Soma maden işçilerinin Bağımsız Maden-İş’in öncülüğünde yürüttüğü uzun mücadele sonucunda, Soma’da Işıklar, Atabacası, Geventepe ocaklarında çalışan işçilerin kıdem tazminatlarının Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) tarafından ödeneceği temmuz ayında İş Kanunu’na eklenen bir maddeyle güvence altına alındı, Ancak, bu ocaklarla sınırlı tutulan düzenleme, diğer rödovanslı –TKİ tarafından kiralanan– sahaları etkilemiyor. Haliyle, Uyar Madencilik’te, Ermenek’te ve diğer rödovanslı madenlerde çalışan işçiler ödenmeyen hakları karşısında soruyor: Bu yasa niye bizi kapsamıyor? Soma’dan Ermenek’e madenciler ayakta. Yıllardır gasp edilen tazminatlarını istiyorlar. 12 Ekim’de iki koldan Ankara’ya yürümeye kararlılar. Hilede ve sömürüde sınır tanımayan Uyar Madencilik tarafından hakları çiğnenen Ali Kandemir, Ramazan Atak ve Mukadder Özdoğan’ı dinliyoruz.
Tazminatlarınızın gasp edilmesine gelmeden önce, Uyar Madencilik’te ne şartlarda çalışıyordunuz?
Ramazan Atak: 28 yıllık madenciyim. Azim Uyar’ın şirketinde, 2005’ten 2013’e, sekiz yıl çalıştım. Soma geneline göre çalışma şartları çok ağırdı. Yeraltından sürünerek de geçtik, emekleyerek de. Evimize ekmek götürebilmek için her türlü sıkıntıya razı olduk. Tek amacımız çoluk çocuğumuzun aç kalmaması, kimseye muhtaç olmamaktı. Çok arkadaşımızı da kaybettik kazalar sonucu. Madencinin temel ekipmanı baret, çizme, elbise, eldivendir. Çizmelerimizde demir yoktu. Soma’daki katliamdan sonra çizmelerde demir oldu. Eğer çizmede demir yoksa bir tane taş parçası düştü mü, direkt parmakları kırar, ama demir olduğu zaman bu risk yarı yarıya azalmış olur. Eldivensiz çalıştığım oldu, mecbur kaldım. Bir işçinin elinde eldiveni olsa kazayı yüzde 50 önler. Böyle basit şeyleri bile işçiye çok gördüler.
Siyasiler korumasa nasıl tutunacak bunlar? Adamın trilyonlarca borcu var, devlet oğluna ruhsat veriyor. Edirne’deki Öztrakya Madencilik, Azim Uyar’ın oğlu Mehmet Uyar’ın üzerine. Her yerde madenleri var, rahatça ruhsat alabiliyorlar. Nasıl oluyor bu?
Ali Kandemir: 31 Temmuz 2007’de, arkadaşım İdris Sarıkaya’yla beraber Uyar Madencilik’te bir iş kazası yaşadım. Ben iki gözümü kaybettim, o bacaklarını. İşverenimiz ne sağlık yönünden ne maddi açıdan yardım etti bize. Dediler ki, “gidin, hukuk yoluna başvurun, oradan ne kazanırsanız size ödeyeceğiz.” Biz de tabii mahkeme yoluna gittik. Belli bir miktar tazminat kazandık. Ancak iş yerimizin sürekli aynı ocakta üst üste isim değiştirmesi nedeniyle tazminatlarımız içeride kaldı, tahsil edemedik. Siyaseti zorladık, bu kez de sesimizi duyan olmadı. Şu anda bir milyon lira tazminatım var içeride. Arkalarında siyasi güçler mi var, ne var, bilmiyoruz, ama hiçbir şekilde bunlardan bir şey alamıyoruz. Sonuçta, hem sağlık sıkıntılarımız var hem de maddi olanaksızlık hâlâ devam ediyor. Sağlık giderlerimiz, ev masraflarımız, yol ücretlerimiz derken, arkadaşımın da benim de bankaya en az 100’er bin lira kredi borcumuz var şu anda.
