Beklenen karar açıklandı, İspanya Krallığı demokratik haklarını savunan 11 Katalan siyasi tutukluyu 9 ila 13 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırdı. Katalanlar ise karşılığında demokratik tsunami adını verdikleri eylemler dalgasının startını verdi. Barcelona’ya, eylemlerin ilk gününe bağlanıyoruz.
Tarihi kent merkezini batıdaki Gràcia ilçesine bağlayan, afili markaların butiklerinin yer aldığı, turistlerin sersemlemiş güvercinler gibi bir aşağı bir yukarı yürüyüp alışveriş yaptığı geniş Passeig de Gràcia (Gràcia Geçidi) caddesinin üzerinde iğne atsanız yere düşmeyecek bir kalabalık var. Tadı kaçmış, ürkmüş turistler lüks apartmanların saçaklarına sığınıyor. Mahşeri kalabalık caddenin Arago Sokağı ile kesiştiği, birçok metro hattının ve banliyö treni durağının yer aldığı yeraltı istasyonuna doğru ilerliyor. İstasyona girdiğimizde ancak milim milim ilerleyebiliyoruz. Çoğunluğu lise, bilemediniz üniversite öğrencilerinden oluşan genç bir grup elektronik tren turnikelerini zorlayıp açmış, insanlar havalimanına giden trene bedava biniyor. Havasız ortama rağmen kalabalığın sesi gür çıkıyor, bir anda hep bir ağızdan “No Volem Ser”in Ortaçağ tınılı ritmik melodisini söylemeye başlıyor: “Ne İspanya’nın bir ulusu / Ne de işgal altında bir ülke olmak istiyoruz / İlle de ama ille de bağımsızlık / İlle de Katalan diyarını istiyoruz…”
Havalimanına doğru birkaç tren hareket ettikten sonra, seferlerin iptal edildiği anons ediliyor. Bunun üzerine, binlerce kişi ismini 13. yüzyılda kurulan Katalan Meclisi’nden alan ve Avrupa’nın en uzun caddesi olan Büyük Yol (Gran Via de les Corts Catalanes) üzerinden havalimanına doğru yürüyerek yola çıkıyor.
Kararın tam 14 Ekim’de açıklanmasının esbabı mucibesi ülkemizden tanıdık: Sanıklar dava karara bağlanmadan ancak iki yıl hapiste tutulabiliyor. 16 Ekim tam da iki yılın dolduğu gündü. Böylece krallık kararı son güne bırakarak Ortaçağ hukukuna selam çakıp sorgulama aşamasını da cezalandırma aracı olarak kullanmış oldu.
Aynı günün, yani 14 Ekim’in sabahında İspanya Krallığı Yüksek Mahkemesi 14 Katalan siyasi tutukluyla ilgili kararını açıkladı. Kararın tam da o gün açıklanmasının esbabı mucibesi ülkemizden tanıdık: Sanıklar dava karara bağlanmadan, ancak iki yıl hapiste tutulabiliyor. 16 Ekim tam da iki yılın dolduğu gündü. Böylece krallık kararı son güne bırakarak Ortaçağ hukukuna selam çakıp sorgulama aşamasını da cezalandırma aracı olarak kullanmış oldu. 1 Ekim 2017 bağımsızlık referandumunun örgütlenmesinde yer alan Katalan siyasi tutuklulara şu üç suçlama yöneltilmişti: Devlete karşı isyan, isyana teşvik ve görevi kötüye kullanma. Yüksek Mahkeme Avrupa’nın eleştiri oklarına hedef olmamak için “devlete karşı isyan” suçlamasından 90 yıla varan cezalar vermeyi göze alamadı. Ancak, diğer iki suçtan 11 sanık, 9 ila 13 yıl arası değişen sürelerde hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme şunu da kayıt altına almak zorunda kaldı: “Sanıkların şiddet olaylarına karıştığına dair kuvvetli bir delil bulunamamıştır.” Oysa İspanya polisinin gemilerle çıkarma yapıp binin üzerinde insanı yaraladığı referandum sürecinde şiddete dair epey kanıt mevcuttu.
