6 ŞUBAT DEPREMİ –AFETLER VE TUVALETLER: EKOLOJİK VE SOSYOLOJİK BİR BAKIŞ 

Bediz Yılmaz
22 Nisan 2023
Danièle Sanchez, "Accroupi" (Çömelmiş)
SATIRBAŞLARI

Epey bir zamandır insan atıkları konusuyla ilgileniyorum, özellikle de organik olanlarla. Yani plastik, cam, metal, vb. olmayan, ekoloji alanındaki tabiriyle, “yaşamış olan ve yaşamaya devam edebilecek olan” her şeyle. Bu kapsamda kompost meselesi günlük mesaimin ciddi bir kısmını oluşturuyor birkaç yıldır: önceleri tek amacım evdeki sebze-meyve atıklarının çöpe gitmemesiydi, sonra bu atıkların toprak için nasıl bereket olduklarını anlama ve tarım yapma süreciyle birlikte atıkları toprakla buluşturmaya, bir başka deyişle, onları toprağa dönüştürmeye evrildi esas amaç. Çok sayıda kompost eğitimi aldım, verdim, pek çok çeşidini çalıştığım tarlalarda uyguladım.

Pandemi nedeniyle alamadığım için içimde dert olan bir eğitim ise, İngilizce tabiriyle, “humanure”, yani insan dışkılarının kompost yoluyla gübre haline getirilmesi eğitimiydi, zira kimyasallar ve endüstriyel tarımın yok edici diğer etkileri nedeniyle toprak vasfını yitirmiş tarım alanlarının bereketini kazanması için gereken kıymetli malzeme kentlerimizin altında döşeli kanalizasyon borularında akıp gitmekte her gün.

Tek afet riski deprem değil, sel de var, kuraklık da var, salgın hastalık da var. Bunların tümüne karşı bireysel olarak da kentler olarak da hazır olmak, direngen olmak zorundayız. Tuvalet konusu bütün bunların içinde son derece merkezi bir önem taşıyor.

Böyle uzun bir girizgâh yaptım, çünkü depremler sonrası tercüman olarak Maraş’a gittiğimde tuvalet konusu böyle bir bakış açısından da dikkatimi çekmişti ve bir dizi İnstagram postu ile oradaki durumu paylaştım. Bu yazıda önce o paylaşımları yeniden ele alacağım, sonra da ekolojik açıdan tercih edilmesi gerektiğini savunduğumuz uygulamaları aktaracağım dilim döndüğünce.

Afet kelimesini çoğul kullanıyorum, çünkü yaşadığımız ve yaşayacağımız tek afet riski deprem değil, sel de var, kuraklık da var, salgın hastalık da var, ekonomik krizler ve açlık da var. Bunların tümüne karşı bireysel olarak da kentler olarak da hazır olmak, sosyolojik kavramıyla, direngen olmak zorundayız. Tuvalet konusu bütün bunların içinde son derece merkezi bir önem taşıyor, çünkü:

1) Her afet durumunda tuvalet ihtiyacı en acil ihtiyaçlardan biridir. Afetin yıkıcılığı ve afetten etkilenen nüfus ölçüsünde bu ihtiyacın karşılanmasının zamansal ve parasal maliyeti artar.

2) Hijyenik olarak giderilmezse afeti takip eden başka afetlere yol açabilir.

3) Ekolojik yöntemlerle giderilmezse ekolojik yıkımı arttırır[1], ekolojik olarak giderilirse de ekolojik krizden çıkış yolu sunar.

İkinci hususla ilgili olarak Haiti örneği çok çarpıcı: 12 Ocak 2010’da, Haiti’de meydana gelen depremde, resmi rakamlara göre, 220 bin kişi hayatını kaybetti, bir milyon kişi yaşadığı bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Bundan 10 ay kadar sonra, dünyada görülen en büyük kolera salgınlarından biri çıkıyor: 820 bin vaka tespit ediliyor, 10 bin kişi de, Haiti’de kökü kazınmış olarak bilinen bu hastalık nedeniyle hayatını kaybediyor.[2]

Afetlerde tuvalet konusu, uluslararası afet literatüründe WASH (Water Sanitation Hygiene) kapsamında yer alır ve temiz suya erişimin yanı sıra, bedensel temizlik ile birlikte ele alınmak zorundadır. Afet kuruluşlarının tamamında WASH için ayrı bir uzman ekip bulunur, daha doğrusu bulunmalıdır. Yetersiz WASH yönetimi birçok hastalık riskinin artmasına yol açabilir: ishal, hepatit A, kolera, tifo, dizanteri, bağırsak kurtları, sıtma, klamidya… Halk Sağlığı uzmanı hekimler bu konularda sürekli olarak uyarıda bulunuyor. O halde soruyoruz, AFAD teşkilat şeması aşağıda, WASH bunun neresinde?

I. DEPREM SONRASI KULLANILAN TUVALETLERDEN KÖTÜ VE İYİ ÖRNEKLER

Poşetli model: Kabin hijyenik, ya sonrası?

Bu örnekle başlamak istedim, çünkü tuvalet sözkonusu olduğunda dış görünüm ile görünmeyen boyutlar çok farklı gerçeklikler barındırabiliyor. Dışarıdan bakıldığında son derece temiz ve hijyenik gözüken bir tuvalette atıklar nereye gidiyor diye baktığınızda alacağınız cevap hiç de o kadar hijyenik olmayabiliyor veya başka handikaplar barındırabiliyor.

