1500 BİMEKS İŞÇİSİ GASP EDİLEN HAKLARI İÇİN EYLEME BAŞLADI

Söyleşi: Bekir Avcı
24 Haziran 2020
SATIRBAŞLARI

“Denizde dalga olur. Ekonomik şartlar zordur, etrafta büyük bir fırtına vardır, geçim şartlarınızla aldığınız maaş uymuyordur… O zaman sabretmeniz lâzım, daha fazla katma değer üretmeniz lâzım.” Bu sözler, Bimeks yöneticisi Murat Akgiray’a ait. 2011’de davet edildiği “Kariyer Zirvesi” panelinde işçinin açlığa göğüs germesini salık verip patronu sevmesi gerektiğini, “kurtlu işçiyi” ayıklamanın önemini, işçiden katma değerin nasıl elde edileceğini anlatıyor. Anlatmadığı ise hakkı gasp edilen işçinin hali ahvali. Murat Akgiray’ın yöneticisi olduğu Bimeks’teki işçiler 2016’dan beri ne maaşlarını alabiliyor ne tazminatları. “Aynı gemideyiz” telkini yapılan emekçiler dört yıldır türlü yollara başvurdular, ama nafile. Karşılarına şirket-devlet-tarikat ağı çıkıyor. Ama, 1500 işçi 22 Haziran’da bayrak açtı, eyleme geçti. Sadece Murat Akgiray değil, haklarını gasp eden diğer Akgiray’lardan da hesap soruyorlar. Bimeks işçileri Murat Derin, Dilek Altan ve Mustafa Tuna ile Umut-Sen Sözcüsü Betül Celep anlatıyor.

 

Bimeks işçileri 22 Haziran’da basın açıklamalarını İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi ve Özyeğin Üniversitesi’nin yanısıra, Ankara’da Türkiye Uzay Ajansı’nın önünde yaptı. Bimeks’in bu kurumlarla ilişkisi ne, neden direnişin startı buralarda verildi?

Betül Celep: Çünkü Akgiray ailesi (Vedat, Murat ve Ahmet Akgiray) çetevari ilişkilerle, siyasi rant ilişkileriyle Bimeks işçilerini soydular. Şirketin kurucusu ve “gölge patronu” Vedat Akgiray Türkiye’nin en itibarlı üniversitelerinden biri olan Boğaziçi Üniversitesi’nde hocalık yapmaya devam ediyor. Üniversiteyi temsilen finans profesörü olarak ortalıkta konuşabiliyor. Ahmet Akgiray da genç bir yüz olarak Bimeks’in bütün hikâyesini temizlemek üzere şirketin icra kuruluna üye seçilen biri. O da şimdilerde Özyeğin Üniversitesi’nde hoca. Murat Akgiray ise bu batık şirketin yönetim kurulu başkanı ve finansal faaliyetine devam ediyor. Üniversite hocalığı yapan Vedat Akgiray’ın ve Ahmet Akgiray’ın hayatları son derece saygın bir biçimde devam ediyor. İşçileri soyduklarını düşünürsek, saygınlıkları onların en önemli sermayeleri. Çünkü para pulun dışında mevcut sosyal ilişkileriyle var ediyorlar kendilerini. Sermaye ilişkileri de o sosyallikleri ekseninde şekilleniyor.

Murat Derin: Vedat Akgiray, Murat Akgiray’la kardeş. Vedat Akgiray’ın kâğıt üzerinde şirkette son dönemlerde bir hissesi yoktu, ama onun sözünün yönetimde geçmediği anlamına gelmiyor bu. Kesinlikle söz sahibiydi. Hissesini mecbur devretti. Neden mi? Çünkü o dönem Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK) başındaydı. SPK’nın başında durabilmesi için bir şirkette hissedar olmaması gerekiyor. Çünkü SPK’yı belirliyor, orada yönetimsel kararlar alıyor. Bu nedenle şirketin yönetim kurulu başkanlığına kardeşi Murat Akgiray’ı atadı. Ama bu şirkette hemen hemen tüm kararları beraber aldılar. Bizim mağazamıza birçok kez geldi Vedat Bey. “Bu süreç bitecek arkadaşlar, dayanın, her şey daha iyi olacak” diyerek çok kez nasihat ve telkinde bulundu.

