JOHN REED’İN TANIKLIĞIYLA TARİH

Ahmet Eken
7 Kasım 2019
SATIRBAŞLARI

Miladi takvime göre 7 Kasım 1917 tarihinde başlayan Ekim Devrimi hangi ortamda gerçekleşti? Sokaklarda ne yaşanıyordu? Nasıl bir Rusya vardı? Devrimin 102. yıldönümünde başa sarıp “dünyayı sarsan” günlere tanık olan Amerikalı sosyalist gazeteci John Reed’in izini sürerek sıcak pratiğe tekrar bakıyoruz.
Defalarca resmedilen an: Lenin devrim kararının alındığı II. Sovyetler Kongresi’nin çıkışında; Nikolay Lukiç Babasyuk, 1960

 

Her gün gibi bugün de birçok olayın yıldönümü. Ancak içlerinden bir tanesi en azından sonuçları itibarıyla önemliler arasında yer almayı hak ediyor: 1917 Rus Devrimi. Rusya’da ve dünyada büyük değişikliklere sebep olan bu olayın başlangıç tarihi, miladi takvime göre 7 Kasım. Devrim bu günün ilk saatlerinde başlamış.

Elimizde olaylara tanık olmuş bir gazetecinin yaşananlardan kısa bir süre sonra yayınladığı kitabı var: Dünyayı Sarsan On Gün. Amerikalı gazeteci John Reed, olayların başlamasından hemen önce gittiği Rusya’da devrimi adım adım izlemiş, insanlarla görüşüp olup biteni gözlemlemiş ve bu kitabı yazmış. Ancak kitabın sayfalarında dolaşmaya başlamadan önce bu acar gazeteciyi biraz tanıyalım.

John Reed, 20 Ekim 1887’de, ABD’nin Oregon eyaletinde doğmuş. Varlıklı bir ailenin çocuğu. Orta öğrenimini bitirdikten sonra, 1906 yılında Harvard Üniversitesi’ne girmiş. Küçük yaşlardan itibaren yazmaya, özellikle şiire meraklıymış. Üniversitede sosyal ve siyasal olaylarla da ilgilenmeye başlamış. Tanık olduklarına isyan ederek solcu olmuş. Grevci işçilerle dayanışma kampanyalarına katılmış. Günlerden bir gün, Metropolitan dergisi ondan Meksika’ya gidip köle gibi çalıştırılan işçilerin başlattığı isyanı izlemesini istemiş. Reed, olanların hiç Amerikan basınının yazdığı gibi olmadığını görmüş. İsyanın haklılığını ve doğruluğunu yazmış. Bu da ona parlak bir ün kazandırmış.

John Reed, 1914 yılında, gene Metropolitan dergisi için I. Dünya Savaşı’nı izlemek üzere Avrupa’ya gitmiş. Kıtanın doğusunda ve Balkanlar’da bulunmuş. Ve Eylül 1917’de Petrograd’a gitmiş. Bundan sonra yaşadıklarını kitabında okuyoruz. Dünyayı Sarsan On Gün, (Ten Days That Shook the World, 1919) sosyalist devrimi Amerika’da bu boyutlarda anlatan ilk kitap olmuş. Reed, 1919 sonbaharında bir kez daha Rusya’ya dönmüş. Ancak aynı yılın sonlarında tifüse yakalanmış ve 1920 yılının 17 Ocak günü hayatını kaybetmiş.

33 yıllık ömrüne üstün gazetecilik başarıları sığdıran John Reed, aynı zamanda enternasyonalizmin güçlü simgelerindendir

Çarlığın son günleri

Kitapta önce “Açıklamalar” bölümünü okuyoruz. Burada siyasi partiler, halk örgütleri, merkez komiteler ve başkaca örgütler kısaca tanıtılmış. Bu bölüm önemli, çünkü kurumlar sayıca hayli fazla. Daha sonra yazar sözü 1917 Petrograd’ında olup bitenlere getiriyor ve günlük yaşamla ilgili olarak şu gözlemlerini aktarıyor: “Eylül ve ekim, yılın en kötü aylarıdır Rusya’da, özellikle Petrograd’da… Günler gittikçe kısalırken gökten hiç durmadan sağanaklar boşalır. Ayağınızın altındaki çamur derindir, kaygandır ve yapışkandır… Ve şimdi durum eskisinden de kötü, çünkü belediye diye bir şey yok artık… Geceleyin ekonomi olsun diye ve zeplin korkusundan, sokak ışıkları az yanıyor, araları seyrek; evlerde ve apartmanlarda akşamın altısından geceyarısına kadar elektrikle birlikte mum ve gaz yakılıyor; mumun tanesi yirmi kuruş, gaz da güç bulunuyor… Hırsızlık ve eve tecavüz olayları alabildiğine. Apartmanlarda erkekler elde silah nöbet bekliyorlar. Ve bütün bunlar geçici hükümet zamanında oluyor.”

