“Üretimin ve ihracatın devamı en önemli önceliğimizdir.” Erdoğan’ın 27 Mart’taki bu açıklamasının öncesinde, ABD’de Trump, Brezilya’da Bolsonaro aynı doğrultuda tercih beyanı yapmışlardı. Britanya’da Johnson hükümeti ise o istikamete meylederken muhalefetin de baskısıyla frene bastı, U dönüşü yaptı. Dünyanın her yerinde neoliberal rejimler “insan hayatı mı, ekonomik büyüme mi?” sorusuyla karşı karşıya. Covid-19 salgınına karşı kamu politikası seçeneklerini Ümit Akçay’dan dinliyoruz.
Salgınla mücadelede kamu politikasının iki amacı var: (1) hayatını kaybeden insan sayısını en az sayıda tutmak ve (2) salgının ekonomik etkisini en aza indirmek. Bu iki amacın birbiri ile çelişip çelişmeyeceğini belirleyen, kamu politikasının hangi ekonomik ve siyasi düzlemde yapılıyor olduğu.
Mevcut durumda, ekonominin kâr odaklı kapitalist ilkelerce organize edildiği ve son 40 yıldır uygulanan neoliberal politikalarla özellikle sağlık sisteminin özelleştirildiği bir kamu politikası yapım evrenini veri almak zorundayız. Bunun dolaysız sonucu olarak, kamu politikasının iki amacının (en az ölüm ve sınırlı ekonomik etki) birbiri ile çeliştiğini görüyoruz.[1] Bunun anlamı şu: Kamu otoritesi istese de istemese de belirli bir noktada, bu iki amaç arasında bir seçim yapmak zorunda kalacak.
Kamu otoritesinin, ekonomik resesyonun olası etkilerinden sakınmak gerekçesiyle, kamu politikası amaçlarından sadece ekonomik büyümenin sürekliliğini tercih etmesi durumunda, salgına karşı etkin bir müdahale ortaya çıkmaz.
Çelişen kamu politikası amaçları
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından COVID-19 salgını ile mücadelede benimsenen “sosyal mesafenin” artırılması stratejisi[2], virüsün yayılma hızının azaltılması ve bu sayede sağlık sistemine binecek yükün zamana yayılmasına dayanıyor. Sosyal mesafenin artırılmasına yönelik adımlar, esasında zaman kazanmayı hedefliyor. Hem mümkün olduğu kadar kısa süre içinde salgına karşı etkili olabilecek bir aşının geliştirilmesi, hem de sağlık personeli ve gerekli malzemenin temini için zaman kazanmak, bu salgınlar için hayati önemde.
Sağlık sisteminin kapasitesi kısa sürede değişemeyeceği, bir başlangıç koşulu olarak kabul edilmeli. Sağlık sisteminin kapasitesi bakımından COVID-19 salgınına özel olarak önemli olan husus, hastaların yoğun bakıma ihtiyaç duyması. Kapasite yüksekse, salgına yakalananların daha fazlası tedavi görebileceğinden, ölüm oranı azalır.
Ancak, “normal” bir zamanda, herhangi bir ülkedeki sağlık sistemi kapasitesinin bir salgın durumu ile başa çıkması mümkün değil. Bu nedenle, ölüm oranının azaltılması isteniyorsa, her halükarda, en serti tüm ülkede uygulanan sokağa çıkma yasakları olmak üzere, sosyal mesafeyi açmayı hedefleyen farklı derecelerdeki önlemlerin alınması gündeme geliyor.
Ne var ki, sağlık sisteminin iflasını önlemeye dayanan bu strateji, basitçe, ekonominin durması ile sonuçlanıyor. Sosyal mesafeyi koruma stratejisi, geniş kapsamlı bir şekilde uygulandığında okulların kapatılmasını, seyahat kısıtlamalarını ve hatta kısmi ya da genel karantina uygulamalarını barındırdığından, bu önlemlerin uygulanmasının dolaysız bir sonucu olarak küresel ekonomide bir “ani duruşun” gerçekleşmesi, yani ekonomik resesyon neredeyse kaçınılmaz olarak karşımıza çıkacak.
Hem düşük kapasiteli sağlık sisteminin hem de insan hayatını değil, ekonomiyi birinci öncelik olarak belirleyen bir kamu otoritesinin mevcudiyeti en yıkıcı sonuçların ortaya çıkmasına neden olabilir.
