Fatih Mehmet Maçoğlu’nun yerel seçimlerde Dersim belediye başkanı seçilmesinde Ovacık 94 Mahallesi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nin faaliyetlerinin ve görünürlüğünün payı yadsınamaz. 2014 yılında Dersim Demokratik Halk Dayanışması’nın (DDHD) Ovacık’ı kazanması üzerine başlayan bu tarımsal faaliyet, kooperatifin 2017 yılında kurulmasıyla yaklaşık 550 üreticiye ulaştı; Türkiye’nin dört bir yanına doğal nohut, fasulye, mercimek, bal gönderdi. Kooperatifin başkanı Deniz Yerlikaya ve iki ortak Deniz Çakan ve Cihan Durna’dan örgütlenmenin arkasındaki tarihi birikimi, Dersim’de tarımın genel durumunu, kooperatif örgütlenmesinin bugününü ve yarınını dinliyoruz.
Ovacık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’ne nasıl dahil oldunuz?
Deniz Çakan: 24 yaşındayım, Ovacıklıyım. İstanbul’da üniversite okuduktan sonra Ovacık’a döndüm. Gönüllü olarak belediye ve kooperatif işleriyle ilgileniyorum. Nohut ve fasulye üretiyorum. Ailem hayvancılıkla uğraşıyor, bitkisel ekim de yapıyorlar.
Deniz Yerlikaya: Ben de Ovacıklıyım. Küba Kafe’yi işletiyorum. Kooperatife ikinci yılında dahil oldum. Üretim bakliyatla başladı. Ortak üretimi, dayanışmayı görünce insan memnun oluyor. Ben ticaretle uğraşan biriyim. Bal da burada önemli bir değer. 20-25 arıcıyla pilot uygulamaya başladık. Sorumlu bendim. Bala güveniyoruz. Kooperatife dönüşelim dedik. Kooperatif başkanı Hayati Güngören’di. Genel kuruldan bir gün sonra Hayati tutuklandı. Apar topar başkanlık ve yönetim kurulunu yeniden düzenledik, sonra satışa başladık. E-ticareti yavaş yavaş öğrendik.
Cihan Durna: Aslen Ovacıklıyım. Kooperatiften önce Amed’de yaşıyordum. Hayati tutuklandıktan sonra kooperatifte koordinasyon eksikliği ortaya çıktı. Çalışmalara destek olmak için Ovacık’a geldim. Dört-beş ay oldu. Henüz üretici değilim. Burada ekilmeyen araziler var. Dört-beş kişi, kooperatifin desteğiyle kolektif üretim yapmak istiyoruz.
Ovacık’ta tarımın genel çerçevesini çizer misiniz?
Çakan: Ovacık eski bir göl yatağı. Toprak çok verimli değil. Ancak, nem oranı düşük ve yağış çok olduğu için belirli ürünler yetişiyor. Yoğun emek harcamak gerekiyor. Fasulye, barbunya ve buğday önemli. Eskiden küçükbaş hayvancılık revaçtaymış. Şimdileri simental cinsi inekler bölgeye uyum sağlamış. Arıcılık da önemli. Bölgede endemik bitkilerin çokluğu arıcılığa değer katıyor.
Yerlikaya: ’90’lardaki köy yakmalara kadar buğday ekilirdi. İnsanlar mutlaka tohumluk saklardı. Köyler yakılınca birçok tohum çeşidi yok oldu. Eski buğday türleri yok olup gitti. Bırakın dağ köylerini, ovada bile tarlayı sulama şansınız yoktu. Birkaç sivil tarla sularken öldürüldü. Tarımsal faaliyet sekteye uğradı. Yeni tohumlar bizim tarımımıza uygun değil, ilaç ve gübre istiyorlar. Köyler boşaltılınca ceviz ağaçları bakımsızlıktan öldü. Yem amaçlı yonca, korunga ekiliyor. Ancak tarımsal açıdan büyük bir yer değil Ovacık.
Çakan: Dünya Sağlık Örgütü glikoz oranı 0-0.03 ise ürüne bal diyor. Bize göre üründe glikoz varsa o ürün bal değildir. Gıda kodeksine göre prolin değeri 300’ün üzerinde ise o ürün bal sayılıyor. Bizse prolin 600’ün altında ise ürünü bal saymıyoruz. Çünkü bu coğrafyada 600 prolin değeri altında bal çıkıyorsa ya ilaç kullanılmıştır ya da şeker. Burada İlçe Tarım Müdürlüğü var olduğundan beri bizim iki yılda yaptırdığımız kadar analiz yaptırmamıştır. Mersin’de bir laboratuvarla çalışıyoruz, burada da bir laboratuvar açmak istiyoruz. Meşhur Anzer balının ortalama prolin değeri 1200-1350. Bizimki 1244-1260 arasında. Bizim balımız 66 lira, Anzer’in kilosu en az bin lira. Oysa sağlıklı gıda temel haktır. Sadece üreticinin değil, tüketicinin de kazanacağı bir sistem geliştirmek gerekir. Şu anda Tunceli Arıcılar Birliği ile bir envanter hazırlıyoruz.
Bölgede endüstriyel tarım ne oranda?
Çakan: Yok denecek kadar az. Ovacık’ta biçerdöver yok. Balya makinesi iki-üç, mısır silaj makinesi iki, mibzer üç kişide var. Biz de alınca dört olacak. Fasulyeyi “ilkel” yöntemlerle topluyoruz. Burada hibrit tohum yok. İnsanlar tohumları genelde ya pazarlardan alıyor ya da kendileri bırakıyor. Ben de bırakıyorum. Daha iyisini bulursam üreticiden alıyorum. Yaptığımız takas şenliğinde çok eski tohumlar gördük. Bunları araştırıyoruz. Fasulyede iki çeşit tohum var: “Konya” dediğimiz bir çalı çeşidi, ki verimi daha az, bir de “elekaltı” denilen çalı fasulyesi, onun tarımı yüzyıllardır yapılıyor.
