SARI YELEKLER EYLEMLERİNİN 22. PERDESİ VE ÖTESİ

Yücel Göktürk
19 Nisan 2019
SATIRBAŞLARI

13 Nisan 2019 Sarı Yelekler eylemlerinin “22. perde”siydi. Üstelik bu perde gösteri hakkını baltalayan “antivandalizm” yasasının yürürlüğe girmesine karşı kırk kuruluşun çağrıda bulunduğu mitinge denk geldi. 1+1 Forum oradaydı… “En güzel bir çift söz”ün ne olduğu anket konusu. 

Voltaire sokağından sapıp Marat caddesinin karşısındaki Ivry belediyesi (sittin senedir komünistlerin yönetiminde) durağından metroya… Douglas Kennedy romanlarının ilanı, Devrim Kuşağı (Génération en Révolution) sergisinin afişi, Arap Âlemi Enstitüsü’ndeki Meşin Yuvarlak Devrimi – Arap Futbolu sergisinin duyurusu, müzisyenler, evsizler, dilenenler…

İlk durak Pierre ve Marie Curie, beş istasyon sonra, İtalya meydanından aktarmayla, istikamet République meydanı. Metro çıkışında sucuk-ekmek tezgâhlarının dumanları ve 1789 devrimi heykelinin önündeki kalabalığın söylediği Pes Etmeyeceğiz şarkısı. Fransa, Cezayir, Filistin ve Sudan bayrakları. Ve Sarı Yelekler’in dövizleri: Antisemitizm, İslamofobi, Irkçılık – Biz Yokuz, Julian Assange’a Özgürlük, Dünyanın Sonu, Ayın Sonu – Aynı Mücadele. Ve “étiquette”in “adabı muaşeret” ve “yafta” anlamlarını harmanlayan Etiquette’siz, Ama Etiksiz Değil.

13 Nisan Sarı Yelekler eylemlerinin “22. perdesi”. İlki 17 Kasım 2018’deydi, o günden bugüne 22 cumartesidir hiç ara vermeden sürdürülen eylemlerin her biri “perde” olarak anılıyor. Ve her perdede amansız bir polis şiddeti devreye giriyor.

Sarı Yelekler’in dövizleri: “Antisemitizm, İslamofobi, Irkçılık – Biz Yokuz”, “Julian Assange’a Özgürlük”, “Dünyanın Sonu, Ayın Sonu – Aynı Mücadele.” Ve “étiquette”in “adabı muaşeret” ve “yafta” anlamlarını harmanlayan “Etiquette’siz, Ama Etiksiz Değil.”

En büyük işçi sendikaları konfederasyonu CGT’ye bağlı eğitim sendikasından eski tüfek Claude Marchand anlatıyor: “Ömrüm gösterilerde geçti, böyle bir polis şiddeti hiç görmedim. Ben bile korkuyorum artık eylemlere giderken. Siz Türkiye’de alışkınsınız bu doza, bizim içinse bir ilk.” Kır saçlı antropolog, faal akademisyen Irène Bellier vurguluyor: “1950’lerden beri böyle bir polis şiddeti yaşanmadı. Cezayir savaşı günlerindeki protestolardaki şiddeti hatırlatıyor.”

Cumhuriyet meydanı robokop ve jandarma kuşatması altında. Claude Marchand’ın yorumu: “Jandarmayla karşı karşıya gelmeyi tercih ederim. Onların uymak zorunda olduğu kurallar var, o kuralların dışına çıktıkları pek vaki değil. Ama bu robokoplardan her şey beklenir. Hiç umursamadan kalabalığa gaz fişeği, plastik mermi sıkabiliyorlar. Yirmiden fazla insan gözünü kaybetti. 23 Mart’taki 19. perdede 73 yaşındaki bir kadını, Attac aktivisti Geneviève Legay’yi ezdiler. Marsilya’da yaşlı bir kadını gaz fişeğiyle öldürdüler.”  

