MİDİLLİ’DE ADETA BİR TOPLAMA KAMPI: GÖÇMEN ALIKOYMA MERKEZİ

Söyleşi: Nagehan Uskan
25 Ağustos 2020
SATIRBAŞLARI

PRO.KE.K.A, yani Geri Gönderme Öncesi Alıkoyma Merkezi, Midilli-Moria göçmen kampının, nam-ı diğer “göçmen hapishanesinin” içindeki hapishane. Midilli’ye ulaşan bir göçmen sığınma başvurusu kriterine uymayan bir ülkeden geliyorsa, önce bu hapishaneye alınıyor. Adadan yasal olmayan yollarla ayrılmaya teşebbüs ederken yakalanan, sığınma başvurusu iki kez reddedilen ya da gönüllü olarak ülkesine dönmek isteyen göçmenler de PRO.KE.K.A’ya kapatılıyor.
Kısa süre önce, göçmen ve sığınmacılarla ilgili çalışmalar yürüten Hias adlı STK’nın yayınladığı raporda da belirtildiği üzere, Yunanistan hukukunda dayanağı olmayan, ülkelere göre sınıflanan bu tutuklama sistemi AB ile Türkiye arasında 2016’da imzalanan bir anlaşmaya dayanıyor. Buna göre, “güvenli” sayılmayan ülkelerin vatandaşları adaya ayak basar basmaz bu hapishaneye alınıyor. Göçmenlerin sağlık haklarından mahrum, sefil koşullarda, polis baskısı ve şiddeti altında tutulduğu merkez sık sık intihar teşebbüsleriyle gündeme geliyor. Bu yılın başında, 31 yaşındaki bir İran vatandaşının kendisini asarak intihar etmesi üzerine, PRO.KE.K.A’da hapis yatmış yüzlerce göçmenin adanın başkenti Mitilini sokaklarında yaptığı eylemle merkezin kapatılması talebi de yüksek sesle dile getirildi. PRO.KE.K.A’da yolları kesişen Suriyeli Kemal ve Faslı Ochmane’yi dinliyoruz.
Jean Fautrier

Midilli’ye varan uzun ve zahmetli yolculuğunuzun başından başlasak, nereden, neden, nasıl geldiniz buraya?

Kemal: Halepliyim. 21 yaşından, yani 2014’ten beri İstanbul-Halep-Midilli arasında mekik dokuyorum. Adaya 2016’da gelmiştim, sefil koşulları görünce İstanbul’a geri döndüm. İstanbul’da hayat Suriyeliler için iyice zorlaşınca Ağustos 2019’da tekrar adaya geldim. Moria kampıyla yüz yüze gelince sinirlerim boşaldı. Yine gönüllü geri gönderilme talebinde bulundum. Bunun üzerine, 2016’da olduğu gibi, tekrar PRO.KE.K.A’ya alındım. PRO.KE.K.A tam bir hapishane. Aynı gün, “Vazgeçtim, çıkarın beni” dedim. Ama işlemlerim başlatılmıştı. Neden orada tutulduğumuz belli değil, hırsız değiliz, katil değiliz. Sadece zayıf bir ânımda “geri dönmek istiyorum” demiştim.

Ochmane: Fas’ın Kazablanka şehrindenim. Adaya 20 yaşında, geçen kasımda vardım. İlk geceyi Moria’nın kabul alanında geçirdim. Sabah kayıttan sonra PRO.KE.K.A’ya sevk edildim. “Neden” diye sorduğumda, “çünkü Faslısın” dediler. “Allah, Allah! Faslı olmak burada suç mu?” diye sordum. Fas’ın sığınma başvurusu kabul edilen ülkeler arasında olmadığını, Fas vatandaşlarının uluslararası koruma talebinde bulunamayacaklarını o zaman öğrendim. Hiçbir zaman milliyetçi duygularım olmadı, ama Faslı olmanın Avrupa’da altından kalkamayacağım bir yüke dönüşeceğini tahmin edemezdim. İş işten geçmişti, üç ay bu hapishanede yatacaktım. Ya da bir avukata para dökmem gerekiyordu.

