YÜKSELTİLEN IRKÇILIK VE KONYA KATLİAMI

Söyleşi: İrfan Aktan
3 Ağustos 2021
SATIRBAŞLARI

30 Temmuz’da, Konya-Meram’da Yaşar, Metin, Serap, Serpil, İpek, Sibel ve Barış Dedeoğulları’nı katleden Mehmet Altun, aradan dört gün geçmesine rağmen neden hâlâ yakalanmadı?

Abdurrahman Karabulut: Çünkü bu katliam çok profesyonelce planlanmış. Katil yalnız değil. Katliam öncesinde, katilin daha sonra yakalanmaması için de profesyonel bir çalışma yürütüldüğü anlaşılıyor.

Bu çalışmanın kimler tarafından yürütüldüğünü düşünüyorsunuz?

Normalde bu tür cinayetlerden kısa süre sonra zanlı veya zanlılar yakalanır. Fakat bu olayda kişinin cinayetten sonra nasıl kaçacağının da hesaplandığı anlaşılıyor. Oysa baz istasyonu, HTS ve diğer tüm kayıtların hemen çıkarılıp katillerin bıraktığı izlerin sürülmesi konusunda Emniyet gerçekten de iyi iş yapıyor. Fakat müvekkillerimi katleden şahsın dört gündür yakalanmaması, ona mutlaka yardım edenlerin olduğunu düşündürüyor. Ayrıca, bu kişiye yardım edenlerin sıradan değil, profesyonel kişiler olduğu kanaatindeyim. Katliamın ertesi günü başsavcıyla saat 13’te toplantı yaptığımızda, “makası daralttık, yakalamak üzereyiz” demişti. Ama halen bir gelişme yok. Belki de yakalandı, bizden gizleniyor, bilemiyoruz. Gözaltına alınan kişiler hakkında dört günlük gözaltı süresinin kullanılacağı söylendi bize. Fakat katilin hâlâ yakalanmamış olması olağan değil.

Abdurrahman Karabulut

Olay yeri incelemeleri ve otopsi sonuçları size ne anlatıyor?

Olay yerinde ilk etapta değil, ilerleyen saatlerde kısmen inceleme yapmamıza izin verildi. Hastaneye götürülen cenazelerin sabaha kadar başında bekledik. Katledilen yedi müvekkilime yirmi mermi isabet etmiş. Bu da akla üç ihtimal getiriyor. Ya saldırıyı birden çok kişi gerçekleştirdi, ya katil birden çok silah kullandı veya saldırı esnasında şarjör değiştirebilecek kadar profesyoneldi. Yaşar Dedeoğulları’na beş, İpek Dedeoğulları’na dört mermi isabet etmiş. Her maktûlün vücudunda üçer, dörder, beşer mermi vardı. Katil boşa sıkmamış ve mermilerin çoğu müvekkillerimin başına isabet etmiş. Yani tek seferde öldürücü nitelikte ateş edilmiş. Dolayısıyla katil son derece profesyonel ve eğitimli biri gibi görünüyor.

Katil Mehmet Altun Dedeoğulları ailesiyle husumeti olduğu söylenen aileden mi?

Daha önce müvekkillerime saldıran Ayşe Keleş’in erkek kardeşi. Dolayısıyla Keleş ailesiyle hısım-akrabalığı var. 

Katledilen yedi müvekkilime yirmi mermi isabet etmiş. Bu da akla üç ihtimal getiriyor. Ya saldırıyı birden çok kişi gerçekleştirdi, ya katil birden çok silah kullandı veya saldırı esnasında şarjör değiştirebilecek kadar profesyoneldi.

Basına yansıyan görüntülerde katilin önce Dedeoğulları ailesiyle avluda bir görüşme yaptığı, daha sonra ayağa kalkıp aile üyelerine silah doğrulttuğu, kadınlardan birinin silahı almaya çalıştığı ve sonra da katilin insanları tek tek infaz etmeye başladığı görülüyor. Dedeoğulları ailesiyle Keleş ailesi arasındaki husumet böyle bir katliamla sonuçlanacak kadar derin miydi? Ayrıca, neden Keleş ailesinden değil de, ikinci düzeyde bir akraba böyle bir katliamı yapıyor?

