Bir avuç kadın “tarihe karışmış” beş yüz yıllık bir geleneği nasıl tekrar ayağa kaldırır? 12 yıl boyunca marangozluk maharetlerini günden güne geliştirerek bir zanaatı nasıl diriltir? Kamunun ve belediyenin tüm ilgisizliğine rağmen, bu zanaatı icra etmeyi inatla nasıl sürdürür? Tarihi Eyüp Oyuncakları Kadın Kooperatifi’nin mücadele tarihine kulak veriyoruz.
Eyüp oyuncaklarıyla nasıl tanıştınız?
Asuman Ustaoğlu: 2005 yılında Avrupa Birliği, İş-Kur ve Tarih Vakfı’nın birlikteliğiyle, Fatih Belediyesi’nin tahsis ettiği bir mekânda Balat-Fener kadınlarına istihdam sağlamak için bir proje başlatıldı. Amaç tarihi Eyüp oyuncaklarına tekrar hayat vermekti. Ben dahil altı kadın eğitim aldı. Daha sonra, bu altı kişi elli altı kursiyere bilgilerini aktardı. Ev hanımıyım. O zaman Balat’ta ev sanatları kursuna devam ediyordum. Kurstan tavsiyeyle beni projeye dahil ettiler. Projeden önce Eyüp oyuncakçılığı ve tarihiyle ilgili herhangi bir bilgim yoktu. Zaten mahallede bir tarihi de kalmamıştı.
Gönül Sekizkardeş: Saplı davul, düdüklü testi gibi bir-iki tarihi oyuncak kalmış. Bunların dahi Eyüp oyuncağı olduğunu pek kimse bilmiyordu. Sünnet çocukları Eyüp Sultan’a geldiklerinde birçok oyuncağın yanında bunlardan da alırlar.
Ustaoğlu: O zamanki AKP’li Belediye Başkanı Ahmet Genç Zalpaşa Caddesi üzerinde bir mekân verdi. Malzemelerimiz, tezgâhlar ve tüm donanımlarımızla oraya yerleştik. Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Tosun Yalçınkaya da eğitmenimizdi. Kalıp çıkarmayı, kesici âletlerle marangozluk yapmayı öğrendik. Başta biraz tereddüt etsek de zamanla alıştık. Üç aylık eğitimden sonra, bilgilerimizi diğer kadınlarla paylaşmaya başladık.
Oyuncakların tarihçesini, yapımlarını öğrenme süreci nasıl oldu?
Sekizkardeş: Bu oyuncakların hepsiyle ilk defa karşılaşıyorduk. Aslında, her biri bayağı marangozluk kabiliyeti gerektiriyor. Kadınların daha önce pek haşır neşir olduğu bir alan değil. El zımparasına bir şekilde alışıyorsun, ama makinelere hâkim olmak başka bir süreç. Montajdan sonra ya da önce boya yapmayı öğrendik. Kesip biçerken epey tahta heba ettik önceleri. Ayrıca, ilk başta yağlı boya kullanıyorduk, günlerce kurumasını beklemek gerekiyordu. Yaptığımız topaçların çizgilerini çizmeyi öğrendik. O zaman dahi çoğumuz 40 küsurlu yaşlardaydı. Bu malzemelerle daha önce hiç temas etmemiştik. Mesela saplı davulları nasıl dikeceğiz? Kimsenin elinde orijinal oyuncakların örneği olmadığı için küçük detayları zaman içinde kendimiz keşfetmek zorunda kaldık. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Müzesi’nde sadece 28 tane oyuncak kalmış. Onları da tıpatıp yapma imkânı yok. Bir bakıyorsun, mumbar derisinden düdük diyor. O zamandan kalan hiçbir numune yok, olanları da vermiyorlar zaten. Bize sadece fotoğraf gösterdiler. Bir trampet hazırlamak için tahtaları bükmek, kasnakları geçirmek, deriyi çakmak gerekiyor. Yol yordam keşfetmemiz bazen haftalarca sürüyordu. Mesela şeytan minaresi aslında çok daha büyük bir oyuncak, biz ancak küçülterek yapabildik. Deliklerin bir araya getirilmesi günlerimizi aldı. Şu kötü sesli kaynana zırıltısını da fotoğraflardan yaptık. (gülüyor) Tabii 400 sene önce, gelinli kaynanalı evlerden esinle bu isim konmuş. Her şey batıyor gelinin gözüne demek ki. Öte yandan, buraya gelen çocuklar sadece babalarının annesine kaynana dendiğini zannediyor. Annenin annesinin sıfatı ne diye sorarsan çoğu “hanımanne” diyor. Tahta arabalarımızın fiyatını yeni 60 lira yaptık. Ancak çok beğenen alıyor. Tef ya da darbuka sadece oyuncak değil, vurmalı çalgı olarak da kullanılıyor. Şimdilerde yine tahtadan, tarihi olmayan, traktör, kamyon, araba gibi oyuncaklar da yapıyoruz. Belki beşik ya da tel dolap kız çocuklarına cazip gelebilir, ama aslında oyuncaklar tüm çocuklara hitap ediyor. Öğrenme süreci çok sabır gerektiriyordu. O sabra sahip olmayan arkadaşlarımız devam etmedi. Kooperatife dönüşmeye karar verdiğimizde sayımız 60 küsurdan 12’ye kadar düştü.
