KORONA VE EKONOMİK KRİZ KISKACINDAKİ KAFE, BAR VE RESTORANLAR –V

Söyleşi: Anıl Olcan
5 Aralık 2020
SATIRBAŞLARI

Beyoğlu’nda 200’den fazla bar statüsünde mekân dokuz aydır kapalı, beş bini aşkın restoransa son genelgeyle fiilen kapandı. Destek sıfır. Borç diz boyu. Umut yerlerde. Öfke yükseliyor. “Korona ve ekonomik kriz kıskacındaki kafe, bar ve restoranlar” dizisinin son bölümünde, söz Beyoğlu Eğlence Yerleri Derneği başkanı Aydın Kalaycı’da.
Aydın Kalaycı

Salgının resmen ilan edildiği mart ayında işlerin bu denli kötüleşeceğini hesap edebilmiş miydiniz?

Aydın Kalaycı: Bu kadar ağır geçeceğini beklemiyorduk. Dokuz ay geçti, herhangi bir destek yok. “Kapatın” diyorlar, kapatıyoruz, “açın” diyorlar açıyoruz. Bu işin merkezi haline getirildik, sanki virüs restoranlardan, kafelerden, bizden yayılıyor. Kamuoyuna böyle gösteriyorlar. Metrobüs, metro, otobüs gibi toplu taşıma araçlarından daha risksiz bir alanız. “Masaların arasına mesafe koyun” dediler, yaptık. Sosyal mesafe dediler, uyduk. Uymayanlar olmuş mudur, olmuştur. Fakat esnaf şu anda tamamen çaresiz. Kimsenin takati kalmamış, gücü yok. Ortalama 25 bin lira kira veren bir işletmeyi düşünün. Bunu dokuzla çarpın, çünkü dokuz aydan beri barlar, kulüpler kapalı. Ortaya çıkan tabloyu hesap edin. Yaklaşık 200 bin lira sadece kira. Bunun bir de stopajı var, SGK devam ediyor, vergiler devam ediyor, faturalar geliyor… Bize “kapatın” diyorlar, kapatıyoruz, ama kiramızı nasıl öderiz, personele maaşını nasıl veririz, kimsenin umurunda değil.

Bu zorluklar karşısında esnafın ilk tepkisi ne oldu? İşçi çıkarmak mı?

Tabii ki işçi çıkardık, herkes çıkardı. 25 masa kapasiteli bir yerinizin olduğunu düşünün. Bu 12 masaya düşürüldüğünde ne yaparsınız? İlk yapılan eleman eksiltmek oldu. Mutfak personeli beşse üçe indi, serviste çalışan sayısı 10’sa beşe düşürüldü. Herkes eleman çıkardı. Dayanamazsın yoksa.

Beyoğlu’nun epeydir başlamış olan dönüşümünün üzerine salgın geldi. Salgın öncesinde de durum pek parlak değildi galiba

Korona bize altın vuruş oldu. Biz zaten Gezi’den sonra bitmiştik. Terk edildik. Hatta buradan sitem ediyorum: Gezi’deki eylemci arkadaşlarımız, dostlarımız da bizi terk etti. Buradaki en büyük sorun restoranların niye kapalı olduğu değil, ama dokuz aydan beri kapalı olan esnaf arkadaşlarımız var. Bu arkadaşlar dokuz aydır çocuğuna, eşine, anasına, babasına “işe gidiyorum” diyemiyor. Dokuz aydır bu esnaf arkadaşlarımızın mekânlarının açılmasını beklerken tamamen kapatıldık.

Bize “şer mekânları” deniyor, çünkü alkol satıyoruz. Günah keçisi olduk. Sağlık nedeniyle kapatıyorsan, tamam, kapat. Bir sene de kapat, iki sene de, ama Avrupa’daki gibi kiramızı karşıla, bu süreçte benden vergi isteme, personelimin maaşını öde.

Bazı mekânlar açık kalabildi, bazıları kapısına kilit vurmak zorunda kaldı. Bu ayrımlar neye göre yapıldı?

Bar ruhsatı olan mekânlar marttan beri kapalı. Bu genelgeleri yazanlar neyin ne olduğunu bizim kadar iyi bilmiyor. Bir restoranla bar arasında fark, müzik farkıdır, mutfak farkıdır. Birinde canlı müzik yapabiliyorsun, birinin mutfağı var, yemek satıyor. Bizde restoran deyişi yoktur, içkili lokanta diye geçer ruhsatlarımızda. Ben barların başından beri neden kapalı olduğunu hâlâ anlamış değilim.

Bar statüsünde olup kapanan kaç mekân var?

