İNŞAAT-İŞ ESKİ BAŞKANI MUSTAFA ADNAN AKYOL

Söyleşi: Halil Burak Öz
29 Ekim 2018
SATIRBAŞLARI

İnşaat-İş sendikası eski başkanı Mustafa Adnan Akyol, 35 yıldır inşaatlarda mermer ustalığı yapıyor. Hemen her inşaat işçisi eyleminde onu görmek mümkün. Yıllardır örgütlenme mücadelesi verdiği için işçiler arasında kanaat önderi konumunda. Van’dan, Samsun’dan, Kayseri’den işçiler hakları gasp edildiğinde onu arıyor, fikir danışıyor. Akyol’la Üçüncü Havalimanı direnişinin başka şantiyelerdeki yansımasını, inşaat işçilerinin sorunlarını, çözüm önerilerini konuştuk.

Üçüncü Havalimanı’ndaki işçilerin başkaldırısının başka şantiyelerde yansıması nasıl oldu?

Mustafa Akyol

Mustafa Adnan Akyol: Havalimanı şantiyesindeki sorunların hepsi Türkiye’deki tüm şantiyelerde istisnasız yaşanıyor. İşçiler de irili ufaklı birçok eylem yapıyor. Fakat bu eylemler sol medyaya dahi yansımıyor. Mesela İstanbul Bostancı’da Köroğlu şantiyesinde işçiler işgal gerçekleştiriyor, düzgün haber yapan yok. En önemli sorun işçi alacağı. Havalimanı olunca herkes oraya yükleniyor. Oranın durumu yönetenler açısından farklı. Çünkü yönetenler, kitleleri etkilediği projelerde sorunlar yaşandığının bilinmesini istemiyor. Ama işçiler tutuklamaların farkında, havalimanına özel bir baskı yapıldığının bilincindeler.

Şantiyelerde başlıca sorunlar neler?

En başta, asgari ücret üzerinden SGK yatırılması. Bunun hem işçinin geleceğini çalmak hem de vergi kaçırmak mânâsına geldiği yönetenler dahil herkes tarafından bilinmesine rağmen hiçbir şey yapılmıyor. Yemekler içler acısı. Köpek dahi yemez. Barınma yerlerinin rezaleti, ücret hakkının gaspı her yerde karşımıza çıkıyor.

İnşaat işçileri için hiç iyi bir düzenleme yapılmıyor mu?

35 yıllık işçilik hayatımda hiçbir çalışma bakanı işçiler için bir şey yapmadı. Çünkü yasaları işçilerle değil, patronlarla birlikte yapıyorlar. Mesela en son arabuluculuk sistemi diye bir garabet yarattılar: İşçinin 10 bin lira alacağı varsa, patron arabulucuya “6 bin lira” veririm diyor. Arabulucu işçiye gidiyor, “6 bin veriyor işte, Allah’tan belanı mı istiyorsun” diyor. İşçi de bakıyor, dava süreci uzun. İkinci, üçüncü müracaattan sonra arabulucu para da istiyor. Evde çoluğu çocuğu aç, hiç olmazsa onu alayım gideyim diyor. Bu farkı 300 işçiye vurdun mu, ki büyük şantiyelerde en az bu kadar işçi çalışıyor, patronun kârını düşünebiliyor musun?

Havalimanındaki direniş ve sendikaların rolü, inşaat işçilerinin örgütlenmesi açısından ufuk açıcı bir değer taşıyor mı?          

Aslında gerekli her şey yapıldı diyemeyiz, ama bunu örgütlenmeye çevirmek, işçiye gitmek, bunun için emek vermek gibi niyetleriniz varsa önemli bir imkân. Artık kendimizi sorgulamalıyız. Çünkü şunu gördük: Havalimanında beş inşaat işçisi “bu servislere binmiyoruz” dediğinde 10 bin işçi eyleme katılıyor. Bunun da aslında işçiye değil, sendikalara bir mesaj vermesi gerekiyor. İşçiler, “artık örgütlemeye başlayın, bırakın başka şeyleri, birlikte bir şey yapın, size ihtiyacımız var” diyor. Ancak sendikalar aslında havalimanında yoklar. Orada üç sendikanın toplam üye sayısı 300’ü geçmez. Orada sürekli, fiili, doğru bir çalışma yapılmadı. İnşaat-İş’in, İnşaat-Yapı-Sen’in bununla ilgili maddi imkânsızlıkları vardı, ama gene de şunu gördük: İşçiler bize “buraya gelin” diye mesaj veriyor. Doğru yaptığınız sürece bunun karşılığı var, bir tek bunu göremedik. Elli yıldır söylediğimiz şeyleri bir kenara bırakıp yeni bir şeyler yapmamız lâzım.

