KATLEDİLİŞİNİN 30. YILDÖNÜMÜNDE CHICO MENDES

Erdir Zat
27 Aralık 2018
SATIRBAŞLARI

Brezilyalı kauçuk işçisi, işçi lideri, sendikacı, insan hakları savaşçısı, yaşamını Amazonları korumaya adamış doğa militanı, ekososyalist Chico Mendes’in bugüne söylediği çok şey var. Tarih meleği bir kez daha kulağımıza fısıldıyor…
Chico Mendes karısı Ilzamar ile birlikte Xapuri’deki evinde, 1988.

Tam otuz yıl önce, Noel arifesinde, evinin kapısına kurulan pusu tek kurşunla canını almıştı Chico Mendes’in. Oysa hayatını adadığı davayı dünyaya henüz tanıtmış, birkaç yıl önce tahayyül dahi edemeyeceği büyük kazanımlara henüz kavuşmuştu. Uluslararası ünün onu koruyacağı sanılıyordu. 

Öyle olmadı. Cinayet göz göre göre geldi. Katillerinin adını bile vermişti. Dahası koruma altındaydı. Öldürüldüğü sırada onu korumakla görevli iki polis memuru mutfakta domino oynuyordu. Hissetmişti. Cinayetten tam bir hafta önce 44. yaşgününü dostlarıyla kutladıkları sırada “bu Noel’i çıkaramam” demişti. Daha önce altı kere denemişlerdi. Yedincisinde aldılar canını.

Francisco “Chico” Alves Mendes Filho 15 Aralık 1944’te, Amazon yağmur ormanlarının derinliklerinde, Brezilya-Bolivya sınırına yaslanan Acre eyaletinin Xapuri kasabasında, bir kauçuk işçisinin oğlu olarak dünyaya geldi. 17 kardeş arasında salgın hastalıklara direnç gösterebilen altı kardeşten biriydi, diğerlerinin bağışıklık sistemi cangıla mağlup olmuştu. Dokuz yaşında kauçuk plantasyonlarında çalışmaya başladı.

Chico kauçuk çentikliyor.

Chico Mendes her şeyden önce bir seringueiro’ydu, kauçuk işçisiydi. Sabır, beceri ve dikkat isteyen bir mesleği vardı. Özel bir keskiyle kauçuk ağacının gövdesine muntazam çizgiler çizerek kabuğun altındaki özsuyu damla damla alacaksınız. Ardından elde ettiğiniz hammaddeyi mamul hale getirmek için bir buçuk aydan fazla süren işleme sürecine girişeceksiniz. Bu nazik malzemeyi dayanıklı bir ürüne dönüştürürken bütün aşamaları “doğru” yapmak zorundasınız, aksi halde her şey berbat olacak.

Bu anlatıda Chico’nun yaşamına dair bazı metaforlar sezebiliyoruz. Ancak, kauçuk ekstraktından “ekstraktivizm” adını verdikleri uzun soluklu mücadeleye giden yolu tam mânâsıyla kavramak için fazlasına ihtiyaç var. Çünkü Chico Mendes sadece kauçuk işçisi değildi, aynı zamanda işçi lideriydi, sendikacıydı, İşçi Partisi’nin (PT) Acre örgütlenmesini yürüten bir teşkilatçıydı, Amazon yerlilerini ve göçmen emekçileri hedef alan sistematik zulme karşı koyan bir insan hakları savaşçısıydı ve bütün bunları kişiliğine sindirmiş gerçek bir devrimciydi.

Chico Xapuri’deki sendika binasının önünde.

Uluslararası toplum onu Amazonları korumak için mücadele eden bir “çevre militanı” olarak tanıtırken bu özelliklerini törpülemişti. Marksist olduğunun bilinmesinin cilalamaya çalıştıkları “sürdürülebilir kalkınma” söylemini zedeleyebileceğini düşünüyorlardı. Oysa söz konusu olan tam tersiydi. Chico devrimci olduğu için çevre mücadelesine atıldı. Bir keresinde şöyle demişti: “Önceleri kauçuk ağaçlarını korumak için savaştığımı sanıyordum, ardından Amazon yağmur ormanlarını korumak için savaştığımı düşündüm, şimdi anlıyorum ki meğer benimki insanlık kavgasıymış.”

Chico, Amazonlar’ın bağrında adil bir toplumsal düzen kurulabileceğine ve bunun ancak vahşi kapitalizmin Amazonlar’da giriştiği katliamın durdurulmasıyla mümkün olabileceğine inanıyordu. Başına “yeşil” sıfatı konmuş kavramların henüz dolaşıma girmediği, ekoloji kavramının bile sık telaffuz edilmediği zamanlardı. Ölümünün 30. yıldönümünde onu bugünün kavramlarıyla yeniden unvanlandırmalıyız: Chico Mendes ilk organik ekososyalistti!

