Bursa-Orhangazi’de şeker ve hayvan yemi üreten Cargill’in Tekgıda-İş’e üye oldukları için işten çıkardığı işçilerin fabrika önünde sürdürdükleri direniş sekizinci ayında. Sendikal taleplerinin kabulü ve işlerine geri dönmek için mücadele eden Cargill işçilerinin uzun direnişinin öyküsünü, yaşadıkları zorlukları, düşüncelerindeki değişimi Yücel Özkan ve Abdullah Saraç’tan dinliyoruz.
Neden işten çıkarıldınız ve bu kadar uzun sürenin ardından direniş nasıl devam ediyor?
Yücel Özkan: Mahkemede şunu soracağım: “Neden ben?” Benim dokuz-on senelik emeğim var. Yeni gelenler, benden sonra çalışmaya başlayanlar ya da yirmi senelik işçiler var. Neden ben? Toplantılarda yönetimin yanlışlarını, beceriksizliklerini yüzüne vurduğumuz için mi bu şekilde cezalandırıldık? Sürekli özeleştiri yapıyorum, “Neden ben!” diyorum. Çalışırken sorun yok, mesai olduğunda çağırıyorlar, geliyoruz. Astlarla, üstlerle ilişkide sorun yok. “Neden ben” diyorum. Bütün her şey sendikalı olma teşebbüsüne çıkıyor. Bir düzenimiz vardı. İşimizi kaybettik. Kimse işini kaybetmek istemez, ama haksızlığa da tahammül etme durumumuz gerçekten kalmadı. Ama sonuçta sekiz ay oldu, daha nereye kadar gidecek bu, iş bulacak mıyım, yaş geçiyor, ama içimdeki ateşin sönmesi lâzım. Yarın, Cargill’le masaya oturduğumuzda, “sen istesen de ben seninle çalışmak istemiyorum” diyebilmeliyim. İçimdeki o ateşin sönmesi lâzım. Anlatabildim mi? Kazanana kadar devam edeceğim.
Abdullah Saraç: Fabrikadaki sendikal süreçte öncülük ettiğim için çıkarıldım. Direniş kararlılıkla devam ediyor. Ara ara zorlandığımız zamanlar oluyor.
Ne gibi zorlanmalar?
Saraç: Şu sıralar zorlanmalar tabii hava şartlarından kaynaklanıyor. Maddi anlamda bir zorlanma değil. Sabah fabrikanın önüne gelmesi, akşam tekrar dönmesi, malûm fabrika merkezi bir yerde değil. Oturduğumuz yerden 15 kilometre mesafede. Buraya gidip gelmede zorluklar yaşıyoruz. Çadır kurduk, arada jandarmanın gelip “bu çadırı kurmayın, kaldırın” gibi sözlerinden dolayı zorluklar yaşıyoruz.
Nasıl geçiniyorsunuz?
Özkan: İşsizlik maaşımızı alıyoruz. Sendikamızın her ay 805 liraya tekabül eden bir yardımı var. Bunun yanında işten çıkarılan bir arkadaşımın kardeşiyle beraber, pazarda tarlada işlerimiz oluyor. Kahve işleri oluyor. İşsizlik maaşı bittikten sonra da bu şekilde kazanana kadar devam edeceğim. Çünkü ben haklıyım beyefendi. Ben haklıyım!
Saraç: Sendikanın yardımı, işsizlik maaşı, haftasonları, akşamları işe giden arkadaşlar var. Orhangazi küçük bir yer, eşe dosta yardıma gidince çorba da kaynıyor.
Ne gibi işler bunlar?
Saraç: Pazarcılık, inşaat, kafeterya, kahve, garsonluk…
Düzenli işler arıyor musunuz?
Özkan: İlk işten çıkarıldığımızda üç-dört yerden iş teklifi geldi, ama girmek istemedim. Bir yola çıktık, bu yolda bize güvenenler var. En azından “Cargill beni sendikadan kaynaklı işten çıkardı, ben sonuna kadar hakkımı aradım” demeliyim. Boynumu büküp “kaderimiz bu, başka işe bakalım” demedim. İşin doğrusu bu… Tabii sekiz ay uzun bir zaman, ama sendikanın da samimiyetine güvendiğim için işin sonuna kadar gideceğim.