“Bütün Rusya okuma-yazma öğreniyor ve okuyordu –politika, tarih, ekonomi, ne bulursa öğrenmek istiyordu. Her şehirde, her kasabada, her cephede her politik eğilimin gazetesi vardı… Binlerce örgüt, yüz binlerce broşür basıyor, bunları orduya, köylülere, fabrikalara, sokaklara kadar dağıtıyordu. Rusya her okunacak şeyi kızgın toprağın suyu emmesi gibi emiyordu.”

Kentte yiyecek sıkıntısı da yaşanmaktadır. Günlük ekmek tayını yarım kilodan önce 250 grama düşmüştür, yazarın sözünü ettiği günlerde ise sadece yüz gramdır. Hiç bulunamadığı zamanlar da olmaktadır. Ayda bir kilo şeker hakkı kâğıt üzerinde kalmıştır. Çocukların yarısı süt bulamamaktadır. Meyve mevsiminde bile çok pahalıdır, tütün alabilmek için saatlerce kuyruklarda beklemek gerekmektedir. Elbette karaborsa altın çağını yaşamaktadır.

Ancak şehrin tiyatroları, resim galerileri, konferans salonları, otel ve lüks lokantaları açık ve kalabalıktır. Ayrıcalıklı sınıflara mensup insanlar çarın dönüşünü beklerken alıştıkları yaşamlarını sürdürmektedirler.

Yalnız son aylarda bir şeyler değişmiştir. Artık her kadın ve erkeğin seçme hakkı vardır, daha da ötesi sendikalaşmışlardır. Okuma-yazmaya müthiş ilgi gösterilmektedir. Şöyle diyor yazar: “Bütün Rusya okuma-yazma öğreniyor ve okuyordu –politika, tarih, ekonomi, ne bulursa öğrenmek istiyordu. Her şehirde, her kasabada, her cephede her politik eğilimin gazetesi vardı… Binlerce örgüt, yüz binlerce broşür basıyor, bunları orduya, köylülere, fabrikalara, sokaklara kadar dağıtıyordu. Rusya her okunacak şeyi kızgın toprağın suyu emmesi gibi emiyordu.”

Açıkhava ve kapalı salon toplantılarının ardı arkası kesilmemektedir. Kongrelerin de öyle. Petrograd’da her zaman için üç ya da dört kongre yapılmakta, yeni kararlar alınmaktadır. Sözcülerin konuşma süresi sınırsız, herkes kafasından geçenleri istediği gibi söyleyebilmektedir.

Petrograd’da denizcilerin gösterisi, 1917

Reed bu toplantıların bir başka özelliğini şöyle anlatıyor: “Gündem, çoğu zaman, ilk yarım saat içinde pek uygulanmaz… Toplantılarda bulunanlar çok gürültü ederler. Konuşmacılar alkışlanır ya da yuhalanır. Başkanlık divanının planlarını bozmak için de elden gelen yapılır. Çok rastlanan bağırmalar arasında şunlar vardır: ‘Lütfen devam edin’, ‘çok doğru’, ‘yeter’, ‘indirin aşağı’, ‘utan’, ‘susun ve gürültü etmeyin!’”

Her ne kadar okul öğrencisinden başlayarak hemen herkesin bir üniforması ve her üniformanın düğmesinde ya da omuzlarında imparator arması olsa da, çarın çevresinde şekillenmiş toplumsal kesimler eski günlere dönmek arzusuyla yeniden toparlanmaya çalışıyorsa da, 1917’nin şubat ayından bu yana Rusya, yeni bir yolculuğun telaşı içindedir.

“Bütün iktidar Sovyetlere!”

Reed şöyle devam ediyor: “1917 şubatında Taurid Sarayı’na çarpan işçi ve asker selleri, korkak imparatorluk Duma’sını bütün iktidarı elinde toplamaya zorladığından beri, devrimin akışında her türlü değişikliği yapanlar halk, işçi, asker ve köylü yığınları oluyordu… Rus barış şartlarını dünyaya onların Sovyetleri ilan etmişti: ‘Hiçbir yer alınmayacak, hiçbir tazminat verilmeyecek, halklar kendi kaderlerini tayin edecekler.’ Temmuzda bir daha yürüyerek Rusya’da yönetimin Sovyetlere verilmesini isteyenler de yine kendiliğinden harekete geçen bu halk yığınları olmuştu. O sıralarda küçük bir siyasi grup olan Bolşevikler hareketin başına geçtiler. Ayaklanmanın başarısızlığa uğraması kamuoyunu onlara karşı çevirdi.”

