ANKARA’DAN URFA’YA, YEDİ İLDE COVİD-19 TABLOSU

Söyleşi: Tuba Çameli
2 Eylül 2020
SATIRBAŞLARI

Sağlık Bakanlığı 8 Ağustos’tan beri pozitif test sonuçlarının ortak sisteme girilmediğini duyurdu, ama Sağlık Bakanı günlük resmi verileri açıklamaya devam ediyor. Bu turkuaz tablolu rutin açıklamalarda ortalama vaka sayısı 1500 –inanmak için gerçeklikle bağı koparmak lâzım. 1 Haziran öncesinde, resmi rakamlar en az 3’le çarpılmalı deniyordu, ağustos sonu-eylül başı itibarıyla, 7-8’le çarpmak yerinde görünüyor. Zira, gerçek günlük vaka sayısının 12 bin civarında olduğu güvenilir basında yüksek sesle söyleniyor. Sağlık Bakanı’na bakılırsa salgın kontrol altında. Gelgelelim, birçok ilde hastaneler dolu, hastalar yatak sırası beklerken yaşamını yitiriyor. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) tedavi için kullanılan ilaçların temininde zorluklar yaşandığını belirtiyor. Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) bildirgesinde, sağlık sisteminin yükü kaldıramadığı, sağlık çalışanlarının tükenme noktasına geldiği vurgulanıyor. 1 Haziran’da başlatılan “normale dönüş”ün bedeli her geçen gün ağırlaşıyor. Ankara, Batman, Diyarbakır, İzmir, Manisa, Mardin ve Urfa Tabip Odası’nın gözüyle Covid-19 tablosu.

ANKARA

Kontrol elden kaçtı

Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) Ankara’da günlük vaka sayısının 2 bin olduğunu, 650’si yoğun bakımda 3700 Covid-19 hastasının hastanede tedavi gördüğünü, can kayıplarının günde 20’nin üzerinde olduğunu açıkladı. Ankara’da mevcut durum nedir? 

Ali Karakoç: (Ankara Tabip Odası Başkanı) Her akşam açıklanan o turkuaz tablodaki pozitif vaka verileri tüm Türkiye’nin verileri olmadığı gibi, Ankara’nın verileri de değil. Ankara’nın durumu vakaların en yoğun olduğu nisan sonundan daha kötü. Bugün yaşadıklarımızı o günlerde yaşamamıştık. Ankara’nın sağlık altyapısı yetmiyor. Her gün yeni pandemi klinikleri açılmasına, yeni yataklar yoğun bakım servislerine dahil edilmesine karşın pandemi hastanelerindeki servislerde ve yoğun bakımlarda yer yok. Yeni açılan Şehir Hastanesi’nde de yer yok. Şehir Hastanesi’ne taşınan şehir merkezindeki Numune Hastanesi’nin ve Yüksek İhtisas Hastanesi’nin pandemi hastanesi olarak yeniden açılması gündemde.

Ankara dahil pek çok kentte kontrol elden kaçtı. Bugün (31 Ağustos) basından öğreniyoruz: Keçiören’in vefat kayıtlarına göre, ilçede bugüne kadar 31 kişi Covid-19’dan yaşamını yitirmiş. Aynı dönemde “bulaşıcı hastalık” tanımlı ölümler 126 olarak geçmiş kayıtlara. Yakınları ise “bulaşıcı hastalık” tanımlı kayıplarının Covid-19 tedavisi gördüğünü söylüyor. Bir an önce Sağlık Bakanlığı’nın toplum sağlığı, sağlık çalışanlarının sağlığı ve özlük hakları açısından çözüm üretmesi gerekiyor.

Halk sürü bağışıklığı ile karşı karşıya bırakıldı denebilir mi?

Bu bir grip salgını değil ki. Öldürücü, bulaş oranı yüksek bir salgın, sürü bağışıklığı ile önüne geçilemez. Sağlık Bakanlığı’nın haziranda 153 binlik örneklemle bağışıklık oranı üzerine yaptığı araştırma toplumun yüzde 1’inin bile bağışıklık kazanmadığını gösterdi. Böyle bir durumda sürü bağışıklığından nasıl söz edilebilir? Bakanlık geçen gün talihsiz bir açıklama yaptı: “Hiçbir salgın sonsuza kadar sürmez.” Doğru, ama salgın ne yazık ki sağlık sistemindeki eşitsizlikler sonucunda toplumun yoksul, dar gelirli, işçi, emekçi kesimleri üzerinde yıkıcı bir etki yaratıyor. Bedel ödeyenler arasında sağlık emekçileri de var.

Ankara’da kaç sağlık çalışanı enfekte oldu?

Salgının başından beri teyit edebildiğimiz rakamlara göre, Ankara’da yaklaşık 670 sağlık çalışanı Covid-19’a yakalandı. Gerçek rakam bunun iki-üç katı olabilir. Türkiye genelinde son sekiz günde sekiz hekim arkadaşımızı kaybettik.