Chico Mendes cinayeti uluslararası topluma Amazon’un çirkin yüzünü gösterdi. Ormanları yakan talan düzeni ancak katliamlarla, yerli soykırımıyla varolabiliyordu. Chico öldürülmeden önce Amazon’da işlenen binden fazla cinayetten sadece on vaka yargıya taşınmıştı, diğerleri “faili meçhul” kaldı. [1] Brezilya’ya dair sayılar orada kesintisiz bir içsavaş yaşandığı hissi uyandırır. En klasik anlamıyla “sınıf savaşı” hiç ara vermemiş bu topraklarda, köle isyanlarından Topraksızlar’a sürgit devam etmiş. Bu yüzden tarihsel arka planı yerli yerine oturtmadan Chico’nun mücadelesini kavramak, ona neden “Amazonlar’ın Gandhi’si” dendiğini anlamak mümkün değil. Walter Benjamin’in “tarih meleği” bir kez daha kulağımıza fısıldıyor.

Chico Mendes bir seringueiro’ydu, kauçuk işçisiydi. Sabır, beceri ve dikkat isteyen bir mesleği vardı. Aynı zamanda işçi lideri, sendikacı, İşçi Partisi’ni (PT) bölgesinde örgütleyen bir teşkilatçı, Amazon yerlilerini ve göçmen emekçileri hedef alan sistematik zulme karşı koyan bir insan hakları savaşçısı ve bütün bunları kişiliğine sindirmiş gerçek bir devrimciydi.

Vargas’ın kauçuk ordusu

20. yüzyıla girildiğinde Brezilya kolonyalist dönem boyunca elinde tuttuğu “dünyanın en büyük kauçuk üreticisi” unvanını hâlâ koruyordu. Amazonlar’daki Hevea brasillensis ağaçlarından geleneksel yöntemlerle üretilen yıllık kauçuk miktarı, 1900’de 26 bin 750 tonu gösteriyordu. Ancak cangılın yabani ortamında, madenciliğe eşdeğer bir zorlukla yapılan bu emek-yoğun üretim, otomobil endüstrisinin büyümesiyle ortaya çıkan lastik ihtiyacını karşılamaktan uzaktı. 

1900’de dünya genelinde sadece 10 bin otomobil varken 1914’e gelindiğinde bu rakam 2.5 milyona sıçramıştı. Britanya stratejik hammadde olarak gördüğü kauçuğu hızlı, kolay ve fazla üretmenin yolunu çoktan bulmuştu. Kraliyet Botanik Bahçesi’nin İngiliz bilimcileri, 1870’lerde Amazon’dan kaçırılan numunelerden kauçuk fidesi üretmeyi başarmış, çeşitli iklimlerde denemeler yaparak verimli sonuçlar elde etmişti. Endüstri devriminin büyük ölçekli emperyalist projelerinden birini daha uygulamaya koydular ve Güneydoğu Asya’daki Britanya kolonilerinde –özellikle bugünkü Malezya, Singapur ve Sri Lanka’da– kauçuk tarımına başladılar.

Motorize kuvvetlerin birincil ihtiyacı olan kauçuk lastiklerin tekelini tutan Britanya, I. Dünya Savaşı’nda itilaf devletlerinin zaferini hazırladı. 1920’ye gelindiğinde dünya kauçuk üretiminin neredeyse yüzde 90’ı Britanya’nın eline geçmişti, sadece Malay Yarımadası’nda üretilen kauçuk bunun yüzde 40-45’ini oluşturuyordu. O yıl Britanya kolonilerindeki plantasyonlarda 304. 816 ton kauçuk elde edilmişken Brezilya Amazonlar’ında 30.790 ton, dünyanın geri kalanında ise sadece 8.125 ton üretilebilmişti. [2]

Diktatör Vargas, ABD’yle anlaşıp II. Dünya Savaşı sırasında kauçuk üretimini artırmak için Amazonlar’da seferberlik ilan etti. Yoksul kuzeydoğu eyaletlerinden on binlerce işçi cangılın derinliklerine göç etmeye başladı. Savaş sonunda 50 bin kişilik kauçuk ordusunun yarıdan fazlası ölmüştü. Chico tamı tamına bu kaosun ortasında doğdu…

Kauçuk lastikler, II. Dünya Savaşı’nda da zaferin tekerleği olacaktı. Bunu bilen Japonya ilk hamle olarak Güneydoğu Asya’daki Britanya kolonilerini işgal etti ve “kauçuk mucizesi” Malay Yarımadası’ndaki plantasyonları ele geçirdi. Müttefik devletleri Almanya-Japonya eksenine kesin üstünlük sağlayan bu hamle karşısında paralize oldu. Kauçuk savaşını kaybetmek, savaşı kaybetmek demekti.