2010’da iki aile arasında son derece basit bir hakaret olayı yaşanıyor. Fakat husumet ırkçı bir algıyla sürdürülüyor. 12 Mayıs 2021’de Keleş ailesi 45-50 kişilik bir grupla Dedeoğulları ailesine saldırmış ve müvekkillerim arasında ağır yaralananlar olmuştu. Bunun üzerine Keleş ailesinin bazı üyeleri tutuklandı, ama daha sonra çoğu serbest bırakıldı. Bu esnada Keleş ailesinin avukatları bana ulaştı ve “iki aileyi barıştıralım” dedi. Ama ağır bir saldırıya maruz kalmış olan müvekkillerim bunu kabul etmedi. Bahsettiğiniz görüntülere gelince, katliamın hayatta kalan tek tanığı katil kişi olduğu için o görüşmede neler konuşulduğunu bilmiyoruz. Ama sonuçta silahla gelmiş ve niyeti belli. Başsavcıyla görüştüğümüzde bu görüntüleri almak istediğimizi söyledik, ama vermedi. Daha sonra kamera kaydı A Haber’de yayınlandı! Fakat bu kanal da tıpkı bir zamanların Samanyolu TV’si gibi yayın yapıyor. Olayın esasına etki edecek kamera kaydı 45 dakika. Katil önce geliyor, konuşuyorlar, daha sonra 18 dakikalık bir ara var. O arada katil gidiyor, geri geliyor, sonra saldırı oluyor. Fakat A Haber saldırının bir dakika kadarlık kaydını yayınladı sadece. Burada da katil sanki meşru müdafaa yapıyormuş gibi bir algı yaratılıyor. Öte yandan, katilin bu işi tasarladığı, planladığı çok açık. Çünkü gelirken yanında benzin bidonu da getiriyor, delilleri karartmak için. Muhtemelen hem kamera kayıtlarını hem cesetleri yok etmek için evi tamamen yakmayı tasarlamış, ama bunu yapamıyor. Bu adamın kiralık katil olması, daha doğrusu birileri tarafından azmettirilmiş olması ihtimali de var.

Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz?

Sosyal medyada bu kişinin “deli raporu” olduğuna dair iddialar da ortaya atıldı. Biliyorsunuz, Ceza Kanunu’nun 46. maddesi uyarınca bu tür durumlarda katiller cezasız kalabiliyor veya ceza indirimi alabiliyor. Eğer hakikaten böyle bir şey varsa, bu kişinin husumetli aile tarafından kiralık katil olarak tutulması veya azmettirilmesi olasılığı akla yatkın. 

Olay yerindeki kamera kayıtları hangi gerekçeyle size verilmedi?

Çözümü yapılmadığı için” dediler. Bugün (2 Ağustos) başsavcıyla tekrar görüşüp tekrar talep edeceğim. Bize verilmeyen kayıtlar nasıl A Haber’e veriliyor, akıl alır gibi değil. Burada yargı, medya, siyaset, istedikleri algıyı yaratmak için birlikte çalışıyor. Ama gerçeği ortaya çıkaracağız, bunun için mücadele edeceğiz.

İki aile arasındaki husumetin geçmişi neye dayanıyor? On yıl boyunca bu mesele neden çözülememiş?

İçişleri Bakanlığı, valilik, başsavcılık açıklamalarında olayın on sene önceki bir husumete dayandığını söylüyor. Keşke bir de husumetin içeriğini söyleseler!

Başsavcıyla görüştüğümüzde görüntüleri istediğimizi söyledik, ama vermedi. Daha sonra kamera kaydı A Haber’de yayınlandı! Bu kanal tıpkı bir zamanların Samanyolu TV’si gibi. Saldırının 45 dakikalık kaydının bir dakika kadarını yayınladı. Burada da katil sanki meşru müdafaa yapıyormuş gibi bir algı yaratılıyor.

Nedir husumetin sebebi?

Demin de söyledim, çok basit, ciddiye bile alınmayacak bir hakaret olayı. Fakat husumetin temelinde, müvekkillerimin de daha önce ifadelerinde aktardığı gibi ırkçılık var. Eğer ırkçılıktan kaynaklı olmasa, hangi insan, hangi aile on yıl önceki bir hakareti kine dönüştürür? Üstelik, söz konusu hakaret de tek taraflı değil, karşılıklı. Hangi aile on yıl önceki bir hakaretleşmeyi önce toplu saldırıya, sonra toplu katliama kadar götürür? Bu akıl dışı bir şey. Bakanlığın, valiliğin bu yöndeki beyanları insan aklıyla dalga geçmektir.