Direniş fikirlerinizde nasıl bir değişim yarattı?
Özkan: Her ne kadar işletme içinde sendikal örgütlenme faaliyetleri yürütmüş olsak da, işten çıkarıldıktan sonra sahada geçen süreçte geçmişteki birtakım tabularımızı yıkıp, birtakım duvarlarımızı aşıp bu tarzda verilen işçi mücadelelerinin ne denli değerli ve onurlu mücadeleler olduğunu, sınıf dayanışmasının ve beraberliğinin işçi sınıfı adına büyük bir kıymet olduğunu fark ettik. Cargill işçileri olarak, sürecin başından bugüne, en büyük kazanımımızı bu olarak görüyoruz.
Saraç: İşçi sınıfı haberleri artık daha fazla dikkatimi çekiyor ve sessiz kalmıyorum.
İşçi sınıfı olarak göz renklerimiz farklı olsa da gözyaşlarımız aynı. Sendikalar ve konfederasyonlar önderliğinde, işkolu gözetmeksizin mücadeleler verilmeli.
Haber kaynaklarınız neler?
Özkan: Genelde sosyal medyadan haberleri takip ediyoruz. İstanbul yürüyüşümüzü Cumhuriyet gazetesi, Evrensel, Sol Haber gibi emeğin yanında olanlar vermişti. Ama genelde Twitter üzerinden haberleri alıyoruz.
Saraç: Facebook ve Twitter üzerinden takip ediyorum. Gazetelerde, televizyonlarda işçi sınıfının haberleri genelde yapılmıyor. Sosyal medya daha çok ilgimi çekiyor.
Düzenli aldığınız gazete, izlediğiniz haber-yorum sitesi var mı?
Saraç: Gazete almıyorum, devamlı takip ettiğim bir haber sitesi yok.
Cargill İşçi Komitesi adlı bir Twitter adresi var, buradan siz mi paylaşım yapıyorsunuz?
Özkan: Daha önce işten ayrılan bir arkadaşımız var, paylaşımları onunla birlikte yapıyoruz. Facebook’ta kendi çevremize sesimizi duyururken, Twitter’da tanınmış kişiler sayesinde daha geniş bir çevreye ulaşabiliyoruz.
Fabrikada çalışmaya devam eden arkadaşlarınızla iletişim kurabiliyor musunuz? Onlara karşı kırgınlığınız var mı?
Özkan: Fabrikada çalışan arkadaşlarımızla iletişimimizde hiçbir kopukluk yaşamadık. Vardiya giriş ve çıkışlarında her daim kaynayan semaver çayımızı birlikte yudumluyor ve sürece dair hasbıhal ediyoruz. Muhakkak ki, içlerinde kırgın olduğumuz, hayal kırıklığına uğradığımız arkadaşlarımız var. Ancak biz, olayları lokal bir şekilde değerlendirmekten ziyade, resmin bütününe baktığımız için bunları önemsemiyor ve yolumuza kararlılıkla devam ediyoruz.
Saraç: Fabrikadaki arkadaşlarla sürekli iletişim halindeyiz. Herhangi bir kızgınlık ve kırgınlık yok. İçeride çalışan arkadaşlara sendikanın gerekliliği ile ilgili bilgi aktarıyorum.
Cargill işçileri sadece kendileri için, Flormar işçileri sadece kendileri için, Real Makro işçileri sadece kendileri için direnmiyor. Biz kazandığımızda Zonguldak’taki maden işçisi, Adana’daki pamuk işçisi kazanmalı. Bu bilinç yerleşmeli işçi sınıfına ve bu şekilde hareket edilmeli.
Neler aktarıyorsunuz?
