Tuzluçayır’da bir dikiş atölyesi. Cam dış cephesini bembeyaz perdeler ayırıyor sokaktan. Cam kapısındaki tabelada Ankara Zeytindalı Kadın, Çevre, Kültür ve İşletme Kooperatifi yazıyor. İçerideki masanın etrafında 20’ye yakın kadın toplanmış. Konu kadına yönelik şiddet. Kadınların soruları var. Eğitmen genç kadın sakince tüm soruları yanıtlıyor. Eğitimin ardından, kadınlar ertesi gün bir kadın kooperatifine yapılacak gezi için sözleşerek ayrılıyorlar atölyeden. Dikiş makinaları, iplik bobinleri, yeni siparişler için gelen rengârenk kumaşlar dört bir yanda. Aynı masanın etrafında bu kez kooperatifin kurucu başkanı Menşure Işık, atölyelerin sorumluları Nurcan Yalçın, Derya Gümüş, Hülya Ülger, Solmaz Kurt ve eğitmen Salime Tarihçi ile toplanıyoruz ve “eşit sorumluluk, eşit üretim, eşit paylaşım” şiarıyla yola çıkan, 16 senedir gelişerek, faaliyetlerini çoğaltarak devam eden Zeytindalı Kadın Kooperatifi’nin esinlendirici öyküsünü dinliyoruz.
Neden Zeytindalı?
Menşure Işık (Kooperatifin Kurucu Başkanı): Adımıza bakıp zeytincilik yaptığımızı düşünüyorlar. Zeytindalı işimizi değil amacımızı anlatıyor. Çıkış amacımız yoksulluğu yenmek ve böylece toplumsal barışın sağlanmasına destek olmak. Yoksulluğa karşı bereketin, savaşa karşı barışın simgesi olarak zeytindalını kooperatifimize isim olarak seçtik. Bilirsiniz, ikonografik tasvirlerde “Büyük Tufan”dan sonra dünyadaki yaşamın ilk belirtisi gagasında zeytindalı tutan bir güvercindir. Yaşamın devamlılığını ve bereketi simgeler. Mitolojide de Athena’nın diktiği zeytin ağacından bu yana barışın simgesi olmuş. Toplumsal barışı yoksulluğu yenen kadınların tıpkı logomuzdaki gibi saçları zeytindalı olan kadınların kuracağına inanıyoruz.
Neden kooperatif?
Uzun bir tartışma sürecinin sonucunda kurulduk. 2000’lerin başında yaşları 30 ile 55 arasındaki iş güç sahibi bir grup kadın, her ayın son salısı düzenli olarak bir araya geliyorduk. Öğretmen, akademisyen, doktor, avukat, mimar –mimarım ben de–, neredeyiz, ülke nereye gidiyor üzerine gündemli söyleşiler yapıyorduk. Düzenli bir araya gelişlerle dayanışmayı ve bireysel yaşamlarımızdaki sorunlara beraberce çözümler üretmeyi öğrendik. Tartışmalar olgunlaştığında da sorular sormaya başladık. Annelerimizin, ninelerimizin imece geleneğini sürdürerek otobüste, sokakta yan yana geldiğimiz kadınlara neden dokunmuyoruz dedik ve örgütlenmeye karar verdik. Emeği, fikri ortaklaştırabilmek ve bunu sürdürebilmekti amacımız. Bu nedenle kurduk kooperatifi. “Eşit sorumluluk eşit üretim eşit paylaşım” çıkış mottomuz oldu.
Kadınların kurucusu olduğu işletme, üretim ve tüketim kooperatifleri var. Kooperatifinizi nereye konumlandırıyorsunuz?
