Kazdağları’nda ekolojik yıkım, taşeronlaşma, devlet teşviki… Kirazlı Köyü’nde süren nöbet eylemi her gün madencilik şirketlerinin yeni bir suçunu ortaya çıkarıyor. Alamos Gold’un ağır saldırısına karşı gelişen mücadeleyi İda Dayanışma Derneği yönetim kurulu üyesi, Su ve Vicdan Nöbeti Koordinasyon ekibi üyelerinden Pınar Bilir’den dinliyoruz.
Ne zamandır ekoloji mücadelesinin içindesiniz?
Pınar Bilir: Daha önce İstanbul’da çeşitli çevre mücadelelerine destek veriyordum. Ayrıca kentsel dönüşüm mücadelesinin içindeydim. Umut Derneği’nin üyesiyim ve İş Cinayetleri Almanağı’nın hazırlanmasına yardım edenlerden biriyim. Hâlâ elimden geldiğince destek vermeye çalışıyorum. 2016’da Çanakkale’ye geldim. Burada sivil toplum kuruluşlarının çevre mücadelesindeki etkilerine dair bir projede görev aldım. Bu proje sayesinde Çanakkale’den Balıkesir’e kadar geniş bir arazide dolaştım. Çanakkale’nin doğasını tahrip eden projelerin yoğunluğunu o zaman öğrendim. 2015’te kurulan İda Dayanışma Derneği’nin yönetim kurulundayım. Başta çevre mücadelesi olmak üzere, sosyal haklar, kadın hakları konusunda mücadele veriyoruz. Son zamanlarda Kazdağları’na yönelen saldırılardan dolayı bu alana yoğunlaştık. Birkaç aydır da Çanakkale Kent Konseyi Çevre Meclisi başkanıyım.
Alamos Gold’un Kazdağları’na yapmayı planladığı altın madeni projesini duyduğunuzda nasıl bir mücadele yürüttünüz?
2017’de derneğimize ağaç kesilme ihbarı gelmişti. Kesim alanına gidip ne yaşandığını görmek istedik. Orman işçileri motorlu testerelerle dikey kesim yapıyordu. Bunlar küçük ölçekli kesimlerdi, ama kesim yaptıkları alanın maden ruhsat alanı olduğunu bildiğimizden şüphelenmeye başladık. Orman Bölge Müdürlüğü’ne dilekçe yazdık yapılan kesimlerle ilgili. Hiçbir cevap vermediler. Bu olaylar 2017’nin kasım ayında yaşandı. Biz de ardından konuyla ilgili bir basın açıklaması yaptık. 31 Mart yerel seçimler öncesi çalışmaları durdurdular. Şirkete inanmadığımız için araştırmalarımıza devam ettik ve bu durdurmanın Enerji Bakanlığı’nda yaşanan bir pürüzle ilgili olduğunu öğrendik. Seçimden sonra kesimler büyük bir hızla devam etti. Su ve Vicdan Nöbeti’ni yaptığımız alana yakın bir yerde de kesimlerin sürdüğü bir alan var, oraya fidan dikmiştik. Bölgeyi kontrol etmek için gittiğimizde orman örtüsünün tamamen yok edildiğini görünce şaşırdık ve sahanın tümünü keşfe gittik. Kesim yaptıkları yerlerde dereler vardı. Derelerden dolayı araçlarla o bölgelere girilemezdi. Dere yataklarını bile değiştirdiler.
Alamos Gold bu dağları patlatacak, öğütecek ve cehennem çukurları açacak. Siyanürlü çözeltiler kullanarak toprağın içindeki mikro düzeydeki altın taneciklerini ayrıştıracaklar. Bu kayaçlardan çıkan siyanürlü posayı açık bir şekilde bırakacaklar.
Dikey kesim nedir?
Ormanlık bir alanda belli bir parselin üzerindeki dikili ağaçların satılmasına dikey kesim deniyor. Orman Bölge Müdürlüğü ağaçlı bir parseli ihaleye açıp ağaçları satıyor. Bu alanın ihalesi yapıldığından bu kesimi durduramayacaklarını söylediler. Biz de kesim alanına gelip orman işçileriyle konuştuk. Orman bakanlığından kesim yapılmasına dair bir belge alınması gerekiyor. Kesim yapan erkek işçilerin kesim belgesi vardı, ancak kadınların belgeleri yoktu. İş sağlığı ile ilgili önlemler de alınmamıştı. Bunları gerekçe göstererek kesimin durdurulmasını istedik. Daha sonra İş-Kur’dan “ormanda hiçbir işçiye rastlanmamıştır” diye bir cevap geldi. Bu olaydan sonra 2017’de neredeyse her ay bir basın açıklaması yaptık bu bölgedeki çalışmalarla ilgili.
