Dünya soluna en az dört marş armağan eden John Lennon’ın siyasal görüşleri nasıl evrildi, nasıl şekillendi? Vefatının 40. yılı münasebetiyle, Jacobin’de 8 Aralık’ta yayınlanan Jon Wiener imzalı yazıyı naklediyoruz. Anısına saygıyla…
John Lennon kırk sene önce, 8 Aralık 1980’de öldürüldüğünde Richard Nixon’ın gelmiş geçmiş en kötü başkan olduğuna inanıyorduk. Bunun sebebi Vietnam Savaşı, “kanun ve düzen” denen baskı rejimi, Güney eyaletlerinde yürütülen ırkçı seçim stratejisinin yanı sıra Nixon’ın Lennon’a reva gördüğü muameleydi. Eski Beatles üyesi 1972 seçimi öncesinde, gençleri Cumhuriyetçi Partili başkanın ikinci kez seçilmesine karşı oy vermeye çağıran bir kampanyanın liderliğini üstlenme planları yaparken Nixon da Lennon’ın sınır dışı edilmesi için çaba gösteriyordu.
Nihayetinde Lennon ABD’de kaldı, Nixon da Beyaz Saray’ı utanç içinde terk etti. Ancak, göçmenlik mahkemelerinde yürüttüğü bitmek bilmeyen mücadele Lennon’ın hayatının birkaç yılını kâbusa çevirmişti. Yoko Ono’dan uzakta, bir nevi sürgün halinde yaşadığı Los Angeles’tan 1975’te kendini toplamak için ayrılıp New York’a döndü. Yoko’yla bir oğulları oldu, kendisini “ev erkeği” ilan etti. Beş yıl gözlerden uzak yaşadıktan sonra “Starting Over” adlı harika parçayla başlayan yeni bir albümle müziğe ve kamusal hayata geri döndü. Sonrasındaysa meczup bir hayranı tarafından vurulup öldürüldü.
Siyasi görüşleri, her biri yeni bir şarkının damgasını vurduğu farklı birkaç dönem boyunca gelişti. “Give Peace A Chance” Lennon’ın sol kulvardaki yaşamının başlangıcı değildi. Radikal siyasete ilk adımlarını 1966’da, Vietnam savaşını açıkça kınadığında atmıştı.
Barışa bir şans vermek
Lennon elbette her daim ‘60’ların ayrılmaz bir parçası olarak hatırlanacak. 15 Kasım 1969’da, Vietnam Savaşı’nı protesto eden yarım milyon insan Washington Anıtı’nın çevresinde toplanıp Lennon’ın “Give Peace A Chance”ini söylerken Nixon Beyaz Saray’da tek başına oturup televizyonda Amerikan futbolu izliyordu. ‘60’ların en güzel günlerinden biriydi.
Lennon’ın siyasi görüşleri, her biri yeni bir şarkının damgasını vurduğu farklı birkaç dönem boyunca gelişti. “Give Peace A Chance” Lennon’ın sol kulvardaki yaşamının başlangıcı değildi. Radikal siyasete ilk adımlarını 1966’da, diğer üç Beatles üyesiyle birlikte menajerlerinin itirazına rağmen Vietnam savaşını açıkça kınadığında atmıştı. “Her gün bu meseleye kafa yoruyoruz” diyordu Lennon, “yanlış olduğunu düşünüyoruz”. O dönem için cesur ve riskli bir hareketti, ABD halkının sadece yüzde 10’u onlarla aynı fikirdeydi.
Lennon sol harekete “Give Peace A Chance”ten bir sene önce, Ağustos 1968’de radikal aktivistleri eleştiren “Revolution” parçasıyla seslenmişti. “Bir devrim istediğini söylüyorsun” diyor ve sonuç olarak “kendisini hariç tutmalarını” istiyordu. Solcuların “Mao’nun resimlerini taşımasından” ve “yıkmaktan bahsetmelerinden” şikâyet ediyordu. Lennon, o şarkıda ve çeşitli söyleşilerde de belirttiği gibi, hakiki özgürlüğün “zihni özgürleştirmekten” geçtiğini, bunun yolunun da saykodelik maddeler ve meditasyon olduğunu düşünüyordu.
