VEFATININ YILDÖNÜMÜNDE EFSANE İŞÇİ LİDERİ RIZA KUAS

Feza Kürkçüoğlu
28 Ekim 2019
SATIRBAŞLARI
Lastik-İş genel başkanı, TİP kurucusu ve genel sekreteri, milletvekili, DİSK kurucusu, DİSK başkan vekili Rıza Kuas, 29 Ekim 1981’de aramızdan ayrıldı. 55 yıl süren örnek yaşamı boyunca işçi hakları için mücadele eden Rıza Kuas’ı ölüm yıldönümünde sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz…
Rıza Kuas (Fotoğraf: Lastik-İş Arşivi)


Çalışanların sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev haklarının önüne her geçen gün yeni engellerin konduğu, hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, sendikal hareketin yaşam mücadelesi verdiği günümüzde geri dönüp işçi hareketi tarihimize bakmak hem moral verici hem de yol gösterici…

1950’lerden itibaren öne çıkan bir işçi önderinin, Rıza Kuas’ın yaşamı hep mücadele ile geçti. Grevde, direnişte, işgalde, Meclis’te verdiği mücadele ile devrimci sendikacılığın nasıl yapılacağını dosta düşmana gösterdi. Tanıyanların yiğit, cesur, gözünü budaktan sakınmayan, kararlı, direngen, dürüst, güvenilir gibi sıfatlarla andıkları Rıza Kuas, sosyalizm ve işçi sınıfının kurtuluşu için verilen mücadelenin saygın isimlerinden biri olarak anılmaya devam edecek.

Kafkaslardan, Abhazya’dan gelen bir ailenin oğlu olan Rıza Kuas, 1926’da Sakarya, Hendek’te doğdu. Köyde okul olmadığından ilkokulu İstanbul’daki halasının yanında bitirirdi. 1939-40 yıllarında okul tatillerinde Cibali Tütün Fabrikası’nda çırak olarak çalıştı. Askerliğini yaptıktan sonra Gislaved lastik fabrikasına giren Kuas, aynı yıl kurulan İstanbul Lastik ve Kauçuk Sanayi İşçileri Sendikası’nın örgütlenme çalışmalarına katıldı. 1951’de sendikalı olduğu için işten atıldı.

TİP sözcüsü olarak yaptığı, bugün hâlâ geçerli konuşmasının satırbaşları: “Çalışma Bakanı Türkiye’nin fukara çalışanlarına karşı cephe almıştır. İş kanunu iş emniyeti ve insanlık haysiyetine yaraşır iş şartlarını sağlamaktan çok uzaktır. İşçiler her gün işten atılacağı korkusu içindedir. Kanun patronlara iş kazalarını önleyici tedbirleri almaya zorlamamaktadır.”

1949’da Derby lastik fabrikasında çalışmaya başladı. Önce işyeri temsilcisi, ardından da 1952’de Lastik-İş Kazlıçeşme şube başkanı olan Rıza Kuas, 1954’te Lastik-İş Sendikası Genel Başkanı seçildi. Lastik işçilerinin iş güvencelerinin sağlanması, çok kötü olan işyeri koşulları ve ücretlerinin iyileştirilmesi için mücadele etti. 1956’da İstanbul İşçi Sendikaları Birliği (İİSB) yönetim kurulu üyeliğine seçilen Kuas, saymanlık görevini de üstlendi.

Rıza Kuas, başkan seçildikten sonra Türkiye’deki bütün lastik ve kauçuk işçilerinin tek bir sendikada toplanması için mücadele verdi. 1959’da sendika adını değiştirerek, Türkiye Lastik, Kauçuk ve Plastik İşçileri Sendikası (Lastik-İş) olarak yoluna devam etti. Lastik-İş, 16 Şubat 1961’deki genel kurulunda Türk-İş’e katılma kararı aldı. Rıza Kuas, 1964’te Türk-İş yönetim kurulu üyeliğine seçildi. 

“Sendika elbet korur hakkımızı bizim”

Rıza Kuas, 1963’te Fargo lastik fabrikası direnişi sırasında sakal bırakma eyleminde

Toplumsal mücadele tarihimizde kilometre taşı olan Türkiye İşçi Partisi (TİP), Kemal Türkler, Rıza Kuas, Şaban Yıldız, Kemal Sülker, Kemal Nebioğlu, İbrahim Güzelce’nin aralarında bulunduğu 12 sendikacı tarafından 13 Şubat 1961’de kuruldu. 1965 yılında TİP Genel Sekreteri olan Kuas, aynı yıl yapılan genel seçimde Ankara milletvekili olarak Meclis’e giren 15 milletvekili arkadaşıyla birlikte TİP’i temsil etti. 1969 seçimlerinde ise TİP’in önünü kesmek için seçim kanunu değiştirildiğinden Meclis’e sadece İstanbul milletvekili olarak Mehmet Ali Aybar ve Rıza Kuas girebildi.

