YEREL SEÇİMLER AREFESİNDE EMEK CEPHESİNDE DURUM

Başaran Aksu
26 Mart 2019
SATIRBAŞLARI

Kimlik siyasetine ve iktidar koalisyonunun beka söylemine kilitlenen yerel seçim süreci, bir yandan da, yakın tarihimizin en derin ekonomik krizlerinden birinin gölgesinde yaşanıyor. Maaş veya tazminat alamamaktan, sendika hakkının engellenmesinden kaynaklanan irili ufaklı yüzlerce işçi direnişi, eski ikna yöntemlerinin artık tutmadığını gösteriyor. Ve birçok örnekte, işçilerin karşısında sadece iktidar değil, muhalefet belediyeleri ve üye patronları duruyor. Türkiye’nin dört bir yanına yayılan direnişler ve işçi sınıfının krizle mücadelesi yerel seçimleri nasıl etkileyecek, bu mücadelelerin seyri 1 Nisan’dan itibaren nasıl değişecek? Emek cephesine yakın plan… 

Ekonomik krizin etkisinin gün yüzüne çıktığı ağustos ayından şubat ayına kadar işçi direnişleri ve eylemleri hem kamuoyunun hem de solun farklı kesimlerinin daha fazla gündemindeydi. Aslında şöyle ifade etmek daha doğru olur: OHAL dönemi dahil olmak üzere, 2015 yılındaki Metal Fırtına’dan bu yana kesintisiz süren, fakat ne kamuoyunda ne de sol nezdinde yeterli ilgiye mazhar olabilen işçi direnişlerinin mecburen farkına varıldı.

Kimlik siyasetinin, ilericilik-gericilik söyleminin konforlu sularında siyaset yapmaya alışmış, farklı toplumsal kesimlerle bu çerçevede ilişki kurmayı tercih eden kesimler dahi işçi direnişlerine gittiler, işçilere göründüler. Birçoğu açısından bu geçici ilgi seçim atmosferine girildikçe ortadan kalktı.

31 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarıyla AKP’nin gerileyeceği ve dolayısıyla daha rahat nefes alınabilecek ortamın doğacağı beklentisi “muhalefet” cenahında yeniden egemen olmaya başladı. 2002-2008 arasındaki “refah ve demokrasi ortamı” yeniden oluşabilir varsayımıyla yeni bir yanılgı siyasetine gönül verildi. İktidarın, devletin ulvi hassasiyetlerine göre şekillenmiş düzenin söylem dünyasının sessiz yurttaşı olmak seçildi.

Dört yılı aşkın bir süredir kesintisiz, ama dağınık bir şekilde süren işçi eylemleri mevcut sendikal dünyayı zorlayarak ilerlemeye çalışıyor. Çoğunlukla kendiliğinden ortaya çıkan, ortak bir davranış biçimine sahip olmayan bir hareket bu.

Eylül 2018’de, 1+1 Forum’a yazdığım değerlendirmede, krizin faturasını mutlaka emekçilerin ödeyeceğini, sendikal hareketin doğrudan ya da dolaylı olarak egemen sınıfın ve onun devletinin kontrolünde olduğunu, işçilere yön gösterecek solun büyük kesiminin de doğrudan ya da dolaylı biçimde bu sendikal yapıların patronajıyla hareket etmeye mahkûm olduğunu dile getirmiştim. Dört yılı aşkın bir süredir kesintisiz, ama dağınık bir şekilde süren işçi eylemleri nadiren bu sendikal yapıların tamamını karşısına almaya cesaret ederken çoğu zaman mevcut sendikal dünyayı zorlayarak ilerlemeye çalışıyorlar.

Çoğunlukla kendiliğinden ortaya çıkan, ortak bir davranış biçimine sahip olmayan bir hareket bu. İşçiler yol kesme, işgal, kent meydanlarında, fabrika, işyeri önlerinde toplu bekleyiş, üretimi durdurma ve yavaşlatma girişimlerinden AKP mitinglerinde Reis’e itiraza uzanan, intihar ve intihar girişimlerinin de eksik olmadığı çok farklı tepkilerle kendilerini ifade etmeye çalışıyor.

Real-Makro Market işçileri

İşçilerin artık büyük bir kesiminin dahil olduğu sosyal medya zeminlerinde kazanımlar ve yenilgiler paylaşılıyor. Böylece hem ortak bir hafıza oluşuyor hem de yürütülen tartışmalar bir tür eğitim süreci işlevi görüyor. Giderek “işçinin, emekçinin kendi gibilerinden başka dostu yok” algısı yerleşik ortak duyguya, kanaate dönüşmeye başlıyor.