Betül Celep

1500 Bimeks işçisi nasıl soyuldu?” başlıklı yazınızda şirketten akademiye, hükümetten tarikata uzanan bir ağı anlatıyorsunuz. Bimeks örneğinde açığa çıkan bu ağın benzerleri sık sık karşımıza çıkıyor. Yakın zamanda Kızılay üzerinden Ensar Vakfı’na para transferi konusunda Torunlar-Kızılay-Ensar ilişkisi açığa çıkmıştı.

Celep: Yerli sermayedar kaynaklı herhangi bir hak gaspı konusuna eğildiğiniz anda üç aşağı beş yukarı böyle bir hikâyeyle yüzleşiyorsunuz zaten. Karşıda çok büyük bir güç var; tarikat, AKP, emniyet teşkilatı… Bu, işçinin hakikati, sadece Bimeks’e özel bir durum değil. Atlas Jet’e baktığımızda da aynı hikâye çıkıyor altından, Soma’da da durum farksız. Çünkü, holding dediğin anda tarikat işin içine giriyor, çete-mafya ilişkileri devreye giriyor. Tabii bu zenginleşme işi siyasi olarak bir rant hikâyesine de dönüşmek zorunda. “Ben iyi niyetliyim, alın terimin hesabını veriyorum” diyerek zenginleşemez kimse.
Akgiray ailesi ayrıcalıklı sınıfta doğmuş büyümüş. Eğitim ve sosyal çevre anlamında bir ayrıcalıkları var. Bir tedrisattan geçiyorlar tabii. Bu tedrisat da o dönemin siyasi konjonktürüyle şekilleniyor. Tarikatlar holdingleştiğinde onlarla yol yürüyorlar mesela. İhlas vurgununda Murat Akgiray işi öğreniyor. Bir nevi “öğrencilik yapıyor o zaman. (1995’te “faizsiz bankacılık” adı altında kurulan İhlas Finans’ın 2001’de kapatılmasıyla başlayan 75 bin kişinin mağduriyeti halen sürüyor) Ahmet Akgiray da Amerika’dan geliyor ve doğrudan Bimeks hikâyesinin orta yerine çörekleniyor. Vedat Akgiray desen, SPK başkanlığı yapmış. Tarikat ilişkileri de var. Arvasi ailesinden ve Işıkçılar Tarikatı’ndan fetva alarak işçilerin haklarını gasp ettiler yıllarca. Şeyh Abdülhakim Arvasi, Işıkçılar Tarikatı’nın temellerini atan isim. AKP ile ilişkileri var. Aileden bazı isimler AKP’den vekil ya da belediye başkanı oldu. Akgiray ailesi ise Arvasi ailesinin ileri gelenlerinden sürekli fetvalar alıyor. İşçileri tarikatla, siyasi iktidarın tüm araçlarıyla kuşatıyorlar, ki asla hareket edemesin işçi, kafasını kaldıramasın. Bimeks’teki hikâye ürkütücü geliyor, ama durum bu, nereye gitsek durum bu.

Bimeks işçileri yapayalnız. Karşı taraf hukuki olarak inanılmaz stratejiler geliştirmiş. Şirket iflas vermiyor, ama batık, yapacak bir şey yok. Bimeks işçisini kazanabilir noktaya getirecek şey kamuoyu yaratılmasından geçiyor. Bu yüzden bu kirli ilişkilerin ifşası çok önemli.

Bu ilişkiler ağının teşhiri Bimeks direnişi için neden önemli?

Celep: Bimeks işçileri ortada ve yapayalnız. Diğer tüm işçiler gibi etrafları kuşatılmış. Hukuki alanda yapabilecekleri hiçbir şey yok, çünkü karşı taraf hukuki olarak inanılmaz stratejiler geliştirmiş, işçiler çıkmaza sürüklenmiş. Yani yargı da patronlardan yana şu an. Şirket iflas vermiyor, ama batık, yapacak bir şey yok. Bu nedenle Bimeks işçisini kazanabilir noktaya getirecek şey kamuoyu yaratılmasından geçiyor. Eylemlerde de işçilerin yapacağı şey olan biteni Türkiye’nin gündemine sokmak. Bu yüzden bu kirli ilişkilerin ifşası çok önemli. Kamuoyunun olan biteni anlaması, duyarlılık göstermesi buna bağlı. İşçiler ancak bu şekilde siyaseti zorlayarak kazanabilirler.