Görünen o ki, bu yoğun polis şiddeti yaydığı ürküntüyle “perde”lere katılıma, özellikle desteklemeye gönüllü kesimlerin katılımına taş koysa da, Sarı Yelekler, Macron’un emrindeki silahlı güçlere pabuç bırakacak gibi değil. Ellerindeki döviz ve attıkları slogan: “Devletin polisi, kapitalizmin milisi.

Bu arada, şu notu da düşelim: 2109 başından bu yana intihar eden polis sayısı 29. (Kaynak: polis sendikası sitesi france-police.org)

“Gösteri özgürlüğü için gösteri”

Macron yönetimi de Sarı Yelekler’in kolay kolay geri adım atmayacağının, gösterileri polis şiddetiyle dindiremeyeceğinin farkında. O nedenle, “toplantı ve gösteri hakkını” Fransa tarihinde görülmemiş ölçüde kısıtlayan “antivandalizm” (anticasseurs) yasası –kimi hükümleri Anayasa Konseyi’nce veto edildi– parlamentodan geçirildi, 11 Nisan itibarıyla yürürlüğe kondu. Cumhuriyet meydanındaki mitingin konusu o yasa, çağrı metninin başlığı da ona dönük: Gösteri Özgürlüğü İçin Gösteri.

“Gösteriye katılanları sistematik aramaya tabi tutmak, yüzün kısmen kapalı olmasını suç unsuru saymak, insanları sakatlayan silahların kullanımında ısrar etmek, demokrasinin en temel haklarından birinin kullanılmasını engellemeye yöneliktir, yasanın ruhu budur.”

Kırk örgüt tarafından imzalanan çağrı metni özetle şöyle:

“Gösteri karşıtı ‘anticasseurs’ yasasına, sendikal ve toplumsal hareketlere yönelik baskılara ve polis şiddetine karşı temel haklar için eylem çağrısı.
Yasa parlamentoda Fransa halkı adına oylanmışsa da halkın ifade özgürlüğü sınırlanamaz, sınırlamamalıdır. Anayasa Konseyi’nin kısmi vetosuna rağmen, Ulusal Meclis tarafından benimsenen yasa kamusal özgürlüklere karşı ciddi bir saldırı niteliğinde. Herhangi bir gösteriye katılmak her birimiz için kovuşturmaya uğrama, fişlenme, mali ya da cezai mahkûmiyete uğrama tehlikesiyle karşı karşıya kalma anlamı taşıyabilir.
Gösteriye katılanları sistematik aramaya tabi tutmak, yüzün kısmen kapalı olmasını suç unsuru saymak, insanları sakatlayan silahların kullanımında ısrar etmek, demokrasinin en temel haklarından birinin kullanılmasını engellemeye yöneliktir, yasanın ruhu budur. Günümüz hükümetinin ve gelecektekilerin keyfi kullanımına geniş alan açan bu yasanın kaldırılmasını istiyoruz. Bu nedenle 13 Nisan 2019 Cumartesi günü Fransa çapında eylemlere çağrı yapıyoruz.”

Çağrıda imzası olan örgütlerden bazıları, alfabetik sırayla, şöyle: Attac, Avukatlar Sendikası (SAF), Çiftçi Konfederasyonu, Fransa Öğrenci Birliği (Unef), Gazeteciler Sendikası (SN), Greenpeace, İşçi Sendikaları Konfederasyonu (CGT), Oxfam, Sarı Yelekler (Commercy), Sarı Yelekler İmzacıları, Yargı Mensupları Sendikası (SM), Uluslararası Af Örgütü (Fransa), Ulusal Liseliler Birliği (UNL)…

Ferid: “Geçen sene Le Figaro’dan bir gazeteci sormuştu durumu nasıl gördüğümü. ‘Paris’e değil, taşraya bakın’ demiştim. Küçük şehirler, kasabalar çöktü. Ne doğru dürüst iş var ne hastane ne okul ne kreş ne şu ne bu. Millet burnundan soluyor.”

