Yeni kapitalizm kültürünün yeni insanı, yeni işçisi, beyaz yakalı dünyanın son dalga emekçisi kod yazılmcıları. Parçalanmış bir zaman içinde yaşıyor, işini tek başına yapıyor, esnek ve taşeron işçiler olarak çalışıyorlar. Emek şartları ister istemez bireyci kılıyor onları. Klişe böyle, ama bu hayat kader de değil. Jamgo Teknoloji Emekçileri Kooperatifi esinlendirici bir örnek. Kapitalist teknoloji şirketlerindeki boğucu şartlardan usanan teknoloji emekçilerinin kurduğu kooperatif özgür yazılımın, açık kaynağın bayraktarlığını yaptığı gibi parçası olduğu dayanışmacı ekonomi ağında kolektif teknoloji projelerinin inşasında yer alıyor. Kooperatifin iki ortağına, Martha Gómez ve Jordi Buj’a kulak kesiliyoruz.
Jamgo ne zaman, nasıl kuruldu?
Martha Gómez: Jamgo 2011 başında, teknoloji şirketlerindeki hiyerarşik yapılardan, kendi almadıkları kararları uygulamaktan usanan üç arkadaşımız, Amadeu, Martín ve Javier tarafından kuruldu. İlk başta akıllarında kooperatif yokmuş, kendi işlerini kurmaya karar vermişler. Ama, araştırdıkça murad ettiklerinin aslında kooperatif olduğunu, kooperatifçiliğin sunduğu yatay örgütlenmenin bıkkınlık duydukları şirketlerin dikey kurumsal yapısına cevap niteliği taşıdığını görmüşler. Kooperatifimizin temel yapı taşı da bu zaten. Tamamen yatay örgütleniyoruz. Dokuz ortağız. Başlangıçta kooperatif sadece erkeklerden oluşuyordu. 2016’da, katılan ilk kadın bendim. Bugün iki kadın ortak var.
Ortakların hepsi yazılım geliştiricisi mi?
Jordi Buj: Hayır. Salt yazılımcı ortak sayısı altı. Bir ortağımız web tasarımcısı. İki arkadaş da daha çok idare, satış ve iletişim görevlerini üstleniyor.
Kooperatifin ne gibi ürünleri, hizmetleri var?
Gómez: Kooperatif üç java program dili geliştiricisinin, sipariş üstüne yazılım geliştirmesiyle başladı. O zaman sadece başka şirketlerin back end (geri uç işlemcisi) tipi basit projelerine taşeronluk yapıyorduk. Ardından yeni ortakların becerileri kooperatifin hizmetlerine eklendi. Şimdi müşterinin ihtiyaçları doğrultusunda, sipariş üzerine yazılım geliştiriciliğinden şirketlerin bitmiş projeleri için yazılım desteğine ya da web tasarımından SEO (arama motoru optimizasyonu) ve dijital pazarlamaya uzanan geniş bir yelpazede hizmet veriyoruz.
Hepimiz bizi boğan şirketlerden ve sistemden kaçıyoruz. Oralarda insan “ben neye hizmet ediyorum, neye değer katıyorum” diye sormaktan kendini alamıyor. Kendinizi bomboş, değersiz hissediyorsunuz. Kooperatifte denetim ortakların elinde. Bir projeyi beğenmezsen “bu işte çalışmak istemiyorum” deme özgürlüğüne sahipsin.
Buj: Sipariş üzerine yaptığımız yazılımların yelpazesi epey geniş, bir işletmede ihtiyaç duyulan her türlü idari işe yönelik uygulamaları üretiyoruz. Bu türden projeler tekrar tekrar karşımıza çıktığı için genel yapıyı soyutlayarak temel kodu tekrar tekrar kullanılabilir hale getirdik. Şimdi bu yapıyı açık kaynak yazılım olarak başkalarıyla paylaşmak istiyoruz. Müşteri profilimiz de geniş bir yelpazeye sahip. İlk başta dayanışmacı ekonomi örgütlerinden pek müşterimiz yoktu. Daha çok büyük ve çokuluslu şirketlere proje yapıyorduk. Dört yıldır, dayanışmacı ekonomiye angajeyiz. Örneğin, FESC’in (Katalunya Dayanışmacı Sosyal Ekonomi Fuarı) mobil uygulamasını biz geliştirdik. 18 ortaklı kooperatif birliği ECOS grubunun bileşeniyiz. Tam da katıldığımız dönemde teknoloji alanından bir ortağa ihtiyaç duyuyorlardı. Zamanla, tek derdimizin yatay örgütlenme olmadığını, genel anlamda dayanışmacı ekonominin bir parçası olmak istediğimizi anladık. Böylece, iki farklı profilde müşterimiz oluştu: Ekmeğimizi sağlayan klasik kapitalist şirketler ve dayanışma ekonomisinden örgütler.
