DİEGO ARMANDO MARADONA’NIN ARDINDAN –II

27 Kasım 2020
SATIRBAŞLARI
Güzel sanatlardan biri olan futbolun, “işçi sınıfının balesi”nin gelmiş geçmiş en büyük sanatçısıydı. Vefatı sadece meşin yuvarlak alemini değil, dünyayı yasa boğdu. Bu denli sevilmesinin nedeni muazzam yeteneğinin ötesinde, sihirli bir yerdeydi, kişiliğindeki o şeytan tüyünde. 25 yıl önce, onu Maradona yapan Diego’luğunu konuşturduğu bir söyleşide otoportresini çizmişti. Doping yaptığı gerekçesiyle ihraç edildiği 1994 Dünya Kupası’nın ardından, aynı sebeple 15 ay ceza alması üzerine oyunculuğu bıraktığı ve teknik direktörlüğe başladığı günlerde, France Football’a verdiği o söyleşiyi, Haftalık Express’in 14 Ocak 1995 tarihli 51. sayısına şöyle diyerek aktarmıştık:
<br />“Express ‘kafadan’ seçti! Yılın sporcusu Maradona… Doping-moping, FİFA-MİFA ne fark eder! Maradona en iyisi değil mi? Sadece 1994’ün değil, en azından, son on yılın en iyisi. Futbolu bu yıl bıraktığına göre de kim ne derse desin, yılın sporcusu o… Express’in ödüllerinden henüz haberi olmayan Maradona’nın France Football’la yaptığı söyleşiyi özetleyerek sayfalarımıza alıyoruz.”
<br />Anısı önünde saygıyla eğilerek o sayfalara bağlanıyoruz. Ruhu şad olsun.

Futbolcu Diego Maradona’nın hikâyesi hafızalara kazınacak bir hikâye mi sizce?

Diego Maradona: Futbol hayatımı söndürmek isteyebilirler ama, hikâye devam ediyor. Futboldan hiç anlamayan Blatter ya da Havelange (dönemin FIFA yöneticileri) Maradona’yı bitiremez. Benim hikâyem, insanları eğlendirmek için sahaya çıkan bir futbolcunun hikâyesidir. Havelange ya da Blatter böyle bir şeyi hayatlarında yapamazlar.

Otoritelerle pek anlaşamıyorsunuz…

Havelange, Blatter gibi kendini önemli sanan adamlarla karşılaştığımda içimden onlarla dalga geçmek geliyor. Benim için onlar yok! Beni asıl kızdıran, Grondona’nın (Arjantin Futbol Federasyonu’nun eski başkanı) bu tür heriflerle işbirliği yapabilmesi. Bir Arjantinli olarak böyle bir şeye tahammül edemiyorum.

Bu on beş aylık cezadan sonra sahalara dönmeyi düşünüyor musunuz?

Hayır, FIFA’ya böyle bir zevki tattırmaya hiç niyetim yok. İki kızım da artık büyüdü ve onların önünde bir daha ağlamak istemiyorum. Dünya Kupası benim için çok güzel bir hayaldi ve çok iyi hazırlanmıştım. Hiçbir şeye ihtiyacım yoktu, çok sakindim, ama sonra bu efedrin davası çıktı.

Yani doping yok muydu?

Büyük aptallık, ama bana bunun için 15 ay verdiler. Mafyanın adamı bu beyefendilerin parlak fikri! Hiçbir şey yapamam bu konuda. Bu onların meselesi, ama işte bu nedenle, oyuncu olarak futbol hayatım kesinlikle sona erdi.

Kesinlikle hiçbir şeyin başkanı olmak istemem! Yalnızca, futbolu bilen ve asıl önemlisi, karar vermeden önce başkalarına danışan, doğruyu bir tek kendinin bildiğini sanmayan insanlar görmek istiyorum, hepsi bu. Tek çözüm yolu, futbolu hak edenlerin eline bırakmak.

Kesin kararlısınız yani…

Çok düşmanım var, evet, çok. Onlar hakkında ne düşündüğümü açık açık söylediğim için beni sevmiyorlar. İnsanları satın almaya ve ne isterlerse onu yaptırmaya alışmışlar. Allahtan, beni satın alamadılar.