Afet bölgesine kısa süreyle acil müdahale amacıyla gelmiş pek çok yabancı ekip, yerleşim yerlerini kurduklarını yerlerde çoğunlukla kendi tuvalet sistemlerini de kurdu. Pek çok ekip “poşetli model” olarak isimlendireceğim bu modeli kullandı, ki bu model aynı zamanda kampçılık malzemeleri satan yerlerde de tuvalet kabini, portatif tuvalet, seyyar tuvalet, vb. adları altında satılmaktadır. Ayrıca, depremle birlikte tuvalet meselesi gündeme gelince bazı STKlar veya belediyeler bu tür portatif tuvaletleri üretip bölgeye gönderdiler.

Afet durumlarında ilk andan itibaren tuvalet ihtiyacını en sıhhi ve en hızlı şekilde karşılayacak olan yöntem helâ çukuru yöntemidir. Bu acil müdahalenin daha sonraki zamanda kompost tuvalete dönüşmesi ekolojik açıdan savunulandır.

Bu tuvalet dışarıdan bakıldığında gerçekten temizdir, yanına gittiğinizde kötü bir koku ya da pislikle karşılaşmazsınız, çünkü burada, yazımızın konusunu oluşturan insani ihtiyaç basit bir oturağa geçirilen poşetlerin içinde giderilir. Poşet, hizmeti sunanların maddi kapasitesine göre, basit bir çöp poşetinden daha dayanıklı ve içine çeşitli maddeler eklenmiş özel bir poşete doğru çeşitlilik gösterir. Bu aşamaya kadar her şey güzel, sıkıntı poşeti talimatlara uygun bir şekilde katlayıp sonra yine talimatlara uygun şekilde bir başka (bu defa kilitli) bir poşete koyduktan sonra yaptığınız şeyde ortaya çıkıyor, yani çöpe attığınızda.

Bu modeli kullananlar, “ama bunların ayrı bir çöpe atılması, ayrı bir atık toplama sistemiyle toplanması ve ayrı depolanması gerekir, o kısım belediyeyi ilgilendirir” diyecektir. Oysa depremin hemen ardından deprem bölgesine gitmiş bu ekipler ve orada bulunan herkesin çok iyi bildiği gibi, ağır yıkım yaşayan bir beldede belediyenin çöp toplama hizmeti ya tamamen durmuştur ya da çok zayıftır. İçi dışkı dolu bu poşetlerin atıldığı yere gıda atıkları da başka atıklar da atılmakta ve bunların hiçbiri sağlıklı bir şekilde toplanmamakta, oluşan çöp yığınları patojenlerin oluşumuna uygun bir mecra olduğundan başka sokak hayvanları, kuşlar ve kemirgenler tarafından eşelenmektedir.

Depremin ilk haftalarında havalar henüz çok sıcak değildi, ama ilerleyen zamanlarda bütün bu döngüye sinek de ekleneceğini düşünürsek, neden sağlığa yönelik ciddi bir tehdit olduklarını anlarız. Buradaki tehdit bu tuvaleti kullanan bireylerden ziyade çevredeki halkın sağlığına yöneliktir.

Hazneli veya foseptiğe/lağıma bağlı çoklu kabin modeli

Aşağıda örneklenen tuvaletler en sık karşılaştığımız tuvaletlerden, yazının ilerleyen kısımlarında biraz daha detaylıca ele alacağım için şimdilik resimde görülenlere değinmekle yetineyim. Bu resimler depremleri takip eden ilk hafta içinde depremi yaşayan illerden birinde çekildi.

Burada iki farklı model bulunuyor: Üstteki iki resimde “hazneli” kabinleri görüyoruz, alttakiler ise hazneli değil, sisteme bağlı da olabilirlerdi, ama bu örnekte gider foseptik çukuruna bağlanmış durumda. Hepsinin kendine has sakıncaları var:

1) Hazneli modelde kabinlerin kullanım yüküne bağlı olarak hazneler belli bir süre içerisinde doluyor ve bir vidanjörün gelip içindekileri boşaltması gerekiyor. 1 no’lu resimde çok net belli olmasa da arka planda bir su birikintisi var, çünkü hazneler taşmış ve sızıntı yapmış. Ben resmi çekerken vidanjör kısa bir süre önce boşaltmıştı, o esnada bir su tankeri tazyikli suyla kabinleri yıkamakta, ortalık tuvaletlerden sıçrayan damlacıklarla dolmaktaydı.

Dikkat ederseniz, dört adet mobil kabin için üç araç mobilize edilmek zorunda, hijyen ise kesinlikle garantili değil. Buna bir de kabinlerin sifonlu olduğunu ve üstte yer alan depoya sürekli olarak su doldurulması gerektiğini eklersek, lojistik anlamda sürekliliği ve temizliği sağlamanın ne kadar zor olduğunu anlamak daha kolaylaşır. (Sadece bu örnekte değil, bölgede ziyaret ettiğim başka sifonlu kabinlerde de üstteki su depoları genellikle doldurulamıyor ve sular da akmıyor, sifonlar çekilemiyor, eller yıkanamıyor.)

Tuvalet çukurları yeraltı sularını, kuyuları ve çevreyi kirletmeyecek şekilde yapılmalıdır. Mümkünse atık su ve tuvaletler lağım sistemine bağlanmalıdır. Bu olmazsa uygun teknikle yapılmış tuvalet çukurları, septik tanklar, sıvı atık arıtım sistemleri kurulmalıdır. “Mobil tuvalet” olarak adlandırılan lâzımlık türü tuvaletlerden kaçınılmalıdır. Çok büyük tehlikelere yol açabileceği görülmüştür.

2) 2 no’lu resimde vidanjörün boşaltması gereğini ortadan kaldırmak adına haznelerin çıkış borusu bir lağım girişine denk getirilmek suretiyle pratik bir çözüm sağlanmış. Kabin içi temizliğine dair bir üstteki bütün sorunlar burada da geçerli, ilaveten bu açıktan akıtma yöntemi havalar ısındığında patojenlerin üremesine oldukça elverişli bir ortam yaratacak ve kullanılan lağım sisteminin kırığı olup olmadığına bakılmadığı için de yeraltında nasıl bir sorun yaratacağı asla bilinemeyecek.