İki müşteri tipinin oranları nasıl?
Müşterilerimizin dörtte üçü dayanışmacı ekonomi örgütleri. Kapitalist şirketlerse gelirin yarıdan biraz fazlasını getiriyor. Dayanışmacı sosyal ekonomi camiasından gelen işler daha küçük boyutlu, bunlara daha az zaman harcıyoruz. Ayrıca, bu örgütlere uygun bir fiyatlandırma yaptığımız için ortaklarımızın elde ettiği emek/saat ücreti daha düşük.
Yazılım sekötürü beyaz yakalı emeğin “parlayan yıldızı”. Nasıl oldu da daha çok para kazanabileceğiniz bir emek pazarını bırakıp dayanışmacı sosyal ekonomi için çalışmayı seçtiniz?
Çokça dayak yediğimiz için herhalde. (gülüyorlar) Bir şirkette yıllarca çalışıyorsun, yaptığın işin ehli haline gelsen de söz hakkın, emeğin üzerinde denetimin bulunmuyor. Ama, müşteriye pazarlanan projelerin gerçekleştirilmesi senin üzerine yıkılıyor, yapamazsan sorumlu tutuluyorsun. Projeyi yanlış beklentiler yaratarak pazarlayan kişi ise hiçbir sorumluluk almıyor. Bu sistemin en önemli sakatlıklarından biri. Ayrıca, bu işleyiş maaşlar arasındaki farkın korkunç derinleşmesine neden oluyor. Peki, biz niye yüksek maaşları elimizin tersiyle ittik? Çünkü kooperatifte denetim ortakların elinde. Mesela bir ortak bir projeyi beğenmezse “bu işte çalışmak istemiyorum” deme özgürlüğüne sahip. Ayrıca, gelen projelerin çoğu teknolojik açıdan çekici ve hizmet ettiği amaçlar da insanı tatmin ediyor. Jamgo’da teknolojik olarak çok gelişmiş projeler yapma imkânına sahibiz. Diğer yandan bu projeleri anlaşılır kılmak zorundayız. İdari uygulamalar, web sayfası hazırlamak ya da wordpress kurulumu gibi kapitalist şirketlerin tenezzül etmeyeceği işleri de yapıyoruz.
GAFAM’ın (Google, Amazon, Facebook, Apple, Microsoft ) büyük sermaye tekeli haline gelmesi büyük bir sorun. Kooperatifin kendisi teknolojiyi sorunsallaştırmak için önemli bir araç. İçinde yaşadığımız sistemin mantıksızlığını hepimiz biliyoruz, onun için de kooperatifte maddi birikimi reddeden, insanı merkeze alan bir yapımız var.
Gómez: Kooperatifte çalışmak için herkesin farklı bir motivasyonu var. Ama hepimiz bizi boğan şirketlerden ve sistemden kaçıyoruz. Oralarda insan “ben neye hizmet ediyorum, neye değer katıyorum” diye sormaktan kendini alamıyor. Kendinizi bomboş, değersiz hissediyorsunuz. Bir de şu önemli: Teknoloji dünyasına girdiğimde teknolojinin zararsız olduğunu sanıyordum. Dayanışmacı ekonomi kurumları için google ads reklamları yollamayı düşünmüşlüğüm bile var! Sonra yavaş yavaş Google’ın kendisinin devasa bir sorun olduğunu anladım. GAFAM’ın (Google, Amazon, Facebook, Apple, Microsoft ) her geçen gün daha da büyük sermaye tekeli haline gelmesi büyük bir sorun. Bu açıdan, kooperatifin kendisi teknolojiyi sorunsallaştırmak için önemli bir araç. İçinde yaşadığımız sistemin mantıksızlığını hepimiz biliyoruz, onun için de kooperatifte maddi birikimi reddeden, insanı merkeze alan bir yapımız var.