Biz temelde eğitim ve işletme kooperatifiyiz, üretim projeleri da yaptık, yapıyoruz. 21 Ocak 2004’de kurulduk. Herkesin 100 liralık birer ortaklık payı var. Pay artışına izin vermiyoruz. Kâr dağıtmıyoruz, herkes emeğinin karşılığını alıyor. Kârımızı daha çok kadına ulaşmak ve eğitimler için kullanıyoruz. Kararlarımızı oy çokluğu ile değil oy birliği ile alıyoruz. Müzakere ediyoruz her kararımızı. On iki kişiye başladık. Ayrılanlar oldu, aramıza katılanlar oldu. Bugün on dokuz ortaklı bir kooperatifiz ve yüzlerce kadına ulaştık. Bizimle aynı amaçlar doğrultusunda çalışan sivil toplum örgütleri; ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak gerçekleştirdiğimiz projelerimizle kadının sadece ekonomik yaşamda değil, yurttaşlık bilinci gelişmiş, özgür ve eşit birey olarak sosyal yaşamda da hakkettiği yeri almasına sağlamak için çalışıyoruz. Kadın-Barış-Dayanışma-Üretim bildirgemizdeki temel önceliklerimiz. 16. senemize girdik, daha dün gibi…
Kapari bitkisinin kökü toprağın derinliklerindedir, toprağı tutar. Kıraç topraklarda yetişir. Tohumların bulunduğu mantarımsı kese kendi kendine çatlamaz. Karıncanın tükürüğüne ihtiyaç duyar. Çatlayınca da her koşulda yetişir, dayanıklıdır. Evlerinden çıkmayan kadınlar da böyle.
Neler yaptınız?
Kurulur kurulmaz sorun analizi yaptık. Sağlık projeleri yürüttük, kadınlara yönelik mesleki eğitim kursları açtık. Yoksul ve göç alan mahallerdeki kadınları evlerinden çıkarmak temel hedefimiz oldu. Bu çetin bir mesele. Yürüttüğümüz kapari projesindeki gibi. Kapari bitkisinin kökü toprağın derinliklerindedir, toprağı tutar. Kıraç topraklarda yetişir. Tohumların bulunduğu mantarımsı kese kendi kendine çatlamaz. Karıncanın tükürüğüne ihtiyaç duyar. Çatlayınca da her koşulda yetişir, dayanıklıdır. Evlerinden çıkmayan kadınlar da böyle. Çoluk çocuk, eş, yaşlı bakımı, ev işleri derken çıkamıyor evden. Bunun için projeler yaptık. Atölyeler kurduk. Atölyeler aracılığıyla eğitim veriyor, farkındalık yaratıyor ve üretime ortak ederek kadınları destekliyoruz. Kendi öz kaynaklarımızın dışında onlarca proje ürettik. Kapari fideleri gibi, evlerinden çıkan kadınların birçoğu üretimin içinde şimdi.
Kaç atölyeniz var?
Üç ayrı mekânda üç ayrı atölyemiz var. Dikiş ve gümüş atölyelerimiz için proje yazarak kaynak yarattık. Mantar işimizi ise kendi öz kaynaklarımızla kurduk. Üçü de aktif olarak yürüyor. Yakında bir örgü atölyesi kuracağız. Atölyelerimizin özerklikleri var. İş bulma, iş gören kadınları dahil etme ve pazarlamada özerkler. Burası mesela dikiş atölyemiz. Biz de her şey iki imzalı yapılır. Atölyelerimizin de sorumluları var. Maliyetlerini onlar belirler, iş planlarını yaparlar. Bu çalışmaların etrafında hem ortakların hem de paydaşlarımızın oluşturduğu bir ağ var. Ayni veya nakdi destek veren paydaşlarımızla da dayanışıyoruz. Bir kadın arkadaşımızın işe mi ihtiyacı var, veya çocuğunun bir ihtiyacı mı var, sosyal ağlarımızı hareket geçiriyoruz. Kooperatifi kururken temel amacımız buydu; bizimle dayanışma içinde olabilecek bu ağı kurmak. En az 100-150 kişi veya kuruluştan oluşan bir ağdan söz ediyoruz. Atölyeler yerleşik mekânlar olarak kadınlara ulaşmamıza yardımcı oluyor. Buraya gelen kadın dayanışmayı ve paylaşımı deneyimliyor. Eğitimlerle beceri kazanıyor veya var olan beceresini geliştiriyor. İş ve proje olduğu sürece burada kalıyor, bazıları ayrılıyor kendi üretim alanlarını kuruyorlar. Amaç bu atölyeler etrafına bir dayanışma ağı örmekti, bunu başardık. Ürünlerimizi alanlar bile bu ağa katılıyor. Bu atölyenin kapısı açık. Her kim gelirse buyur edilir. Yapıp ettiklerimiz anlatılır. Üretimi bir uçundan tutmak isterse iş verilir. Böyle böyle büyütüyoruz atölyeyi. Keşke akçeli işlerimiz çoğalsa yeni atölyeler açsak. Bir başka mekânı kreşe dönüştürsek, büyüsek. Azıcık katkı sağlansa bunların hiçbiri zor işler değil.