’90’lardaki köy yakmalara kadar buğday ekilirdi. İnsanlar mutlaka tohumluk saklardı. Köyler yakılınca birçok tohum çeşidi yok oldu. Eski buğday türleri yok olup gitti. Bırakın dağ köylerini, ovada bile tarlayı sulama şansınız yoktu.
Ovacık Kooperatifi ne zaman, nasıl kuruldu?
Yerlikaya: 2014 yerel seçimlerinde Dersim Demokratik Halk Dayanışması (DDHD) Ovacık’ta seçimleri kazandı. Daha önce Hozat’ta da kazanılmıştı. Seçim zaferi burjuva basında da yer alınca popülerlik arttı. Fatih Maçoğlu’na atfen “komünist başkan” ifadesi yaygınlaştı. Yerel yönetimleri önemsiyoruz; neden rant odaklı yönetilelim? Mevcut sistemin sınırlılıkları içinde de güzel işler yapılabilir. Yoksa, belediyeyi kazanınca sosyalizm gelmiyor. Seçim sonrası arkadaşlar “hazine arazisini sürelim, nohut fasulye ekelim” dedi. Belediye normalde kendi mücavir alanı içerisinde hizmet verir. Ama burada köylülere hizmet veriliyor. Ovacık, bütün köyleriyle birliktedir. Kooperatifle beraber Ovacık, sağlıklı gıdayla tanındı. Üretimi belediye dışında bir yasal yapı üzerinden yapmak gerekiyordu. Kooperatif Eylül 2017’de kuruldu. Arıcılar Birliği’yle çalışıyoruz, onların bilgi ve becerisinden faydalanıyoruz. Yem, ilaç gibi girdi almıyoruz. Kooperatifin tapusu, mülkiyeti yok. Üç yerimiz belediyeden kiralık. Kooperatif yedi ortakla kuruldu, genel kurula gittik, şu an 25 ortağımız var. Ama resmi ortaktan ziyade, kooperatif üreticiye ulaşmak için bir araç. Bizden önce bu bölgede açılan üç kalkınma kooperatifi var. Yeni kooperatifler onların alanında faaliyet yürütemiyor. Mecburen yeni bir köy, mahalle bulmanız gerekiyor.
Çakan: Kooperatifin ismi “94 Mahallesi”. 1994’te köyü yakılan, boşaltılan insanların konteynerlerden kurduğu bir mahalle. Orada çok dramatik, baskı dolu bir hayat yaşandı.
Yerlikaya: Sonradan kurulduğu için boş bir mahalleydi. Buraları kapsam alanına aldık. Ortakların burada ikamet etme zorunluluğu var. Üç ortağımız şu an tutuklu. Geri kalanlar aktif. Çoğu üretici bizden önceki kooperatiflere ortak olmuş. Aynı anda iki tane tarımsal kalkınma kooperatifine ortak olamıyorlar. Bu sene arıcılıkta en kötü sezonlardan biriydi. Dersim’de 500 arıcıdan 200’ü bizimle çalışıyor. Ancak 100 tanesi 35 ton ürün alabildi. 100 arıcıyı eklersek, 450-500 civarı üreticimiz var. Sayı giderek artıyor.
Çakan: Ülke kooperatif mezarlığı. Bölgede kâğıt üzerinde altı adet kooperatif var. Bir kısmı borçlu, bir kısmının yeri yıkılmış. Hayvancılık kooperatifi ahır yapmış, inek dağıtmış. Diğer kooperatifler faal değil. Çalışmalarımız Tunceli ili sınırlarıyla çizilmiş bölgeyi kapsıyor. Tarihsel olarak Karakoçan da Dersim sınırları içinde, ama oradan ürün almıyoruz. Böylece yerel yönetim mekanizmasını daha rahat kuruyoruz. Henüz çok yeniyiz, büyük adımlar atarsak sorun yaşayabiliriz. 500 üreticimizin kimi Ovacıklı, kimi Mazgirtli, kimi de Pülümürlü.
Durna: Ovacık’ta seçimden sonra önce dağınık, amatörce, hazine arazilerinde tarım başladı. Bir buçuk senedir kooperatifle ayakları daha çok yere basıyor. Öte yandan belediye bünyesindeki ekimler olmasaydı kurumsal mahiyete erişemezdik.
Çakan Bölgede sosyo-ekonomik tahlil ve fizibilite çalışması yaptık. Tarım ve turizm öne çıktı. Tarım dönemi kısıtlı. Adana’da, Elazığ’da ikinci ürün alınırken bizde ilk ürün ekilir. Fasulye güze kalıyor. Ayrıca ürünlerin pazarlanma sorunu vardı. Onları tüccardan kurtarmak önemliydi. Ortak topraklar üzerinde hem bir dayanışma alanı açmayı hem de artı değer yaratmayı istedik. Kimi gönüllüler tarlalarını verdi. İlkin fasulye ve nohut ektik. Paketleme, ürün seçimi gibi süreçleri gönüllü gerçekleştirdik. Siparişler önce belediyeye geldi.
Neden kooperatif modelini tercih ettiniz?
Çakan: Gıda temel bir hak. Bütün canlıların yaşam hakkını savunuyoruz. Suni ilaç kullanmıyoruz. Analizlerde buna bakıyoruz. Toprakların dinlenmesini ve canlanmasını savunuyoruz. Kâr odaklı endüstriyel üretime karşı üreticileri bilinçlendirme çalışmaları yapıyoruz. Kooperatifleşme hem hedefimizdi hem de süreç kooperatifi getirdi. Üretici ve tüketiciyi sömürü ağından kurtarabilmek için kooperatif modeli uygundu. Dünyada farklı modellerde kooperatifler var. Eşit ve özgür bir dünya için iyi bir model. Hindistan, İspanya, Filipinler’de kooperatif modellerini inceledik. Türkiye’de 12 Eylül darbesiyle kapatılmış kooperatiflere baktık. Gün geçtikçe yeni şeyler keşfediyoruz.