Bimeks’te ne zaman işe başladınız, maaş ve tazminatlarınızı alamadığınız sürece nasıl gelindi?

Derin: 2013’ün dördüncü ayında Bimeks bizi özlük haklarımızla beraber farklı bir şirketten aldı. Bonservisimizi aldı diyeyim. Eski çalıştığımız şirkette ne hakkımız varsa bunları devam ettirmek suretiyle bizi aldılar. Fakat henüz ikinci ayda dakika bir gol bir yaptılar. Eski çalıştığımız şirkette, Darty’de özel sağlık sigortamız vardı, yıllık prim hakkımız vardı. Bimeks’e geçtiğimizde “Biz bu özlük haklarınızı sonlandırıyoruz” dendi. Nedenini sorduğumuzda, “Biz bunları size yaparsak kendi bünyemizdeki eski çalışanlarımıza da yapmak zorunda kalacağız” dediler. Özel sağlık sigortasının maddi boyutu ne kadarsa maaşımıza o oranda zam yapıldı. Maaşımız zaten Bimeks personeliyle hemen hemen aynıydı. Yani kendi personeline bizim almış olduğumuz özel sağlık sigortası ve yıllık primi vermemeye gayret ettiler ve bunu başardılar da. Sonrasında şirket her yıl kâr açıkladı. Biz de, “Şirket büyüyor, daha büyük bir şirkette çalışacağız” diye düşündük. Meğer işin aslı öyle değilmiş. Amaç şirketi pohpohlayarak büyütmek, biraz yabancı yatırımcı çekmek veya bir şekilde bir yerlerden kredi alıp şirketi batırmakmış. Nihayetinde bizim özlük haklarımız ufak ufak gasp edildi. Yol paramıza göz koydular. Elektronik sektöründe kârlılık düşmeye başlayınca yol paralarımızı kesmeye çalıştılar. Yüksek bir asgari ücret zammı olmuştu. O dönem yol paralarını bizim maaşın içine katıp tek bir asgari ücret verdiler. Dediler ki, “Sizin zaten maaşınızı yükselttik, ekstra yol parası vermeye gerek yok”. Yol paralarımızı o şekilde iç ettiler. Kala kala kuru maaşımız kaldı ve bir de satış üzerinden elde edebileceğimiz primler. Bu satış üzerinden primler de mağazada çalınan malların bizden kesilmesi falan derken iç edildi.

Murat Derin (sağda)

En son 2016’nın ilk ayında bir tedarikçi firma (Vestel) bunlara kaşık kaldırdı. “Ödemeleri geciktiriyorsunuz. Ya borcunuzu kapatın ya da biz size mal vermeyeceğiz” dediler. Ödeme yapmadığı için mal vermemeye de başladılar zaten. Orada ilk fireyi verdiler. 2016’nın ilk aylarından sonra bir konsorsiyum oluşturdu bunlar. Bir krediye başvurdular bu yolla. Amaçları Almanya’da bir yabancı firma alıp orada perakende satışa girmekti. Almanya’daki birkaç şehirde mağaza açacaklardı. Bu kredi olayı aylarca sarktı, sonra da 15 Temmuz süreci geldi. Banka bir anda bu krediden vazgeçti. Bir ay sonra mal alımı durdu aniden, sonrasında öğrendik ki birçok firmaya borçları varmış. Mağazalarda cirolar düşmeye başladı. Otomatikman bizim maaşlar gecikti. Bize maaşlarımızın yatacağını söylediler, “sabredin” dediler. Eylül oldu, kasım oldu, aralık oldu, ama maaşlarımız yatmadı. En sonunda ben dayanamayıp aralık ayında işi noter huzurunda tek taraflı olarak feshettim. Haklı fesih yaptım. Benden sonra birçok arkadaşımıza “sabredin, maaşlarınız yatacak” dendi. Ancak yaklaşık iki yıl bu insanları oyaladılar. İki yılın sonunda da tüm personeli maaşsız ve tazminatsız bir şekilde kapının önüne koydular.
Tüm bunların üzerine bir de, iş akdimi feshetmeme rağmen sanki işi kendim bırakmışım, her şey güllük gülistanlıkmış ve bir şey yokmuş da istifa etmişim gibi gösterdiler. Ben o arada işsizlik maaşı da alamadım. İşsizlik maaşı alamadığım için dava açmak zorunda kaldım. Davayı kazandım. Yaklaşık bir buçuk yıl sonra işsizlik maaşımı toplu bir şekilde aldım. Yani kâğıt üzerinde böyle hilelere de başvurdular. Art niyetliler. Bırak bari işsizlik maaşımı alayım, değil mi? Hem işten çıkarmıyorsun hem haklı fesih veren personeli kendisi istifa etmiş gibi gösterip işsizlik maaşı almasını engelliyorsun. “İşçi gebersin, ölsün, umurumuzda değil” diyorlar. Cemaatvari çalışma tarzını arzuluyorlar. Personel çalışsın, ama karşılık beklemesin istiyorlar.

