7. UMUT-SEN KONFERANSI: “DÜŞMANI TANI, DAĞIT ABLUKAYI”

Söyleşi: Anıl Olcan
2 Kasım 2023
Trendyol depo işçileri direnişinin 43. günü, 9 Ekim 2023. Fotoğraf: Fatoş Erdoğan
SATIRBAŞLARI

Bu seneki konferans “Düşmanı Tanı, Dağıt Ablukayı” başlığıyla gerçekleştirilecek. Niçin bu başlık, neden böyle bir konferans?

Ayşe Büşra Yılmaz: 5 Kasım’daki konferans Umut-Sen olarak 2017’den beri devam eden konferanslar dizimizin devamı. Amacımız direnenlere akıl verenlerin değil, hikâyenin esas kahramanları olan işçilerin dertlerini duyurabildiği bir kürsü kurabilmek. İşçiler genelde bu tür organizasyonlarda temsili bir şekilde var olur. Bu konferans işçilerin, emekçilerin sadece vitrinde var olabildiği anlayışa da bir itiraz. Umut-Sen konferanslarında “İşçi sınıfı kendi kurtuluşu için nasıl adımlar atmalı?” sorusunun cevabını işçilerle birlikte arıyoruz. Yani konferanslar bir yol arayışı. Elimizde sonuçları belli bir reçete yok. Geride bıraktığımız yılın bize kattığı tecrübeler ışığında önümüzdeki yıl neler yapacağımızı tartışacağımız bir konferans bu.

Nasıl bir yılı geride bıraktık size göre?

Emel Karadeniz: Geçen yıl ocak-şubat aylarında çok ciddi bir işçi hareketliliği olmuştu. Trendyol’daki gibi önemli kazanımlar da elde edilmişti. Ancak, kısa süre sonra seçim gündemi baskın geldi. 2022’de yaptığımız konferansın sloganı “6356’yı parçala”ydı. Konferans Mayıs 2023’deki genel seçimlere giderken işçilerin sendikal haklarındaki meseleleri gündeme getirmeyi amaçlıyordu. Çünkü seçim sürecinde düzen siyasetçileri işçilerin yaşadıkları problemlere ister istemez bakmak zorundaydı.

Emekçilerle kurduğumuz ilişkiler düşmanın daha net ifade edilmesi gerektiğini gösterdi. Sadece siyaset kurumunu değil, siyasetle bağlantılı taşeron şirketleri, sendikaları, cemaatleri, uluslararası sömürü ağlarını teşhir edebileceğimiz bir konferans yapma amacındayız.

Genel seçimler yaklaşırken bazı sol-sosyalist çevrelerde Cumhur İttifakı’nın kaybedeceği ve her şeyin güzel olacağı beklentisi vardı. Ama yanlış bir tahlil yapıldı. İktidarın değişeceğini düşünen çevreler açısından seçim sonuçları hüsrana yol açtı.

Umut-Sen olarak hem sosyalistlerin hem de sendikaların seçim sürecini doğru okuyamadığını düşünüyoruz. Bu hatalı tespit düşmanın net bir şekilde tarif edilememesinden kaynaklanıyor. Düşmanı doğru tarif edersek doğru bir strateji geliştirebiliriz. Anadolu’daki emekçilerle kurduğumuz ilişkiler bize düşmanın daha net ifade edilmesi gerektiğini gösterdi.

Ayşe Büşra Yılmaz ve Emel Karadeniz

“Düşman”ı siz nasıl tarif ediyorsunuz?

Karadeniz: Bazı köylerde hâlâ süren ağalık sisteminden mahallelerdeki çetelere, işyerindeki patrondan “evin reisi” erkek figürüne, doğayı ranta açanlardan yurtlarda öğrencilerin hayatını cehenneme çeviren yöneticilere, cemaatlerden memleketi ucuz iş gücü cennetine dönüştürüp sömürüye kucak açan taşeron şirketlere ve bu şirketlere bağlı sarı sendikalara; bu ilişkilerin hepsi iç içe. Birbirlerinden güç alarak tahakküm ilişkilerini sürdürebiliyorlar. Tabii ki her birini ayrı ayrı düzeylerde ele almak gerekir.

İşçinin yaşamı patronlar, siyasetçiler, sendikalar ve yerel ağlar tarafından kuşatılmış durumda. İşçi sınıfı bu cendereyi kıracak gücü inşa edebilmek için bir arayış içinde.

Saydığım düşmanlar sınıf mücadelesini farklı ilişkilerle, ama birlikte düşünmemizi mecbur kılan bir olguya dönüştürüyor. Bu yüzden sadece siyaset kurumunu değil, siyasetle bağlantılı taşeron şirketleri, sendikaları, cemaatleri, uluslararası sömürü ağlarını teşhir edebileceğimiz bir konferans yapma amacındayız.