Seçim sürecinde solun ve sağın söylem düzeyinde birbirine giderek yakınlaşması ise bu algının güçlenmesine neden oluyor. Sağ ya da sol, düzen içi siyasi zeminlerden gün geçtikçe daha da fazla dışlanan emekçi halk mevcut seçenekleri oylamak dışında bir rolünün olmadığının giderek daha çok farkına varıyor.

Şimdi bu genel tablo içinde, 31 Mart’a sayılı günler kala, emekçilerin direniş-eylem haritasına yakından bakalım…

Real-Makro Uyum-Makro Market, Artvin, Gebze, Orhangazi…

İstanbul, Ankara, Konya, Malatya, Kayseri, Samsun Real Market, Makro Uyum Market, Makro Market direnişleri Makro Uyum’da kazandı, Makro Market’lerde kısmi kazanımlarla direniş sürüyor. Real direnişi, iş kolu olmamasına rağmen Nakliyat-İş’in örnek sahiplenmesiyle 20 ayı geride bıraktı.

Artvin Murgul Eti Bakır işçileri

Artvin Murgul Eti Bakır’da, üç işçinin tutuklanmasına, 35 işçi hakkında onlarca dava üretilmesine rağmen direniş militan eylemlerle boyun eğmeden sürdürüldü. İşçinin ve ilçe halkının patron Mehmet Cengiz’in derebeyliğine karşı direnci sürüyor.

Gebze Flormar’da 297 gün süren direniş kısmi bir kazanımla sonuçlandı. TİSK genel sekreteri, Petrol-İş genel başkanı, Türk-İş başkanı ve devletin tüm kurumlarının içinde olduğu ve direnişçi işçilerin bölünmesine de yol açan bir tezgâha rağmen Flormar örnek bir direniş olarak işçi hareketinin güncel ve tarihsel hafızasına kaydedildi.

Orhangazi Cargill’de Tek-Gıda-İş üyesi oldukları için atılan işçilerin direnişi inatla sürüyor, Cargill direnişi 400. güne yaklaşıyor.

Düzen içi siyasi zeminlerden gün geçtikçe daha da fazla dışlanan emekçi halk mevcut seçenekleri oylamak dışında bir rolünün olmadığının giderek daha çok farkına varıyor.

Kütahya, Gümüşhane, Yozgat, Aydın

Eti Gümüş Kütahya’da işverenin krizi fırsata çevirme oyunuyla işten atılan 1000 işçi kent meydanında üç eylem yaptı. Patron SSS Yıldızlar Holding, Kütahya’da oynadığı oyunun aynısıyla Gümüşhane ve Yozgat işletmelerinden sırasıyla 350 ve 400 işçiyi işten attı. İşçiler bu kentlerin meydanlarına çıkarak isyanlarını dile getirdiler.

Flormar işçileri

Sorgun Savana Madencilik 150 işçisinin maaşlarını aylarca ödemedi, defalarca kaymakamlık önünde toplanan işçiler seslerini duyurmaya çalıştılar. Aydın Söke’de Elit Madencilik 110 işçisini ocağı kapatarak kapı önüne koydu. İşçiler ocak önünde itirazlarını dile getirdiler. CHP’li kimliğiyle tanınan Suat Zeytinoğlu sahibi olduğu Söke Sibaş Gıda’dan 80 işçiyi sendikaya üye oldular diye attı, işçilerin direnişi sürüyor.

CHP Aydın Belediyesi önünde DİSK Sosyal-İş’e üye oldular diye atılan işçilerin direnişi 260. güne ulaşacak. CHP yöneticileri ve vekiller ise CHP’li belediye başkanı Özlem Çerçioğlu’na dair partilerine üye her işçi düşmanı belediye başkanı için geçerli olan “ya, ona Kılıçdaroğlu bile söz geçiremiyor” tezini tekrarlamaktan başka bir şey yapmıyorlar. Çerçioğlu önce Sosyal-İş’in çoğunluğu sağlayıp yetki başvurusunda bulunduğu otobüs şoförlerinin bağlı olduğu belediye şirketini AKP’li çalışma bakanının kolaylaştırıcılığıyla ticaret-büro iş kolundan nakliyat iş koluna geçirdi. Ancak, bu iş kolunda kök söktüren sendikalar olduğunu fark edince de genel hizmetler iş koluna çevirip Türk-İş’in Belediye-İş Sendikası’nı çağırarak işçileri bu sendikaya üye olmaya zorladı. Ardından da sendika yöneticileriyle çıkıp emekçi seven başkan şovu yaptı.