Sizi ülkenizden ayrılmaya iten şartlar nelerdi?

Ochmane: Fas’ta bilgi teknolojileri ve ağ sistemleri üzerine eğitim aldım. Fakat, Fas’ta iş bulmak çok zor. Bir markette kasiyer olarak çalışıyordum. Aslında, kötü giden evliliğim yüzünden göç ettim. Eski eşimin babası ve ağabeyleri boşanmamızı istemiyorlardı, bu yüzden peşimi bırakmadılar. El Jadida’ya kaçtım, ama beni orada da buldular. Hayatım tehlikedeydi. Ailem ve arkadaşlarım ülkeden bir an önce çıkmamı salık verdi. Bir uçağa atlayıp İstanbul’a geldim.

Kemal: Savaş çıktığında orduya alındım. İki yıl savaştım. Bir bombardımanda kafatasımdan yaralanınca askerlikten ayrıldım. Savaşta 12 yaşındaki kardeşimi kaybettim, çok büyük bir acıydı. Suriye’den ayrılmak istedim. Fakat, kalıp casusluk yapmamı istediler. Reddettiğim için dört buçuk ay hapis yattım. Çıkar çıkmaz Türkiye’ye kaçtım. İstanbul’a geldim, Fatih’te altı-yedi ay kadar kaldım. Dil bilmediğim için iş bulamadım. Tekrar Suriye’ye geçtim. Savaş çok şiddetlenmişti. 2015’te soluğu tekrar Türkiye’de aldım. Bu sefer annem, teyzem ve dayım da benimle geldi. Babam Suriye’de kaldı. Türkçe öğrendim, iş buldum. Her işi yaptım. Hamallık, boyacılık, elimden iyi iş gelir. Bir buçuk yıl Çanakkale’de, iki ay Amasya’da inşaat sektöründe çalıştım. Sonra İstanbul’a döndüm. Bel fıtığı sıkıntılarım başlamıştı. İstanbul’da çalıştığım inşaatın ikinci katından düştükten sonra, artık çalışmam imkânsız hale geldi. Avrupa’ya gidersem sıkıntılarımdan kurtulacağımı düşündüm. 2016’da Assos üzerinden 45 dakikalık bir yolculukla Midilli’ye göç ettim. Moria kampını görünce gönüllü olarak geri döndüm. PRO.KE.K.A ile ilk kez o zaman tanıştım. Bir buçuk ay hapis yattıktan sonra, uçakla Adana’ya gönderildik, tekrar İstanbul’a gittim. Bu sefer, bazen hastanelerde, bazen ticaret yapan iş adamları için Arapça-Türkçe tercümanlık yaparak geçimimi sağlamaya başladım. Bazı etkinlikler, konferanslar için İstanbul’a gelen Arapça konuşan kişilere aracılık yapıyordum, onlara araba, otel ayarlayıp küçük komisyonlar alıyordum. Bir evliliğim oldu, eşim Cezayirliydi. Adaya ikinci gelişimden sonra ilişkimiz sona erdi. İletişimimizin kopmasında hapishane sürecinin büyük etkisi oldu.

Türkiye’de sürekli, “Hain, vatanını bırakıp geldin” tacizine maruz kaldım. Oysa yaralandığım için “askerlik yapamaz” belgem var. Ayrıca, savaşmak zorunda değilim. Kim bilir kaç kişi öldürdüm? Bunun ne kadar berbat bir duygu olduğunu anlayabilir mi o tacizciler?

Türkiye’de göçmen olmanın en büyük zorluğu sizce ne?

