“Long read” nedir, hangi ihtiyaca cevap veriyor? Gazeteler internete nasıl adapte oluyor? Köklü yayın organları geçmişte yer vermedikleri hangi konulara yöneliyor? Geride bıraktığımız haftanın altı çizilesi başlıkları neler? Buyurun haftalık medya gezintisine…
“Long read” medya literatüründe nispeten yeni bir deyim, yeni bir tür. “Okunması uzun zaman alabilecek metin” anlamında kullanılıyor. Galiba biraz da “fast food” (çabuk hazırlanan, ayaküstü yenen, kalitesiz abur cubur) ya da Pierre Bourdieu’nün yüzeysel ve medyatik aydınlar için kullandığı “fast thinkers”a (hızlı, ama sathi düşünürler) nazire olarak yaygınlaşan bir deyim olsa gerek.
Geçmişte “interesting read” (ilginç metin), “good read” (iyi metin) ve “must read” (okunması şart metin) gibi ifadeler kullanılırdı.
Sadece “long read”ler için değil, Batı’da birçok medya organında, herhangi bir haber, yorum, söyleşinin girişinde/tanıtımında, artık metnin okunma süresi de belirtiliyor. Zaman eskisinden daha değerli ya, okur veya okur adayı başlığa bakıyor, hızlıca spotu okuyor, sonra da bütün metni kaç dakikada okuyacağına bakıp metini okuyup okumayacağına karar veriyor. Bu işin içinde biraz bilgilendirme, biraz reklam var: Okuyun, okuyun, metinlerimiz kısadır abiler, ablalar, fazla zamanınızı almayacağız.
Long read’in objektif ve evrensel bir uzunluk ölçüsü yok. Ülkeden ülkeye, okuma-yazma kültürüne değişebiliyor. Tanımlara göre, en kısası bin kelimeden başlıyor, 20 bin kelimeye kadar gidebiliyor.
Bazı konular var ki, öyle telgraf yöntemiyle yazamazsın. Düşünceyi gıdıklayacak, eleştirel yaklaşımı okşayacak fikir ve yaklaşımlar ancak bin-20 bin kelime ile yazılabiliyor. Long read’ler de bunun için var.
Telgraf yönteminin sınırları
Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla bir sosyal medya dili oluşmaya başladı. Bu dilde sözcüklerin yanısıra emojiler de kullanılıyor. Bazı sosyal medya platformlarında sözcük sayısında kısıtlama olduğu için, mesajlar mesela 180 vuruşu geçmeyecek. Ama bazı konular var ki, öyle telgraf yöntemiyle kısaca anlatamazsın, yazamazsın. İşin ayrıntısına, derinine, farklı cephelerine değinmek lâzım. Kısa cümlelerle, kısa metinlerle heyecan yaratmak mümkün belki. Reklam spotları mesela bu işlevi çok iyi görebilir. Ama düşünceyi gıdıklayacak, eleştirel yaklaşımı okşayacak fikir ve yaklaşımlar ancak bin-20 bin kelime ile yazılabiliyor. İşte long read’ler de bunun için var.
Her romanın filmi çekilemeyeceği gibi, her metnin özeti de çıkarılamaz. Ya da filmi de çeksen, özetini de çıkarsan, o romanın, o metnin özünü, esasını kaçınılmaz olarak aktaramazsın. Katalogdaki eşantiyon ile ürünün bizatihi kendisinin aynı şey olmaması gibi.
Boston Globe da yapıyor, The Guardian da, Le Monde ile Libération’un da böyle bir hizmeti var: Newsletter’lerine abone oluyorsun, onlar da sana düzenli olarak, önceden seçip talep etmişsen, long read’lerin başlığını ve linklerini e-mailine gönderiyor. Ola ki gazeteyi okurken gözden kaçmıştır.