1942’de, ABD başkanı Roosevelt, Brezilya’nın sivil diktatörü Getulio Vargas’a siyaseten “ret” seçeneği bulunmayan bir askeri ve ekonomik işbirliği anlaşması sundu. Konumuz açısından en önemli madde, Brezilya’da üretilen kauçuğun tamamının sabit fiyattan ABD’ye satılması imtiyazına karşılık 100 milyon dolar hibe edilmesiydi. Ayrıca kauçuk üretiminin artırılması koşuluyla bu miktarın üç katı yatırım yapılacaktı. [3] 

İktidara geldiği 1930’larda Hitler, Mussolini ve Salazar’ın faşist devlet modelini örnek alan Vargas, ABD’yle anlaşarak II. Dünya Savaşı’nın başında sürdürdüğü tarafsızlık politikasına son verdi ve Brezilya müttefik devletlere katıldı. Kauçuk üretimini dramatik biçimde artırmayı hedefleyen Vargas, Amazonlar’da seferberlik ilan etti. Brezilya’nın emek kaynağı yoksul kuzeydoğu eyaletlerinden on binlerce işçi cangılın derinliklerine göç etmeye başladı.

Milis kuvvetlerinin gözetiminde haftanın yedi günü, günde 16 saat çalışan, hiç tanımadıkları cangılın vahşi hayatı, yırtıcı hayvanları ve hastalıklarıyla boğuşmak ve işgale direnen yerli halklarla savaşmak zorunda bırakılan bu emek gücüne “kauçuk askerleri” adı verilmişti. II. Dünya Savaşı’nın her anlamda “meçhul” askerleriydiler.

Savaş bittiğinde Vargas’ın 50 bin kişilik kauçuk ordusunun yarısından fazlası ölmüştü. Sağ kalanların yüzüne kimse bakmadı. İşe girerken patronlarının imzalattığı senetler onları borçlu gösteriyordu. Bazıları borç karşılığında köle gibi satıldı. Bunlardan biri, kendisi, karısı ve iki çocuğunun 500 real karşılığında bir çiftlik sahibine satıldığını anlatıyordu. [4]

Chico Mendes tamı tamına bu kaosun ortasında doğdu.

Marksizmden kurtuluş teolojisine

Okuma yazması olan ve hesap yapabilen işçiler yetişmesi toprak sahiplerinin sömürü düzenine tehdit oluşturduğu için kauçuk plantasyonlarının çoğunda okul yasaktı. Gözünü açan dostu, öğretmeni ve akıl hocası Euclides Tavora’yla tanıştığı 18 yaşına kadar Chico okuma yazma bilmiyordu. Xapuri’de kauçuk işçiliği yapan Tavora, orduda teğmen olarak görev yaptığı 1935’te Vargas’a karşı başarısız darbe girişiminde bulunan komünist grubun içinde yer almış bir kanun kaçağıydı. [5]

Kardinal Moacyr Grechi’nin tanıştırdığı “kurtuluş teolojisi” öğretisi ve marksist kuramlar Chico’nun anarşist karakteriyle birleşerek organik ortamında yeşeren ekososyalist fikirlerin ortaya çıkmasını sağlayacaktı. Chico, Gramsci’nin “organik aydın” tanımının ete kemiğe bürünmüş haliydi.

Henüz küçük çocukken isyancı bir kauçuk işçisinin toprak sahiplerinin milis kuvvetleri tarafından diri diri yakılmasına tanık olan Chico’nun sosyal adalet konusundaki duyarlılığı, Tavora’dan aldığı marksizm eğitimi sayesinde siyasi bilince doğru evrildi. Gençlik yıllarının bir diğer baskın karakteri Kardinal Moacyr Grechi’nin tanıştırdığı kurtuluş teolojisi öğretisi [6] ve marksist kuramlar Chico’nun anarşist karakteriyle birleşerek organik ortamında yeşeren ekososyalist fikirlerin ortaya çıkmasını sağlayacaktı. Chico, Gramsci’nin “organik aydın” tanımının ete kemiğe bürünmüş haliydi.

1961-1964 arasında iktidarda bulunan João Gaulart’ın merkez sol hükümeti, emek örgütlerinin önünü açmış, aralarında Brezilya elitinin tarihsel tabusu toprak reformunun da bulunduğu bir dizi reformu uygulamak üzere kolları sıvamıştı. Kentlerde, özellikle endüstriyel bölgelerde işçi sendikaları vardı, ama kırsal kesimde çalışan işçilerin sendikalaşma hakkı ilk kez gündeme gelmişti. Bu, Amazon’da yetmişlerde yükselişe geçen kırsal işçi hareketini cesaretlendiren bir gelişmeydi.

Ne var ki, soğuk savaş yıllarıydı ve ABD’nin komünizm alerjisiyle kabaran emperyalist saldırganlığı had safhaya varmıştı. Latin Amerika’da solun önünü tıkamak stratejik önceliği haline gelmişti. Bizzat CIA tarafından planlanıp icra edilen darbeler dönemi açıldı. Bunların ilki, 1954’te, Eisenhower’ın Guatemala’daki demokratik devrime CIA kontrolünde yapılan askeri darbeyle son vermesiydi. 1961’de, Kennedy, paramiliter güçleri cepheye sürdüğü Domuzlar Körfezi çıkartmasıyla Küba’nın komünist yönetimini yıkmayı denedi. Johnson ise Çin’le ekonomik işbirliğine giren Gaulart’ın ipini çekti. Brezilya’nın demokratik hükümeti 1964’te orkestrasyonu CIA tarafından yapılan askeri darbeyle devrildi.