Teknoloji sektöründe oluşan oligarşide kooperatifler nasıl bir rol üstleniyor?
Biz olabildiğince açık kaynak ve özgür teknolojiler kullanmaya çalışıyoruz. Ama her zaman alternatif araç gereç bulmak mümkün olmuyor. Bir alternatif varsa, kullanıyor, görünür kılıyor ve destekliyoruz. Eğer yoksa, geliştirmeye çalışıyoruz. İki yöntemimiz var: Biri doğrudan özgür teknolojileri kullanmak, diğeri de XES procomuns* örgütlenmesindeki gibi bir ağ kurup oradaki yoldaşlarla deneyimleri ve ihtiyaçları paylaşmak, yeni buluşları beraber hayata geçirmek. Geçen yıl Barcelona’daki tüm teknoloji kooperatifleri ile LliureTIC (Özgür Bilgi ve İleşim Teknolojileri) isimli bir yapı kurduk. Bir araya gelip ihtiyaçlarımızı, eldeki alternatifleri konuştuk. Mesela, bazı yoldaşlar google drive’a alternatif olarak, “Kooperatif bulutu: Sen de özgür ve etik teknolojiye geç” şiarıyla Commons Cloud fikrini ortaya attı. Hemen hayata geçirdik. Kooperatifin temel amaçlarından biri özgür teknolojik alternatifleri desteklemek. Bunun dışında, örgütlenme ağları kurmak, politik bir hat belirlemek, teknolojiyi sorunsallaştırmak çok önemli. Çünkü “teknolojinin kendisi zararsız” fikri toplumda çok yaygın. İnsanlar facebook kullanmayı sorunsallaştırmıyor. Şu sıralar ortaya çıkan veri sızıntısı olaylarıyla sorun daha görünür hale geliyor, ama bütün yönlerini birbiriyle ilişkilendirip halkın karşısına anlaşılır bir dille çıkarmakla sorumluyuz.
Buj: Aynı zamanda, büyük teknoloji devlerinin yarattığı tembelliği aşabilmek için de çaba sarf etmek gerekiyor. Kooperatifin muhasebe hesapları denkleşmiyorsa, genelde bunun nedeni bir emek/zaman sorunu oluyor. Çok kişi tarafından serbestçe kullanılabilecek bir Commons Cloud hazırlamak için yeterli zamana sahip olmanız lâzım. Önceki işten kalan bir Apple Mac’im var, gittiği yere kadar kullanacağım, ama bir sonraki bilgisayarım Linux [kamusal lisansa sahip özgür çekirdek yazılım ve onunla çalışan bilgisayar] olacak. Bu zihinsel geçişi yapmamız elzem. Bir Mac daha almayacağım, ama geçiş zaman ve emek istiyor. Öte yandan, Microsoft ürünlerinin her birine alternatif bulmayı başardık.
Açık kaynak mı, benzer işleve sahip bir şirket ürünü mü seçeneğiyle karşı karşıya kalındığında, zaman sıkıntısından dolayı sıklıkla şirket ürünü seçilmiyor mu?
Kapitalist platformların en büyük özelliği kullanımlarının aşırı kolay, neredeyse otomatik olması. Arayüz ne kadar kolay olursa, kullanıcı sayısı da o kadar artıyor. Örneğin, MS Office’ten kurtulmak için büyük bir çaba sarf etmek gerekiyor. Office’in alternatifi yıllara yayılan müşterek bir emek sonucu ortaya çıktı. Artık birinin bana özgür yazılımla açamayacağım bir dosya getirmesi mümkün değil gibi. Bu konuma gelmemiz uzun yıllarımızı aldı. Benzer bir değişim g-mail ve Google Drive’da yaşanacak, onlardan da kurtulacağız. Ama bu süreç hiç de kolay değil.
Altyapımız, kullandığımız sunucular genelde şirketlere ait. Bu hizmetler için etik bir alternatifimiz yok. Bu konuda ne yapılabilir?