Dilek Altan: Bimeks’te 2007’de işe başladım. Dokuz buçuk yıl çalıştım. Önce İstanbul Dünya Ticaret Merkezi bloklarında çalıştım, daha sonra Zeytinburnu mağazasına yönlendirildim. Severek de gittim, Bimeks her şeyimiz olmuştu. Orada da beş yıl kadar çalıştım. Sonra Yenibosna mağazası açıldı ve oraya yönlendirdiler beni. Orada da epey çalıştım. 15 Temmuz olaylarından sonra bir kırılma oldu. Bir anda “para gelmedi, mallar gelmedi, şöyle oldu, böyle oldu” demeye başladılar ve aslında süreç de böyle başladı. 2016 yılından sonra ödemelerimizi alamaz olduk.

Kamuoyuna çağrımızdır, Bimeks işçilerine sahip çıksınlar. Dört yıllık süreçte birçok mağduriyet yaşadık. Hakkımızı hukuksal olarak aradık, davalar da kazandık, ama çaresiziz. Direnişimize destek istiyoruz.

Ne kadar paranızı vermediler?

Altan: Benim 27 bin lira param var içeride.

Mustafa Tuna: Benim de şu an yasal faiziyle 51 bin lira alacağım var. Bimeks’in Bursa’daki mağazasında çalışıyordum. 2013’te Electroworld’den Bimeks’e geçiş olayı başladıktan sonra bir şekilde devam ettim. Haklarımızla geçiş yapılmak kaydı ve söylentisiyle çalışmayı sürdürdüm. Ama bir yıllık süreçte mobbing, bezdirme politikaları uygulandı. Satış danışmanıydım, fakat depoda, kasada, müşteri hizmetlerinde de çalışmam isteniyordu mesela. 2014 Kasım’ında sendikal faaliyetlerim nedeniyle şirketle ihtilafa düştüm. İş akdimin feshi yapıldı. İş akdi feshine istinaden mevcut olan tazminatımı aldım, ama iş akdi feshinde saçma bir neden belirttikleri için işe iade davası açtım. İşyerinde sorun çıkaran personel olduğumu ve sağlık durumu ile gerekçesini zamanında iletmediğimi iddia ediyorlardı. Bu süreç yaklaşık iki buçuk yıl sürdü ve neticelendi. Kazanılmış bir hakkım var. Yargıtay’da kesinleşmiş karar var. Bunu tebliğ ettim, ama tam o süreçte şirketi el altından tasfiye ettiler. Peyderpey boşalttılar mağazaları. Şu anda 1500 kişi mağdur durumda. Çoğu altı-yedi aylık maaşını, kıdem ve ihbar tazminatını alamadı. 

Mobbing süreci şirket tasfiyesinin öncesine denk geliyor, tesadüf mü sizce?