Kendinizi politik çıkarların kurbanı olarak mı görüyorsunuz?

Evet, kesinlikle böyle düşünebilirsiniz. Brezilya’nın şampiyon olması gerekiyordu. Tabii iyi bir takımdı… Ama Brezilyalı Havelange’ın da son göreviydi, Dünya Kupası’nı almadan gitmek istemezdi herhalde… Siz de tesadüften söz ediyorsunuz!

Futbol camiasında sizi destekleyen bazı sesler de çıktı. Mesela Gullit…

Gullit bir insan, gerçek bir insan. Biz oyuncular biraz kaplumbağa gibiyiz, çok yavaş ilerliyoruz. Futbolda, bütün dünyada böyle, herkes göz yumuyor, birine vurulduğunda “aman bana değmesin de” deniyor. Herkes görmezden geliyor. Ama tam tersi olması lâzım: Bugün onun başına gelen, yarın senin başına gelir.

İyi ama, nasıl sağlanabilir bu?..

Ele geçirdikleri iktidarlarında kendilerini çok güçlü sanan bütün bu herifler, biz onlara yeter dediğimiz zaman afallayacaklardır! Eğer biz birlikte hareket edebilseydik, Havelange’ı su topu oynasın diye havuzuna geri gönderirdik. Bizim, futbolcuların kimseden direktif almaya ihtiyacımız yok. Ama böyle bekleyerek, tarihe aptal olarak geçiyoruz.

Kendinizi böyle bir devrimin öncüsü gibi mi görüyorsunuz?

18 yıllık futbol hayatımdan ve bütün yaşadıklarımdan sonra, hiçbir şeyi saklamadan konuşmaya hakkım olacak ahlâki bir otoritem var sanıyorum. Gizleyecek, saklayacak hiçbir şeyim yok benim.

Gullit’le bir Napoli-Milan maçında (Napoli, 1 Mayıs 1988. Fotoğraf: Etsuo Hara)

Bu Altın Top sesinizi duyurabilmeniz için bir fırsat olabilir. Daha önce Gullit de Mandela’yı savunmak için onu kullanmıştı.

Bir kere şunu söyleyeyim, Gullit Altın Top’u almadan önce de Mandela’yı savunuyordu. Plastik top da yeter böyle bir şeye… Ama Altın Top bütün dünyada insanların size kulak vermesi için bir fırsat diyorsanız, o başka… Şimdi, çok açık bir şey var: Halka mutluluk veren, zevk veren oyunculardır. Yöneticiler bizim sayemizde oraya geliyorlar, sonra da yasalarını bize dayatmak için bundan yararlanmaya kalkıyorlar. Bilgisayarlarıyla oyunu onlar programlıyor, kimin final oynayacağını, maç saatlerini hep onlar programlıyor. Bu arada, biz oyuncular da ezilip gidiyoruz.

Bütün bunları değiştirmek için FIFA başkanı olmak ister miydiniz?

Ben mi, FIFA başkanı ha?.. Hayır, kesinlikle hiçbir şeyin başkanı olmak istemem! Yalnızca, futbolu bilen ve asıl önemlisi, karar vermeden önce başkalarına danışan, doğruyu bir tek kendisinin bildiğini sanmayan insanlar görmek istiyorum, hepsi bu. Havelange futbol hakkında ne bilebilir! Ciddi olalım. Tek çözüm yolu, futbolu hak edenlerin eline bırakmak.

Çocukken futbolu nasıl görüyordunuz?

Spinoza’nın Etika’sıyla paslaşırken

Bir oyun olarak, dünyanın en güzel oyunu…

Büyük bir idol olacağınızı ne zaman anladınız?

Bunlar tahmin edilemeyen şeyler. Oynarken oynarken geliyor. Önemli olan, 15 yaşında da, 30 yaşında da aynı oynama arzusunu, aynı şevki duymak. Bu akşam mesela, ilk günlerdeki kadar istekliydim. Top, benim için, sonsuz bir haz kaynağı. Gol attığımda ya da bir çalım attığımda, güzel bir hareket yaptığımda mutlu oluyorum. Zaman içinde bu hiç değişmedi. Çünkü bu benim ruhumun derinlerinden gelen bir şey.