Meşhur Anzer balının ortalama prolin değeri 1200-1350. Bizimki 1244-1260 arasında. Bizim balımız 66 lira, Anzer’in kilosu en az bin lira. Sadece üreticinin değil, tüketicinin de kazanacağı bir sistem geliştirmek gerekir.
Durna: Üretimden koparılan büyük yığınları tekrar üretime katan, varoluşunu üretim üzerinden tanımlayan bir yaklaşım, insanın doğayla tekrar buluşabilmesi, toplumsallaşabilmesi için kooperatifçilik önemli.
Ürünlere nasıl karar verildi?
Çakan: Fasulye yörede geleneksel ürün. Barbunyayı bu sene tohumluk bıraktık, seneye ortak ekim alanında yetiştireceğiz. Eski buğday için su değirmenlerini onaracağız. Kemah buğdayı ile buranın buğdayı birbirine benzer. Eski buğdaylar bir-iki yerde var. Nohut da diğer ilçelerde geleneksel bir üründü. İlk tohumları üreticiden aldık. Fasulye için İlçe Tarım Müdürlüğü ile bir çalışma yaptık. Nohut için köylü üretim yapmak isteyince, kooperatif 500 kilo tohum veriyor. Üretimden sonra köylü tohumu geri veriyor. Nohut tohumları Elazığ ya da Hozat’tan. Ovacık’ta yerli nohut yok.
Kooperatifin Ovacık ekonomisindeki yeri nedir?
Çakan: Geçtiğimiz sene 3.5 milyon lira dağıttık. 1900 aileye böldüğümüzde 20 bin lira ediyor. Başkan ve kaymakam dahil, her ailenin evine 20 bin lira ekstra para girdi. Bu ciddi bir miktar. Belediyenin bütçesi kadar. Her sene bir üretim hedefinin üzerine çıkıyoruz. Geçtiğimiz dönem 100 tondu, bu dönem 300 tonu geçtik. Ürünleri sözleşme üzerinden alıyoruz.
Sözleşmeli üretim tarımda birçok sorun yarattı. Sizinki hangi açılardan farklı?
Yerlikaya: 365 sözleşmeli üreticimiz var. Bu modeli devletin ya da şirketlerin sözleşmeli tarım modeliyle karıştırmamak gerekir. Sözleşmelerde kendi maddelerimiz var, yüzde 90’ı çevreyle dost bir üretimi ifade ediyor. Sözleşmenin hukuki bağlayıcılığı yok. Tehdit, zorlama yok. Nasıl sağlıklı ekim yapılacağına ve nelere dikkat edilmesi gerektiğine yönelik bir tür protokol. Yerinde denetimi bu sözleşmeler üzerine kurguluyoruz.
Çakan: Sözleşmeler planlamamıza dair bir envanter çalışması. Ona göre torba, işçi hazırlığı yapıyor, koordinasyonu sağlıyoruz. Sözleşmeli üreticinin toprak, ürün analizini yapabiliyoruz. Ürünü kendisi mi ekmiş, yoksa gidip iki-üç liraya Malatya’dan, Elazığ’dan mı almış? Çünkü biz 8 lira veriyoruz.
Sözleşme yeterli oluyor mu?
Çakan: Alanda görevlendirdiğimiz çiftçiler denetim yapıyor. Köy toplantıları yapıyoruz. Sözleşmede “10 dönüm arazi ektim” diyen bir çiftçi tonlarca ürün getiremez. Dersim nüfusu çok fazla değil. Başka yerden ürün geldiğinde tespiti yapılabilir. Bir-iki defa analizlerden geçse de gelen ürünü geri çevirdik. Tabii daha sıkı bir denetim ve temsiliyet üzerinden gitmek gerekir. Bu sene nohutta hastalık vardı. Pertek’te bir üretici ilaç kullanmış. Cep telefonuyla ilacın resmini gönderdi, biz de baktık ilaç zehirli, ürünü almadık.
Gıda temel bir hak. Bütün canlıların yaşam hakkını savunuyoruz. Suni ilaç kullanmıyoruz. Kâr odaklı endüstriyel üretime karşı üreticileri bilinçlendirme çalışmaları yapıyoruz. Üretici ve tüketiciyi sömürü ağından kurtarabilmek için kooperatif modeli uygun.
Hep altı çizilen “Ovacık modeli” nedir, nasıl işler?
Yerlikaya: Kooperatifçilik farklı yerlerde farklı gelişmiş. Bizim farkımız nedir? Mesela adil fiyat politikası. Farklı yerlerde kooperatifler ortağına daha çok para kazandırmak istiyor. Biz ortakla değil, daha çok üreticiyle çalışıyoruz. Yönetici para almıyor. Bazı yerlerde kooperatiflerin başına geçmek için silahlar çekiliyor, o derece rant dönüyor. Kapitalizmle aramıza kırmızı çizgi çekip onun alanına girmemeye çalışıyoruz. Ortak üretimi teşvik ediyoruz. Zarar da edebiliriz, hiç önemli değil. Buradaki mandırada geçen yıl zarar ettik. Ama ısrar edersek üç-dört yıl içinde burada hayvancılığı geliştirebilir, doğal gübreleme ile üretimi artırabiliriz. “Bu yıl ne kâr ettiniz?” diye soruyorlar. “Geçtiğimiz yıl 240, bu yıl 365 üretici ile çalıştık, çok kârlıyız” diyoruz. Şube açtık, artık tüketiciye daha rahat ulaşıyoruz. Ortak ekim yaptık, mandırayı faal hale getirdik, bu bizim kârımız. Kooperatif sadece para kazanmak anlamına gelmiyor. Üreticinin sorunlarını çözmek, tüketiciye sağlıklı ürün ulaştırmak, toprağı korumak, üreticiyi örgütlemek anlamına da geliyor. Hiç kirlenmemiş bir coğrafyaya sahibiz. Burada üreticiler örgütlenmezse, yarın öbür gün şirketler girer ve başka yerlerdeki gibi ilaçlı üretim başlar. Nüfus artıyor, sağlıklı toprak bulmak her geçen gün zorlaşıyor. Şu an burada kimse gübre kullanmıyor, toprak korunuyor. Arıcılık da bu yüzden daha doğal. Kooperatifin çalışanları dahil eden bir yaklaşımı var. Yasal olarak haftalık çalışma saati 45. Genel kurulda 39 saat olarak belirledik, daha fazla çalışan mesaisini alır. Eksiklikler elbette var, zamanla öğrenilecek.