Amazonlardaki orman katliamı askeri rejimin ekonomik kalkınma planıyla başladı.

Brezilya’nın Amazon’u yeniden fethi  

21 yıl boyunca iktidarda kalan askeri rejim, Amazon’a hayati önem veriyordu. Ancak asker Amazon’a baktığında birbirine kenetlenmiş kırılgan ağlardan oluşan devasa bir ekosistem değil, kâra dönüşmeyi bekleyen fırsatlar ve koskoca bir ulusal güvenlik açığı görüyordu. İlk icraatlarından biri Operação Amazônia (Amazon Operasyonu) adını verdikleri geniş ölçekli kalkınma programını başlatmaktı. İki büyük amaçları vardı: Zengin doğal kaynaklarıyla Amazon’un ülke ekonomisine entegre olması ve yaratılan ekonomik çekim gücünün sağlayacağı nüfus hareketiyle bölgenin fiziksel olarak işgal edilmesi. [7] Brezilya kendi topraklarını yeniden fethedecekti.

Amazon Operasyonu, altyapı yatırımlarıyla başladı. İlk olarak Amazon’un en önemli kentlerinden Belem ile başkent Brazil’i bağlayan yaklaşık 2.350 kilometrelik otoyolu tamamladılar. Ardından yağmur ormanını baştan sona kateden yaklaşık 4.200 km.’lik Trans-Amazon otoyolunun ve Amazon’un diğer büyük kentlerine bağlantılar kuran tali otoyolların inşasına giriştiler. [8]

1964’te iktidarı alan askeri rejimin Amazon Operasyonu’nda iki büyük amacı vardı: Zengin doğal kaynaklarıyla Amazon’un ülke ekonomisine entegre olması ve yaratılan ekonomik çekim gücünün sağlayacağı nüfus hareketiyle bölgenin fiziksel olarak işgal edilmesi. Brezilya kendi topraklarını yeniden fethedecekti.

Askeri rejim Amazon Operasyonu için özel kurumlar oluşturdu. Bunların başında askeri bürokratların yönettiği SUDAM (Amazon Kalkınması Denetleme Kurumu) ve gerekli finansı sağlayacak Banco do Amazoina geliyordu. Amaçları endüstri, tarım, besicilik ve hizmet sektörlerinden serbest girişimcileri bölgeye çekmekti. Projeye Dünya Bankası, İnter-Amerikan Kalkınma Bankası gibi çokuluslu yatırım bankaları da destek verdi. [9]

Askere göre, sentetik kauçuğun icat edilmesinden sonra gözden düşen kauçuk üretiminin yerini besicilik, özellikle de büyükbaş hayvancılık almalıydı. SUDAM’ın içindeki askeri bürokratlar hayvancılığı “bakir bölgelere girmeye öncülük edecek en etkili sektör” olarak görüyordu. SUDAM sübvansiyonlarında hayvancılık sektörüne “yüksek öncelik” statüsü verdiler. [10]

Geniş orman alanlarını düşük bedeller ödeyerek mülk edinen çiftlik patronları kauçuk ağaçlarını keserek ve yakarak cangılda hayvancılık yapılabilecek meralar açmaya başladı. Amazon’un doğal kaynakları, kuzeydoğu eyaletlerinden akan ucuz işgücü, düşük faizli krediler ve devlet sübvansiyonu iştahlarını kabartmıştı.

Güney eyaletlerinden gelip geniş orman alanlarını düşük bedeller ödeyerek mülk edinen çiftlik patronları kauçuk ağaçlarını keserek ve yakarak cangılda hayvancılık yapılabilecek meralar açmaya başladı. Amazon’un doğal kaynakları, kuzeydoğu eyaletlerinden akan ucuz işgücü, düşük faizli krediler ve devlet sübvansiyonu iştahlarını kabartmıştı. Dünya pazarına açılmaya çalışan keresteciler ve soya fasulyesi gibi katma değeri yüksek ürünler için ekim alanı açmaya çalışan tarımcılar Amazon’un talanında hayvancıları yalnız bırakmıyordu. Ayrıca toprak edinme ümidiyle gelip çoğunlukla hüsrana uğrayan yoksul çiftçiler de akın etmişti.

Amazon Operasyonu, ordunun himayesinde yapılan bu saldırgan ekonomik faaliyetten ibaret değildi. Aynı zamanda askeri rejime karşı direnen marksist gerilla örgütlerinin Amazon’larda kurduğu kampları çökertme amacı da taşıyordu. [11] Balta girmemiş ormanlar Venezuela, Kolombiya, Peru ve Bolivya’yla hiçbir zaman kontrol edilemeyen sınırboyları oluşturuyordu ve bu ülkelerin silahlı mücadele veren gerilla örgütleri cangıl kampları kurmuşlardı. Bu bölgeler aynı zamanda soykırıma hedef olan yerli halkların yaşam alanıydı.