Ustaoğlu: Aslına bakarsanız, kursta pek bir şey öğrendiğimizi söyleyemem. Üstelik epey de bir para harcandı o eğitim için. Kurstan sonra, bazı kadınlar oyuncak yapımından bir gelir elde edilmediği, bu yüzden de kocaları izin vermediği için ayrıldı. Kurs süresince İş-Kur, emekliler hariç, kadınlara cüzi bir harçlık veriyordu. O para kesilince geriye bir avuç insan kaldık. Zaten proje gereği kooperatifleşmek öngörülüyordu. Güya pazarlama eğitimi de verildi, ama göstermelikti. O konuda hâlâ çok eksiğiz.
Eteğimizden çekiştiren yok. Özgürüz. Kendi işimizi kendimiz yapıyoruz. Bir şeyler yaratıyoruz, boyama günlerine gelen çocuklara bir kültürel bakış veriyoruz. Bu özgürlük çok değerli.
Başlangıçta kooperatifin ekonomik durumu nasıldı?
Sekizkardeş: Ortada bir kazanç yoktu. Ancak, Eyüp Belediyesi mekân tahsis ettiği için bazı arkadaşlarla inatla devam etme gücü bulduk. Şimdiki gibi kira ödemek zorunda olsaydık, hayatta işin altından kalkamazdık. 2012’ye kadar belediyenin tahsis ettiği mekânı kullandık. Fakat İsmail Kavuncu AKP’nin yeni belediye başkanı olunca mekânı elimizden aldı. “Kooperatifinizi kapatın, iki kadın gelsin bizim bünyemizde çalışsın, diğerleri de başının çaresine baksın” dedi. Kooperatif örgütlenmesi değil, belediyenin içinde, kontrol edebileceği bir yapı istedi.
Ustaoğlu: Ama o tarihte artık hem yaptığımız işe hâkim hâle gelmiştik hem de medya tanınırlığımız artmıştı. Gelen tavsiyeleri değerlendirdik ve “kendi oyuncağını kendin boya” adlı kursları başlattık. Biz ham oyuncak imal ediyoruz, çocuklar ve aileleri belli bir ücret karşılığında, oyuncakları eve götürüp boyuyorlar. Veliler çok memnun kaldı. Böylece kendi ayaklarımız üzerinde durabildiğimizi gördük ve altı sene önce burayı kiraladık.
Kurstan sonra inatla devam eden çekirdek grupta kimler vardı?
Sekizkardeş: O gruptaki kadınların çocukları artık büyümüştü, onlara sürekli bakmaları, destek olmaları gerekmiyordu. Herkesin evliliği, hayatı oturmuştu, devam eden bir sistemde yaşıyorduk. Dolayısıyla, buradan büyük maddi imkânlar beklemiyorduk. Tam tersine, gittiğimiz diğer kurslar bizden para talep ediyordu. Burada ise para kazanma umudumuz vardı. Emekliyim, kira ödemiyorum. Ama hayatta bir şeyler yapmamız, topluma katkı sağlamamız şart. Erken emekli olunca çok büyük bir boşluğa düştüm. Kooperatif fikrini duyunca “Üzerine para da vermiyorum” diye düşündüm. Tabii olaylar öyle gelişmedi. Ayağa kalkma sürecinde hepimizin kooperatiften epey alacağı birikti. Fakat onlarda gözümüz yok.
