Fransa bu kez yeni güvenlik yasası tasarısı nedeniyle ayakta. Geçtiğimiz cumartesi neredeyse bütün ülkeye yayılan protestoların ardından, Paris’te 142 kişi gözaltına alındı. Yasa tasarısında en dikkat çekici madde, güvenlik güçlerinin görüntülerini yayınlayanlar için öngörülen para ve hapis cezaları. İspanya’da kabul edilen güvenlik yasasında bir tek bu madde anayasaya aykırı bulunarak kabul edilmemişti. Şimdi Fransa’nın bu uygulamada diretmesi demokrasinin geleceği açısından ne ifade ediyor, otoriterliğin sınırlarını zorlayan başka devletlere yansıması nasıl olacak? Fransa ve İspanya’ya yakın plan…
Birkaç haftadır İspanya ve Fransa’da ifade ve basın özgürlüğünü, toplanma ve barışçıl gösteri hakkını ilgilendiren önemli hukuki-politik gelişmeler yaşanıyor. Bu gelişmelerin odağında hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı bir şekilde düzenlenen genel güvenlik yasaları var. İki ülkenin yasalarındaki ortak madde ise, polisin ve kamu gücünü kullanan yetkililerin görüntülerinin yayınlanmasının yasaklanması. Söz konusu madde İspanya’da anayasaya aykırı bulundu. Fransa’da ise yetkililer geçtiğimiz günlerde protestoların odağına taşınan bu maddeyi tekrar kaleme alacaklarını açıkladı. Hükümetlere geri adım attıran kitlesel protestolara rağmen Avrupa’daki bu otoriterleşme eğilimleri, Türkiye’de daha baskıcı hamlelerin habercisi olabilir.
İspanya’da “Mordaza” Yasası
Ley Mordaza[1] olarak da bilinen Ley Orgánica de Protección de la Seguridad Ciudadana (Vatandaş Güvenliğinin Korunması Hakkında Organik Yasa)[2] 2015’te, Mariano Rajoy başkanlığındaki sağcı Halk Partisi (Partido Popular –PP) iktidarı döneminde kabul edilmişti. Yasa temel hak ve özgürlükler üzerinde ciddi sınırlamalar getiriyordu. Çoğunlukla toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kısıtlayıcı düzenlemeler içeren yasa ile terör eylemlerinin önlenmesi, ateşli ve patlayıcı silahların kullanılması, ulaştırma hizmetlerinde güvenliğin korunması, kamu personeli ve güvenlik güçlerine görevlerini yerine getirirken yeterli güvencelerin sağlanması amaçlanmıştı. Yasa hem ceza kanununda birtakım değişiklikler yapıyor, hem de yeni idari cezalar getiriyordu. Bu kapsamda çok ağır, ağır ve hafif suçlar gibi bir kategorilendirmeye gidilmişti. Takdir aralığı çok geniş bırakılan yüksek para cezaları öngörülüyordu. Bu yasanın 36. maddesinin 23. fıkrası polisin aşırı güç kullanımının görüntü ve videolarla izinsiz olarak yayınlanmasını engelliyordu.
Büyük tepkiyle karşılanan yasa, İspanya’nın yakın tarihteki en baskıcı yasama girişimlerinden biri olarak anılıyordu. Öyle ki New York Times’da yayınlanan bir makale bu yasa ile Franco rejiminin karanlık günlerine geri dönüldüğünü söylüyordu.
Akademisyenler, hukukçular, gazeteciler, sivil toplum örgütleri, uluslararası kuruluşlar tarafından büyük tepkiyle karşılanan yasa, İspanya’nın yakın tarihteki en baskıcı yasama girişimlerinden biri olarak anılıyordu. Öyle ki, New York Times’da yayınlanan bir makale, bu yasa ile Franco rejiminin karanlık günlerine geri dönüldüğünü söylüyordu. İspanya’daki üniversitelerde görev yapan ceza hukukçuları bir araya gelerek bir imza metni yayınladılar. Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, yasaya karşı bir araya gelen No Somos Delito Platformu gibi insan hakları alanında tanınan çok sayıda ulusal ve uluslararası kuruluş, uluslararası prensipleri gözardı eden bu yasanın geri çekilmesini talep etmişti. İspanya’da yasaya karşı yüzlerce protesto gösterisi yapıldı.