On yıl önceki tartışma fiziki bir kavgaya dönüşmüş mü?

Hayır, tamamen karşılıklı hakaret. Birbirini darp etme gibi bir şey de yok.

Katledilen müvekkilleriniz kendilerine yönelik husumetin arkaplanında ırkçılık olduğunu söylemişler miydi?

Elbette! İki haftada sekiz müvekkilimi toprağa verdim. 21 Temmuz’da da Meram ilçesine bağlı Çarıklar köyünde 43 yaşındaki Diyarbakırlı müvekkilim Hâkim Dal silahla vurularak öldürüldü. Müvekkillerimin tabutlarını taşırken “bu dava sana emanet” seslerini duyuyordum. Müvekkillerim ifade tutanaklarında daha önce kendilerine ırkçı saiklerle saldırıldığını açık ve net ifade ettiler. Kendilerine “Kürtleri burada yaşatmayacağız” deniyor. Müvekkillerimin beşi 12 Mayıs’taki ifadelerinde bunu aktarmıştı. Onlar bunu söylerken ben çıkıp valinin, İçişleri Bakanı’nın, Emniyet Müdürü’nün istediği açıklamayı nasıl yaparım? Kendi müvekkillerime nasıl ihanet ederim!

Katliam ânı…

Sizden bu olayın ırkçılıkla ilgisi olmadığına dair açıklama yapmanızı mı istiyorlar?

Tabii, başta Emniyet Müdürü olmak üzere, benden bu yönde açıklama yapmamı istiyorlar. Bunu yapmaya, bu yönde baskı uygulamaya kimsenin hakkı yok. Kimse hakikati eğip bükmemiz için bizi ikna etmeye çalışmasın. Bizim yaptığımız provokasyon filan değil. Hakikat neyse onun üzerinden adalet arayışına girelim.

Dedeoğulları ailesine yönelik ilk saldırıdan sonra tutuklananların peyderpey serbest bırakılmasının gerekçesi neydi?

Hem Dedeoğulları ailesinin hem de 21 Temmuz’da katledilen Hâkim Dal’ın avukatıyım. Her iki dosya için de yetkilileri uyardığımız halde bunlar yapıldı. Her seferinde “bunlar ırkçı saldırı değil, bunu söylemek provokasyondur” dediler. Olayın ırkçılıkla ilgisi olmadığını söyleyen vali ve başsavcı, devlet erkânı gelene kadar müvekkillerimin yakınlarını ziyaret bile etmediler. Olayın aslını doğrudan mağdurlardan dinlemeden nasıl oluyor da “bu ırkçı bir saldırı değildir” diyebiliyorlar? Eğer derdiniz hakikati bulmaksa, olayın aslını aileden dinlemeden bu şekilde beyanda bulunamazsınız. Bunu yapmak saldırganlığın avukatlığını yapmaktır. Dolaylı da olsa ırkçılığa ortak olmaktır. En azından müvekkillerimi dinlersin, “Biz böyle bir şeye inanmak istemiyoruz, Konya’da böyle bir şey olsun istemiyoruz. Ama iddianızı ciddiye alıyoruz, varsa böyle bir şey araştıracağız, en ağır ceza neyse veririz” dersiniz. Sorumlu devlet adamıysan böyle yaparsın. Bunu yapmak yerine karşı tarafın avukatlığını yaparsan, ırkçılık saiki yoktur dersen, yaptığın vicdana, ahlâka, insanlığa, hukuka sığmaz.

Müvekkillerim ifade tutanaklarında daha önce kendilerine ırkçı saiklerle saldırıldığını açık ve net ifade ettiler. Kendilerine “Kürtleri burada yaşatmayacağız” deniyor. Konya Emniyet Müdürü “bu bir ırkçı saldırı değil, basit bir komşu kavgasıdır” şeklinde tweet atmamı istiyor. Neden inkâra ortak olayım?

Sizce hem Hâkim Dal’a hem de Dedeoğulları ailesine yönelik saldırılar, şu an Türkiye’de yükseltilen ırkçı dalganın veya bir planın parçası mı?