Bu durumda fiziksel önlemlerle birlikte ekonomik önlemlerin de devreye girmesi gerekiyor. Fiziksel önlemlerle ekonomik önlemlerin aynı anda devreye sokulması, kamu politikasının iki amacının (insan hayatını koruma ve ekonomik büyümeyi sürdürme) aynı anda yerine getirilmesi hedefinin zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkar.[3]
Şekil-1: Eğriyi düzleştir
Her iki önlem tipinin hayata geçmesi, bunu uygulayan kamu otoritesinin kurumsal ve organizasyonel kapasitesi ile sınırlı. Ancak bu konu, daha uzun bir değerlendirme gerektirdiği için şu anda devlet kapasitesini de sabit olarak kabul ederek devam ediyorum.
Kısaca özetlediğim başlangıç koşulları, kamu otoritesinin sürece müdahale seçeneklerini de belirliyor. Takip eden kısımda kamu otoritesinin başlangıç koşullarına bağlı olarak şekillenen alternatifleri sıraladım. Bu karar matrisini oluştururken, salgının tespit edilmesinin ya da salgına müdahalenin zamanlaması gibi etkenleri dışarda bırakarak, teorik bir model oluşturdum. Aşağıda yer alan Şekil-2’de alternatifleri şematik olarak özetledim. Bunları sırasıyla ele alalım.
Müdahale edilmezse (1 ve 3 numaralı yollar)
Kamu otoritesinin, ekonomik resesyonun olası etkilerinden sakınmak gerekçesiyle, kamu politikası amaçlarından sadece ilkini (ekonomik büyümenin sürekliliği) tercih etmesi durumunda, salgına karşı etkin bir müdahale ortaya çıkmaz. Müdahalenin olmaması durumu, yukarıdaki şekilde kırmızı ile gösteriliyor. Bu durumda vaka sayısı ve de hayatını kaybeden insan sayısı yüksek olabilir. Bunun en temel nedeni, salgın durumunda hastalara yapılması gereken tıbbi müdahale talebinin, kısa sürede sağlık hizmeti arzının çok üzerine çıkmasıdır.
Sağlık sisteminin kapasitesi düşükse, alınan fiziki önlemler daha sert olmak zorunda. Yani tüm ülkeyi ve neredeyse tüm sektörleri kapsayan bir sokağa çıkma yasağı bir mecburiyet halini alabilir. Bu, resesyonun daha da derinleşmesini ifade ediyor. Daha derin resesyon, ekonomik önlemlerin de daha kapsamlı olmasını zorunlu kılıyor.
Kamu politikası, birbiri ile çelişen iki hedefi arasında insan hayatı yerine ekonomiyi öncelik olarak belirlerse, salgına fiziksel önlemlerle müdahale etmeme yolunu tercih edebilir. Bu durumda her ne kadar hayatını kaybeden kişi sayısının ne ölçüde artabileceği sağlık sisteminin kapasitesi tarafından belirleniyorsa da, salgının ilerleyişi ile sağlık sisteminin kapasitesinin tamamen çökmesi durumunda fiziksel önlemlerin alınması bir zorunluluk halini alacak, bu durumda ise hem yüksek sayıda insan hayatını kaybetmiş hem de ekonomik resesyona girilmiş olacaktır. Yani, kamu politikasının iki amacına da ulaşılamayacaktır (Şekil-2’deki 1.2 numaralı sonuç).
Şekil-2: Sağlık sistemi kapasitesi ve alternatif yollar
Esasında ekonomik resesyonu derinleştireceği korkusuyla salgına etkin müdahale edilmediği durumda, ülkenin sağlık sisteminin kapasitesi kısmen önemsizleşiyor. Bu nedenle Şekil-2’eki 1.1 numaralı sonuca varılması neredeyse imkânsız. Bunun nedeni, Şekil-1’deki kırmızı alandan görüldüğü gibi, vaka sayısının hızla sağlık sisteminin karşılamayacağı bir noktaya varmasıdır. Ancak daha kötüsü, hem sağlık sisteminin düşük kapasiteli olduğu hem de insan hayatını değil, ekonomiyi birinci öncelik olarak belirleyen bir kamu otoritesinin mevcudiyeti. Bu durum en yıkıcı sonuçların ortaya çıkmasına neden olabilir (Şekil-2’deki 3.3 numaralı sonuç).