Silivri, Eskişehir, Muğla, Urfa

Cargill işçileri

Silivri’de, Petrol-İş’e üye olup çoğunluğu sağlayan Kale Kayış işçileri,15 gün önce CHP’li kimliğiyle öne çıkan ve Silivri belediye başkanının yakın arkadaşı patron Faruk Dağlı’nın sendikanın yetkisine itiraz etmesine tepki gösterip üretimi durdurdular ve direnişe başladılar. Çünkü işçiler, patronlar sendikanın yetkisine itiraz edince mahkeme sürecinin dört-beş yıl sürdüğünün, işverenlerin bu süre içinde sendika üyesi işçileri “bilinen” yollarla istifaya zorlayarak sendikal örgütlenmeyi imkânsız hale getirdiklerinin farkındalar.

İş cinayeti ve kazalarının sık yaşandığı, sürekli kimyasal toz soluyarak çalışmaya mahkûm edilmiş Kale Kayış işçisi örnek bir tavırla direnişi sürdürüyor. Nakliyat-İş Sendikası’na üye olan Eskişehir, Muğla, Şanlıurfa Polçak Tüvtürk işçileri işten atılınca direnişe başladılar. Muğla Tüvtürk’ün patronu eski MHP vekili direniş başlarken direnişi kırmak için işçilere karşı silah bile kullandı. İşçiler geri adım atmadı ve direnişi sürdürdüler. Şanlıurfa Polçak Tüvtürk’ün patronlarından biri MHP’li, diğeri HDP’li.

Sendika HDP genel merkezine durumu iletti, ancak ayları geride bırakan direnişin talebinin karşılanmasına katkı sağlayacak bir cevap henüz gelmedi. Bu üç işyerinde de direniş devam ediyor.

Aydın Belediyesi işçileri

Çerkezköy, Antep, Edirnekapı

Çerkezköy Altın İplik’te 11 aydır düzensiz ödenen ücretlere tepki olarak işçiler sendikaya rağmen fabrika içine geceli gündüzlü kapanarak direnmeye başladı ve taleplerinin bir kısmı karşılandı. Direniş ısrarı devam eden işçileri, patronun ricasıyla yetki itirazı mahkemesi süren sarı Teksif Sendikası’nın yöneticileri susturdu. Direniş 18 Mart’ta, sendika şube başkanının basın açıklamasıyla sona erdirildi.

Antep’te, şubat ayında patronun yüzde 10 zam önerisine tepki gösteren işçiler Şireci, Flament, Özsever, Boyar Kimya fabrikalarında üretimi durdurdular ve fiili greve çıktılar. Yaptıkları pazarlıkla ücretlerini artırmaya çalıştılar. Yine Antep’te, Başpınar Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Zümrüt Gıda patronunun kriz bahanesiyle hiçbir hak ödemeden kapı önüne koyduğu işçilerin başlattığı direniş iki haftayı geride bıraktı.

Deriteks Sendikası’nın örgütlü olduğu CPS Otomotiv Tekstil’de yılbaşında işten atılan işçiler tazminatlarının ödenmemesi nedeniyle aralıklı olarak eylemlerini sürdürüyor. Edirnekapı Şehitliği’nin hemen yanındaki Uzel fabrikası işçileri 11 yıldır alamadıkları kıdem tazminatı hakları için her pazar, saat 11’de fabrika önünde toplanıp seslerini duyurmaya çalışıyor. 11 yıldır devletin, AKP’nin, sarı sendika Türk Metal’in oyunlarıyla kandırılan işçilerin son çare olarak eyleme başlamış olması önemli. 11 yıllık inandırıcılığın çözülüşü ve işçilerin eyleme geçmek için kırması gereken ideolojik, politik, kültürel cenderelerin büyüklüğü açısından önemli bir örnek Uzel Direnişi.

Zeytinburnu, Tirebolu, Kars, Sakarya

Uzel işçileri

AKP’li Zeytinburnu Belediyesi’nden KHK ile atılan taşeron işçi Kenan Güngördü’nün direnişi bir yılı geride bırakıyor. AKP Tirebolu ve Kars Belediyeleri’nde işçilerin ücret alacakları için eylemler oluyor. İnşaat iş kolunda hem kendiliğinden fiili hak arayışları hem de özellikle İnşaat-İş ve Dev-Yapı-İş’in öncülük ettiği ödenmeyen ücretlerle ilgili kısa sürede çözüm üretilen direnişler yaşanmaya devam ediyor. Termikel, Elektromed, 6 Kanal A gibi şirketlerde çalışanlar ödenmeyen ücret alacakları için basın açıklamaları yaptılar.

Sakarya Tank Palet Fabrikası’nda ise yapılan mitingler ve basın açıklamaları, sarı sendika Harb-İş genel merkezinin AKP ile birlikte fabrikanın Katar sermayesine satışı sürecinin bir parçası olduğu gerçeğinin üzerini örtmek üzere gündemde. Fabrika işçilerinin savunma bakanlığına bağlı diğer fabrikalara geçiş için başvuru işlemleri de aynı anlaşmanın bir parçası. Ortada özelleştirme karşıtlığından ziyade şeker fabrikaları satış sürecinde sarı sendika Şeker-İş’in sergilediği karşıymış gibi yapıp satışın parçası olma pratiği var. Sarı sendikacılar koltuklarını devlete ve Erdoğan’a borçlu olduklarının farkındalar.