Muhtemeldir. Devlet destekli çeşitli cinayetlerde bizzat parmağı olan bir kişi olarak bilinen Sedat Peker’in son dönem açıklamaları, uyarıları dikkatten kaçmamalı. Peker’in “Derin Mehmet’in adamlarının” ortalığı kan gölüne çevireceğine dair açıklamalarını ciddiye almak lâzım.

Dal ailesi ile Dedeoğulları ailesi arasında bir akrabalık var mı?

Hayır, hiçbir akrabalık bağları yok. Olaylar da, failler de aynı değil. Aynı olan tek şey, bu insanların Kürt oldukları için öldürülmüş olmaları.

Hâkim Dal’ın da mera kavgası nedeniyle öldürüldüğü söylenmişti.

Evet, yine ırkçı saiki gizleyecek şekilde, güya meraya tecavüz edildiği için yapılmış bir cinayet olarak duyuruldu. Arazisine tecavüz edilen kişi gelip hesabını sorar, ama 60 kişiyle gelip saldırmaz. 60 kişi hangi saikle örgütlenip geliyor ve saldırıyor? Olay ânında orada bulunan üç jandarma, “Diyarbakırlı aile son derce sakin ve iyi niyetli olarak muhtara ‘gelsinler, zararları neyse ödemeye hazırız’ dedi” diyor. Fakat muhtarın gelmesiyle beraber arkasında 60 kişilik bir grup taşlarla, sopalarla Diyarbakırlı aileye küfrederek saldırıyor. Küfürleri ırkçılığı açık ediyor: “A… koyduğumun Kürtleri, a… koyduğumun teröristleri, vurun hepsini.

İlk saldırıdan kurtulan Dedeloğlu ailesi üyeleri

Yani 21 Temmuz’da Hâkim Dal’ın, 30 Temmuz’da Yaşar, Metin, Serap, Serpil, İpek, Sibel ve Barış Dedeoğulları’nın katledilmesinin belli bir planın parçası olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Bunlar Türkiye’deki diğer olaylarla arka arkaya gelince elbette tesadüf değildir. Bu işin arkasında kararlı ve karanlık bir el olduğunu düşünüyoruz. Bu olaylardan önce iktidarın bu tür saldırılara zemin hazırlayan açıklamaları var. Hatırlayın, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara-Çubuk’ta linç edilmek, kaldığı evin yakılmak istenmesi, İçişleri Bakanı’nın “CHP’lileri şehit cenazelerine almayın” açıklamasından sonra yaşanmıştı. İlla bir organizasyon yapmanıza gerek de yok. Türkiye’de 85 milyon insan yaşıyor ve siyasilerin bu tür açıklamalarından cesaret alıp harekete geçebilecek, işi insan öldürmeye kadar vardıracak yüzlerce kişi var.

Dedeoğulları ailesi aslen nereli? Ne zaman geliyorlar Konya’ya?

Yirmi sene önce Kars’tan gelmişler Konya’ya. Saldırganların ailesi ise büyük ölçüde Konya-Seydişehirli. 

Dedeoğulları ailesi niye Konya’ya taşınıyor?

Dal’ın ve Dedeoğulları ailesinden yedi kişinin katli Kürt halkında derin üzüntü ve öfke yarattı. Ciddi bir tedirginlik de var. İnsanlar bu saldırıların bir plan çerçevesinde oluşup oluşmadığını, devamının olup olmayacağını tedirginlik içinde merak ediyor. Kürtlerin kaygılarını, üzüntülerini ve tedirginliklerini azaltacak adımlar atılmalı. Irkçılığın inkârı tam tersi etki yaratıyor.

Konya’da göçle gelmiş iki ayrı Kürt nüfusu var. Yüzü aşkın yıl önce Kulu, Cihanbeyli, Yunak gibi ilçelere gelmiş olan Kürtlerin yanısıra, son otuz yıl içinde Ağrı, Van, Kars gibi illerden köyleri boşaltıldığı için göç ederek gelmiş bir Kürt nüfus var. Konya ırkçılık temelinde saldırıların yahut etnik ayrımcılığın yoğunlaştığı bir yer değildir. Konyalı bir Kürt olarak biliyorum, 1987-1996 arasında üç dönem buranın belediye başkanı bir Kürt olan Ali Gürün’dü. Kürtler Konya’nın çok önemli mevki ve makamlarında yer alıyorlardı ve kimse bunu sorun etmedi. Böyle bir saldırganlık, bu kadar derin bir ırkçılık yoktu. Son yıllarda yükselen bu ırkçılığın kaynağı derindir.