Aynı esnada Sudan’da

Heykelin etrafındaki rengârenk kalabalık Marseillese’i söylemeye başlıyor. Ulusal marşın ardından “révolution” sloganı geliyor. O arada bir Sudanlı elimize bir bildiri tutuşturuyor. “Fransa’daki Sudanlı militanlar” imzalı bildiri şöyle diyor:

“Diktatörlüğün düşürülmesi nedeniyle Sudan halkını tebrik ediyoruz. Halkla buluştuğu için Sudan ordusunu selamlıyoruz. Aşağıdaki hususların elzem olduğunu ısrarla vurguluyoruz.
İktidar sivillere devredilsin. Yolsuzlukların ve soykırımın bütün sorumluları yargılansın, uluslararası adalet tarafından aranan suçlular teslim edilsin. Hapishanelerdeki bütün siyasi tutuklular serbest bırakılsın. Sivil toplumun ve siyasal örgütlenmelerin tümünün katılımıyla yeni bir anayasa hazırlansın. Sudan’ın bütün eyaletlerine kendi kaderini tayin etme hakkı tanınsın. Rejim lağvedilsin ve laik bir demokratik konfederasyon sistemi kurulsun.”

“İsa” ve “Born To Be Wild”

Meydanın en renkli kişiliği İsa urbası ve sırtında çarmıhla dolaşan uzunca saçlı, sakallı orta yaşlı eylemci. Çarmıhın bir yüzünde Diz çökerek yaşamaktansa ayakta ölmek – Paryaların kralı, diğer yüzünde Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik ya da Ölüm yazıyor. Çarmıhın üst tarafına iliştirilmiş döviz ise şöyle: “Akaryakıt hâlâ pahalı. 17 Kasım 2018: Kurşunsuz benzinin fiyatı 1.49. 13 Nisan 2019: Kurşunsuz benzinin fiyatı 1.70”.

“İsa”nın çevresine toplananlara verdiği siyasi vaaza bir hiphop parçası karışıyor. “Kapitalizm”, “burjuvazi”, “halk”, “direniş”, “isyan”, “ayaklanma” sözcükleri peşpeşe geliyor. Şarkının geldiği tarafa yöneliyoruz. Ses tesisatının başında kır saçlı, gözlüklü bir abi. “Kim bu çalan?” Söylüyor. “Nasıl yazılıyor?” “B-a-l-a-a-r”. (Gelgelelim, sonradan yaptığımız internet taramasında “Balaar”ın uzağından yakınından geçen bir isim çıkmıyor karşımıza.)

Müteakip şarkı motosiklet sesleriyle başlıyor. Steppenwolf’un kült eseri “Born To Be Wild”. “Easy Rider’dan, değil mi?” “Tabii ki. Ama buraya da uyar.” Hem de cuk uyar, mitinge çağrı yapan örgütlerden biri Öfkeli Motosikletliler Federasyonu (FFMC).

République caddesi tarafından çatışma sesleri ve biber gazı kokusu… Olay büyümüyor, gün boyu fasılalı olarak tekerrür ediyor. Bizim taraftaki polislerin halinden belli, maraza çıkarmak için fırsat kolluyorlar.

“Geç olması hiç olmamasına evlâdır”

Hava serin. Ürperti artınca çorba molası veriyoruz. Meydana bir sigara içimi mesafedeki, adını sosyalist sendikacı, direniş kahramanı Jean-Pierre Timbaud’dan alan sokağa deplase oluyoruz, soluğu “Küçük Kararsız Kızlar” adlı bistroda alıyoruz. Biraz ısınınca, “buraya kadar gelip Thé Troc’a uğramamak olmaz” diyerek yıllanmış çiçek çocuğu Ferid Kaddour’un iki adım ötedeki anlatmakla bitmez çizgi roman üssü çayhanesine uzanıyoruz. Hoşbeşten sonra, Sarı Yelekler’i soruyoruz Ferid’e.

Şimdiye kadar neredeydiler! Geç kaldılar. Onca zaman sendikalardan uzak durdular, patronlarına gık çıkarmadılar. Gene de ‘better late than never’ (gecikerek olması hiç olmamasına evlâdır). Champs Elysées’yi duman ettiklerinde yüreğimin yağı eridi.”