“Siyisi titikliler”
Katalan bağımsızlık mücadelesinin uzun tarihini, mahkemenin kurmaca yapısını, siyasi angajmanını ve hakimlerin ultrasağ geçmişini daha önce ele almıştık. İşin ilginç yanı, hakimler kuruluna mostralık yerleştirilen iki “demokrat” hakimin de katılımıyla, kararın oy birliğiyle alınmasıydı. Mahkeme sürecinde “siyasi” tartışmaların önünü kesmek için Katalan televizyonlarında “cumhuriyet” ve “siyasi tutuklu” kelimelerinin kullanımı yasaklanmıştı. Bu yüzden birçok yorumcu “presos poltics” yerine “prisis pilitics”, Türkçeye yuvarlarsak “siyisi titikliler” demek zorunda kaldı. Karar metni baştan aşağı dökülüyordu. Bir örnek vermek gerekirse, 12 yılla cezalandırılan Katalan Cumhuriyetçi Sol Parti (ERC) milletvekili Dolors Bassa’ya yönelik suçlamalardan biri de “Eğitim Bakanlığı sırasında kamu okullarını bağımsızlık referandumuna” açmasıydı. Oysa Bassa Eğitim Bakanlığı değil, dayanışma ekonomilerine müthiş destek verdiği hükümet üyeliği sırasında Çalışma Bakanlığı yapmıştı.
Beton millet sakarya
İspanya Krallığı’nda krizin gölgesinde borç batağında kıvranan geniş kitlelere ülkedeki yoğun göçmen varlığı da eklendiğinde (yüzde 14) sağ siyasete hedef saptırmak, milliyetçiliği köpürtmek için bolca imkân doğuyor. Öyle ki, krallık geçtiğimiz eylülde sekiz sene önce silah bırakmış, bir buçuk sene önce kendini lağvetmiş bağımsızlıkçı silahlı örgüt ETA’ya üye olduğu için 13’ü avukat 47 Basklı siyasetçiye dava açtı. Bu yüzden Katalanlar ne menem bir karar verileceğini ziyadesiyle fark etmişti. Küçük bir belediyede memur olarak çalışan Poti “krallığın mutad baskıcı yüzünü tekrar ortaya koyacağından eminim” diyordu. Caz piyanisti David ise “faşist parti Vox’un yükselmesi bir yana, ülkenin büyük kısmının aşırı sağda yer aldığı” kanısındaydı.
Mahkeme sürecinde “siyasi” tartışmaların önünü kesmek için Katalan televizyonlarında “cumhuriyet” ve “siyasi tutuklu” kelimelerinin kullanımı yasaklandı. Bu yüzden birçok yorumcu “presos poltics” yerine “prisis pilitics”, Türkçeye yuvarlarsak “siyisi titikliler” demek zorunda kaldı.
Mevzu “devletin bekası” olduğunda, İspanya parlamentosundaki beş büyük partiden dördü ânında “beton millet sakarya” pozisyonuna intikal ediyor. Dışarıdan bakanlar için nüfusun yüzde 70’ini temsil eden bu dört partiden üçünün, Francocu PP’nin (Halk Partisi), cilası dökülen neoliberalizmin genç yüzünü temsil eden ve kuruluş amaçlarından biri Katalan bağımsızlığını engellemek olan Ciutadanos’un (Vatandaşlar Partisi), koyu Katolik, kralcı ve kadın düşmanı Vox’un mahkeme kararını sevinçle karşılaması normal sayılabilir.
Ancak, 2008 krizine yol açan bankacılık-inşaat-siyaset üçgenindeki yolsuzluklarda büyük pay sahibi olan İspanya Sosyalist Partisi (PSOE) de hemen trene bindi. 10 Kasım’da yapılacak erken seçimlerin gölgesinde iyice sağa kayan ülkede azınlık hükümetinin başındaki PSOE lideri Pedro Sánchez, karar sonrası “yargı sürecinin gayet şeffaf ve güvenilir işlediğini” söyledikten sonra, “İspanya’nın bir demokrasi olduğunu ve siyasi düşüncelerinden dolayı kimsenin yargılanmadığını ispat ettiğini” ekledi. Sanchez’in “hapiste tutuklu gazeteci yok” diyen tanıdık siyasetçilerden hiçbir farkı yoktu. Oyları hızla düşmeye devam eden (yüzde 14.2) Podemos ise kararı kınayan tek kitle partisiydi.
Fırsat bu fırsattı. İspanya Yüksek Mahkemesi hakimi Pablo Llarena sürgündeki devlet başkanı Carles Puigdemont hakkındaki geçen sene geri çekmek zorunda kaldığı AB çapında tutuklama ve iade talebini tekrar dolaşıma soktu. Bu sefer iade talebi için “isyan” suçlaması değil, Puigdemont’un mahkeme kararı sonrası AB dışına kaçma ihtimali gerekçe gösterildi. Öte yandan, İspanya devletinin Puigdemont dahil yedi siyasetçiyi iade talebinin karşılanması sürgündeki siyasetçilerin yaşadığı Belçika ve İskoçya hükümetlerine faşistler gelmediği sürece ham hayal gözüküyor. Zira Puigdemont 2018 yazında gittiği Almanya’da İspanya’nın talebiyle önce tutuklanmış, ancak Schleswig-Holstein Eyalet Mahkemesi isyan ve isyana teşvik suçlarını mesnetsiz bulduğu için Puigdemont’u iade etmemiş, “görevi kötüye kullanma” suçunun araştırılması için Katalan devlet başkanını iade edebileceğini eklemişti. Hakim Llarena bu suçlamanın çok az bir hapis cezasına tekabül edeceğini bildiğinden iadeyi reddetmişti.