Gómez: Kendi sunucumuz var. Müşterilere elimizden geldiğince dayanışmacı ekonomi çözümleri önermeye çalışıyoruz. Mesela burada, Pangea ve btactic gibi açık kaynaklı sunucular mevcut. Elbette bazı durumlarda, müşterinin bilgi eksikliğinden ya da politik tercihi olmadığından kapitalist şirketleri kullanıyoruz. Ama mutlaka önce özgür mecraları tavsiye ediyoruz.
Bazı yoldaşlar google drive’a alternatif olarak, “Kooperatif bulutu: Sen de özgür ve etik teknolojiye geç” şiarıyla Commons Cloud fikrini ortaya attı. Hemen hayata geçirdik. Kooperatifin amaçlarından biri özgür teknolojik alternatifleri desteklemek. Örgütlenme ağları kurmak, politik bir hat belirlemek, teknolojiyi sorunsallaştırmak çok önemli.
Buj: Sunucuları ve hizmetleri kooperatif içinde halletmenin, dışarıdaki bir kapitalist sunucuyu kullanmamanın bir emek/zaman maliyeti var. Ama altyapımızın bu şekilde olmasına çok değer veriyoruz, bu bizi hem özgür kılıyor hem de sürecin kendisi çok eğitici. Böylece verilerimiz de bize ait kalıyor.
Son on yılda, veri sermaye üretmenin en önemli araçlarından biri haline geldi. Verileri bir kaynak olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizim için en önemlisi kullandığımız verilerin bize ait olması. Veri işlemekle uğraşmıyoruz. İtiraf edeyim, dijital pazarlamayla ilgili bir iş yaptığımızda google analytics kullanıyorum ve her seferinde daha çok rahatsız hissediyorum. Halkın verilerini Google’a vermesini teşvik edecek bir şey yapmak istemiyorum. Google analytics yerine onun özgür yazılım versiyonu Matomo’yu kullanmalıyız. Nick Srnicek’in Platform Kapitalizmi kitabını yeni bitirdim. Kitap şunu çok iyi anlatıyor: Günümüzün petrolü veri. Büyük şirketler kullanıcıların verileri üzerinden her geçen gün daha da zenginleşiyor. Bu çok yakıcı bir sorun. Öte yandan, bizim gerçekleştirdiğimiz projeler son kertede müşterilere ait. Ortaya çıkan ürünü onların istediği sunucuya kuruyoruz. Verilerin sorumluluğu bizde değil.
Buj: Web sitelerine gömülen reklamlarla ilgili ekonomik ve teknolojik açıdan çok cazip bir iş teklifi aldık. Teklif tracking (izleme) ve veri analizi temeline dayanıyordu. Müşteri reklam veren şirketlerle, reklam almak isteyen web siteleri arasında aracılık yapıyordu. Kullanıcı ziyaretlerinin bilgisini topluyor, hedef web sitesinin göstereceği reklamları belirliyor, reklamların tıklanma ve görülme istatistiklerini tutup etkilerini de hesaplıyordu.
Yani, bu izleme yazılımı kullanıcının sadece belli bir web sitesini ziyaretinin değil, tüm tarayıcı tarihçesinin bilgilerini mi topluyordu?
Evet. Dehşet verici bir projeydi. Projeyi reddettik. “Böyle cazip bir projeyi nasıl reddedersiniz?” diye şaşırdılar. Bizi projenin teknolojik boyutuyla tavlamaya çalıştılar. “Mongodb gibi yeni teknolojileri kullanacaksınız, çok heyecan verici değil mi?” diyorlardı. İyi de, görmüyor muyuz o cazip teknolojinin ne için kullanılacağını?
Veri meselesinde sol stratejiler daha çok sakınmaya, savunmaya yönelik mi? Yani, dev şirketlerin platformları kullanılmamalı ve verilerin şirketlerin eline geçmesine imkân verecek yazılımlar geliştirilmemeli.