Alamos Gold şirketinin Kazdağları’nda açacağı altın madeninin çalışma yöntemi nasıl olacak?
Alamos Gold bu dağları patlatacak, öğütecek ve cehennem çukurları açacak. Siyanürlü çözeltiler kullanarak toprağın içindeki mikro düzeydeki altın taneciklerini ayrıştıracaklar. Bu kayaçlardan çıkan siyanürlü posayı açık bir şekilde bırakacaklar. Patlatma sırasında yer altında bulunan kurşun, cıva ve arsenik gibi maddeler yeryüzüne çıkıyor. Asit kaya drenajı Kazdağları’nın ekolojisi için en büyük tehditlerden biri. Ortada bir ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) raporu var. Orada 26 bin ton siyanür kullanılacağı yazıyor, ama devlet yetkilileri “siyanür kullanılmayacaktır” diyor. ÇED raporunda yazanları inkâr etmenin ne anlamı var? Enerji Bakanlığı’nın sitesinde “siyanür herhangi bir şekilde doğa ile temas edecek bir açıklıkta olmayacak” diye anlatılıyor. Alamos Gold’un internet sitesinde açık ocak işletme, yığın liçi usûlüyle madenin işleneceği yazıyor. Alamos Gold’un söylediğini bile bakanlık görmezden geliyor. Gümüşhane’de tank liçi yöntemiyle yapılan işlemede boru delindi ve kimyasal maddeler suya karıştı. Açık ocakta siyanür ayrıca buharlaşıp havaya karışacak.
Alamos Gold, Kazdağları’nda altın madenini meşrulaştırmak için ne gibi faaliyetler yürütüyor?
Bazı köylüler altın madenlerinin bölgede istihdam yaratacağını düşünüyor. Bu, şirketin yaydığı bir söylem. Madencilik şirketleri bu söylemi yaymak için çok ciddi bir çalışma yürütüyor. Alamos Gold’un madenlere iki bin kişi alacağından bahsediliyor. Bu çevredeki köylerde bu kadar nüfus yok. Bu alanda çalışan firmaların çoğu taşeron. Çevre köylerden işe alınan işçiler güneşin altında saatlerce bekleyen güvenlik görevlileri ve şoförler. Onun dışında başka bir istihdam imkânı yok buradaki köylüler için. Buna benzer bir süreç termik santrallerin yapılışında yaşandı. Termik santralleri yapan şirket on işçi aldıysa sekizini işten çıkardı. Termik santralde daha çok teknik işler var ve bu işlerde çalışanlar köylüler olmuyor. Aynı şey altın madeni için de geçerli. Ayrıca bazı camileri onarıyorlar, çeşitli yerlere çeşmeler yapıyorlar.
Siz şirketlerin bu söylemlerine karşı ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz? Köylülerle ilişkiniz nasıl?
Sıklıkla köylere gidiyoruz. Hatta köylere imece çalışmasına da gidiyoruz. Beraber zeytin ve elma topluyoruz. Çevre mücadelesinin örgütlenmesinden çok, varolan ekonomik sistemin çarpıklığının bir göstergesi burada yaşadıklarımız. Su ve Vicdan Nöbeti’nin olduğu yer Kirazlı Köyü’ne iki kilometre uzaklıkta. Gönül isterdi ki, köylüler burada nöbet tutsun ve biz onlara destek verelim. Böyle olmamasında Alamos Gold şirketinin sahada yaptığı çalışmalar etkili oldu. Kızılelma Köyü’nde yapılan ÇED toplantısına insanları “pilav dağıtacağız” diye çağırdılar. Arkadaşlarımız o köyde bunun aslında bir ÇED toplantısı olduğunu söyleyip insanların toplantıya katılmasını sağlamak için çalışmalar yaptılar. Bu süreçte köy ikiye bölündü. Biz dernek olarak “kendi pilavımızı yaparız” dedik. Köylülerden biri, arkadaşlarımıza “köylüye 15 bin lira verdiler, siz 16 bin verin, sizin tarafınızı tutalım” demiş. Derdimizin başka olduğunu anlatamadık.