Beyoğlu için resmi rakam 246. Bu arkadaşların hepsi battı. Bugün adliyelere gidin, bütün Beyoğlu esnafı haciz, icra veya tahliye davasıyla boğuşuyor. Kolay değil, bir yeri kiralıyorsunuz, dekorasyonu falan derken büyük bir yatırım yapıyorsunuz. Bu kişi nasıl çıksın gitsin? Şu oturduğumuz masa mesela, ben bunu almışım diyelim bin liraya, ama bugün satmaya kalksam kimse elli lira vermez. Bunlar ciddi paralar. Üç aylık kira borcum var, mal sahibi “hadi çık” diyor. Nasıl çıkayım, benim yatırımım ne olacak? Buraya para harcamışım, ruhsatına ayrı para vermişim, mekânın içine yatırım yapmışım. Son zamanlarda artık bunun altında başka bir niyet arıyorum.

İkinci kısıtlama kararlarıyla birlikte Beyoğlu’nda toplam kaç işletme kapatıldı?

Beş binden fazla yer kapatıldı. Beyoğlu 45 mahalleden oluşan bir ilçe. Kasımpaşa’da da Sütlüce’de de esnaf arkadaşlarım var. Bu mahallelerde altı-yedi bin esnaf var diyelim. Bunların 400-500’ü paket servisi yapsın, hadi bilemedin bin tanesi yapsın. Arkadaşlarla konuşuyorum, diyorlar ki, “koronadan dolayı insanlar mecbur kalmadıkça paket servis istemiyor.” Böyle olunca çoğu üç-beş gün sonra paketten de vazgeçip kapatıyor.


Bunun altında başka bir niyet olduğunu düşünüyorum” dediniz, nasıl bir niyet?

Bize “şer mekânları” deniyor, çünkü alkol satıyoruz. Günah keçisi olduk. Hemen “barlar, kulüpler kapatılsın” deniyor. Bu siyasi bir karar. Sağlık nedeniyle kapatıyorsan, tamam, kapat. Bir sene de kapat, iki sene de, ama Avrupa’daki gibi kiramızı karşıla, bu süreçte benden vergi isteme, personelimin maaşını öde. Tabii ki önce insan sağlığı, ama bizi korona öldürmeyecek. Esnafı ekonomik kriz öldürecek. En son çıkan genelgeyle ilgili cumhurbaşkanını dinlerken bir destek paketi bekliyordum açıkçası. Bizi kapatacaklar, ama bir paket sunacaklar diye izledim, ama yok. “Şunlar kapanıyor, bunlar kapanıyor.” Peki, ben nasıl yaşayacağım?

Bu kadar insan her şeye rağmen ne yapıyor, nasıl geçiniyor?

Herkes borç batağında. Bu süreçte esnafımızın çoğunun sicili bozuldu. “Lanet olsun, bankadan kredi çekeyim, en azından kiramı yatırayım” diyorum. Ama yok, borç yüzünden kredi de alamıyoruz. Bizler yalnız başımıza bırakıldık. “Ne haliniz varsa görün, batıyorsanız batın, çıkıyorsanız çıkın” deniyor. Bizi terk ettiler, görmezden geliyorlar. “Ekonomik paket” esnafa gelmediği sürece çok mekânın cenazesini kaldırırız. Aklımın almadığı konular var. Şimdi, bizi kapattılar, iyi güzel. Peki, az önce caddede yürüyordum, GSM mağazasında 25 kişi vardı, çalışan sayısı beş. Bu insanlar korona olmuyor mu? Berberle biz nasıl aynı kefeye konabiliriz? Berber dediğin akşam sekizde kapatır gider. Hamamla restoranı nasıl aynı kefeye koyarsın işleyiş olarak?

Kafe ve lokantalar için “paket servise müsaade ediyoruz” diyorlar…

Restoranın paket servisle ne alâkası var! Nevizade’yi bilirsiniz, buradaki mekânların eski ismi meyhane, şimdi restoran diyorlar. Gidip iki duble rakı, iki haydari, bir şakşuka mı isteyeceksin? Biz köşe başındaki dürümcü ya da kebapçı değiliz ki. Biz paket servisçi değiliz, menümüz buna uygun değil. Bonfileyi ben nasıl paketle göndereyim? Pizza vs. yaparsın, ama bizim mutfaklarımız buna uygun değil. “Paket servise açın” diyorlar. O zaman tamamen sistemi değiştireceğim, başka bir şeye bürüneceğim, her şeye sıfırdan başlayacağım. Motorlu elaman alacağım, dükkânın kimyası bozulacak. Paket servisi bizim işimiz değil. Bunun için gereken para da yok. Kime halini sorsanız, kimse koronayı konuşmayacak, herkes maddi sıkıntısını anlatacak. Biz unuttuk artık koronayı. “Aman dikkat edeyim, ellerimi yıkamadan ağzıma sürdüm, hasta olurum” kısmında değil esnaf artık.

Dükkân giderleriyle ilgili hiç mi destek yok?