Ustaoğlu: Eteğimizden çekiştiren yok. Özgürüz. Kendi işimizi kendimiz yapıyoruz. Bir şeyler yaratıyoruz, çocuklara bir kültürel bakış veriyoruz. Bu özgürlük çok değerli. Ayakta durmak için de boyama kursları düzenliyoruz. Tosun hoca “sizin bu kadar dayanacağınızı tahmin etmezdim” dedi. Her ay iki bin lira kira ödüyoruz, kooperatiflere sağlanan bir avantaj yok maalesef. Tüm kuruluşlar gibi stopaj da alıyorlar, yüzde 18 KDV de.
Projenin başından itibaren kooperatif olmayı öngörüyor muydunuz?
Sekizkardeş: Hayır. Başladığımız bir şeyi ortada bırakmamak için bir arayıştaydık. Vakıf olursanız kâr amacı güdemiyorsunuz. Kooperatifte üyelerin sigortalı olma zorunluluğu yoktu. Bir kadının kocasının eline bakmadan para kazanması çok önemli.
Ustaoğlu: Kurs döneminde KEDV’den (Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı) arkadaşlarla tanışmıştık. Onlar bize kooperatif modelini tavsiye ediyordu. 2006 yılı bir eşik gibi oldu. Kasımpaşa’da, Gültepe’de, Kâğıthane’de, Türkiye’nin başka şehirlerinde birçok kadın kooperatifi kuruldu.
Halkımızın ne yaptığımızı tam olarak anladığını düşünmüyorum. “Bir tahta parçasına bu kadar para verilir mi?” diyenler oluyor. Oysa biz kimi zaman iki gün uğraştığımız bir oyuncağı zaten değerinin çok altında, 50 liraya satıyoruz.
Ürünlerinizi tanıtmak için nasıl bir yöntem izlediniz?
Projenin ardından Darphane’de bir sergi açıldı. İlk oyuncakları orada sattık. Belediye’nin de Eyüplü mimar Nezih Eldem adına bir müze planı vardı. Fakat sonra gerçekleştiremediler. Bu amaçlı açılan bir sergide de satış yaptık.
Sekizkardeş: Ancak bunların hepsi sadece harçlık kabilindendi. Esas olarak boyama atölyeleriyle ayaklarımız üzerinde durmaya başladık. Özel bir tanıtım yapmadık. Önce bir okul geldi, onlar memnun kalınca diğerleri takip etti. Şimdi düzenli, randevuyla çalışıyoruz. Sabah ve öğlen yirmi-otuz kişilik gruplar halinde çocuklar geliyor. Çocuklar boyadıkları oyuncakları satın alıyor. Halen de pazarlama konusunda başka bir çalışmamız yok. Daha önce, Ahmet Genç’in belediye başkanlığı döneminde, Eyüp Oyuncakçılar Çarşısı’nda, Pierre Loti’de bize bir dükkân verdiler. İsmail Kavuncu başkan olunca onu da geri aldı. Büyük ihtimalle dünya görüşümüz ters geldi. Kendi partisinin kadın kollarını ön plana çıkarmak istiyordu. Şimdi sadece atölyeler vasıtasıyla gelir elde ediyoruz. Koç Müzesi’ne de bir seri oyuncak göndereceğiz. O oyuncaklar üzerinde aylarca çalıştık. Oyuncak sandalyelerin tam mânâsıyla montajını çözmemiz haftalarımızı aldı. Sayımız az olduğu için artık atölyelere oyuncak yetiştiremiyoruz, o yüzden bazen başka marangozhanelere iş pasladığımız da oluyor. Hepimiz belli bir yaşa geldik. Bu oyuncaklar büyük emek istiyor. Örneğin, eskiden elle zımpara yapıyorduk. Saplı davulları zımparalarken içerisi toz dumandan geçilmiyor. Yine de hep azar azar da olsa ilerlediğimizi düşünüyorum.
Ustaoğlu: Artık kooperatiften cebimize para giriyor. Ama yaz dönemlerinde, okullar kapanınca zorlanıyoruz.
Sekizkardeş: Bu dönemde ucu ucuna giderleri karşılıyoruz. Kıştan biriktirdiklerimizle idare ediyoruz.
Kurs ve atölyeler dışında gelir elde etmeye yönelik planlarınız, hayalleriniz var mı?
Sekizkardeş: En büyük eksikliğimiz tanıtım ve pazarlama. Yaşımız itibarıyla internet dünyasında pek faal yer alamıyoruz. Çocuklarımız zaten zor hayat koşullarıyla baş ediyor. Onlar da kısmen el verebiliyor. Sitemiz o yüzden pek faal değil.
