SAĞLIKTA “DEVLET ŞİDDETİ” YASA TASARISI

Söyleşi: İrfan Aktan
14 Kasım 2018
SATIRBAŞLARI

OHAL döneminde, Sağlık Bakanlığı’ndan 1.927, tıp fakültelerinden de 1.417 kişi olmak üzere, KHK ile ihraç edilen toplam 3.344 hekimin özel hastanelerde de çalışmasını yasaklamayı öngören kanun teklifi AKP ve MHP eliyle TBMM komisyonundan geçirildi. Bu hafta TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek olan tasarının yasalaşması halinde OHAL’den beri tıp fakültesi mezunlarına uygulanan güvenlik soruşturmasından geçemeyen 1.500’e yakın yeni hekim de fiilen KHK’lı durumuna düşecek. AKP’nin tasarının en vahim kısmı olan 5. maddede geri adım atacağı yolundaki kulis haberlerine bakılırsa, bu adım bir ilki gerçekleştirecek: “Bedelli çalışma hakkı, bedelli yurttaşlık”.
“Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” yasalaşırsa, sayısız tıp öğrencisinin en az altı yıl süren eğitimlerinin hükümsüz kalması, açlığa mahkûm edilmeleri anlamına gelecek. Dahası, tıp eğitimi alan binlerce öğrenci, mezun olduğunda güvenlik soruşturması tehdidi yüzünden hekimlik yapıp yapamayacağını bilemeyecek. Zira tasarı, güvenlik soruşturmasına takılan hekimlerin 600 gün boyunca hiçbir yerde çalışamayacağını, çalışmaya başladıklarında da çeşitli kısıtlamalara maruz kalmalarını öngörüyor.
Yıllardır sağlıkta şiddetin önlenmesi için yasa çıkarılmasını bekleyen hekimler, “Sağlıkta Şiddeti Önleme Yasası” kılıfıyla kamuoyuna sunulan 44 maddelik tasarının kanunlaşması halinde, bu sefer devletin şiddetiyle karşı karşıya kalacak. Tasarı yasalaşırsa, TTB Merkez Konsey Üyesi Ayfer Bostan’ın ifadesiyle, “hekimler ve tababet yargısız infaz edilmiş olacak”.

11 Kasım Pazar günü Ankara Kuğulu Park’ta oynayan çocukların sesine hekimlerin sloganları karışıyordu. Türk Tabipler Birliği (TTB) ile Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın (SES) çağrısıyla Türkiye’nin muhtelif bölgelerinden gelen yüzlerce beyaz önlüklü hekim ve tıp öğrencisi, AKP’nin Meclis’e getirdiği ve geçen hafta Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’nda kabul edilerek TBMM Genel Kurulu’na gönderilen “Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin geri çekilmesini istiyordu.

Önümüzdeki günlerde TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek olan tasarının kanunlaşması binlerce doktorun sadece kamuda değil, özel hastanelerde, işyerlerinde hekimlik yapmasını imkânsız kılacak. Zira teklifin 5. maddesi şöyle:

“Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilerek kamu görevinden çıkarılan veya güvenlik soruşturması sonucuna göre kamu görevlerine alınmayan tabipler ve diş tabiplerinin meslek icralarına ilişkin kurallar getirilmektedir. Bunların sadece sosyal güvenlik kuruluşu ile sözleşmesi bulunmayan sağlık kuruluşlarında veya muayenehanede çalışabileceği ve düzenledikleri raporların yargı kararlarına ve idari işlemlere esas alınamayacağı öngörülmektedir. Ayrıca devlet hizmeti yükümlüsü olanların, birinci grup ilçe merkezleri için belirlenen devlet hizmeti süresi kadar müddetle mesleklerini icra edemeyecekleri belirtilmektedir.”

“Teklifin 5. maddesi, anayasanın hukuk devleti ilkesine, eşitlik ilkesine, kazanılmış haklar ilkesine, çalışma ve sözleşme hürriyetine, çalışma hakkı ve ödevine ve kamu hizmetlerine girme hakkına aykırıdır.”