Arabuluculuk sistemi diye bir garabet yarattılar: İşçinin 10 bin lira alacağı varsa, patron arabulucuya “6 bin lira veririm” diyor. Arabulucu işçiye gidiyor, “6 bin veriyor işte, Allahtan belanı mı istiyorsun” diyor.

Şantiyelere girmek zor değil mi? Örgütlenme nasıl yapılacak?

İşçilere gitmekten vazgeçmemek lâzım. İşçiler önce korkacak. Bundan önce de korkuyorlardı. Gene korkacaklar. Bu hükümetten önce de inşaat işçilerinin sendikal örgütlenmesi yerin dibindeydi. Sendikaların üye sayısı içler acısı. DİSK’e bakıyorum: Yahu sendika başkanın tutuklandı arkadaş! Binlerce üyen var, bir basın açıklamasına on kişiyle geliyorsun. Başımıza daha ne gelmesi lâzım DİSK’in kendi kitlesiyle dışarı çıkması için? Yok eğer kitlesi bu kadar azsa, onun da sorgulanması lâzım. Sadece insanları üye yapıp, aidat alıp sokağa çıkmanın suç olduğunu söyleyen sendikalar var. Çünkü genel başkanından yöneticisine, bir sürü maaş alıyorlar.

Havalimanı inşaatında çalışan arkadaşların var mı?

Evet, sorunların halen devam ettiğini ve kolay kolay hallolmayacağını söylüyorlar. Bir de “Eskiden kısık sesle de olsa itiraz ediyorduk, şimdi onu da yapamıyoruz, ‘teröristsin’ deyip tazminatsız işten çıkarmalar yaşanıyor” diyorlar. Geçen bir video geldi, işçiler suyun içinde çalışıyor, her yeri su basmış. Göçmen işçilerle kıyaslandığındaysa biz pasta yiyoruz. Onların ücretleri çok düşük, sosyal hakları hepten yok, ücret gaspı had safhada. Durumları gerçekten içler acısı.

İnşaatlar işçilerinin şartlarını düzeltmek için neler yapılabilir?

İşsizlik maaşı inşaat işçilerini de kapsayacak şekilde uyarlanmalı. Emeklilik yaşı düşürülmeli. 59 yaşındayım, hâlâ benden çimento torbası taşımamı bekliyorlar. Bütün kimyasalları soluyoruz. Bununla ilgili işçiler arasında imza kampanyası başlatacağız. Milletvekillerine de vereceğiz. Bunu bir kurum olarak yapmıyoruz şu anda, ama sendikaların da yer alması daha iyi olur.

Havalimanında beş işçi “servislere binmiyoruz” dediğinde 10 bin işçi eyleme katılıyor. Bunun sendikalara bir mesaj vermesi gerekiyor. İşçiler, “artık örgütlemeye başlayın, bırakın başka şeyleri, birlikte bir şey yapın, size ihtiyacımız var” diyor.

Çiftçiyle işçiyi bir araya getiren bir kooperatif örgütlenmesi inşaat işçileri arasında da gerçekleştirilemez mi?

Yapılabilirse çok güzel olur. Ama çok zor. Bir ara düşünmedik de değil. Ama kötü sonuçlar da doğurabilir. İnşaatta rant büyük. Bunu doğru insanlarla yapmak gerekir. Ayrıca inşaat işçisi tarladan gelen domatesi alıp satmaktan uzak. Çünkü inşaatta otuz-kırk kalem iş var. Kalıpçı işini bitirip gidiyor, sonra gelen sıvacıyla bağı yok.

