Bunlar elbette acil olarak üretilen, üretilmesi gereken cevaplar. Ama mücadele bunlarla sınırlı kaldıkça savunma hattına sıkışacak. Sokakları terk etmemek, mücadeleyi pratik olduğu kadar politik olarak da örgütleyebilmek önemli. 

Protestolardaki hava nasıl?

Büyük bir öfke ve mücadele azmi görülüyor. Ama bağımsız bir politik hat oluşturmaya, savunma pozisyonundan çıkmaya dönük örgütlülük ve bu örgütlülüğü sağlayacak talepler maalesef eksik. Temel talep ücretsiz, güvenli ve erişilebilir yasal kürtaj olmalı. Bunun için de ücretsiz, nitelikli bir ulusal kamusal sağlık hizmeti sistemi talep edilmeli. Sağlıkta özel sigorta şirketlerinin zorbalıklarına son verilmeli. Bir diğer talep de Hyde Yasası’nın derhal geri çekilmesi olmalı. Sadece kürtaj değil, koruyucu cinsel sağlık hizmetleri de bedava ve erişilebilir olmalı, kürtaj kliniklerinin sayısı ve niteliği arttırılmalı, hastaneler de kürtaj yapmalı. Kürtaj “zorunlu sağlık hizmeti” sayılmalı ve gebeliğin sonlandırılmasına yönelik prosedürlerin suç sayılmasına son verilmeli. Bu saydıklarımı talep eden Planned Parenthood, Center for Reproductive Rights gibi örgütler yok değil. Ancak, mücadeleyi büyük ölçüde yasal hatta kilitliyorlar.

Kürtaj hakkı için Yeşil Dalga hareketini örgütleyen Arjantinli kadınlar

Bütün bu şartlarda, gidişatı çevirme ümidi var mı?

Elbette. Birincisi, dünyanın her yerinde kadınların ve LGBTİ+’ların mücadele azmine güvenmeliyiz. İkincisi, birkaç sene öncesine kadar Yüksek Mahkeme kararlarını ya da ülkedeki “demokratik düzeni” Amerikalıların çoğu sorgulamıyor, tersine kutsal addediyordu. Ama geniş kitleler var olan yasal-politik düzenin sadece belirli bir azınlığın çıkarlarını koruduğunu gün geçtikçe daha çok fark ediyor. Şu ya da bu partiyi değil, topyekûn kapitalist, ataerkil, ırkçı sistemi sorgulamaya başlıyor. Emek hareketinde, sendikal harekette de uzun zamandır görülmemiş bir hareketlilik var.

Karar karşısında emek örgütlerinin tepkisi nasıl oldu?

ABD’deki büyük sendika ve konfederasyonların çoğu Demokrat Parti’nin himayesinde. Sendikal bürokrasi işçilerden ziyade partinin çıkarlarını gözetiyor. Mahkemenin olası kararı basına sızdırıldığında çoğu Demokrat Parti diliyle açıklamalar yaptı, açıkça “kürtaj vazgeçilmez bir haktır” demediler. “Kadınların haklarını gözeten cinsel sağlık ve üreme politikalarının yanındayız” demekle yetindiler. NewsGuild-CWA ve Vox Media Union gibi daha küçük ve mücadeleci sendikalarsa toplu iş sözleşmelerinde kürtaj yaptırmak isteyen üyelerinin tüm masraflarının karşılanmasını talep etti ve aksi takdirde greve çıkacaklarını ilan etti. 

Bazı şirketler kamusal hassasiyetlere oynadı. “TİS’e ya da sendikaya gerek kalmaksızın çalışanlarımızın kürtaj masraflarını karşılayacağız” dediler. Bunu açıklayan şirketlerden biri olan Starbucks ülke çapındaki sendika düşmanlığıyla biliniyor. Şirket “sendikalıların kürtaj masraflarını karşılamayacağız” deme cüretini dahi gösterdi. Finans devi JP Morgan da çalışanlarının kürtaj masraflarını karşılayacağını açıkladı. Kadın haklarını savunmaya meraklı gözükse de şirkette aynı işi yapan kadınlar erkeklerden yüzde 24,2 daha az maaş alıyor. Bağımsız, örgütlü mücadelenin önünü kesmeye çalışan bu tarz kahraman erkeklikleri mutlaka ifşa etmek gerekiyor. Mücadeleyi bütünlüklü bir hattan kurmak, kürtaj hakkı talebi yanında eşit işe eşit ücret, işyerlerinde toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığa son gibi talepleri hep beraber yükseltmek şart.

https://www.kadindayanismasi.net/

^