3) 3 no’lu resim her yerde sıklıkla karşılaşabileceğiniz türden bir tuvalet içi manzarası. Hazne dolmuş, foseptik taşmış, kanalizasyon bağlantısı çalışmıyor, dışkılar su ile akıtılamamış olabilir. Deprem bölgesinde buna benzer tuvaletleri kullanmak zorunda kalmayan tek bir kişi bile olmadığından eminim.

4) 4 no’lu resimde 3 no’lu resimdeki tuvaletlerin arkası görülüyor; kabinlerin pis su gideri için foseptik çukuru açılmış. Bu çukurun 19 Mart 1971 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmış ve halen yürürlükte bulunan “Lâğım Mecrası İnşaası Mümkün Olmayan Yerlerde Yapılacak Çukurlara ait Yönetmelik”te oldukça ayrıntılı bir şekilde kurallara bağlanmış olan düzenleme uyarınca yapılıp yapılmadığını bilmiyoruz. Ancak, ya kurallar yeterince gözetilmeyerek alelacele yapıldığı için ya da kullanım yoğunluğundan dolayı 3 no’lu resim ortaya çıkmış durumda. Bunun insan haysiyetine ve sağlık koşullarına uygun bir tuvalet olmadığı çok açık.

Daha iyi örnekler

Buradaki iyi örneklerin hepsinin çukur helâ modeli olması bir tesadüf değil. Depremin hemen ilk haftasında Buğday Derneği tarafından hazırlanıp dolaşıma açılan kompost tuvalet kılavuzunda belirtildiği gibi, afet durumlarında ilk andan itibaren tuvalet ihtiyacını en sıhhi ve en hızlı şekilde karşılayacak olan yöntem helâ çukuru yöntemidir. Bu acil müdahalenin daha sonraki zamanda kompost tuvalete dönüşmesi ekolojik açıdan savunulandır, ki bunu aşağıda ele alacağız. Şimdilik çukurlara eğilelim: “Tuvalet ihtiyacı için kullanıldıktan sonra üzerinin toprak, talaş gibi malzemelerle örtülmemesi ya da hayvanlar tarafından eşelenmesi durumunda sorunlara neden olabilecek bu ilk müdahale en ideal yaklaşım olmasa bile halk sağlığını korumak için gereklidir. Merkezi ve yerel yönetimler, STK’lar ve diğer yardım kuruluşları bölgede geçici yerleşim alanları kurmaya başladığında ise, acil müdahale yöntemleri terk edilerek daha verimli sistemler kurmak mümkün hâle gelebilir.”

Aşağıda göreceğiniz örnekler çukur tuvaletlerin deprem bölgesine gelen ekiplerce kurulmuş bazı örneklerini ele alıyor. Bir sonraki bölümde bu tuvalet modeline dair daha geniş bir tartışma okuyacaksınız.

Bir Orta Asya ülkesinin modeli bir üstteki model ile tamamen aynı özelliklere sahip, her ikisi de sahra tuvaleti uygulaması yapmış. Kabinlerin üstünün açık olması yağmur yağması durumunda çukura su girmesine neden olacağı için olumsuz bir durum, ama onun dışında sıhhi afet tuvaletlerine iyi birer örnek. Resimde en arka planda kullanıcı ayaktayken bedeninin üst tarafını da gösteren kabin görülüyor, en ön planda da plastik kaplı bir nevi helâ taşı yer alıyor. Ortadaki tümsekler daha önce üç çukur doldurulup kapatıldığının kanıtı.

II. AFET KOŞULLARINDA TUVALET

Afet durumlarında hijyen alanında nasıl önlemler alınması gerektiği konusu tıbbın, münhasıran da halk sağlığı alanının bir konusudur ve o nedenle de ilk kulak verilmesi gereken kişiler bu alanın uzmanlarıdır. Türkiye’nin önde gelen halk sağlığı uzmanlarından olan Prof. Dr. Çağatay Güler ve “Depremlerde Çevre Sağlığı Önlemleri” başlığını taşıyan ve çadırkentler için yer seçiminden çöplerin bertaraf edilmesine, hijyenik bir önlem olarak kıyafetlerin ütülenmesinden suların klorlanmasına pek çok önemli başlığı ele aldığı çalışmasının “Tuvalet” başlığında şu uyarıları yapıyor:

• Tuvalet çukurları yeraltı sularını, kuyuları ve çevreyi kirletmeyecek şekilde yapılmalıdır.
• Mümkünse atık su ve tuvaletler lağım sistemine bağlanmalıdır. Bu olmazsa uygun teknikle yapılmış tuvalet çukurları, septik tanklar, sıvı atık arıtım sistemleri kurulmalıdır.
• Tuvalet tip ve niteliğini, sayısını tuvalet kültürü ve alışkanlıkları belirler. Acil dönemde yeni kurulan kamp bölgelerinde 50-100 kişi için bir tuvalet ya da hendek kurulmalı, daha sonra 20 kişiye bir kabin olacak biçimde geliştirilmelidir. İdeali bir aile için bir kabindir.
• Tuvalete uzaklık en fazla 30 metre olmalıdır. Zorunluluk halinde ise asla 50 metreyi aşmamalıdır.
• Her kabinde bir musluklu bidon bulunmalı, kamplarda tuvalet hijyeni yakından izlenmelidir.
• Popüler olmakla birlikte “mobil tuvalet” olarak adlandırılan lâzımlık türü tuvaletlerden kaçınılmalıdır. Ülkemizdeki diğer afetlerde çok büyük tehlikelere yol açabileceği görülmüştür. Bu nedenle acil durumlarda geçici süre DSÖ tarafından önerilen kamp tipi tuvaletler daha uygundur.
• 25 cm. eninde, 75 cm. derinliğinde bir hendek açılır. Hendeğin uzunluğu gereksinime göre artırılabilir. Genellikle kişi başına 75 cm. uzunluk hesaplanır. 5 metre uzunluğundaki iki hendek 100 kişinin birkaç günlük gereksinimini sağlar.
• Hendeğin iki kenarına uzunluğuna iki tahta yerleştirilir. Amaç üzerine basıldığında kenarların çökmemesidir. Eldeki malzemeden yararlanılarak gizliliği sağlayacak bölmeler konulmalıdır.
• Hendekten çıkan toprak kenara yığılır ve yanına bir kürek konur. Tuvaleti kullanan kişi çıkarken dışkının üzerine bir kürek toprak atarak sineklerin konmasını ve üremesini engeller.
• Tuvaletin üst seviyesi 50 cm.’ye ulaştığında geri kalan toprakla örtülerek kapatılır.