Yılmaz: Emek-sermaye çelişkisinin sermaye tarafında duran herkes, muhalefetinden iktidar partisine, kolluk kuvvetinden din adamlarına, hepsi işçi sınıfının karşısında. İşçi sınıfı da bu gerçekliği hissediyor. İşçiler direnişe çıktığında kimin onların yanında olduğunu görüyor. Katıldığımız direnişlerde bu ilişkiler ağının üzerindeki sisi aralamayı amaçlıyoruz. Derdimiz sisi kaldırarak düşman ilişkilerini görünür hale getirmek. Konferansta yapacağımız şey de bu ilişkileri teşhir etmek ve yüksek sesle dile getirmek olacak.

Umut-Sen “Gücünü Kat Hareketi Yarat” konferansı, 28 Kasım 2021

Düşman niçin tanınamıyor sizce?

Yılmaz: İki farklı cevap verilebilir. Sol-sosyalist çevreler için konuşacak olursak, düşmanı “AKP iktidarı, tek adam rejimi” diye tarif etmek işin kolay kısmı. AKP gider, CHP gelir. Görece daha demokratik bir ortam oluşsa bile bunlar nihayetinde kapitalist sistemdeki aktör değişimleri.

Türkiye’de neoliberal küreselleşme düzeninin yeni formu fark edilmiyor. Hâlâ 60’ların veya 70’lerin Türkiye’si ve onun sermaye devleti varmış gibi yapan bir solumuz var. Bu da düşmanın tanımlanmasına engel oluyor.

Bu arayışın formu işçi havzalarında kurulan komite veya meclisler, belki de daha geniş konseyler olabilir. Bu önerilerle arayışın ufkunu genişletmeye, düşünme ve birlikte tartışma süreçlerine zemin hazırlamaya çalışıyoruz.

CHP’ye laf etmezseniz oradan edindiğiniz konfor alanlarını koruyabilirsiniz. Ama tüm bu konfor alanlarından vazgeçip mücadeleye dahil olmazsanız, bilinçli veya bilinçsiz yaptığınız yanlış düşman tarifi sizi uğruna mücadele verdiğinizi iddia ettiğiniz sınıftan koparır, ona yabancılaştırır.

İşçiler açısından bakarsak durum çok daha karmaşık. Bir taraftan inanç ve değerleriniz manipüle edilirken, diğer taraftan sizinle dost olduğunu iddia eden yapıların da şu ya da bu şekliyle oyunun içinde olduğunu, doğrudan dahil olmasa bile başınıza gelenler konusunda sessiz kaldığını gördüğünüzde, dostunuz da düşmanınız da sizi bir belirsizliğe mahkûm etmiş oluyor.

Her iki kesim için de tek bir cevap var aslında. Kim işçilerin fiziksel olarak yanında, onunla birlikte kavgayı sürdürüyorsa işçi sınıfının dostudur. Bunu yapmayan herkes düşman değildir elbette, ama dost olduğunu iddia eden herkesin bir adım atması gerekiyor.

7. Umut-Sen Konferansı’na çağrı

Genel seçimlerden sonra oluşan depresif hava tabanda yükselen ekoloji ve emek temelli direnişlerle biraz dağıldı. Mevcut siyasal manzarayı nasıl görüyorsunuz?

Karadeniz: İktidar seçime kadar çeşitli tavizler vermek zorunda kaldı. Bu tavizleri verme nedeni, emekçiler üzerinde rıza üretme kapasitesinin azaldığının farkında olması. Halklar, emekçiler önceki dönemlere kıyasla iktidara desteğini azalttı. Seçimlerde bu bir değişiklik yaratmasa da yönetenlere bir uyarı yapmış oldular. İktidar azalan desteği geri almak için taşeron şirketler, çeşitli sendikalar, cemaatler, tarikatlar aracılığıyla, alternatif muhafazakâr ve milliyetçi siyasal arayış içine giren kesimleri yanına çekmeyi becerebildi. Bu nedenle Yeniden Refah gibi partilerle ittifaklar kuruldu. Emekçileri hizaya sokmanın bir alternatifini bulmuş oldular.

Ancak, ekonomik krizin boyutunun büyümesiyle direnişler de arttı. Şimdi önümüzde sert bir yerel seçim süreci var. İşçiler çeşitli tavizler koparabilmek için mücadeleye asılacaklar. Mesela, genelde aralık ayında başlayan MESS-metal işçileri toplu sözleşme süreci fiilen ekim ayında başlamış oldu. Çünkü ekonomik kriz derinleştikçe alım gücü düşüyor, çalışma koşulları giderek kötüleşiyor ve dolayısıyla öfke artıyor.