Yani: KHK ile kamu görevinden ihraç edilen doktorlar sadece SGK ile anlaşması olmayan özel hastanelerde çalışabilir. Tabii SGK ile anlaşması olmayan özel hastane bulabilirlerse! Dahası, OHAL ilanından itibaren gerek yeni mezunlar, gerekse uzmanlığını bitirmiş olan doktorlar, zorunlu hizmete, yani mesleklerine başlayabilmek için “güvenlik soruşturmasından” geçmek zorunda. Bu soruşturmayı geçemeyenler kamu hastanelerinde çalışamayacağı gibi, özel hastanelerde çalışabilmek için de 600 gün bekleme zorunda kalacak.

Tasarı komisyonda görüşülürken muhalefet partileri bugüne kadar KHK ihraçları nedeniyle 70’in üzerinde kamu çalışanının intihar ettiğini hatırlatarak bu düzenlemenin yeni intihar vakalarını tetikleyeceğinin altını çizdi.

Ayrıca, CHP üyelerinin muhalefet şerhinde bu tasarının 5. maddesinin anayasanın çok sayıda hükmüne açıkça aykırı olduğu şu cümlelerle vurgulandı: “Teklifin 5inci maddesi, Anayasanın 2nci maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesine, 10uncu maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine, 38inci maddesinde düzenlenen kazanılmış haklar ilkesine, 48inci maddesinde düzenlenen çalışma ve sözleşme hürriyetine, 49uncu maddesinde düzenlenen çalışma hakkı ve ödevine ve yine 70inci maddesinde düzenlenen kamu hizmetlerine girme hakkına aykırıdır.”

“Tasarının altında imzası bulunan AKP’li vekillerin bile neyin altına imza attıklarını bilmediklerini gözlemledik. Fakat komisyon sürecinde netleştiler. MHP’li vekiller ise birebir görüşmelerimizde bu tasarının kendilerini de rahatsız ettiğini söylüyordu, ama sonuçta komisyonda AKP’yle hareket ettiler.”

Yeni bir şiddet tasarısı

Görüştüğümüz TTB Merkez Konsey Üyesi Ayfer Bostan “hekimler müteyakkız” diyor ve ekliyor: “Bizler sağlıkta şiddetin önlenmesi için hükümete öneriler sunduk. Ortak bir çalışma grubu oluşturulsun ve bu şiddetin nasıl engellenebileceğine dair kafa yoralım istedik. Bu taleplerimize şimdiye kadar yanıt vermemekle kalmadılar, hekimlere karşı yeni bir şiddet biçimini üretecek tasarıyla karşımıza çıktılar.”

30 Ekim’de söz konusu tasarı TBMM’ye sunulduktan sonra, altında imzası bulunan AKP’nin hekim kökenli milletvekilleriyle görüştüklerini de aktaran Bostan şöyle diyor: “Tasarının altında imzası bulunan AKPli vekillerin bile neyin altına imza attıklarını bilmediklerini gözlemledik. Fakat komisyon sürecinde netleştiler. MHPli vekiller ise birebir görüşmelerimizde bu tasarının kendilerini de rahatsız ettiğini söylüyordu, ama sonuçta komisyonda AKPyle hareket ettiler.”

Bostan’a göre, “sağlıkta şiddetin önlenmesi” adı altında sunulan torba yasa tasarısının 5. maddesi, hekimleri kendi ülkelerinde mültecilik koşullarına zorluyor. KHK’yla kamudan ihraç edilen hekimlerin bu tasarının yasalaşmasıyla birlikte özel hastanelerden de fiilen ihraç edilmiş olacağını söyleyen Bostan, halihazırda kamuda çalışan hekimlerin de büyük bir güvensizlik duygusu içinde olduğunu aktarıyor.