Sakarya Tank Palet işçileri

Avcılar, Dilovası, Mersin, Çorlu, Çanakkale

Yine geçtiğimiz aylar içinde Avcılar Gripin, Dilovası-Mersin İzocam, Çorlu Ürosan Kimya grevleri kazanımla sonuçlandı. İzban grevi CHP ve AKP işbirliğiyle yasaklanırken, Karabağlar Belediyesi’ndeki grev kazanımla sonuçlandı. Eski DİSK başkanı, yeni CHP vekilinin bu iki grevle ilgili açıklamaları kamuoyunda tepkilere yol açtı.

Çanakkale Seramik, Söğüt Seramik, Altın Çini Seramik gibi büyük kuruluşlardan atılan işçi sayısı binleri geçti. Son altı ayda atılan işçi sayısı, resmi rakamlara göre, 700 bine ulaştı.

Yazıya alamadığım işten atılmalara, ücret ödemelerine tepki içerikli ya da grev kararı asmakla sonuçlanan ya da belediyelerde sendika şube kongreleri öncesi yöneticilerin seçilmek için ihtiyaç duydukları şovlarla da gölgelenen yüzlerce eyleme şahitlik ediyoruz.

Uzel işçileri 11 yıldır alamadıkları kıdem tazminatı hakları için her pazar saat 11’de fabrika önünde toplanıyor. 11 yıldır devletin, AKP’nin, sarı sendikanın oyunlarıyla kandırılan işçilerin eyleme başlamış olması önemli. Eyleme geçmeleri için kırmaları gereken ideolojik, politik, kültürel cenderelerin büyüklüğü açısından önemli bir örnek Uzel Direnişi.

31 Mart ve sonrası

İzban işçileri

Önemli olan işçi eylem ve direnişlerinin krizle birlikte hem sektörel hem de coğrafi ölçek açısından yaygınlık göstermeye başlamasıdır. AKP tüm hesabını 31 Mart’a göre yaptı ve 31 Mart’a kadar tepkilerin büyümemesi için elinden geleni ardına koymamaya devam ediyor.

AKP’nin bu seçimlerden belirli bir gerilemeyle çıkacağı aşikâr, ancak emeğin denetimi hususu egemen sınıfların hâlâ en büyük korkusu. İslâmcılık ve milliyetçilik cenderelerinin rıza üretiminde emekçiler arasında eski bereketli işlevini gösteremediği apaçık. Ortadoğu’da savaş varken ve Türkiye bu savaşa tam boy batmışken, dünyada ekonomik buhranın bir türlü geride bırakılamadığı tespiti neredeyse ortak bir kanıya dönüşürken, tek adam rejiminin faşizan uygulamalara başvurmayacağı hayalini kuranlar var.

AKP zayıflasa bile sermaye sınıfı ekonomik krizin ve ona karşı halk tepkisinin derinleşmesi olasılığını boş bırakamaz. İşçiler arasında sermaye devleti için rıza üretiminin zorlandığı noktalarda egemen sınıfların çıplak zor tercihlerinin gündeme gelmesi mümkündür. Ya da tersinden, varsayalım geç olacak olan erken oldu ve Saray’dan kurtulduk. Saray’dan kurtulmanın sarhoşluğuyla kriz karşısında “aynı gemideyiz” düşüncesiyle arkasına yaslanıp liberal çizgi dışına çıkan işçi örgütçülerini derin devlete havale eden seçenekler de gündeme gelebilir. Etrafta düzen siyasetçisi eksiği olmadığı gibi, kullanışlı aymaz solcu da çok.

Bu ülkenin emekçilerinin kendilerini sosyal, siyasal yollarla ifade edebilecekleri, yerel ve genel önderliklerinde ağırlıklı olarak temsil edilecekleri, tarihsel maddecilikle düşünen, devrimcilik dışında bir etikete ihtiyaç duymayan, emekçi niteliği belirgin bir sol kitle siyasetine ihtiyaç var. Patrona, devlete, sarı sendikaya, her türlü ırkçılığa ve ayrımcılığa tavizsiz mücadele yürütmek güzel günlerin kapısını aralayabilir ancak. İşçilerin kesintisiz, ama dağınık direnişleri, eylemlilikleri sola böyle bir yol gösteriyor.

1 Nisan itibarıyla, solun bu yola odaklanması gerekiyor. Mücadelenin kendisi birçok soruya dair ipuçları verecektir zaten.   

^