Gómez: Evet. Commons Cloud tarzı projelerin kullanılmasını desteklemek de bu stratejiye dahil. Sektördeki diğer kooperatiflerle ittifak kurmaktaki amacımız tam da bu. Verilerle ilgili yaptığımız bir diğer ilginç proje de DECODE (Vatandaş Mülkiyetinde Ademi Merkeziyetçi Veri Ekosistemi).
Buj: DECODE Barcelona belediyesinin Avrupa çapında 14 kurumla beraber hayata geçirdiği bir AB projesi. Proje kişisel verilerin nasıl işleneceğine dair. Bir kişinin verilerinin ne kadarının görülebileceğine dair bir mobil uygulama var. Bu uygulama kullanıcıdan bazı bilgiler istiyor, bu bilgileri güvenli bir şekilde kriptolayarak telefonda kaydediyor. Başka uygulamalar verileri kullanmak istediğinde kişi hangi verilerin kullanılabileceğine karar verebiliyor. Kriptografi sayesinde, sadece paylaşılmasına izin verilen veriyi, yine sadece paylaşılmasına izin verilen kurum görebiliyor. DECODE içinde birkaç pilot uygulama daha mevcut. Bunlardan biri Barcelona belediyesinin desteklediği, katılımcı karar verme süreçlerinin idare edilmesine yarayan Decidim Barcelona (Biz Karar Veriyoruz). Decidim yoluyla paylaşılan bir projeyi onayladığında “Evet”i tıklıyorsun. Decidim’in oyu kimin verdiğini bilmesine imkân yok. Sadece yaş ve cinsiyet gibi kategorilerde istatistik çıkartabiliyor. Bunu sağlayan altyapı ise blockchain teknolojisi ve kullanıcıları anonimleştiren Tor ağından oluşuyor. Bu geniş katılımlı, karmaşık ve iddialı sistemin geliştirilmesinde bizim payımıza uygulamayı yapmak düştü.
Büyük şirketler kullanıcıların verileri üzerinden her geçen gün daha da zenginleşiyor. Bu çok yakıcı bir sorun. Öte yandan, bizim gerçekleştirdiğimiz projeler son kertede müşterilere ait. Ortaya çıkan ürünü onların istediği sunucuya kuruyoruz. Verilerin sorumluluğu bizde değil.
Gómez: Projenin parçası olduğumuz için gurur duyuyoruz. Çünkü amaç, halka verilerin asıl sahibinin kendisi olduğunu göstermek. Facebook’un “gizlilik politikasını kabul ediyorum” kutucuğunda mecburen evet cevabını işaretlediğinizde verilerinizin başına gelenin tam tersi bir durum söz konusu. Bu projeyle kullanıcılar, açık ve şeffaf bir şekilde hangi verileri paylaşmak istediklerine karar verebilecek. Herkes verilerin ne için, nasıl kullanıldığını açıkça bilecek.
Barcelona’da platform kooperatifçiliğine yönelik çalışmalar var mı?
Bu kavram platform kapitalizmine bir alternatif sunduğu için çok önemli. Kapitalizm her kavramı sahiplendiği gibi, teknolojik emek alanında da kavramları ele geçirmeye çalışıyor. Böylece, AirBnB gibi kapitalist platformları sanki mucizevi alternatifmiş gibi paketliyorlar. Bu yüzden pazarda büyük bir patlama yaşandı. Herkes alternatif bir ekonominin geldiği hissine kapıldı. Bizim görevimiz “Hayır, bu bildiğimiz kapitalizm. Hem daha liberal hem de yasalarla denetlenmiyor” demek. Platform kooperativizmi ise şunu söylüyor: “Bu gördüklerinizin hiçbiri yeni bir alternatif değil, ama aradığınız alternatif aslında kooperatifçilikte ve bunu birlikte gerçekleştirebiliriz.” Yine bir ölçüde emek/zaman ölçütüne gelip dayanıyoruz. Birçok teknoloji emekçisi çalıştıran AirBnB tarzı platformların kolaylık sağladığını teslim etmek lâzım. Bu platformların kapitalist yapısını bilen ve ona karşı mücadele eden insanların sayısı az olmakla birlikte, son yıllarda toplumda önemli bir kültürel değişim de yaşanıyor. Bu nedenle, Dayanışmacı Sosyal Ekonomi Ağı (XES) Müşterekler komisyonunu kurdu. Geçen yıl FESC’in ana teması platform kooperatifçiliğiydi. Fuarın uzantısı niteliğindeki TecnoFESC bu açıdan çok önemli. Bir başka olumlu örnek de Mensakas. Deliveroo ve Glovo gibi kurye sektöründeki platform şirketlerinin alternatifi olmayı amaçlıyor. Mensakas örgütlü işçilerin kurduğu bir kooperatif. Mobil uygulamasının geliştirilmesine katkı veriyoruz. Sonuçta, doğru yöne kürek çekiyoruz, ama henüz alternatiflerin kısıtlı olduğunu da kabul etmeliyiz.