Literatürde “pit latrine” olarak geçen modelde hijyeni arttırmak ve daha yüksek ekolojik verim almak mümkündür. Özündeki ilkeler çok yalındır: 1) İnsanlar ile dışkıları arasına mesafe koymak. Zira dışkı patojenler açısından bereketli bir ortamdır. 2) İnsan dışkısı ile su yolları arasına mesafe koymak. Zira su patojenlerin en sevdiği çoğalma ortamı ve ulaşım aracıdır.

Dünya Sağlık Örgütü belgelerinde yer alan bir hendek tipi sahra tuvaleti çizimi

Literatürde “pit latrine” olarak geçen –ve deprem için gelen ekiplerin bazılarının hayata geçirdiği– bu modelde birtakım ek uygulamalarla hijyeni arttırmak ve daha yüksek ekolojik verim almak mümkündür (çukurun dibine dallar koyarak idrar le dışkıyı ayırmak suretiyle ortamın kuru kalmasını sağlamak, talaş ekleyerek dışkını kurumasını hızlandırmak ve sinek vb. erişimini engellemek, etkin mikroorganizmalar püskürterek zararlı mikroorganizmaların üremesini engellemek, dışkının kompostlaşmasını hızlandırmak…).

Antakya’nın içinden geçen Asi nehrinin hemen kenarına kurulmuş toplu çadır alanlarının kullanımındaki tuvaletlerin giderleri nehre doğrudan akıtılıyor. Bu tuvaletler hâlâ kullanımda, görünen o ki daha uzun süre kullanılacak. Önümüz yaz, açıktan nehre verilen dışkılı suların yol açabileceği hastalıkları öngörmek zor değil.

Özündeki ilkeler çok yalındır:

1) İnsanlar ile dışkıları arasına mesafe koymak. Zira dışkı patojenler açısından bereketli bir ortamdır.

2) İnsan dışkısı ile su yolları arasına mesafe koymak. Zira su patojenlerin en sevdiği çoğalma ortamı ve ulaşım aracıdır.

Kurulacak tuvaletlerin su yollarına ve kaynaklarına güvenli mesafelerini gösteren şema; buradaki mesafeler hem çukur tipi tuvaletlerde gözetilmelidir hem de toplu kullanıma açılan tuvalet kabinleri için foseptik çukuru açarken.

Şimdi deprem bölgesindeki birkaç tuvalete bu gözle bakalım.

Aşağıdaki örnekler depremin ilk günlerinden itibaren kullanılmaya başlanan tuvaletler. Bunları ayrı ayrı değerlendirmek gerekecek. Resimlerde, Antakya’nın içinden geçen Asi nehrinin hemen kenarına kurulmuş toplu çadır alanlarının kullanımındaki tuvaletler görülüyor. Ve giderlerinin nehre doğrudan akıtıldığı. Bu tuvaletler depremin üzerinden iki ay gibi bir süre geçmesine rağmen hâlâ kullanımda, görünen o ki daha uzun süre de kullanılacak. Önümüz yaz, havaların ısınmasıyla birlikte böyle açıktan nehre verilen dışkılı suların yol açabileceği hastalıkları öngörmek zor değil. Nitekim, Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu’nun 3 Mart 2023 tarihli açıklaması da buna dair uyarıda bulunuyor:

“Kanalizasyon sistemlerinin zarar görmesi nedeniyle bölgeye gönderilen seyyar tuvaletlerin giderleri de açık arazi veya akarsulara bırakılmaktadır. Birkaç gün önce kamuoyuna yansıyan görüntülerde bazı seyyar tuvaletlerin giderlerinin Asi Nehri’ne boşaltılması belleklerdedir. Bu durum bölgede bulaşıcı hastalık salgınları olasılığını iyice artırmaktadır. Atık sular tarafından kirletilen içme ve kullanma suları ile bu sular ile bulaşık tarım ürünleri ishal, akut gastroenteritler, tifo, kolera gibi bulaşıcı hastalıklara neden olabilir. Atık su toplama ve arıtma sistemleri onarılamadan geçen her gün bu olasılıklar artmaktadır. Bu nedenle deprem bölgesindeki tüm yerleşimlerde atık su toplama ve arıtma sistemlerinin, varsa depremlerden gördüğü hasar giderilmeli ve bir an önce çalışır duruma getirilmelidir.”

Aşağıdaki resimlerde insanların yaşanan büyük yıkım karşısında geliştirdikleri bireysel çözümler görülüyor. Burada da atıklar doğrudan nehre gidiyor, ama şurası çok açık ki, halk sağlığı açısından bu denli hayati bir konuda kamusal hizmet sunumunun aradan haftalar, hatta aylar geçmesine rağmen sağlanamaması durumunda bu tür çözümlerin ortaya konmasını eleştirmek mümkün değil.

