“Sovyet” sözcüğünün toplumsal hafızanın arka raflarına itildiği günümüzde İzmir’de bu adla bir mekân açmaya nasıl karar verdiniz?
Bora Erdinç: Üniversiteyi bitirdikten sonra kısa bir süreliğine Hollanda’ya gittim. Hollanda’daki yaşam bana hiç uygun gelmedi. Ardından Rusça öğrenmek için Moskova’ya gitme fırsatım oldu. Eşim Daniela’yla 2006’da orada tanıştık. Dil kursunun ardından Rusya’da farklı işlerde çalıştım. 2008 krizinden sonra çalışma koşulları çok zorlaşınca 2010’da eşimin memleketi Almanya’ya, Berlin’e taşındık. Berlin’de yaklaşık dokuz yıl yaşadım. Ama Sovyet ve Rus kültürü aklımdan hiç çıkmadı. Batı pek ilgimi çekmiyordu. Fırsat buldukça eski SSCB ülkelerindeki pazarları gezdim, o dönemin sembolü olan eşyalar, görsel malzemeler topladım. Berlin’de SSCB’yle ilgili ürünler sattığımız Soviet Gallery isimli bir galeri açtık. Sovyetler üzerine kültürel etkinlikler düzenlediğimiz bir kafemiz de vardı. Kameralı Adam gibi Sovyet filmlerini gösteriyor, sergiler düzenliyorduk. Mesela, Baltık ülkelerinde Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra terk edilmiş metruk yapılar üzerine bir fotoğraf sergisi açtık. Tüm çabamıza rağmen galeri pek tutmadı. Demokratik Almanya Cumhuriyeti (DDR) geçmişine duyulan mesafenin bunda etkili olduğunu düşünüyorum.Bir süre sonra galeriyi kapatmak zorunda kaldık. Bir yıl Arjantin’in ardından İzmir’e taşındık.
Galeriyi birlikte kurduğumuz Metin abiyle (Birecikligil) Gaziantep’te benim öğrenci olduğum, onun ise reklam işleriyle uğraştığı yıllardan tanışıyoruz. Metin abi tabelacılıktan geliyor, ama birçok alanda çalışmaları var, dergi sayfalarından kolajlar üretiyor, fırça işçiliği, duvar ressamlığı yapıyor, ney çalmayı öğretiyor. İzmir’de hem onun hem bizim çalışmalarımızı sergileyebileceğimiz, etkinlikler düzenleyebileceğimiz bir platform kuralım istedik. Daniela’nın Deutsch.und adını verdiği konuşma kulübü, sokak fotoğrafçılığı ve tiyatro atölyesi gibi farklı etkinliklerle Almanca öğrettiği bir sanat projesi var. Daha önce Almanya’da etkinlikler düzenliyordu. Böylece Soviet Gallery’yi bu sefer İzmir’de açtık. Daniela’nın projesi dahilinde DDR üzerine bir fotoğraf sergisi düşünüyoruz.
Sovyetler Birliği’yle ilgili tek bildiğimiz yüzölçümü açısından dünyanın en büyük ülkesi olduğuydu. Orada sanatsal ve bilimsel üretim nasıldı, insanlar nasıl yaşıyordu, hiçbir şey öğrenmemiştik. “Demir perde” diye bir tanımlama vardı.
Sovyet tarihine, kültürüne bu merakınız nereden geliyor?
Sol görüşlü bir ailede büyüdüm, Sovyet kültürüne merakım daha çocukluktan başlamıştı. Okullarda Sovyetler’den hiç söz edilmiyordu. Tek bildiğimiz yüzölçümü açısından dünyanın en büyük ülkesi olduğuydu. Orada sanatsal ve bilimsel üretim nasıldı, insanlar nasıl yaşıyordu, hiçbir şey anlatılmıyordu. “Demir perde” diye bir tanımlama vardı. Üniversitede işletme bölümünde okurken de sosyalist ekonomiyle ilgili neredeyse hiçbir şey öğretilmedi. Piyasa ekonomisi üzerine onca şey öğrenmemize rağmen, sosyalist ekonomi nasıldır, Yeni Ekonomi Politikası (NEP) nedir, nasıl işler, tek kelime bile işitmedik. Çehov, Gorki ve Dostoyevski okuyordum. Rusçamı geliştirince Sovyet deneyimini, kültürünü doğrudan anlama fırsatı buldum.
Bugünün Moskova’sında SSCB’nin izleri en çok nerelerde, ne kadar görülüyor?
