KARŞI SANAT'TA TİKTOK SERGİSİ

Deniz Zeybek, Ozan Çağlar
15 Şubat 2021
SATIRBAŞLARI

Twitter’da okkalı söz, Instagram’da “o an”ın kareleri varsa TikTok’ta da “sinema” var. “Sıradan yurttaş”ın gündelik hayatını anlatan ironi, neşe, hüzün yüklü filmler… Bu sosyal medya fenomenine kayıtsız kalmayan Karşı Sanat 3-31 Aralık’ta bir Tiktok filmleri sergisi yaptı. Sergi şimdi dijital ortama, Karşı Sanat sitesine de taşındı. Seçkiyi hazırlayanların yazısına bağlanıyoruz, Express’in kış sayısından naklen

Sosyal medya dediğimiz homojen bir dünya değil, parçalı, çatışmalı bir kamusallığın sınıfsal ayrımlarını taşıyor. Bakımlı Instagram’ın ve akıllı Twitter’ın yanında, ağzı bozuk TikTok bir kenar mahalle gibi sürekli çalkalanıyor. Bu mahalleye yolunuz tesadüfen düşmüşse, kitsch’in, popüler kültürün, yoksulluğun teşhiriyle serseme dönersiniz. Mahalleye yeni geldiyseniz, haftalarca gürültüden gözünüze uyku girmez. Herkes aynı anda bağırarak konuşmakta, takıntılı bir ısrarla aynı şeyi söylemektedir. Ama bir gün, bu kargaşanın içinde, özgür iradeniz veya algoritmaların emriyle, bir anlam tarafından kıskıvrak yakalanma olasılığınız da vardır. En azından bize böyle oldu.

Çin menşeli bir sosyal medya uygulaması olan TikTok ya da orijinal adıyla Douyin, Musical.ly bazında yaratılan bir video oluşturma ve paylaşma platformu. Bir dakikadan kısa videolar üretme ve canlı yayın yapma imkânı sağlayan TikTok, Eylül 2016’da ByteDance tarafından piyasaya sürüldüğünden beri Asya’da kısa video platformunda lider oldu ve 150 ülkede 1 milyar kullanıcıya ulaştı. Dikkat, uzmanlar uyarıyor: “TikTok gibi uygulamalarda ilginç videolar aracılığıyla kısa yoldan fark edilme, beğenilme ve ünlü olma çabaları psikolojik rahatsızlık belirtisidir! Bu uygulamalarda bir amaç uğruna bireyler bazı özelliklerini abartarak sunmakta, ilginç hareket ve eylemlere yönelebilmektedir!”

Bir milyar kişinin hep beraber psikolojik rahatsızlık belirtisi gösterdiği bir platforma bakmamak delilik olurdu. Biz de hemen TikTok’ta bir hesap açtık. Uzmanlar haklıydı! “Kitlelerin afyonu” sosyal medya aklımızı başımızdan almış olmalı, bir süre sonra bu videolardan oluşan bir sergi yapmaya karar verdik.

Hasat mevsimi sonunda tarlalardan videolar gelmeye başlar. Mevsimlik tarım işçilerinin coşkuyla havaya fırlattığı boş kovalar ağır çekimle yere inmektedir. Bu mezuniyet töreni parodilerinin, çalışma zamanının ağırlığını ironiyle nasıl birleştirdiğine şaşırır kalırsınız.

TikTok sineması

Bir iz bırakmak, imge veya söz üretmek, kamuya açık bir günlük tutup “bugün de yaşıyoruz, çok şükür” demek, sokağın duvarına sevdiğinin adını yazmak arzusu gibi. Tekniğin olanakları ve ifade özgürlüğüne duyulan açlık birleşince görmezden gelinemeyecek bir kamusallık çıkıyor ortaya. “Yoksul” görüntüler, yüksek çözünürlüğün fetiş değerine kayıtsız, muazzam bir hızla çoğalırken, ittifak ve rekabet ilişkileri örüyorlar. Hito Steyel’in Ekranın Lanetlileri’nde[1] ağ bağlantılı benzer görüntüler için söylediği gibi, bunlar bir yandan enformasyon içinde “sermayenin semiyotikleşmesine mükemmelen uyum sağlarken”, diğer yandan “görünüşlerin sınıfsal toplumunda” kendisine yabancılaşmış proletaryanın kaydını tarihe bizzat kendi eliyle düşürüyor. Peki, hepsi bu kadar mı?