İşçilerin güvendiği, onların haklarını her yerde ve her koşulda korkusuzca, tavizsiz savunan bir sendikacı, bir işçi önderi olmak için özveriyle çalıştı Rıza Kuas. Örneğin… Mayıs 1963’ün son günlerinde Fargo lastik fabrikası işvereni lokavt ilan edip, 83 işçinin alacaklarını da vermeden fabrikasını kapatıp kayıplara karışır. Bunun üzerine işçiler seslerini duyurmak için kendilerini Beşiktaş’taki Türk-İş Birinci Bölge Merkezi’nde bir odaya kapatırlar. Rıza Kuas, işçiler haklarını alana dek süren sakal bırakma eylemine başlar. Lastik-İş’in mücadelesi ile patron 16 gün sonra yakalanır, lokavtı kaldırıp işçileri tekrar işe alır. İşçilerin sendikalarına ve başkanları Rıza Kuas’a güveni boşa değildir. Direniş sırasında yapılan bir röportajda işçi İsmail’in söylediği “sendika elbet korur hakkımızı bizim” sözü bunun en iyi örneğidir.

1968’de lastik işçisi Derby fabrikasını işgal eder. İşgalin ardından, kendisi de eski bir Derby işçisi olan Kuas’ın “Derby İşçilerine Selâm Olsun” başlıklı yazısı “TİP Haberleri” dergisinde yayınlanır: “Derby işçisi sarı sendikaya hak ettiği şamarı indirdi. İşverenlerin ve vekillerinin keyfi davranışlarını gemlemesini bildi. Sahtekârlıkları bütün yurda duyurdu ve etkisiz bıraktı.”

25 Haziran 1963 tarihli Sosyal Adalet dergisinden o satırları birlikte okuyalım: “Salonun içine ve kaba tahtadan sandalyelere yarı geceden arta kalmış uykusuzluklar, masa üstlerine zeytin ekmek tadı sinmişti. Yürek yüreğe değince dalgalar bir başka türlü kabardı. Bıçak kemiğe giderken şıp diye kesildi. Ve Fehmi Bitirim ‘Ben üç çocuk babasıyım ağabey’ diye tabanca gibi patladı: ‘Ev sahibi iki aydır kira der. Bakacak yüzüm yok, kavgalıyım. Eli boş eve nasıl gidilir, gidemem. Çoluk çocuk perişan. Onlar orda aç durur, ben burada aç beklerim. Bu işin başka yolu yok.’ Fehmi’nin genç yüzüne esmer çizgiler girmişti. Bereket İsmail Vural kalkıp bulutları dağıttı. ‘Ben’ dedi ‘ağabey, emin ol şimdiye kadar sendikadan haberdar değildim. Yeni öğrendim bu işi. Uzun yolun kısası sendika elbet korur hakkımızı bizim.”

Çocuk sayılacak yaşta işçi olan, 1950’lerin başından beri sendikal mücadele veren, lastik işçilerinin haklarını savunan Rıza Kuas, yarattığı güvenle işçilerin sevip saydığı bir işçi önderiydi artık. Vefat edene dek onların arkadaşı, “Rıza”sı olarak kalır. Adı adeta bir efsane gibi yayılır.

Rıza Kuas, 1973’te TİP genel başkanı Mehmet Ali Aybar ile

Rıza Kuas Meclis’te

13 Şubat 1967’de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kemal Türkler, Rıza Kuas, Kemal Nebioğlu, İbrahim Güzelce ve Mehmet Alpdündar tarafından kurulur. Kısa sürede örgütlenen DİSK, işçi hakları için düzenlediği eylemlerle gündeme gelir. Lastik-İş Sendikası, bu dönemde de sendikal mücadelenin ön saflarında yer alacaktır.

Kuas aynı zamanda Meclis’te de mücadelesini sürdürmektedir. Yasa teklifleri verir, dönemin iktidar partisi Adalet Partisi (AP) tarafından verilen, yoksul halkın haklarına aykırı olan yasa tekliflerine karşı çıkar.

