DİYARBAKIR’DA AİLELERİN “KAYIP ÇOCUKLAR” EYLEMİ

Özgür Amed
11 Eylül 2019
SATIRBAŞLARI

Çocuklarının dağa kaçırıldığı iddiasıyla bir grup ailenin HDP Diyarbakır il binası önünde yaptıkları oturma eylemi sürüyor. Alperen Ocakları’ndan Ensar Vakfı’na, geniş bir yelpazenin ziyaretçisi olduğu eylemin başlangıç noktasına, öne çıkan isimlerine, iktidarın ve muhalefet partilerinin tutumlarına yakından bakmak üzere Diyarbakır’a bağlanıyoruz…  

Amed sokaklarında “Kendimi iyi hissetmiyorum, bu aralar kendimi kaybetmiş gibiyim. HDP İl binası önüne gitsem yardımcı olurlar mı?” diyalogları artık rutin bir sohbet. Çocuğu olan, olmayan, umudu tükenen, maddi manevi bir kayıp hissi yaşayan soluğu HDP önünde almaya kararlı gibi. HDP’yi kapatma girişimi olarak kurgulanan bu tanıdık filmin tekrar gösterime sokulmasının iyi olduğunu düşünenler de yok değil.

HDP’nin zaten bir umut olduğunu, ama bu şartlar altında, bu kadar hızla ülkedeki her kesimin umudu haline geleceğini kestiremeyeceğini iddia eden bir arkadaşım da pozitif düşünenlerden.

Ortam gergin, konuya geçelim diyorsanız söyleyecek başka şeyler de var elbet. Bir yandan da yok…

Çünkü durum o kadar absürt bir hal aldı ki, ne dense havada asılı kalıyor. Misal, en son Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk HDP binası önüne gitti. Bakan aileleri kucaklarken, yan tarafta bekleyen “anneler”den Ayten Elhamam çocuğunun kaybolmasıyla ilgili şüphelendiği bir kimse olmadığını belirterek ATV’de yayınlanan Müge Anlı’nın programından bir sonuç alamayınca il binası önüne geldiğini söylüyor. Sebep olarak da binanın önündeki basının ilgisini gösteriyor.

Doğru diyor, havuz medyası hiç olmadığı kadar “habercilik” yapıyor! Sadece il binası önünde değil, şehrin popüler bölgelerinde hiç olmadığı kadar AA, A Haber, Kanal D, Yenişafak, Akit logolu kameralara rastlıyorsunuz. Bol canlı yayınlı ve dramatik aktarımlardan sonra soluğu surlara yakın ciğercilerde, kadayıfçılarda alıyorlar. Herkesin aradığı başka, ne diyelim!

Mayıs 2014’ten Kasım 2015’e

Müsaadenizle bandı şimdi biraz geriye saralım.

Bu tarz bir eylem elbette ilk defa olmuyor. Hatırlanacağı üzere, Mayıs 2014’te de aynı şey olmuştu. Bir grup aile Barış ve Demokrasi Partisi’ne (BDP) gidip çocuklarını sorduklarını, ama saldırıya uğradıklarını iddia etmişti. Bundan ötürü de bugün kayyumlu durumda olan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde oturma eylemine geçmişlerdi.

Ailelerden biri “oğlumuz üç gün önce dağa kaldırıldı, getirin” diyordu. Aileler oturma eylemi yapınca dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan grup toplantısında “BDP ve HDP Kandil’e gidip çocukları geri getirsin” demişti. BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da annelerle bir araya gelmiş ve çağrılarda bulunmuştu. Eylem uzayınca PKK de duruma müdahil olmuş ve sert bir yazılı açıklama yaparak kimsenin çocuğunu zorla alıkoyma gibi bir durumlarının olmadığını, olamayacağını söylemişti.