Ama yine de oynama zevkinizi kaybettiğinizi itiraf etmiştiniz…

Bir düzeyde, evet, öyle. Futbol âleminde gördüğüm bütün her şeyden sonra, bu zevk yok oldu. Efedrin yüzünden Dünya Kupası’nı bu şekilde terk etmek zorunda bırakılmam çok aptalca. O andan itibaren hevesim kaçtı; oynamam seyircilere karşı da hiç dürüstçe olmaz. Benim ülkemde, bazı insanlar maça gidebilmek, stadda bir sandviç yiyip bir gazoz içmek ya da çocuğunu maça götürmek için çok büyük fedakârlıklarda bulunuyorlar. Müthiş fedakârlıklar yapıyorlar ve ne için? Grondona’nın hangi takımı nasıl seçtiğini, maçları nasıl ayarladığını görmek için. Bu iğrenç bir şey. Son anda maçın hakemini değiştiriyorlar, Pazar günü oynayacağını söylüyorlar, takımını ona göre hazırlıyorsun, sonra cuma oynatıyorlar. Nedenmiş? Çünkü maç televizyondan veriliyormuş. Tam mafya. Futbol mafyası!..

Gullit gerçek bir insan. Altın Top’u almadan önce de Mandela’yı savunuyordu. Plastik top da yeter böyle bir şeye… Ama Altın Top bütün dünyada insanların size kulak vermesi için bir fırsat diyorsanız, o başka….

Çok ciddi suçlamalara da maruz kalıyorsunuz…

Kimse beni susturamaz.

Yeni mesleğiniz, antrenörlük, futbola farklı bir yerden bakmanıza neden olabilir. Bu, yeni ve uzun bir sürecin başlangıcı mı?

Antrenörlük beni çok eğlendiriyor. Hoşlanıyorum. Futbolcuları biraz pohpohlamak lâzım diye düşünüyorum. Bana nasıl davranılmasını istiyorduysam, onlara öyle davranıyorum. Gerisi zaten belli, yeni bir şey icat edecek değilim… Her şey zaten daha önce bulunmuş. Eğer elinde uygun futbolcun yoksa, istediğin kadar taktik kur ya da zaten her şey denenmişken yepyeni şeyler getireceğim diye çaba harca… Saçma bunlar… En önemli ve değerli tek şey, oyunculara güven duygusu vermek ve onlara iyi antrenman yaptırabilmektir.

Bazı antrenörler örnek olarak gösterilir hep, onlar model olmuşlardır. Cruyff, Sacchi, Menotti ya da Bilardo gibi… Onlardan bir ekol diye söz edilir…

Onların çok iyi antrenör olduklarını inkâr etmiyorum. Hatta olağanüstü olduklarını bile söyleyebilirim. Ama Cruyff’un beş yıl önceki Cádiz’i ya da Sacchi’nin yine beş yıl önceki Parma’yı yönetmesini görmek isterdim doğrusu. Cruyff’un o zaman Cádiz’i İspanya şampiyonu yapamayacağından eminim. Bu onların niteliğine halel getirmez tabii. Ben yalnızca şunu demek istiyorum, onlardan mucizeler yaratan adamlar diye söz ediliyor da…

Cruyff’tan önce Barcelona’nın yine ünlü antrenörleri oldu ama, pek bir başarı sağlayamadılar.

İşte bu nedenle, iyi olduklarını söylüyorum, ama model oluşturmaya gelince, bu konuda ikna olmuş değilim.

“Özel Altın Top”la ödüllendirildiğinde Arjantin ve Real Madrid’in efsane oyuncusu Alfredo di Stefano’nun tebriklerini kabul ederken (Paris, 3 Ocak 1995.Fotoğraf: Remy de la Mauviniere)

Antrenörlüğe ilk başladığınızda, sertifikanız yok diye saha kenarına inmenize izin verilmedi…

Arjantinliler çok kıskanç insanlardır. Bana izin verildi ama, antrenör sertifikası verilmedi. O kadar çok cahil, aptal, salak var ki, bu sertifikayı alamayacağımı söylüyorlar. Böyle bir salaklığa da gazeteciler iştahla atlayıp, büyütüp duruyorlar. Bir grev ya da daha önemli bir şey olsa, kılları kıpırdamaz ama… Evde karılarıyla oturup çay içerler…