Müdahale edilirse (2 ve 4 numaralı yollar)
Kamu otoritesi hem insan hayatını korumayı hem de salgının ekonomik etkisini sınırlamayı tercih ederse, birbiri ile çelişen bu iki hedefin nasıl hayata geçeceğini belirleyecek olan sağlık sistemini kapasitesidir.
Sağlık sisteminin kapasitesi yüksekse
Sağlık sisteminin kapasitesi yüksek olan ülkelerde salgınla mücadele için alınması gereken fiziksel ve ekonomik önlemler, sağlık kapasitesi düşük olan ülkelere göre daha ılımlı olabilir. Zira başlangıç koşulu olarak, zaten yüksek kapasiteli bir sağlık sistemi olan ülkelerde salgın nedeniyle oluşan tedavi edilmesi gereken insan sayısındaki artışı karşılayacak daha fazla sayıda hastane, doktor ve tıbbi malzeme bulunacaktır.
Mevcut kapasite normal durumlara göre yüksek de olsa, salgın durumumda kapasite kısa sürede aşılacağı için, insanların birbiri ile temasını azaltacak fiziksel önlemlerin alınması yine de kaçınılmazdır. Ancak bu durumda alınan önlemlerin niteliğini ve zamanlamasını tercih etmek için kamu otoritesinin hareket alanı olacaktır. Zira fiziksel önlemlerin sınırlı tutulması, ekonomik resesyonun çok daha derin olmasını engelleyebilir, daha sınırlı ekonomik destek paketleri ile kamu politikasının her iki hedefine de varılabilir (Şekil-2’deki 2.1 numaralı sonuç).
Sağlık sistemindeki kapasite düşüklüğünün temel nedeni, son 40 yıldır uygulanan neoliberal politikaların bir bileşeni olarak kamu harcamalarının kısılması, sağlık hizmetinin özelleştirilerek kâr etme faaliyetinin bir parçası haline getirilmesi ve bu alana yapılan yatırımların azaltılmasıdır.
Sağlık sisteminin kapasitesi düşükse
Sağlık sisteminin kapasitesi daha düşükse, alınan fiziki önlemler daha sert olmak zorunda. Yani tüm ülkeyi ve neredeyse tüm sektörleri kapsayan bir sokağa çıkma yasağı bir mecburiyet halini alabilir. Bu ise, kaçınılmaz olarak, resesyonun daha da derinleşmesini ifade ediyor. Daha derin resesyon, ekonomik önlemlerin de daha kapsamlı olmasını zorunlu kılıyor. Eğer devletlerin mali kapasitesi buna müsait değilse, kamu otoritesi kamu politikasının iki hedefine de ulaşılamamış olacaktır (Şekil-2’deki 4.2 numaralı sonuç).
Buna karşın bir ülkenin sağlık kapasitesi düşük de olsa, fiziksel sınırlama önlemlerini sert bir şekilde uygulayıp, bunun neden olacağı resesyonu yumuşatmak için kuvvetli ekonomik destek programı uygulayabilirse, insan hayatı açısından yine de olumlu sonuçlar alınabilir (Şekil-2’deki 4.1 numaralı sonuç).
İnsan hayatı karşısında ekonomi
Kamu politikasının nasıl şekillendiği ile ilgili özetlediğim bu karar matrisi, karar alıcıların hareket alanını bir nebze olsa da genişleten değişkenin sağlık sisteminin kapasitesinin yüksekliği olduğunu gösteriyor. Sağlık sistemindeki kapasite düşüklüğünün temel nedeni ise, son 40 yıldır uygulanan neoliberal politikaların bir bileşeni olarak kamu harcamalarının kısılması, sağlık hizmetinin özelleştirilerek kâr etme faaliyetinin bir parçası haline getirilmesi ve bu alana yapılan yatırımların azaltılmasıdır.
Vardığımız noktada, neoliberal rejimler insan hayatı ile ekonomik büyüme arasında bir seçim yapmakla karşı karşıya. Covid-19 nedeniyle hayatını kaybeden insan sayısına baktığımızda, bu sorunun daha şimdiden 21. yüzyılın en büyük trajedilerinden birini yarattığını söyleyebiliriz.