Yıl 1968… Başbakan Süleyman Demirel, Çalışma Bakanı Ali Naili Erdem’dir. 24 Şubat 1968’te, Meclis’te “Çalışma Bakanlığı Bütçesi” görüşülmektedir. Rıza Kuas’ın TİP sözcüsü olarak yaptığı, ne yazık ki bugün hâlâ geçerliliğini koruyan konuşmasının satırbaşlarını Millet Meclisi Tutanak dergisinden aktaralım:

Rıza Kuas Lastik-İş’te, DİSK’te ve TİP’teki görevlerinin yanısıra milletvekilliği görevini de büyük bir özveriyle sürdürürken böbreklerinden rahatsızlanır. Yüzlerce işçi ona böbreğini vermek için sıraya girer.

“Çalışma Bakanı bütün gücü ve faaliyetiyle açıktan açığa Türkiye’nin fukara çalışanlarına karşı cephe almıştır. (…) Yeni çıkan iş kanunu esas itibariyle yetersizdir. Yani anayasamızın öngördüğü iş emniyeti ve insanlık haysiyetine yaraşır iş şartlarını sağlamaktan çok uzaktır. Nitekim bütün işçiler her gün işyerine giderlerken hangisinin işten atılacağı korkusu içindedirler. Yine bu kanun patronlara iş kazalarını önleyici tedbirleri almaya zorlamamaktadır. (…) Hatırlayınız, AP iktidarı işbaşına gelmeden önce ne kadar bol vaadlerde bulundu. Bugüne kadar işçi yararına, emekçi halk yararına hangisini gerçekleştirebildi? Asgari ücreti insanlık onuruna yakışır bir seviyeye getirdi? (…) Türk sendikacılığı ya emekten yana, emekçilerin hizmetinde iktidara giden yolu açanların doğrultusunda çalışacaktır, ya da tarihi şartlar bakımından yetersizlikleri örnekleriyle sabit olmuş olan özel sektörün boyunduruğu altında çırpınarak el etek öperekten haklar elde edebilmek işin sözde politika dışı, sözde partiler üstü sendikacılığını savunmaya devam edecektir.”

DİSK hızla işçilerin haklarını savunmaya başlamış, grevler, fabrika işgalleri ve direnişler tüm yurda yayılmıştır. Derby lastik fabrikası işgalini Altınel Pres Sanayi, Kavel Kablo ve Emayetaş işgalleri izler.

4 Temmuz 1968’de Derby fabrikası işgal edilir

Derby fabrikası işgali

1968 yılı dünyada ve ülkemizde “isyan yılı” olur. 4 Temmuz 1968’de binden fazla lastik işçisi Derby Lastik Fabrikası’nı işgal eder. Derby işçilerini temsil etmeyen Türk-İş’e bağlı Kauçuk-İş Sendikası’nın toplu sözleşme masasına oturmasını engellemek için başlayan eylem bütün baskılara, tutuklamalara rağmen devam eder. İşçilerin referandum talebi sonunda kabul edilir. 8 Temmuz’da yargı gözetiminde “delil tespiti” ismi altında referandum yapılır. Oylamaya katılan 950 işçiden 930’u Lastik-İş’e, altısı da Kauçuk-İş’e oy verir. Lastik-İş yetkili sendika olmuş, işçiler kazanmıştır.

İşgalin ardından, kendisi de eski bir Derby işçisi olan Rıza Kuas’ın “Derby İşçilerine Selâm Olsun” başlıklı yazısı 1 Ağustos 1968 tarihli TİP Haberleri dergisinde yayınlanır: “Derby işçisi 4 Temmuz’da bir destan yarattı. Sarı sendikaya hak ettiği şamarı indirdi. İşverenlerin ve vekillerinin keyfi davranışlarını gemlemesini bildi. Sahtekârlıkları bütün yurda duyurdu ve etkisiz bıraktı. (…) İşçi sınıfının kutsal mücadele meşalesi bugün sizin ellerinizdedir. Aranızdan yetişmiş olmak benim için en büyük şereftir. Bütün emekçiler, işçiler ve aydınlar adına Derby işçilerine selâm olsun.”

