Son yıllarda hayatımızdan çıkan güzel şeylerin başında üniversite şenlikleri geliyor. On binlerce öğrencinin hapiste olduğu, öğretim görevlilerinin bir kararnameyle işlerinden atılıp hapisle yargılandığı bu çağda, sene boyu verilen emeğin yine öğrencilerin emeği olan bir karnavalla taçlandırılması demek olan bu şenlikler birer birer sönümlendirildi, içeriğinden arındırıldı veya yasaklandı. Bu gidişata direnebilen üniversitelerden ODTÜ’nün “kayyum rektör”ünün ödenek kıtlığı gerekçesiyle bu sene bahar şenliğinin yapılmayacağını duyurmasının ardından başlayan öğrenci direnişi ve gönüllülük kampanyası, sadece ODTÜ’nün değil, üniversite fikrinin, şenlik gibi bir hak ve geleneğin ve öğrenci özerkliğinin de savunulması anlamına geliyordu. Peki bu direniş bize ODTÜ tarihi ve temsil ettiği değerler açısından ne söylüyor? İktidar neden bu okuldan hoşlanmıyor, yeni rektör ne yapmak istiyor? Yakın plan yapıyoruz…
Sürekli çiseleyen, arada bir hızlanan yağmura rağmen rektörlük binasının önü silme dolu. Öğrencilerin orada niçin toplandıklarını bilmeseniz, bir karnavalda olduğunuzu zannedebilirsiniz. Eğlenceli, keyifli, ama bir o kadar da kararlı ve umutlu bir gençlik rüzgârını ânında hissediyorsunuz ve bu hava sizi de içine çekiveriyor hemen.
Tiyatro Topluluğu’nun ritm atölyesinden öğrenciler, ortada küçük bir halka oluşturmuşlar ve basit aletleriyle coşuyor ve coşturuyorlar. Zıplayanlar, dans edenler ve heyecanla sohbet edenlerin güleryüzlü enerjisi, yağmurlu ve kapalı havayı günlük güneşlik hissetmenizi sağlıyor.
Etrafta az da olsa eski mezunlar var. Rektörün o gün mezunlara koyduğu kampüse giriş yasağını delmeyi başarıp okula girebilmişler. Hepsi de sanki kendi öğrencilik zamanlarındaki eylemlerin canlanan hatıralarıyla, kırlaşmış saçlarına inat çok daha genç gözüküyorlar.
“Kayyum rektör” yerel seçimler öncesinde üç ay boyunca kampüste öğrencilerin siyasi etkinliklerini yasakladı. Öğrencileri sindirmek ve etkinlikleri engellemek için polisin kampüse girmesine izin verdi. TÜBİTAK ödüllerine aday olan bir öğretim üyesinden, Saray’daki törene katılma taahhüdü istedi.
Büyük kalabalığın içinde öğretim üyeleri de var. Hem öğrencilerine destek oluyorlar hem de gelişmeler hakkında bilgi alıyorlar. Öğrencilerin pek aldırdığı yok, ama onlar polislerin kampüs girişinde otobüsler içinde hazır bekletiliyor olmasının tedirginliğini de yaşıyorlar.
Ve tabii Özel Güvenlik Birimi’nin (ÖGB) istihbaratçı gediklileri de etrafta yerlerini almışlar. Ama sanki önceki eylemlerde olduğu kadar cevval gözükmüyorlar, göze batan öğrencilerin yakın plan fotoğraflarını çekme gayreti içinde değiller bu kez. Hatta arada bir “kaytarıp” arka taraftaki saçakların altına kaçarak yağmurdan korunmaya çalışıyorlar.
Olanak yoksa biz varız!
Kimi dans eden, kimi halay çeken öğrenciler ritm atölyesi sanatçılarının verdiği tempoya uygun olarak haykırıyorlar: “Olanak yoksa biz varız!”