Baştan beri bizi de ilgilendiren bu çoğul görüntülerin sınıfsal niteliği olmuştu. Fakat daha çok video izledikçe çeşitli sektörlerden emekçilerin kendilerini temsil etme biçimlerinde yabancılaşmanın kaydı olmaktan öteye gidecek şeyler görmeye başladık. Proletaryanın geleneksel temsil biçimlerinden farklı, emek-bedenin merkezine yerleştiği, kurmaca ve belgesel arasında bir dille çekilmiş videolara odaklandık. Sinema ya da çağdaş sanat alanında görsek hayran kalacağımız görüntülerle karşılaştık. Bu da bizi sinematografi, metin ve müzik kullanımları üzerine de düşünmeye yöneltti.

“İşçi Filmleri Festivali”

TikTok herkesin yönetmen, aktör, senarist olabileceği bir “umumi film festivali”. TikTok’un “auteur”leri sokakları, atölyeleri, fabrikaları, evleri, tarlaları plato haline getiriyor. Videolar kolektif olarak üretiliyor ve challange süreçlerinde yeniden üretiliyor, yönetmenler gündelik hayatlarından topladıkları türlü malzemeyi yeniden işlevlendiriyor. Zaman, çalışma zamanından oyun zamanına doğru esnerken, işçiler üretim araçlarını ve mekânını yeniden kurguluyor. Rutin çalışma hayatı film yapma arzusuyla yeniden anlamlandırılıyor.

Emeğin veya emekçinin görünürlüğü ve nasıl göründüğü tartışması neredeyse sinema tarihi kadar eski. Malûm, Lumière kardeşlerin çektiği fabrikadan çıkan işçiler, sinema tarihinin ilk görüntülerinden biri. O günden itibaren de işçiler kameranın önünden, suretsiz bir kitle olarak akmaya devam ediyor. Hatta, Harun Farocki 1995’te tüm bu görüntüleri birleştiren son derece ilginç bir film de (Arbeiter verlassen di Fabrik/İşçiler Fabrikadan Ayrılıyor) yapmıştı.[2] İşte bu bağlamda Tiktok’ta @bekir_yalcin_2727 isimli kullanıcının videosu bizim için bir işaret fişeği oldu.

@bekir_yalcin_2727 ufukta küçücük görünen bir şantiyeye girmek için bekleyen binlerce işçiyi upuzun kuyruğun ortalarından görüntüler. Bu kez şantiyeye girmeyi bekleyen işçileri, işçilerden biri gösterir; üstelik trap altyapı ile mikslenmiş Kürtçe bir şarkı (“Şev Tarî”) eşliğinde. İşçiler artık, aynı anda hem kameranın önünde hem de arkasındadır.

TikTok’ta kendi filmlerini çeken inşaat işçileri, mevsimlik tarım işçileri, sanayi işçileri, temizlik işçileri, katı atık toplayıcılar, pazarcılar Eisenstein’ın şok edici kurgusunu, Vertov’un kameralı adamları ve kadınları olarak bize ulaştırıyor olabilirler mi? Egemen temsil ilişkilerinin ötesinde, TikTok’un işçi filmleri Chaplin’den Godard’a, Pasolini’den Dardenne kardeşlere kadar emekçi öznenin konumunu dert edinmiş bir hatta yerleşebilir mi? Harun Farocki, Allan Sekula ve Hito Steyel gibi dijital görüntüler ile emek süreçlerini ilişkilendiren sanatçılar bir TikTok videosunu izleyip heyecanlanır mıydı? Bize göre sosyal medya ürünü bu “gayrı meşru” video işler ya da deneysel filmler bizzat içlerinde barındırdıkları çelişkiler nedeniyle taze bir soluk taşıyor.