Atak: Benim de tazminatım ödenmedi. Sekiz yıllık emeğim, alnımın teri, ama alamıyorum. Bugün birçok insan geleceğini bu tazminata bağlamış durumda. Yetkililere sesleniyorum, onlar patrondan bir şekilde alır; işçinin alın teri kurumadan hakkının verilmesi lâzım.
Eşiniz Ersin Özdoğan, Uyar’daki tazminatını alamadan, çalışmak zorunda kaldığı bir başka maden ocağında altı ay önce yaşamını yitirdi…
Mukadder Özdoğan: Eşim 10 Nisan’da, çalıştığı İmbat madeninde üç arkadaşıyla beraber iş kazasında yaşamını yitirdi. Ama öncesi var, 11-12 yıl emek verdiği Uyar Madencilik’te kalan tazminatını alamadı yıllarca. “Maden kapandı” diyerek senetlerini vermediler. Neymiş, senette çift imza olması gerekiyormuş, tek imza olunca olmuyormuş, bu bahanelerle senetler elimizde kaldı. “Üzerine bir bardak su içeceksiniz, yok” dediler özetle. Soma’da 301 madenci kardeşimiz vefat ettiği zaman eşim bu senetlerle beraber Soma meydanına, hükümet konağının önüne gitti. Taleplerini iletti. “Bizim de hakkımız var, alın terimiz var, çalıştık, ama haklarımızı alamıyoruz, bunları görün” dedi. Avukata versek de nafile. Şimdi o maden şirketi isim değiştirip, babadan oğula, oğuldan kardeşe geçerek firmalar açmaya devam ediyor, ama biz alacağımızı hâlâ tahsil edemiyoruz.
Azim Uyar’ın çok mal varlığı var. Tabii patronlar uyanık. Eşinin üzerine, dayısının üzerine yapmış ve malı sıfırlamış. En son bize söylenen, Azim Uyar’ın Konya’da çürümüş bir kamyonu olduğu, başka da bir şeyinin olmadığı. Yani bizim tahsilat yapabileceğimiz tek şey bu kamyon olarak gözüküyor.
“Arkalarında siyasi güçler mi var acaba” dediniz, öyle mi sizce?
Kandemir: Siyasiler korumasa nasıl tutunacak bunlar? Bir lira vergi borcum olsa, bana devlet hiçbir şey vermez, ama bu adamın trilyonlarca borcu var, devlet yine de oğluna ruhsat veriyor. Edirne’deki Öztrakya Madencilik Azim Uyar’ın oğlu Mehmet Uyar’ın üzerine. Her yerde madenleri var, halen rahatça ruhsat alabiliyorlar. Nasıl oluyor bu? Düşünsenize, bir oğlunuz ortalığı kırıp döküyor, mevzu kapansın diye hemen diğer çocuğun üzerine alıyorsunuz madeni. Böyle bir aile tezgâhı, işçinin mağdur edildiği pis bir tezgâh söz konusu. Uyar Madencilik’in sahibi olan Azim Uyar, denizden çıkan balık gibi, kayıyor, tutulamıyor. Bu adamda işçinin hakkı kalıyor, kaza geçirenin hakkı kalıyor, ama ona bir şey olmuyor. Sonuçta bir maden bu, onu denetleyen de devlet.
Atak: Azim Uyar’ın çok mal varlığı var. Tabii patronlar uyanık. Eşinin üzerine yapmış, dayısının üzerine yapmış ve bir şekilde malı sıfırlamış. En son bize söylenen, Azim Uyar’ın Konya’da çürümüş bir kamyonu olduğu, başka da bir şeyinin olmadığı. Yani, tahsilat yapabileceğimiz tek şey bu kamyon olarak gözüküyor. Oysa şu anda bir şirket çalışıyor, iki-üç defa ismi değişti, Azim Uyar’dan iflas verip, Ahmet Uyar olarak yoluna devam ediyor. Ha Azim Uyar ha Ahmet Uyar, yöneten aynı, sadece isim değişiyor.