“Olanak yoksa biz varız”, birkaç gün önce sosyal medyada kendiliğinden ortaya çıkan bir slogan. ODTÜ rektörü Verşan Kök, bu yıl 33’üncüsü yapılacak olan bahar şenliğini iptal ettiğini ilan ederken “idari ve teknik olanaksızlık” gerekçesini göstermişti. “Olanak yoksa biz varız”, işte bu bahaneye karşı bir cevaptı.
Rektör Verşan Kök, öğrencilere gönderdiği e-posta mesajıyla bahar şenliğinin iptal edildiğini ilan eder etmez öğrenciler hemen #ŞenliğineSahipÇık diye kampanya başlattılar. Kampanya, ODTÜ sınırlarını aşarak toplumun her kesiminden büyük bir sempati ve destekle karşılandı.
Ve onlarca sanatçı bütün masraflarını kendileri karşılayarak ücretsiz sahne alma ve başkaca katkılarda bulunmaya hazır olduklarını duyurdular. Burada destek verenlerin ismini saymaya kalksak mutlaka çok sayıda sanatçının adını unutmuş oluruz.
Sanatçılar arasında ilk kıvılcımı ateşleyen Haluk Levent oldu. Haluk Levent, eski bir ODTÜ öğrencisi olarak ücret almadan ve tüm teknik ihtiyaçları karşılayarak sahne almaya hazır olduğunu ilan etti ve rektöre şenlikleri iptal tutumundan vazgeçme çağrısı yaptı.
Bu çağrı kısa sürede dalga dalga yayıldı ve “Olanak yoksa biz varız” işte bu dayanışmanın ortak sloganı olarak kendiliğinden doğdu.
Traktör burada, rektör nerede?
Rektörlük önünde eğlenceli protestoyu sürdüren öğrencilerin sıklıkla tekrarladığı bir slogan da “Traktör burada, rektör nerede?” Bu yeni ortaya çıkan bir slogan. Hikâyesi de ilginç:
#ŞenliğineSahipÇık kampanyası kısa sürede büyük bir destek görünce Rektör Verşan Kök, öğrencileri suçlayarak kendini savunma çabasına girişti. 1990’lı yılların ODTÜ öğrencisi olan gazeteci Deniz Zeyrek’in Fox TV’deki bir haber programında yaptığı açıklamalara “tekzip” mahiyetinde bir mesaj gönderdi. Deniz Zeyrek de bu açıklamayı Sözcü gazetesindeki köşesinde yayınladı.
Rektör Verşan Kök, kendini şöyle savunmaya çabalıyordu:
“Öncelikle şenlikleri biz iptal etmedik. Tam tersine biz UGT’li (Uluslararası Gençlik Topluluğu) öğrencilerle Devrim Stadı konserleri de dahil her konuda anlaştık. Ancak sonra bu grup, LGBT, Marksist, aşırı sol, HDP gruplarla toplantı yapıp karardan vazgeçtiler. Tüm alanları istediler. İsteklerinin toplam maliyeti 1 milyonun üstünde. Traktör bile istediler. Hiçbir zaman yasakçı bir tutumumuz olmadı yönetimce. Bizler sizlerden daha fazla ODTÜ’lüyüz. Mesela ben 35 senedir ODTÜ’deyim. Neyin ne olduğunu herkes kadar bilirim.”
Rektör Verşan Kök’ün öğrencilere gönderdiği şenlik iptal mesajında ve sonraki açıklamalarında şenlik alanları içinde Devrim Stadı’nın olmadığı herkes tarafından biliniyorken şimdi tersini söylemesini ve bir trol üslûbuyla “LGBT, Marksist, aşırı sol, HDP vb.” diyerek farklı bir algı üretmeye çalışmasını şimdilik bir kenara bırakalım. Konumuz olan traktör meselesine gelelim. Zira durumu daha da komikleştiren bir “kafa karışıklığı” daha söz konusu…
Sosyal medyada şenliğin organizasyonunu üstlenen UGT’nin rektörlükten istediğinin bildiğimiz “traktör” değil, bilgisayar destekli müzik ekipmanı “Traktor” olduğu yayıldı. Ancak rektörü iyice komik duruma düşüren bu bilginin yanlış olduğu anlaşıldı.