Yılmaz: Ekonomik krizin etkilerinin hissedilmemesi için çeşitli tamponlar yapılıyor. İktidar emekçileri öldürmediği, ama yaşatmadığı bir sınırda tutuyor. İşçi sınıfı ekonomik krizin etkilerini daha fazla hissediyor, bu durum sınıfı bir arayışa teşvik ediyor. Bu arayışa cevap veren bir yapı olmadığı için milliyetçi-muhafazakâr aktörlerin ön planda olduğunu görüyoruz. Önümüzdeki yıl işçi sınıfı açısından önemli bir kavşak. Bu kavşakta doğru konumlanabilirsek önemli kazanımların elde edileceği muhakkak.

Bu konferanstan bir reçete çıkmaz, ama bir yol haritası çıkar. “Düşmanı teşhir ettikten sonra nasıl mücadele edebiliriz?” sorusunun cevabını arayacağız. Örneğin, süreç bağımsız sendikal örgütlenmeleri gerektirir, onu örgütleriz. Ama mücadelede başka bir forma ihtiyaç duyulursa, onun için kolları sıvarız.

İşçilerin bir arayışta olduğunu söylediniz. Nasıl bir arayış bu?

Karadeniz: İşçinin yaşamı patronlar, siyasetçiler, sendikalar ve yerel ağlar tarafından kuşatılmış durumda. Bu cendereyi kırabilecek bir güce ihtiyaç var. İşçi bu gücü ancak kendisi gibi düşünen ve yaşayan insanlarla bir araya gelebilmenin yollarını üretirse elde edebilir. Çünkü sendikasının bağlı olduğu konfederasyon ona hep daha azıyla yetinmesini öğütlüyor. Asgari ücretin altına düşen toplu sözleşmelerin yapıldığını biliyoruz. Veya bağlı olduğu parti “Düzen böyle, bunu değiştiremeyiz, rıza göster” diyor. Ama bu doğrultuda yaşamanın bir sınırı var. İşçi sınıfı bu cendereyi kıracak gücü inşa edebilmek için bir arayış içinde. Bu arayışın formu ne olursa olsun, kendi gibi yaşayan ve işçilerin bir araya geldiğinde bir gücü temsil eden bir yapı istiyor.

Umut-Sen’in yapmaya çalıştığı şey mücadelenin güncel ihtiyaçlarını ortaya koyup ihtiyaçlara uygun hareket etmek. Bu ihtiyaç günümüzde sendika olabilir veya dönüşür, ilerde başka bir form üretilir. Böyle söyleyince, sendikalar içinde çalışmış ve emek vermiş olmamıza rağmen, bize olumsuz anlamda “bunlar anarko-sendikalist” diyenler oluyor.

Bizim köşeli, sınırları çizili bir tarifimiz yok. Bir partinin ve sendikanın doğrudan kurtarıcı olabileceğini düşünmüyoruz. Bu arayışın formu işçi havzalarında kurulan komite veya meclisler olabilir. Belki de daha geniş konseyler olabilir. Bu önerilerle arayışın ufkunu genişletmeye, düşünme ve birlikte tartışma süreçlerine zemin hazırlamaya çalışıyoruz. Yani derdimiz zemini hazırlamak. Yoksa “Bunu yaparsak kazanırız” gibi bir formülümüz yok. Emin olduğumuz tek şey işçilerin daha iyi bir hayatı ancak mücadeleyle kazanabileceği.

Yılmaz: Umut-Sen konferanslarına her sene yeni işçiler katılıyor. Tabii ki işçilerin birbirleriyle ilişki kurmasını amaçlıyoruz. Bu konferanstan bir reçete çıkmaz, ama önümüzdeki sürece dair bir yol haritası çıkar. “Düşmanı teşhir ettikten sonra nasıl mücadele edebiliriz?” sorusunun cevabını arayacağız. Örneğin, süreç bağımsız sendikal örgütlenmeleri gerektirir, onu örgütleriz. Ama gün gelir düşmanla mücadelede başka bir forma ihtiyaç duyulursa, onun örgütlenmesi için kolları sıvarız. Küresel fabrika nereye yayılıyorsa biz orada olacağız. O havzalara yayılıp yerelleşmeye devam edeceğiz. Cevapları da oralardan çıkaracağız.

Umut-Sen “Gücünü Kat Hareketi Yarat” konferansı, 28 Kasım 2021

Konferansın programı nasıl, kimler katılıyor?