Tuna: Tesadüf değil, bir nevi altyapısını hazırladılar. Mevcut şirketten diğer şirketlere özlük haklarıyla geçişin önünü açtılar, ama baktılar ki olmayacak, işçileri haklarını almadan çekip gitmeye zorladılar. Personeli bezdirmek istediler. İşin ilginç tarafı, bütün mağazaları kapatmış oldukları halde halen iflas vermiş değiller, şirket hâlâ faal. Madem bir kazancın yok, mağazaların kapalı, neden iflas vermiyorsun

Mustafa Tuna

Sizin paralarınızı hangi gerekçeyi öne sürerek vermiyorlar?

Tuna: “Para yok” diyorlar, ama yalan. Ahmet Akgiray’ın İsviçre’de bir bankada yüklü miktarda parası olduğu iddia ediliyor. Offshore hesaplarda bu paraların tutulduğu söyleniyor. Evet, kendi üzerlerinde bir para görünmüyor olabilir, ama ikinci ya da üçüncü derece akrabalarının üzerinde bu paralar toplanmış durumda. Yani “para yok” olayı yalan. İşçilere ödeyecekleri para şu anda toplam 20 milyon lira gibi bir rakam. Ve bu para bu insanlarda var.

Derin: Borsaya, halka açılan şirketlerde “hileli iflas” diye bir şey var. Patronların en çok korktuğu olay budur. Bunlar da “hileli iflas”tan korkuyorlardı. Neden derseniz, bir mağazanız var ve mağazanızda 300 tane ürün var. Bu şirket halka açık bir şirket olduğu için buradaki ürünleri kafasına göre sağa sola satamaz, fatura edemez. Çünkü belli bir maliyeti ve kâr marjı vardır, ona göre satılır. Bu adamlar ne yaptı? Mağazalarda bulunan ürünleri farklı şirketlere, örnek veriyorum, malın maliyeti 100 lira, ama iki-üç liraya sattılar. Burada, kaçırılan para yokmuş gibi görünüyor, ama fatura kestiği şirket ürünü iki-üç liraya alamaz ki. Yani “yasal olarak” şirketten para kaçırıldı. Bu paraların hepsi bizim ve borsalardaki yatırımcıların cebinden çıktı. Benim gördüğüm beş farklı mağdur kesim var: İşçi sınıfı, franchise mağazaları, tedarikçiler, borsa mağdurları, müşteriler.

Eylül oldu, kasım oldu, aralık oldu, ama maaşlarımız yatmadı. Sonunda dayanamayıp aralık ayında noter huzurunda haklı fesih yaptım. Benden sonra birçok arkadaşımıza “sabredin, maaşlarınız yatacak” dendi. İki yıl oyaladılar. İki yılın sonunda tüm personeli maaşsız ve tazminatsız kapının önüne koydular.

Siz işçiler olarak yaşadığınız mağduriyeti geçmiş yıllarda yargıya götürdünüz mü ya da başka girişimleriniz oldu mu?

Tuna: Geçen dört yılda bazı girişimler oldu. Ancak birçok arkadaşımız çekindi. Çünkü şirket yöneticilerinin devletin üst düzey kademelerinde tanıdıkları var. Tehdit alanlar oldu. Telefonla “niye uğraşıyorsunuz” denen arkadaşlarımız var.

Altan: İlk ayrıldığımız sıralarda başvuracaktık, ama o zaman parasal sıkıntılar başgöstermişti. Avukatın istediği ücreti karşılayacak paramız yoktu. Akabinde, “Söz verdiler, paramızı verecekler. Mahkemeye vermeyenlere öncelik tanınacak” söylentileri çıktı. Biz de güvendik açıkçası. Bimeks yönetimi orayı her zaman “aile şirketi” diyerek yansıttı, biz de her zaman orayı “aileden” gördük. “Verirler, bu zamana kadar böyle bir şey olmadı. Kesinlikle olmaz, bizi atamazlar, hakkımızı yiyemezler” diye düşündük. Ama görüyoruz işte, kaç yıl geçti, hâlâ bir ses yok. Arkadaşların girişimleri var, ama onlar da sonuç vermedi. Mahkemeye verenler de bir sonuç elde edemedi. Hakkımız yendi, ben hakkımı istiyorum.