Kandemir: İşçi artık illallah etmiş. Mesela ben kazaya uğrayalı 14 yıl oldu. Hukuka başvurmuşum, yargıda her türlü kanunu zorlamışım, kazanmışım, ama ortada bir şey yok. Siyasi yolu da denemişim, yine yok. Benim gibi binlerce kişi aynı sorunu yaşıyor. İşçi mahkemeye vermiş, kazanmış, ama parasını alamamış. Siyasi olarak çözüm aramış, yine çıkış bulamamış, e sonunda da demiş ki, “Allah’ından bulsun!” ve başka bir ekmek kapısına geçmiş.
14 yıldır mağdurum. İki gözüm kayıp. Maddi olarak mağdurum zaten, manevi olarak da öyle. 12 aylık bir kızım var. Çocuğumun yüzünü hiç göremedim, göremeyeceğim. 26 yaşında dünyamı kararttılar, hâlâ daha üç kuruş para alacağım diye onun bunun peşinden koşturuyorum, adalet mi, değil. Bu durumu insanlığa sığdıramıyorum. Adalete gidiyorsun, mahkemeyi kazanıyorsun, oradan Yargıtay’a gidiyor, onay alıyorsun, ama para yok. İcradan alacak bir şey yok, malı mülkü görünmüyor adamın.
14 yıldır mağdurum. İki gözüm kayıp. 26 yaşında dünyamı kararttılar, hâlâ üç kuruş para alacağım diye koşturuyorum. Hukuka başvurmuşum, yargıda her türlü kanunu zorlamışım, kazanmışım, ama ortada bir şey yok. Siyasi yolu da denemişim, yine yok. Benim gibi binlerce kişi aynı sorunu yaşıyor.
Soma’da uzun mücadeleler sonucu bazı maden ocaklarındaki işçiler tazminatlarını alabildi. Sizleri mağdur eden Uyar’ın da aralarında olduğu bazı ocaklar ise bu yasanın dışında tutuldu. Yasadaki bu tutarsızlığı, ayrımcılığı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kandemir: Soma Kömür A.Ş. rödövanslı, tamam, ama Uyar da öyle. Aralarında ne fark var, anlamadım. Kanuna geldiğinde “rödövanslı bütün sahalar” denmedi, neden? Bize niye etki etmiyor bu yasa? Rödövansın 10 türü mü var? Burada sahaların ayrımından çok sarı sendikanın fatura kurmacası, siyasi ilişkiler devreye giriyor. AKP Manisa milletvekili Mehmet Ali Özkan maden patronlarının avukatlığını yapıyor, AKP Mersin milletvekili Lütfi Elvan da Ermenekli, bunlarla ilişkileri var…
Atak: Uyar’ın işletmesi de rödövanslıydı, hâlâ da rödövanslı sahalar var. Rödövanslı olduğunda devletin mutlaka bir payı olması lâzım. Kapanan ocaklarda mağdur edilen, işten atılan işçinin yanında olması lâzım devletin. Bizim isteğimiz de bu, ama şu anda maalesef verilen sözler tutulmuyor.
Özdoğan: Biz de bu ülkenin vatandaşıyız. Bir eşitsizlik var. Mağduriyetimizin giderilmesini istiyoruz.
Ankara’ya yürüyüşünüz engellenmek isteniyor. Ne yapacaksınız?
Kandemir: Mücadelemizi sürdüreceğiz. Yine de yürüyüşümüzü yapacağız, sesimizi duyurmaya çalışacağız. Umarız bu darlıktan da çıkacağız.