Kemal: Sürekli baskı altındasınız. Her önüne gelen “Askere git, vatanını savun” naraları atıyor. Yaşadıklarımı bilmiyor, merak etmiyor, anlamak için gayret göstermiyorlar. Çalıştığım yerlerde sürekli şu taciz: “Hain, vatanını bırakıp geldin.” Oysa “askerlik yapamaz” belgem var. Ayrıca, savaşmak zorunda değilim. Savaşta kim bilir kaç kişi öldürdüm? Bunun ne kadar berbat bir duygu olduğunu anlayabilir mi o tacizciler? Kafatasımdaki yaralanma yüzünden ilaç almam gerekiyordu, Türkiye’de bu ilaca ulaşmak çok zordu. Bizi çok ucuza çalıştırıyorlar. Ayda 1300, en fazla 1500 lira veriyorlar. Bir de yetmiyormuş gibi, benim kaydım Çanakkale’deydi, son çıkan yasayla İstanbul’da kalmam imkânsızlaştı.

Ochmane: Türkiye’de 10 gün kaldım. Zaten vizeyle üç aydan fazla kalamıyordum. Hayalimde İtalya vardı. Arkadaşlarım “Avrupa’nın kapısı Yunanistan” diyordu. Yunanistan’a Edirne üzerinden geçmeyi planlıyordum, sonra adalarda karar kıldım. Çok tehlikeli bir yolculuktu. Gecenin köründe, lastik bir botla dört saatte geçirtik.

Kemal: İki ay İzmir’de saklandım. İstanbul’dan ayarladığım kaçakçı çantamı çaldı, kimlik kartım ve bütün param içindeydi. Polise yakalansam Suriye’ye gönderilecektim. Ağustosta Yunanistan’a gitmeyi planlayan Şamlı arkadaşlarla tanıştım. Onların kaçakçısı1300 dolar istiyordu. 1100 dolara anlaştım. Türk, Suriyeli ve Iraklı kaçakçılar birlikte organize ediyorlardı Yunanistan’a geçişi. Botla karanlıkta ilerliyorduk, bir ara dev bir gemi üzerimize geldi. Bağırmamıza rağmen bizi görmüyordu. Beş saatlik bir yolculuğun ardından, adaya zar zor vardık. Moria’da koşullar 2016’da bıraktığımdan beterdi. Bir ay sokakta yattım, başvuru sürecinin yavaşlığını görünce tekrar gönüllü geri gönderilmek istedim ve PRO.KE.K.A’ya sevk edildim.

Jean Fautrier, Tête d’otage (Rehine’nin başı) 1945

Nasıl arkadaş oldunuz, PRO.KE.K.A’da mı tanıştınız?

Ochmane: Evet. Kemal adadaki ilk arkadaşım oldu. Bir de Cezayirli bir arkadaş vardı. İlk günlerde onunla iletişim daha kolaydı, komşu ülkelerden olduğumuz için lehçelerimiz birbirine daha yakın. Kemal’le arkadaşlığım ilerledikçe Suriye Arapçasını öğrendim. Şimdi konuştuğumda herkes beni Suriyeli zannediyor.

Genel olarak koşullar nasıl PRO.KE.K.A’da?

Kemal: Hapishanede yedi koğuş var, her birinde ortalama 12 kişi kalıyor. Bizim koğuşta iki Suriye, bir Mısır, bir Cezayir, bir Filistin, bir Nepal, iki Gambia, bir Gine, bir de Gana vatandaşı vardı. Suriyeli arkadaş Filistinli arkadaş gibi İtalya’ya kaçarken yakalandığı için tutuklanmış. Diğer arkadaşların hepsi geldikleri ülke uluslararası koruma kapsamında olmadığı için orada tutuluyordu.

Ochmane: Her hücredeki muhbir hakkımızda polise bilgi taşıyor, karşılığında da anakaraya gidiyor.