Çok kişi eski iyi bir oyuncunun antrönörlük yapmak için sertifikaya ihtiyacı olmadığını düşünüyor…

Tabii ki. Bize kim sınav yapabilir ki? Kim bizi değerlendirebilir? Belki Grondona’nın kardeşi, değil mi? Ciddi olalım. Hediye istemiyorum ama, bütün gün masasının başında oturup yüz metre bile koşamayan bir adamla, arkasında 18 yıl üst düzeyde bir futbol hayatı olan birisine aynı muamelenin yapılmasını da çok normal bulmuyorum.

Bu konuda da bir savaş vereceksiniz galiba…

Aslında bunun çok mantıklı olmadığını düşünüyorum. Hatta saygısızlık bu. Avrupa’da Platini’ye ya da Cruyff’a bizdeki aptallıklara göre çok daha dürüstçe, çok daha doğru davranıyorlar. Basit bir izin belgesi yüzünden koskoca bir skandal yarattılar. Bana izin belgesi verirlerse isyan çıkacak neredeyse.

Bana nasıl davranılmasını istiyorduysam, antrenörlükte oyunculara öyle davranıyorum. Gerisi zaten belli, yeni bir şey icat edecek değilim. En önemli ve değerli tek şey, oyunculara güven duygusu vermek ve onlara iyi antrenman yaptırabilmektir.

İyi oyuncusu olmayan bir antrenör pek bir şey yapamaz. Size açık çek verselerdi kimleri alırdınız?

Baggio ve Giullit’i almak isterdim. Romario ile de idare ederim, ha ha ha. Aptal mıyım ben! Açıkçası birlikte çalışmak isteyeceğim çok sayıda iyi futbolcu var. Onlarla çok eğlenirdim, çok iyi vakit geçirirdik. Futbolda her şey eğlenmekten geçiyor. Eğer hafta boyunca dalga geçemiyorsan, eğlenemiyorsan, pazar günü sahadan güler yüzle ayrılman çok zordur. Eğer hafta gergin geçerse, maç günü kesinlikle çuvallarsın.

Peki 1994 Fransa Altın Top’unu alan Stoichkov için ne diyorsunuz?

Altın Top’u o mu aldı? Bir itirazım yok. Süper bir oyuncu, ayrıca müstesna, yüce bir karakteri var. (gülüyor) Benim gibi…

Siz, zamanında fazla özgürlük isterdiniz, oyuncularınıza aynı şekilde özgürlük veriyor musunuz?

Ben özgürlüğümü kendim kazandım, hiçbir zaman talep etmedim. Si senor, özgürlüğümü ben kazandım, çünkü sahaya çıktığımda gol atıyordum. Hiçbir şey kanıtlamadan özgürlük istemek çok başka bir şey. Ben pazar günü iki gol atan herife, “ne istersen yap, istersen diskoteğe git, pazar günü iyi ol yeter” diyorum. Özgürlüğümü ben kendim kazandım, ele geçirdim. Kampa gitmeden önce, sevgilimle sevişiyordum, ama pazar günü top ayaklarımda küçücük oluveriyordu. Her şey orada, sahada bitiyor! Üstelik ben polis değilim, kimseyi gözetim altında tutmak istemiyorum. Oyunculara nasıl davranmaları gerektiğini söylemek antrenörün işi değildir. Oyuncu kendi çıkarlarını bilir. Çalışması gerektiğini bilir.

Basınla ilişkileriniz pek iyi olmadı hiçbir zaman…

Nasıl ki iyi futbolcular ve kötü futbolcular var, aynı şekilde, iyi gazeteciler ve çok kötü gazeteciler de var. Bunu kabul etmek lâzım. Gazeteci kendisini herkesten üstün gördüğü zaman sorun çıkıyor.

Basını düzenli takip eder misiniz?

Hayır, çok sık okumuyorum. Çünkü yazarlar arasında kıskançlık çok hâkim. Sorun şundan kaynaklanıyor, ben 10 milyon dolar kazanabiliyorum, gazeteci ise bunun yüzde birine eşek gibi çalışıyor. O zaman da senin için iyi bir şey yazmak istemiyor, seni kırmak, ezmek istiyor. Bu ezeli bir sorun.