22 Mart 2023 itibarıyla, Google’a “deprem-tuvalet” kelimeleri yazarak basit bir arama yapıldığında, neredeyse sadece Türkiye’nin dört bir yanından belediyelerin ve STK’ların deprem bölgesine göndermek üzere ürettiği tuvaletlere dair haberler çıkıyor. Bu yardım çabası şüphesiz çok kıymetli, ama bir afet bölgesine tuvalet yardımı yapmak, tuvalet kabinleri göndermek anlamına gelmemeli, şu sorular sağlıklı bir şekilde cevaplanmalıdır:

Kaç kişilik bir nüfus için bu hizmet verilecek? Ne kadarlık süre için verilecek?

Hizmetin sunulacağı yerde kurulu kanalizasyon var mı, varsa işler durumda mı?

“Kuru tuvalet” ile “kompost tuvalet” aynı şey değildir. Sadece patojenlerin oluşmaması için değil, aşırı su tüketiminden kaçınmak için de kuru tuvaletler önemli ve gerekliyse de, sadece su kullanmıyor oluşları onları kompost tuvalet yapmaz.

Kanalizasyon yoksa veya bağlantıları zarar görmüşse, fosseptik açılması sözkonusu ise, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarından uzakta olunduğundan emin olundu mu?

Tuvaletlerin temizliğini kim, nasıl sağlayacak; hazneli sistemlerde kim, ne sıklıkla, nereye boşaltacak? Boşaltılan yerlerin salgın hastalık oluşturma riski taşımadığı kesin olarak belirlendi mi?

Kabinlerin temizlik sistematiği oluşturuldu mu? Zira, temizlik düzeni oluşturulamadığı için –ve tabii gider meselesi de sıhhi kurallar gereği çözülemediği için– sıklıkla tertemiz kabinlerin hızla kullanılmaz hale geldiği gözlemleniyor.

TTB Halk Sağlığı Kolu açıklamasında şu satırları okuyoruz:

“Tüm geçici barınma yerlerinde bulunan tuvalet ve banyolar kanalizasyon sistemine bağlanmalıdır. Eğer bu yapılamıyorsa sızdırmaz fosseptikler oluşturulmalı ve bu fosseptikler düzenli aralarla vidanjörler ile boşaltılmalıdır. Vidanjörler tarafından geçici barınma noktalarındaki sızdırmaz fosseptiklerden alınan atık su kesinlikle açık araziye dökülmemeli, güvenli bir noktadan ya kanalizasyona ya da atık su arıtma tesisine verilmelidir.”

Bölgede faaliyet halindeki sayısız tuvaletlerden örnek göstermek mümkün, ancak tek bir örnekle yetineceğim. Aşağıdaki resimde, afet sonrası insani yardım alanında faaliyet gösteren birkaç kurumun ortak kullandığı bir alanda yer alan tuvaletler görülüyor. Kadınlar ve erkekler için ayrı birer kabin mevcut, kabinler hazneli, hazneler ağzına kadar dolmuş. Kısa bir süre önce yeni kabinler gelip de onlar sisteme bağlanıncaya kadar bunlar kullanılmış, şu an pek sık kullanılmıyor, ama bu vaziyette ortalıkta duruyorlar.

III. AFET DURUMU İÇİN GELİŞTİRİLEN BAZI ÖNERİLER: KURU-KOMPOST-PRATİK-EKOLOJİK?

Bu bölümde afet sonrası geliştirilen bazı tuvalet modellerine değineceğim. 6 Şubat’ta yaşanan depremlerin ardından yaşanan tuvalet sorunu pek çok kişi ve topluluğu bu konuda hızla çeşitli öneriler geliştirmeye sevk etti. Bunların bazıları pratik kurulum ve sevkiyat boyutunu gözetirken, bazıları da ekolojik kaygılar taşıyordu. Bu süreçte çeşitli kavramların olması gerektiği şekilde kullanılmaması bazı yanlış anlaşılmalara da yol açtı. Bu nedenle ilk önce şunun altını çizmek isterim: “Kuru tuvalet” ile “kompost tuvalet” aynı şey değildir. Her ne kadar sadece patojenlerin oluşmaması için değil, aşırı su tüketiminden kaçınmak için de kuru tuvaletler önemli ve gerekliyse de, sadece su kullanmıyor oluşları onları kompost tuvalet yapmaz.

Bu bölümde ele alacağım ilk model adı üstünde “kuru tuvalet”. Tanıtım görselinde de belirtildiği gibi, pek çok avantajı var, özellikle dışkıların talaşla karışıp kompostlaşma sürecine sokulması açısından önemli. Vurgulanması gereken bir diğer avantajı da çadır içinde kullanım için uygun olması ve dolayısıyla yaşlılar veya engelliler gibi ortak tuvaletlere gitmesi zor olabilecek bireylerin kullanabilecek olması. Ancak, dışkıların poşete konması büyük bir handikap. Her ne kadar bu poşetlerin içeriğinin bertarafı için çeşitli kurallar yazılmışsa da, depremin ardından bu kuralların yerine getirilmesi nerdeyse imkânsız. Bu demek oluyor ki dışkılar talaşla karıştırılmış dahi olsalar kompostlaşmış değillerdir ve poşetlerle atılmaları hijyenik de değildir ekolojik de.