“Güvenlik soruşturmasının sonucunu bekleyen yeni mezun arkadaşlar bu süreçte çalışamadıkları için ailelerinin yanına taşınıyor. Nargilecide çalışan, bulaşıkçılık yapan doktor arkadaşlarımız var.”

“Tasarı büyük bir hınçla yazılmış”

Aslında, söz konusu yasa tasarısı hekimlere yönelik büyük kuşatmanın sadece bir parçası. Zira, OHAL ilanından itibaren dört bine yakın hekim kamudan ihraç edildiği gibi, bu süreçte eğitimini tamamlayıp pratisyen veya uzman hekimliğe hazır olanlar da güvenlik soruşturması uygulamasına takıldı, takılıyor.

Örneğin, psikiyatrist Z. 15 ay önce kendi alanında uzmanlık aldıktan sonra zorunlu hizmetini yapmak üzere Sağlık Bakanlığı’nın Devlet Hizmet Yükümlülüğü Kurası’na başvurdu. Zira, pratisyen hekim olunca yaptığı zorunlu hizmeti uzman olduktan sonra da yapması gerekiyordu, ki ileride kamu veya özel hastanelerde hekimlik yapabilsin.

Başvurusundan kısa süre sonra, Ağustos 2017’de zorunlu hizmetini yapacağı Bitlis Devlet Hastanesi’ne atandı. Fakat göreve başlayabilmesi için OHAL’den itibaren tüm hekimlere uygulanan güvenlik soruşturmasının sonuçlanmasını beklemesi gerekti.

“Sınavı geçip uzmanlık için bir kamu üniversitesine başvurduğunuzda güvenlik soruşturması isteniyor. Onu aşamadığınızda uzmanlık eğitimine başlayamıyorsunuz. Vakıf üniversiteleri de güvenlik soruşturması istiyor.”

Ağustos 2017’de ataması yapılan Z, hakkında yürütülen güvenlik soruşturmasının sonucunu ancak Şubat 2018’de, yani yedi ay sonra öğrenebildi. Bu yedi aylık süreçte soruşturmanın sonucunu öğrenebilmek için iki defa Ankara’ya, Sağlık Bakanlığı’na gitti. Herhangi bir sonuç alamayınca soruşturmanın yürütüldüğünü düşündüğü Emniyet Genel Müdürlüğü’nün kapısını çaldı. Fakat oradan da “soruşturma gizli yapılıyor” denerek geri çevrildi.

Peki sonuç? “Güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanabileceğine dair bir ihtimal kafamda yoktu” diyor Z. “Çünkü hakkımda açılmış ne bir soruşturma ne de dava vardı.” Fakat güvenlik soruşturmasından “başarıyla” geçemediğini Şubat 2018’de önce “duyumla” öğrenmiş, ardından da eski adresine “adi postayla” tek cümlelik, standart bir mektup bırakılmış: “657 Sayılı Devlet Memurluğu Yasası’na eklenen 48. maddenin 1. A bendine göre güvenlik soruşturmasından geçemediğim için atamamın yapıldığı hastanede göreve başlayamayacağım bildiriliyordu.”

Hakkında hiçbir dava, soruşturma olmayan psikiyatri uzmanı Z., güvenlik soruşturması engeli yüzünden zorunlu hizmete, dolayısıyla aslında uzmanlık görevine başlayamıyor. Şu an TBMM Genel Kurulu’nda olan yasa tasarısı kabul edilirse, uzun bir süre daha özel hastanelerde bile çalışamayacak. Zira, tasarıya göre, güvenlik soruşturmasında hakkında olumsuz sonuç çıkarılan hekimler, özel hastanelerde çalışabilmek için 600 gün beklemek zorunda. Dahası, tasarıdaki ayrıntılar, söz konusu 600 günün sonunda da hekimlerin çalışmasını neredeyse imkânsız kılıyor.