Yılmaz: Nakliyat-İş, İnşaat-İş, Enerji-Sen gibi dayanıştığımız mücadeleci sendikaların temsilcileri gelecek. Bu yıl direniş sürdüren işçiler de konferansta olacak. Bu yıl bir deprem felâketi yaşadık. Depremin etkilediği yerlerden katılan arkadaşlarımız olacak. Bizimle birlikte sabırla bu zor yolu yürümek isteyen herkese kapımız açık. Sonuçta bu konferans Umut-Sen’e de bir davet.

Karadeniz: Esenyurt’ta yaşayan göçmenler de konferansa katılacak. Göçmenlere yönelik ırkçı söylemlerin arttığı bir dönemden geçiyoruz. Göçmenlerin sorunlarını kürsüden dile getirebileceğiz. Somalı maden işçileri, direnen Agrobay işçileri, yurtlarda çeşitli sorunlarla boğuşan öğrenciler de konferansta olacak.

Konferansın öğretici bir yanı da var. Çünkü işçi “Ben direndim ve hakkımı kazandım” dediğinde, kazanımın imkânsız olmadığını somut olarak göstermiş oluyor. Kazanamadığı durumda da neden kazanamadığını anlatması önemli oluyor.

Konferans işçiler, öğrenciler ve göçmenler arasında bir bağ kurulmasını da hedefliyor herhalde.  

Karadeniz: Tabii. Mücadele deneyimleri anlatıldığında dinleyenlerin mücadeleye dair cesareti güçleniyor. Konferansın öğretici bir yanı da var. Çünkü işçi “Ben direndim ve hakkımı kazandım” dediğinde, kazanımın imkânsız olmadığını somut olarak göstermiş oluyor. Kazanamadığı durumda da neden kazanamadığıyla ilgili eksikleri anlatması önemli oluyor. Sınıf hareketi kitaptan öğrenildiği gibi değil. Mücadele yolları mücadele içindeki deneyimlerden öğreniliyor.

Umut-Sen’in ilk kongresi 2017’de yapıldı. Bu sene 7. konferansınızı düzenliyorsunuz. Bu süre boyunca mücadele deneyimlerinin aktarılmasının somut etkilerini görebiliyor musunuz?

Karadeniz: Mesela, İzmir’de direnen Agrobay işçileri sendika lafını ilk kez 2014’te, Soma’da maden katliamı yaşandıktan sonra örgütlenme pratiğine giren Tahir Çetin’den duyduklarını söylüyorlar. Soma ve İzmir coğrafi olarak uzak değil, tarım ve maden sektörleri de birbiriyle bağlantılı. Bu bölgede tarım işçisi kadınların eşleri genellikle madenci. Bir şekilde “sendika ve mücadele” lafı kulaklarına geliyor. Şu an bu kadınlar direnişte en önde ve Tarım İşçileri Sendikası’nın (Tarım-Sen) yönetiminde yer alıyor. Bu somut bir vaka. Tahir Çetin hayatta olsa konferansa gelir, orada konuşulan bilgi ve tecrübeleri havzalarda başka işçilere anlatırdı. Biz de öyle yapacağız. 2017’deki konferansta, Soma Maden İşçileri Meclisi’nden işçiler konuşmuştu. Aynı işçiler 2018’de Bağımsız Maden-İş’i kurdu. O dönemki tartışmaların sendikanın kuruluşunda etkisi vardır. Bağımsız Maden-İş kurulduğundan beri madenciler her konferansta katılarak destek veriyor.

Yılmaz: Gittiğimiz her direnişte işkolu farklı olsa da sorunlar benzer. Hakları için direnen Aluform Pekintaş işçilerinden Yasin Taştekin, “Bizim karşımızda vali, ilçe emniyet var” diyordu. Bu durum Agrobay’da direnen kadın işçilerin hikâyesiyle aynı. Ama Yasin abi Agrobay’ın tecrübesini duyunca, “Bizimle aynı şeyleri yaşamışlar” diyor. Direnişteki işçiler birbirleriyle iletişim kuramayınca başlarına geleni yalnızca kendilerinin yaşadığını zannedebiliyor. İşçilerin birbiriyle kurduğu temas yalnızlık duygusunu dağıtıyor. Aktarılan tecrübe olumsuz bile olsa işçiler, “Ben yanlış bir şey yapmadım, ülkenin her yerinde işçiler benimle aynı şeyi yaşıyor” diye düşünüyor.