“Gündem, çoğu zaman, ilk yarım saat içinde pek uygulanmaz… Toplantılarda bulunanlar çok gürültü ederler. Konuşmacılar alkışlanır ya da yuhalanır. Başkanlık divanının planlarını bozmak için de elden gelen yapılır. Çok rastlanan bağırmalar arasında şunlar vardır: ‘Lütfen devam edin’, ‘çok doğru’, ‘yeter’, ‘indirin aşağı’, ‘utan’, ‘susun ve gürültü etmeyin!’”

Bolşeviklere karşı cadı avı başlatan hükümet, başta ele geçirebildiği bazı önderler olmak üzere birçoğunu tutuklatır. Kendilerine yöneltilen en önemli suçlama Almanya için çalışan casuslar olmalarıdır. Ancak mahkemelerde bunun doğru olmadığı, sadece hükümetin kara propagandası olduğu açığa çıkar. İktidar kendi kazdığı kuyuya düşmüştür. Bu arada iki olay daha yaşanmaktadır. Birincisi, Bolşeviklerin geniş kitleler içerisinde yürüttükleri propaganda ve örgütlenme faaliyetlerini sürdürmeleri; ikincisi ise, sloganlarının geniş kitlelerce benimsenmesi. Bolşevikler, işçilerin, savaş yorgunu askerlerin ve köylülerin kaba, basit isteklerini ele alıp çözümler önermektedir.

Bunun sonuçları eylülde büyük şehirlerde yapılan belediye seçimlerinde görülür. Bolşeviklerin oyları önemli ölçüde artar. Sovyetler Anayasası’na göre Rusya’nın her yerinden gelen delegelerle yapılacak Sovyetler Kongresi’nin eylül içinde toplantıya çağrılması gerekmektedir, ancak gelişmeleri gören yöneticiler bunu sürekli olarak ertelemekte ya da önlemektedir.

Kızıl muhafızlar devrimin karargâhı Smolni Enstitüsü’nün önünde

“Çayika’nın (Rusya İşçi ve Asker Sovyetleri Delegeleri Merkez İcra Komitesi) artık Sovyetlerin alt kademelerini temsil etmediği ve eylülde toplanacak olan bütün Rusya çapındaki Sovyetler Kongresi’ni toplamamak için el altından çalıştığı bir gerçekti… Toplamaya ya da bu kongrenin toplanmasına izin vermeye hiç niyeti yoktu… Bolşevikler, Rusya’daki bütün Sovyetleri 2 Kasım’da Petrograd’da toplantıya çağırmakla ve Rusya’da iktidarı devralmalarını istemekle hükümetin bu tutumuna karşı koydular. Öte yandan, ‘Halka ihanet eden bir hükümete katılmayacaklarını’ söyleyerek Rusya Cumhuriyet Konseyi’nden çekildiler.”

Reed sonunda 7 Kasım tarihinin kararlaştırıldığını ifade ediyor. Ancak cephelerde durum karmaşıktır. Askerlerin tek isteği barıştır. Oysa mevcut yönetimin bunu yapacak gücü yoktur. Buna karşılık kara propagandayla halkı Bolşeviklere karşı ayaklanmaya teşvik etmekte, söylentilerle ortamı germektedirler.

Bolşevikler, kendilerine karşı yapılacak bir harekete, Troçki’nin sözleriyle, “merhametsiz ve kesin bir saldırıyla” cevap vereceklerini açıklar. Partinin merkez komitesi de 23 Ekim günü yaptığı toplantıda silahlı ayaklanma meselesini ele almış, zor geçen bir oylamadan sonra ayaklanma önergesi kabul edilmiştir. Lenin, 31 Ekim tarihli Raboçi Put gazetesinde yayınlanan yazısında, “Ya bütün iktidarın Sovyetlere verilmesi sloganımızdan vazgeçeceğiz ya da bir ayaklanmaya gideceğiz; ortası yok” demiştir. Daha da ötesi, ayaklanmanın tarihi belirlenmiştir.

“Bolşevikler, Rusya’daki bütün Sovyetleri 2 Kasım’da Petrograd’da toplantıya çağırmakla ve Rusya’da iktidarı devralmalarını istemekle hükümete karşı koydular. Öte yandan, ‘halka ihanet eden bir hükümete katılmayacaklarını’ söyleyerek Rusya Cumhuriyet Konseyi’nden çekildiler.”