Nasıl bir katkıdan söz ediyorsunuz?
Kadın kooperatifleri kadın emeğinin ekonomiye yansıması açısından çok önemli. Mesela İtalya’daki kreşlerin bazılarını kadın kooperatifleri işletiyorlar. Devlet bunu destekliyor. Kadın üretim kooperatiflerini teşvik eden ülkeler var. Kuzey Avrupa ülkeleri ve İsrail buna örnek olarak gösterilebilir. Kooperatiflerin kurdukları üretim alanlarına ufacık dokunuşlar, destekler olsa inanılmaz sonuçlar alınır. Bunca yılın sonunda ister istemez soruyoruz, devlet gerçekten kadın kooperatiflerini desteklemek istiyor mu? Hayır. Tıpkı işgücü piyasalarında kadının istihdama erişimini destekliyoruz deyip kayda değer bir uygulama yapmaması gibi. Neden desteklesin? Kadının evinden çıkmaması, farkındalığın artmaması, ev eksenli işlerde hem de hiçbir karşılık almaksızın çalışıp durması erkek egemen düzenin sürmesini sağlıyor. Kadın hak ettiği yere ulaştığında erkek egemen baskıcı bir toplum yaratamazsın. Aslına bakarsanız devlet kadın kooperatifleri konusunda “mış” gibi yapmayı tercih ediyor.
Nasıl?
Bu ülkede, özellikle kadın kooperatifleri iki-üç yıl içinde kapanır, üstelik zarar ziyanla. Devlet ve toplumsal dinamikler kadın kooperatiflerini desteklese sonuç böyle mi olur? Bir kere kooperatiflerin çoğu ortaklarının güven, dayanışma ve paylaşım ekseninde kurulmuyor. Vali, kaymakam veya belediye başkanının talimatı ile kuruluyor. Bunu siyasi parti ayrımı yapmaksızın söylüyorum. Topluyorlar kadınları, “size yer vereceğiz, kuruluş harcamalarını karşılayıp size kooperatif kuracağız” diyorlar. Kadınlar da kooperatif de araçsallaşıyor. “Mış” gibi işler de böylece başlıyor. Bunu yapıyorsun, bari bilgilendir, eğitim ver. Bunu da yapmıyor. Mesela her ay düzenli KDV beyannamesi verilmesi gerek. Kadınlar bunu bilmiyor ve bu yüzden de yapmıyor. Borçlanıyorlar. Kooperatifler kapattık deyince de kapatılmıyor. Muhasebe ve idari açısından her şeyi temizlemek gerek.
Siyasi partilerin teşvikiyle kurulan kadın kooperatifleri propaganda amaçlı kullanılıyor, partilerin kadın kolları gibi çalışıyor. Bu kesinlikle kooperatifin ruhuna aykırı. “Ev ev gezeceksin, broşürlerimizi dağıtacaksın. Bunu yap, sonra erişteni kes sat.”
Öte yandan siyasi partilerin teşvikiyle kurulan kadın kooperatifleri propaganda amaçlı kullanılıyor, partilerin kadın kolları gibi çalışıyor. Bu kesinlikle kooperatifin ruhuna aykırı. Bu çatı altında kimse kimsenin üstünde değildir, dolayısıyla siyaset de üstte değildir. “Ev ev gezeceksin, broşürlerimizi dağıtacaksın. Bunu yap, sonra erişteni kes sat.” Böyle olur mu? Bunların tümü “mış” gibi işler. Kooperatiflerin ciddi bir bürokrasisi var ve bunun hakkında bilgi verilmeli. Kooperatif kuranlar sorumluluklarını bilmeliler. Teşvik etmek mi istiyorsun? Ön kooperatif sistemi geliştirir, beş yıl bir geçiş süreci tanımlarsın. Böylece yeni kurulan kooperatifler birkaç sene içinde kapanmazlar.