2015’te HDP ile olan Meclis görüşmesinde “lütfen yardımcı olun” diyen Şevket Altıntaş, şu an oğlunu HDP’den talep ediyor. 2015’te BBC’ye verdiği mülâkatta devlete sitem ediyor, “Reklam malzemesi olarak kullanılıyoruz” diyordu. HDP önünde dev bayraklar açarak poz veren babanın bu eleştirilerinden neden vazgeçtiğini kestirmek zor.

O günlerde medyada özel savaş diline biraz daha hız verilmiş, annelerin eylemi BDP’ye tepki şeklinde örgütlenmeye doğru çekilmişti. Belediye önündeki eylemler bir sonuca varmadan kısa sürede sonlanmıştı. Hatta Türk Eğitim-Sen gibi kurumlar sert açıklamalar yaparak bu durumdan ötürü çözüm sürecinin bitirilmesini talep etmişti. Ailelerin durumuna ilişkin arayışlar Meclis’te de sürüyordu.

Bir yıl sonrasına bakalım, Kasım 2015’e…

Hatırlanacağı üzere, temmuz ayının son haftasında Ceylanpınar’da bir cinayet işlenmiş ve bu bahane edilerek çözüm süreci hepten savaş sürecine çekilmişti. Çocukları asker veya polis olarak PKK’nin eline geçen aileler Meclis’teki partilerden randevular almış, görüşmeler yapmak istemişti. HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken ve Osman Baydemir aileleri kabul etmiş, “Bir an önce bir çatışmasızlık ortamı sağlanmalı, kalıcı bir ateşkes durumu yaratılmalı. Kentlerde, kırlarda, dağlarda sürdürülen operasyonlar durdurulmalıdenmişti. (26 Kasım 2015)

Şevket Altıntaş, Hacire Akar ve oğullar

Meclis’te HDP ile görüşmede söz alan ve konuşan kişilerden biri de Şevket Altıntaş’tır. Oğlu Müslüm Altıntaş 2 Ekim 2015’te Erzincan’daki birliğine giderken kaçırılan bir asker. Şevket Altıntaş, HDP il binası önünde eylem yapan ailelerin arasında yer alıyor. 2015’te HDP ile olan Meclis görüşmesinde “lütfen yardımcı olun” diyen Altıntaş, şu an oğlunu HDP’den talep ediyor.

Daha da ilginci, 2015’te BBC’ye verdiği mülâkatta devlete sitem ediyor, “Reklam malzemesi olarak kullanılıyoruz. Hükümet de konuya gerektiği kadar ağırlık vermedidiyordu.

İki yıl sonra, 6 Ekim 2017’de yine konuyla ilgili verdiği bir başka mülâkatta devletin sadece sabır dilediğini söylüyor, oğlu asker değil de yüksek rütbeli biri olsaydı böyle davranılmayacağını iddia ediyordu: “Devlet çocuklarımızı geri getirmek için artık gerçekten çaba göstermelidir. Devlet yetkilileri fedakârlık etsin. PKK’nin elinde olan asker ve polislerden birisi yüksek düzey devlet yetkilisinin çocuğu olsaydı, devlet farklı davranırdı.”

Trabzon’dan gelenlerle HDP önünde dev bayraklar açarak poz veren babanın bu eleştirilerinden neden vazgeçtiğini, onun gözünde neyin değiştiğini kestirmek zor.

HDP il binası önüne geçersek…

Hacire Akar, oğlunun parti binasına girdikten sonra bir daha çıkmadığını ve buradan dağa kaçırıldığını iddia etti, oturma eylemine başladı. Fakat ertesi gün, kaçırıldığı iddia edilen Mehmet Akar ortaya çıktı, ailesi tarafından zorla evlendirilmek istenmesi üzerine evden kaçtığını açıkladı.