Harmoni Kadın Kooperatifi ile görüştüğümüzde bir süreliğine profesyonel bir pazarlamacıyla çalışacaklarını söylemişlerdi. Sizin böyle bir düşünceniz var mı?
Sekizkardeş: Bize katılacak bir pazarlamacının isteyebileceği ücreti az buçuk tahmin edebilirsiniz. Sigortasıyla beraber aylık ciddi bir masraftan bahsediyoruz.
Ustaoğlu: Gerçekten güzel bir dükkân açmak istiyoruz. Belediye ile defalarca konuştuk. Bu oyuncaklar hepimizin tarihi mirası. Neden önem vermediklerini anlamak mümkün değil. Öte yandan, aramızdan ayrılan birkaç arkadaş belediye bünyesinde oyuncak üretmeye başladı. Bizse bağımsızlığımızı koruduk.
Kredi kullanıp dükkân açma fikri nasıl geliyor?
Sekizkardeş: Aslında bu bizi biraz ürkütüyor. Şu anki durumda, kendi yağımızla kavrulup gidiyoruz. Büyük plan yapmıyoruz. Üyelerimizin hepsi aynı oranda emek ve zaman sarf edemiyor. Mesela ben hafta arası torun bakıyorum. Kapasitemizi biliyoruz.
Oyuncak yapmayı isteyen başka kadınlar da oldu mu?
Ustaoğlu: Evet, sık sık telefonlar geliyor. Ancak, bunun için çok ciddi bir kurs düzenlemek lâzım. Kesici aletlerle çalışıyoruz. Bizim durumumuz Harmoni’den farklı. Onlar çanta üretirken tehlikeyle karşı karşıya değil. Kurs düzenlemek için de yüksek sigorta meblağları ödememiz gerekir.
Gerçekten güzel bir dükkân açmak istiyoruz. Belediye ile de defalarca konuştuk. Bu oyuncaklar hepimizin tarihi mirası. Neden önem vermediklerini anlamak mümkün değil.
Hiçbir kurum öğrendiğiniz bu değerli zanaatın aktarılması için size destek olmayı önermedi mi?
Ustaoğlu: KEDV vasıtasıyla bazı kurum ve şirketlerle iletişim halindeyiz. İsmini anmamızı istemeyen bir firma kendi çalışanları için, üç kadın kooperatifinin katıldığı bir gün düzenledi. Orada çalışanlarla beraber oyuncak boyadık. Bunun gibi arada sırada etkinliklerimiz oluyor. Ancak, kurumlarla düzenli bir ilişkimiz yok. KEDV’den ücretsiz danışmanlık hizmeti alıyoruz. Ayrıca, KEDV cüzi miktarda da olsa ürünlerimizi satıyor.
Sekizkardeş: Bir de, halkımızın ne yaptığımızı tam olarak anladığını düşünmüyorum. “Bir tahta parçasına bu kadar para verilir mi?” diyenler oluyor. Oysa biz kimi zaman iki gün uğraştığımız bir oyuncağı değerinin çok altında, 50 liraya satıyoruz. Eyüp’teki dükkânda da pek satışımız yoktu aslında. İnsanlar Çin’den gelen kötü ve zararlı malzemeyle yapılmış iki-üç liralık oyuncakları alıyor ne yazık ki. Şu ekonomik ortamda haksızlar da diyemem.
Ustaoğlu: Öte yandan, madem el sanatına sözde değer veriyoruz, bunu yaşatmanın yolları olmalı. Bu bilinçteki insanlara ulaşmamız lâzım. Onlar zaten fiyatı da sorgulamıyor.
Sekizkardeş: Geçenlerde, Edirne’den gelen bir adam çocuklarına İstanbul’dan hediye götürmek istemiş. Gerçekten İstanbul oyuncağı işte. Birçok oyuncak aldı, fiyatını da hiç sorgulamadı, görünce el emeği olduğunu anlıyor insan zaten. “Hepsini aynı anda değil, posta posta vereceğim” deyip mutlu mesut gitti.
Ustaoğlu: Aslında, bizim oyuncaklarımızın Beşiktaş, Bakırköy, Şişli, gibi ilçelerde değer göreceğini düşünüyoruz.
Sekizkardeş: Öte yandan, adı üstünde, beş yüz yıllık Eyüp oyuncakları. Burada bir merkezi de olması şart.
Ustaoğlu: Her kooperatifin çevresi ve hayatta kalma yaşam şartları farklı. Mesela Harmoni bir tekstil dükkânına stant kiralayarak ortak oldu. Oraya çantalarını koyuyorlar ve satıyorlar. Bizden de standa oyuncak aldılar, ama maalesef pek satış olmadı.