Hekim kökenli altı AKP milletvekili tarafından hazırlanan ve kamuoyunda “sağlıkta şiddetin önlenmesi yasası” olarak bilinen Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin TBMM Komisyonu’ndan geçerek Genel Kurul’a sevk edildiğini hatırlatan Z, bu tasarının büyük bir hınçla yazıldığını söylüyor ve devam ediyor:

“Tasarının 5. maddesine göre, güvenlik soruşturmasından geçemeyen hekimler, 600 gün bekledikten sonra özel hastanelerde çalışmaya başlayabilecek. Fakat tasarıya göre, bu hastanelerde de adli veya idari davalara dair rapor yazamayacağız. Oysa rapor yazmak işimizin rutin bir parçası. Özel hastanelerde üç-beş değil, tek psikiyatrist çalıştırılır. Hiçbir özel hastane rapor yazma yetkisi olmayan, güvenlik soruşturmasından geçmemiş ve 600 gündür çalışmamış, mesleki becerileri körelmiş bir hekimi işe almaz. Üstelik benim 600 günlük bekleme sürem, atandığım Ağustos 2017den değil, soruşturmanın sonuçlandığı Şubat 2018den itibaren başlatılıyor. Yani 600 güne ilaveten yedi ay! Tüm bu sürecin sonunda herhangi bir özel hastaneye başvurduğumda, iki buçuk yıldır doktorluk yapmamış biri olacağım. Dolayısıyla güvenlik soruşturmasından geçemeyenler de KHKlılarla aynı durumda olacak.”

Z.’nin röportajımız sonrasındaki şu sözlerini de aktaralım: “600 gün sonunda özel bir hastaneye başvurduğumda bu röportajın önüme gelmesi de ilave bir sorun yaratabilir. O yüzden açık ismimi yazmamanızı rica ediyorum.”

“Kendi ülkenizde mülteci konumuna düşürülüyorsunuz. Kâğıt üstünde vatandaş gibi görünseniz de devlet size ‘benden değilsin’ diyor. Kolunuza ‘bu bizden değildir” mührü basılıyor. Böylesi bir tasarıyı kanunlaştırmaya çalışan zihniyet, yarın ‘şu insanlar şu otobüslere binemezler’ diye bir hüküm bile çıkarabilir. Faşizmin sınırı yok.”

“Nargilecilik, bulaşıkçılık yapan doktorlar var”

Peki mevcut tasarı yasalaşırsa, OHAL döneminde çıkarılan KHK ile kamudan ihraç edilen, fakat şu an özel hastanelerde çalışabilen hekimlerin durumu ne olacak?

KHK’lı pratisyen hekim Onur Erden, OHAL’den bu yana, tıp fakültelerinden mezun olan tüm hekimlerin güvenlik soruşturmasına tabi tutulduğunu, binlerce hekim adayının göreve başlayabilmek için bu soruşturmaların sonucunu beklediğini aktararak başlıyor anlatmaya. Şu anda tıp fakültesinde okuyan öğrencilerin mezun olduklarında güvenlik soruşturmasına takılmamak için sokakta gördükleri bir haksızlığa bile ses etmekten korktuğunu aktaran Erden devam ediyor: “Güvenlik soruşturmasının sonucunu bekleyen yeni mezun arkadaşlar, bu süreçte çalışamadıkları için ailelerinin yanına taşınıyor. Nargilecide çalışan, bulaşıkçılık yapan doktor arkadaşlarımız var.”

Erden, 29 Ekim 2016’da çıkarılan 675 sayılı KHK ile ihraç edildiğini Van’da ambulans hekimi olarak çalışırken nöbeti esnasında öğrendiğinde mesleğinin henüz sekizinci ayında olduğunu anlatıyor. Hakkında herhangi bir idari soruşturma olmadığı halde KHK ile ihraç edilmiş olmasına bir anlam veremiyor.