Meğer gerçekten de ODTÜ’ye ait bir traktör varmış ve taşıma işlerinde kullanılırmış. Daha önceki şenliklerde de ses tesisatını taşımak için kullanılmış. Öğrenciler durur mu? ODTÜ Medya Topluluğu hemen mizahi bir duyuru hazırlayıp “traktör” terimi hakkında kamuoyunu bilgilendirdi: “ODTÜ Bahar Şenlikleri’nin Bedük’ten sonra en vazgeçilmez parçasıdır. Ardı arkası kesilmeyen isteklerimizden biridir. Kırmızı çizgimizdir.”
Meğer “Neyin ne olduğunu herkes kadar bilen” 35 senelik ODTÜ’lü rektör bu cevval traktörden habersizmiş. Öğrenciler de rektörün kendini düşürdüğü bu durumla dalga geçmek üzere mukavvadan gökkuşağı renklerine boyanmış “06 Aşırı Sol” plakalı bir traktör maketi yapıp rektörlük binasının önüne yerleştirmişler. Öğrenciler rektörle görüşme talebini ilettiğinde rektörün bir randevusu için dışarıda olduğu yanıtını alınca da slogan kendiliğinden ortaya çıkıvermiş: “Traktör burada, rektör nerede?”
MC rektörü Hasan Tan döneminin kıyımları
En sık tekrarlanan slogan ise “Verşan Kök ODTÜ’ye rektör olamaz!” İşte bu sloganın ODTÜ açısından hem güncel hem de tarihi bir anlamı var. Bu slogan, 42 yıl öncesinin “Hasan Tan ODTÜ’ye rektör olamaz” sloganının güncel bir tekrarı.
1977’de Milliyetçi Cephe (MC) hükümetinin zorlamasıyla Hasan Tan ODTÜ’ye rektör olarak atanmıştı. Hasan Tan’ın rektörlüğüne sadece öğrenciler değil, öğretim üyeleri ve işçiler de karşıydı. Hasan Tan’ın ODTÜ’ye rektör yapılmasının amacı ODTÜ’yü sindirmekti. Hasan Tan’ın bu planın bir parçası olarak yaptığı ilk işlerden biri, yüzlerce faşist milisi işçi kadrosuyla ODTÜ’ye yerleştirmek oldu. Artık öğrencilerin, öğretim üyelerinin ve işçilerin can güvenliği kalmamıştı.
ODTÜ Bahar Şenliği eğlenceden ibaret değil, içinde sanat da var, spor da, bilim de, siyaset de. Ve bunlar yardımlaşma, dayanışma, ortaklık, örgütlülük ve yeri geldiğinde meydan okumayla ortaya konuyor. Yöneticileri rahatsız eden, aradaki çatışmanın kaynaklandığı asıl nokta burası.
Öğrenciler bu gelişmeler karşısında süresiz boykota başladılar. ODTÜ ve öğrenci gençlik tarihinin en uzun süren direnişi olarak tarihe geçen bu boykot, tam başarıyla dokuz ay sürdü.
Bu süreçte öğretim üyelerinin evleri bombalandı, işçi Feramuz Demir ile yüksek lisans öğrencisi Salih Kandemir faşist milisler tarafından, ODTÜ Öğrenci Temsilcileri Konseyi (ÖTK) Yürütme Kurulu üyesi Ertuğrul Karakaya ise jandarma kurşunuyla ve süngülenerek öldürüldü.
Son olarak, 2 Aralık 1977 günü rektörlük binasına yuvalanan faşist milisler, kendilerini protesto eden binlerce öğrenciye önce el yapımı bomba attılar, ardından kalabalığı kurşun yağmuruna tuttular. Bu saldırıda 52 öğrenci yaralandı. Yaralanan öğrencilerden İbrahim Baloğlu, gördüğü tedaviye rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti.
