TEMİZLİK İŞÇİSİ TÜRKAN ALBAYRAK’IN 11 AYDIR SÜREN DİRENİŞİ

Söyleşi: Halil Burak Öz
16 Temmuz 2019
SATIRBAŞLARI

Temizlik işçisi olarak çalıştığı işyerinden KHK ile atılan Türkân Albayrak 11 aydır direnişte. 115 kez gözaltına alındı, 150 bin liranın üzerinde para cezasına çarptırıldı, ama yılmadı, pes etmedi, işine geri dönmek için mücadelesini sürdürüyor.


Sizi tanıyarak başlayalım…

Türkân Albayrak: AKP hükümeti tarafından üçüncü kez işten atılan bir temizlik işçisiyim. Aslen Trabzonluyum. Ailem Düzce’ye yerleşmiş. Evlenerek İstanbul’a geldim. 1985’ten bu yana Sarıyer’de oturuyorum. 1995’te geçim sıkıntısı yüzünden 30 yaşında konfeksiyonlarda çalışmaya başladım. İkinci oğlumun doğumuyla işi bıraktım. Oğlum 7 yaşına geldiğinde tekrar işe başladım. Telekom’da taşeron firma bünyesinde temizlik işçisi olarak ekonomik sıkıntılarımızı atlatana kadar bir süre çalışır, sonra bırakırım diye düşünmüştüm. İlk işten atılışım da Telekom’da oldu zaten.

İşten neden atıldınız?

Taşeron firmanın müdürünün tacizlerine karşı çıktığımız, haklarımızı aradığımız için beş kişi işten çıkarılmıştık. Açtığımız işe iade davasını kazandım. Gidip gelmem daha zor olduğu halde taşeron firma beni Paşabahçe’de temizlik ihalesini aldığı hastaneye gönderdi. Sürgün edildiğim Paşabahçe Devlet Hastanesi’nde dört buçuk yıl çalıştım. Orada da sendikal çalışma yaptım diye işten atıldım. İşten atılmadan önce şöyle söylemiştim, “Bu sefer evime gidip oturmayacağım. Hastane bahçesinde direneceğim.” Direneceğim derken orada nasıl kalacağımı hiç düşünmedim. Ama kalmakta kararlıydım. Hastane bahçesinde kalmaya başladıktan sonra çadır kurmam gerekti. Çünkü gece kalacak yer yoktu. Böylece 118 gün süren bir direniş yaptım. Evime gitmedim. Gazeteler, televizyonlar haber yapıyordu. Tüm Türkiye duydu. Sonuçta tek başına bir kadın, hastane önünde direniyordu.

Düzce’de büyüdüm. Babam MHP’lidir. Hatta MHP ilçe başkanlığı da yapmıştır. Ama İstanbul’a geldikten sonra, yaşamı görünce… İşe girip çalışmaya başlarsan görüyorsun. Çalışmaya başlayınca işçi bilinci aldım. Çünkü görmen gerekiyor. Ne kadar anlatılırsa anlatılsın, anlamanız için görmeniz lâzım.

Kimler o dönemde direnişinizi haber yaptı?

Kanal D, CNN Türk, Haber Türk, NTV, yani aşağı yukarı bütün kanallar yaptı. BirGün, Cumhuriyet zaten haber yapıyordu, Milliyet’inden Hüriyet’ine, gazetelerin hepsi yazdı. O dönemde ben direnirken İl Sağlık Müdürü, “Türkan Albayrak boşa direniyor. Biz zaten başka işçiler de atacağız” demişti. Ama direnişimin son yedi günü açlık grevine başladım. İl Sağlık Müdürü haber gönderdi: “Seni evine yakın bir yerde işe başlattıracağım.” Paşabahçe’ye sürgün gitmiştim. Evime yakın Sarıyer İlçe Sağlık olunca kabul ettim ve 118 gün sonra işime geri döndüm.

Paşabahçe direnişiniz 2010’daydı. Tek başına direnişe çıkmıştınız, ama yanınızda birçok insan yer aldı. İşçi mücadeleleri o günlerde medyanın daha mı çok ilgisini çekiyordu?

Sesimizi daha fazla duyurabiliyorduk. Faşizm bu kadar azgın değildi. Dilekçe eylemi yapmıştık mesela, 100 kişi katılmıştı.

İşçi hakları mücadelesinde aktif olmanız nasıl başladı?