Üretim kooperatiflerinde işin doğası gereği dayanışma/paylaşım geliştirilebilir, sizin gibi işletme kooperatiflerinde bu nasıl sağlanıyor?
Kırsaldaki kültürün veya üretimin dayanışmayı yarattığı söylenebilir. İşletme kooperatiflerinin kurulduğu kentsel alanlarda bunu yapmak zor. Kent insanı bireyselleştiriyor. İnsanı yutuyor adeta, kimse kimseyi tanımıyor. Kentte öncülere, yani insanları yan yana getirebilecek örgütlü yapılara, çatılara ihtiyaç var. Bunu pekâlâ illerde örgütlü olan ticaret odaları yapabilir. Ticaret odalarının kadın girişimciler komisyonları var, orada öyle süs gibi oturup toplantılar yapıyorlar. Başta bizde olduğu gibi örgütçü kadınlar olabilir. Pratiğin içinde olmadan yapılamaz. Ben buradaki arkadaşları mesela Nurcan’ı bize katılmadan önce tanıyorum. Şimdi ortağımız. Ekseni dünya olan kadınlar olarak bir aradayız.
Nurcan Hanım, Zeytindalı Kadın Kooperatifiyle yolunuz nasıl keşişti?
Nurcan Yalçın (Dikiş atölyesi sorumlusu, kooperatif ortağı): 2005 yılında yürütülen bir projenin sonucunda Kozadan İpeğe –Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Kooperatifi’ni kurduk. Yedi yıl sonra liderlik savaşı yüzünden kapandık. O kooperatifte kurucu olan beş kişi dayanışmayı, kooperatifçiliği önemsiyorduk. Yatay örgütlenme, eşit hak, eşit ücret, bir slogan değil bizim için. Sivas-Divriğiliyim. Benim geldiğim kültür, yaşam pratiğim ve mahallem dayanışma kültürüne yatkın. Düşündük taşındık. Sonunda arkadaşlarımla birlikte Zeytindalı’na izdivaç teklif ettik. Dikiş atölyesi olarak size katılalım dedik. Tuzluçayır’daki atölyenin devamını sağladık böylece. Bir üretim ve eğitim atölyesi açtık daha sonra. Mahalleden gelip katılan kadınlara eğitim veriyor, becerilerini artırarak üretim sürecine eklemliyoruz. Üç ayak üzerinde duruyor atölye: eğitim/farkındalık, üretim ve paylaşım.
Mücadele, mücadele, mücadele. Bu da ancak kadınlar arası dayanışma eğitim/farkındalık, üretim ve paylaşım ayakları olan örgütlenmelerle mümkün.
Kooperatif çatısı altındaki kadınlar arasındaki farklar dayanışmayı nasıl etkiliyor?
Işık: Ortak veya beraber olduğumuz kadınlarla aramızdaki fark salt üretimdeki rollerimizden gelir. Atölyeler aracığıyla aramıza katılan ortaklarımızla ve bizzat üretimin içinde olmayan ancak ayni veya nakdî destek veren ortaklarımızla hep beraber aynı amaç için çalışıyoruz. Amaç ortak olunca bu farklar görünmez oluyor. Kooperatifte herkesin hissesi de oyu da eşit. Kadınlar arasındaki farkların toplumsal cinsiyet algısı ve fırsat eşitsizliğinden kaynaklandığını görüyorum. Farklılıklar bu örgütlenme içinde öne çıkacak olursa nasıl çalışabiliriz ki? Ancak, özellikle seçim zamanlarında, partili kadınlar geliyor buraya. Çakarlı arabalarla, boyunlarında kırmızı fular, çoğunun saçları röfleli. Buraya gelip ne yapmamız gerektiğini söylüyorlar, işaret parmakları havada. Sormuyorlar hiç, kimsiniz, ne yaparsınız diye. Kadının popüler siyasetin vitrinine dönüşmesine tahammül edemiyorum.