Ancak, bu dönem çok uzun sürmedi. Lennon Kasım 1968’de White Album’le “Revolution” parçasının farklı bir versiyonunu yayınladı. Bu versiyon daha yavaştı, sözleri anlamak daha kolaydı ve Lennon “Eğer yıkmaktan bahsediyorsan, beni hariç tut” sözlerinin arkasına iki kelime eklemişti: “Dahil et”. Hariç mi, dahil mi? Kararsızlığını netleştirmişti.
Lennon 1968 Mayıs’ında Yoko Ono’yla birlikte olduktan sonra, kendisini dönüştürebilmek için dünyayı dönüştürme çabasına katılması gerektiğini kavramıştı. Kişisel özgürleşmeyi siyasi eyleme bir alternatif olarak görmek yerine, Yoko’yla birlikte iki cephede de çabalayacaktı. Ve ününü sadece savaşa karşı çıkmak için değil, soldaki protesto kalıplarına da meydan okumak için kullanacaktı.
Hareket için bir şarkı
Lennon-Ono çifti 1969’da balayı için Amsterdam’da, Hilton otelindeki odalarına basını çağırmış ve “Barış İçinde Yatakta” eylemlerini ilan etmişti. “Dünyada yaşanan tüm şiddeti” protesto etmek için bir hafta süreyle yataktan çıkmayacaklardı. “Barış yatağı”nı geleneksel protesto yürüyüşüne bir alternatif olarak sundular ve gençleri savaş karşıtı protesto için kendi yöntemlerini geliştirmeye davet ettiler: “Barış için saçını uzat”. Bir karşı-kültür medya vakası olarak “barış yatağı” büyük yankı uyandırdı, basının alayına karşılık uzun saçlılar tarafından coşkuyla karşılandı.
John ve Yoko, ABD’de ikinci bir “barış yatağı” eylemi düzenlemek istedi, ama ülkeye girmeleri yasaklandı. Onlar da yaklaşabildikleri kadar yaklaştılar ve Montreal’deki Queen Elizabeth otelinde karar kıldılar. Her şeyden önce bir şarkı yazarı olduğunun farkında olan Lennon orada savaş karşıtı hareket için bir marş yazmaya koyuldu.
Sonuç, otel odasında arkadaşlarının katılımıyla kaydedilen “Give Peace A Chance”di. Şarkı daha çok sokaklarda tek bir dizesiyle slogan olarak söylendi: “Tek söylediğimiz şu…” Sözlerin geri kalanı bunun sola, solun analizleri ve argümanlarına bir eleştiri olduğunu gösteriyordu. “Herkes devrimden, evrimden, bu-izm’den şu-izm’den bahsediyor” diyordu Lennon. “Tek söylediğimiz şu, barışa bir şans ver”.
Savaş karşıtı hareketin siyasi ayrımları bir kenara koyması ve sadece barış talebinin etrafında birleşmesine yönelik bir çağrıydı bu. Sol elbette bu siyasi anlayışı eleştirdi, ama Kasım 1969’da Washington’daki Vietnam Savaşı karşıtı yürüyüşün –ve sonraki yıllarda daha birçoğunun– ruhunu yansıtmıştı.
Lennon Yeni Sol projesinin bir parçası olmuştu: “Genç emekçilere ulaşmaya çalışmalıyız, çünkü gençlik en idealist olduğunuz ve en az korku duyduğunuz dönem” diyordu. “Kadınları kapsamayan ve onları özgürleştirmeyen bir devrim yapamayız” diye ekliyordu.
Sokaklar için bir şarkı
Yine 1969 sonbaharında, Lennon Britanya Yeni Solu’nun liderlerinden Tarık Ali’yi aradı, siyaset hakkında konuşmak için. Ali Londra’da, Grosvenor Meydanı’ndaki ABD elçiliği önünde büyük yürüyüşler örgütleyen Vietnam Dayanışma Girişimi’nin liderlerindendi. Red Mole (Kızıl Köstebek) gazetesinin editörü olan dostu Robin Blackburn’le birlikte, Mart 1971’de yayınlanan bir söyleşi yaptı Lennon’la.