Kooperatifin şu anda belediyeyle ilişkisi nasıl?
Çakan: Belediye imkânları olmasa böyle bir ivme kazanılamazdı. Ovacık Belediyesi ile birlikte yaratılan kamuoyu duyarlılığı ciddi katkı sağladı. Dönem dönem belediye işçileri destek oldu. Kooperatif resmileşmesiyle birlikte, belediyenin yeri, aracı kullanılıyorsa, artık kirası da ödeniyor. Kooperatif kendine ait birçok ekipman edindi. Kamyonetimiz, termokinli (soğutucu üniteli) aracımız, minibüsümüz, iki süt tankerli aracımız var.
31 Mart seçimleriyle birlikte belediye el değiştirdi. Kooperatif ayakta kalabilir mi?
Çakan: İnsanlar kooperatifi belediyeyle beraber kodlamış. İşin bu boyutunda, dayanışma var. İnsanlar ürünleri dayanışma için alıyor. Ovacık halkı da sahip çıkıyor. Kayyum atanmamasının temel sebebi bu. Muhasebe çok ciddi denetleniyor. Bunun kayyuma bahane haline getirilmesine izin vermiyoruz. İkincisi, bizlerin ideolojik pozisyonu olabilir, ancak kooperatifi tarımsal kalkınma adına var etmeye çalışıyoruz. Her partiden üreticimiz var. Kıstasımız sağlıklı ürün yetiştirmesi..
Yerlikaya: Belediyenin değişmesi etkilemez. Kooperatif popülarite ile ayağa kalktı, ama ürünler de beğenildi. Pekmez, badem, buğday gibi farklı ürünler üzerine çalışmaya devam ediyoruz.
Durna: Toplumsal değişimin temelinde ekonomi var. Yerel yönetimlerin ekonomi temeli olmazsa ayakları yere basmaz. Toplumsal üstyapı bu minvalde gelişir. Ovacık’tan kooperatifçiliği çıkardığımızda, işin kalbini sökmüş oluruz. Sosyal politikaları dokunabildiğin insanlarla hayata geçirirsin. Kooperatifçilik bu gerçekliği oluşturuyor. Bunun üzerinden sosyal politikaları gerçekleştiriyoruz. Öğrencilere burs veriyoruz, kadınların toplumsal yaşamda özneleşmesine çabalıyoruz. Tekstil, ev emeği atölyesi gibi çalışmalar yapıyoruz. Ortak ekim alanlarında elde edilen marjdan Toplumsal Onur Vakfı’na bağış yaptık. Ne kooperatif ne de belediye yasasına göre öğrencilere burs verebiliyoruz. Belediye vakfı destekliyor, başkan üyesi. Ayrıca sosyal yardım kapsamında da öğrencilere burs veriyoruz. Gönüllü destek vermek isteyenleri ihtiyaç sahipleriyle buluşturuyoruz.
Kapitalizmle aramıza kırmızı çizgi çekip onun alanına girmemeye çalışıyoruz, ortak üretimi teşvik ediyoruz. Zarar da edebiliriz, hiç önemli değil. “Bu yıl ne kâr ettiniz?” diye soruyorlar. “Geçtiğimiz yıl 240, bu yıl 365 üreticiyle çalıştık, çok kârlıyız” diyoruz.
Yerlikaya: Ortaklara kâr dağıtmıyoruz. Sosyal ve yatırım-destek fonlarımız var. Bunlar zorunlu masraflar çıktıktan sonra geri kalan akçe. Toplumsal çalışmalarda kullanılıyor. Üreticilere yatırım-destek fonundan çeşitli alet-ekipman almak istiyoruz. Sosyal fon üzerinden kadınlara yönelik dikiş-nakış atölyesi, gıda atölyesi açmak istiyoruz. Ovacık’taki anaokuluna kooperatif ürünlerini ücretsiz veriyoruz.
Geleceği ekonomik açıdan nasıl görüyorsunuz?
Yerlikaya: Ülkede büyük bir kriz yaşanıyor. Kooperatif temel gıda ürettiği için krizden doğrudan etkilenmemiş görünüyor. Ama daha az büyüyeceğiz. Kredimiz, borcumuz yok, krizden çok ciddi etkileneceğimizi düşünmüyoruz.
Kooperatifin örgütlenmesini biraz daha açar mısınız?
Yerlikaya: Kooperatiflerin sürdürülebilmesi için yönetimin sürekli çalışması gerekiyor. Arıcılık yapan bir üretici yazın üç ay dağlarda gezer. Bir imza için işini bırakamaz. Ama iş sekteye uğrar, çünkü birçok iş çift imzayla yürüyor. İşi daha rahat üstlenecek bir gurubun kooperatifte olması gerekiyor. Kooperatifte yönetim kurulunda gönüllülük esası var.
Durna: Ekim, hasat, paketleme, tüketiciye ulaştırma gibi aşamalarda ihtisaslaşma gerekiyordu, bunun eksikliğini yaşıyorduk. İç işleyişimiz şeffaf, kararlar tabandan şekillenir, yönetim gönüllü bir şekilde çalışır ve çalışanlara hesap verir.
Kişilerin ötesine geçen, daha kalıcı bir örgütlenme söz konusu mu?