Atak: 12 Ekim’de bütün işçi arkadaşlarla Ankara’ya yürüyeceğiz. Haklarımızı alıncaya kadar bu yoldan dönmeyeceğiz. Yasak kararı valilik tarafından öngörüldü, ama haklıyız ve geri adım atmayacağız. Çalmıyoruz, çırpmıyoruz, hak etmiş olduğumuz tazminatlarımızı istiyoruz. Yetkililerin yanımızda olmasını istiyoruz.
Uyar işçileri olarak Bağımsız Maden-İş’in tazminatlar için verdiği mücadeleye neden daha aktif katılmadınız?
Atak: Sarı sendika Türkiye Maden-İş bizi oyaladı, şunu yaparız, bunu yaparız diyerek bizi kandırdı. “Azim Uyar’la görüştük, anlaştık. İşletmenin olduğu yerde şlam var, bu satılacak ve sizin tazminatlarınız ödenecek” dendi.Şlam, yani kömürün yıkanmasıyla oluşan atık suyun içindeki birikim, daha düşük kalorili olsa bile kömürdür. Fakat yapılan kömürün ölçümü düşük çıktı, bu nedenle şlamı kimse almadı. Biz ortada kaldık.
12 Ekim’de Ankara’ya yürüyeceğiz. Haklarımızı alıncaya kadar bu yoldan dönmeyeceğiz. Haklıyız ve geri adım atmayacağız. Çalmıyoruz, çırpmıyoruz, hak etmiş olduğumuz tazminatlarımızı istiyoruz. Yetkililerin yanımızda olmasını istiyoruz.
Eskiden olsa belki çıkmazdınız sokağa, ama şimdi yürümekte kararlısınız. Bu dönüşüm nasıl başladı?
Atak: Yürüyebilmek için çoğunluk olmamız lâzım, ama bu çoğunluğu yakalamak ne yazık ki zor. Çünkü bugün emekli olanlar sağda solda bir şekilde çalışabiliyor, ama emekli olmayanlar için aynı durum söz konusu değil. Onlar buradaki çeşitli şirketlerde çalışma hayatına devam ediyor. Bu arkadaşlarımız işten atılma korkusuyla toplantılarımıza katılamıyor. “Bu sendikaya gidersem işten atılırım” diyor işçi. Tabii ki bunun böyle olmaması lâzım. İşçi hakkını arıyor. Hak etmiş olduğu tazminatını talep ederken işten atılmamalı hiçbir işçi. Bende de eskiden bu korku vardı. Şu an emekliyim, bu korku yok, ama çalışan arkadaşların böyle bir korkusu var.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Kandemir: Halim ahvalim ortada. Ne çalışabiliyorum, ne de çalışabileceğim. Beni bu zor durumda bıraktılar, defolup gittiler. Ne devletin umurunda ne de işverenin. Gözlerim protez. Her üç yılda bir değişiyor. Şu anda protezin değişme zamanı geldi, ama iki bin dolar. Bu iki bin doları her zaman bulamıyorum. Ama mecbur değiştiriyorum, kredi çekiyorum, ne yapayım. Hayatım boyunca da bu devam edecek. Şunu söyleyeyim; bunların hiçbiri duygu sömürüsü değil, hepsi benim hakikatim, yaşadığım gerçekler.
Özdoğan: Mart ayında korona başladı. Eşim bir ay öncesinde vefat etti. Çok zor günler yaşadık. Daha yeni yeni kendimize geliyoruz kızımla. Çocuğum daha beş buçuk yaşında. Babasının ölümü onun psikolojisini çok etkiledi. Bir yumurta bile kırsam anne ve babayla yediği gibi olmuyor, o tat yok. İlkokula gitmesi gerekirken tekrar anaokuluna vermek zorunda kaldım. Bir şekilde geçinmeye çalışıyoruz. Tazminatlar verilirse çocuğumu okuturum, onun geleceği için harcarım o parayı. Şirket adı değiştirip kaçacaklarına paralarımızı versinler, ödemelerini yapsınlar.