Kemal: Beslenme koşulları içler acısıydı. Dışardan arkadaşların gönderdiği yiyecek ve hijyenik malzemeler içeri alınmıyordu. Günde iki saat havalandırmaya çıkıyorduk. Yeteri kadar battaniye, ısıtma sistemi yoktu. Ziyaretler çok kısıtlıydı, haftada bir telefon hakkımız vardı. 2016’da koşullar biraz daha iyiydi. Polisler daha iyi davranıyordu, telefon kullanma hakkımız vardı, arkadaşlarımız ziyarete gelebiliyordu. Şimdi durum dehşet verici. Kafatasımdaki hasardan dolayı doktora gitmem gerekiyordu, ama asla başaramadım. Afrikalı bir arkadaş hayati ilaçlarına ulaşamıyordu. Üstelik polisten şiddet görüyordu.

Ochmane: Sırt ağrımdan dolayı doktora gitmek istediğimde hep geçiştiriyorlardı. Sonra oradaki sosyal görevlilerden biri ülkemdeyken sağlıkla ilgili ya da psikolojik sorunlarım olup olmadığını sordu. Fas’tayken iki yıl depresyon geçirdiğimi anlattım. O dönemde uyuşturucu kullanıp kullanmadığımı sordu. “Evet, hatta intihar etmeyi bile düşündüm” dedim. Sorunlarımı kendi kendime çözmüş, psikoloğa gitmemiştim. Sevdiğim şeyleri yapmış, futbol oynamıştım. Sonra o görevli bana daha dikkatli davranmaya başladı. “Hâlâ intiharı düşündüğün oluyor mu?” diye sordu. Değiştiğimi, daha olumlu düşündüğümü söyledim. Sırt ağrımdan söz ettiğimde antidepresan vermeye kalktı. Her türlü hastalığa karşı parasetamol veriyorlar. Bir sakinleştirici veriyorlar, bir-iki gün uyutuyor. Bizi uyuşturmak, etkisiz hale getirmek istiyorlar.

Diğer koğuştaki İranlı bir arkadaşın psikolojik sıkıntıları vardı. Buna rağmen onu tek başına hücreye aldılar. Sürekli ağlıyordu. Polis Farsça anlamıyor, çocuk bir türlü derdini anlatamıyor. Ocak ayının ilk günlerinde astı kendisini.

Kemal: Diğer koğuştaki İranlı bir arkadaşın ciddi psikolojik sorunları vardı. Buna rağmen, onu tek başına hücreye aldılar. Sürekli ağladığını duyuyorduk. Polis Farsça anlamıyor, çocuk bir türlü derdini anlatamıyor. Ocak ayının ilk günlerinde astı kendisini. Yemeğini kapıyı açmadan pencereden bırakıyorlarmış, öldüğünü birkaç gün sonra fark ettiler.

Ochmane: Koğuştaki Gineli arkadaş ilk günler kimseyle konuşmuyordu. Sürekli uyuyordu. Bir gün onunla Fransızca konuşmaya başladım. Fransızca bilmeme hayret etmişti. Ona “Bu halin ne? Neden hiç yatağından çıkmıyorsun, hareket etmiyorsun, bir şey yapmıyorsun?” dedim. “Hapishaneden nefret ediyorum, doğru dürüst yemek yiyemiyorum, ülkemi özledim” diye cevap verdi. 41 yaşındaydı. Ona şöyle dedim: “Ciddi hayat tecrüben var, bak ben daha 21 yaşındayım. Senin tam da miskin, üzgün, depresif olmanı, gönüllü olarak geri dönmeye karar vermeni istiyorlar. Mücadele etmeli, onlara ne denli güçlü olduğunu göstermelisin.” Sohbetin ardından gülümsemeye, herkesle konuşmaya başladı. Hatta biraz Arapça öğrendi. Kâğıt oynamaya başladı. Burada psikolojimizi bozmaya, hayatımızı perişan etmeye çalışıyorlar.

Kemal: Koğuşta farklı ülkelerden geliyorduk, ama tüm kültürel ve dinsel ayrımlar ortadan kalkmış gibiydi.