“2008 mali krizinden bugüne, Fransa’nın en zengin 500 kişisinin servetleri üçe katlanarak 650 milyar €’ya ulaştı! En büyük şirketlere sunulan vergi muafiyeti hediyeleri yılda birkaç yüz milyarı aşıyor. Buna müsamaha edilemez!”

Bizimki de Sarı Yelek boksör Christophe Dettinger kroşeleriyle polisleri adamakıllı benzettiğinde erimişti. Bunu söyleyince Ferid Macron’a veryansına başlıyor: “Ona ‘Çingene’ dedi, hakaret ederek. Bu açık ırkçılık. Macron ırkçı zaten. Boksörün avukatını da solculukla suçladı. Solculuk suç sanki!

Cumhuriyet meydanına dönüyoruz. Polis ablukası yoğunlaşmış, kitle seyrelmiş. Uzatmalar oynanıyor. Bir sakata gelmeden sahadan ayrılıyoruz. Zihnimizde bir araba soruyla: Bu denli tarihi bir yasaya karşı kırk kuruluşun çağrı yaptığı bir protesto mitinginde, o meydanın iğne atsan yere düşmez kıvamında olması gerekmez miydi? Öyle olmaması, Claude Marchand’ın vurguladığı “ürkme faktörü”yle açıklanabilir mi? Sarı Yelekler’in katılımı niye sembolikten hallice ölçüsündeydi? Nation meydanında buluşacaklar, oradan République’e yürüyeceklerdi, ama öyle bir yürüyüş olmadı. Polis yolları kestiği için mi, başka sebeplerden mi?

Notre Dame yangınından sonra ne oldu?

Ama kafamızı asıl kurcalayan soru Sarı Yelekler’in 30 Aralık’ta yaptıkları, 7 Nisan’da yineledikleri Meclislerin Meclisi çağrısı. “Sönük” diyebileceğimiz “22. perde” –bilhassa “antivandalizm” yasasına karşı 40 kuruluşun yaptığı çağrı göz önüne alındığında– ile Meclislerin Meclisi metninin parlak alevi arasındaki fark düşündürücü. Fırtına öncesindeki sessizlik?

“22. Perde”nin beş gün sonrasında gene Thé Troc’dayız. Vakit akşamüstü, günün her vaktine ve her ruh haline başka bir çay çeşidi tavsiye eden Ferid’in Girit çayı eşliğinde Sarı Yelekler’in 30 Aralık 2018 tarihli, Meclislerin Meclisi başlıklı metnini okuyoruz. Öncesinde, Ferid’le cumartesi akşamı kaldığımız yerden devam:

“Geçen sene, seçimlerden önce, Le Figaro’dan bir gazeteci sormuştu durumu nasıl gördüğümü. ‘Paris’e değil, taşraya bakın’ demiştim. ‘Küçük şehirler, kasabalar çöktü. Ne doğru dürüst iş var ne hastane ne okul ne kreş ne şu ne bu. Millet burnundan soluyor.”

“Evet, mücadelemiz şevk veriyor. Şevk veriyor, zira yöneticilerimiz üzerinde yükseldikleri kaidelerinde titremeye başladılar, titriyorlar. Şevk veriyor, zira taviz olarak birtakım kırıntılar vermeye başladılar. Şevk veriyor, zira bundan böyle önümüze konan birkaç kemiği sıyırmaya razı gelmeyeceğiz.”