Son olaylarla birlikte Konya’daki Kürtlerin halet-i ruhiyesi nasıl?

Dedeoğulları ailesine yönelik 12 Mayıs’taki saldırı, ardından Hâkim Dal’ın katledilmesi ve son olarak Dedeoğulları ailesinden yedi kişinin katledilmesi sadece Konya’da değil, tüm Kürt halkında derin bir üzüntü ve öfke yaratmış durumda. Ama aynı zamanda, ciddi bir tedirginlik de var. İnsanlar bu saldırıların belli bir plan çerçevesinde oluşup oluşmadığını, devamının olup olmayacağını tedirginlik içinde merak ediyor. Kürtlerin kaygılarını, üzüntülerini ve tedirginliklerini azaltacak adımlar atılmalı. Irkçılığın inkârı ise tam tersi etki yaratıyor. Çünkü kimse devletin açıklamalarına inanmıyor. Var olan bir şeyi yokmuş gibi göstermek tedirginliği daha da artırıyor.

21 Temmuz’da, 15 baro şöyle bir açıklama yaptı: Basına ve sosyal medyaya yansıyan haber içeriklerinde, 12 Mayıs 2021 tarihinde Konya ili Meram ilçesinde Kürt aileye yönelik saldırının gerçekleştiği, 19 Temmuz 2021 tarihinde Diyarbakır ve Mardin’den Afyon’a mevsimlik tarım işçisi olarak giden işçiler Kürtçe konuştukları için ırkçı saldırıya uğradıkları, 20 Temmuz 2021 tarihinde Ankara ili Altındağ ilçesinde Kürt aileye yönelik silahlı saldırıda, 2’si ağır 4 kişinin yaralandığı, 21 Temmuz 2021 tarihinde Konya’nın Meram ilçesinde bulunan Çarıklıköy’de 20 yıldır ikamet eden Diyarbakırlı aileye ırkçı saldırı gerçekleştiği ve bir kişinin yaşamını yitirdiği tarafımızca öğrenilmiştir.Irkçı saldırılara karşı tedbir alınması yönündeki bu açıklamaları nedeniyle, barolar iktidar medyası tarafından hedef gösterildi…

Evet, ırkçılığa ırkçılık demek bile zorlaştırılıyor. Konya baro başkanıyla bölgeden gelen arkadaşlar dün bir görüşme yaptılar. Baro başkanı MHP kökenli, şimdi İyi Parti’de. Fakat anladığım kadarıyla, bu insanların ırkçılığa inanası gelmiyor. Nitekim baro başkanı “Konya’nın böyle şeylerle anılmasını istemiyoruz” demiş. Haklı. Çünkü ırkçılık çok iğrenç bir şey. Kimse kolay kolay ırkçılıkla anılmak istemez. Böylesi bir sıfatla anılmak istemeyen insanlar mantıklı düşünemediğinde böyle bir saldırının ırkçı saikle yapıldığına da inanmak istemez. Ama en azından, “böyle bir şey varsa, karşısında dururuz” diyebilirler. Çünkü bir şeye inanmamanız onun olmadığı anlamına gelmez. Çözüm devlet yetkililerinin, siyasetçilerin hakikati inkârdan vazgeçmesiyle başlar. “Bu saldırı ırkçı bir saikle yapılmışsa gereken tedbirleri alır, suçluları da en ağır şekilde cezalandırırız” dense hem olası saldırılar önlenir hem de ırkçılığa maruz kalanlar kısmen de olsa rahatlar. Konya Emniyet Müdürü benim “bu bir ırkçı saldırı değil, basit bir komşu kavgasıdır” şeklinde tweet atmamı istiyor. Katledilen aile bana bunun hesabını sormaz mı? Ben bu davanın sadece bu dünyadaki değil, öbür dünyadaki avukatlığını da yapacağım. Neden sizin inkârınıza ortak olayım? Biz hakikatin ortaya çıkması, adaletin tecelli etmesi için mücadele edeceğiz, hiçbir zaman önyargılı iddiada bulunmayız. Ben müvekkillerimin ifadeleriyle bağlıyım. Bana her zaman Kürt oldukları için, ırkçılık saikiyle saldırıldığını söylediler. Biz de bu yönde araştırma-soruşturma yapılmasını talep edeceğiz, mücadelemiz devam edecek.

^