Temel hak ve özgürlükleri önemli ölçüde kısıtlayan bu yasaya karşı sokaktan gelen tepkiler ve insan hakları örgütlerinin çağrıları artarak devam etti. Fakat Mariano Rajoy hükümetinin o zamanlar Kongre’de sahip olduğu mutlak çoğunluk sayesinde yasa kabul edildi. Şu an iktidarda olan İspanyol Sosyalist İşçi Partisi (Partido Socialista Obrero Español –PSOE) önderliğindeki muhalefet partileri, giderek yükselen toplumsal tepkiye paralel olarak, yasanın birçok maddesine karşı anayasaya aykırılık başvurusunda bulundu. Bundan yaklaşık beş yıl sonra, 19 Kasım 2020 tarihinde İspanya Anayasa Mahkemesi –bir maddesi hariç olmak üzere– yasanın anayasaya aykırı olmadığına oy çokluğuyla karar verdi.
Anayasaya aykırı bulunan maddeye göre, kamu gücüne sahip yetkililerin ve güvenlik güçlerinin kişisel veya aile güvenliğini tehlikeye atan veya bir operasyonun başarısını riske sokabilecek görüntülerinin veya kişisel ve mesleki verilerinin izinsiz olarak yayınlanması 601 ila 30 bin euro arasında takdir edilecek bir para cezası ödenmesini gerektiren ağır bir suçtu. Anayasa Mahkemesi, yürürlükteki 1978 tarihli İspanya Anayasası’nın 20. maddesinin 2. fıkrasına aykırı olduğu gerekçesiyle bu maddedeki “izinsiz” ibaresini geçersiz ilan etti. Bu anayasal güvenceye göre, yayınlanmamış ve/veya açıklanmamış herhangi bir ifade hiçbir şekilde önceden sansür edilemiyor. Mahkemenin gerekçesi söz konusu iptalin dayanağı bir içeriğin bir kamu gücü tarafından incelenmeden, önceden sansürlenememesiydi.
Basit bir örnekle açıklamak gerekirse, güvenlik yasası, polis bir göstericiyi dövdüğünde, bunun bir vatandaş tarafından fotoğrafının çekilerek yayınlanmasını henüz bu fotoğraf yayınlanmadan yasaklıyordu. Fakat anayasaya göre, böyle bir fotoğraf henüz yayınlanmamışken değil, ancak yayınlandıktan sonra içeriği incelenerek sansürlenebilirdi.[3] Bu kararla Anayasa Mahkemesi, özgürlükçü bir yorumdan ziyade lafzi bir yorum yapmış oldu.
Yargıç Balaguer karara karşı muhalefet şerhinde bu yasanın, temel haklara getirilecek kısıtlamaların sınırlandırılması fikriyle bağdaşmadığını söyledi. Çünkü barış içinde bir arada yaşamayı, politik çoğulculuğu, diğerlerinin haklarının savunulmasını sağlayan temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasına zarar veren bir güvenlik yasası hiçbir şekilde meşru olamazdı.
Fransa’da Genel Güvenlik Yasası ve tartışmalı 24. madde
Emmanuel Macron hükümeti de şimdilerde İspanya’dakine benzer bir yasa çıkarmaya çalışıyor. Loi de Sécurité Globale (Genel Güvenlik Yasası) 24 Kasım 2020’de Meclis tarafından kabul edildi. Ocak 2021’de de Senato’nun onayına sunulacak.[4]
Tasarıda yer alan düzenlemeler birçok açıdan İspanya’daki yasa ile benzerlikler gösteriyor. Buna ek olarak, belediye polisinin yetkilerinin artırılması, insansız hava araçlarıyla görüntülerin alınması, mobese kameralarındaki görüntülere erişilmesi gibi tedbirler de tasarıda yer alıyor. Tasarının 24. maddesinde ise, İspanya Anayasa Mahkemesi tarafından anayasaya aykırılığı tespit edilen maddedeki gibi, görev sırasında güvenlik güçlerinin görüntüsünün veya kimliğinin tespitine yarayan herhangi bir verinin fiziksel ve psikolojik bütünlüğünü zedelemek amacıyla yayınlanması 45 bin euro para ve bir yıl hapis cezası gerektiren bir suç olarak niteleniyor.
Sarı Yelekliler eylemlerinden beri Fransız polisinin giderek artan şiddet kullanımı, kısa bir süre önce yönünü göçmenlere, sonra da göstericilere ve gazetecilere çevirdi. Polisin aşırı güç kullanımı ve müdahalesi sonucu onlarca gazeteci ve gösterici yaralandı.
Yasa tasarısı Fransa’da da İspanya’daki gibi giderek büyüyen protestolarla ve çatışmalarla karşılaştı. Yüz binlerce kişi birçok şehirde yasaya karşı yürüdü. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu ve bağlı gazetecilik kuruluşları, Uluslararası Af Örgütü tasarıyı kınayarak endişelerini dile getirdiler. Sarı Yelekliler eylemlerinden beri Fransız polisinin giderek artan şiddet kullanımı, kısa bir süre önce yönünü göçmenlere, sonra da göstericilere ve gazetecilere çevirdi. Polisin aşırı güç kullanımı ve müdahalesi sonucu onlarca gazeteci ve gösterici yaralandı. Uluslararası ve ülke kamuoyunun tepkisi yasanın kabulünü engeller mi, bilinmez, fakat yetkililer tartışmalı 24. maddenin yeniden yazılacağını duyurdu.