Lennon artık Yeni Sol projesinin bir parçası olmuştu: “Genç emekçilere ulaşmaya çalışmalıyız, çünkü gençlik en idealist olduğunuz ve en az korku duyduğunuz dönem” diyordu. “Kadınları kapsamayan ve onları özgürleştirmeyen bir devrim yapamayız” diye ekliyordu. ABD’de Ramparts adlı dergi söyleşiyi yayınladı, kapak manşeti şöyleydi: “İşçi sınıfı Kahramanı kızıla döndü”.
Lennon’ın Ali ve Blackburn’le mülakatı yeni bir şarkıyı doğurdu: “Power To The People”. John bu şarkıyı sokaklara yönelik olarak söylüyordu, bir protesto yürüyüşü ve mücadele şarkısı. Kaydın yayınlanma tarihi Mayıs 1971’de yüz binlerce kişiyi Washington sokaklarında bir araya getiren ve “Savaşı durdurun ya da biz hükümeti durdururuz” şiarıyla düzenlenen eylemin hemen öncesiydi. Nixon yönetimi cevap olarak ABD tarihindeki en kitlesel tutuklamaları gerçekleştirdi, tek bir günde 12 bin gösterici gözaltına alındı. Şaşırtıcı bir şekilde “Power To The People” dünya genelinde bir milyondan fazla sattı ve o ilkbahar dokuz hafta boyunca müzik listelerinden inmedi.
Lennon ve Nixon
John ve Yoko 1971 güzünde New York’a taşındı. Lennon Beatles’tan sonraki hayatının en popüler şarkısı olan “Imagine”i yayınladı. Şarkı bir ütopya öneriyordu ve basit işaret levhaları sunuyordu: “Ülkelerin olmadığını tahayyül et”, “Din diye bir şey olmadığını tahayyül et”. Ama parça nedense yanlış anlaşıldı. Rolling Stone “Akıldışı, ancak güzel” diye yazdı. Onlara göre akla yatkın olan “açgözlülük ve açlık” mıydı? New York Times “iyimserlik hakkında bir şarkı” diye tarif etti. Peki, ABD’nin ulusal gazetesi “mülkiyetin olmadığı” bir dünyayı gerçekten “iyimser” bir tahayyül olarak mı görüyordu? Dünya Kiliseler Konseyi John’a şarkıyı sözlerini “Tek bir din hayal et” şeklinde değiştirip kullanmak istediklerini söyledi. Lennon’ın cevabı “Hiçbir şey anlamamışsınız” oldu.
Ancak, “Imagine” 1971 sonbaharında hareketin içindeki birçok kişinin kulağında yenilgiye uğramış Yeni Sol için bir ilahi olarak tınladı. Militanlar moralsiz ve mecalsizdi. Yaygın ve atak sivil itaatsizlik eylemlerinin dışında ülke tarihindeki en büyük barışçıl protestolara rağmen, Nixon yeniden seçilme yolunda emin adımlarla ilerliyordu. Lennon bunun engellenmesine katkıda bulunmak istiyordu. Abbie Hoffman ve Jerry Rubin’le bir araya gelerek 1972 seçimleriyle eş zamanlı gerçekleştirilecek bir ABD turnesi planladı. Amaç konserlerde rock müzikle politik örgütlenmeyi buluşturmak ve dinleyicileri seçmen olarak kaydolmaya teşvik etmekti.
Bu, 18 yaşındaki bireylerin oy verme hakkını elde ettiği ilk seçimler için umut vaat eden bir plandı. Herkes gençlerin savaşa en çok karşı çıkan, ama sandığa gitme olasılığı en düşük kesim olduğunu biliyordu. Eski bir Beatles üyesinin ABD’de çıkacağı ilk turnenin büyük bir hadise olacağı kesindi. 1971’in aralık ayında Michigan eyaletinin Ann Arbor şehrinde bir deneme yaptılar. John ve Yoko yeni bir grupla çaldı, 15 bin kişi “Chicago Yedilisi” davasında yargılanan Rennie Davis, Jerry Rubin ve David Dellinger’in yanı sıra Kara Panterler’den Bobby Seale’in konuşmalarını dinledi. Allen Ginsberg yeni bir şiirini okudu, sürpriz konuk Stevie Wonder “For Once In My Life” parçasını çalıp Nixon’ı kınayan kısa bir konuşma yaptı. Etkinlik tam bir zaferdi.