Saraç: Şu an gerçek enflasyon yüzde 25’ler civarında. Buna karşın Cargill’de içeride çalışan arkadaşlarımız bu sene yüzde 8 ila 13 arasında zam aldılar. Arkadaşlara, sendika olduğunda en azından daha iyi ücretler alacaklarını söylüyorum. Çünkü bugün burada biz varız, o nedenle sana yüzde 8-13 zam verdi. Yarın öbür gün biz gittiğimizde, “sana yüzde sıfır zam veriyoruz” dendiğinde bir şey yapamayacaksın. “Çalışmak istemiyorsan kapının önü” dendiğinde istifa edemeyeceksin, çünkü tazminatının yanar.
Eylem nedeniyle yakınlarınızdan nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Özkan: Bu sürece başlarken rüştümüzü ispat etmemiz gereken ilk yerin ailemiz olduğunu biliyorduk. Daha evvelden tatmadığımız, hiç karşılaşmadığımız bir durumdu bu. Zaman geçtikçe, haklılığımızı onlara anlattıkça, artık bu yolda yalnız olmadığımızı, onların da desteklerinin sonuna kadar bizimle olduğunu biliyor ve hissediyoruz.
Saraç: Annem-babamla altlı üstlü oturuyoruz. İlk işten çıktığımızda “keşke bu işlere girmeseydim” gibi bir düşünce vardı. Ama şimdi babam, annem, eşim, kayınpederim sonuna kadar destekçim. Aldığımız maaşın yetmediğini görüyorlardı.
Kaç çocuğunuz var?
Saraç: İki çocuğum var. Biri iki, biri beş yaşında. Onlar konunun tam bilincinde değiller, ama eşim sağ olsun, her nevi destekçim. Çünkü haklı bir davamız olduğunu, hakkımızın yendiğini biliyor. Sonuna kadar hakkımızı savunmamız gerektiğine inanıyor. O anlamda, eşimden, annemden, babamdan, “olmayacak böyle, kendine yeni bir iş bul” anlamında baskı görmedim.
Özkan: Dört yaşında bir çocuğum var. Kalpte öksürük dedikleri doğuştan bir sorunu var. İstanbul’da ufaktan bir operasyon geçirecek. Sendika doktorlarla görüşme açısından yardımcı olacak.
Tedavi masrafları SGK üzerinden mi karşılanacak?
Özkan: İşsizlik maaşı süresince SGK’dan yararlanabiliyoruz. Tedavisini SGK üzerinden yaptıracağız.
Havaalanında haklarını arayan işçilerin ve sendika yöneticilerinin tutuklanması sizde tedirginlik yarattı mı?
Saraç: Yok, herhangi bir tedirginlik yaratmadı.
Özkan: Bu yola çıkarken çeşitli zorluklarla karşılaşacağımızın bilincindeydik. O yüzden bu tarz şeyler bizleri negatif değil, aksine pozitif yönde etkiliyor ve işçi dayanışmasının, işçi mücadelelerinin ne kadar kıymetli olduğunu gösteriyor.
Sınıf dayanışmasının birkaç sloganda kalmamasını, bu sloganların içinde barındırdığı sayfalar dolusu anlamı tüm işçi sınıfının ve emek dostlarının idrak etmesi gerekiyor.
İşverenlerle görüşmeleriniz oluyor mu? Hangi şartlarınız kabul edilirse eylemi sonlandırırsınız?
Saraç: Herhangi bir görüşmemiz şu an için yok, ama olduğu takdirde ve işbaşı yapma talebimiz kabul edilirse eylemi sonlandırırız.
Özkan: Sürecin başından bugüne dek işverenle herhangi bir görüşmemiz olmadı. Bu noktada görüşecek herhangi bir olayımız yok. Bizim tek bir isteğimiz, tek bir haklı talebimiz var: Hukuksuz yere ekmeğimizden edildiğimiz işyerine dönüp tekrar işbaşı yapabilmek.
Sendikanız yeterli desteği veriyor mu? Türk-İş konfederasyonunu yanınızda hissediyor musunuz?
Özkan: Sendikamız Tekgıda-İş’ten sürecin başından bugüne dek madden ve manen destek alıyoruz. Türk-İş konusuna gelirsek, açıkçası istediğimiz, temenni ettiğimiz ölçüde bir destek alamadık maalesef.
Sizce sendikalar ve konfederasyonlar işçilerin sorunlarını çözmek için ne yapmalı?
