NURTEPE İLK ADIM KADIN ÇEVRE KÜLTÜR VE İŞLETME KOOPERATİFİ

Söyleşi: Ulus Atayurt
13 Şubat 2018
SATIRBAŞLARI

Dile kolay tam 14 sene. 2001’de birkaç kadının önayak olduğu örgütlenme girişimiyle 2004 yılında resmen kurulan Nurtepe İlk Adım Kooperatifi kadınlar, çocuklar ve toplumsal dönüşüm adına sıkı bir mücadele veriyor. Kooperatifin çocuklar için oyun odasından, diğer kadın kooperatifleriyle dayanışmaya, sürekli eğitim faaliyetlerinden aile içi şiddetle mücadeleye uzanan esinlendirici hikâyesini üyelerinden dinliyoruz.

 

Kooperatif kurmak fikri nasıl ortaya çıktı?

Gültan Bingöl: Fikir 2001’de komşum Selen Hanım’la konuşurken ortaya çıktı. O zaman, bir yakınımın çocuğuna bakıyordum. Baktığım çocuk büyüyüp okula başladığında “İşsiz kalacağım” diye dertlenirken. Bir arkadaş KEDV’in (Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı) eğitim programlarından bahsetti. Ben de komşuma söyledim. Beraber 0-6 yaş çocuklara bakım eğitimine katıldık. Aile içi eğitim, çocuğa nasıl davranılır, nasıl çocuk seviyesine inilir, çocuk nasıl yetiştirilir gibi bir çok konu anlatılıyordu. Bu güzel eğitim üç ay sürdü. Sonra da bir kurum nasıl kurulur, nasıl idame edilir üzerine bir çalıştık. Liderlik eğitimi aldık.

Liderlik eğitimi neleri kapsıyordu?

Toplumsal iletişim, kendini ifade etme, ayaklarının üzerinde durabilme konularında bir eğitimdi. Sonra, aynı eğitimi kendi mahallemizde, Nurtepe’de vermek istedik. Yıl 2004’tü. Yerel seçimler vardı. O süreçteki sosyal çalışmalarımızın bize epey katkısı oldu. İnsanlar bizi tanıyordu. Hızla örgütleniyorduk. Bir önceki muhtar tekrar aday olmuştu. Sağ olsun, bize şu anki binamızı tahsis etti. Buraya evimizden minderdir, halıdır getirdik, hızla eğitimde öğrendiklerimizi arkadaşlarımızla paylaştık. Eğitimlerin ardından kooperatif kurabilecek yapıya geldik. KEDV şu öneride bulundu: “Boş alan varsa tespit edin, belediyeye gidelim, size o alanı versin, biz de prefabrik bir yapı kuralım”. Çocuklarımızın da yanımızda olmasını istiyorduk. Yoksul kadınlarız, çocuklarımızı özel anaokullarına gönderemiyorduk. Mutlak ve mutlak çocuk oyun odası hayata geçirmeliydik. Bunun için de büyük bir yer gerekiyordu. Yerel yönetimle nasıl iletişim kuracağımıza dair de bir eğitim görmüştük; tiyatro gibi, birimiz belediye başkanını canlandırıyor, birimiz yardımcısı oluyor, birileri de planlarını anlatıyordu. İletişim tekniklerini o eğitimlerde öğrendik. Gerçek görüşmeye gittiğimizde de etkili oldu. 2004’ten bu yana da burada çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Eşim öğretmen, aynı zamanda dernek başkanlığı yaptı. Şuna hayret ediyor: “Biz erkekler neye elimizi atarsak ya bir yıl ya iki yıl sürüyor. Siz nasıl bu kadar sürdürebiliyorsunuz?”

Siz nasıl, hangi aşamada katıldınız?

Oya Kurtuluş: Böyle bir yerin açılacağını duyduğumuz zaman Yıldız arkadaşımla “biz de gidelim bir bakalım” dedik. O zamana kadar hiç böyle yerlere girmiş insan değildim, ev hanımıydım. Meraktan geldim. 13 yıldır da buradayım. (gülümsüyor)

Gülizar Karagöz: Gültan hanımla uzun zamandır tanışıyorum. Altlı üstlü komşuyduk. Onunla geldim. O zamandan beri de, 13 yıldır buradayım.