Chico’nun çok-cepheli kavgası 

Devlet desteğiyle sürdürülen orman katliamının karşısına çıkabilen tek güç, gene o ormanlarda yaşayan kauçuk işçileriydi. Brasileira Kauçuk İşçileri Sendikası 1975’te, Wilson Pinheiro başkanlığında kuruldu. Sendikanın genel sekreteri Chico Mendes’ti. Böylece sadece haklarını savunan ilk yasal örgütlerine değil, aynı zamanda ormansızlaşmaya karşı direnişi Amazon’un geneline yayacak bir gövdeye de kavuşmuş oldular.

Brasileira Kauçuk İşçileri Sendikası 1975’te kuruldu. 1976’da direniş hareketi “empate” (uzaklaştırma) adını verdikleri bir eylem türü geliştirdi. Çoluk-çocuk, genç-ihtiyar iş makinelerinin önüne bedenlerini siper ederek ağaç katliamını engellemeye başladılar. Ancak karşılarında öldürmekten çekinmeyen silahlı güçler vardı.

1976’da, Pinheiro önderliğindeki direniş hareketi empate (uzaklaştırma) adını verdikleri yeni bir eylem türü geliştirdi. Çoluk-çocuk, genç-ihtiyar iş makinelerinin, traktörlerin, elektrikli testerelerin önüne bedenlerini siper ederek ağaç katliamını engellemeye başladılar. Manifesto niteliği taşıyan bu eylemler amacına ulaşmakla kalmadı, seslerini Brezilya geneline yaymalarını da sağladı. 

İşçi lideri Wilson Pinheiro.

Ancak karşılarında öldürmekten çekinmeyen silahlı güçler vardı. Barışçıl empate eylemlerine bile ateş açmaya başlamışlardı. Faili meçhul cinayetler azalmıyor, artıyordu. Alınan canlar çiftlik sahiplerinin yanına kâr kalıyordu. Ormansızlaşma cezasızlıkla beraber gelmişti. Hareketin sacayağını oluşturan Pinheiro, Kardinal Moacyr ve Chico’nun karanlık güçlerin ölüm listesine girdiği söylentileri dolaşmaya başladı. Bu iş için kiralık katil tutmuşlardı.

Wilson Pinheiro 1980’de, sendika bürosunun içinde öldürülünce söylentilerin asılsız olmadığı ortaya çıktı. Öfke büyüktü, şiddetli bir isyan koptu. Chico bir grup işçiyle birlikte yerel radyoyu basıp ölüm haberini bizzat kendisi duyurdu. Eyaletin her yerinden işçiler Brasileira’ya akın etmeye başladı. Bir başka işçi grubu Pinheiro cinayetinin arkasında olduğuna inandıkları çiftlik sahibini yakalayıp halk mahkemesine çıkardı ve ölüm cezasına çarptırdı. İş çığırından çıkmıştı. Ordu olayları güçlükle bastırabildi. Bir gün içinde yüzlerce kauçuk işçisi tutuklandı. Chico cangıla kaçıp ortalığın durulmasını bekledi. Döndüğünde artık hareketin lideriydi. 

Tavora ile Kardinal Moacyr, Chico’nun fikirlerini biçimlendiren teorisyenlerdi, Pinheiro ise onun eylemci kahramanıydı. Pinheiro ile Chico başından itibaren hareketi silahtan uzak tutmaya çalışmış, mücadeleyi meşru zeminde sürdürmüşlerdi. İşçi hareketinin –münferit bir vaka da olsa– ilk kez silah kullandığı isyan, bu duruşun önemini gösteren öğretici bir deneyim oldu. Ancak silahsızlığın gücünü daha kuvvetli yasal gereçler oluşturarak artırmaları gerekiyordu.

Hayat sadece kara haberler getirmiyor. Pinheiro’nun katledilmesiyle eşzamanlı olarak yaşanan bir gelişme yüreklere su serpti: Brezilya’nın endüstriyel kalbi Saõ Paolo’da Lula önderliğinde yükselen işçi hareketi partileşiyordu. Chico İşçi Partisi’nin (PT) Acre örgütlenmesinde aktif rol aldı. PT kimliğiyle zaman içinde eyalet valiliğine ve temsilciler meclisine adaylığını koydu. Her seferinde yanında “manevi kızı” olarak nitelediği Marina Silva vardı. Chico belki bu seçimleri kazanamadı, ama davanın içinden gelen Marina Silva ileride önce Acre senatörü, ardından ülkenin ilk çevre bakanı olacaktı. 

