2011 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından kentsel dönüşüm projesi kapsamına alınan İskitler Oto Sanayi Sitesi zamanla tamamen boşaltılınca, geri kalan metruk dükkânlar zorunlu göç mağduru Kürtlerin ve Suriyeli mültecilerin yaşam alanı haline geldi. Her hafta burada kurulan pazarda çöpten toplanan eşyalar satılıyor. Hale Gönültaş’ın “çöp pazarı” izlenimleri…
Ankara’nın Altındağ ilçesindeki İskitler bölgesinde her hafta sonu kurulan çöp pazarına uğramadan önce harabe mekânlarda yaşayan Suriyeli ve Türkiyelilerin yaşam koşullarını aktarmak için ara sokaklara yöneliyorum. Önce torunlarını kapı önünde dolaştıran H. Ronak’la (56) sohbet ediyoruz. Ronak ailesi, 2014 yılında IŞİD’in Rakka’yı ele geçirmesinden sonra Türkiye’ye sığınmış.
Boşaltılmadan önce oto yıkama merkezi olan bir mekânda üç oğlu, gelinleri ve torunlarıylayaşıyor. H. Ronak’la kapı önünde başlayan sohbetimiz, evlerinde çay eşliğinde devam ediyor. En küçük torunu sekiz aylık Bazin’in “beyninde su toplanması” nedeniyle ameliyat olması gerektiğini söylüyor. Ekonomik zorlukların yanısıra mültecilerin sağlığa erişiminin önündeki engeller tedaviyi zorlu kılıyor. Oğulları Şiyar ve Peyman Türkiyeli Kürtlerin desteğiyle Ankara sokaklarında kâğıt toplayıcılığına başlamış.
Kaldıkları “evin” ısıtma sistemi yok, kırık camlar naylon brandalarla kaplanmış. Ronak, geçen kış torunlarından birinin zatürre geçirdiğini anlatıyor. Bu kışa hazırlıklı girmek için haftasonları çöp pazarından halı, battaniye ve yünlü çocuk kıyafetlerini bol bol almaya çalıştıklarını söylüyor. Pazarda çöpten ayrıştırılmış bir battaniyenin fiyatı 10 ila 20 lira arasında değişiyor. Çöp pazarından satın aldıkları eşyaları gelinlerinin defalarca yıkadığını anlatırken H. Ronak’ın sesi titriyor: “Torunlarımın üzerine çöpten çıkan battaniyeleri kat kat sereceğim aklımın ucundan geçmezdi.”
Başkentte güneş yükseldikçe Esenboğa Havalimanı’ndan kalkan uçakların sayısı da artıyor. Aralarında 500 milyon dolarlık “hibe” uçak var mı bilinmez, ama genç bir pazarcının sesi uçaklarınkini bastırıyor: “Çöpün değil, batan geminin malları bunlar…”
Çöpten işe yarar ne çıkarsa
Çöp pazarında satılacak mallar Ankara’daki çöplüklerden, çöp konteynırlarından toplanarak pazarcılara satılıyor. Pazarcılar da bu malları, 2011 yılında kentsel dönüşüme sokulan İskitler’deki Oto Sanayi Sitesi’nde, toprak alana serilen brandaların üzerine serip satışa arz ediyor.
Sanayi sitesi kentsel dönüşüme sokulunca Ankara Büyükşehir Belediyesi’nce dükkân sahiplerine geçici olarak yeni yerler verilmiş, haliyle buralar kısa süre içinde metruk mekânlara dönüşmüş. 1990’lı yıllarda köyleri yakıldığı için Ankara’ya gelen Kürtler, harabe haldeki bu mekânları cüzi paralar karşılığında kiralamış. 2011’de patlak veren Suriye savaşından sonra gelen mülteciler de, Ronak ailesi gibi, buraları mesken edinmiş.
Her ne kadar çoğunlukla Suriyeli mülteciler eski Oto Sanayi Sitesi’ne kurulan bu pazardan temel gereksinimlerini karşılasa da, buradan alışveriş yapan devlet memurlarına, emeklilere rastlamak da mümkün.
Tezgâhlarda giyecekten oyuncağa, elektronik eşyadan battaniyeye, çarşaftan halıya, çöpten işe yarar ne çıkmışsa var. Son kullanma tarihi geçtiği için çöpe atılan gıdalar da çoğunluğu Suriyeli mülteciler olmak üzere yoksullar tarafından 50 kuruş ila 1 lira arasında satın alınıyor.
H. Ronak’la evlerinden çıkıp etrafı hafriyat atıkları ve çöp balyalarıyla çevrilmiş yolu beraber yürüyoruz. Sokağın başında boşaltılmış bir mekân şimdi bir grup Suriyeli mülteci gencin ortak yaşam alanı. Ronak, pencereden bakan gençlere aşağıya inmeleri için sesleniyor. Gençlerden biri aşağı iniyor, ama gelecek duygusundan boşanmış gözlerle birkaç cümle kurmakla yetiniyor. Omuzlarını silkip “konuşmanın, hikâye anlatmanın” gereksiz olduğunu söylüyor ve metruk binaya yöneliyor.
Pazarın genel bir fotoğrafını çekmek için makinemi çıkarttığımı gören Türkiyeli pazarcılardan bir grup seslerini yükselterek pazarda çekim yapmanın “kesinlikle yasak” olduğunu söylüyor. Tepkilerinin nedenini sorduğumda, satıcılardan biri yanıt vermek yerine elimdeki makineyi almak için sert bir hamle yapıyor. Gerilimin artmaması için “sakin olmalarını” telkin ederek fotoğraf makinesi ve ses kayıt cihazını çantama atıyor, Ronak’la birlikte pazarın içinde dolaşmaya devam ediyorum. Suriyeli mültecilerle Ronak’ın çevirmenliği ve muhitteki tanınırlığı sayesinde sohbet ediyoruz.