Dilek Altan

“Aynı gemideyiz” de demişler…

Altan: Evet, öyle şeyler söylediler. Ama gemiden denize attılar bizi. Her birimiz bir yere savrulduk. “Aynı gemideyiz” sözünü kabul etmiyorum. Yıllarca özveriyle çalıştım. Hasta oldum, ama yine de çalıştım. Sanki kendi mağazamda satış yapıyormuş gibi çalıştım. Müşteriler bana “sen böyle hasta hasta nasıl işe geliyorsun” diyorlardı. Şaşırıyorlardı. Gözlerim ateşler içinde yansa da işe gidiyordum. Müşteri bu halimi fark ediyordu, ama sağolsun, yöneticiler görmediler hiç.

Talepleriniz neler?

Tuna: İşinden olan, evine ekmek götüremeyen, bu süreçte ailesi dağılan, evini satmak zorunda kalan arkadaşlarımız oldu. Bunun maddi, manevi karşılığını istiyoruz. Kıdem tazminatlarımızı, ihbar tazminatlarımızı almak istiyoruz. Altı-yedi aylık maaşlarını alamayan arkadaşlarımız var, onların maaşları verilsin istiyoruz. Ve tabii onların ticari faaliyetlerine son verdirmek istiyoruz.

Altan: Kıdem tazminatımı istiyorum. Bu kadar zamandır mağdur olmamın karşılığını, arkadaşlarımın mağduriyetinin giderilmesini istiyorum. Zamanında “hak hukuk var” diyorlardı, “Allah var” deyip onu öne sürüyorlardı. Ben de diyorum ki, eğer içlerinde biraz Allah korkusu varsa bizim hakkımızı versinler.

Derin: Çalıştıkları şirketleri batırmış, iflas ettirmiş, insanları mağdur etmiş tipler bunlar. Bu adamların üniversitede öğretim görevlisi olması, eğitim vermesi doğru bir şey değil. Bunların yetiştireceği nesil dolandırıcı, üçkâğıtçı olur. Bu adamların doğru yaptığı bir şey yok ki, ekonomi ve finans konusunda doğru bir şey öğretsinler. Bu nedenle üniversitelerde eğitim vermelerini, sempozyum yapmalarını, öğrenci yetiştirmelerini istemiyoruz.

Şirketi el altından tasfiye ettiler. Peyderpey boşalttılar mağazaları. Şu anda 1500 kişi mağdur durumda. Çoğu altı-yedi aylık maaşını, kıdem ve ihbar tazminatını alamadı.

Son söz?

Altan: Senelerimi, emeğimi verdim. İşten çıktıktan sonra yaşama “aa, hayattayım” diyerek bakmaya başladım. Orada ölü gibi bir şeymişim, yaşamıyormuşum. Bayramda seyranda eşim, dostum her yere gitti, ama ben hep çalıştım. Bu yüzden hakkımı arayacağım. Bu zamana kadar düzelir, yardımcı olurlar, bizi mağdur etmezler diye düşünüp bekledim, ama görüyorum ki bizi mağdur ediyorlar. Ben de bu nedenle arkadaşlarımla direnişe devam edeceğim.

Tuna: Ben Bursa’dan buraya geldim eylem için. Herkesin ses çıkarması lâzım. Eylemlerimizle korku duvarının yıkılacağını düşünüyorum. Amacımız arı kovanına çomak sokmak. Yaptıkları haksızlıkları, gaspları, haramzadeliklerini gün yüzüne çıkarırsak bunun ucu bir yerlere değecek; bizimle masaya oturmak zorunda kalacaklar, haklarımızı vermek zorunda kalacaklar. Korkmadan bizimle yan yana olacak arkadaşları bekliyoruz. Sayımızı artıralım ki, gücümüzü görsünler. Gücümüzü gördüklerinde gelip bizimle masaya otursunlar.

Derin: Kamuoyuna çağrımızdır, Bimeks işçilerine sahip çıksınlar. Dört yıllık süreçte birçok mağduriyet yaşadık. Kirasını ödeyemediği için evinden kovulan arkadaşlarımız oldu. Çoluk çocuğuna yemek yediremeyen arkadaşlarımız vardı. Hakkımızı hukuksal olarak aradık, davalar da kazandık, ama çaresiziz. Direnişimize destek istiyoruz.

^