Emek-bedene övgü

@halilbakanx’ın “Pamuk Tarlası”: Çuvaldan bir cübbe içinde erkek bir tarım işçisi, içi dolu pamuk çuvallar üzerinden yürüyor. İki elinde pamuk çiçekleri taşıyor. Toprağın bereketini temsil eden antik dünyadan bir figür gibi. Bir freskte ya da mozaikte görmüş olabilirsiniz onu. Diğer işçiler ellerinde sepetlerden yapılmış sahte kameralarla onu görüntülüyor. Gerçek kamera/telefon ise bir TikTok videosu üretiyor. Bu videoyu milyonlar izliyor.

Çok sevilen ve defalarca tekrarlanan temaların başında defileler geliyor. Önce işyerinde tezgâh, sandık, kasa, iskele ne varsa, yerden biraz yükselmeyi sağlayacak biçimde düzenlenip bir podyuma dönüştürülüyor. İş giysileri içinde, ürünleri ya da üretim araçları ile süslenmiş mankenler (sebze-meyve, borular, inşat malzemeleri, kap kacak, kovalar…) podyumda vakarla boy gösteriyor. Kameraya atılan işveli bakışların taşıyıcısı bizzat emek-bedenler. “Challenge” olarak kolektifleşen defile videolarında seksi, çekici, havalı olana el koyan işte bu emek-bedenler.

Videolar dolaşıma girdikçe, tarlalar ve fabrikalar birbirlerini takip eder, birbirlerine “meydan okurlar”. Aralarında çalışma koşullarının zorluğuyla nasıl baş ettiklerine dair bir âşık atışması sürer gider. Uzak bir ihtimal gibi görünse de, sosyal medyanın lanetlileri kırılgan bir ittifaka işaret ediyor olabilirler mi?

Defilelerin hemen ardından, çalışan bedenin hünerine övgü içeren videolar gelir: Makinelerin ezici ritmine, şantiyelerin dev ölçeğine, tarlaların sert iklimine rağmen yılmadan özne kalan bireylerdir onlar. Hüner videolarında geometrik soyutlama, beden ve iş arasındaki ölçek farkını, rutinin eziciliğini vurgular. Şahane kadrajlar içinde çalışma koşullarının anonimleştiremediği incelikli performanslar sergilenir.

@baykrall5634: Genç bir erkek banttan gelen un çuvallarını akıl almaz bir hızla karşılıyor. Ağırlığı boynu ve omuzu arasına yerleştirip çuvalı fırlatışında bir dansçı zarafeti var. Sırtına yığılan rutinin altında gücü ve güzelliği daha da belirgin hale geliyor. Sonsuza dek üzerine düşecek o çuvalların her birinin üzerinde Türk bayrakları seçiliyor.

TikTok herkesin yönetmen, aktör, senarist olabileceği bir “umumi film festivali”. TikTok’un “auteur”leri sokakları, atölyeleri, fabrikaları, evleri, tarlaları plato haline getiriyor.

Yorgun kahramanlar

Bir askerlik anısı ya da Battal Gazi Destanı, bu videolarda ne anlatılırsa anlatılsın, ana konu çalışma şartları ve çalışan bedenin kendisi. Hikâyeler işçi kimliğinin önüne geçmeyen ve çalışma koşullarını gizlemeyen küçük müdahalelerle canlandırılır. Videoların gücü de zaten, kurgu ve belge arasında bırakılan bu açıklıktan kaynaklanır. Tarlada, şantiyede, fabrikada çalışan süper kahramanlar bu açıklığa ironi boyutu ekler. TikTok’un inşaatçı süper kahramanları kendi oyun zamanlarını yaratırken şantiyeleri film stüdyolarına çevirir.

TikTok’un Marvel evreninde, @user981217 285 isimli kullanıcı henüz kaba inşaat aşamasındaki şantiyede, son dakikada Amerikan mutfak olması için karar verilmiş salonun bir duvarını tek eliyle, zahmetsizce yıkarken, kamerayı tutan arkadaşı Kürtçe “valla bir hayrını görmedik” diyerek videonun ses kanalına destek atıyor.