Agrobay Seracılık’tan çıkarılan işçiler direnişin 60. gününde Tarım-Sen tarafından düzenlenen toplantıda işten çıkarılma süreçlerini anlatıyor, 20 Ekim 2023

Bu sene konferans İsrail’in Gazze’ye yaptığı soykırım ölçeğindeki etnik temizlik saldırısının gölgesinde geçecek. Konferansın çağrı metninde, Ortadoğu’daki “kan gölü”ne vurgu yapıyorsunuz. Bölgedeki savaşlar, katliamlar konferansta hangi bağlamda konu olacak?

Karadeniz: Ortadoğu’daki savaşlar, katliamlar konferansta emperyalizm bağlamında yer bulacak. En büyük düşman emperyalizm. ABD ve İsrail başta olmak üzere, emperyalist ülkelerin çıkarları doğrultusunda başlattığı savaşlar Ortadoğu halklarını katlediyor. Ancak, Gazze’de büyük bir direniş de yaşanıyor. Yıkım ve katliam sürerken aynı zamanda büyük bir başkaldırının olduğunu görmemiz gerek. Filistin halkının onurlu mücadelesi ezilen halklara ilham oluyor. Filistin halkının mücadelesini Umut-Sen olarak destekliyoruz, elden geldiğince dayanışma gösteriyoruz. Bu amaçla, bağımsız ve mücadeleci sendikalar öncülüğünde, İsrail’in İstanbul Konsolosluğu önünde eylemler yaptık. Özellikle göçmen arkadaşlarımız üzerinden Filistin halkıyla somut dayanışma arayışlarımız sürüyor.

Yılmaz: Konferansın kapanışında, savaş ve deprem gibi hepimizin hayatını etkileyen durumlarla ilgili bir konuşma yapacağız. Filistin’de yaşanan katliam da bir gündem maddesi. İktidarından muhalefetine, düzen güçlerinin Filistin halkına samimiyetsiz bir destek verdiğini görüyoruz. Bu samimiyetsiz destek ya Yahudi düşmanlığı ya da “din kardeşlerimiz” söylemi üzerinden kuruluyor. Umut-Sen olarak şunu biliyoruz; bizden farklı olanlar düşmanımız değil. Düşmanımız Ortadoğu’da bu savaşları organize edenler ve savaşlardan kâr elde edenler, İsrail’le ticaret anlaşmaları imzalayanlar. Konferansta işçilerin bu savaşların emperyal bağlarını görebilecekleri notlar düşeceğiz.

Göçmen Sendikası Girişimi direnen Trendyol depo işçilerini direnişin 45. gününde ziyaret etti, 11 Ekim 2023

Konferansı organize ederken ne gibi sorunlar yaşadınız?

Yılmaz: Umut-Sen olarak kimseyi kayırmadık, işçinin karşısında kim varsa, kendi mahallemize yakın bile olsa sessiz kalmadık. Bu yüzden konferansın yapılacağı salonu ararken çok sorun yaşadık. Türkan Saylan Kültür Merkezi’ni zar zor bulduk. Ayrıca, ekonomik kriz konferansa katılımın önünde bir engel. Şehir dışından konferansa katılmak isteyen işçiler otobüs ücretlerinin pahalılığı yüzünden sorun yaşıyor.

Başka bir kurum olsa belediyeler otobüs verebilecekken konu Umut-Sen olunca otobüs bulmak bile zorlaşıyor. Tüm bu zorluklara, Umut-Sen’in dışlanmışlığına rağmen bu konferans yapılıyor.

Son söz?

Karadeniz: Bu memlekette hakkını arayanlar hep var olacak. Önemli olan onlarla yollarımızı buluşturmak ve çoğaltmak. Bundan hareketle şunu söyleyebilirim: Umut-Sen olarak emekçilerin yaşadığı fiziki coğrafyalarda köklü ilişkiler kurarak daha çok deneyim biriktireceğiz. Emekçi karakterli bir hareketi yaratmak için çalışacağız. Bunun için vaktini, emeğini, aklını, parasını seferber edecek daha çok insana ihtiyaç var. Bu yönde çabalarımızı derinleştirmeye çalışacağız. Herkesi mücadeleye katkı koymaya çağırıyoruz. 5 Kasım’da, Maltepe-Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde, saat 15’te yapılacak konferansımıza katılmaya davet ediyoruz.

Yılmaz: Çağrımız ayrıca seçimlerden sonra umutsuzluğa düşen, gönlü mücadeleden yana arkadaşlarımıza. Düşman kolluk kuvvetiyle, muhalefetiyle, medyasıyla, ilişki ağlarıyla çok güçlü. Ama biz de kalabalığız. Her türlü yoldaşlığa kapımız açık. Çünkü mesele hepimizin meselesi.

^