Ochmane: Kemal’le hemen kardeş gibi olduk. İnanılmaz tesadüf. Kemal Suriyeli, ama kökleri Faslı. Bense Faslı’yım, ama köklerim Suriyeli. Dedem Şam’dan. Suriye’ye hiç gitmedim, Suriye kültürüne dair her şeyi Kemal’den öğrendim. Hapishanede uzun uzun Şam’ı anlattı. Suriye’deki savaş hakkında çok şey duymuştum, ama neyin ne olduğunu yeni öğrendim. Kemal de Fas’a hiç gitmemiş.

Monique Schep

Polislerle iletişimi nasıl sağlıyordunuz?

Ochmane: Pek iletişimimiz yoktu. Sadece biri İngilizce bildiğim için benimle konuşuyordu. Belki de tek ırkçı olmayan polis oydu. Bazen espri yapıyordu. Bazen 10-15 dakika sohbet ediyorduk. Geçenlerde hapishaneye, Cezayirli bir arkadaşıma sigara götürürken yine karşılaştık, selamlaştık. Neler yaptığımı sordu, ilgili davrandı.

Kemal: Bazı polisler mahpuslardan Arapça, Farsça dersi alıyor. Ama aslında, kendileri hakkında kötü konuşulursa anlayabilmek için.

Ochmane: Yakın davranan polis Faslı olduğum için geri gönderileceğimden emindi. “Göçmenlerden nefret ediyorum, ama sana bir tavsiye vereyim” dedi. Şakayla karışık, mülakatta Hristiyan olduğumu söylememi önerdi. “Nasıl yani?” dedim. Bir Müslüman asla Hristiyan olduğunu söyleyemez. “Ne olacak canım, fazladan namaz kılarsın, Allah seni affeder” dedi. Sonra beni dikkatle süzdü. O zamanlar saçlarımı kırmızıya boyamıştım, yüzümde de piercingler vardı. Ardından, “Tamam, buldum” dedi. Eşcinsel olduğumu beyan edersem kırılganlık grubu denen kategoriye dahil olup sığınma alabileceğimi söyledi. Kabul etmedim. Bu kadar yalana dolana ne gerek var? Ben İtalya’da yaşama hayali kuran sıradan bir insanım. Ülkeme dönebileceğimi bilsem, bir saniye durmam. Sonunda bir avukata 500 avro sayıp bir ayın ardından hapisten çıktım. 10 gün sonra, ilk mülakatımdan ret aldım. İkincisi yakında. Büyük ihtimalle tekrar ret alacağım. Türkiye’ye geri gönderilip bir de orada hapis yatacağım. Sonra da oradan Fas’a gönderileceğim. Bari doğrudan Fas’a gönderseler.

Kemal: Benim özel avukata verecek param yoktu. O yüzden üç ay yattım. Çıkınca Moria kampı… Midilli zaten başlı başına kocaman bir hapishane. Sürekli göçmen muamelesi görmekten sıkıldım. Yunanistan vatandaşlığı alsan bile sana yine göçmen olarak bakacaklar, bunu değiştirmek mümkün değil.

Avrupa’nın göçmenlere yaklaşımı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ochmane: Bizim devletimiz insan haklarına pek saygı duymaz. Eğitimli olamama rağmen ülkemde iş bulamıyorum. Çünkü iş için itibarlı birilerinin çocuğu olman ya da rüşvet vermen gerekiyor. Fas’ta, gençler üniversiteyi bitirir bitmez Avrupa’ya gitmek istiyor. Çünkü gelecek yok. Avrupa’yı cennet sanıyorlar. Moria’nın koşulları fena. Bazı göçmenler de sorun çıkarıyor. Örneğin, son günlerde Afganlar şiddet uyguluyor. Afrikalıların paralarını, telefonlarını istiyorlar, vermezse bıçaklıyorlar. Bazen öldürüyorlar. 12 kişiyi küçücük bir çadıra tıkıştırırsan başka ne bekleyebilirsin ki? Sorunun kaynağı bu kişileri bu hale getirenler. Buradaki durumu sorsan, bir Arap hemen “Moria’daki tüm sorunların kaynağı Afganlar” der, Afganlara sorsan “Araplar suçlu” diyecektir. Ama asıl sorun yönetim.