Özkan: İşçi sınıfı olarak göz renklerimiz farklı olsa da gözyaşlarımız aynı. Sendikalar ve konfederasyonlar önderliğinde, işçi sınıfının birlikteliğiyle, işkolu gözetmeksizin mücadeleler verilmeli. Mevcut durumları lokal bir şekilde değerlendirmek kendimizi kandırmaktan öteye geçmeyecektir. İşçi sınıfı olarak dayanışma kültürümüzü ne kadar geliştirirsek, çocuklarımızın geleceği adına o kadar emin adımlar atılacağı düşüncesindeyiz.
Saraç: Sendikalar işçileri daha fazla bilinçlendirmeli ve medyaya her şeyi şeffaf şekilde taşıyıp halkı her konuda bilgilendirmeli.
Hangi medyaya, nasıl?
Saraç: Herkes sosyal medyayı ağırlıklı kullanıyor olabilir, ama televizyon da çok izleniyor. Televizyonda da çoğu şey şeffaf yansıtılmıyor, doğru şekilde iletilmiyor, çarpıtılıyor. Cargill’in önünde eylem yapıyoruz, bizi suçlu olarak yansıtabilirler, insanlar bu sefer “Adamlar yıllarca çalışmış, kıdemlerini, ihbarlarını almışlar. Terbiyesizliklerine bak” diyebilir. “Adamlar yıllarını vermiş. Helal olsun bunlara” demesi için, medyanın objektif olması konusunda çalışma yapabilir.
Nasıl yapılabilir?
Saraç: Sen izleyiciye bir direnişi ne kadar şeffaf aktarırsan, konuya o kadar hâkim olabilirler. İşçi mi haklı, işveren mi haklı, objektif ol kardeşim. Bırak izleyici karar versin.
Hükümetin işçi eylemlerine ve sendikalara karşı tavrı sizce nasıl?
Özkan: Bizlerin oyuyla, bizleri temsilen Meclis’e giren insanların toplumdan kendini soyutlayıp insanlara yukarıdan bakmasına maalesef alıştı bu millet. Açlık sınırının 2000 lira olduğu bir ülkede, 1600 lira alan asgari ücretliye dönüp “gözünüze dizinize dursun” denmesini kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.
Erdoğan’ı mı kastediyorsunuz?
Özkan: Evet. Ben hükümet yanlısı değilim. Pazara çıktığınızda bütün mallara zam geldiğini görüyorsanız, hayat pahalılaşmışsa, hükümetin bu farkı asgari ücret miktarına yansıtması lâzım. Asgari ücrette iyileştirme yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bizim zaten Cargill’de aldığımız, asgari ücretin bir tık üstü ve ikramiyelerdi. Biz bu ücretle geçinemeyeceğimizi söyledik. Şartların düzeltilmesini istedik. Daha sonra şeker fabrikalarının özelleştirilmesi bunların üzerine tuz biber ekti. Cargill’in de işine geldi, işçi çıkartmak için bahane oldu.
Saraç: Hükümetin işçilerin birlik olmasına ve haklarını savunmalarına karşı bir tavrı var.
İşçilerin şartlarının düzelmesi için ne yapılmalı?
Özkan: İşçilerin şartlarının düzeltilmesi için evvela işçi sınıfının haklarını bilmesi ve bu hakların arkasında bedeli ne olursa olsun durabilmesi gerekiyor. Bunun neticesinde, toprağa sağlam dikilen fidan misali, bunun meyvelerini elde etmemizin çok zaman almayacağı kanaatindeyiz.
Saraç: Anayasal hakkını kullanıp örgütlendikten sonra işverenle masaya oturarak şartlarını düzeltebilir.
Toplu pazarlık için masaya oturulduğunda neler istenmeli?
Saraç: Söyleyeceğim belki imkânsız gelebilir ama, işçilere yanlış yapıldığında her fabrikada tepki gösterilmeli. Bizde her sendika birbirini kötülüyor. Oysa A, B, C sendikası birlik olursa tüm işçi sınıfı kazanır, Türkiye kazanır. Tabii sarı sendikalar, işveren yanlısı sendikalar da var. Sendikalar işçiler için birlik olursa Türkiye şaha kalkar. İşçi sınıfının kazanması demek, ülke ekonomisinin kazanması demek.