Buj: Biz alternatifler önerdiğimizde kapitalist platformlar epey yol almış oluyor. İnsanlar alışkanlıklarından zor vazgeçiyor. Buna karşı mücadele vermek de büyük emek istiyor. Alternatif teknoloji önerinizin pazardakiyle eşit nitelikte olması gerekiyor. İnsanların alternatiflere rahat ulaşabilmesi şart. Kooperatifler tek başlarına dev şirketleri yenmek için büyük ihtimalle yeterli olmayacak.
Katalunya’da ve özellikle Barcelona’da kamu kurumları ve kooperatifler arasındaki ilişki, kamu destekleri giderek artıyor. Bu ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gómez: Esasen bizim kamu desteğine ihtiyacımız yok. Teknoloji iş imkânlarının bol olduğu bir sektör. Ama ortak çalıştığımız birçok örgüt kamudan destek alıyor. Katalan özerk yönetimi 2015’te çıkardığı sosyal ekonomi yasası ile paradigmayı değiştirdi. Kamu kaynakları hepimizin. Dayanışmacı ekonomiyi destekleyen bir şehrin parçası olmaktan gurur duyuyorum. Tabii her zaman olumu sonuçlarla karşılaşmıyoruz. Mesela, kaynak aktarımı projelerin doğal ritmini bozabiliyor. Ama zaten dayanışmacı ekonomi örgütleri bu durumun ziyadesiyle farkında.
Projelerin doğal ritminden kastınız ne?
Projelerin ilerlemek için belli süreçlerden geçmesi gerekiyor. Mesela bir anda finansman enjekte edildiğinde projeler hızla yeni çalışan ortak alıyor. Artan ortak sayısı nedeniyle daha önceden tasarlanmamış yeni bir ritme gereksinim duyuluyor. Fon kesildiğinde, eğer hâlâ fona muhtaçsan küçülmek zorunda kalıyorsun. Her halükârda destekler olumlu, ama risklerin farkında olmamız gerekiyor.
Kooperatifler büyüme konusunda piyasadan farklı bir yol izlemeli mi?
Biz yatay yapıyı korumak için ölçeği büyütmeme kararı verdik. Herkesin konuşabildiği, ortak karar alabildiği büyüklükte bir modeli savunuyoruz. En fazla 15 ortakta karar kıldık. Peki o zaman, kapitalizme karşı geniş bir cepheyi nasıl oluşturacağız? Bizimki gibi başka örgütlerin kurulmasına yardımcı olmalı, onlarla bir şemsiye örgüt altında işbirliği yapmalıyız. Jamgo kurulduğunda Barcelona’da teknoloji alanında başka kooperatif yoktu. Diğer kooperatifler kurulurken bizden destek istediler. Yeni kooperatiflere elimizden geldiğince iş paslıyoruz. Arjantin’de de son teknoloji kooperatiflerinde bir patlama yaşandığını öğrendik. Bir federasyon da kurmuşlar.
Bu alanda çalışanların çoğu oldukça bireyci. GAFAM’ın yapısına bakın, beyaz erkeklerin başı çektiği bir sektörden bahsediyoruz. Sektörün stereotipi açgözlü ve rekabetçi; dünyaya para ve kâr perspektifiyle bakıyorlar. Diğerkâm sosyal hizmet çalışanlarının tam tersi bir profil.