İkinci model kabin tasarımıyla öne çıkıyor. Üçlü kabin sistemi, afet yaşanan bir yerdeki en önemli üç ihtiyaca bir arada cevap vermesi yönüyle çok önemli bir tasarım. İlk kabine tuvalet yerleştirilmiş, ikincisinde duş, üçüncüsü ise giyinme kabini. İlk ikisi zaten aşikâr ihtiyaçlar, fakat üçüncüsü genellikle akla gelmiyor. Oysa, temiz ve kuru bir boş kabin afet sonrası en büyük ihtiyaçlardan biri. Zira tuvaletlerin zemini çoğunlukla pis ve çamurlu, duşlar ıslak… Bilhassa kadınlar için kendilerinin ve çocuklarının üstünü kirlenmeden değiştirebilecekleri bir alan bulmanın çok zor olduğu bir ortamda böyle bir kabin çok elzem. Bununla birlikte, bu modelde de dışkıların poşete konulmasının öngörülmesi sakıncalı bir durum. Ancak, modelin dönüştürülerek farklı şekillerde kullanımı öngörmesi bu sakıncayı gideriyor. Tanıtım metninde “kabinler, eldeki imkân ve ihtiyaçlara göre şekillenerek çukur-topraklı (köy tipi) sistem, sıhhi tesisatlı sistem duş kabini veya giyinme kabini olarak da dönüştürülerek kullanıma uygun” deniyor. Piknik Works ortaklarından Oğul Öztunç’un tasarımı ve Upcycle İstanbul’un desteğiyle üretilen bu tuvaletlerde Tetra Pak geri dönüştürülmüş paneller kullanılıyor. Ayrıca atık yönetimi konusu kompostlama süreciyle entegre edilmesi ve tarımı desteklemesi de öngörülüyor.

Bundan sonraki örnekler ekolojik perspektifleri daha yüksek modeller; onları tek tek ele alalım. Kültürhane ve TeCe Mimarlık tarafından hazırlanan model halk sağlığı uzmanlarının sıhhi yönden afeti takip eden ilk dönem için önerdiği acil durum tuvaleti, yani çukur tipi helâ. Hazırlanan kılavuzda nasıl bir çukur açılacağı ile mahremiyeti sağlamak için etrafına konulacak kabine dair pratik bilgilendirmeye yer veriliyor.

Çok benzer bir çalışma Ormanya Gıda Ormanı tarafından yürütüldü. Onlar da hem çizimler paylaştı hem de deprem bölgesine giderek kuru-çukur tuvaletler inşa ettiler.

Bir diğer örnekte yine çukur tipi helâya dair bir kılavuz Permakültür Afet Grubu tarafından çok hızla hazırlanıp dolaşıma sokuldu. Burada yer verilen detaylı açıklamaları izleyerek inşa edilecek tuvaletler daha uzun süreli bir kullanım amacına hizmet edebilir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi de deprem bölgesinde uygulanmak üzere bir tuvalet kılavuzu hazırladı. Burada önemli olan husus, dışkıların kompostlaşmasında etkin mikroorganizmaların işe koşulması. Etkin mikroorganizmalar, organik maddelerin bozunmasını (kokuşmasını ya da oksidasyonunu) engelleyip fermante olmalarını sağlar, böylece de dışkıların biriktiği yerlerde patojenlerin oluşması engellenir.

Buğday Derneği’nin websitesinde 14 Şubat 2023’te yayınlanan ve bu alanda uzun zamandır çalışan Emre Rona tarafından kaleme alınan “Afet durumlarında acil çözüm: Kompost tuvaletler” yazısında afet sonrası kurulacak tuvaletlere dair oldukça detaylı bilgiler verilmektedir.

IV. UZUN VADE EKOLOJİK TUVALETLER: HAİTİ ÖRNEĞİ

Kompost tuvalet baştan sona iyi planlanmış bir akış ile ve bu amaçla eğitilmiş görevliler tarafında yürütülen bir süreç olmak zorunda, yoksa fayda yaratayım derken zarar yaratılabilir. Ama düzgün uygulandığında hem halk sağlığına yönelik riskleri hem de ekolojik maliyeti azaltan bir uygulama. Sayısız örneği var, ancak bu yazıda deprem konusuyla ilişkiyi korumak adına 2010 Haiti depremi sonrasındaki kompost tuvalet uygulamalarından örnekler vereceğim.

Her ikisi de ABD menşeli iki STK Haiti’de “Ekolojik tuvalet” olarak adlandırılan kompost tuvalet çalışmasına girişti.[3]

“Kuru tuvalet”in pek çok avantajı var. Ancak, dışkıların poşete konması büyük bir handikap. Dışkılar talaşla karıştırılmış dahi olsalar kompostlaşmış değillerdir ve poşetlerle atılmaları hijyenik de değildir ekolojik de.

Haiti’deki büyük depremin ardından kompost tuvaletlerin hayata geçirilmesi fikrinin arkasında iki ana etmen bulunuyor: Bir yandan, dünyanın büyük bir bölümünde sağlıklı kanalizasyon sistemlerinin inşa edilmemiş olması nedeniyle, dışkı atıklarının su yollarını kirletmesi ve kirlenmiş sulardan kaynaklanan hastalıkların çok büyük bir halk sağlığı sorunu teşkil etmesi ve bu hastalıkların bilhassa beş yaş altı çocuklarda ölümlere neden olması. Öte yandan, yoksul ülkelerde çiftçilerin toprakların fakirleşerek verimini yitirmesi olgusuyla başedememesi ve insan kaynaklı dışkı atıklarının kompostlaştırılması yoluyla hem kirlilik sorununun giderileceği hem de topraklara verimliliğin geri kazandırılabileceği gerçeği.

Bu iki muazzam ekolojik faydanın dışında kompost tuvaletlerin ek avantajları da var: Kuru tuvaletler oldukları için su tasarrufu sağlanması ve kurak dönemler için önemli bir önlem teşkil etmesi, üretilen kompostun gelir getirecek değerli bir ürün olması. Bütün bu avantajlarla afet sonrasında kanalizasyon sistemlerinin yıkıma uğradığı bölgeler için de muazzam bir alternatiftir.