Kemal: İlk sekiz ay BM’nin 90 avroluk maaşını vermediler. İş yok güç yok. Hırsızlık yapanlar da meteliksiz. Akraban yoksa, maaşın yatmıyorsa, işin yoksa nasıl yaşayacaksın? Türkiye’ye gidersem, Suriye’ye gönderecekler. Orada ya savaşacaksın ya da hırsızlık yapacaksın. İran, Esad, Işid, Türkiye, ABD, El Nusra, muhalifler, YPG, Rusya, hepsi orada… Bütün bunların arasında nerede duracaksın? Silah tutmak istemiyorum artık. Çok insan öldürdüm. Hâlâ yalnız kalamıyorum, huzurum yok, öldürdüğümü düşündükçe kahroluyorum. Türkiye bir de Libya’ya gönderiyor Suriyelileri. Hepsi zalim…

PRO.KE.K.A’nın kapatılması için büyük bir eylem yaptık. Hep birlikte, hurriya, azadi, elefteria, liberté, freedom” sloganları attık. Umutluyuz, çünkü sorunlarımızı kendi sorunları gibi sahiplenen insanlar var.

Ochmane: AB’nin göçmen politikası göçmenler arasında ayrımcılığa odaklanmış. Bana “Senin ülken güvenli, orada savaş yok, geri dön” diyorlar. Böylece anakaraya gitme hakkı olan bir arkadaşımla aramı açmak, dayanışmamızı yok etmek istiyorlar. Hatta aynı ülkenin farklı bölgeleri, farklı etnik grupları arasında bile ayrımcılık yapıyorlar.

Kemal: Artık ailelere de ret vermeye başladılar. Hamile bir kadına, bir ailenin tüm üyelerine, savaşta ciddi biçimde yaralanmış insanlara bile ret veriyorlar. Ben de Türkiye’ye geri gönderileceğim. Türkiye bizi istemiyor. Yalan dolan haberler dolaşıyor, devletten maaş alıyormuşuz. Beş-altı yıldır Türkiye’de yaşayan akrabalarım var. Ben de iki yıl kaldım Türkiye’de. Devletten tek kuruş almadık. Türkiye bizi Avrupa’ya karşı koz olarak kullanıyor, Avrupa para vermezse sınırı açıyor. Bu yüzden Suriyelilerin çoğu ret alıyor, Suriyeli göçmenleri Türkiye’de tutmak istiyorlar. Ama Filistinlilerin hepsi doğrudan ikâmet alıyor. Oradaki savaşı kabul ediyorlar,

Ochmane: COVID-19 sürecinde Türkiye’ye geri göndermeler durdurulduğu için PRO.KE.K.A’da bir yığılma yaşandı. Pandeminin ilk günlerinde toplu açlık grevleri başladı, ama polis zoruyla bastırıldı. Yer kapasitesini arttırmak için şimdi ikinci bir hapishane inşa etmeye başlamışlar.

Bu karanlık tabloda, size umut veren bazı olaylar da oldu mu?

Ochmane: İranlı arkadaşımızın intiharının ardından PRO.KE.K.A’nın kapatılması için büyük bir eylem yaptık. Eylemin Arapça basın bültenini birlikte okuduk, çok heyecan vericiydi. Bizi destekleyen kişileri görmek çok güzeldi. Hep birlikte, hurriya, azadi, elefteria, liberté, freedom sloganları atıldı. Umutluyuz, çünkü sorunlarımızı kendi sorunları gibi sahiplenen insanlar var. Davamızı bu eylem sayesinde pek çok kişiye, hatta uluslararası alana duyurmayı başardık.

Kemal: Eylemde bizi destekleyen Yunanlılar da vardı. Onlar Yunanistan’da özgür ve iyi yaşamamızı istiyor. Daha özgür bir hayata ancak birlikte kavuşabiliriz. Onlar bunun mümkün olduğunu gösterdi.

^