Hülya Ülger (Dikiş atölyesi sorumlusu, kooperatif ortağı): Yatay ve eşit ilişkiler açısından oturmuş bir kooperatife geldik. Zeytindalı bu açıdan örnek diyebilirim.
Yalçın: Önceki kooperatifin yönetiminde bazı danışmanlar vardı, hukuk, pazarlama, mali konularında çalışan. Fikirleri ve pozisyonları vardı. Biz ortaklar olarak kooperatifte kararlar alıyoruz, uygulamak istiyoruz. Baktık, “siz kim oluyorsunuz, biz karar veririz” demeye başladılar. Başlarda sessiz sedasız söylediklerini dinleyen bizlerin soru soran, hakkını arayan halleri onlar için tehlike oluşturdu. Çatışmalar başladı. Tıpkı devleti yönetenler gibi, projelerdeki danışmanlar da önce kaosu yaratıp sonra çözüm yolları sunuyormuş gibi yapıyorlar. Zaten bu yüzden yürümedi kooperatif. Burada, ortak olsun olmasın, kimseye böyle yapmıyoruz. Kimsenin işaret parmağını sallamasına izin vermiyoruz.
Dikiş atölyesi nasıl işliyor?
Yalçın: Dikiş atölyesinde çalışmaya naylon poşete karşı bez çantalar yapalım diyerek başladık, ta 2007’de. O gün bugündür farklı amaç ve kullanımlar için çantalar üretiyoruz. Kendi kaynaklarımızla geçiniyoruz. Üç arkadaş sorumluyuz. Ben sosyal işlere bakıyorum, Hülya arkadaşımız tasarımlarımızı yapıyor, Derya arkadaşımız da burayı çekip çeviriyor. İş geldiğinde bizler de makinenin başına geçiyoruz. Her yıl işin maliyetine göre yevmiyeleri düzenleriz. Makineciler 70, diğer çalışanlar 60 lira alır. Bizler de sorumlu olarak çalışıyoruz, aynı parayı alıyoruz. Çantanın birim maliyetinden bu atölyenin giderlerini çıkarıyoruz, mesele aylık atölyenin giderleri 2000-2500 lira, sonra kalanı çalışanlara dağıtıyoruz. İşe göre bazen 10 kadın birden çalışır. Örgü ve oya gruplarımız var, onlar evde çalışır, işi gelip burada alır, buraya teslim ederler. Ben de başlangıçta evden çıkmıyordum, tıpkı bizimle çalışan kadın arkadaşlar gibi. Şimdi bu atölyenin sorumlusuyum ve kooperatif ortağıyım. İlkokul mezunuyum. Evlenince Ankara’ya geldim. İki çocuğum oldu, onları büyütürken yıllar geçti. 1999 ‘da Çağdaş Kadın ve Gençlik Vakfı ile tanıştım. Almış olduğum eğitimler ve kazandığım deneyimlerle hayatım giderek değişmeye başladı. Türkiye’nin birçok iline giderek oradaki kadınlarla buluşup, Türkiye’de kadınların toplumsal sorunlarıyla ilgili fikir alışverişi yaptım. Ekonomik özgürlüğün ve bunun için de örgütlenmenin ne kadar önemli olduğunu kavrayarak Kozadan İpeğe –Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Kooperatifinin kuruluşunda yer aldım. Daha sonra, anlattığım gibi, yolum Zeytindalı ile kesişti. Bu sürecin bende yarattığı dönüşümü burada başka kadınlarda da görmek beni motive ediyor. Bunun için hep büyük bir heyecanla çalışıyorum.
Sokağa dikiş makinesi sesleri geliyordu buradan, bir bakayım dedim, içeri girdim. Giriş o giriş. Önce çocuklarımı kime bırakacağım dedim. Burada büyüdüler. Dikişle sınırlı kalmadık, mantar atölyesi kurduk.