John Reed’in yazdıklarını okuyalım: “Ayın 3’ünde Bolşevik Partisi liderleri yeni bir toplantı yaptılar… Kapının dışında bekledim… Volodarski dışarı çıktığı zaman olup bitenleri bana anlattı. Lenin demiş ki, ‘6 Kasım’da kongre delegeleri daha gelmemiş olacak. Öte yandan 8 Kasım da çok geç. Bu sırada kongre örgütlenmiş olur; bu örgütlenmiş büyük kuruluştan hızlı kararlar çıkarmak güçtür. Kongre’nin toplanacağı gün olan 7 Kasım’da harekete geçmeli ve Kongre’ye “İşte iktidar! Buyurun, ne yapacaksanız yapın!” diyebilmeliyiz.’”

Doğal olarak hükümet de bir şeyler yapmaktadır. Bağlılıklarından kuşkulanılmayan alaylar Petrograd’a çağrılır. Hükümet merkezi Kışlık Saray’a seçkin (?) yunker topçuları yerleştirilir. Kazak devriyeler yeniden piyasaya çıkartılır. Şehir ve çevresinde sıkıyönetim ilan edilir ve art arda emirnameler yayınlanır.

Ancak, Askeri Devrimci Komite bir bildiri yayınlayarak alınan karşı tedbirleri açıklar: Askerler yerlerinde kalacaklardır. Her askeri birlikten iki, her muhafız sovyetinden beş delege derhal devrimin karargâhı Smolni’ye gönderilecektir. Petrograd Sovyetleri’nin bütün üyeleriyle Rusya Sovyetler Kongresi delegeleri Smolni’ye beklenmektedir.

Smolni Enstitüsü’nde toplanan II. Sovyetler Kongresi, 7 Kasım 1917

Ve Lenin sahneye çıkar

6 Kasım günü ve gecesi, ardından gelen 7 Kasım’ın ilk saatleri hareketli geçer. Toplantılar toplantıları, konuşmalar konuşmaları izler. Ama daha da ötesi, Bolşevikler telefon santralini, telgrafhaneyi ve Baltık istasyonunu işgal eder, bazı bakanları tutuklar. Yunkerler ile Kızıl Muhafızlar arasında yer yer çatışmalar olur. Kışlık Saray kuşatılmıştır.

Uzun bir geceden sonra, yazar, 7 Kasım gününe geç başlar. Sokağa çıkar çıkmaz gazete bayiinden bir Bolşevik gazetesi satın alır. Manşette büyük puntolarla şöyle yazmaktadır: “Bütün İktidar İşçi, Asker ve Köylü Sovyetlerine! Barış! Ekmek! Toprak!” Gene aynı gazetenin başyazısında, Lenin’in yakın arkadaşı Zinoviyev şunları söyler: “Ya iktidar burjuva-derebeyi ekibinin elinde kalacaktır ya da iktidar devrimci işçi, asker ve köylülerin eline geçecektir ve derhal bir barış teklif edilecektir. O zaman köylülere toprak, işçilere sanayi denetimi sağlanacak, o zaman açlara da ekmek bulunacak ve bu saçma savaş bitecektir.”

“Lenin kısa boylu, sağlam yapılı bir adam. Çıplak ve çıkıntılı bir kafası var. Burnu kalkık, ağzı ince, çenesi geniş; o sırada sakalsızdı. Eski sakalı daha yeni belirmeye başlamıştı. Üstünde eski bir elbise vardı. Pantolonu boyuna göre uzundu. Halkın tapamayacağı etkisiz bir adam. Yalnızca zekasından ötürü sevilen bir lider; renksiz, esprisiz, uzlaşma nedir bilmeyen, kendisini herkesten ayıran, gösterişsiz bir lider.”

Aynı günün akşamı, İkinci İşçi ve Asker Sovyetleri Delegeleri Kongresi’nin birinci toplantısı yapılır. Bütün hizipler Bolşevikler’e ateş püskürmektedir, konuşmalar saatler sürer ve bazı gruplar kongreden çekilir. Ancak Bolşevikler’in vazgeçmeye niyeti yoktur. Smolni’de bunlar olurken Kışlık Saray kuşatılmış, içeride toplantı halinde olan Şehir Meclisi dağıtılıp çarların sarayı ele geçirilmiştir.