Ne tür faaliyetlerde bulunuyorsunuz, aranızda nasıl bir işbölümü var?

Gültan: Her ilkbahar yıllık genel kurulumuzu topluyoruz. Orada resmi bir işbölümü yapılıyor. Kaç kişiysek iş paylaşımı yapıyoruz. Hiç kimse bir işi tek başına yapmıyor, iki kişi paylaşmak zorunda. Böylece görev dağılımı daha şeffaf oluyor. Mahalledeki kadınlarla çalıştığımız projelerde çok kalabalıklaşıyoruz. Dar kadromuz altı ile dokuz arasında değişiyor. Dar kadroda herkes üzerine düşeni yapıyor. İki arkadaş muhasebeden sorumlu, ama buradaki bütün arkadaşlar tüm hesaplardan haberdardır. Önceleri bir ikinci el dükkânımız vardı. Şimdi onu atölyeye dönüştürdük. Burada dokuma yapıyoruz. Halk Eğitim bize kurs veriyor. Aynı zamanda, Almanya’da bir sivil toplum kurumu ile müşterek bir projemiz var. Berlin, Basel fuarına da ürün gönderdik. Çantalar, sepetler dokuduk. Projemiz bir yıllıktı, şimdi ikinci yıla uzadı. Bunun gibi sivil toplum kuruluşlarıyla ortak çalışmalar yürütüyoruz. KEDV hem bizi bu çalışmalara yönlendiriyor hem de eğitim veriyor.

Yasayla üyelik aidatlarını çok yükselttiler. 100 lira aidat ödeyebilecek kadın yok bizde. Hemen Türkiye’deki kadın kooperatifleri birleşip imza topladık ve bunu o yasadan çıkarttık.

Dokuma atölyesinde kimler çalışıyor?

Gültan: Temelde altı kadınız, ama ihtiyaç olduğunda, mesela büyük miktarda örgü istendiğinde, hemen bir çalışmayla mahalleden kadınlara iş veriyoruz.

Oyun odası nasıl işliyor?

Gültan: Oyun odamız çok büyük değil, düzenli gelen 15-16 çocuk var. Ayrıca, günlük, saatlik gelen çocuklarımız var. Anneler çocuğunu getirip bırakıyor, işini gücünü halledip geliyor. Sadece Nurtepe değil, Güzeltepe’ye de yakın bir bölgeyiz. On çocuktan beşi şu anda Güzeltepe’nin çocukları. Ayda en az 30-35 çocuk buradan yararlanıyor. Ailenin gelirine göre ücret alıyoruz. En yüksek fiyatımız 550 Lira. Ama bugüne kadar o parayı yatıran oldu mu diye sorarsanız. Hayır. Aileler form dolduruyor. Verebilecekleri miktarı tespit ediyoruz. Çocuklara kahvaltı, öğle ve ikindi yemeği veriliyor. Hiçbir hazır ürün kullanmıyoruz, kendi mutfağımızda hazırlıyoruz. Mekânın temizliği için de bir annemiz var. Sadece öğretmen maaşı ve çocukların masrafları için ailelerden para talep ediliyor. Öğretmenimizi araştırarak bulduk. Üniversite mezunu, çocuk gelişimi bitirmiş bir arkadaşımız; sekizinci yılını tamamladı burada.

Çocuk oyun odası

Öğretmen toplantılarınıza katılıyor mu?

Gerektiğinde katılıyor, veli toplantıları örgütlüyor. KEDV’in öğretmenler için kendi eğitim çalışması da var. Montessori eğitimi uygulanıyor. Öğretmenler ilk başta uyum sağlamakta zorlanıyor, ama eğitim sürecini geçtikten sonra oturuyor. O süreç herkes için sancılı. Kadın ve anne olduğumuz için birbirimizi tolere ediyoruz. İlla üniversite mezunu olması gerekmiyor, çocuk gelişim bölümü mezunu ve KEDV’in belirlediği eğitimlerden geçmiş biri bize yeterli. Biz anneler zaten hep yanındayız. Çocuğunu getir bırak, çık git değil. İstediği zaman anne, baba, dede gelip çocuğuyla, torunuyla burada vakit geçirebiliyor.

Montessori eğitimi çocukların gelişiminde nasıl bir farklılık yaratıyor?