Aç parantez: Toulouse’da sokakta yaşayanların sayısı 5 bin. Sarı Yelekler eylemlerinin en yüksek katılımla yapıldığı ve en yoğun polis şiddetinin yaşandığı yerler küçük kentler. Sabah TV haberlerinde Toulouse’daki polis şiddeti ve çatışma birinci sıradaydı. Kapa parantez. Ferid anlatıyor:    

Notre Dame yangınından sonra ne oldu? Zenginler milyonlar bağışladı. Servetlerinin vergilendirilmemesi için her hükümeti kıskaca alan, her türlü dolabı çeviren de o ‘hayırseverler’. Evsizlere kuruş verdiler mi? Şimdi Macron’larıyla, medyalarıyla Sarı Yelekler’e ateş püskürüyorlar. Fransa bir içsavaş yaşıyor. Le Pen’ciler yedekte bekliyor. İktidar sözcüleri de bize ‘bu hükümet giderse iktidara faşistler gelir’ diye gözdağı veriyor.”

“Kendimizi kendimiz temsil edebiliriz”

Peki, Sarı Yelekler ne diyor? Sarı Yelekler’in Commercy kolunun –Commercy Fransa’nın kuzey-doğusundaki Meuse bölgesinde bir şehir– 30 Aralık 2018 tarihli Kendimizi Kendimiz Temsil Edebiliriz başlıklı çağrı metninden satırbaşları:

İyi gidiyoruz!
Çok uzun süredir bir mücadelenin ne bu kadar izlendiğini, desteklendiğini ne de bu kadar şevk verdiğini görmüştük!
Evet, mücadelemiz şevk veriyor.
– Şevk veriyor, zira yöneticilerimiz üzerinde yükseldikleri kaidelerinde titremeye başladılar, titriyorlar.
– Şevk veriyor, zira taviz olarak birtakım kırıntılar vermeye başladılar.
– Şevk veriyor, zira bundan böyle önümüze konan birkaç kemiği sıyırmaya razı gelmeyeceğiz.
– Şevk veriyor, zira bütün kadınlar ve erkekler çeşitliliğimiz içinde birbirimize saygı duymayı, birbirimizi anlamayı, birbirimizin kıymetini bilmeyi öğreniyoruz. Bağlar örüldü. Nasıl bir yol izleyeceğimizin işleyiş biçimleri deneye deneye oturtuldu. Bunu artık elimizden alamazlar.
– Şevk veriyor, zira engeller ve zorluklar karşısında bölünmememiz gerektiğini öğrendik. Gerçek düşmanımızın, paylaşmaya yanaşmadıkları devasa bir serveti elinde tutan bir avuç zengin olduğunu anladık: 2008 mali krizinden bugüne, Fransa’nın en zengin 500 kişisinin servetleri üçe katlanarak 650 milyar €’ya ulaştı! En büyük şirketlere sunulan vergi muafiyeti hediyeleri yılda birkaç yüz milyarı aşıyor. Buna müsamaha edilemez!
– Şevk veriyor, zira muktedirler ile halk arasında yumuşatıcı aracılar olmadan, fikirleri, önerileri sadece kendi çıkarlarına yönlendiren partiler olmadan, bizleri savunmak yerine sistemin çarklarını yağlamaya, çatışmaları yumuşatmaya hizmet eden aracılar olmadan kendi kendimizi temsil edebileceğimizi anladık.

“Bu öfkeyi ve değişim ihtiyacını paylaşan bütün kadın ve erkekleri sarı yeleklerini gururla giymeye devam etmeye ya da çekinmeden sırtlarına bir sarı yelek geçirmeye çağırıyoruz. Bundan böyle her yerde bir araya gelmemiz, halkın yurttaşlar meclislerini kurmamız gerek.”