Durna: Tabandaki bilgi birikimini yukarıda kurumsallaştırmak için kadrolar gerekir. Alttaki kararları hayata geçirecek, yol gösterecek kadrolara ihtiyaç var. Ne yukarıdan dayatmacı ne de tabanın bütün taleplerine evet diyen, ikisinin diyalektik bağının sonucunu hayata geçirecek bir ilişki: Kurumsallıktan bunu anlıyoruz. Toplantılarda işçiler taleplerini ifade ediyor. Çalışanların sosyal haklarına, kooperatifin geleceğine dair öneriler geliyor, yönetim bunları tartışıyor. Makûl olanlar hayata geçiriliyor. Örnek vereyim: Fasulye ve bal üreticilerine toplantılarda “Bir ton ürün için gideriniz nedir, tüketiciye kaça sunarsak sizi kurtarır?” diye sorduk. Üreticiler kendi çıkarı üzerinden bir öneri getirdi. Bu doğal. Ama biz her üreticinin aynı zamanda bir tüketici olduğunu da hesaba katıyoruz. Tartışarak bir karara eriştik.
Yerlikaya: Kooperatif toplantılarına işçiler, emek verenler katılır. Üç ortağımız cezaevinde. Genelde genel kurulda bütün ortaklar bir araya geliyor. Birçok üst karar yasal olarak genel kurulda alınır. Yönetim kurulu bir yıl için belirlenen işleri yapar. Biz bir önceki genel kurulda mandıra kiralanması, fabrika satın alınması gibi yetkileri aldık. Yoksa ya olağanüstü genel kurul toplamak ya da bir sonraki genel kurulu beklemek gerekir.
Yönetim kurulunu nasıl belirliyorsunuz?
Yerlikaya: Ana sözleşmede tek dönem kuralı var. Amaç koltuk sevdasının önüne geçmek, ortakları sorumluluk almaya teşvik etmek. Bir grup gelip sonsuza kadar burada yöneticilik yapamaz, üreticilerin kendi ürünlerini yönetmeyi öğrenmeleri gerekir. Yönetim kurulu için bir kotamız yok. Yönetim kurulu çetrefilli bir iş olduğu ve çalışma gerektirdiği için kişiler genelde arka planda kalmayı tercih ediyor.
Dersim’de kirlenmemiş bir coğrafyaya sahibiz. Burada üreticiler örgütlenmezse, yarın öbür gün şirketler girer ve başka yerlerdeki gibi ilaçlı üretim başlar.
Peki 360 üretici bu çerçevede nereye oturuyor?
Yerlikaya: Gönül ister ki hepsi ortak olsun. Ortak olsun veya olmasın, herkese eşit hak veriyoruz. Ama yönetim sürecinde bu durum geçerli değil. Başta “üretim ve pazarlama kooperatifi” kursaydık, daha geniş bölgeden ortak alabilirdik. Ama ismi hoşumuza gitmedi, “kalkınma”yı tercih ettik.
Ortaklık kriteriniz var mı?
Yerlikaya: Bizim değil, yasanın var. Kooperatifin faaliyet alanında ikamet edecek, başka bir kooperatife ortak olmayacak. Gerçekten üretici mi, değil mi, gerekli belgeleri alacak.
Yaş ortalaması ve kadın-erkek oranları nasıl?
Yerlikaya: Tarımda ve arıcılıkta Türkiye’nin en büyük sıkıntısı yaşlı nüfus. Gençler arıcılık yapmak istemiyor. On yıl sonra 500 faal üretici olmayabilir. Yaş ortalaması 40-45 arası. Gençler az, ama daha iyi alan ekiyorlar, daha çok kovana bakabiliyorlar. Erkekler ağırlıkta. 265 üretici içinde 50 civarı kadın var. Kooperatifin istihdamında ise kadınlar ağırlıkta.
Ortakların eğitim düzeyi nasıl?
Yerlikaya: Üniversite mezunu da var, ilkokul mezunu da. Her kesimden insan var. Gazi mahallesinde Dersimli, atanamayan bir öğretmen intihar etti, Ersin Turan, o da bizim üreticimizdi. KHK ile ihraç edilmiş, arıcılık yapan insanlar var.
Ortaklarla herhangi bir eğitim çalışması yapıyor musunuz?
Çakan: Ovacık’ta hastalıklar, toprak döngüsü, arıcılık üzerine, ziraat mühendislerinin de katılımıyla bir çalışma yaptık. Düzenli bir eğitim çalışmamız henüz yok. Sözleşmemizde de yer alıyor: Kooperatifle çalışacak üreticiler eğitimlere katılmalı, tarla yaparken ağaç kesmemeli, toprağı hunharca kullanmamalı, diğer canlılara saygı göstermeli. Tohum takas şenliğini geçtiğimiz mayısta Seferihisar Belediyesi ile birlikte yaptık. Temel amaç, dünyadaki tohum ve tarım politikalarına dönük bilimsel çalışmalar paylaşmaktı. Akademisyenler katıldı, konserler verildi, kadın-emek standı açıldı. Seferihisar, Nilüfer Belediyesi, Tekirdağ, Hatay’dan Vakıflı Köyü, İzmir’den başka kooperatifler, KHK ile atılmış hocaların kurduğu Van Emek Kooperatifi’nden, Ovacık Doğal Tüketim Kooperatifi’nden arkadaşlar geldi.
Kooperatifçilik üzerinden bir sosyalist yapı ortaya çıkmayacağını biliyoruz. Kooperatifler de kapitalizme hizmet eden unsurlardır. Ancak, yoksul üreticiyi kendi haline bırakamayız. Bu kesim aynı zamanda toprağı kirletebilir. Doğru dürüst para da kazanamıyor. Kendi üretimine yabancılaşıyor, yasal tefecilerin eline düşüyor, ilaç firması, banka, tüccar sömürüyor.