Gülizar: Bizde büyüyen çocukların okula gittiği zaman özgüvenleri daha yüksek oluyor. Okulda öğretmene “ben bunu yapmak istemiyorum, bunu yapacağım” diyebilen çocuklar yetiştiriyoruz.

KEDV’in eğitimleri sürekli, değil mi? Siz daha sonra ne gibi eğitimler aldınız?

Gültan: Burada ihtiyaç duyduğumuz herhangi bir konuda KEDV’e “Beş-on kadınız, şu konuda ihtiyacımız var” diyoruz. Onlar hemen o konuda uzman bir eğitimciye yönlendiriyor. Önce onlar burada eğitim veriyor. Sonra devam eğitimlerini kendimiz yapıyoruz. En çok iletişim, yaptığımız ürünleri değerlendirme, satışını yapma, pazarlama, iş geliştirme, çocuklar ve mahalle anneliği konusunda eğitimler alıyor ve veriyoruz.

Besile Kaymaz: Şu aralar en çok istenilen eğitim öfke kontrolü. Sabırsız insanlar olmuşuz, öfkemizi kontrol edemiyoruz. Bu nedenle kadınlar öfke kontrolü eğitimi almak istiyor. Danışabileceğimiz, güvenebileceğimiz bir merkezin olması çok güzel. KEDV’e güveniyoruz. İsterim ki bütün sivil toplumların bir KEDV’i olsun.

Şunu çok önemsiyoruz: Türkiye’nin herhangi bir yerindeki bir kadın kooperatifi bir sorun yaşadığı zaman hemen birbirimizden haberdar olabiliyoruz.

Bir üst birim, şemsiye birim olması çok işe yarıyor galiba…

Evet ama o üst birim sana üstünlük yapmayacak, karşılıklı fikir alışverişleriyle birbirimizi tamamlamalıyız.

KEDV’le bir afet komitesi çalışmanız da olmuş…

Gültan: Amerika Pratt Üniversitesi’nden Ayşe hocamız (Şehir Planlama, Prof. Ayşe Yönder) var, o da KEDV’li. Öğrencileriyle geldi. Deprem çalışmasına ilk kez 2010’da Nurtepe’yle başladık. Depreme dair hazırladığımız, afet toplantı yerleri, tehlikeli binalar, bölgelerle ilgili sunumu belediyeye yaptığımızda muazzam bir şey ortaya çıktı: Kendi mahallende ne olup bittiğini bilmiyorsun. Nerenin tehlikeli nerenin güvenli olduğunu bilmiyorsun. Kadın kooperatifinden yedi-sekiz kadın, KEDV, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Handan Türkoğlu ve öğrencileriyle ortak bir çalışma yürüttük. Kağıthane mahallelerini gruplara paylaştırdık. Beş grup yaptık. Biri tespit ediyor, mesela mahalleyi dolaşırken sarkık elektrik telleri geçiyor, biri resim çekiyor, biri not alıyor, biri de haritada yer gösteriyor. Sonra İTÜ ve İstanbul Üniversitesi haritalama yaptı. O haritalarda riskli yerleri, orta riskli yerleri de renklendirdiler. Bu çalışmayı sonra Kağıthane’nin 19 mahallesinde yaptık.

AKP’li Kâğıthane belediyesi çalışmaya dahil oldu mu?

Belediyeye bütün çalışmalarımızı bildiriyorduk. Önce belediye bizi anlamadı, zannettiler ki onların eksiklerini ortaya çıkıyoruz. Sonradan niyetimizi görünce bize engel olmadılar, destek oldular. Birkaç çalışmaya onların kadın kollarını da katmak istedik. Onlar kadın meclislerini bize yönlendirdiler. Onlarla beraber çalıştık. Sunumlar için mekan, dönem dönem de araç sağladılar. Belediyenin verebileceği tüm desteği aldık. Son sunuma kaymakam, belediye başkanı katıldı. Herkes kendi çalışmalarını anlattı.

MHP’li kadınlarla da sorunlarımız aynı, o sistemden daha az ya da çok yararlanmıyor ki. O zaman ben onu neden ayrı tutayım? Ama siyasi grup olsam “o benden değil” derim. Kooperatiflerin güzel yanı budur: Kadınsa, ezilmişse, yoksulsa, çocuksa bir araya getirir.