Solmaz Kurt (Mantar eğitimi ve üretimi atölyesi sorumlusu, kooperatif ortağı): Ben de buraya gelip yaşamını değiştirenlerdenim. İki çocuğum var. Evdeydim hep. Evde çalışıyor, çevreme satış yapıyordum. Sokağa dikiş makinesi sesleri geliyordu buradan, bir bakayım dedim, içeri girdim. Giriş o giriş. Baktım bir iki tanıdık kadın arkadaş da burada. Önce çocuklarımı kime bırakacağım dedim. Burada büyüdüler. Dikişle sınırlı kalmadık, mantar atölyesi kurduk. Ben mantar eğitimi ve üretim atölyesi sorumlusuyum mesela
Işık: Mantar turşusu yaptı arkadaşımız, patentini alacağız (Masanın üzerindeki turşuyu göstererek). Atölyelerde hep bir hareket ve bereket var. Gümüş atölyemiz başlangıçta Ulus’ta Kale’deydi şimdi Ayrancı’da. Ulus’tayken Keçiören’den kadınlar geldi. Bir ara sığınma evindeki kadınlara bir kurs açtık. Çalışıyoruz yapılacak çok iş var…
Büyük resme bakıldığında kadınların istihdam verileri erkeklerin yarısından da az. Neredeyse her gün bir kadın cinayeti işleniyor. Yoksulluk kadınlaşıyor. Ne yapmalı kadınlar?
Işık: Mücadele, mücadele, mücadele. Bu da ancak kadınlar arası dayanışma eğitim/farkındalık, üretim ve paylaşım ayakları olan örgütlenmelerle mümkün. Eğitim oranlarına bakıyorsunuz, kız çocuklarının oranı yüksek. İstihdamda kadının adı bile yok. Ne yapılmak isteniyor? Eğitimli anneler mi yetiştiriyorlar? Kadını ekonomik ve sosyal alanda güçlendirmedikçe mücadeleye katamazsınız. Kadın emeğine sahip çıkacak. Nafakada süreyi tartışıyorlar şimdi de. Olur mu öyle şey? Kadını erkeğin eline bakan bir hale getirmek için her şeyi yap, sonra nafakayı tartış. “Kutsal aile”! Nasıl? Erkeğin eline bakan kadınla. Kadınlar saldırıya uğruyor, istismar ediliyor, emeği yok sayılıyor. Kadın başta emeğinin karşılığını alacak, babasının, kocasının, çocuğunun eline bakmayacak, görün bakın nasıl güzelleşiyor her şey.
Aile Bakanlığı’nın 50 bin bez çanta diktireceğini öğrendik. Arada bir reklam ajansı var. Birkaç tasarım yaptık. Beğenildi. Tuzluçayır adını duyunca iptal ettiler siparişi.
Yalçın: Güçlüyüz. Ancak bir yasa, bir politika değiştiğinde öyle olumsuz etkileniyor ki hayatlarımız. Onun için birlik içinde ve örgütlü olmalıyız. Yirmi yıldır kadın mücadelesinin içindeyim. Ancak son yıllarda kadınların birkaç büyük yürüyüş dışında sokağa çıkmamasına çok üzülüyorum. Korkuyoruz çünkü. Kendim için değil yanımdaki genç arkadaş için korkuyorum. Korku imparatorluğu kurulmak isteniyor. Hak savunucuların başına gelenler ortada. Bunlar umut kırıcı gelişmeler; görüyor, duyuyor ve yaşıyoruz. Ne yapıyoruz? Durmuyoruz. Türkiye’nin bugünleri geride bırakacağını umut ediyor ve bunu kadınların yapacağına inanıyoruz. Sorgulamalarla değişecek kaderimiz gibi görünen büyük resim. Sen birine ulaşacaksın o komşusuna. Kadınlara dokunmak gerekiyor. Bunu yaparken de çevremizde kadın çalışmaları yapan arkadaşlara ulaşıyor, onlardan destek istiyoruz.
Eğitimleri nasıl planlıyorsunuz?