FBI ajanları başkanları J. Edgar Hoover’ı Ann Arbor konseri ve Lennon’ın planları hakkında bilgilendirdi. Sürece CIA, hatta İngiliz istihbarat ajansı MI5 de dahil oldu. 1948’de kurulup dağılan beyaz üstünlükçü bir partinin üyesi olan ve o dönem Senato İç Güvenlik Alt Komitesi’nin başkanlığını yürüten Cumhuriyetçi senatör Strom Thurmond da gelişmelerden haberdar edildi. Thurmond’un Beyaz Saray’a yazdığı mektupta turne planları anlatılıyor ve “sınır dışı etmenin stratejik bir karşı hamle” olacağı telkin ediliyordu. Birkaç hafta içinde sınır dışı emri Lennon’ın eline ulaştı. Göçmenlik alanında uzman avukatı durumun zor olduğunu ve turneyi iptal etmesi gerektiğini söyledi. O da öyle yaptı.
Öldürüldüğü gün, New York’taki bir radyo istasyonuna uzun bir söyleşi vermişti. Söyleşide Liverpool işçi sınıfının bir mensubu olarak büyümenin kendisini “içgüdüsel bir sosyalist” yaptığını söylüyordu.
İşçi sınıfı kahramanı
1980’de, öldürüldüğü günde, Lennon New York’taki bir radyo istasyonuna uzun bir söyleşi vermişti. Söyleşide Liverpool işçi sınıfının bir mensubu olarak büyümenin kendisini “içgüdüsel bir sosyalist” yaptığını söylüyordu. Britanya yönetici sınıfına beslediği düşmanlığın, savaşa duyduğu nefretin ve kendine has sözel mizahın kökeninde yatan da bu geçmişti. Bütün bunlar, isyan eden bir işçi sınıfı kahramanı olmasının önünü açmıştı. Öte yandan, yine aynı sebepler feminist olmasını zorlaştırıyordu, bunun için Yoko’ya ihtiyacı vardı.
Geriye dönüp bakınca, Lennon’ın öldürülmesi son dört yılda Donald Trump’la doruğa çıkan kırk yıllık bir siyasi krizin işaret fişeğiydi. Nixon’dan da daha sağcı bir Cumhuriyetçi başkan fikri Aralık 1980’de hayal edilemezdi. Lennon Ronald Reagan seçildikten dört hafta sonra, eski film yıldızı başkanlık koltuğuna oturmadan altı hafta önce öldürüldü.
“Devlet çözüm değil, devlet sorunun ta kendisi” diyen Nixon değil Reagan’dı. Devasa vergi indirimleri ve harcama kesintileri de Reagan’ın fikriydi. Federal kuvvetleri, PATCO (hava trafik kontrolörleri sendikası) grevinde emek hareketine saldırmak için kullanan da Nixon değil, Reagan’dı (Nixon 1972 seçiminde rakibi George McGovern’a arka çıkmayı reddeden muhafazakâr sendikaların desteği için müteşekkirdi). 1988’de, Reagan Beyaz Saray’ı terk ettiğinde hayal edilebilecek en kötü Cumhuriyetçi başkanın Nixon olduğunu artık düşünmez olmuştuk. Sonra, George W. Bush Irak’ta savaş başlattı ve Reagan’ın en kötüsü olmadığını gördük. Sonra da Trump geldi.
Bugünün Cumhuriyetçileri Lennon dönemindeki seleflerinden daha beter, ancak bugünün toplumsal hareketleri de Lennon’ın katıldıklarından fersah fersah ileride. Geçen yaz gerçekleşen Siyah Hayatlar Değerlidir protestoları sadece birkaç büyük şehirde değil, ABD’nin neredeyse her şehri ve kasabasında etkisini hissettirdi. ABD tarihindeki en büyük protestolarda milyonlarca insan sokaklara döküldü. Yürüyenler birçok ırka mensuptu ve siyah kadınların kurduğu ve öncülük ettiği bir hareketin parçasıydı. Protesto ile siyaseti maharetle birleştiriyorlardı. Lennon yaşasaydı bu sene 80 yaşına basacaktı. Trump’tan nefret ederdi, ama 2020 yazına bayılırdı.
Çeviren: Yiğit Atılgan