Eskiden kâğıda basılı gazete ya da dergileri okurken yoktu, şimdi sanal ortamda bu yayın organlarını okurken, bazen iki-üç gün, bazen bir-iki ay, hatta bazen beş-altı ay boyunca, aynı yazıların her gün çıkan yeni versiyonlarda tekrar yayınlandığını görebiliyoruz. Kâğıda basılı gazetelerde her şey sadece bir kez basılır ve yayınlanır. Halbuki şimdiki gazetelerin internet versiyonlarında –haber değil tabii, haber eskiyor ve yenileniyor zaten– kalıcı niteliğe sahip metinler uzun süre gazetenin farklı tarihlerde yayınlanan nüshalarında yer alıyor. Okur için büyük avantaj: Önemli bir yazıyı bir gün kaçırmışsan, ertesi gün, hatta beş-altı ay sonra bile okuyabiliyorsun. Bu tür sürekli olarak yayınlanan yazıların büyük çoğunluğu da zaten long read’ler. Metnin sonuna yazının ilk kez hangi tarihte yayınlandığı bilgisi mutlaka konuyor, kimi zaman da bu metinler ekleme ya da çıkarmalarla güncellenip tazeleniyor.
Kitap ya da okumaya ilişkin herhangi bir cümle, herhangi bir fikir geçtiğinde aklıma pat diye Fransız Komünist Partisi’nin efsanevi lideri Georges Marchais’nin (1920-1997) bir sözü gelir. Bir TV söyleşisinde, Komünist Parti’ye hiç yakınlık duymadığı bilinen sunucu Marchais’nin yeni çıkan bir kitabından bir cümle okuyup “Siz kitabınızda böyle yazmıştınız, şimdi ise farklı konuşuyorsunuz, bu çelişkiyi nasıl açıklayacaksınız?” mealinde bir soru yöneltmişti. Marchais’nin cevabı: “Vous avez une bonne lecture mais vous lisez mal!”. Yani “İyi bir kitap okumuşsunuz, ama sizin okumanız bozuk!”
Yerleşik düzenin köklü gazetelerinde, eskiden hiç yer verilmeyen ilerici, anti-kapitalist yaklaşımlar, ırkçılık, kadın ve çocuk düşmanlığına karşı fikirler her geçen gün artıyor.
Yazarla okur arasındaki bu ilişki de önemli. Yazar bilmediği, tanımadığı, görmediği onbinlerce, yüzbinlerce belki de milyonlarca okura seslenirken derdini, fikrini, mesajını yanlış anlaşılmayacak, farklı algılanmayacak bir şekilde, yani kolay ve doğru anlaşılır bir şekilde, basitliğe kaçmadan, ama sade bir dille aktarmalı. Net olmalı yani. Hele radyo, televizyon, gazete gibi kitlesel iletişim araçlarında yazıyorsa.
Altı gazeteden 29 başlık
Usûl hakkındaki bu uzun girizgâhtan sonra, bu haftaki küresel medya gezintisinde bir hafta boyunca not aldığım, ilginç/yeni/tartışmalı bulduğum haber ve yazıların başlıklarını vereceğim.
Toplam altı gazeteden her gün ortalama 30-35 başlık tarasam beş gün sonunda yaklaşık bin başlık görmüş oluyorum. Bugün tamamen öznel kriterlerle de olsa, Türkiye okurunun ilgisini çekebileceğini düşündüğüm toplam 29 başlığı çevirdim. Tanıdık, bildik bir isim görünce hemen “copy-paste” yapıyordum. “Başlıkta geçen ülke veya kent adını Türkiye ve İstanbul yaparsam ne çıkar?” gibi bir kriterim de vardı. Amacım aslında bu gazetelerin ne kadar zengin içerik ürettiklerini sergilemek. Bir yandan da kaçınılmaz olarak, belki gizlice, belki de bilinçaltından yaptığımız kıyaslamaları (onlar ne okuyor, nelerle ilgileniyor, biz neler yapıyoruz?) gündeme getirmek istedim.
Benim gazetecilik diye bir derdim var ya… ABD, İngiltere ve Fransa’da 50 ile 150 yıldır çıkan bu gazeteler köklü, sağlam gazeteler. Aslında yerleşik düzenin yayın organları. Öyle solcu, devrimci, radikal yayın organları filan değil. Ama yine de en azından son beş yıl içinde bu gazetelerde eskiden hiç yer verilmeyen ilerici, anti-kapitalist yaklaşımlar, ırkçılık, kadın ve çocuk düşmanlığına karşı fikirler her geçen gün artıyor.