Sizin haritalarınız doğrultusunda belediye mahallede birtakım değişiklikler yaptı mı?

Gülizar: Toplanma alanları belli oldu. Tabelalar kondu. Geniş park alanlarını toplanma alanı olarak gösterdiler.

Oya: Marketlerin yoğun olduğu yerleri gösterdiler. Deprem ânında market ve boş alan çok önemli.

Mahallenizde tespit ettiğiniz en çarpıcı veriler nelerdi?

Altında destek olmayan balkonlar olduğunu öğrendik. Elektrik direklerinin evlere yakınlığının, bir apartmanda tüpçünün varlığının tehlikelerini öğrendik.

Gültan: En önemlisi mahallemizi tanıdık.

Gülfidan: Mahallemiz çoğu mahalleye göre düzgün. Şirintepe Mahallesi çok kötü durumda, kaçacak hiçbir yeri yok. Çıkmaz sokak. Dörttepe Mahallesi’ni gezerken anladık ki, bizim buralar daha düzgün.

Gültan: Nurtepe’nin sosyal yapısının birçok yere kıyasla daha iyi olduğu ortaya çıktı. Gençler daha duyarlı. Gecekondu döneminde bile iyi planlama yapıldığını fark ettik. Şirintepe de gecekondu mahallesiydi, fakat yıllar içinde Şirintepe’de rant o kadar artmış ki. Sanayi Mahallesi’ne, Levent’e yakın olduğu için, insanlar bencilce inşaatlar yapmış. Gecekonduların üzerinekat çıkmışlar. Nurtepe’de buna izin verilmemiş. Çünkü Nurtepe’nin sosyal yapısı daha kuvvetlidir. Gazi Mahallesi’nin planlamasına, Nurtepe gecekondu mahallesinin planlamasına bakın; sol örgütlenmeler planlı yapılaşmaya yapılanmaya o dönemde de çok önem vermişler.

El işleri

Mahallelinin kooperatife bakışı nasıl?

Gültan: Mahalleden önce kendi evimden başlayayım. Eşim öğretmen, aynı zamanda dernek başkanlığı yaptı, sosyal çalışmalarda bulundu ve şuna hayret ediyor: “Biz erkekler neye elimizi atarsak ya bir yıl ya iki yıl sürüyor. Siz nasıl bu kadar sürdürebiliyorsunuz?” Şunu söylüyorum: “Biz şeffafız”. Burada çok büyük tartışmalar oluyor, bazen toplantılarımızı duyan “kavga mı çıktı” der. Ama çözüyoruz. Sorun neyse üzerini kapatmıyoruz. Tartışıyoruz, hallediyoruz. Ben başkanım, o bilmem ne diye kariyer sürdürmüyoruz. Burada kaç kişiysek o. Varsa bir yanlışımız onu çözmeye çalışıyoruz. Bizi yanlış anlayana şunu diyoruz: “Biz buyuz, ama sen bizim hakkımızda bunu düşünüyorsan o senin bileceğin bir şey”. Eleştiriye kapalı değiliz. Bazen ağır eleştirilere de maruz kalıyoruz. “Siz burada nasıl parasız çalışıyorsunuz, size paralar gani gani geliyordur” diyebiliyorlar. Kadınlar küçük de olsa hayatına dokunacak paralar kazanmalı.

Nurtepe dışındaki mahallelerle, muhafazakâr kesimle ilişkileriniz nasıl?

Kadınlar olarak belediyeyle ortak bir festival yaptık. Yaşamım boyunca oturup da MHP’li kadınlarla sohbet etmiş değildim. Ama o festivalde bu yaşandı. İtalya’da bir toplantıda dünyanın her yerinden gelen kadınlarla buluştuğumuzda gördük; kadınsan, çocuksan sorun aynıdır. MHP’li kadınlarla sorunlarımız aynı, o sistemden daha az ya da çok yararlanmıyor ki, sistem ona da kadın gözüyle bakıyor. O zaman ben onu neden ayrı tutayım? İletişime geçiyorsun. Ama siyasi grup olsam “o benden değil” derim. Kooperatiflerin güzel yanı budur: Kadınsa, ezilmişse, yoksulsa, çocuksa bir araya getirir.  