Alamos Gold’un madenlere iki bin kişi alacağından bahsediliyor. Bu çevredeki köylerde bu kadar nüfus yok. Bu alanda çalışan firmaların çoğu taşeron. Çevre köylerden işe alınan işçiler güneşin altında saatlerce bekleyen güvenlik görevlileri ve şoförler. Onun dışında başka bir istihdam imkânı yok buradaki köylüler için.
Anladık ki, bazı anlaşmalar yapılmış. Köylüler mücadelenin bittiğini düşünüyorlar ve yapılacak eylemleri değersiz görüyorlar. Alamos Gold bazı köylü çocuklarını maden sahasında işe alıyor. Ama maden sahasında çalışmak uzun vadeli bir iş değil. Tarlada kendi ürünlerini yetiştirmektense, asgari ücretli ve sigortalı bir işin kendilerini bir üst sınıfa taşıyacağını düşünüyorlar. Çaresizlikle bağlantılı olarak ne yapacağını bilememe durumu var. Biz defalarca bu kesim sahalarına geldik. Keşke o zamanlar Kirazlı’da yaşanan enerji yakalanabilseydi. O zaman gelecekle ilgili endişelerimizi anlattığımızda dinleyenlere hayali geliyordu. Ama şimdi kesim alanlarını gördüklerinde insanlar ağlayarak geri dönüyor.
Köy muhtarlarının bu süreçlerde nasıl etkileri var?
Bazı köylerin muhtarları bizimle masa başında oturup altın madeni istemediklerini söylüyor. Ama bu muhtarların isimlerini Alamos Gold’un internet sitesinde altın madenlerinin köye ne kadar faydalı olduğuna dair yayınladıkları videolarda gördük. Yerelde muhtarların köylerdeki direnişi sönümlendiren bir işlevi oluyor. Çoğu köylünün ÇED süreçlerinden haberi bile olmuyor. ÇED yapılacak tarihlerin köyde herkesin görebileceği yerlere asılması gerekiyor, ama genelde kahve içlerine asılıyor.
Maden alanlarının etrafında yaşayan insanlar, maden ve santral işletmelerinin çevreye zararlarını nasıl tecrübe ediyor?
Tümad Madencilik’in şu anda Lapseki ilçesinin Şahinli Köyü’nde çalışan bir altın madeni var. 35 bin hektarlık bir arazide çalışma devam ediyor. Köylüler altın madeninin yapılmasını istediler. Dışardan ÇED toplantılarının yapılmaması için gelenlere tepki gösterdiler. Bu madenin hemen yanında Eczacıbaşı’nın ruhsat alanı var. Şu an o bölgede köylüler diğer madenlere itiraz ediyorlar. Bir maden ocağının çalışabilmesi için su kaynağı çok önemli. Lapseki’de belediye meclisi kuyu suyunu madene kiralamış durumda. Köylüler musluklarını açtığında suları akmıyor. Belediye başkanı da şu an “bizim madene verecek suyumuz yok” diyor. Termik santrallerden dolayı Çan ilçesinde kanser oranları çok yükseldi. Çan otogarından her sabah Bursa Tıp Fakültesi’ne giden bir araç var. Diğer ilçelerde böyle bir servis yok. Çan’da iki termik santral var. Onlardan birinde, 18 Mart santralinde geçenlerde büyük bir iş kazası oldu, bir kişi hayatını kaybetti. Şu anda orada insanlar tedirgin bir şekilde çalışıyorlar. Biga’da çevre kirliliği ile ilgili bir rapor yayınlandı ve bakanlık bu rapora itiraz etti. “Bu çevrede bu kadar kirlilik yok, çünkü ölçüm cihazı yok” dediler. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün internet sitesinde görebilirsiniz bu açıklamayı. Bölgeye kirlilik için ölçüm cihazı takacaklarını ve önceki verilerin silineceğini söylediler. Biga’da beş yıldır çalışan termik santraller var. Bu trajik bir durum.
Enerji Bakanlığı’nın sitesinde “siyanür herhangi bir şekilde doğa ile temas edecek bir açıklıkta olmayacak” diye anlatılıyor. Alamos Gold’un internet sitesinde açık ocak işletme, yığın liçi usûlüyle madenin işleneceği yazıyor. Alamos Gold’un söylediğini bile bakanlık görmezden geliyor.
Su ve Vicdan Nöbeti’ne başlama kararını nasıl aldınız?