Orhangazi’de önceki yıllara oranla hayat daha mı zorlaştı?
Saraç: Orhangazi’de ağırlıklı olarak otomobil fabrikaları bulunuyor. Biliyorsunuz, krizden en çok etkilenen de bu sektör. İşçi çıkartan var, üretim durduran var. İşçi alan yok, işçiyi sabit tutmaya çalışan var. Şimdi Orhangazi’de Döktaş fabrikası Güriş’e satıldı. Dört ayda 450 işçi çıkardılar. Bu işçilerin çoğu maaşı yüksek arkadaşlardı. Yerlerine 200 Tacikistanlı işçi aldılar. Bugün Döktaş bunu yapıyor, diğerleri de yarın öbür gün az ücret vermek için bunu yapacak. Böyle bir süreç var. Bir de baktığın zaman Orhangazi’de bugün hangi fabrikaya gidersen git, maaş 2400 ile 2500 arasında. Aşağısını, yukarısını veren yok. Sanki bütün fabrika sahipleri, 2500’den yukarı vermemek için anlaşmışlar. İşte biz burada birlik olalım. İşveren çok güzel birlik olurken, biz olamıyoruz. Sonuçta orasını biri çalıştırmak zorunda, kimse çalışmazsa düzgün ücret vermek zorunda kalır.
Döktaş fabrikası Güriş’e satıldı. Dört ayda 450 işçi çıkardılar. Bu işçilerin çoğu maaşı yüksek arkadaşlardı. Yerlerine 200 Tacikistanlı işçi aldılar. Bugün Döktaş bunu yapıyor, diğerleri de yarın az ücret vermek için bunu yapacak.
Ya başka yerden işçi getirirse?
Saraç: O zaman fabrikanın önünü kapatacaksın. Eylem boyutuna getireceksin. Bunu da sendikaların alevlendirmesi lâzım.
Direnişinizle yeterli derecede dayanışma gösteriliyor mu? Sizin direnişinizle gösterilen en doğru dayanışma neydi?
Özkan: Direnişimizin başından beri emek dostlarından destek aldık elbette. Fakat bu yeterli mi diye kendimize sorduğumuzda maalesef boğazımız düğümleniyor. İstanbul’da yürüyüş sırasında gördüğümüz ilgiyi alâkayı, hiç tanımadığım insanların gösterdiği yakınlığı Orhangazi’de kendi çevremizden görmedik. Dayanışma kültürünü geliştirmeye ihtiyacımız olduğu gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Sınıf dayanışmasının yalnızca birkaç sloganda kalmamasını, bu sloganların içinde barındırdığı sayfalar dolusu anlamı tüm işçi sınıfının ve emek dostlarının idrak etmesi gerekiyor diye düşünüyoruz.
Saraç: Tabii ki dayanışma gösteriliyor. Ama en iyi dayanışma tüm işçilerin iş ayrımı yapmadan bir arada olabilmesi, tek yumruk olabilmesi… Bizim yaptığımız en iyi dayanışma Flormar direnişçilerini ziyaret etmek. Bu aslında sadece eylemdeki işçilerin değil, tüm işçilerin yapması gereken hareket.
Özkan: Aslında söylemek istediğimiz şey tam olarak bu. Direnen Cargill işçileri sadece kendileri için, direnen Flormar işçileri sadece kendileri için, Real Makro işçileri sadece kendileri için direnmiyor. Biz kazandığımızda Zonguldak’taki maden işçisi, Adana’daki pamuk işçisi kazanmalı. Bu bilinç yerleşmeli işçi sınıfına ve bu şekilde hareket edilmeli. İstanbul’a yürüyüşümüz esnasında Gebze’de, Flormar’da direnen kardeşlerimizle bir araya gelip birliktelik mesajları verdik. O âna kadar ilerlettiğimiz süreç o noktadan sonra bir kat daha arttı ve daha fazla ivme kazandı. İşte bizim Cargill işçileri olarak anlatmaya çalıştığımız tam olarak bu.