Bugün baskıya kurban verdiklerimiz için gözyaşı döküyoruz, ölüler ve onlarca ağır yaralı verdik. Buna izin verenlere lanet olsun, ama şunu unutmasınlar, kararlılığımız yerli yerinde, hatta tersine daha da pekişti!
Baskıcı sistemlerine karşı bir zafer niteliğindeki katettiğimiz yoldan, kazandığımız bilinçten gurur duyuyoruz.
Ve bu gururun çok sayıda kişi tarafından paylaşıldığını hissediyoruz.
Bu sistem ve onun temsilcisi bu hükümet toplumsal kazanımları, insanlar arasındaki bağları, güzelim gezegenimizi yok ederken başka türlüsü beklenebilir miydi zaten?
Dolayısıyla, yolumuza devam etmeliyiz, bu hayati derecede elzem. Telaşa kapılmadan, enerjimizi tüketmeden, ama cesaretimizi de yitirmeden elde ettiğimiz ilk sonuçları genişletmeli, büyütmeliyiz. Aceleye getirmeyelim, eylediğimiz kadar düşünelim de.
Bu öfkeyi ve değişim ihtiyacını paylaşan bütün kadın ve erkekleri sarı yeleklerini gururla giymeye devam etmeye ya da çekinmeden sırtlarına bir sarı yelek geçirmeye çağırıyoruz.
Bundan böyle her yerde bir araya gelmemiz, sözün ve dinlemenin baş tacı olduğu, insani boyutlardaki halkın yurttaşlar meclislerini kurmamız gerek.
Commercy’de olduğu gibi, bütün kararların müşterek olarak alındığı delegelerin kararları uygulamaları için seçildiği meclisler. Tersi değil! Bu meclisler ekolojik, toplumsal, eşitlikçi taleplerimizin taşıyıcısı olacak. 
Kimileri kendilerini temsilci ilan ediyor ya da önümüzdeki seçimler için listeler hazırlayanlar var. Bunun doğru yöntem olmadığını düşünüyoruz; sözün, sözümüzün bu toz duman içinde yitip gideceğini ya da hali hazırdaki sistemde olduğu gibi çarpıtılacağını aslında herkes hissediyor.
Sözümüze kimsenin el koymasına izin vermeyeceğimizin bizim için mutlak şart olduğunu burada bir kere daha ifade ediyoruz.
Mümkün olduğunca çok yerde demokratik meclisler oluşturulur oluşturulmaz, meclisler “talep defterleri” açacak.
Hükümet belediyelerden belediye binalarında vatandaşlar için şikâyet defterleri açmalarını istedi. Bu yolla taleplerimizi iç etmelerinden ve kendi soslarına bulamalarından, sonuçta taleplerimizin çeşitliliğimizi yansıtmaz hale gelmesinden endişe ediyoruz. Halkın kendini ifade etme araçlarını elimizden bırakmamalıyız. Bu amaçla, halk meclislerinin açılması ve sürdürülmesi için çağrıda bulunuyoruz.
Meclisler halk için, halk tarafından kurulmalı!
Commercy buluşmasının ardından, yerel halk komitelerinin büyük ulusal toplantısı için çağrıda bulunuyoruz.
Birinci çağrının başarısının verdiği güçle, bütün Fransa’dan delegelerin katılımıyla talep defterlerini bir araya getirmek ve müşterekleştirmek için Ocak ayında, Commercy’de bu büyük buluşmayı demokratik olarak organize etmeyi öneriyoruz. 
Ayrıca, bu toplantıda hareketimizin elde ettiği sonuçları ve devamını hep beraber tartışmayı öneriyoruz.
Ve son olarak, bu toplantıda, Sarı Yelekler’in halk içinden çıkan ve delegasyon usûllerine saygı gösteren, sahici demokrasiye sahip nasıl bir kolektif örgütlenme biçimini benimseyeceğine karar vermeyi öneriyoruz. 
Hep beraber komünlerin Komününü, meclislerin meclisini kuralım.
Tarihin yönü bu, bizim önerimiz bu. Yaşasın halk için, halk tarafından, halk iktidarı!

“Meclislerin Meclisi”

Bu sözler söylendi ve laf-ı güzaf kabilinden tırıs mı geçti? Sarı Yelekler’in 26 Ocak’ta Commercy’de yaptıkları ilk Meclislerin Meclisi toplantısının ardından, St. Nazaire’de, 5-7 Nisan arasında ikincisi düzenlenen Meclislerin Meclisi’nin çağrısına bakalım:

Bizler, yerel meclislerde vücut bulan Sarı Yelekler, Commercy’deki ilk Meclislerin Meclisi’nin sonrasında, 5-7 Nisan 2019’da, St. Nazaire’de, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik için 200 kişilik bir delegasyon olarak toplandık ve müfrit liberalizmle mücadeleyi sürdürme kararı aldık.
Hükümetin baskısını artırmasına, yaşam koşullarımızı kötüleştiren yasaları art arda çıkarmasına, hak ve özgürlüklerimizi berhava etmesine rağmen, Macron’un temsil ettiği sistemi değiştirmek için başlayan halk hareketi kök saldı. Hükümetin Sarı Yelekler tarafından temsil edilen bu harekete ve diğer hareketlere verdiği yegâne karşılık panikleme ve otoriter kurallar koymak oldu.