Peki mahalledeki örgütlü sol size nasıl bakıyor?

Gültan: Tüzüğümüzde siyaset yoktur. Buraya siyasi kadınlar geldiğinde gördü ki, bizim burada yapacak bir şeyleri yok. Burayı ilk kurduğumuzda yerel yönetim “Oradaki siyasi gruplar sizi yaşatmaz” dedi. Biz şunu dedik: “Bizim için bütün insanlar aynıdır”. Siyasiler ötekileştirebilir, ama hiçbir şeye dahil edilmeyen kadın, bizim derdimiz O dur. Ne devletin ne de siyasetlerin ulaştığı kadına ulaşıyoruz biz. Bizim için bu kapıdan bir kadın ve çocuğun girmesi yeterli. Bizi yıpratan şeylere izin vermiyoruz. Elimizden geldiğince çalışmasını da, propagandasını da, eylemini de yaparız. Şimdi kooperatifler yasası çıktı, bütün kooperatifleri tüketici kooperatiflerine, yapı kooperatiflerine bağladılar.

Tüketici kooperatifi olmadan kadın kooperatifi olamıyor mu?

Gültan: Hepsini birbirine bağladılar. Üyelik aidatlarını çok yükselttiler. 100 lira aidat ödeyebilecek kadın yok bizde. Hemen Türkiye’deki kadın kooperatifleri birleşip imza topladık ve bunu o yasadan çıkarttırdık. Bize bir ayrıcalık getirdiler, ama başka çok sıkıntımız var. Kadın kooperatifleri olarak oyun odasını yasallaştırmamız gerekiyor. Yasallaştırmıyorlar. Kendi üyelerimizin dışına çıktığımız anda sorun oluyor. Devlet gelip kapatabiliyor.

Devletin kadın kooperatiflerine bakışı farklı mı?

Gültan: Biz kooperatifimizi kurduğumuzda Üçüncü İletişim Ağı toplantısına (Kadın Kooperatifleri İletişim Ağı) Fatma Şahin’i davet etmiştik. Fatma Şahin kooperatiflerin yaptıklarını, taleplerini dinlerken o kadar heyecanlı, o kadar neşeliydi ki. Daha sonra ziyaretine gittiğimizde başka bir tavır gördük. Belli ki de devlet, sistem arada taleplerimize engeller koymuş. Yine de biz yılmayız.

İletişim ağı nasıl kuruldu?

Gültan: Şunu çok önemsiyoruz: Türkiye’nin herhangi bir yerindeki bir kadın kooperatifi bir sorun yaşadığında hemen birbirimizden haberdar olabiliyoruz.

Ortak faaliyet yürüttüğünüz başka kooperatifler var mı?

Gültan: Yakın bir tarihte Armoni Kadın Kooperatifi’yle beraber ortak üretim yaptık. Onların oyun odası yok. Dikiş-nakış, çanta üretimi yapıyorlar. Almanya Fuarı’na beraber gittik. Bakanlığın Ankara’da düzenlediği bir fuar vardı. Kocasinan, Batman, Diyarbakır, Mardin, Türkiye’nin her yerinden kadın kooperatifleri Ankara’da tezgâh açabildi. Bu fuar sene içinde iki kere oldu.

Biraz önce kadınların öfke denetimi eğitimi talep ettiklerini söylediniz; sizce bu ihtiyaç neden?

Veli toplantımızda gündeme geldi. Mesele annenin çocuğuna duyduğu öfke. Anne çocuğuna öfke duyar mı? Anne boğulmuş, eve kapatılmış, iş hayatıyla ilişkisi kesilmiş, gelenin gidenin yükümlülüğü omuzlarında… Patron adamı ezer, adam gelir kadın ve çocuğu ezer. Şimdi bir psikolog, iletişim uzmanı yönlendirmelerini bekliyoruz.

Erkek şiddeti veya tüm baskılar kooperatif çevresinde konuşuluyor mu?

Gültan: Biz aile içi şiddetle mücadele üstüne bir proje yürüttük. Üç gruba eğitim verildi, genç anneler, kaynanalar ve erkekler. O kadar muazzam hikâyeler anlattılar ki!