Salime Tarihçi (Kadın çalışmaları uzmanı): Tuzluçayır’da yaşıyorum. Kadın çalışmaları alanında, üniversitede çalışıyordum. Çankaya Belediyesi’ne geçtim, oradan emekli oldum. Atölyeye geliyorum. Nurcan ödev veriyor bana. “Şu konuda eğitim ve deneyim paylaşımı var” diyor. Ben de özellikle genç kadın arkadaşları örgütlüyorum, onlarla çalışıyoruz. Bugün olduğu gibi. Kadına yönelik şiddet çalışan genç arkadaşımız (Seray Yılmaz) verdi eğitimi. Eğitim konularını saptarken genel olarak kadının günlük yaşamında, evinde, yöresindeki sorunlara yer veriyoruz. Geçen eğitimin konusu kadınların yaşamını tehdit eden ev kazalarıydı mesela. Yöntemi yine atölye sorumluları ile konuşuyoruz. Mümkün olduğunca yansıtıcı kullanmıyoruz. Yansıtıcıyla yapılan sunumlarda insanlar metinlere veya nesnelere bakmaktan birbirine bakmıyor. Buradaki masanın etrafında kadınlarla toplandığımızda birbirimizi görmeyi, karşılıklı sohbet etmeyi ve beraberce düşünmeyi tercih ediyoruz. Eğitime hazırlık da sunum ve paylaşım da kadın dayanışması çerçevesinde gerçekleşiyor özetle. Bu yöntemin olumlu sonuçlarını da görüyoruz.
Derya Gümüş (Dikiş atölyesi sorumlusu, kooperatif rtağı): Gerçekten eğitimlerin hepimize çok faydası var. Çocukları nedeniyle iş yaşamına ara veren bir kadınım. Burada, atölyede çalışmaya başlayarak evden çıktım. Bir araya gelince ve başka kadınların yaşamına dokununca güçleniyor insan. Keşke diyorum daha gençken başlasaydım bu işlere. Kadınlar yan yana gelmeli ve evden çıkmalı. Onlar bize eve kapatmaya çalışsalar da.
Kooperatif olarak en önemli sorununuz nedir?
Yalçın: Tek kelimeyle pazarlama. Ürünlerimiz hem ham maddesi hem el emeği açısından kaliteli. Şu ana kadar uluslararası kuruluşlardan, sivil toplum kuruluşlarından, yerel yönetimlerden ve projelerden iş aldık. Bez çantalarını diktik. Hiç unutmuyorum birkaç yıl önce, Aile Bakanlığı’nın 50 bin bez çanta diktireceğini öğrendik. Arada bir reklam ajansı var. Birkaç tasarım yaptık. Beğenildi. Genel müdür de beğenmiş. Sonra ajansa bizden söz etmiş. Ajans bizimle tanışmak için adres istemiş. Tuzluçayır adını duyunca iptal ettiler siparişi. Neler hayal etmiştik halbuki. Yeni atölye açıyorduk, yeni kadınlar katılıyordu aramıza. O genel müdüre bir yerde rastladım ve “neden iptal ettiniz siparişi” diye sordum. Yanıt veremedi. Olsun, öfkem soğudu sorunca. (gülüyor)
Çocukları nedeniyle iş yaşamına ara veren bir kadınım. Burada çalışmaya başlayarak evden çıktım. Bir araya gelince ve başka kadınların yaşamına dokununca güçleniyor insan. Keşke diyorum daha gençken başlasaydım bu işlere. Kadınlar yan yana gelmeli ve evden çıkmalı.
Işık: Bizim işimizde aracılar para kazanıyor. Kamu kurumlarının ihalelerine giremiyoruz. Ajanslar giriyor. Halbuki devlet pozitif ayrımcılık yapsa, “kadın kooperatiflerinin üretimlerine öncelik vereceğim” dese sonuç çok farklı olur. Bunu resmi toplantılarda dile getiriyorum. Söze gelince “hanımefendilerin” veya “bayanlarımızın” kooperatifleri var diyorlar. Tabii kadın diyemiyorlar. Peki destekliyor musun, öncelik veriyor musun? Hayır. Fon sağlayan kuruluşlar da “mış gibi” yapıyor. Geçenlerde iki bin kadın kooperatifi içinde aktif olan doksan kadın kooperatifinin ürünlerinin satılacağı e-ticaret ağı projesi hazırladık bir vakfa. Fon sağlayıcı orta ölçekli bir bütçeyi tek bir projeye vermek yerine kaynağı yirmi örgüte böldü. Neden? Logosunun yanında bir-iki örgüt değil, onlarca logo olsun diye. Elbette kaynak paylaşılmalı, ama sürdürülebilir olmalı projeler. Bir iki toplantı göstermelik bir iki etkinlik için kaynaklar heba edilmemeli, yani “mış” gibi yapılmamalı.