Düzce’de büyüdüm. Babam MHP’lidir. Hatta MHP ilçe başkanlığı da yapmıştır. Ama İstanbul’a geldikten sonra, yaşamı görünce… Taşrada yaşarken devletle yüz yüze gelmiyorsun. İşe girip çalışmaya başlarsan görüyorsun. İstanbul’a geldikten sonra düşüncelerim eşimle birlikte değişmeye başladı. Eşim 12 Eylül öncesi devrimcilik yapmış, işyeri temsilciliği, şube başkanlığı yapmış, bir sürü işkolu değiştirmiş biri. Ondan etkilenmem vardı, ama asıl çalışmaya başlayınca işçi bilinci aldım. Çünkü görmen gerekiyor. Ne kadar anlatılırsa anlatılsın, anlamanız için görmeniz lâzım.

Kaç çocuğunuz var?

İki erkek çocuğum var. Üniversiteyi bitirdiler, farklı sektörlerde çalışıyorlar.

İşten atıldığınızda emekliliğinize ne kadar vardı?

İşten atılalı 300 gün oldu, ağustosta bir yıl dolacak. Çalışıyor olsaydım altı ay sonra emekli olacaktım.


2010’da direnişle işinize geri dönmüştünüz. Bugün yine işiniz için direniştesiniz. O dönemle bu dönemi kıyasladığınızda,

O dönemde bütün sol kesim yanımdaydı. Sendikalar, KESK, DİSK… Aydınlar yanımdaydı. Yani muhalif olan tüm kesim direnişime destek veriyordu. Benim haberlerimi yapan gazeteciler şimdi yurt dışında… Sırrı Süreyya Önder o zaman bir TV programı yapıyordu, şimdi tutsak. O dönemde yanıma gelenlerin çoğu tutsak. Yanıma gelebilecek olanlar ya yurtdışında ya tutsak. Bu da ülkenin durumunu gösteriyor. Bugün faşizm çok daha azgın. İnsanlar yanıma gelmek, direnişime destek vermek istiyorlar. Mesela çevredeki esnaf alkışlıyor uzaktan ya da haber gönderiyor, ama korkudan yanıma bile gelemiyor. Alana gitmediğim zaman, merak ediyorlar, ne oldu diye haber gönderiyorlar. Yanımda tabii ki sendikacıları, DİSK’i, KESK’i görmek isterdim. Cumhuriyet gazetesine kaç kez gittim. Zar zor haber yaptırabildim. BirGün gazetesine gittim, haber yapmıyorlar. Evrensel’e gitmedim, yapmayacaklarını görüyorum. Mail atıyorum ama…

Broşürümle kapıları çalıyorum, direnişimi, kendimi anlatıyorum. “300 gündür işim için direniyorum, sesimin duyulmasını istemiyorlar, ben de sizin kapınızı çalıp niçin işten atıldığımı, niçin direndiğimi, yapılan haksızlığı anlatıyorum” şeklinde insanlara açıklıyorum.

Sosyal medya tepkileri nasıl?

Diğer basını kullanamadığımız için zaten sosyal medyaya ağırlık veriyorum. Haberleri oradan yapıyoruz. Çünkü haberlerin okunmasını istiyoruz. Başka olanak yok. Kitle çalışması yapmak istiyorum aslında… Mesela Sarıyer’de, daha merkezi bir yer olan Büyükdere’ye bir dönem direnişimi taşıdım. Bunlar benim sesimi kısıyorsa halka giderim diye Büyükdere’ye gittim. Dağevleri’nde, Pınar mahallesinde kapı çalışması yaptım. Kendi mahallemde kapı çalışması yaptım.

Kapı çalışması nasıl oluyor?

Broşürümle kapıları çalıyorum, direnişimi, kendimi anlatıyorum. “300 gündür işim için direniyorum, bunun için işten atıldım. Sesimin duyulmasını istemiyorlar, ben de sizin kapınızı çalıp niçin işten atıldığımı, niçin direndiğimi, yapılan haksızlığı anlatıyorum” şeklinde insanlara açıklıyorum. Direnerek onları insafa getireceğimizi düşünmüyorum. Halkın bizi sahiplenmesi ve bir baskı oluşturması için direniyorum.

KHK ile atılan binlerce insan var, ama mücadele yolunu çok az kişi seçti. Sizce neden?