70 yaşındaki Hacire Akar 22 Ağustos 2019’da, 21 yaşındaki oğlu Mehmet Akar’ın dağa kaçırıldığı iddiasıyla Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne giderek kayıp müracaatında bulundu. Müracaatın ardından, ne hikmetse, soluğu HDP Diyarbakır il binasında alan Hacire Akar oğlunun parti binasına girdikten sonra bir daha çıkmadığını ve buradan dağa kaçırıldığını iddia etti, oturma eylemine başladı. Kentte kayyum eylemlerinin en sıcak zamanlarına denk gelen bu eyleme Anadolu Ajansı dört elle sarıldı. Fakat ertesi gün, kaçırıldığı iddia edilen Mehmet Akar ortaya çıktı, hakkındaki iddiaların yalan olduğunu, ailesi tarafından zorla evlendirilmek istenmesi üzerine evden kaçtığını Mezopotamya Ajansı’na açıkladı.

Bu durum üzerine eylem sonlandı. Erdoğan 25 Ağustos’ta Hacire Akar’ı arayıp tebrik etti. Fakat ne olduysa, 3 Eylül’de dört aile daha geldi HDP il binası önüne. Eylem o günden beri sürüyor.

3 Eylül’de bina önüne gelip oturanlardan biri olan Remziye Akkoyunlu için özel bir parantez açmakta fayda var. Çünkü 6 Eylül’de, çocuğunun dağa gönderildiğini iddia ederek eylem yapan Remziye Akkoyunlu’nun 6-7 Ekim olaylarından yargılanıp ceza alan ve şu an Bolu Cezaevi’nde tutukluluğu devam eden oğlu Mecrun Akkoyunlu’nun intihar girişimi haberi geldi. Mecrun Akkoyunlu’nun, koğuş arkadaşlarının müdahale etmesiyle Bolu Devlet Hastanesi’ne kaldırıldığı ve midesinin yıkandığı öğrenildi. Çarşamba günü açık görüşe giden aileler aracılığıyla ailesine bilgi verildiği ve tekrar intihar teşebbüsünde bulunma ihtimali nedeniyle tek kişilik hücreye konduğu belirtildi. Tedavisi tamamlanan Akkoyunlu koğuş arkadaşları aracılığıyla annesine “Eğer HDP binası önünden kalkmazsa tekrar intihar edeceğim. Bugün olmazsa yarın” diye mesaj ilettiği belirtildi.

Akşener ve devlet aklı

HDP önündeki eyleme dair çeşitli kesimlerden açıklamalar geldi. En sert tepki İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in olsa gerek. Yazılı bir açıklama yapan Akşener “Devletin görevi, bu çaresizlikten propaganda üretmek değil, hukuken gereğini yapmak ve anneleri evlatlarına kavuşturmaktır” diyerek yönetim zafiyeti olduğuna işaret etti.

Devamında ise “Annelerimiz devletin kapısı yerine parti kapısına gittikçe, o partiye ‘Devlet’ misyonu biçiyorsunuz. Türkiye böylesine sahipsiz, insanımız böylesine çaresiz duruma düşürülemez. Devlet kapısından beklenmesi gerekenler bir parti kapısında çaresizlik feryadına dönüşemez” dedi. Bu açıklamaya ilk tepkiyi havuz medyasından gazeteler verdi. “Acılı annelerin feryadına günlerdir sessiz kalmakla” ve “PKK ve onun siyasi uzantısı konumundaki HDP’ye tek bir söz dahi etmemekle” suçlandı Akşener.

6 Eylül’de çocuğunun dağa gönderildiğini iddia ederek eylem yapan Remziye Akkoyunlu’nun Bolu Cezaevi’nde tutukluluğu devam eden oğlu Mecrun Akkoyunlu’nun intihar girişimi haberi geldi. Tedavisi tamamlanan Akkoyunlu koğuş arkadaşları aracılığıyla annesine bir mesaj iletti ve “HDP binası önünden kalkmazsa tekrar intihar edeceğim” dedi.

Akşener’in çıkışı dikkate değer, çünkü devletin sürekliliğini esas alan, küçük hesaplara kurban edilemeyen devlet geleneğini “uzun süre” içeriden gören ve ona göre adım atan anlayışı vurgulayarak “devlet aklını” Erdoğan’a hatırlattı.