Buj: Amacımız ne olursa olsun büyümek değil. Kooperatifin kendini rahat sürdürecek ve diğer kooperatiflere destek olacak, onlarla ortak çalışabilecek kadar büyümesi yeterli. Bunu gerçekleştirmek de yine emek/zaman dengesi gerektiriyor. Gündelik sorumluluklarımız zamanımızın çoğunu tüketiyor, çünkü maişet motorunu döndürmek zorundayız.
Teknoloji sektöründeki emekçilerin bir araya gelmesi ve örgütlenmesi diğer sektörlerden farklılık gösteriyor mu?
Gómez: Bu alanda çalışanların çoğu oldukça bireyci. GAFAM’ın yapısına bakın, beyaz erkeklerin başı çektiği bir sektörden bahsediyoruz. Sektörün stereotipi açgözlü ve rekabetçi; dünyaya para ve kâr perspektifiyle bakıyorlar. Diğerkâm sosyal hizmet çalışanlarının tam tersi bir profil. Elbette sadece bir stereotip bu. Ama bu stereotip örgütlenmeyi zorlaştıran bir etken. Şu an kooperatifte iki kadınız. Bu kendine has bir iç yapı ve dinamik ortaya çıkarıyor, çünkü hepimiz ataerkil bir toplumdan geliyoruz. Bu yüzden kurum içi örgütlenme, çatışma çözümleme ve kapsayıcılık üzerine danışmanlık hizmeti veren Fil a l’Agulla kooperatifiyle bir değerlendirme yaptık. Öncelikle meseleleri masaya yatırmak, ardından üzerinde çalışmak gerekiyor. Yeni üyelerin hepsinin kadın olmasına karar verdik, çünkü kadın sayısı artmadan cinsiyet eşitliği perspektifine sahip olmak mümkün değil. Bir cinsiyet komisyonu da kurduk. Gündelik hayatın sorunlarını çözmeyi merkeze alan bir bakış açısıyla, çocuk sahibi Jamgo ortaklarını kollamaya kararı verdik, bakım sorumlulukları nedeniyle onların maaşlarını arttırdık.
Bir zanaatkâr olarak teknoloji çalışanı olmak, saatlerce tek başına yazılım geliştirmek insanları sizce nasıl etkiliyor?
Buj: Zanaat kavramı yazılım geliştirmeye çok uygun. İşin bir kısmı mühendislik. Ama genel kullanıcı arayüzü tasarımı dışında da işin kişisel ve yaratıcı bir yönü var. Hepimiz yazılımın içindeki kodun nasıl çalıştığını gerçekten merak ediyor ve bununla uğraşmayı seviyoruz. “Klavye döverek üretme” isteği hepimizde var. Kooperatifçilik yazılımın zanaat yönüne çok daha uygun. Şirketlerde işi önceden belirlendiği şekilde, birinin emirlerini takip ederek yapmanız gerekiyor. İşin zanaat boyutu neredeyse kayboluyor.
Kooperatif kurmayı düşünen ve teknoloji sektöründe çalışanlara ne gibi önerileriniz olur?
Öncelikle, “Ne kadar para kazanacağım?” sorusunu geçsinler, gerçekte ne yapmak istediklerine karar versinler. Bizim yaptığımız işlere özenen çok insan var. Önce herkes heveslenip “Ne güzel, şahane işler yapıyorsunuz” diyor. Ama maşımızı öğrenince hayal kırıklığına uğruyorlar. Bu düşünce yapısıyla mücadele etmek lâzım
Gómez: Kooperatifçilik sayesinde alternatif yaratılabileceğini görmeliler. Teknoloji sektöründe çalışan tanıdıklarımız, sektördeki birkaç yılın ardından hoşnutsuzluklarını dile getirmeye başlıyorlar. Ama çoğu “Her yer böyle, yapacak bir şey yok” diye düşünüyor. Gerçekte hem alternatifler var hem de yenileri yaratılabilir. Elbette düşman çok güçlü. Ama teknoloji kooperatifçiliği insanı mutlu eden ve zenginleştiren bir deneyim. Sahip olduğun beceriler ve deneyimle sağladığın hizmetler kazandığın paranın ötesinde büyük bir fayda yaratıyor, bu da müthiş bir tatmin duygusu veriyor.
Baybars Külebi: Col·lectivaT Kültürel Çeviri, Araştırma ve Dil Teknolojileri Kooperatifi