Dışkının toplandığı kutu, idrar ile dışkının ayrıştırılıp ayrıştırılmadığı, ne tür bir karbon malzeme ekleneceği, tuvaletin nasıl bir kabin içinde yer alacağı vb. açılardan farklı seçenekler mevcut. Onların detaylarına kompost tuvalet konusunda deneyimli kuruluşların son derece detaylı bir şekilde hazırladıkları kılavuzlardan erişilebilir. Ben çok özetle mantığını aktarmaya çalışacağım.[4]

Aşağıdaki şema süreci özetliyor:

1) İhtiyaç bir kovanın içine giderilir; kovalı bu sistem kuru bir tuvalet modelidir, çoğu durumda idrar ile dışkı birbirinden ayrıştırılarak toplanır, bu durum dışkının kurumasını kolaylaştırır ve yükü de hafifletir.

2) Kovalar dolduğunda kapağı kapatılır, çıkarılır, yerine boş ve temiz bir kova konur; dolu kovalar düzenli aralıklarla alınır.

3) Dışkı dolu kovalar kompost yapılacakları alana götürülür.

4) Kovalar boşaltılır ve yeniden kullanım için dezenfekte edilir.

5) İşleme süreci farklılıklar gösterebilir: En yaygın kullanılanı termofilik kompost (sıcak ortam yaratmaya dayalı organik gübre üretimi) yöntemiyle dışkıların içindeki patojenlerin tamamen yok edilmesidir; biogaz, biomas yakıtı ve hayvan yemi üretimi de yapılabilir. İdrardan da ayrıca nitrojen ve fosfor elde edilebilir.

V. TOPLUMSAL CİNSİYET AÇISINDAN AFETLER VE TUVALETLER

Tuvalet kurarken her an göz önünde tutulması gereken hususlar: Toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, mahremiyet ihtiyacı, özel ihtiyaçları olan bireyler

Yazının bu noktasına kadar sıhhi meseleler üzerinden afet ve tuvalet konusunu ele almaya çalıştım. Bu son bölümde ise mevzunun sadece teknik bir mesele olmayıp, gözetilmesi gereken son derece önemli toplumsal boyutlar da bulunduğunu göstermeye çalışacağım. Şüphesiz, afetten etkilenen nüfusun veya afet için müdahale etmeye gelen ekiplerin tuvalet ihtiyacının karşılanmasında hem teknik hem sosyolojik hususlar birlikte düşünülmeli.

Her şeyden önce, tuvaletlerin yerleştirileceği yerin seçiminde ve tuvalet tasarımında farklı gruplar açısından erişilebilirlik ve kullanım rahatlığı gözönünde bulundurulmalıdır (çocuklar, yaşlılar ve engelliler).

Kompost tuvalet düzgün uygulandığında hem halk sağlığına yönelik riskleri hem de ekolojik maliyeti azaltan bir uygulama.

Bu cümleden devamla, esas olarak toplumsal cinsiyete duyarlı bir tuvalet sistemi kurulmasının önemine değineceğim. Bu konuya dikkatimin ilk çekilişi, on yıl kadar önce Mersin’de mevsimlik tarım işçilerinin yaşam alanlarına dair yaptığımız saha çalışmasında oldu. O dönemde, İçişleri Bakanlığı METİP adlı bir proje yürütmekteydi; projenin amacı mevsimlik tarım işçilerinin çalışmak üzere geldiği illerde konakladıkları dönemdeki yaşam koşullarını iyileştirmekti.

Çadır alanlarında tuvalet konusu, bilhassa da kadınların tuvaleti, çözüm bekleyen esas konulardan biridir. Her aile çadırının yanına kurduğu çukur helâ ile bu ihtiyacı giderir, ancak yaz sıcağında bu helâ sıhhi olmaktan çok uzaktır.[5]

METİP ile çadır alanlarına duş-WC kabinleri yerleştirildi. Konumlandırma olarak, hijyen açısından çadırların uzağında bir nokta belirlenmesi anlaşılır bir teknik tercih, fakat toplumsal cinsiyet açısından kör bir tercih. Zira kadınlar, yaşadıkları noktanın uzağındaki bir tuvaleti kullanmakta sıkıntı yaşadı, ortak kullanılan tuvaletlerde temizlik problem oluşturdu, mahremiyet ve güvenlik konusunda sorunlar yaşandı, çocukları tuvalete götürmek anneler için zorluk yarattı. Ailelerin sadece kendi kullanımlarına ayrılmış bir tuvalet/duş arzu ettikleri, halk sağlığı açısından da bunun doğru olduğu gerçeği gözardı edilmişti ve sonuç olarak da o uzak ortak tuvaletler kullanılmadı, aileler çadırlarının yanına yeniden çukurlar açtı.

Deprem bölgesinde kurulan tuvaletlerde toplumsal cinsiyetin gözetildiğini söylemek zor. Kişi başına düşen tuvalet sayısı hesaplanırken sadece hijyenin sağlanması için gereken asgari koşullar değil, sosyolojik faktörler de gözönüne alınmak zorundadır, aksi takdirde kadınlar ve kız çocukları için pek çok risk oluşabilir.

Deprem bölgesinde kurulan tuvaletlerde de toplumsal cinsiyet konusunun gözetildiğini söylemek zor. WC’lerden bahis açıldığında, genellikle “şu kadar kişiye şu kadar tuvalet yerleştirildi” ifadesi kullanılıyor. Oysa kişi başına düşen tuvalet sayısı hesaplanırken sadece hijyenin sağlanması için gereken asgari koşullar değil, sosyolojik faktörler de gözönüne alınmak zorundadır, aksi takdirde kadınlar ve kız çocukları için pek çok risk oluşabilir. Ortak tuvalet ve duşların çadır yerleşkelerinde uzak noktalarda yer alması kadınları, çocukları ve LGBTİ+’ları her şeyden önce cinsel saldırı tehlikesine açık hale getirir. Benzer risk stadyum, spor salonu gibi alanların toplu yerleşime açılmasıyla da ortaya çıkar, fakat bu riskler gözönünde bulundurulmaz ve bu yapılarda varolan tuvaletler yeterliymiş gibi görülür.