Buna rağmen ODTÜ öğrencilerinin birliği, dayanışması, örgütlülüğü ve direnci kırılamayınca faşist milisler okulu terk etmek zorunda kaldı. Hasan Tan da çareyi istifa ederek yurtdışına gitmekte buldu. Hasan Tan gerçekten de ODTÜ’ye rektör olamadı.
“Kayyum rektör”ün marifetleri
Bugün de Verşan Kök aynı sloganın muhatabı durumunda. 1977’deki ODTÜ mücadelesini yaşamış eski mezunlar da Verşan Kök’ü “2017 model Hasan Tan. Ama bir farkla. Hasan Tan yapacaklarını açıktan yapıyordu, Verşan Kök kendini gizlemeye çalışarak yapıyor” diye tarif ediyorlar.
Verşan Kök’ün bunu hak etmediğini söylemek zor.
Birincisi, Verşan Kök rektörlük koltuğuna ODTÜ geleneklerini çiğneyerek oturdu. Verşan Kök’e gelene kadar ODTÜ’de rektör adayları arasında hangi aday en çok oyu alırsa, diğer adaylar çekilerek birinci gelen arkadaşlarının rektör olarak atanmasını sağlamıştı. Verşan Kök en fazla oy alan Prof. Nevzat Özgüven’in yarısı kadar bile oy alamadığı halde adaylıktan çekilmedi ve Temmuz 2016’da Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ODTÜ rektörlüğüne atandı.
Bu yüzden ODTÜ öğrencileri bugün Verşan Kök’ten bahsederken “atanmış rektör” veya “kayyum rektör” demeyi tercih ediyorlar.
Verşan Kök işbaşına geldikten bir süre sonra “farkını” göstermeye başladı. Zaman içinde giderek artan bir dozda öğrencilerin özgürlük, etkinlik ve yaşam alanlarını daraltacak adımlar attı. Kısıtlamalar, engeller, yasaklar ve cezalar giderek daha fazla kullanılan müdahale araçları haline geldi.
Örneğin, ÖTK başkanını keyfi bir şekilde görevinden azletti. Geçen yılki mezuniyet törenleri sırasında “Verşan Kök ODTÜ’ye rektör olamaz” pankartı taşıyan mezun öğrencilerin üzerine özel güvenlik görevlilerinin saldırmasını sağladı. Olay mezuniyet törenindeki öğrencilerin ve ailelerin büyük tepkisine yol açtı.
ODTÜ’deki gelişmeleri dışa yansıtan çalışmalar yapan Medya Topluluğu’nun önce aletlerine el koydu, sonra tamamen kapattığını ilan etti.
Bu süre içinde onlarca öğrenci hakkında bildiri dağıtmak, afiş asmak, yazı yazmak gibi sudan sebeplerle disiplin soruşturmaları açtı ve ceza verilmesini sağladı.
Bu yıl yerel seçimler öncesinde üç ay boyunca kampüste öğrencilerin siyasi etkinliklerini yasakladı, öğrenci topluluklarının faaliyetlerini kısıtladı. Öğrencilerin bir etkinliğini engelleyebilmek için bir fakültede öğleden sonra dersleri tatil edip tüm sınıfların kapılarının kilitlenmesi talimatını verdi.
DEVRİM’i yazanlar Hüseyin İnan, Taylan Özgür, Alpaslan Özdoğan, Mustafa Yalçıner ve Mete Ertekin’di. Hüseyin İnan, Ulus Rüzgârlı Sokak’ta bulduğu Japon malı trafik yol boyasından altı teneke alarak ODTÜ’ye getirdi. Boyanın betona işleyerek kalıcı olması için cam asidiyle karıştırıldı.
Öğrencileri sindirmek ve etkinlikleri engellemek için polisin kampüse girmesine izin verdi.