Yerlikaya:. Ruhsatsız ilaç kullanımı, şeker şurubu, antibiyotik, ilaç kalıntısı üzerine Arıcılar Birliği ile ortak eğitimler yaptık. Arıcı arkadaşlar bilinçlendi. Sözleşmelerimize bunları da yansıttık. Arıcılar Birliği bizim adımıza yerinde denetim yapıyor. Pertek’te Ziraat Odası ile beraber çalışıyoruz.
Türkiye’deki çiftçilerle, köylülerle ilgili genel durumu nasıl görüyorsunuz?
Yerlikaya: Üreticiler nüfus anlamında ciddi bir tahribat yaşadı. Ovacık’ta köylünün üretim içerisinde kalmasını ve güçlenmesini amaçlıyoruz. Ama, kooperatifçilik üzerinden bir sosyalist yapı ortaya çıkmayacağını biliyoruz. Kooperatifler de kapitalizme hizmet eden unsurlardır. Ancak, yoksul üreticiyi kendi haline bırakamayız. Bu kesim aynı zamanda toprağı kirletebilir. Zirai ilaçların yoğun olarak kullanıldığı yerlerde toprağı kim kirletiyor? Şirketler üzerinden ilaç, GDO’lu tohumlar veriliyor. Daha çok verim ve para adına böyle bir sistem kurulmuş. Üretici doğru dürüst para kazanamıyor. Zarar edince bankalardan kredi alıp toprağı ipotek ediyorsun. Üretici olarak kendi üretimine yabancılaşıyorsun, yasal tefecilerin eline düşüyorsun. İlaç firması, banka, tüccar seni sömürüyor. Biz kooperatif yöntemini seçtik; kapitalizm içinde pazarlama yapıyoruz, ama her şey benim olsun mantığıyla gitmiyoruz.
Durna: Büyük köylü, tekellerle bir arada, fiyat belirliyor. Bizim esasımız küçük ve orta ölçekli köylüler. ‘68 ve ‘78 kuşağından insanlar bu sınıfın tahlilini yapmış. Maddi gerçeklikte arazi büyüklüğü belirleyici bir etken. Bugün eskisi gibi büyük araziler kalmadı. Piyasaya ve tekellere üretim yapan çiftlikler, üretim ağları oluştu. Hedefine sadece artı değeri koymuş, toprağın sağlığını, ekolojiyi düşünmeyen bir üretim politikası mevcut. Dersim’de arazi sahipliği 100-150 dönüm araziyi geçmez. Ovacık’ta ortalama 30-40 dönüm civarıdır.
Ekolojik, doğal ve organik tarım ayrımlarında siz nerede duruyorsunuz?
Çakan: Genelde sertifikasyona, “organik” ifadesine karşıyız. Elitist bir durum. Biz “doğal”, “ekolojik” diyoruz. Organik ilaç, gübre ve tohum sanayii ve pazarının üzerinden kendini var ediyor.
Yerlikaya: “Geleneksel tarımı” savunuyoruz. Organikte denetimler şirketlere verildi, 17 şirketin denetleme sertifikası var. Bazı kişiler endüstriyel üretim yapsa da, para verip sertifika alabiliyor. İlk başladığımızda kooperatifçiliği çok bilmiyorduk. Ancak siyasetimizin bir bakış tarzı var. Şirketlere karşıyız, sömürü aracı olduklarını biliyoruz. Şirket kurup devlet destek hibelerinden de faydalanabilirdik. Ama örneğin Torku da bir kooperatif, fakat şirketleşmiş. Fiskobirlik, fındık kooperatiflerinin birliği, ama üreticileri memnun etmeyen bir fiyat politikası var. Siyasallaşmış, devlet tekelinde bir kooperatif. Orada dönen muazzam para yöneticileri çürütmüş. Tıpkı sarı sendikalarda olduğu gibi. Rant, yozlaşma ve çürümeye yol açıyor. Bunlardan kendimizi izole etmeyi tartıştık.
Çakan: Organik sertifikasyona sahip bir şirket ciddi kâr marjı ile satış yapar. Migros gibi bir market zinciri düşük kâr marjı ile satar. Migros üç liraya alır, beşe satar. Organikçi yediye alır, yirmi liraya satar. İkisinin de temel mantığı yüksek kâr marjı ve sermaye biriktirmek. Bizde ise hem üreticiyi hem tüketiciyi düşünen bir yaklaşım var. Tüketicinin temel hakkı olan sağlıklı gıdayı organikçiler yüksek fiyatla satıyor. Sertifika üreticiye bir yük. Yüzyılların sınıf mücadeleleri birikiminin bir sonucu bizim çalışmamız. Bu aynı zamanda bir otokontrol-denetleme mekanizması getiriyor. Kendi varlığına ters düştüğün durumda izole ediliyorsun. Bu önemli bir denetim. Kırmızı çizgilerimizden biri marketlere satış. Öte yandan şu an mevcut tüketim kooperatiflerinin karşıladığı talebin dört-beş katı bir talepten söz edebiliriz. Market sistemine girmek yerine bu talebi kendimiz çözmeyi tercih ediyoruz. Bunu da tüccar mantığıyla yapmayız. Yoksa, Torku gibi oluruz. Torku’nun bir gıda şirketinden farkı yok. Kooperatif kâr payı dağıttığında yönetici olarak zengin olmaya bakarım. Halbuki biz çiftçiyle aynı kaderi paylaşıyoruz, ben de çiftçilik yaparak geçiniyorum.
Kızık’ta 17 köylüyle ortak ekim alanı oluşturduk. Sulama, biçme, ekim nöbetleşe yapılıyor. Her türlü iş ve masraf ortak. Ülkede ve dünyadaki toprak işgallerinden ilham aldık. Toprağı olan olmayan diye ayrım yapmadan, mevcut araziyi bir saydık.
Öte yandan organik sertifikalı balınız var, değil mi?