Besile: Mesela, kız kardeşler kaynılarıyla tarlaya gitmişler, kaynı kadınları dövmeye kalkmış, kadınlar birlik olup adamı ürkütmüş. Bunu kadın anlatıyor.

Gülfidan: Bir kadın burada eğitim aldıktan sonra artık duramadı anlattı. Dedi ki, “eşim eve geldiği zaman hazır ol vaziyette bekliyorum, dayak atacak diye”. Kakılmış dizisi vardı ya, onun gibi. Kadın babayiğit, yapılı, adam ufak tefek. Demezsin ki o kadın dayak yiyor. “Bir yedim, iki yedim dayağı, bir gün dedim ki, neden ben dayak yiyorum, neden karşılık vermiyorum” diyor kadın. Bir gün kocası ona el kaldırdığında adamın elini tersine çeviriyor. O gün bugün de adam kadına el kaldırmıyor.

Gültan: Eğitime gelen, tanıdığımız bir erkek, iri yarı, soğuk da biri, eğitimin sonunda şunu söyledi: “Kendimi o kadar kötü hissediyorum ki, ben ne yapayım? İşe gidiyorum, geliyorum, annem başlıyor, ‘gelin bunu yapmadı, şunu yapmadı’, ben de sormak yerine karıma yapıştırıyorum. Ama şimdi anlıyorum, ne kadar büyük haksızlık yapmışım. Kendimi kötü hissediyorum”. Zulmü yapanların hikâyeleri çıktı, kaynanaların ve erkeklerin hikâyelerini dinledik. Ama gençler utanıyor, hiçbir şey anlatmadılar.

Sizce neden anlatmıyorlar?

Gültan: Yaşadığı şey güzel değil ki. Anlatan da “arkadaşım şöyle bir şey yaşadı” diye söze başlıyor. Kendi ismini vermiyor. İnsanın canını acıtıyor.

Kaynananın, kadının kadına yaptığı şiddet nasıl konuşuldu?

Besile: Kayınvalide zaten kendi kayınvalidesinden çekmiş, bütün işi geline yüklemiş, gelini oğluna şikâyet etmiş… Kaynana öyle gördüğü için kendi gelinine de bir fazlasını yapmaya çalışmış.

Gültan: Kendimden yola çıkayım. Çocuklarımı çok iyi yetiştirdiğimi zannediyordum, ama bu eğitimlerden sonra gördüm ki, o kadar iyi yetiştirmemişim. Eskiden eşimle sert konuşurdum. Tepkiliydim. Şimdi ona tepkili konuştuğumda hemen kendimi düzeltme ihtiyacı duyuyorum. Erkek olsun, kadın olsun bu eğitim alanlarda mutlaka bir etki yaratıyor. Kişide biraz farkındalık yaratıyor, kendisini frenlemesine etki ediyor.

Bu eğitimleri devam ettirecek misiniz?

Gültan: Bütün projelerimizde, aile içi olsun, toplumsal olsun tüm sorunlar dile geldiği için eğitimleri tekrarlama ihtiyacı duyuyoruz.

Besile: Yıllar önce annem köyde benzer bir şeyi yaşamış. Sivaslıyız biz, bizim köyden biri sürekli babamı ve babaannemi tembihletir, annemi dövdürürmüş. Aynı şekilde başka bir kadının da dayak yemesini sağlarmış. Bir gün annem ve o arkadaşı sözleşiyor, biz bu adamı ahıra çekip bir güzel dövelim. Dediklerini yapıyorlar. Kafasını da gübreye sokuyorlar. (gülüyor) Ondan sonra adam bir kere bile kadınları kocalarına, kaynanalarına şikâyet edemiyor.

Gültan: “Ben zaten kaynanamdan çektim, ben neden gelinime yaşatayım bunu” diyen çok nadir oluyor. “Ben bunu gelinime yaşatmam” hikâyesi çok azdı.

İtalya’da ziyaret ettiğiniz kadın kooperatiflerinden izlenimleriniz neler?