Diğer dikkate değer bir açıklama da Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’ndan geldi. Yaptığı bir konuşmada “Siz ‘Cumartesi Anneleri’ni bir kenara attınız, onların sesine kulaklarınızı kapattınız. Şimdi HDP önünde bekleyen anneleri her gün televizyonlardan indirmiyorsunuz” diyerek eleştirdi.

HDP’nin çağrısı ve savcılığın cevabı

Merakla beklenen noktalardan biri de HDP’nin ne yapacağı veya ne yapmayı düşündüğüydü!

HDP çeşitli açıklamalar yaptı. En son, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) adına yapılan kapsamlı açıklamada “Ailelerin yaptıkları açıklamalardan anlaşıldığı üzere, bu yönlendirme açık bir şekilde İçişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı tarafından yapılıyor. Bu yönlendirme ilk günden beri iktidar medyası tarafından köpürtülerek kamuoyunda HDP hakkında bir algı yaratılmaya çalışılıyor” dendi.

Bu açıklamadan kısa süre önce de, yine HDP Diyarbakır il örgütü “Parlamentoda grubu bulunan bütün partilere açık çağrımızdır, herkes elini taşın altına koysun, parlamentoda ortak bir heyet oluşturalım” diyerek çağrıda bulunmuştu.

Bu açıklamalara cevap çok hızlı geldi. Ve cevabı ilgili merciler değil, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı verdi: HDP Diyarbakır il ve ilçe yöneticileri hakkında soruşturma başlattı. HDP bu soruşturmaya “Sorun politiktir, savcılarla aşılamaz. Bu soruşturma, ikiyüzlü, hiçbir samimiyeti olmayan iktidar mensuplarının sergiledikleri oyunun bir parçasıdır” karşılığını verdi.

Ailelerin “çocuklarımız kaçırıldı, onları istiyoruz” iddiasıyla yaptığı eylem yandaş medya tarafından da canlı yayınlarla ânı ânına aktarılıyor. Demeçler akla zarar, ama kimse satır aralarındaki çelişkilerle ilgilenmiyor. En azından siyasetin en üst noktasından dillendirilen bir konu olarak algı başka türlü işletiliyor. AKP şimdi sahip olduğu tüm sosyo-ideolojik ağı HDP il binası önüne yığmaya çalışıyor. Sosyal medya üzerinden “sanatçılara” çağrı yapılıyor.

Aynı çağrıları yapan ve ısrarla herkesi buraya davet eden bir diğer parti de Vatan Partisi. Hatta Vatan Partililer HDP il binası önüne giderek açıklama yapmak istemiş, arbede çıkmıştı. Alperen Ocakları’ndan Ensar Vakfı’na, geniş bir ziyaret skalası var! Yarın öbür gün kimlerin buralara akın edeceği şimdilik belirsiz. Fakat domino etkisi gereği, tanınmış yüzlerin bu görsel şölende yer almasıyla sıraya girecek kişilerin ve grupların sayısının da artacağı beklentisi hâkim AKP-MHP blokunda. En azından arzuları bu yönde.

HDP Diyarbakır İl Örgütü “Parlamentoda grubu bulunan bütün partilere açık çağrımızdır, herkes elini taşın altına koysun, parlamentoda ortak bir heyet oluşturalım” diyerek çağrı yaptı. Cevabı Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı verdi ve HDP Diyarbakır il ve ilçe yöneticileri hakkında soruşturma başlattı.

“Söylem gaspı” politikası

Eylemin ideolojik hattını görsel ve yazılı iki ayak üzerine kuran iktidar, görsel kısmı Anadolu Ajansı üzerinden hallederken, yazılı kısmı SETA ve yazarları üstlenmiş durumda. Bir günde en az beş analize denk gelmek mümkün. SETA çalışanlarının TV’lerde yaptıkları yorumlar haber olarak veriliyor. Yoğun bir duygu ekonomisi üzerinden her kesime yüklenerek söylem geliştiriliyor.