Yerlikaya: Organiğin yönetimsel biçimine karşıyız. İl ve ilçelerde tarım müdürlüklerinin laboratuvarları, kalifiye elemanları var. Neden bakanlık organik sertifikasını kendi elemanlarına değil de şirketlere verdiriyor? Haksız şekilde sertifikalandırılan bir sürü üretici var. Altı tane arıcımız organik sertifika ile çalışıyor. Sertifikanın işleyişi çok garip. Mesela Munzur’un tepesinden bir ot kopartın, organik sertifikası yok, ama en organik odur. Ne tohumu değişmiş ne insan eli değmiştir. Balda yılda 40 bin lira civarı analiz masrafımız var. Bazı sertifikasız ballar parametre itibariyle daha iyi bile çıkıyor. Sertifikalı olunca girdi maliyeti yükseliyor. Balda cam kavanoza geçtik. İlk başladığımızda naylon torba kullanıyorduk, şimdi bez torbaya döndük. Bez torbayı kadınlar yapıyor, böylece kendi iç dinamiklerimizi kullanıyoruz. Yedi-sekiz kadından oluşan bir atölye kuracağız. Önümüzdeki dönem cam kavanozla çökelek yapmayı istiyoruz. Maliyeti yüksek, ama kâr amacı gütmeyen bir yapımız var. Son zamanlarda gıda ürünlerinde ciddi oranda mikroplastik çıkıyor.
Gıda egemenliğinden ne anlıyorsunuz?
Yerlikaya: Üretim içinde olmayan birçok kapitalist unsur aracılıkla para kazanıyor. Tarımsal kalkınma kooperatifi ürünü satamaz, tüccarın eline düşerse para kazanamaz. Büyük organik firmaların üretimle alâkası yok. Ürünü paketleyip tüketiciye satıyor. Bu, gıda egemenliği açısından bir kopma. Organik mi? Evet. Ama nerede nasıl üretildi, bilinmiyor. Gıda egemenliği bunun bilinmesi demek. Yegâne temeli aracıları aradan çıkarmak. O yüzden tüketim kooperatifleri kurduk. Bayilik vermedik, toplu ürün satmıyoruz. Dersimli birçok zincir mağaza ürünlerimizi talep etti, vermedik. Üretici ve tüketici arasına kooperatifler dışında kimseyi sokmamak lâzım. Normal markette beş yıldızlı organik sertifikalı da olsa, o ürünün nereden geldiğini bilemiyorsun. Bizim tüketicilerimiz kooperatifin üretim, işleyiş yapısına dair her şeyi biliyor.
Kooperatifin üreticiler nezdinde güvenilirliğini nasıl sağladınız?
Yerlikaya: Kooperatiften önce Ovacık’ta fasulyenin fiyatını tüccarlar belirlerdi. Maliyetler belli. Tüccarın hiç para vermediği durumlarla karşılaştık. Örneğin 40 tonluk bir ürün alıyor tüccar, yarısının parasını peşin veriyor, kalan 20 ton buhar oluyor. Kooperatifte müstahsil makbuzu ile, elden değil, banka üzerinden çalışmaya başladık. Örneğin bu sene fiyat belirlemek için Ada ve Kedek köylüleriyle ortak toplantı yaptık. Fasulyeyi en çok üreten köyler bunlar. Kedek’te cemevinde toplandık, kilo başına 9 lira fiyat çıktı. Balda da Arıcılar Birliği’nin yönetim kurulu ve arıcılar geldi, fiyatları beraber belirledik.
Fiskobirlik fındık kooperatiflerinin birliği, ama üreticileri memnun etmeyen bir fiyat politikası var. Siyasallaşmış, devlet tekelinde bir kooperatif. Orada dönen muazzam para yöneticileri çürütmüş. Tıpkı sarı sendikalarda olduğu gibi.
Çakan: Nohudu üreticiden 8 liraya alıyoruz. Stopaj vergisi 0,16 lira, bez torba maliyeti 2.10 lira. Genel gider ve işçilik, kilo başı 1 lira. Bir kilo nohudun maliyeti 10 lira 72 kuruş. 94 kuruş da kooperatif kârı, toplam 11 lira 66 kuruş. PTT ile yüzde 60 indirimli gönderiyoruz. Şeffaflık ilkesine özen gösteriyoruz.
Yerlikaya: Bal fiyatıyla ilgili toplantıda arıcılar ve üreticiler vardı. Tek eksik tüketiciydi. Tüketiciyi temsilen bir kişi belirledik. Üretici yüksek fiyattan satmak istiyor. Anlatıyoruz: “Bal üretiyorsunuz, ama siz de başka ürünlerin tüketicisisiniz.” Böylece üretici ile tüketici arasında bağ kurduruyoruz. Enflasyon yüzünden yıl içinde fiyatlar değişiyor. Bizde fiyat yıl boyunca aynı. 3 kilo fasulye 38 lira. Adil fiyattan kastımız bu. Şeffaflık ilkesiyle satış sistemimizi paylaşıyoruz. Geçen sezon 90-95 ton ürün vardı, bu yıl 300 ton ürün var. Fasulyeyi geçen yıl 35 lira yerine 38’den satsaydık da ürünü bitirirdik, ama bu fırsatçılık olurdu. Kooperatifin kendini sürdürebileceği miktarda para kazanması bizim için yeterli. Sermaye biriktirme, mülkiyet edinme gibi bir misyonumuz yok. Üretici-tüketici dengesini iyi tutmalıyız. Bugün “piyasadan” daha düşük bir fiyata ürün alırız, ama fiyatlar düştüğünde alım fiyatımızı, üretici ve tüketiciyi koruruz. Tabii bunları yolda öğrendik. Bir sürü hata yaptık. Aramızda sürekli tartışıyoruz. Nihayetinde ticaret yapıyoruz, ama kapitalizmin sularına kaymamamız gerekiyor. Paketleme de yapıyoruz. İlla bizim sahip olmamıza gerek yok, bu sistemi de kiralayabiliyoruz. Fabrikamız yok, ama kirasını vererek işimizi görüyoruz. Yola çıkınca sorunları aşacak bilinciniz varsa aşıyorsunuz.