İç içe geçmeyen lego, kolsuz Barbie
Pazarda alışveriş yapan Suriyeli mültecilerden Xanê 28 yaşında. Hikâyesine dair ayrıntı vermek bir yana, konuşmaya da pek yanaşmıyor. Ronak’ın telkinleri sayesinde Türkiye’ye geldiklerinde üç yıl Mersin’de yaşadıklarını, geçen yıl da Ankara’daki akrabalarının yanına geçtiklerini söylüyor.
Siteler’deki bir mobilya atölyesinde haftalığı 200 liraya çalışıyor. Kuzeninin ailesiyle aynı evi paylaşıyorlar. Çöp pazarına çocuklarına oyuncak almak için gelmiş Xanê. Eğilip birbirinden bağımsız, iç içe geçmeyen farklı renk ve boyutta legoları seçiyor. Yaklaşık 25-30 parçayı bir araya getiriyor. Xanê, satıcının istediği 10 lirayı veremeyeceğini söyleyince pazarlığa girişiliyor. Legolarla birlikte kolu, bacağı, kıyafeti olmayan bir Barbie bebek, mavi ve kırmızı iki adet pastel boya ile yarısı kullanılmış üç kuru kaleme 10 lira ödeyerek yanımızdan ayrılıyor.
H. Ronak’la vedalaşıp pazarda dolaşmayı sürdürüyorum. Elektronik aletlerin olduğu tezgâh dikkatimi çekiyor. Tozdan rengi net seçilmeyen onlarca saç kurutma makinesi ve radyolar yan yana. Boran, 20’li yaşlarında bir Suriyeli. Eline aldığı bir saç kurutma makinesini etraflıca inceleyip defalarca “kesin çalışır mı” diye soruyor, pazarcının sözüne pek güvenmiyor. Makinenin çalıştığından emin olmak istiyor, ama bunu denemenin imkânı yok. Nihayet o da 10 lira ödeyerek saç kurutma makinesini alıyor.
Çöp pazarından satın aldıkları eşyaları gelinlerinin defalarca yıkadığını anlatırken 2014 yılındaki IŞİD işgalinden sonra Rakka’dan Türkiye’ye kaçan H. Ronak’ın sesi titriyor: “Torunlarımın üzerine çöpten çıkan battaniyeleri kat kat sereceğim aklımın ucundan geçmezdi.”
Boran da ailesiyle birlikte Rakka’dan gelmiş. Babasını savaş öncesi sirozdan kaybetmiş. Ailenin en büyük çocuğu. Annesi ve iki kızkardeşi Urfa’daki akrabalarının yanında kalıyor. Gündüzleri İskitler Caddesi üzerindeki bir otomotiv tamir atölyesinde yıkamacı olarak çalıştığını, geceleri de kâğıt toplayıcılığı yaptığını anlatıyor. Ayda eline geçen para 800 lira civarında. Onun da 200 lirasını kendisine ayırıp kalanını ailesine yolluyor. Bu kışı, geçen kış yine çöp pazarından aldığı bot ve kıyafetlerle geçirecek.
Sabahın ilk ışıklarında gittiğim pazarda zaman yavaş ilerliyor. Saat 9’a geldiğinde ortalık kalabalıklaşıyor, mülteci kadınların sayısı giderek artıyor. Kız çocuğuyla birlikte yere bağdaş kurarak oturmuş kadınlardan biri yarısı boş bir salça şişesini, içinde pörsümüş biber ve filizlenmiş patateslerin olduğu torbaya koyup pazardan ayrılıyor.
Suriyeli mülteci kadınlardan bazıları kıyafet yığınlarının başında. Kadın, erkek, çocuk kıyafetleri iç içe. Yıpranmamış, düzgün bir kıyafet bulmak için yığınları eşelemek gerekiyor. Yarım kollu penye tişörtler 50 kuruş, yün hırkalar 5 lira. Giyim tezgâhının sahibi kadın Çankırılı. O da yıllarca kalaycılık yaparak çocuklarına baktıktan sonra, bir süredir çöp pazarında tezgâh açıyor.
Tabii sadece mülteciler yok çöp pazarında. Pazara gelip ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan Ankaralı bir aile, bebek puseti için hummalı bir pazarlık yapıyor. Pazarcı, puset için 80 lirada diretiyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nda evrak memuru olarak çalışan adam 50 liradan fazla vermeyeceğini söylüyor. Sonunda 65’te anlaşıyorlar.
Bir süre sonra tezgâha bu sefer elinde biri maymun, diğeri kurbağa iki peluş oyuncakla ihtiyar bir adam ilişiyor. Emekli olduğunu ve ayda bir çöp pazarına geldiğini söylüyor, torunu için bisiklet almak istiyor. O da çetin bir pazarlığın ardından çöpten çıkma bir bisikleti 40 liraya alıp metruk yapıların arasında gözden kayboluyor.
Başkentte güneş yükseldikçe Esenboğa Havalimanı’ndan kalkan uçakların sayısı da artıyor. Aralarında 500 milyon dolarlık “hibe” uçak var mı, bilinmez ama, pazarcıların sesi uçaklarınkini bastırıyor: “Batan geminin malları bunlar…”