Eylemin nitelik ve biçimine dair sosyal medya üzerinden de kıyasıya bir mücadele var. Bu alandaki tartışmalara bakıldığında, tekrardan AKP’nin söylem kurucu özneliğine kulaç atma özlemi görülebiliyor.

Söylemi belirleyen olmak 17 yıllık iktidarın amentüsü gibi. Örgütleyip kurumsallaştırdıkları iktidar ağlarını, kendi yarattıkları “entelektüel” sınıfı ve basın ordusuyla pekiştirip aktüalitenin çerçevesini sürekli çizen konumda olmaya çalıştılar. Bu çaba rant ilişkilerini sürdürmenin bir yoluydu ve halen devam ediyor.

Diğer ve belki de en önemli husus, söylem kurma çabalarına eşlik eden “söylem gaspı” politikası. AKP ve onun bünyesinde tezahür eden siyasi aklın en belirgin özelliği muhalefetin söylemini, kelimelerini, sözlerini çalması; sadece sözleri değil, eylemlerini de çaldı. Mesela, iktidar tarafından çok yoğun bir “anneler direniyor” söylemi var. “Annelere neden yardımcı olmuyorsunuz, neden onları desteklemiyorsunuz? Anneler isyanda!” serzenişleri gırla gidiyor.

HDP il binası önündeki eylem kısa süre önce Türkiye’yi ayağa kaldıran açlık grevi direnişiyle ortaya çıkan ve öncülüğünü annelerin yaptığı eylem tarzına karşı konumlanıyor. AKP onları sarsan her eylemi taklit eden bir eylem geliştiriyor ve bir önceki eyleme destek verenlere bu durum üzerinden yüklenerek, ısrarla “hadi buyurun, dün öyle diyordunuz, şimdi neden demiyorsunuz/yapmıyorsunuz” kalıbıyla kendisini meşrulaştırmaya, sahte hakikatini genişletmeye, aklamaya ve tabanını zinde tutmaya çabalıyor.

AKP tüm bunları yaparken kendini hep “söylem etiği”nin dışında tutuyor. Söylenenlere ve yapılan çağrılara bakarsak, bunun HDP’yi zorda bırakarak siyasal tasfiyeye sürükleme hayallerinin dışında, cumartesi anneleri-direnen anneler hakikatine karşı kendi “annelerini” yaratma fantezisi olduğu söylenebilir. 

Arka kapı ve ön kapı

Şimdi gelin, “kayıplar” hakkında ajanslara düşen şu iki habere bakalım:

Urfa’nın Suruç ilçe merkezinde 14 Haziran 2018 tarihinde AKP’nin Urfa milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın korumalarının ve yakınlarının saldırısı sonucu iki oğlunu ve eşini kaybeden anne Emine Şenyaşar ve saldırıda yaralı kurtulan oğlu Ferit Şenyaşar yargı sürecinde ilerleme olmadığını belirterek 10 Eylül’de Urfa Adliyesi önünde oturma eylemi başlattı. Bitlis’in Yukarı Ölek (Oleka Jor) kırsalında bulunan Garzan Mezarlığı’ndan 19 Aralık 2017 tarihinde 267 cenaze çıkarıldı. Cenazeler ailelere verilmiyor. Garzan Mezarlığı’ndan çıkarılan cenazelerin ailelerine verilmemesi üzerine, 11 Eylül’de avukat Serhat Çakmak insanlık suçu işlendiğini belirterek BM İnsan Hakları Komiserliği’ne başvurmaya hazırlandıklarını söyledi.

Demokratik, sağduyulu tüm çağrılara şimdilik kapılar kapalı. Ama nedense HDP il binasının olmayan arka kapısı açık! HDP il binasının olmayan arka kapısından mağduriyet devşirenler 9 Eylül günü Kızıltepe JİTEM davasında, ön kapıdan salıverdi herkesi.

Çözüm arayacaksak, çocuklarımızı koruyacaksak bu kapılarla yüzleşerek başlayabiliriz.

^