Durna: Önümüzdeki dönem üretici ve tüketicileri bir araya getirerek bir fiyat politikası oluşturmaya çalışacağız. Üretici de, tüketici de masraflarını ortaya koyacak. İkisi arasındaki organik bağ fiyat politikasını oluşturacak. Yaklaşık 500 üreticimizden rastgele beş üreticiyi arayacağız. E-ticaret altyapımızdan da rastgele beş tüketici belirleyeceğiz. Bu kişileri bir araya getirip tartışacağız.
Üretim ve tüketim kooperatifleri bir araya gelse daha iyi olmaz mı?
Durna: Diğer kooperatiflerle bağ kurma çabamız var. Ovacık Doğal Tüketim Kooperatiflerinde diğer kooperatiflerin ürünlerini de bulabilirsiniz. Yahut çeşitli tüketim kooperatiflerinde Ovacık ürünlerini bulabilirsiniz. Kadro eksikliğinden üretim kooperatifleriyle istediğimiz ölçüde bağ kuramadık.
Tüketim kooperatiflerinin kuruluşunda üretim kooperatifinin bir desteği var mı?
Durna: Kimi yerde var. Ama daha çok dayanışma üzerinden gidiyor. Ciddi maliyet de yok. Ovacık Tüketim Kooperatifleri daha çok kentlerdeki arkadaşların kendi çabalarıyla kuruluyor.
Tüketiciye nasıl ulaşıyor ürünler?
Çakan: İnternet üzerinden satışla ya da dayanışma halinde olduğumuz kooperatifler, dernekler, kültürevleri, cemevleri üzerinden satış yapılıyor.
İngiltere ve Amerika’ya ihracat nasıl söz konusu oldu?
Çakan: Ülke içindeki pazara yetişemiyoruz, ama ülke dışından da yoğun bir talep var. Bu yüzden tek seferlik, orada var olan dernekler üzerinden bir dağıtım ağı kuruldu.
Dersimli birçok zincir mağaza ürünlerimizi talep etti, vermedik. Üretici ve tüketici arasına kooperatifler dışında kimseyi sokmamak lâzım. Bizim tüketicilerimiz kooperatifin üretim, işleyiş yapısına dair her şeyi biliyor.
Tarım dışında kooperatifçiliği geliştirmeye dair planlarınız neler?
Çakan: Aslında, irili ufaklı birçok projemiz var. Önceliğimiz bir kadın kooperatifini hayata geçirmek. Bu amaçla, kooperatifte bir özerk kadın komisyonu kurulması gündeme gelebilir. Tekstil, torba dikimi ve geleneksel kıyafet üretilmesine dair çalışmalarımız var. “Ovacık’ta muz üretelim” demiyoruz. Köylünün ihtiyaç ve talebi nedir, burada ne üretiliyor, ne üretilebilir… Ayakları yere basan fizibilite çalışmaları, sosyo-ekonomik çalışmalar üzerinden ilerliyoruz.
Kooperatif insanların Ovacık’a geri dönmesini teşvik etti mi?
Çakan: Bölge ciddi göç veriyor. Belediyenin alınmasıyla buraya bir dönüş başlar gibi oldu, ama savaş konseptiyle tekrar göç verilmeye başlandı. Son dönemde Ovacık’a gençler geri dönüyor. Bir köylü eskiden Adana’da çalışıp buraya gelir, kazandığı parayı burada harcarmış. Şimdi tersini yaptığını söyledi. Burada ev yapmayı istiyor. Metropollere giden bir sürü genç var. Ama bölgedeki boş tarlaları kiralayıp tarım yapan gençler de var.
Ortak ekim alanı ve kolektif üretim deneyiminden bahsedebilir misiniz?
Çakan: Kızık’ta 17 köylüyle ortak ekim alanı oluşturduk. Sulama, biçme, ekim nöbetleşe yapılıyor. Her türlü iş ve masraf ortak. Ülkede ve dünyadaki toprak işgallerinden ilham aldık. Köylülerle ve köy derneğiyle toplantılar yaptık. Toprağı olan olmayan diye ayrım yapmadan, mevcut araziyi bir saydık. Fasulye, nohut ve az oranda mercimek ekildi. Çıkan ürünler kooperatife verildi. Gelir hisse olarak bölüştürüldü. Ortak ekim alanlarını başka köylerde de devam ettireceğiz, talep de var. Çünkü bunun avantajları var. Köylüler birleştiği zaman, kooperatifin olanaklarını da yanlarına aldıklarında, bahar aylarındaki sancılı süreci atlatabiliyorlar. Masrafları ortaklaştırmak önemli. Su, tarla kavgasının önüne geçiyoruz. İnsanlar arasındaki diyalog artıyor. Dışarıdan insanlar da yardıma geliyor. Temel motivasyon özel mülkiyeti ortadan kaldırılmak. ‘70’lerde devrimciler bu kültürü inşa etmişler. Bu gelenek 1994’e, köy boşaltmalarına kadar devam etmiş.
Yerlikaya: Kızık’ta 20-25 senedir fasulye ekilmiyordu. 15-20 kişi bireysel ektiğinde su kavgası çıkıyor. Şimdi su, tarla hepimizin. Kooperatif bütün masrafları önce karşılıyor, sonra tahsil ediyor. Böylece bedavacılığı engelliyoruz. Kooperatifin tek talebi emek. Emekçideki en büyük eksik sermaye. Traktörcü para isteyecek, tohum, patoz, ürünü biçmek için paraya ihtiyaç var. Mayısta ödemelerin başlıyor, eylülde ürünü satabilirsen para kazanırsın. Satamazsan, borçlanacaksın. Kooperatif bunların önüne geçti.