ODTÜ Biyoloji ve Genetik Topluluğu tarafından her yıl düzenli olarak Aykut Kence Evrim Konferansı’na aylar önceden planlanmış olmasına rağmen uygun konferans salonlarını tadilat gerekçesiyle son anda kapatarak engel çıkarttı. Konferans, ODTÜ dışında bir otelde yapılmak zorunda kaldı. Oysa tadilat gerekçesiyle Evrim Konferansı’na verilmeyen salonlarda başka etkinlikler düzenlendi.
TÜBİTAK ödüllerine aday olan bir öğretim üyesinden, ödülü kazanırsa Saray’daki ödül törenine katılma taahhüdü istedi. Bunu kabul etmezse ödüle katılım formunu imzalamayacağını söyledi.
Kredi Yurtlar Kurumu’nun (KYK) ODTÜ içinde kendine bağlı yurtlar inşa etmesine izin verdi. ODTÜ’deki yurtları ODTÜ kendisi yönetiyor. KYK’nın ODTÜ yönetiminin dışında kendisinin yöneteceği yurtları ODTÜ içinde inşa etmesi, ileride istismara ve çatışmalara açık bir durum yaratıyor.
Verşan Kök, bunların yanısıra dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in yol yapımı için ODTÜ ormanı içinde geniş bir alanı tahrip etmesine de izin verdi.
“DEVRİM” yazısının öyküsü
Verşan Kök’ün bahar şenliği konusundaki kısıtlayıcı tutumu da başından beri izlediği çizginin bir devamıydı. UGT ile süren müzakerelerde rektörlük, bahar şenliğinin etkinlik alanlarını mümkün olduğunca daraltma çabası içinde oldu. Devrim Stadı’nın konser ve etkinliklere açılması da görüşmelerin en çetin noktalarından birisiydi.
Çünkü Devrim Stadı, ODTÜ için sıradan bir spor alanından çok daha fazla anlam ifade ediyor. Bunu anlayabilmek için bir flashback yaparak 51 yıl öncesine gitmek gerekiyor.
ODTÜ’de yurtlar ile bölümler arasında yer alan büyük stadyumun tribünlerinde dev harflerle yazılmış bir DEVRİM yazısı vardır. Bu yüzden oranın adı Devrim Stadı’dır, hatta genellikle stad sözcüğü de kullanılmaz ve doğrudan Devrim diye anılır.
İşte bu DEVRİM yazısı 1968 yılının ekim ayında bir gece beş ODTÜ öğrencisinin sabaha kadar süren gayretiyle yazıldı. DEVRİM’i ODTÜ’ye yazanlar Hüseyin İnan, Taylan Özgür, Alpaslan Özdoğan, Mustafa Yalçıner ve Mete Ertekin’di.
Bunu ilk düşünen ve hazırlığını da yapan Hüseyin İnan’dı. Hüseyin İnan, Ulus Rüzgârlı Sokak’ta bulduğu Japon malı trafik yol boyasından altı teneke alarak ODTÜ’ye getirdi. Boyanın betona işleyerek kalıcı olması için cam asidiyle karıştırıldı.
Elli metrelik bir halatı şablon olarak kullanarak boyama işini gerçekleştiren beş genç sabahın ilk ışıklarında artık işlerini tamamlamış, Birinci sigaralarını tüttürerek eserlerini seyretmeye başlamıştı.
ODTÜ’deki DEVRİM yazısı 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde üzeri boyanarak veya çimentoyla kapatılarak yok edilmek istendi. Ama DEVRİM tüm silme çabalarına direnerek alttan tekrar çıktı. DEVRİM yazısı zaman zaman ODTÜ öğrencileri tarafından tazelenerek bir direngenlik sembolü olarak günümüze kadar geldi.