Bu 29 başlığın her birinin arkasında yeni, önemli, değerli bir hikâye var. Kuşkusuz her okur farklı gözlüklerle okuyabilir ayrıntıları. Başlıyoruz:
“Amerika’daki evsiz nüfusu ne kadar? Kimse bunu bilmiyor”. New York Times’ın başyazısı.
“Siyah İktidar: Ya şimdi ya hiçbir zaman”. New York Times.
“İnternet’in dev teknoloji şirketleri özgür ifadeyi polis gibi nasıl denetliyor?” New York Times.
“Piyasada satılan tabanca ve tüfekler, beyazların üstünlüğünü savunanların en öldürücü silahlarıdır”. Washington Post.
“Hayır, daha fazla seks ülkenin sorunlarını çözebilecek bir yanıt değil”. Washington Post
“Ortadoğu mutfak turunda dokuz tarif”. Washington Post.
“Neden gevşek ve kural tanımayan kültürlere sahip ülkeler Covid’den daha fazla darbe yedi?” Guardian.
“Aydınlanma Çağının Siyah Filozofu: Anton Wilhem Arno”. Le Monde.
“Kamala Harris nasıl yükseldi ve yükseldi”. New York Times.
“Cicely Tyson ile Miles Davies’in hazin ve elem dolu aşk hikâyesi”. Los Angeles Times.
“Yunanların bugüne kadar salgın için kullandığı bir sözcük vardı, İngilizce deyimler bütün dilleri istila edene kadar”. Guardian.
“İmparatorluğun Yeni Çağı”. ABD’de Beyazların Üstünlüğü ve Siyah Hayatlar Önemlidir hareketleri hakkında iki kitap tanıtımı. Guardian.
“Kadife Mafya: 60’ların İngiltere’sinde rock müziği ihya eden eşcinseller”. Guardian.
“Kendi mekânlarını bulmak: Tel Aviv’de Filistinli dört kadın öğrenci”. Guardian.
“Mastürbasyon beyin zarında kanamaya neden olduğunda”. Le Monde.
“Seri sperm bağışçı vakası”. New York Times.
“Çocuklarının sivil haklar ikonu olmasını sağlayan üç kadın”. Martin Luther King Jr., Malcolm X, ve James Baldwin’in annelerinin öyküsünü anlatan Üç Anne kitabının tanıtımı. New York Times.
“Her şey orada yazılıydı: Amerika Birleşik Devletleri Billie Holiday’e karşı”. Los Angeles Times.
“Bir araştırmaya göre okullarda laiklik eğitimi henüz yeterli değil”. Le Monde.
“Yakalanamamış kitlesel katliam sorumlusu bir Nazi’nin izini sürerken”. Kaçak bir Nazi’nin hayatı ve esrarengiz ölümü kitabının tanıtımı. New York Times.
“Seks, inanç ve bir sürü yoğurt hikâyesi”. Sütle Beslenme kitabının tanıtımı. New York Times.
“JFK’nin öldürülmesinden sekiz yıl sonra Jackie Kennedy son bir ziyaret için Beyaz Saray’a gitmişti”. Washington Post.
“Reagan’ın affettiği Watergate hırsızlarından Eugenio Martinez 98 yaşında öldü”. Washington Post.
“Cinsel Tedavi: Kız arkadaşım ve ben daha hiç karşılaşmadık. Covid buna izin vermiyor. Ne yapacağız?” Guardian.
“Benim gibi sanatçılar Filistinlilerin haklarını savunduğu için Almanya’da sansür ediliyor”. Brian Eno, Guardian.
“Massive Attack’den Miley Cyrus’e: Adam Curtis’in en iyi cover versiyonları”. Guardian.
“Aynı babaya sahip olmayan ikizler”. Le Monde.
“Dikenli telde yürek”: Auschwitz’de geçen bir aşk öyküsü kitabının (Auschhwitz’in Dövmecisi) reklamı polemik yarattı”. Le Monde.
“İngiliz Pop Müziği: Bir Saman Alevi”. Libération.