Bir gazetede yazmak size çekici gelir miydi?

Evet. Ama millete öğütler vermek için değil, düşündüklerimi söyleyebilmek için isterdim yazmayı. Ama bir haftadan fazla bana tahammül edecek bir gazete yöneticisi olacağını sanmıyorum. Sanıyorum ki gelip “yeter Diego, bizi öldüreceksin!” diye yalvarırlardı.

Tabii bir de ücret sorunu var, değil mi…

Top oynamak için çok para alıyorum ama, gazetecilik için bunun yarısıyla yetinirim!

Özgürlüğümü ben kendim kazandım, ele geçirdim. Kampa gitmeden önce, sevgilimle sevişiyordum, ama pazar günü top ayaklarımda küçücük oluveriyordu. Her şey orada, sahada bitiyor! Ben polis değilim, kimseyi gözetim altında tutmak istemiyorum. Oyunculara nasıl davranmaları gerektiğini söylemek antrenörün işi değildir.

Avrupalı gazetecilerle Güney Amerikalı gazeteciler arasındaki ilişkinizde bir fark var mı?

İtalyanların gazeteciliği korkunç. Korkunç! İtalya’daki yedi yıl boyunca, hafta içinde oyuncularla gazetecilerin maçı çekilmez olurdu. Pazar günkü oyun, onun yanında basit bir formalite gibi kalır. Hafta boyunca, seni sıkıştırmak için ellerinden geleni yaparlar. Arjantinli gazeteciler, İtalyanlarla karşılaştırıldığında, eskiden çocukların fotoğrafını çekerken makinasının üstünden kuş çıkan fotoğrafçılara benziyorlar.

Artık profesyonel olarak oynamak istemiyorsunuz ama, profesyonelleri çalıştırıyorsunuz. Biraz çelişkili olmuyor mu, nefret ettiğiniz bir ortamda bulunmayı yine sürdürüyorsunuz…

Aynı mafyanın emirleriyle yine karşılaşırsam, ânında bırakırım. Claudia ve iki kızımla evde otururum. İyi bir yaşam standardım var. Hiç mesele değil, ben Havelange’ın gitmesini bekliyorum.

Sizce yerine gelen daha mı iyi olacak?

Onu bilmiyorum. Belki futbola karşı daha dürüst olur.

İyimser misiniz?

Hayır, hiç değilim. Bütün yapıIanları gördükten sonra, maçların ayarlandığını bildikten sonra nasıl iyimser olabilirsiniz ki? Günün birinde sabahın altısına maç koyacaklar: “Haydi çocuklar uyanın, sahaya çıkıyoruz!”

Bugün boş zamanlarınız futbol oynadığınız dönemden daha mı farklı geçiyor?

Hayır, tek bir şey var, üçüncü bir çocuk istiyorum. Bir erkek olursa çok hoş olacak. Ama kız olursa da iyi olur. Bu üçüncü çocuğu çok büyük bir heyecanla istiyorum.

Başlıca hedefiniz bu mu?

Evet, üçüncü bir çocuk, bunu çok istiyorum.

Eşi Claudia Villafane ve kızlarıyla Fidel Castro’yu ziyaretinde.

Gérard Depardieu’yü özellikle çok seviyormuşsunuz. Niçin?

Beni büyülüyor, onu seyrederken kendimden geçiyorum. Çok kendiliğinden, ama aynı zamanda çok teatral bir yanı var. Ona hayranım. Yeni bir filmi çıkar çıkmaz, Claudia’yla seyretmeye gideceğiz.

En sevdiğiniz kadın oyuncu kim?

Çok hoşlandığım Fransız oyuncular var ama, cadı şimdi burada. (karısına bakarak) Öldürür bizi…

Ailenizle birlikte çok mutlu görünüyorsunuz, ama aym zamanda her an patlamaya hazır bir haliniz de var, çok kırgın mısınız?..