İnşaat işçileri için şantiyelere yakın bölgelerde barınma alanları yapılamaz mı?

Yapılması gerekir. Aslında çok şey de yapılabilir. Şu dönemde biraz zor. Bazı sendikalar 2012 yılında Esenyurt’ta 11 işçi diri diri yandığında, yatakhanelerin çadır değil, prefabrik olması gerektiğini söylediler. Yahu konteynırda hiç yattın mı sen? Niye konteynır? Çok kötü. Şantiyenin içinde yatakhane olmaması gerek. Sabahtan akşama kadar zaten toz yutuyorum, bir de uyurken yutmamalıyım. Rusya’da çalıştığım firma otel tutmuştu. İşçiler ikişer-üçer otel odalarında kalıyordu. Banyo odanın içindeydi. Avrupa’da şantiyede yatakhane zaten yasak. Afganistan’da çalıştığım şantiyede bile durum daha iyiydi.

Çalışan temsilciliği gerçekten uygulansa, orta vadede iş cinayetleri yüzde 60 azalır. Bunun örgütlenmesini Emaar şantiyesinde gerçekleştirdik. Sonunda küçük yaralanmalar bile yüzde 72 azaldı. Hiç iş cinayeti yaşanmadı.

Sizin çözüm önerileriniz neler?

Aslında bizdeki yönetmeliklere göre de şantiyede yatakhane olmamalı, fakat hiçbiri denetlenmiyor. Çalışma Bakanlığı denetmenimiz yok diyor. Her yıl devlet beş-on bin polis alacağına denetmen alsın. Her gün insanlar ölüyor. İnşaat-İş bakanlığa defalarca çağrıda bulundu, cevap yok. Sorunlara ancak içinde inşaat işçilerinin temsilcilerinin yer aldığı bir komisyonla çözüm bulunur. Fakat patronlar çözüm istemediği için bu yapılmıyor. Fıtrat demenin ne âlemi var? Almana, İngilize, Hollandalıya neden fıtrat değil? İş güvenliği denince sadece baret, kemer anlaşılıyor. Halbuki işçi tarladan gelip doğrudan inşaatta çalışmaya başlıyor. İş güvenliği içler acısı. Adam beş dakikada iş güvenliği eğitimi veriyor, zaten kime anlattığını bilmiyor, işçi anlamıyor. İşbaşı yapmaya hak kazanman için önüne bir sınav kâğıdı koyuyorlar, cevapları iş güvenliği uzmanları işaretliyor. Bunu girdiğim her şantiyede gördüm. Yap-sat şantiyelerinde biraz daha az…

Oysa çalışan temsilciliği diye bir uygulama var. Gerçekten uygulansa, orta vadede, iddia ediyorum, iş cinayetleri yüzde 60 azalır. Bunun örgütlenmesini Emaar şantiyesinde gerçekleştirdik. Her bölümde usta bir arkadaşımız işçiler arasındaki seçimle belirlendi. Alçıcısı, mermercisi, elektrikçisi ayrı ayrı seçildi. Belirlenen arkadaşların iş güvenliği uzmanı kadar yetkisi vardı. Onlara ayrıca haftalık özel bir eğitim de verildi. Her sabah çalışılacak yerlerde iş güvenliği uzmanıyla beraber denetim yaptılar. Haftada iki gün de yine beraber bütün şantiyeyi denetlediler. Görülen riskler haftada bir değerlendirildi. Sonunda küçük yaralanmalar bile yüzde 72 azaldı. Hiç iş cinayeti yaşanmadı. Bu kadar basit aslında.

Ama git herhangi bir şantiyeye, çalışan temsilcisi kim diye sor, temsilci kendisi bile bilmez kim olduğunu. Yasa yüzünden sadece denetimlerde gösterirler ya da patron kendi adamlarından beş-on tane seçer. Aydan aya risk denetim raporu imzalanması gerekir, onu iş güvenliği uzmanlarıyla halleder. Çalışanların imzası gerekir, “gel lan buraya” der, işçi bakmaz bile, imzayı basar. Böyle gidiyor işte, adamlar ölmeye devam ediyor.

^