Bir diğer risk de şüphesiz sağlık üzerinde oluşan risklerdir. Temiz çamaşıra ve yeterli regl malzemesine erişmenin çok zor olduğu bir ortamda, tuvaletlerin temiz olmaması, tuvalet sonrası taharetin yeterince yapılamaması, kuru ve temiz üst değişme alanları da yoktur, kirli çamaşırlarla veya kirli pedlerle çok uzun zaman geçirmek zorunda kalınabilir. Bunlar sonucunda enfeksiyon riski artar, ortaya çıkan hastalıklar kadınlar ve genç kızlar için hayatı çok daha zor hale getirir.

Tuvaletle ilişkili bu güçlükler kadınları bu ihtiyacı azaltmak için yemek yememe ve sıvı alımını da asgariye indirme gibi yollara itebilir, idrarını çok uzun süre tutmaya yahut girilmemesi gereken enkazların altlarındaki kuytularda hacet gidermeye mecbur bırakabilir. Tacize uğramamak için gece karanlığında çadırlarının hemen yanına çömelebilirler, bu da dışkıların açığa yapılmasıyla oluşacak sağlık risklerini getirir.

Son olarak da, kadınların kendilerinin maruz kaldığı bütün risklerden başka, ortamın sağlıksız ve tekinsiz olması onların bakım yükünü üstlendikleri çocuklar, yaşlılar, engelliler için de olumsuz sonuçlar yaratır ve bu da kadınların yükünü kat be kat artırır.[6]

VI. TUVALET ATIKLARININ EKOLOJİK DEĞERİ

Ezcümle, kısa vadeli çözüm olarak atıkların doğru yöntemle toprakla birleşmesi yeterli ve gereklidir. Ancak, uzun vadede bu atıkların toprak için altın değerinde oldukları gerçeğini de gözeten ve kompostlaştırma yoluyla tuvalet atıklarını toprağı bereketlendirecek şekilde kullanan, aynı zamanda suyu da çok daha az kullanan bir yaklaşım benimsenmelidir. Buna dair modernite öncesi zamanlardan ve uzak coğrafyalardan bir örnekle bitireyim.

“Night soil” kovaları taşıyan bir kadın (Çin, 1871)

Tarımda kimyasal yollarla gübreleme başlayıncaya kadar, hayvan ve insan dışkısı toprakların bereketlenmesi için elde olan en büyük imkânlardı. Özellikle Japonya gibi toprakları verimli olmayan coğrafyalarda, insanlar çiftçilere dışkılarını vererek karşılığında tarla ürünü alabilirdi. Kentlerde yaşayanlar dışkılarını kovalara yapar, tüccarlar bunları toplayarak kırsalda satardı. Zenginlerin beslenmesi içerik açısından daha zengin olduğu için daha pahalıya satılırdı. Bu şekilde toplanan dışkıya “night soil”, yani “gece toprağı” adı verilmekteydi. Bu yöntemde, modern bir kavram olan hijyenden bahsetmek elbette zor, ama insanın yediklerinin ve dışkıladıklarının aynı döngünün birer parçası olduklarını bilgisini taşıması ve bunu ekosistem yararına kullanması açısından çok anlamlı.

Görselin serbest vezin çevirisi: Bok döngünün bir parçasıdır: ye, dışkıla, kompost yap, ürün yetiştir, ürünleri ye, dışkıla, yediklerinden kalan atıklarla birleştir biraz da karbon ekleyip kompost yap, kompost ile toprağını iyileştir ve güzel ürünler yetiştir, afiyetle ye, güzelce dışkıla…

[1] Kişi başı günde 1,5-2 litre idrar, 500-750 gram da dışkı üretiyoruz, sulu sistemlerde çekilen her sifon ile 5-10 litre arası su harcıyoruz.

[2] Kolerayı Haiti’ye Nepal’den gönderilen bir deprem destek ünitesinin taşıdığı üzerinde uzlaşma var; kolera kendiliğinden ortaya çıkmadı demek için kullanılıyor bu argüman. Öyle olsa dahi, tek bir kolera taşıyıcısının çok kısa bir süre içerisinde 80 bin kişiyi enfekte edebilmesinde sağlıksız tuvalet sistemlerinin rolü yadsınamaz.

[3] SOIL: https://www.oursoil.org/ecological-sanitation/ ve GIVE LOVE: https://givelove.org/haiti/

[4] Bu konudaki temel kaynak, Haiti de dahil pek çok ülkede kompost tuvalet sistemlerinin kurulumunu yapmış olan Joseph Jenkins’in The Humanure Handbook: A Guide to Composting Human Manure adlı eseridir (1999). 

[5] Fatime Güneş (2017) “Görsel Sosyoloji” Üzerinden Mevsimlik Tarım İşçiliğini Anlamak: Eskişehir Alpu Örneği, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 17 – Sayı: 2 (135-154). https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/461054

[6] Afet sonrası durumlarda temiz tuvalet ve suya erişimin katılımcı bir yöntemle planlanmasına dair bkz.: Mimi Sheller ve diğerleri, 2013, “Gender, Disaster, and Resilience: Assessing Women’s Water and Sanitation Needs in Leogane, Haiti, before and after the 2010 Earthquake,” wH2O: The Journal of Gender and Water: (2)4.

^