Onları engelleyenin korku olduğunu düşünmüyorum. KESK’e üye olan insanlar direnmez miydi? Bağlı bulundukları sendikalar önlerini kesti. İşini kaybeden insanın kaybedecek başka bir şeyi olmaz. Sendikalar bir süre direniyormuş gibi gösterip insanları oyaladılar. Sonra da geri çekildiler. İşçiler ve memurlar umutsuzlaştı ve direnmeyi bıraktı. Biz sendikaların gerçek yüzünü biliyoruz. Nereye kadar gideceklerini de biliyoruz. Nereye ne kadar yatırım yapabileceklerini biliyoruz. O yüzden de kendimize güveniyoruz. Kazanacağımıza inanıyoruz. Halkımıza inanıyoruz. Bu zamanlar zor zamanlar, ama halkı ayakta tutması gereken birileri olması gerekiyor. Halkı ayakta tutan devrimcilerse, biz de devrimciysek direnerek, halka direnilebileceğini, bu düzene teslim olunmayacağını göstermemiz gerekiyor. Her birimiz, Ankara’da, Bakırköy’de direnenler aslında yaşamlarını başka şekilde de idame ettirebilir. Ancak amaç sadece para kazanmak ya da işimize dönmek değil. Bu halkı ayakta tutmak, direnilebileceğini göstermek.


Halktan bunun karşılığını alabiliyor musunuz?

Alana gelmiyorlar. Tabii istediğimiz alana gelmeleri. Şimdilik bizi uzaktan destekliyor olabilirler. Ama bu gelmeyecekleri anlamına gelmez. Gezi ayaklanmasını düşünelim. Böyle bir ayaklanma olabileceğini düşünür müydük? Bir birikimin sebebiydi. O dönemde Kazova direnişi vardı. Sönük bir yerde duruyordu. Ne zaman ayaklanma oldu, Kazova büyüdü. Bizim direnişlerimiz de öyle aslında. Şimdi sesimizi kısıyorlar gibi görünüyor, ama aslında biz o alanlara sahip çıkıyoruz. Yarın bu direniş alanları dolacak. Çünkü biz bu alanları boş bırakmıyoruz. Bazen umutsuzluğa kapılıyor muyuz? Ben hiç umutsuzluğa kapılmadım, ama bazen hiçbir şey değişmiyor gibi geliyor, ama direnmesem de hiçbir şey değişmeyecek. Direnirsem bir şeyleri değiştirebiliyoruz. CHP seçimleri aldı şimdi. Kendisi mi aldı? Halkın direngen yanlarını ayakta tutmasak CHP seçimi alır mıydı? CHP’ye çalışmadık, ama halkın direngen yanlarını, yani karşı gelinebileceği, değiştirilebileceği fikrini ayakta tutmadık mı? Yüksel direnişi faşizme ilk ses çıkaran direniş. Direnilebileceğini gösterdi. Ben işten atılınca Nuriye (Gülmen) direnmeseydi, ben direnir miydim? Bilemiyorum. Nuriye diyor ki, “Türkân Albayrak’ın direnişinden etkilendim.” Ama Yüksel direnişi olmasaydı ben de belki direnmezdim. “Bu dönemde, bu yaşta direnilir mi?” derdim. Birbirini besleyen şeyler bunlar. Yarın biz hiç olmayacağız. Adımız bile belki anılmayacak, ama daha ileri çıkmış başka direnişçiler olacak.

Gözaltına alınmaktan insanlar korkuyor belki de ondan direnemiyorlar.

Ama gözaltına alınınca anlıyor. Bizler de elbette korkuyoruz ama direncimiz, kazanmaya olan inancımız korkumuzun önüne geçiyor. Özellike işten atılmış KHK’lı memurların korkacakları bir şey yok. Direnirlerse kazanacakları bir sürü şey var, direnmezlerse çürüyecekler. Görüyoruz, çürümüyorlar mı? Yaşamın neresindeler?

İşçilerin öz-örgütlerini kurması gerekiyor. Kendi işçi meclislerini oluştururlarsa DİSK’i bile değiştirebilirler. DİSK’teki işçilerin işçi meclisleri olduğunu düşünün. Oradaki bütün yöneticileri aşağı indirirler. İşçi örgütlü olup sendikacının kapısına dayandığında patronun dediğini değil işçinin dediğini yapacak.

Her gözaltına alındığınızda ceza yazıyorlar, bunlara karşı ne yapıyorsunuz?

115 kez gözaltına alındım. Biner liradan 115 bin lira ceza yazıldı. Genelde itiraz ediyoruz. Bazı itirazlarımız kabul olundu. Bazılarını AYM’ye gönderdik. Henüz kesinleşmiş bir şey yok. Ödemiyoruz. Ödemeyeceğiz de. Yarın kapımıza bu ceza için gelirlerse onun için de direneceğiz.

Oğullarınız direnişinize ne diyor?