Ve ekstraktivistler sahnede

1985’te, Chico Mendes’in önayak olduğu 1. Ulusal Kauçuk İşçileri Kongresi başkent Brazil’de toplandı. Amazonlarda varlığını sürdüren 1.5 milyon kauçuk işçisini temsil eden 150 delegenin başkentte yaptığı yürüyüş Brezilya gündemini aşıp uluslararası çevre hareketinin dikkatini çekti. Yaşam alanlarındaki daralmadan ormansızlaşmaya ve sağlık, eğitim, konut gibi gündelik sorunlara kadar bütün temel konuların tartışıldığı kongrenin sonunda Ulusal Kauçuk İşçileri Konseyi oluşturuldu. Kapanış bildirisi göz kamaştırıcıydı; tarımsal reformların geleceğine damga vuracak özgün çözüm önerisi ekstraktif rezervler ayrıntılı bir raporla kamuoyuna sunuldu.

Acre’de bir “empate” eyleminde görülen kauçuk işçileri hareketi, ulusal kongreden sonra tırmanışa geçti.

Chico’nun Brezilyalı antropolog Mary Allegretti ile birlikte olgunlaştırdığı ekstraktif rezervler fikri, koruma altına alınmış cangıl parçalarının kauçuk işçileri tarafından kooperatifler aracılığıyla işletilmesi esasına dayanıyordu. Toprak mülkiyeti kamuda kalacaktı. Kooperatifler sadece kauçuk üretimiyle sınırlı kalmayıp yabani ortamda yetişen yerfıstığı, ceviz gibi kuruyemişler, meyveler, bitkisel yağlar, doğal elyaflar vb. orman ürünlerini de üretecekti. Aslında en genel hatlarıyla sonraları “sürdürülebilir kalkınma” kavramıyla anılacak olguyu tanımlamışlardı.

Chico ve yol arkadaşı antropolog Mary Allegretti.

Bu defa somut bir öneriyle gelmişlerdi ve ellerinde gerçekten iyi bir fikir vardı. Ormanları koruyarak oluşturulabilecek ekonomik modeller, Amazon Operasyonu ile başlayan monokültürel üretimden çok daha geniş imkânlar sunuyordu ve verimli uygulanması durumunda ekonomik getirisi çok daha fazla olacaktı. Petrokimya endüstrisinin ucuza ürettiği sentetik kauçuk dünya pazarını ele geçirmişti belki, ama daha pahalı da olsa insan teniyle uyumlu doğal kauçuğa pazarda hâlâ yer vardı. Mutfakta, banyoda, hijyen gerektiren birçok ortamda tercih edilebilir bir seçenekti. Sonunda önemli bir siyasi kazanım elde ettiler. Brezilya parlamentosu ekstraktif rezervler önerisini gündeme aldı.

Chico’nun Brezilyalı antropolog Mary Allegretti ile birlikte olgunlaştırdığı ekstraktif rezervler fikri, koruma altına alınmış cangıl parçalarının kauçuk işçileri tarafından kooperatifler aracılığıyla işletilmesi esasına dayanıyordu. Toprak mülkiyeti kamuda kalacaktı. Kooperatifler yabani ortamda yetişen orman ürünlerini de üretecekti.

Allegretti harekete kendi arzusuyla katılan bir aydındı ve Chico’nun yol arkadaşı oldu. Çevrelerini kuşatan insancıl halka giderek genişliyordu. Brazil’deki kongreyi görüntülemeye gelen İngiliz belgesel sinemacı Adrian Cowell, tanışıp arkadaş olduğu Chico’nun faaliyetlerini günbegün kaydetmek üzere ona eşlik etmeye karar verdi. Her yere beraber gitmeye başladılar. Cowell çektiği bölümleri Britanya’nın bağımsız televizyon ağı ITV’de yayınlamaya başladı. Amazonlar’da olan biteni dünyaya aktaran bu kısa belgeseller, Chico’nun davasını uluslararası düzeyde dile getirmesini sağladı. Cowell hikâyenin bütününü ise 1989’da gösterime giren Chico Mendes: Eu Quero Viver (Yaşamak İstiyorum) belgeselinde anlattı. [12] 

Chico Mendes, 1987’nin mart ayında, Amerikan sivil toplum örgütleri National Wildlife Federation (NWF) ve Environmental Defense Fund tarafından Washington DC’de düzenlenen uluslararası toplantıya davet edildi. Burada Dünya Bankası ve İnter-Amerikan Kalkınma Bankası yetkililerine ve Amerikan Kongresi temsilcilerine projesini tanıtma imkânı buldu. Toplantı sırasında çevre örgütleri bu iki yatırım bankasının Amazon Operasyonu’na destek vermesini protesto etti. Chico Mendes 1988’de, aralarında BM Çevre Programı’nın Global 500 onur ödülünün de bulunduğu bir dizi uluslararası ödüle layık görüldü.