2012 yılıydı. O sene Habitat’ın toplantısı vardı. İtalya’daki kadın kooperatiflerinin davetiyle gittik. Onların imkânları çok, konutundan kirasına, sosyal hizmetine, devlet çok destek sunuyor. Bizim gittiğimiz iki kooperatif kadın sığınma evi gibiydi. Şiddete uğrayan kadınlar çocuklarıyla beraber oraya sığınabiliyor. Kooperatifler onlara yeni bir hayat kuruyor. Kadınlar çalışıyor, parasını kazanıyor. Orada sivil toplum olarak bizdeki özveri yok. Oraya gelip çalışan devletten para alıyor. Bizde her şey gönüllü.

Birçok ülkede kreş, engelli ve yaşlı bakım kooperatifleri var. Yerel yönetimlerin bütçesini kendi ihtiyaçlarına göre kullanıyorlar. Bir kamu hizmeti veriyorlar. Ücret almaları yanlış mı?

Gültan: Muazzam. Biz de onun çabasındayız. Kadın eşinden şiddet görmüş, çocuklarını almış gelmiş ve bir kooperatifte çalışıyor, çocuklarıyla birlikte hayatını idame ettiriyor. Bize bir kadın geldiği zaman biz barındıramıyoruz. Orada sivil toplum çalışması yapan kadına yerel yönetim maaş veriyor. 13 yıldır kendi kendimize bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bakanlıkla sürekli görüşüyoruz ve şunu diyoruz: Bizi boş verin, öğretmenin maaşını, mekânın kirasını verin.

Bir umut görüyor musunuz?

Gültan: Bazen çok karamsar oluyorum. Ama 80’li yıllar aklıma geldikçe “yok, biz kazanırız” diyorum. Ümitsiz olmaz.

Gülizar: Umudun bittiği yerde yaşam da biter

İlk Adım’ı yedi temel kooperatifçilik ilkesi açısından değerlendirseniz… “Herkese açık üyelik, gönüllü katılım”dan başlayalım.

Gülten: Aynen. Herkese açığız. Yalnız, bazı acı tecrübeler yaşadık, son bir-iki yıldır karar aldık. Üye olan insanları yönetimde de söz sahibi yapmak için 6 ay süre belirledik.

Çünkü bazı insanlar bireysel davranmaya başlayabiliyor.

Altı aylık deneme süresi nasıl karşılanıyor?

Kabul ediliyor. Şeffafız, karşı tarafa söylemek zorundayız. Altı ay sonunda, kalıp kalmamasına ortak karar veriyoruz, oylama yapıyoruz. Çoğunluk ne yöndeyse, o karar alınıyor. Ben doğruyum, biliyorum bu doğrudur, ama çoğunluk yanlıştır diyorsa, ben o karara uymak zorundayım, ta ki topluluk o yanlışı bulana kadar.

İkinci ilke “ekonomik paylaşım”…

Gültan: Diyelim ki dışarıdan bize bir iş siparişi geldi. O işe arkadaşlar kaç saat emek veriyor? Bir arkadaş iki saat gelebilir, biri beş saat. Geliri saat ücretine bölüyoruz. Biz ise kooperatifin örgütlenmesi için çalıştığımız günleri tam gün sayıyoruz. Çünkü giderleri çok fazla.

Dördüncü ilke “bağımsızlık”.

Gültan: Bağımsızız. Kooperatifi kurduğumuzda yerel yönetim de yeniydi. Bize anaokulu da olan bir yer vermeyi teklif ettiler, istemedik. Ama ortak çalışmalar yürütüyoruz.

“Diğer kooperatiflerle, yapılarla dayanışma”…

Gültan: Kadın çalışmaları yapanlar, çocuklar için çalışan ve insan hakları üzerinden faaliyet yürütenlerle her zaman dayanışma içindeyiz.

“Toplumsal dönüşüm, eşitlik, adalet için mücadele”…

Gültan: Üye aidatları yükseldiği için üye sayımızda ciddi bir azalma oldu. Biz de bakanlığa şunu söyledik: Bizi zorunlu üyelikle kısıtlamayın, üyemiz az olsun, ama tüm kadınlara ulaşabilelim. Çünkü bizim toplumda kadınlar üye olmaktan korkuyor. Oyun odamıza çocuğunu getiriyor diye kadın bize üye olmak zorunda. Onun dışında, üyelik bizim için fazla da önemli değil. Hepimiz insanız, burada yaşıyoruz, güzel şeyler hepimizin yararına olduğu için toplum için çalışmak zorundayız.

^