“Hükümetin baskısını artırmasına, yaşam koşullarımızı kötüleştiren yasaları art arda çıkarmasına, hak ve özgürlüklerimizi berhava etmesine rağmen Macron’un temsil ettiği sistemi değiştirmek için başlayan halk hareketi kök saldı. Hükümetin Sarı Yelekler tarafından temsil edilen bu harekete verdiği yegâne karşılık panikleme ve otoriter kurallar koymak oldu.”

Son beş aydır Fransa’da her yerde, kavşaklarda, park yerlerinde, meydanlarda, otoyollarda yaptığımız gösterilerde ve meclislerimizde, her türlü eşitsizliğe ve adaletsizliğe karşı, dayanışma ve haysiyetten yana olan mücadelemizi ve tartışmalarımızı sürdürdük. Ücretlerde, emekli maaşlarında, bütün sosyal yardımlarda ve kamu hizmetlerinde iyileştirme talep ediyoruz. Dayanışma içindeki mücadelemiz bilhassa Fransa’daki yoksulluk sınırı altında yaşayan 9 milyon insana dönüktür.
Ekolojik aciliyetin farkındalığıyla iddiamız şudur: Dünyanın sonu, ayın sonu, aynı akıl, aynı mücadele.  
Temsil vasfı olmayan bir hükümetin ayrıcalıklı bir azınlığa hizmet etmesine karşı durarak doğrudan demokrasinin yeni biçimlerini harekete geçiriyoruz.
Somut olarak, Meclislerin Meclisi’nin yerel meclislerin önerilerini almasını ve Commercy’deki ilk Meclislerin Meclisi’nin yaptığı gibi, öneriler sunmasını benimsiyoruz. Bu öneriler, akabinde yerel meclislerin gruplarının onayına sunulmaktadır.
Meclislerin Meclisi bütün siyasal partilerden, sendikalardan tamamen bağımsız olduğunu ve kerameti kendinden menkul hiçbir önderliği tanımadığını beyan ve teyit eder.
Bu üç gün boyunca tam katılımlı oturumlarda tematik gruplar halinde tartıştık ve taleplerimize, eylemlerimize, iletişim araçlarımıza ve koordinasyonumuza dair önerilerimizi gözden geçirdik.
Geçici değil kalıcıyız. Bir sonraki Meclislerin Meclisi’ni haziran ayında düzenlemeye karar verdik.
Gücümüzü pekiştirmek, yurttaşları sistemle savaşmaya seferber etmek için Meclislerin Meclisi, takvimi yakında belirlenip dijital bir platformda tanımlanacak eylemlere çağrı yapıyor.
Meclislerin Meclisi özerk yurttaş meclislerinin yaygınlaştırılmasını, pekiştirilmesini ve yenilerinin kurulmasını öngörüyor.

“Ücretlerde, emekli maaşlarında, bütün sosyal yardımlarda ve kamu hizmetlerinde iyileştirme talep ediyoruz. Dayanışma içindeki mücadelemiz bilhassa Fransa’daki yoksulluk sınırı altında yaşayan 9 milyon insana dönüktür.”