Uluslararası övgüler arttıkça, Xapuri’deki tehditler de artıyordu. Evet, cinayet göz göre göre geldi. Kimin öldüreceği bile belliydi. Hareketin pilot bölge olarak koruma altına almak üzere eyalet yönetimine resmen başvuruda bulunduğu bir arazinin mülkiyetine göz diken çiftlik sahibi Darly Alves da Silva tetikçisini bir kez daha yolladı. [13] Bu defa başardılar. 22 Aralık 1988, yedi canlı Chico Mendes’in hayattaki son günü oldu. Guardian gazetesinin Rio muhabiri Tom Phillips eski defterlerini karıştırırken Chico’nun ona katilin adını aylar önce yazdırdığını tespit etti. İhtimal vermemişti. Dünyanın gözü onun üstündeyken olacak şey değildi. Ama oldu. [14]

Chico’nun kırılgan mirası

1990’da Acre’nin başkenti Rio Branco’nun bir kısmını ve Assis Brasil, Brasileira, Capixaba, Epitaciolandia, Sena Madureira ve Xapuri kasabalarını içeren yaklaşık 932 bin hektarlık bölge Chico Mendes Ekstraktif Rezervi adıyla koruma altına alındı. 2007’de, Marina Silva’nın çevre bakanlığı döneminde, rezervin ekolojik yönetimi Chico Mendes Biyolojik Çeşitliliği Koruma Enstitüsü’ne (ICMBio) verildi. [15] 2008’de, bakanlığın bir diğer kurumu olan Brezilya Çevre ve Yenilenebilir Doğal Kaynaklar Enstitüsü’nün (Ibama) hazırladığı rapora göre, Chico Mendes Ekstraktif Rezervi’nin 3 bin hektarlık bölümü korumaya rağmen yasadışı yollarla ormasızlaştırılmıştı. [16] 

Her şeye rağmen, Chico Mendes Ekstraktif Rezervi Amazon’un öteki bölgelerine de uyarlanan bir model oluşturdu. 2003’te yürürlüğe giren Amazon Koruma Alanları Programı, aralarında Batı Amazon Ekolojik Koridoru’nun da bulunduğu, yirmiden fazla rezerv içeriyor ve toplamda 13.6 milyon hektarlık orman alanını korumaya almayı hedefliyordu. [17] Bunlar önemli gelişmelerdi elbette, ama asla yeterli değildi.

2003’te yürürlüğe giren Amazon Koruma Alanları Programı 13.6 milyon hektarlık orman alanını korumayı hedefliyordu. Ancak piyasayla birlikte yürütümeye çalışan bütün projeler çöktü. “Sürdürülebilir kalkınma” artık içi boş bir vaatti. Oysa Chico ilk dillendirdiğinde hayat doluydu, umut veriyordu.

Neoliberal kapitalizmin kârı maksimize etme hırsı eninde sonunda baskın geldi. Serbest piyasanın Amazonlar’ın yağmur ormanlarını korumak, küresel iklim değişimine engel olmak gibi dertleri hiçbir zaman olmadı. Bu yüzden piyasayla birlikte yürütülmeye çalışan bütün projeler çöktü. 2000’lere kadar uluslararası bürokratların dilinden düşmeyen büyülü kavram “sürdürülebilir kalkınma” artık içi boş bir vaatten ibaret. Oysa Chico ilk dillendirdiğinde kanlı canlıydı, hayat doluydu, umut veriyordu.

Brezilya’da Cardoso’nun ve Britanya’da Blair’in deneyip başaramadığı “üçüncü yol” modelini Lula başarmış, toplumsal projelerle piyasa ekonomisi arasında hassas denge kurabilmişti. Ancak bunun her alanda kendini gösteren bedelleri vardı. PT’nin 14 yıllık iktidar deneyiminde ekoloji ekseninde de büyük bir kırılma yaşandı. Acre eyaleti bu kırılmanın gözlemlenebileceği bir laboratuvar gibiydi.

Chico Mendes’in davasına daima sadık kalan Marina Silva, Amazonlar konusunda fazlasıyla çekingen davranan PT’den hayal kırıklığıyla ayrıldı. Oysa önlerinde hem Amazonlar’ı koruyacak hem de gelir dağılımı, ekonomik adalet, toprak reformu, insan hakları gibi yapısal sorunlara çözümler getirecek uygulanabilir bir proje vardı. Onun yerine “yeşil ekonomi” denen içeriği değişken bir modeli benimsediler. Biyoçeşitliliği ve monokültürel üretimi aynı anda destekleyemezsiniz. Çünkü bunlar birbirinin karşıtıdır. Eyalet valiliği ve eyalet senatörlüğünü adeta değiş tokuş ederek neredeyse yirmi yıldır Acre’ye hükmeden PT’li Viana Biradeler’in “yeşil ekonomi” icraatları Chico Mendes’in fikirleriyle taban tabana çelişiyordu. [18]

Chico Mendes suikaste uğramadan kısa bir süre önce karısı Ilzamar ve oğlu Sandidinho ile birlikte.