Üniversiteye sadece müfredat penceresinden bakarsanız, orası sadece bir “yüksek lise” olarak kalır. Üniversite, adı üstünde evrensel olmak zorunda. Evrensel olmak da dünyaya bilimin gözlüğüyle bakarak her şeyi sorgulama, irdeleme ve değiştirme çabasını şart koşar.
Devrim Stadı, başından beri ODTÜ bahar şenliğinin de en önemli parçası durumunda. Şenliğin en görkemli konser ve etkinlikleri hep Devrim’de yapılır. Özellikle şenliğin son gününde yapılan “Devrim Yürüyüşü” ve kapanış konseri öncesinde öğrencilerin sahaya mumlarla DEVRİM yazması şenliğin vazgeçilmez ritüellerinden biri haline gelmiştir.
ODTÜ yönetiminin şenliğin Devrim Stadı dışında yapılması ve etkinlik alanlarını sınırlama çabası bununla da bağlantılı.
ODTÜ Bahar Şenliği nedir?
Bu yüzden Devrim Stadı’nı şenliğe kapatma çabası aslında ODTÜ Bahar Şenliği’nin özünü tahrip etmeye, yok etmeye yönelik bir hareket anlamını taşıyor.
Çünkü ODTÜ Bahar Şenliği, basit bir konserler dizisi, müzik ve eğlence programı değil. Elbette içinde konserler, müzik ve eğlence var. Ama ODTÜ Bahar Şenliği’ne ruhunu veren şey, onun öğrencilerin ve öğrenci topluluklarının kolektif emeğinin ve dayanışmasının bir ürünü olması.
Öğrencilerin ve toplulukların kendi maharetlerini, ürünlerini, bilgilerini, yaratıcılıklarını, emeklerini kendi planladıkları ve yönettikleri bir etkinlikler zinciri içinde yardımlaşma, dayanışma içinde ortaya koymaları ve paylaşmalarının cisimleşmiş hali ODTÜ Bahar Şenliği.
Bu yüzden sadece eğlenceden ibaret değil, içinde sanat da var, spor da, bilim de var, siyaset de. Ve bunlar yardımlaşma, dayanışma, ortaklık, örgütlülük ve yeri geldiğinde meydan okumayla ortaya konuyor.
İşte yöneticileri rahatsız eden de bu. Aradaki çatışmanın kaynaklandığı asıl nokta burası. Rektörlük şenliğe ruhunu veren bu özellikleri törpülemeye, aşındırmaya çabalarken, öğrenciler ayakta tutmak ve geliştirmek için mücadele ediyorlar.
ODTÜ’yü ODTÜ yapan değerler
ODTÜ’nün uluslararası düzeyde değer gören üniversitelerden biri olmasını sağlayan temel faktör de öğrencilerin ve öğretim üyelerinin bedel ödeme pahasına korumaya çalıştıkları bu değerlerdir. ODTÜ mezunlarının akademi dünyasında ve çalışma hayatındaki farkını yaratan da bu ortamın onlara kazandırdıklarıdır.
Bunu en büyük sanayi ve finans kuruluşlarının başında bulunanlar da söylüyor. 2008 krizinde en başarılı 100 şirket araştırmasında öne çıkan şirketlerin çoğunun başında ODTÜ mezunu bir yönetici vardı.
İşi büyük kuruluşlara üst düzey yönetici bulmak olan “head hunter” (kafa avcısı) şirket yöneticilerinin, ODTÜ’lülerin ayırt edici üstünlükleri olarak sıraladığı özellikler de mezunların “ODTÜ bize bunları kazandırdı” dediği noktalarla çakışıyor.
ODTÜ’nün kazandırdığı özellikler özetle şöyle sıralanıyor: Neyi nereden öğreneceğini, neyi hangi vizyonla değerlendireceğini bilmek. Her şeye analize dayalı bakıp, geleceği buna göre planlamak. Planlamaya dayalı disiplinli çalışma, matematiksel yaklaşım. Yaratıcılık ve farklı bakabilme. Hedefe odaklanma, kararlılık, başarma azmi, özgüven. Çabuk karar verme yeteneği, risk alabilmek, dışa açıklık, kolay pes etmemek, tüm zorlukların üstesinden gelebilirim hissi. Sürekli çabayla sınırlarını aşabileceğine inanmak.