Avrupa’daki rejimlerin otoriterleşmesi
Halkın, tıpkı polisin toplumsal eylemlerde aşırı güç kullanımı gibi özellikle kamuyu ilgilendiren tartışmalara katılımının sağlanması demokratik toplum için vazgeçilmez nitelikte kabul edilir. Bunun içinse kamuyu ilgilendiren tartışmalara ilişkin her türlü fikir ve bilginin yayılabilmesi, halkın da bunlara ulaşabilmesi gerekir. Bu bağlamda, ifade özgürlüğünün özel bir unsuru olan basın özgürlüğünün demokratik toplumda ayrı bir önemi bulunuyor. Zira, bu hak sadece basının fikir ve bilgileri yaymasına değil, halkın bunlara ulaşmasına da imkân sağlıyor.
İspanya’da iptal edilen, Fransa’da yasalaştırılmaya çalışılan maddenin önemi burada ortaya çıkıyor. Çünkü polisin aşırı güç kullanımının belgelenmesi hem hukuka aykırı eylemlerin tespiti ve cezalandırılması hem de gittikçe artan polis şiddetinden halkın haberdar olması için vazgeçilmez bir nitelik kazanıyor. Ayrıca, bu tarz düzenlemeler cezasızlıkla mücadelede de birer tehdit unsuruna dönüşüyor. Basının özgürce haber yapabilmesindeki önemi ise tartışmasız.
Dünyadaki hukuki-politik gelişmelerin Türkiye açısından korkutucu olan tarafı ise, bu girişimlerin buraya da uyarlanma hevesi. Yakın zamanda, 7253 sayılı kanun ile bu yapılmıştı. İnternete ilişkin özgürlüklere yönelik sansürü artıracağı birçok kez dile getirilen bu kanunun hazırlık sürecinde, Avrupa’daki örneklerin incelendiği, Almanya ve Fransa’daki düzenlemelerin örnek alındığı söylenmişti.
Leibniz Medya Araştırmaları Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Wolfganz Schulz, pek çok çevre tarafından övülen yasal düzenlemenin dünya çapında ilk olması itibarıyla örnek teşkil ettiğine, fakat özellikle otoriter devletlerin kendi iç hukuklarında bu şekilde düzenlemeler yapmasının ve uygulamasının kendi içinde riskler barındırdığına ilişkin bir açıklama yapmıştı. Özellikle düşünce özgürlüğü, temel insan hakları ile hukuk devleti normlarına riayeti düşük ülkelerin, otokratik rejimlerin Almanya’daki yasayı referans göstererek kötüye kullanabileceği, sansüre veya muhalif sesleri susturmaya yönelik müdahalelere yol açabileceği tehlikesine dikkat çekmişti.
Dolayısıyla, ifade özgürlüğü ihlâllerinde yıllardır ilk sırada yer alan ve güvenlik güçlerinin aşırı şiddet kullanımı konusunda dünya çapında bir üne sahip olan Türkiye’de benzer yasa tasarılarının gündeme gelmesi hiç uzak bir ihtimal değil.[5]
İfade ve basın özgürlüğü ile toplanma ve gösteri yürüyüşü hakkına yönelik bu tarz baskıcı önlemlerin bu hak ve özgürlüklerin bayrağını en önde taşıdığını iddia eden devletlerden gelmesi de ayrıca şaşırtıcı. Belki de değil… Her ne kadar muhafazakâr bir hükümet döneminde kabul edilmiş olsa da, yasaya karşı anayasaya aykırılık iddiasında bulunan iktidardaki PSOE döneminde, İspanya’da güvenlik yasası kapsamında verilen cezalar yüzde 47’lik bir artış gösterdi.
Fransa’da ise ifade özgürlüğünü her fırsatta vurgulayan Macron, ya gazetecilere had bildirmeye çalışıyor ya da halkın karşısına bu özgürlükleri önemli ölçüde kısıtlayan yasa tasarıları ile çıkıyor. Son dönemlerde İspanya’da ve Fransa’da yaşananlar demokratik rejimlerin otoriterleşme eğiliminde olduğunu gösteriyor. Hükümetlerin bu eğilimlerinin nasıl sonuçlar vereceği tartışması bir yana, muktedirlerin özgürlükleri hedef aldığı her yerde patlak veren protestolar ve eylemler, 1968’in o ünlü sloganını hatırlatıyor: Sous les pavés la plage! –kaldırım taşlarının altında plaj var!