İşgal, işçilerin fiili mücadele ile haklarını kazanabileceklerini göstermesi açısından önemli bir örnek olur. Mücadele ile haklarını kazanacaklarını gören işçiler, 15-16 Haziran 1970’te de DİSK’i yok etmeye çalışanlara karşı çıkarlar. İşgalin tarihsel önemini Zafer Aydın, Geleceğe Yazılmış Mektup –1968 Derby İşgali isimli kitabında şu satırlarla saptar: “Derby İşgali, devletin gücüne, otoritesine ve patronun egemenliğine karşı, örneğine az rastlanır bir meydan okumadır. Üstelik bu meydan okuma, sendikal ve sınıfsal bilinci çok fazla gelişmemiş birinci kuşak işçilerin sınıfsal bir refleksle katıldıkları bir eylemle ortaya çıktı. Sendikaya ve sendikal önderliğe duyulan güven, örgütsel disipline bağlılık ve birlikte tutum almanın gerekliliğine dair içsel bir kavrayışla şekillenen eylem, Lastik-İş’in varlığını sürdürmesinde önemli bir eşik oldu.”

“Üstünü aratma, gerisini sendikana bırak!”

Lastik-İş Derby işgalinden kazandığı güç ve güvenle yeni bir eylem örgütleyecektir. O yıllarda “hırsızlığa önlem” adı altında fabrikalarda çalışan işçilerin giriş-çıkışlarda üstleri aranmaktadır. Bu uygulamanın insan onuruna, hukuka, anayasaya aykırı olduğunu ve kaldırılması gerektiğini savunan Lastik-İş, işçileri üstlerini aratmamaya çağırır. “Üstünü aratma” eylemi, Royal Lastik Fabrikası’nda başlar. İşçiler üstlerini aratmadan toplu olarak girip çıkmaya başlayınca işveren gündelik kesme cezası getirir, ancak Rıza Kuas ve sendika çalışanları mahkemeden işçilerin üstlerinin keyfi olarak aranamayacağı kararıyla kapıya dayanınca uygulamadan vazgeçilir.

Kuas, 15 Temmuz 1968’de kaleme aldığı “Üstünü Aratma” bildirisiyle bir anda bütün ülkenin dikkatini üzerinde toplayacaktır: “İşveren veya vekili veya bekçisi, zorla aramaya kalkarsa: Üstümü aratmam diyeceksin. Lastik-İş’e telefon edeceksin. Sen üstünü aratma, gerisini sendikana bırak.”

Kuas, 15 Temmuz 1968’de kaleme aldığı “Üstünü Aratma” bildirisiyle bir anda bütün ülkenin dikkatini üzerinde toplayacaktır: “Yalnız biz işçilerin üstü aranıyor. Demek ki bizi kendilerinden ayırıyorlar. Çoluk çocuk sahibi, temiz Türk işçisinin üstü bir hırsız gibi aranamaz. İşçi hırsız değildir. İşçi, emeği çalınan Türk vatandaşıdır. Yargıtay kararına dayanarak Royal işçileri de üstlerini aratmadılar. İşveren polis, jandarma çağırdı. Gene bir şey yapamadı. Royal işçileri bu kanuni hakları uğruna topluca direndiler ve kazandılar. İşveren veya vekili veya bekçisi, zorla aramaya kalkarsa: Ben sendikamdan emir aldım, üstümü aratmam diyeceksin. Bir arkadaşımızın üstü aranmış olursa, derhal 21 28 95 numaraya, Lastik-İş’e telefon edeceksin. Sen üstünü aratma, gerisini sendikana bırak.”

1970’te Demirel hükümetinin DİSK’in öncülüğünde devam eden direnişleri, grevleri engellemek ve DİSK’i sendikal ve toplumsal yaşamdan silmek için 11 Haziran 1970’te çıkardığı yasaya karşı, 15-16 Haziran 1970’te İstanbul’da yürüyüşe geçen 70 bin işçinin direnişini örgütleyen DİSK yöneticileri arasındadır Kuas. 18 Haziran’da gözaltına alınan işçilerin serbest bırakılması için Gislaved ve Derby lastik fabrikalarında eylem başlatanlar yine lastik işçileridir.

Ve veda…

Rıza Kuas Lastik-İş’te, DİSK’te ve TİP’teki görevlerinin yanısıra milletvekilliği görevini de büyük bir özveriyle sürdürürken böbreklerinden rahatsızlanır. Yüzlerce işçi ona böbreğini vermek için sıraya girer. 1970’de tedavi olmak üzere Londra’ya gider. Kuas, böbrek ameliyatı olmak üzere 26 Şubat 1971’te ABD’ye gitmeden önce yaptığı açıklamada her şeye rağmen mücadeleye devam edeceğini şu sözlerle anlatır:

“Böbrek ameliyatı olmak için Amerika’ya hareket etmek üzere olduğum bugün sizlere seslenmeyi bir görev saydım. Ben bir köylü çocuğuyum. Çok küçük yaştan beri bir sanayi işçisiyim. Bir işçi, bir emekçi, kısaca bir sınıfın insanı olduğumu anladığım günden beri –bunu ufak yaşta çok ezildiğim için çabuk anladım – yoksul halkımın, sınıfımın emrinde ve hizmetinde oldum, mücadelesinde yer tuttum, görevler üstlendim. Halkımın sevinci, sevincim; üzüntüsü üzüntüm oldu. Çilekeş halkıma Allahaısmarladık der, saygılar sunarım. Yaşasın devrimci mücadelemiz. Yaşasın yarının mutlu Sosyalist Türkiye’si.”