Bu azimli faaliyetinize aileleriniz nasıl bakıyor?
Ustaoğlu: Faaliyet halinde bulunmamızdan, üretmemizden, kendi ayaklarımızın üzerinde durmamızdan mutlular. Zaten bizim grubun özelliği bu. Biraz da bu yüzden buraya kadar getirebildik. Bir ölçüde iki tarafı da, hem ailemizi hem kooperatifi yönetebildik. Tercih yapmak zorunda kalmadık.
Sekizkardeş: Geçenlerde gelinim geldi. Eş-dost, akraba da kendilerine göre katkı yapmaya çalışıyor. Ama bir kuzenim de şunu demekten geri kalmadı: “Tamam, uğraşıyorsunuz da, sonuçta çok kaba yahu sizin oyuncaklarınız.” (gülüyor)
Ustaoğlu: İnsanların bakış açıları gerçekten de çok farklı. Biri “alt tarafı tahta parçası” deyip geçerken, bir başkası “el emeği göz nuru, ne kadar değerli” diye takdir edebiliyor.
Sekizkardeş: Yakınlarda pazartesi pazarı var, sosyete pazarı da diyorlar. Tezgâha düdüklü testi koymuşuz. Tanesi beş lira. Kadın çocuğuna “haydi al onlardan iki tane” dedi. Sonra fiyatı öğrenince, “bu toprak parçalarına asla 10 lira vermem” diye vazgeçti.
Eyüp oyuncakları da, gerekli ilgi gösterilirse, bir matruşka ya da Hollanda terliği kadar bilinir olabilir. Afife Hatun Tekkesi restore edildi. Bir bölümünü kullanalım diye başvurduk belediyeye, “size mi kaldı orası?” diye dalga geçtiler.
Kooperatifte düzenli toplantı yapıyor musunuz, kararları nasıl alıyorsunuz, kazancınızı nasıl paylaşıyorsunuz ?
Ustaoğlu: Diğer kadın kooperatifleri gibi düzenli toplantı yapmıyoruz. Burada geçirdiğimiz zamanda kararları beraberce alıyoruz. Hem çalışıyor hem toplantı yapıyoruz. Herkes buraya geldiği saati bir deftere not ediyor. Sonra elde ettiğimiz kazancı saat hesabıyla bölüşüyoruz. Kimse gelecekle ilgili kararlarımıza müdahale etmiyor. Bir konuda danışmamız gerekirse KEDV’e gidiyoruz.
Finansal imkânlarınız artsa, destek görseniz, kooperatif için ilk olarak hangi adımları atmak isterdiniz?
Ustaoğlu: Öncelikle oyuncakların hikâyesine uygun tarihi bir mekân bulmak isteriz. Mesele sadece tarihi bir mahallede olmak değil. Biz de bulunduğumuz yeri değerli kılabilir, ona değer katabiliriz. Şimdi burada, bir apartman katında ve onun altındaki depoda Eyüp oyuncaklarını canla başla yapıyoruz. Ancak tarihi bilgiyle örtüşmüyor bu durum. Eyüp oyuncakları da, gerekli ilgi gösterilirse, bir matruşka ya da Hollanda terliği kadar bilinir olabilir. Afife Hatun Tekkesi restore edildi. Bir bölümünü kullanalım diye başvurduk belediyeye, “size mi kaldı orası?” diye dalga geçtiler. Bütçemiz olursa tanıtım için kullanabiliriz. Hem sosyal medyayı hem de sitemizi ayağa kaldıracak yardım alabiliriz. O zaman üretimi örgütlemek, kooperatife insan katmak gibi sorunlar yaşamayız. Üretiriz, buraya koyarız, ama satış yapamadıktan sonra üretimin pek bir anlamı yok. Şu âna kadar kendi amatör çabalarımızla epey bir görünürlük kazandık. Bundan sonra, bunun için ülke ve ülke dışında daha örgütlü bir tanıtım stratejisi lâzım. Böyle bir planlama hayata geçirilebilse, herkese, özellikle de kadınlara daha düzenli kurslar vermek mümkün olur. İnternette yanlış bir haber dolaşmış. Kadınlara dışarı, ek iş veriyormuşuz. İnanın o kadar çok kadın aradı ki. Aslında her şey bizim gözümüzün önünde üretilmeli, ama bu durum bile potansiyeli gösteriyor.