Hayır, futbol hayatımdan, kötülerden çok daha fazla iyi anı kaldı bana. Ama sorun şurada, kötüler, tahammül edilemeyecek kadar ciddi boyutlarda. Eğer böyle olmasını isteyen Tanrı olsaydı, her şeyi kabul ederdim. O zaman FIFA’nın yaptıklarına bile katlanırdım. Aileme dokunmadığı için Tanrı’ya teşekkür etmeye hazırım.

Kendinizi kurban gibi mi hissediyorsunuz?

Futbolda kurban yoktur, ama olup bitenlere karşı çıkmak lâzım. Herkes maruz kaldığım şeyin yalnız benim başıma geleceğini düşünüyor. Ben eğer birisinin bir haksızlığa uğradığını görsem, bu kim olursa olsun, karşı çıkarım.

Kendinizde sendikacı ruhu olduğunu düşünüyor musunuz?

Bütün futbolcuların kapısını çalıp hepsini isyana, haklarımızı, futbolu korumaya çağıracağım. Futbolu bilgisayarların yönetmesini kabul edemeyiz. Şu âna kadar hiç kimse benimle birlikte hareket etmedi. Ama yine de bir şeylerin değişeceğini umut ediyorum.

Kendinizi bu işe koşmaya hazır mısınız?

Futbolcuları uyandırmak için bir dernek, bir sendika kurmak istiyorum. Şimdi Havelange’a “top” deseniz, size “top mu o da nesi?” diye cevap verir. Bilmiyor çünkü. Zavallı, bu onun kababati değil ama, o sutopu oynuyordu, getirip FIFA başkanı yaptılar. Suçlu biziz. Hepimiz deliyiz biz.

Bu konuşmalarınız antrenörlüğünüze zarar vermez mi?

Eğer gitmem gerekiyorsa giderim, ama Havelange istediği için değil. Aynaya baktığımda, kendi kendime, “yakışıklısın Diego” diyorum. Ne düşündüğümü söylemezsem, sabahları yataktan kalkamam. Ama onun yüzüne bunları diyebilme şansım olmadı. Şimdi ona derginiz aracılığıyla sesleniyorum, o gözlüklü ihtiyar derginizi okuyordur. Düşündüklerimden böylece haberdar olur. İçim rahat.

Geriye baktığınızda, hiç pişmanlık duyduğunuz şeyler yok mu?

Evet, ama neler olduğunu söylemeyeceğim, yoksa düşmanlarımın eline silah vermiş olurum. Zaman zaman, pişmanlık duyarsın. Ama, olmuştur bir kere ve iş işten geçmiştir. Geçmişi silemezsin.

Hep Maradona aslında iyi çocuk ama, etrafındakiler kötü deniyor…

Al işte, bir saçmalık daha. Aynı şeyi Arjantin cumhurbaşkanı için de söylüyorlar. Siz gelin bir süre Arjantin’de kalın, eminim sizin için de söylerler. Bizde, hep komşunun tavuğuyla ilgilenilir. İnsanın kendi meseleleriyle uğraşmasındansa, başkalarıyla uğraşması çok daha kolaydır. Böyle işte. Kıskançlık bizim milli sporumuz. Futbol değil.

Bu pek Arjantin’e özgü bir durum değil…

Haklısınız. Bütün dünyada her yerde aynı. Her yerde.

Herkesin istediği gibi ölmeye hakkı olmalı

Eğer kokain kullanmışsam, bu yalnız beni ilgilendirir, özel bir konudur. Ben, benim gibi bir sürü insan uyuşturucu kullanıyorsa, iktidardakiler uyuşturucuyu piyasaya sunduğu içindir. Bugün Arjantin’de çocuklar uyuşturucular konusunda eğitilmiyor. Sokaklarda, her yerde uyuşturucu satılıyor. Uyuşturucu konusunda ne yapmaları gerektiğini insanlara ben söyleyemem. Bence bu kişisel bir konudur. Çocuklara uyuşturucu madde satanlara karşı çok acımasız olmak gerekiyor. Ama yetişkinler uyuşturuculara karşı nasıl istiyorlarsa ya da nasıl yapabiliyorlarsa öyle davranmalı. Herkesin istediği gibi yaşamaya ve istediği gibi ölmeye hakkı olduğunu sanıyorum.


Çeviri: Siren İdemen. (Express, sayı 51, 14 Ocak 1995)

^