Derby işçileri Rıza Kuas’ın yurtdışından dönmesinin ardından Lastik-İş’in Merter’deki binasının önünde

New York’ta iki yıl tedavi gördükten sonra, 1973’te Almanya’da kızkardeşi Meliha’nın böbreği nakledilen Rıza Kuas, siyasal ve sendikal mücadelesini sürdürmeye devam eder.

Kuas sendika başkanlığını, 28-30 Mayıs 1980’de yapılan Lastik-İş 20. Genel Kurulu’nda bırakır. Veda konuşmasında mücadele arkadaşlarına şöyle seslenir:

“Bütün bu şanlı mücadele içinde sizinle birlikte geceyi gündüze katıp uğraş verirken hastalandım. İşçi sınıfının hakları için çalışırken kendi hastalığımı unuttum, tedavi için vakit ayıramadım. Giderek böbreklerim görevini yapamaz oldu ve böbrek nakli yoluyla yaşamımı güçlükle sürdürebilir duruma geldim. Kardeşlerim: Bugün, çeşitli ıstıraplarla, acılarla, ruhsal sıkıntılarla yaşamımı sürdürebiliyorum. Bu daha kaç gün, kaç yıl sürebilir, bunu hekimler de kestiremiyor. Ama bilebildiğim tek şey, 54 yaşımda ve çeyrek yüzyılı aşkın Genel Başkanlık görevimi sürdürerek sizlere hizmet edemeyecek bir noktaya geldiğimdi. Kardeşlerim, bu Genel Kurul’da Genel Başkanınız olarak sizlere veda ediyorum. Yaşamım, canım, varlığım hep sizlerle onurlandı, sizin kararlarınızla işçi sınıfına hizmetle geçti. Canım sizlere feda olsun, lütfen beni bağışlayın. Sendikanızı daha yüceltin, ona yeni can ve kan katın, ama beni unutmayın, ilginiz yaşamımın tek ilacıdır çünkü…”

Başka koşullar altında yüz binlerce emekçinin uğurlayacağı bu cesur işçi lideri 29 Ekim 1981 günü dostlarının, işçi arkadaşlarının, ailesinin ve tutuklu olduğu Davutpaşa Cezaevi’nden elleri kelepçeli olarak getirilen kardeşi, mücadele arkadaşı Niyazi Kuas’ın gözyaşları arasında uğurlandı.

Sağlığı hızla bozulan Kuas 29 Ekim 1981’de yaşamını yitirdi. Cenazesi 12 Eylül darbesinin karanlık günlerinin ağırlığı altında kaldırıldı. 1993’te Lastik-İş’in yayınladığı, Fahri Aral’ın kaleme aldığı Rıza Kuas –Bir İşçi Liderinin Hikâyesi isimli kitaptan Kuas’ın son yolculuğunu okuyalım:

“Ve ölüm… Sonunda Rıza Kuas’ı da geldi, buldu. İşçi sınıfının ve tüm lastik emekçilerinin dostu olan bu yiğit insanın emanet olan tek böbreği, 12 Eylül faşizminin karanlığına dayanamadı, işlevini yitirdi. Başka koşullar altında yüz binlerce işçinin ve emekçinin uğurlayacağı bu cesur, davasına inanmış işçi lideri 29 Ekim 1981 günü dostlarının, işçi arkadaşlarının, ailesinin ve tutuklu olduğu Davutpaşa Cezaevi’nden elleri kelepçeli olarak getirilen kardeşi, mücadele arkadaşı Niyazi Kuas’ın gözyaşları arasında uğurlandı.”

Bir işçi önderiydi Rıza Kuas… İşçi sınıfının kurtuluşunun sosyalizmde olduğuna inanan ve bunun için mücadele eden bu işçi önderinin genel başkanlığı bıraktığı gün işçi arkadaşlarına “beni unutmayın” dediği unutulmadı. Emekçiler, devrimciler onu daima hatırladı, hatırlayacak.

^