Destek vermiyorlar. Tabii herkesin kendi yaşamı var. Bir de erkek olmanın verdiği bir şey var. “Ya anne neden bunu yapıyorsun, biz sana bakamıyor muyuz? Yeter artık yapma” gibi şeyler söylüyorlar, ama vazgeçmeyeceğimi biliyorlar. O yüzden de bir kabullenmişlikleri var. Çok etrafımda yoklar.

Onları devrimci yapamadınız yani…

Öyle bir şeyimiz var. Herkese bir şeyler öğretiyoruz, ama çocuklarımıza öğretemiyoruz, öğretmiyoruz. Galiba onları unutuyoruz ya da bir şeyleri eksik bırakıyoruz, ama bu arada onları nasıl eğitiriz, onu da öğreneceğiz.

Mahalledeki tepkiler nasıl?

Çalıştığım için mahalleyle çok ilişkim yoktu. Direnişimi önce mahallemdeki insanlara anlatayım dedim. Hem direnişimi bilmeleri hem bana nasıl destek verebilirler mi, onu öğrenmek için. Şimdi arada, “Ne oldu, işe başladın mı?” diye soruyorlar. Senin yaşadıklarının aynısını aslında onlar da yaşıyor. Sen ne hissediyorsan, nasıl düşünüyorsan aynısını düşünüyorlar. En büyük sorunumuz aslında örgütsüzlük. Sanırım çok fazla çaba sarf etmiyoruz.

Nasıl bir çaba sarf etmeli?

Sendikalarla işçilerin haklarını alamayacağını gördük. Yapılması gereken işçi meclisleri örgütlemek. Onun için de işçilere gidip kendilerine güvenmelerini, işçi meclislerini örgütlemelerini sağlamak gerekiyor. İşçilerin öz-örgütlerini kurması gerekiyor. Kendi işçi meclislerini oluştururlarsa DİSK’i bile değiştirebilirler. DİSK’teki işçilerin işçi meclisleri, kendi güçleri olduğunu düşünün. Oradaki bütün yöneticileri aşağı indirirler. İşçi örgütlü olup sendikacının kapısına dayandığında patronun dediğini değil işçinin dediğini yapacak. Bunu sendikacılar değil işçiler yapacak.

İşyeriniz Sarıyer Kaymakamlığı’yla aynı binadaydı, onun önünde eylem yapıyorsunuz, çalışanlardan nasıl tepki alıyorsunuz?

Çalışanların çoğunun desteği var. Nereden biliyorum? Haber gönderdikleri, yolda gülümsedikleri için biliyorum ya da ben işten atıldıktan sonra bir dayanışmayla benim için para toplandıkları için biliyorum.

Gülümseme bile çok önemli, değil mi?

Tabii ki. Onların seni desteklediklerini, senden güç aldıklarını biliyorsun.

Eşiniz akciğer kanseri, onunla da ilgilenmeniz gerekiyor. Hem direnişi hem de eşinizin bakımını bir arada nasıl yürütebiliyorsunuz?

Direnirken eşimin rahatsızlığı ortaya çıktı. İlk günlerde hastane koşuşturması yüzünden direnişe ara vermek zorunda kaldım. Belli bir süre sonra rutine oturdu, ben de haftada bir direniş alanına çıkmaya kararı verdim. Direnişimi bırakmak istemedim. Çünkü ben devrimci olmasaydım, bir direnişçi olmasaydım, eşime böyle bakamazdım. Bir devrimci olduğum için her şeyle başedebileceğimi, her şeyi değiştirebilecek güçte olduğumu düşünüyorum. Hem eşimle sadece ben ilgilenmedim, çevremdeki bütün arkadaşlarım ilgilendi. Şimdiye kadar hiç yalnız kalmadık. Ben yapıyorum işlerini gibi görünüyor ama arkadaşlarımla yapıyorum. Sürekli etrafındayız. Bir iyileşme süreci var, onu morale de bağlıyoruz. Çünkü herkes etrafında ve hep onun için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bu süreçte Okmeydanı Hastanesi Onkoloji Servisi’ni gördüm. O kadar çok kanser hastası var ki… Eşim yıllarca belediyede çalıştı, emekli oldu, ben çalıştım. Bu Cuma kemoteropi alması gerekiyordu. Hastanede yatak olmadığı için pazartesiye kaldı. İnsan sağlığı bu kadar hiçe sayılıyor, diğer yandan Emine Erdoğan 50 bin dolarlık timsah derisi çanta alıyor. İnsanlarımız hastane bahçelerinde sıra bekliyor, yatak bekliyor, tedavi bekliyor.

^