Karar sonrası eylem dalgası
Katalan mahpusların geleceğini tahmin etmek çok zor değil. En az beş-altı sene hapis yatacaklar, aradan uzun bir süre geçtikten sonra, tıpkı Basklı siyasetçi Arnaldo Otegi davasında olduğu gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi davanın hukuka aykırılığına dair bir karar verecek. Tutuklular onca yıl hapis yattıklarıyla kalırken, AB de görüntüde demokratlığa leke sürdürmemiş olacak.
Katalan mahpusların geleceğini tahmin etmek zor değil. En az beş-altı sene hapis yatacaklar, ardından tıpkı Basklı siyasetçi Arnaldo Otegi davasında olduğu gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi davanın hukuka aykırılığına dair bir karar verecek. Böylece AB de görüntüde demokratlığa leke sürdürmemiş olacak.
Öte yandan, mahkeme kararının siyasi sonuçlarından biri de Barcelona belediye başkanı, Müşterek Barcelona lideri Ada Colau’yu bir kere daha zor durumda bırakmasıydı. Aslında Müşterek Barcelona, Mayıs 2019 yerel seçimlerinden ikinci çıkmış, Ada Colau, birinci gelen Katalan Cumhuriyetçi Sol Parti’ye karşı şimdilerde mahkeme kararını alkışlayan (İspanya Sosyalist Partisi’nin bölgesel uzantısı) Katalan Sosyalist Partisi ve Ciutadanos ile koalisyona giderek tekrar belediye başkanı koltuğuna oturabilmişti.
Yeri gelmişken, mim koymakta fayda var, tekrar ve yeniden “tarafları diyaloğa çağıran” Ada Colau ve Müşterek Barcelona’nın hayata geçirdikleri Türkiye’de kimi zaman dev aynasında görülüyor. Konut hakkı, dayanışmacı ekonomi ve kamu yatırımları konusunda kayda değer uygulamalar hayata geçirilse de, Müşterek Barcelona bir yanda giderek hiyerarşikleşen yapısı yüzünden kıyasıya eleştirilirken, diğer yanda yapıp ettiklerinin epey fazlasını aslında bağımsızlıkçıların çoğunlukta olduğu Katalan Otonom Hükümeti de gerçekleştiriyor. Mesela 12 yıl hapis cezasına çarptırılan Dolors Bassa, Çalışma Bakanlığı sırasında yüzlerce örgütün bir araya geldiği 15 kooperatif halkevinin açılmasına önayak olmanın yanısıra, Katalunya’da İkinci Cumhuriyet’ten bu yana (1931-1939) dayanışma örgütlerine en yüksek düzeyde maddi ve manevi destek sağladı.
Kararın açıklanmasının ardından Katalanların haftalardır hazırlandığı “demokratik tsunami” protesto dalgası start aldı. Yayınlanan videoda “barışçıl demokratik direnişin” altı çizilirken, havalimanı ablukası tsunaminin ilk dalgasını teşkil ediyor. Başta Cumhuriyeti Koruma Komiteleri (CDR) ve başkanı Jordi Cuixart’ın dokuz buçuk yıl cezaya çarptırıldığı, Franko döneminde kurulan Omnium Kültür Derneği, yüzlerce Katalan örgüt ve derneğinin angaje olduğu eylemler telegram uygulaması üzerinden örgütleniyor, anlık taktikler hızla paylaşılıyor.
Havalimanına trenle ya da metroyla ulaşamayan eylemciler üç saatlik bir otoyol yürüyüşünün ardından terminale varıyor. Alışıldık polis şiddeti kendini gösteriyor. 131 kişi yaralanırken, yedi kişi Katalunya’da resmen yasak olan plastik mermiyle vuruluyor, birinin gözü çıkıyor. Ancak akşama doğru akın eden on binler yüzünden polis geri çekilmek zorunda kalıyor. Terminal ve civarında telefonlarının ışıklarını yakan eylemciler kah Çav Bella’yı söylüyor, kah “yaşasın Antifaşist Katalunya” sloganları atıyor. Demokratik Tsunami Komitesi cuma gününü genel grev ilan etti. İlkokul çocukları dahil yediden yetmişe geniş katılımın umulduğu grevde herkes pür dikkat, gerçekleştirilecek eylemlerin işaret fişeğini bekleyecek.