Moskova’da Sovyetler’in etkisi mimaride hemen hissediliyor. Sovyetler Birliği döneminden pek çok ihtişamlı bina ve heykel tüm kente yayılmış. Türkiye’den alışkın olmadığımız geniş yollarla örülü bütün kent. Sovyetler’in büyük bir başarısı da uzun süre dünyanın en geniş metro ağı konumunda yer alan Moskova metrosu. Her metro istasyonu estetik açıdan ince detaylara sahip. Mesela kimya element tablosunu hazırlayan Rus kimyager Dmitri Mendeleev’e adanmış Mendeleyevskaya durağı gibi çok görkemli duraklar mevcut. Sovyet propagandasına yönelik mozaikler sergilenmeye devam ediyor. Bu anlamda Rusya Ukrayna’dan çok farklı. Ukrayna sahip çıkmak bir yana, NATO’ya, AB’ye girmek için geçmişini tamamen silmekten çekinmemiş. Orada Sovyetler’le ilgili her türlü propaganda yasak. “Demontaj” diye adlandırdıkları kampanyayla tüm Sovyet heykellerini, sembollerini kaldırdılar. Hatta abartıp II. Dünya Savaşı kahramanlarının heykellerini bile kaldırmaya kalktılar, ancak halk izin vermedi. Baltık ülkeleri Letonya ve Litvanya’yı da gezme fırsatı buldum. Orada böyle bir Sovyet düşmanlığı görmedim. İki ülke de kendilerini Avrupa Birliği perspektifinden görüyor, ama Sovyet geçmişlerini sahiplenmekten de geri durmuyorlar.
Eski Sovyet afişlerinden bir sergi hazırlığımız var. Bu sergide Batı’da yapılanın tersini yapacağız: Batı’nın sınıflı toplumları, tüketim kültürü, bayağı sanatıyla alay eden Sovyet afişlerini sergileyeceğiz.
İzmir’deki Soviet Gallery’de neler yapmak istiyorsunuz?
Galerinin açılışını Ladalands sergisiyle yaptık. Ladalands’de fotoğrafçı Engin Güneysu Sovyetler Birliği’nde 1970’te üretilmeye başlayan ve “halkın aracı” diye bilinen Lada marka arabaların izini sürüyor. Lada marka araçlar Sovyetler Birliği’nin dört bir yanında kullanılmış, ambargo koşulları altındaki Küba’ya da gönderilmiş. Bugün hâlâ Küba’da bolca Lada’ya rastlanabiliyor. Engin sergi için beş ülkede Lada araçları insan manzaralarıyla birlikte fotoğrafladı
Galeride uluslararası sergilere, etkinliklere yer vermek, İzmir’e daha önce ulaşmamış sanatçıları misafir etmek istiyoruz. Ayrıca, buradaki sanatçıların Bakü, Saint Petersburg gibi farklı şehirlerde çalışmalarını sergileyebilmelerine yardım etmek istiyoruz. Bir arkadaşımız Rusça kursu verecek galeride. Ladalands sergisinin ardından Ahmet Sel’in Moskova İnsanları başlıklı fotoğraf sergisini açacağız. Sel sergide yer alan fotoğrafları Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından ‘90’larda çekmiş. Eski Sovyet afişlerinden bir sergi hazırlığımız var. Bu sergiyi özellikle önemsiyoruz, çünkü Batı’da Sovyet karşıtı propaganda materyallerine çok sık rastlıyoruz. Biz sergide tersini yapacağız: Batı’nın sınıflı toplumları, tüketim kültürü, bayağı sanatıyla alay eden Sovyet afişlerini sergileyeceğiz. Sovyet film akşamları düzenleyeceğiz, tematik film programları yapacağız. Sovyet rock gecelerine de başladık.
Sovyet rock müziğiyle nasıl tanıştınız?
Berlin’de yaşarken Sovyet rock’ını dinlemeye başladım. İzlediğim filmlerin etkisi oldu. Önceleri Renata Litvinova’nın Tanrıça: Nasıl Aşık Oldum gibi filmlerinin müziğini yapan, tüm Sovyet coğrafyasından ünlü Zemfira gibi müzisyenleri dinliyordum. Zemfira 2000 sonrası Rusya’daki en önemli rockçılardan. Rusya’nın Şebnem Ferah’ı diyebiliriz. Kirill Serebrennikov’un Leningrad’ın 1980’lerdeki underground müzik âlemini anlattığı Leto filmini izledikten sonra Sovyet rockını araştırmaya başladım. Filmde Rusların efsane grubu Kino ve vokalisti Viktor Tsoi’nin hayatı anlatılıyor. O da Batı’daki pek çok müzisyen gibi 27 yaşında hayatını kaybedenlerden; bir araba kazasında ölüyor. Victor Tsoi’nin arkadaşı Mike’ın grubu Zoopark da iyi. Zoopark’ın müziği ve anlatısı Kino’ya kıyasla o dönemki Sovyet rejimiyle daha barışık. Mashina Vremeni, Aquarium, Agatha Christie aklıma ilk gelen gruplar arasında. Sovyet rock’ının yükseldiği dönem SSCB’nin çöküşe geçtiği ‘80’lere denk geliyor. Beatles, Doors ve Pink Floyd’un Sovyet rockı üzerinde etkisi büyük. Ancak özgürlük, anarşi temalarından ziyade, hikâyeler klasik Rus edebiyatının temalarını barındırıyor. Bolca aşk da var. Zaten o dönemde her istediklerini dile getirmeleri pek mümkün değildi. Sovyet rock müziği 1960’larda da var, ama ‘80’lerin ikliminde hızla yaygınlaşıyor. Mashina Vremeni gibi bazı gruplar ‘70’lerden beri müzik yapmaya devam ediyor. Galeride bu müzikleri de birlikte dinlemek, keşfetmek işitiyoruz.