Yok. Elektrik kurumunu biliyorsunuz, faturayı iki gün ödemeyin, hemen gelip kesiyorlar. Görüyoruz zaten, sokakta birinin elektriği kesilmişse herkesin haberi olur. Sorunlarımız hep aynı. Biz sicil affı istedik, bankalardan kredi almak için, bunu bile yapmadılar. Sicili bozuk olduğu için, kredileri ödeyemediği için esnaf kara listeye alınıyor. Yapılandırma çıkarıyorlar. Aklımızla oynuyorlar. Bende para yok ki, neyle yapılandıracağım? Dükkânım kapalı, yapılandırma çıkarıyorsun! Dalga geçiliyor. Bize sicil affı çıkar, bankalardan kredi çekebilelim. Tamam, bir şey vermiyorsun, ama en azından bunu yap. Alkollü bir mekân stopajıdır, meslek birlikleridir, KDV’sidir, ÖTV’sidir vs. 21 kalem vergi veriyoruz.

Herkes borç batağında. Borç yüzünden kredi de alamıyoruz. Yalnız başımıza bırakıldık. “Ne haliniz varsa görün, batıyorsanız batın, çıkıyorsanız çıkın” deniyor. “Ekonomik paket” esnafa gelmediği sürece çok mekânın cenazesini kaldırırız.

Bu kadar mekânın kapalı, bazılarının kısıtlı bir şekilde açık tutulması ne büyüklükte bir çevreyi etkiliyor?

Yüz binlerce insan barlardan, kulüplerden ekmek yiyor. Buralar lokomotiftir. Mesela şimdi taksiciler isyanda. Neden? Çünkü dokuz aydır onlar da geceleri iş yapamıyor. Gece müşterisi yok, adam evine ekmek götüremiyor. Çorbacı da aynı şekilde. Bizim dokunmadığımız iş kolu yok gibi, tekstile de dokunuyoruz, suya da, kasaba da, manava da.

Esnafı korumak için nasıl bir uygulama olmalıydı sizce?

Yurtdışındaki arkadaşlarımıza durumu anlatıyoruz, inanamıyorlar. Adam diyor ki, “dükkânımı kapattım, bana kira desteği de para desteği de veriliyor”. Yahu burada bizden para isteniyor. Beni kapatan devlete neden SGK ödüyorum, hiç akla mantığa sığıyor mu? Kapalı dükkâna neden vergi ödeyeyim? Bir de çıkıp dalga geçiyor, “öteledim” diyor. Öteledin, ama ben bunları nasıl ödeyeceğim? “Sizden vergi almıyorum, SGK primlerini de almıyorum, kiranın yarısını destekliyorum” demeleri gerekirdi. Biz bunları beklerken “kapatıyoruz” dendi.

Bu gidişat gündelik hayatınızı, ruh halinizi nasıl etkiliyor?

Boşanmalar başladı esnafın içinde. Evine ekmek götüremiyor insanlar. Duyuyorum, çoğu arkadaşım boşanma aşamasına gelmiş, ayrılanlar var. “Ailem dağıldı” diyor insanlar. Dokuz aydan beri dükkânı açmamış, kimse sormuyor “aç mısın tok musun, bir şeye ihtiyacın var mı?” diye. Bu vicdansızlıktır.

Belediyelerden de mi ses yok?

Beyoğlu Belediyesi beş-altı ay işgaliye parası almadı, borçlarla ilgili biraz öteleme yaptı, bunun dışında başka bir destek yok. Yerel yönetimle görüşüyoruz, ama bu konuyla ilgili yapacak bir şeyleri yok. Konu yukarıda, tepede. Bu yüzden biz art niyet aramaya başladık. Bunu dernek başkanı olarak söylemiyorum, esnafın ağzından konuşuyorum. Çok aşikâr bu artık. “Bunlar bizi bitirmek için her şeyi yapıyor” deniyor. Çıkalım şöyle bir esnafı gezelim, herkesin söyleyeceği şey aynı olur.

Eğlence sektörü, partiler kaçak ortamlara taşınmaya başladı. Bir taraftan sahte rakıdan ölümler yaşanıyor. Bunları salgın süreciyle birlikte düşünebilir miyiz?

Alkol de eğlence de merdiven altına indi. İnsanlar eğlenmek istiyor, bir araya gelmek istiyor çünkü bunalmış vaziyetteler. Devlet bir şişe rakıdan 110 lira vergi alıyor. Dünyanın en pahalı alkolünü alıyoruz biz. Bizim ürettiğimiz rakı bizde 170 lira, aynı rakı Kıbrıs’ta 60 lira. Bizden gidiyor oraya. Çok üzerimize geliniyor. Sadece bu salgın dönemi için söylemiyorum. Bombaları gördük, Gezi’yi gördük, depremi gördük, en son korona altın vuruş oldu bize. Esnafı korona değil, ekonomik kriz öldürecek!

^