Ertesi gün çalışmalarını sürdüren Sovyetler Kongresi’ne Lenin de katılır. Yazar devrimin liderini şöyle anlatıyor: “Başkanlık Divanı’nın, aralarında Lenin olmak üzere, salona girdiği sırada saat tam 8.42 idi. Lenin kısa boylu, sağlam yapılı bir adam. Çıplak ve çıkıntılı bir kafası var. Burnu kalkık, ağzı ince, çenesi geniş; o sırada sakalsızdı. Eski sakalı daha yeni belirmeye başlamıştı. Üstünde eski bir elbise vardı. Pantolonu boyuna göre uzundu. Halkın tapamayacağı etkisiz bir adam… Yalnızca zekasından ötürü sevilen bir lider; renksiz, esprisiz, uzlaşma nedir bilmeyen, kendisini herkesten ayıran, gösterişsiz bir lider… Derin görüşleri basit biçimde anlatma, somut bir durumu inceleme gücü çok üstün…”

Lenin bir süre konuşmaları dinledikten sonra kürsüye çıkar ve söze “Şimdi artık sosyalist düzeni kurmaya başlayalım” diyerek başlar: “İlk iş barışı gerçekleştirecek pratik tedbirleri almaktır. Savaş ve barış sorunu o kadar açıktır ki, herhangi bir giriş yapmayı gereksiz bularak size bütün savaşan ülke halklarına hitaben yayınlayacağımız bildirinin taslağını hemen okuyabilirim.” Ve okur. Taslak kabul edilir. Devrimcilerin önlerine koyduğu ilk mesele barıştır.

Lenin bir başka kongre tasvirinde işçi, köylü ve askerlere hitap ediyor

Lenin daha sonra ilk maddesi “Toprak üzerindeki mülkiyetin karşılıksız olarak kaldırılması” olan kararnameyi okur. Tartışmalardan sonra o da kabul edilir. Ve sabahın ikisinde, çekilen hükümetin yerine, Kurucu Meclis’in toplanmasına kadar bir geçici işçi ve köylü hükümeti kurulduğu ilan edilir. Adı Halk Komiserleri Konseyi olacaktır. Söz alan Kamanev, konsey üyelerinin isimlerini ve görevlerini okur. 15 kişilik konseyde Lenin başkanlık görevini yapacaktır. Troçki ise dışişlerinden sorumludur.

John Reed’in anlattığı son gün, 18 Kasım. Güne damgasını vuran Köylü Kongresi olmuş. Ancak bu on gün içerisinde toprakta özel mülkiyet kaldırılıp bankalar devletleştirilmiştir. Oturulmayan konutlar kamulaştırılmış, yalan haberlerle içsavaş kışkırtıcılığı yapan basın sansür edilip matbaalara ve kâğıt stoklarına el konulmuş, bütün ücretli işçilerle şehirlerdeki ve köylerdeki fukara halk istisnasız sigorta kapsamına alınmıştır. “Okuma-yazma bilmeyenlerin ve cahillerin çok olduğu bir ülkede, her gerçek demokratik iktidarın eğitim alanındaki ilk amacı, bu karanlıkla savaşmak olmalıdır” denilerek modern pedagoji isteklerine uygun geniş bir okul şebekesi kurulması kararı alınmıştır.

Bugünlerde bir de hükümet krizi yaşanmıştır. Moskova’daki çatışmalar sırasında tarihi yapılardan bazılarının tahrip olduğunu duyan Eğitim Komiseri Lunaçarski, 15 Kasım’da “Buna tahammül edemem, güzelliğin ve geleneğin bu korkunç yok edilişine tahammülüm yok” diyerek istifa etmiş, ancak gelen haberlerin abartılı olduğunu öğrenip zaten kabul edilmeyen istifasını geri çekmiştir.

El konulan Dışişleri Bakanlığı’nın kasalarında Çarlık Hükümeti’nin İngiltere ve Fransa ile yaptığı gizli antlaşmalar ele geçirilip bütün dünyaya açıklanır. I. Dünya Savaşı ve sonrasına ait bu planların açıklanması dünyayı şaşkına çevirir. Gıda temini konusunda engeller çıkaranlara, vurgunculara ve karaborsacılara karşı tedbirler alınıp uygulanır. Bir de, içmesini bilmeyenlerin neden olduğu rezaletleri önlemek için alkol ve alkollü içkilerin üretimi yeni bir emre kadar yasaklanır.

İşte! 7 Kasım bir de bu olayların başladığı günün yıldönümü…

KAYNAKÇA
John Reed, Dünyayı Sarsan On Gün, çev. Rasih Güran, Ağaoğlu Yayınevi, 1967.
John Reed, John Reed’in Eğitimi, çev. N. Rikkat Çobanoğlu, Pencere Yayınları, 2008.
^