@user50965487 isimli boyacı boyunu üç metreye çıkaran protezler yardımı ile, yüksek tavanlı salonun köşe kestirmelerini tamamlıyor. Filmin ses kanalında Pembe Panter soundtrack’i duyuluyor. @bulentock “inşaatta sorumluluk bana verilmiştir” üst yazısı ile yayınladığı filminde TikTok’un Süpermen efektiyle omuzlarını genişletmiş, o geçtikçe inşaatın duvarları eğiliyor.

@omer.pamir76 dış cephesine mantolama yapılan bir binanın iskelesinden sadece 14 saniyede inerken, filmin ses kanalında Rojda’dan “Disa Dilan” (Bir daha halay) şarkısı duyuluyor. @mehmetdemir6768 taş binanın bahçesinde, kameraya sabitlenmiş bakışlarıyla ikinci katın balkonuna kum sallıyor. @patnoslu.65 sırtına ve ayaklarına dayadığı izolasyon malzemesiyle kendini havada sabitlemiş, sadece bilek hareketleriyle tavanın sıvasını yapıyor.

Bu videolarda tek kanallı bir duygu durumu da yok. Meydan okumanın altında yorgun bedenlerin son gayreti ya da itirazı da var. TikTok’ta bu itiraz patronu ya da devleti doğrudan muhatap almazken, kendine dönük bir şiddet ya da özyıkıma da dönüşmüyor. İnşaat işçilerinin tüm ekipmanı kartonpiyerden mamul şantiye konserinde, genç bir adam kendini jiletleme taklidi yapıyor. Fakat mikrofon, gitar, davul gibi jilet de performans sırasında parçalanıp gidiyor. Beden yaralanmıyor, alçı tozunun beyazında katılaşıyor.    

@sebahatba8’in kamerası bir tekstil atölyesinin kesim bölümünde. Kamera sabit dururken, tezgâhta çalışan Sebahat Hanım aniden, kesintisiz bir hareketle kameradan metrelerce uzaklaşıyor. Hitchcock filmlerini hatırlatan bu sahnede, bedeniyle bütünleşmiş makineyle olağanüstü güçler kazanmış Sebahat Hanım’ın kayıtsız yüzüne, bir TikTok leitmotivi haline gelen İbrahim Tatlıses’in “Yorgunum” şarkısı eşlik ediyor.

@ahmetturkaslan2 isimli kullanıcı çimento paketlerinin üzerinde uyuyan arkadaşının videosunu, Şerif Gören’in 1971 yapımı Kaçaklar filmindeki “Yaşayan ölü gibisin kardeşim” repliğiyle kurguluyor. Video yatay çekilip TikTok hesabına dik yüklenirken, 16.9’dan 9.16’ya döndürülünce ayakta uyuyan bir işçi görüntüsü ortaya çıkıyor. Bu mesihvari görüntü, emek-bedeni yaşam ve ölüm arasında “kutsal insana” yaklaştırırken, kulağımızda bir Gazapizm dörtlüğü yankılanıyor:

  Demek alnımıza yazılan buymuş ah
  Ayık ol kazılan mezarlar çoklu
  Bu hesabın adı gasp konmuş
  Hayat kimleri yormuş?

TikTok’un şiirsel sineması

Bazı filmler hikâye anlatmaz. Sadece şiirsel duyarlılığın görsel, işitsel kaydını tutarlar. TikTok’un auteur’leri bir soğan tarlasında esen rüzgârı ya da bir kanalı temizleyen iş makinasının seyrini kaydeder. Hasat mevsimi sonunda tarlalardan videolar gelmeye başlar. Mevsimlik tarım işçilerinin coşkuyla havaya fırlattığı boş kovalar ağır çekimle yere inmektedir. Bu mezuniyet töreni parodilerinin, çalışma zamanının ağırlığını ironiyle nasıl birleştirdiğine şaşırır kalırsınız.    

@25fatih.2525 bir cezaevi inşaatında, filizli duvarlar arasında, henüz tamamlanmamış bir zindanda gezdiriyor kamerasını. Gelecekte burada yatacak mahpusları düşünerek “helâl değil biliyorum, haramsın” diye türkü söylüyor.