İhraç edildikten sonra, yerleşip bir düzen kurduğu Van’da başvurduğu hiçbir özel hastanede iş bulamayınca Bitlis’in Tatvan ilçesine gittiğini ve buradaki özel hastanede bir yıl çalıştıktan sonra, uzmanlık eğitimini almak üzere işinden ayrıldığını söyleyen Erden şöyle devam ediyor: “Sınav için ders çalışmaya başladığım sırada mevcut yasa tasarısı ortaya çıktı. Şu anda sınavı geçip uzmanlık için bir kamu üniversitesine başvurduğunuzda güvenlik soruşturması isteniyor. Onu aşamadığınızda uzmanlık eğitimine başlayamıyorsunuz. Vakıf üniversiteleri de güvenlik soruşturması istiyor.”

Kolunuza “bu bizden değildir” mührü basılıyor

Onur Erden gibi KHK’lı hekimler, mevcut tasarının yasalaşması halinde, zaten kısıtlanmış olan eğitim ve çalışma haklarından neredeyse tamamen mahrum kalacak. Böylece, Türkiye’de hekimlik yapamadıkları gibi, pasaportları iptal edildiği için yurtdışına da çıkamayacaklar. Bu arada Erden’in görüşmemizden bir gün sonra, 13 Kasım günü TBMM önünde, başka bir hekim arkadaşıyla birlikte “Çalışma ve eğitim hakkımız engellenemez”, “Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz” yazılı pankart taşıdığı için gözaltına alındığını aktaralım.

Kendisi de KHK’lı bir hekim olan HDP Hakkâri Milletvekili Said Dede, bu yasa tasarısını “ölüme mahkûmiyet” olarak tanımlıyor. Tasarı ortaya çıktıktan sonra çok sayıda meslektaşının kendisini “ne yapabiliriz” diye aradığını anlatan Dede, bazı hekimlerin bir yolunu bulup yurtdışına gitmeyi tasarladığını söylüyor. Dede, “Eğer milletvekili olmasaydım, Almanca kursuna başlayıp hekimliğimi Almanyada yapmayı düşünüyordum. Tabii pasaportum olmadığı için nasıl çıkacağımı bilmiyordum” diyor ve TTB Merkez Konsey Üyesi Bostan’ı teyit ediyor: “Kendi ülkenizde mülteci konumuna düşürülüyorsunuz. Kâğıt üstünde vatandaş gibi görünseniz de devlet size ‘aldığın eğitimin hiçbir anlamı yok, benden değilsindiyor aslında. Kolunuza ‘bu bizden değildir” mührü basılıyor. Böyle bir tasarıyı kanunlaştırmaya çalışan zihniyet, yarın ‘şu insanlar şu otobüslere binemezlerdiye bir hüküm bile çıkarabilir. Faşizmin sınırı yok.”

11 Kasım’da Ankara-Kuğulu Park’taki eylem sırasında görüştüğümüz hekimlerden birine, tasarının yasalaşması halinde ne yapacaklarını sorduğumuzda “Bizi aç bırakmak için o kadar ince eleyip sık dokumuşlar ki, buna karşı ne yapacağımızı biz de bilmiyoruz” demiş ve şöyle devam etmişti: “Ne yapacağımızı bilmiyoruz, ama ne yapmayacağımızı çok iyi biliyoruz. Ömrümüzü verdiğimiz bir mesleği çeşitli hesaplarla elimizden almalarına razı olmayacağız, boyun eğmeyeceğiz.”

Öte yandan, haberimiz yayına hazırlandığı sırada, AKP’nin tepkiler üzerine tasarının 5. maddesinde “geri adım” attığına dair iddialar ortaya çıktı. Buna göre KHK’lı hekimler SGK anlaşmalı özel hastanelerde çalışabilecek, raporları geçerli olacak. Güvenlik soruşturmasından geçemeyenler de ya 450 gün bekleyecek ya da 75 bin-125 bin lira ödeyerek özel hastanelerde çalışmaya başlayabilecek.

AKP’nin tasarıda böyle bir “geri adım” atması, çalışma hakkının artık parayla satılacağı döneme girildiği anlamına gelecek!

 

^