Hazır söz buraya gelmişken, kadın kooperatiflerini güçlendirmek ve çeşitlendirmek için neler yapılmalı?
Işık: Yaşamın ekonomi politiği basit “kurtuluş yok tek başına”. Bu yüzden kooperatif çatısı altında örgütlüyüz. Son derece evrensel bir örgütlenme modeli bu. Kalkınmada Kadın Hakları Derneğinin (AWID: Association for Women’s Rights in Development) dokuz bine yakın üyesinden biriyiz. Uluslararası toplantılarda birçok kadın kooperatiflerine rastlıyoruz. Üretim ve tüketim kooperatifleri kadar tematik alanlarda kurulmuş olanlar var. Mesela Şili’de su hakları için kurulmuş bir kadın kooperatifi veya Taylan’da seks işçisi kadınların sağlık sorunları için örgütlenmiş kooperatif gibi. Bizde de böyle dünyanın sorunlarına sahip çıkan veya mesleki dayanışmayı öne çıkaran, emekçi kadınları bir araya getiren kooperatifler kurulabilir. Geçenlerde bir toplantıda WhatsApp ağlarımızdaki “60 kadar kooperatif bir araya gelsek bir dükkân kiralasak, ürünlerimiz satışa sunsak” dedim. İlgiyle karşılandı, ancak kadınlar yine de risk almak istemiyorlar. Biz kadınlar okyanusu aşıyoruz, bakıyorsun gelip bir bardak suda boğuluyoruz. Ticari anlamda risk almıyoruz.
Yalçın: Özellikle geçim derdindeki kadın nasıl risk alsın?
Işık: Siz nasıl aldınız bu atölyeyi kurarken?
Yalçın: Bizimki gibi deli cesareti gerek. (gülüyor)
Tarihçi: Yeri gelmişken, bir kadın çalışmasında kadınlarla risk almayı konuştuk. Kadınların cinsiyet rolleri üzerinden karar verici olmadıkları için risk almaktan çekindiklerini gördük. “Ben bilmem, eşim bilir” derken karar vermek ve risk almaktan kaçındıkların görebilirsiniz.
Hülya Ülger: Risk yönetimi, gelir gider dengesi çok önemli kooperatiflerde. Bundan önceki kooperatif deneyimimizde özellikle Nurcan ile çatışıyorduk bu konularda.
Yalçın: Ben hep gezelim-görelim, tanışalım diyordum. En önemli işin sosyal ağlar kurmak olduğunu söylüyordum.
Ülger: Atölyenin ilk kirasını ödeyemediğimizde Nurcan anladı ekonominin önemini. (gülüyor)
Yalçın: İkimizin de haklı olduğu gördük zaman içinde. Hem ekonomi hem de sosyal ağlar kurmak önemli.
Işık: Sosyal ağlarımızı genişletmek için zaman zaman yeni kurulan kooperatiflere gidiyoruz, deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Hepsine aynı şeyi söylüyorum: “Kendi öz gücünüzü, emeğinizi, aklınızı yan yana getirin. Özgün bir üretiminiz ve hikâyeniz olsun”.
Yalçın: İnsanların beraber zaman geçirmesi birbirini tanıması çok önemli. Kooperatif çatısı altında girmeden önce ortaklar güvenmeliler birbirlerine. Türkü söylesinler, yemek yapıp beraberce yesinler, parayı paylaşsınlar, dayanışmacı olsunlar. Örgütlenmenin ilk adımı bence bu.
Son olarak hedef ve hayallerinizi öğrenebilir miyiz?
Işık: Atölyelerimizi çoğaltmak ve bir de satış mekânımız olsun istiyoruz. Atölyelerde çalışan kadınlara kreş açmak, yaşlı bakım evi kurmak istiyoruz. Kooperatiflerde ortaklık varislere devroluyor. Bizden sonra genç kadınlar devam ettirir, umut ederim ki. Yeni ortaklarımız olur. Kadınlarla el ele kadınlar için çalışacağız. Amacımız da hedefimiz de hayalimiz de bu.