@olcayeyar toprak katmanları içinden sıyrılan bir kepçe gösteriyor önce. Kepçe topraktan çıktıkça içinde cenin biçiminde kıvrılmış yaşlı bir köylünün olduğunu fark ediyoruz. Yaşlı adam hiçbir şey olmamış gibi yürüyüp gidiyor.

TikTok filmlerinde ses kullanımı da dikkate değer. Ses bandı görüntüyle girdiği tuhaf ilişkide anlamı çatallandıran bir etki yapar. TikTok’ta video yaparken kullanıcının orijinal sesler ve yeni şarkılar da ekleyebileceği ortak bir müzik veri tabanı kullanılır. Bu nedenle, TikTok’ta müzik kullanmak bir halk konserinde şarkının nakarat bölümlerine herkesle beraber eşlik etmek gibidir aslında.

Kolektif bellekteki şarkılara, bu şarkıların trap altyapılı yeniden üretimlerine, Kürtçe mashup’lara, Yeşilçam repliklerine, herkes bulunduğu mekândan (bizim seçkimizde işyerinden) eşlik eder. Sesler tanıdıktır, fakat görüntüler beklenmedik ve farklı olmak için birbiriyle yarışır. Sonuçta, iki anlam katmanı arasında bir boşluk oluşur. Müziğin ya da sesin yarattığı beklentiyi görüntü tatmin etmez. Ses ve görüntünün örtüşmemesi bir yandan tanıdık, bir yandan çok yabancı, muzip ve cömert bir anlam dünyası yaratmayı mümkün kılar.

Sözünü etmeden olmaz, tüm videolara özgü yanılsama kırıcı bir etki daha var: Kamera/telefonların kadrajına giren “kurmaca kamera arkası” boyutu. Işık, ses sistemlerini ve profesyonel kameraları taklit eden eldeki malzemelerle üretilmiş ekipmanlar ve onları kullanan sahte set işçileri. Bir film çekiliyorsa, filmi çektiği varsayılan set ekibi de oyuncular gibi filmde rol alır. Sahte sinema emekçilerini gösteren ikinci anlam katmanı dikkatimizi üründen çok üretenlere çekmek ister gibidir.

@fatih.51: “Bundan sonra böyle, çalışmayacağım…” Mal taşıma bandı üzerine sırtüstü uzanmış, elleri ensesinde. Bant onu az önce yüklediği patateslere doğru taşırken, Kemal Sunal’ın sesinden “Bundan sonra böyle! Çalışmayacağım” repliği duyuluyor. 

TikTok sergisi ve sorular

Belki de bu kadar söz yeter: Bu tür kültür ürünleri hakkında konuşmaktan çok onları duymak için susmak gerek. Şimdi sizi Karşı Sanat’ta bir video seçkisi izlemeye davet ediyoruz. “Hayranlık ya da hor görme emeksiz beliren duygulardır ve bütün diğer duygulara zemin hazırlar” diyordu Ulus Baker.[3] “Hayranlık duymadan ya da hor görmeden izlemek mümkün mü?” diye sorduk biz de kendimize.

Zaman zaman hayranlığa kapılsak da, video üreticilerinin izin ve katılımıyla düzenlenecek sergide “nereye, neden baktığımızı ve neyi, neden gördüğümüzü” sormaya hâlâ devam ediyoruz. Gösteri-gözetim toplumu kendine karşı kullanılabilecek olasılıkları da üretiyor mu? Bunu merak ediyoruz. Soylulaştırma, kültürel temellük, sol popülizm gibi tartışmaların gölgesinde TikTok sergisi yapmanın cesaretini şuradan alıyoruz: Biz anlam yüklesek de, yüklemesek de milyonluk mahallede hayat gürültüyle akmaya devam edecek.

Express, sayı 174, Kış 2020

[1] The Wretched of the Screen, Sternberg Press, 2013
[2] https://vimeo.com/59338090
[3] Yüzeybilim Fragmanlar, s.30, İstanbul, İletişim Yayınları, 2018 
^