Bütün Sarı Yelekler’i bu çağrıyı ve kendi meclislerinin kararlarını yaymaya davet ediyoruz.
Tam katılımlı oturumlarda yapılan çalışmaların sonuçları yerel meclislerin fikir alışverişlerini ve eylemlerini besleyecektir.
Sarı Yelekler’in tüm gücünü seferber etmek ve henüz bizimle olmayanları ikna etmek için önümüze üç hafta koyuyoruz. 1 Mayıs’tan itibaren bir hafta boyunca sarı eylem çağrısı yapıyoruz.
Bütün canlıların temellük edilmesine son vermek ve yürürlükteki sisteme karşı tutum almak, yeni bir toplumsal ve ekolojik halk hareketi yaratmak isteyen herkesi davet ediyoruz.
Süregiden mücadelelerin çokluğu bizleri eylem birliğine çağırıyor.
Demokratik, ekolojik, toplumsal ve vergi düzenlemesi alanındaki bütün taleplerimizin yerine getirilmesi sonucunu elde edinceye kadar bütün düzlemlerde ortak mücadele vermeye çağırıyoruz.
Savaşmak zorunda olduğumuzun küresel bir sistem olduğunun bilinciyle, kapitalizmden çıkmak zorunda olduğumuza inanıyoruz.
Böylece, her daim meydanlarda, sokaklarda haykırdığımız ve her şeyi mümkün kılan ‘hep beraber’i müştereken kuracağız. Toplumsal alanın her düzeyinde, kadınlar ve erkekler hep beraber, ‘hep beraber’i kuruyoruz.
Halk için, halk tarafından, halk iktidarı. Bizi seyretmeyin, bize katılın!
Sarı Yelekler Meclisler Meclisi, 7 Nisan 2019.

“Türkçe meali”

Çeşitli noktalar, bazı vurgular tanıdık gelmiştir herhalde. 16 Nisan 2016 referandumundan 31 Mayıs 2019 yerel seçimlerine giden süreci gözümüzün önüne getirelim. Meclis fikri, irili ufaklı meclis deneyimleri ülke gündeminin bir parçası olmakla kalmadı, sol-sosyalist kesimlerin başlıca bahis konusu ve teori-pratik meselesi oldu. “Zamanın ruhu” hep aleyhimize olacak değil, böyle boyutlar da mevcut. Sarı Yelekler’in aktardığımız iki çağrı metni de dünyanın başka yerlerindeki taban hareketlerinin girişimleri de aynı kapıya çıkıyor. Türkçesiyle: “Her şeyi kendimizden bekleriz”, “mesullenelim meclislenelim”.     

“22. perde”nin iki gün sonrasındaki faciayı, Notre Dame yangınını anmadan bitirmeyelim.

İnsanlığın dokuz asırlık muazzam eserinin alevler içinde kalması 15 Nisan’ı bütün dünya için matem günü kıldı. Ertesi akşam 6 sularında manzara şöyleydi:

Notre Dame’ın çevresinde geniş polis kordonu; köprüler, yollar, kaldırımlar tıklım tıklım. Görüntüyü seyre dalanlar, fotoğraflayanlar. Büyük kalabalık, büyük sessizlik. Cenaze töreni gibi. Havada yanık kokusu, çehrelerde yas. İşten çıkan soluğu Notre Dame’da almış. Şehir sözleşmiş gibi… Katedrali cepheden gören ünlü kitabevi Shakespeare & Co’nun önü açık tribün misali. Hemen yandaki René Viviani parkı, ki genelde in cin top oynar, iş çıkışındaki metrobüs gibi. Ama çıt çıkmıyor. Herkesin gözü yitip giden o görkemli kulenin ardında bıraktığı boşlukta.   

Nâzım Hikmet’in “Henüz vakit varken, gülüm”ü Notre Dame’a ağıt niyetine okunabilir:  

Dönüp yüzümüzü Notrdam’a / çiçeğini seyretmeliyiz onun, / birden bana sarılmalısın, gülüm, / korkudan, hayretten, sevinçten / (…) / Paris’in en güzel bir çift sözünü söylemeliyim sana, / en güzel, en yalansız, / sonra da ıslıkla bir şey çalarak /gebermeliyim bahtiyarlıktan / ve insanlara inanmalıyız.

Bildirileri çeviren: Siren İdemen

^