Chico’nun yirminci ölüm yıldönümünde devlet başkanı Luiz Inácio Lula da Silva, onun anısına bir “ulusa sesleniş” konuşması yapmıştı. Xapuri’de ve ülke çapında anma toplantıları, konserler düzenlenmiş, Rio de Janeiro’da on binlerin katıldığı büyük bir yürüyüş yapılmıştı. Otuzuncu ölüm yıldönümü neofaşizmin gölgesinde geçti. Acre’de seçimi Chico’nun katillerinin temsilcisi Bolsonaro kazanmıştı. Chico’nun uğruna mücadele ettiği her şey tehdit altındaydı.

Zimmerius chicomendesi.

Bolsonaro seçim ortamında söylediklerini yumuşatmaya başladı. Çevre bakanlığını kaldırmayacak, ama ICMBio ve Ibama’nın yetkilerini kısıtlayacak. Bu orman katliamı yapan şirketlerin cezasız bırakılması anlamına geliyor. Amazonlar’ın iliğini sömüren sığır eti ve soya fasulyesi üretimi serbest piyasa dostu Josh Gabbatiss’in çevre bakanlığı altında devam edecek. Gabbatiss, Brezilya’nın Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmemesi gerektiğini söyledi. Bolsonaro, Amazonlar’ın nasıl değerlendirileceğinin bir ulusal egemenlik sorunu olduğunu ekledi. Bu da rezervlerin birer birer kaldırılması anlamına geliyor.

Zor zamanlar kapıya dayandı. Bolsonaro solun bütün kazanımlarını berhava etmek için elinden geleni yapacak. Her alanda direnmek gerekiyor. Chico Mendes yaşamı ve mücadelesiyle bu direnişe de esin vermeye devam edecek. Tıpkı kuşbilimcilere yaptığı gibi…

2013’te, kuşbilimci Bret Whitney ve meslektaşları, tüneyen ötücü kuşlar grubundan, Tyranidae (tirangiller) familyasına ait, endemik olarak Amazon’un Rio Madeirinha bölgesinde yaşayan yeni bir kuş türü keşfetti ve nesli tükenme riski taşıyan kuşa Chico Mendes’in anısına Zimmerius chicomendesi adını verdi. İngilizce adı Chico’s tyrannulet olan kuşun uzak akrabalarına Türkçede verilen adlardan biri de kralkuş

Madem “güzellik” noktasındayız, o zaman Paul McCartney’in Chico’nun anısına yazdığı şarkıyla bitirelim: “How Many People”.

Devri daim olsun…

 

 
[1] Andrew C. Revkin, “The Uncertain Legacy of Chico Mendes”, The New York Times, 22 Aralık 2008.
[2] Oliver Gliech, Rubber,International Encycylopedia of the First World War.
[3] Wikipedia: Getúlio Vargas.
[4] Bill Day, Terry Schwartz, Caito Martins, Rubber Jungle, 1994, 5. Bölüm. Hollywood’un yaratmaya çalıştığı Chico Mendes mitinin önüne hakikati koyan bu önemli belgesel film ayrıca tavsiye olunur. 
[5] Kenneth Maxwell, Naked Tropics: Essays on Empire and Other Rogues, New York, 2013, s. 234-235.
[6] Gomercindo Rodrigues, Walking the Forest with Chico Mendes: Struggle for Justice in the Amazon, çev. Linda Rabben, Texas, 2007, s.27.
[7] Maria Guadalupe, Moog Rodrigues, Global Environmentalism and Local Politics: Transnational Advocacy Networks in Brazil, Ecuador, and India, New York, 2004. s.21.
[8] Maria Guadalupe, Moog Rodrigues, ayg., s.22.
[9] Maria Guadalupe, Moog Rodrigues, ayg., s.21.
[10] Christian Brannstrom, “Renewed El Dorado”, Maping Latin America: A Cartographic Reader, ed. Jordana Dym, Karl Offen. Chicago, 2011, s.271.
[11] Marcos Napolitano, The Brazillian Military Regime 1964-1985, Oxford Research Encyclopedias
[12] Chico Mendes: Eu Quero Viver belgeseli 1989’da Chico Mendes’in birinci ölüm yıldönümünde gösterime girdi. Filminin İngilizce versiyonu maalesef internette izlenemiyor. Sayfadaki link Portekizce versiyonu. Dilini bilmeseniz bile sırf ortamı görmek için izlemeye değer.
[13] Miriam Parel, “The Death of Chico Mendes”, The Washington Post, 19 Ocak 1989.
[14] Tom Phillips, “Hundreds of Brazil’s eco-warriors at risk of assassination”, The Guardian, 22 Aralık 2008. 
[15] Wikipedia: Chico Mendes, Chico Mendes Extactive Reserve.
[16] Tom Phillips, agy.
[17] Wikipedia: Amazon Region Protected Areas Program.
[18] Leia Também, “Acre Against Chico Mendes”, Reporter Brazil, 26 Ekim 2017.
^