İşçi, müstahdem, öğrenci, öğretmen herkes birbirine “hocam” diye hitap eder: Statüleri ve hiyerarşiyi önemsizleştiren bu kültürde düşünce, eylem ve yaratıcılık öne çıkma fırsatı bulur. Böyle bir iklimde müesses nizamın tüm kurum ve kuruluşları, değer yargıları hücrelerine kadar sorgulanabilir.
Dikkat edilirse, sıralanan bu özelliklerin doğrudan üniversite müfredatıyla bir ilgisi yok. Bunlar düşünme yeteneği, araştırmacılık, analiz kapasitesi, yaratıcılık, risk alabilme, karar verebilme, azim, cesaret ve özgüven gibi ders kitaplarıyla kazanılmayacak özellikler.
Üniversiteye sadece ders kitapları ve müfredat penceresinden bakarsanız, orası sadece bir “yüksek lise” olarak kalır. Üniversite, adı üstünde evrensel olmak zorunda. Evrensel olmak da dünyaya bilimin gözlüğüyle bakarak her şeyi sorgulama, irdeleme ve değiştirme çabasını şart koşar.
Bu yüzden bilimin ve üniversitenin gelişebilmesi, birinci olarak mevcut siyasi, toplumsal, maddi ve bilimsel sistemin tüm kurallarını ve inançlarını sorgulayabilecek bir özgürlük ortamını, ikinci olarak da mevcut olanı değiştirmeye kalkışmayı göze alacak bir inanç, kararlılık, cesaret ve yaratıcılığa ihtiyaç duyar.
“Hocam” kültürü
Bu da bir okul-kitap meselesi değil, bir iklim meselesidir. ODTÜ mezunu yöneticilerin bugün temel üstünlükleri olarak saydıkları özellikleri kazanmalarını sağlayan şey de, ODTÜ’de okudukları kitaplardan çok, ODTÜ’de kendilerini yeniden yaratmalarına imkân sağlayan iklimdir.
Bu iklimde işçi, müstahdem, öğrenci, öğretmen herkes birbirine “hocam” diye hitap eder: Statüleri ve hiyerarşiyi önemsizleştiren bu kültürde düşünce, eylem ve yaratıcılık öne çıkma fırsatı bulur. Bunun çarpıcı bir örneğini 2000-2008 arası ODTÜ rektörlüğü görevinde bulunmuş Ural Akbulut veriyor. Ural hoca, “Bir öğrencinin rektörün dahi sözünü kesebileceğini ODTÜ’de öğrendim” diyor.
İşte böyle bir iklimde müesses nizamın tüm kurum ve kuruluşları, tüm inançları, değer yargıları ve tabuları, hücrelerine kadar sorgulanabilir. Ve kurulu düzene itiraz edilebilir, protesto edilebilir, değiştirmek için harekete geçilebilir.
ODTÜ’deki bu iklimi, 1960’lardan başlayarak öğrencilerin ve öğretim üyelerinin sorgulayan, itiraz eden, protesto eden bir duruşa, iktidarların tüm baskılarına rağmen, bağlı kalmaları yaratmıştır.
Bu yüzden ODTÜ’de bugün tartışma konusu olan mesele bir şenlik değil, mesele üniversitenin, bilimin, ülkenin ve gençlerin geleceği.
ODTÜ’lü öğrencilerin savunmaya çalıştıkları şey bir şenlik değil, bilimin, düşüncenin, araştırmanın, yaratıcılığın yeşerebileceği bir özgürlük ve cesaret iklimi. ODTÜ öğrencileri bu iklimi yeşertmeye çalıştıkları için ülkede bir bahar sevinciyle karşılanıyorlar.