Vicdanen çok rahatsız olduk. Bu denli bir tahribatın çok kısa bir süre içinde yapıldığını görünce şehirden burayı koruyamadığımızı düşündük. Şirket Kirazlı Köyü’nde ve ona yakın bir alanda eylem yapmanın daha doğru olduğuna karar verdik. Bu zamana kadar her eylemi denedik. Nöbete başlarken can güvenliğimizin olmamasından ötürü alanda kalma fikrini tartıştık. Daha sonra bu eylemin nöbete dönüşmesini doğru bulduk. Bazı insanlar ağaçların kesildiğini ve ne için nöbet tutacağımızı sordular. Kirazlı’daki maden projesinin dışında Kazdağı ve yöresinde otuz proje daha var ve diğer ruhsat alanları için de sürdürülen bir mücadele bu. Nöbete başladıktan sonra birçok yeni bilginin ortaya çıktığını gördük. Maden ruhsatları ile ilgili usûlsüzlüklerin ve devlet teşviklerinin haberlerini okuyoruz. Bir süre sonra bu verilerle daha farklı bir hukuki bir süreç başlayacak belki. Bunun haricinde birbirimizle yeniden konuşup bir araya gelmeyi öğrendik.
Su ve Vicdan Nöbeti’nin talepleri nelerdir?
Buraya gelirken kararlaştırdığımız net taleplerimiz, bu işletmelerin durması, ruhsatların iptal edilmesi ve bu sürecin yaşanmasına neden olanların yargılanması. Bu şirketler Kazdağları’nda bu kadar rahat nasıl hareket edebiliyor? Kanunlar mutlaka değişmelidir.
Son yıllarda kapitalist şirketlerin doğaya karşı büyük bir saldırıya başladığını görüyoruz. Su ve Vicdan Nöbeti’nin Türkiye’nin farklı yerlerinde süren ekoloji direnişleriyle nasıl bir bağı var?
Bu alanlar bizim yaşam alanımıza doğrudan temas eden noktalar. Bu direnişler doğrudan yaşamı savunan mücadeleler. Biz kanser olmak istemiyoruz. Zehir solumak istemiyoruz ve sağlıklı yiyecekler tüketmek istiyoruz. İnsanlar yiyip içtiklerinden şüphe duyuyor. Bu kanunsuzluk ve hukuksuzluk karşısında birleşiyor olmamızın nedeni su, ekmek ve yaşam kavgasının artık net bir şekilde önümüzde olması. Bundan önceki eylemler siyasal görüşlerimizin eksenindeydi, ama artık yaşamın yok oluşu aşamasındayız. Şirketler gelip yok edip gidiyorlar ve bunun pisliği ile biz baş başa kalıyoruz. İnsanlar belki 1998’de yapılan bir termik santralin zararını bilmiyordu, ama artık daha keskin bir şekilde itiraz eden insanlar var. İnsanlarda direnci düşüren nedenlerin başında hukuksal kazanımların sahada uygulanmaması oluyor. Ayrıca hukuksal sürecin çok uzun sürmesi de olumsuz etkiliyor. Basının bu eylemlerden uzak durması bir yılgınlık yaratıyor. Cerattepe’de belki de tarihin en büyük çevre davası oldu, ama maden çalışıyor. Bu yasalar maden şirketlerinin patronlarıyla masa başında yapılıyor. Maden yasası mutlaka değişmeli.
Kazdağları’nda süren nöbet uzun süredir daralmış kamusal alanımız için de önemli bir çıkış oldu. Su ve Vicdan Nöbeti size neler hissettiriyor?
Bu eylemler önemli kırılma noktaları. Daha önce Gezi’de hiçbir zaman yan yana duramayacak insanların bir araya geldiğini görmüştük. Sürekli bir rant kavgası var Kazdağları’nda ve bizim olan hiçbir şey yok gibi hissediyoruz. Altın madeni ile ilgili bir konu Alamos Gold’a soruluyor, ama bize hiç sorulmuyor.
Son söz?
Ekoloji mücadelesi sürdüren insanlar çok haklılar. Doğrudan yaşam hakkımızı savunuyoruz. Mücadele etmekten çekinmemeliyiz. Bu bizim anayasal hakkımız. Anayasanın 56. maddesi “herkes sağlıklı bir çevrede yaşam hakkına sahiptir ve bu çevreyi korumak her vatandaşın ödevidir” der.