SES “sağlık emekçilerinin emeklilik, istifa ya da ücretsiz izin haklarını kullanarak görevlerinden çekildiklerini” duyurdu. Bu yönde gözlemleriniz var mı?
Sağlık çalışanları arasında temmuzda yaptığımız ankete göre, sağlık emekçilerinin üçte biri tükendiklerini, üçte biri depresyon, uykusuzluk gibi sıkıntıları olduğunu ifade etti. Bugün bu oranlar daha da yükselmiştir. Yine bu ankete göre, hekimlerin üçte ikisine bugüne kadar hiç test yapılmamış. Ama bir iktidar milletvekili üç-dört günde bir test yaptırabiliyor. Salgınla baş edebilmek için sağlık çalışanlarına düzenli test yapılması gerekiyor.

Keçiören’in vefat kayıtlarına göre, ilçede bugüne kadar 31 kişi Covid-19’dan yaşamını yitirmiş. Aynı dönemde “bulaşıcı hastalık” tanımlı ölümler 126. Yakınları “bulaşıcı hastalık” tanımlı kayıplarının Covid-19 tedavisi gördüğünü söylüyor.

Sağlık Bakanlığı iki aydır sağlık çalışanlarının emeklerinin karşılığını vermiyor. Haziran-temmuz aylarında sağlık çalışanları Ankara’da ek ödemelerini alamadı. Yine anket sonuçlarına göre, sağlık emekçilerinin üçte biri hâlâ kişisel koruyucu ekipman sıkıntısı yaşadıklarını ifade etti. Geçen hafta Ankara Tabip Odası olarak gelen talep üzerine, yeni açılan Şehir Hastanesi’nin yoğun bakım servisine kişisel koruyucu ekipman desteği verdik. Hastanelere gönderilen ekipmanların her geçen gün kalitesi de düşüyor.

Ankara’da test yaptırmak isteyen yurttaşların test bulamadığı söyleniyor, doğru mu?

Maalesef, test bulamıyorsunuz. Bizim hastanemize günde ortalama 500 hasta başvuruyor Covid-19 nedeniyle. Bize bir gün için otuz tane test verilmişti. Hastalara anlatamıyoruz tabii. Hasta haklı olarak “test yaptırabilmek için torpil mi bulmam gerek?” diye soruyor. Bu tür tartışmalar şiddet olarak yansıyor sağlık çalışanına. Tüm bunlar politik bir gerçekliği gösteriyor: Toplumun geniş kesimlerini dikkat almayan sağlık politikaları uygulanıyor. İktidar salgın sürecinin kontrolünü kaybetti. Ekonomiyi önceleyen normale dönüş kararı hem insan kaybına hem de ekonomik kayba neden oluyor. Bu tablo zorunlu olarak kamuda esnek çalışmaya geçilmesi, toplu buluşmaların kısıtlanması gibi bazı önlemleri gündeme getirdi.

Yatak olmadığına göre hastalar ne yapıyor?

İlaçlarını verip eve gönderiyoruz. Toplu taşımayla evine gidiyor, evde kaç kişi yaşıyor, nasıl izole edilecekler, bilmiyoruz? Bu arada ilaçların temininde çeşitli sorunların yaşandığına dair bilgiler geliyor. İlaç bekleyen hastaların tedavileri aksıyor. Salgınla baş edebilmek için birinci basamak sağlık hizmetinin güçlendirilmesi şart. Örneğin, birinci basamak sağlık hizmetinin önemli bileşeni olan işyeri hekimlerine temaslı olan çalışanlara 14 gün rapor yazabilme yetkisi verilmeli. Temaslı olan emekçilere iki günden fazla rapor yazdığınızda hak kaybına uğruyorlar, SGK işyeri hekiminin raporunu kabul etmiyor. İşçi de bu nedenle hak kaybına uğramamak için temaslı olduğunu söylemiyor. Bu da işyerlerindeki bulaş riskini artıyor. İşyerlerinde yaygın test uygulaması da yapılmıyor.

Bu aşamada neler yapılmalı?

Bir an önce halk sağlığı uzmanlarını, ilgili uzmanlık derneklerini, sağlık ve meslek örgütlerini, hatta siyasi partileri ve muhtarları içine alan bir örgütlenmeyle müdahale edilmesi gerekir. Teknokratlardan oluşursa bir kurul, sadece verileri derler, size danışmanlık verir. Aksine, katılımcı ve demokratik bir örgütlenmeyle bir an önce epidemiyoloji biliminin önerdiği çerçevede filyasyon çalışması yapılması gerek. Salgını hastanede karşılarsanız dünyanın hiçbir yerindeki sağlık altyapısı bununla baş edemez. Koruyucu sağlık hizmetlerinin ve birinci basamak hizmetlerin güçlendirilmesi gerekir. Halihazırdaki durum devam ederse sağlık altyapısı salgınla baş edemez.

 

BATMAN

Veriler paylaşılmadığı için toplum durumun farkında değil

Batman’da yedi hasta yatak sırası beklerken yaşamını yitirdi, kentteki mevcut durum ne?

Selahattin Oğuz: (Batman Tabip Odası Başkanı) Batman’da yoğun bakım servisleri bir süredir dolu. Bu nedenle maalesef yaşamını yitirenler oldu. 9 Haziran’dan bu yana, bizlerle ve kamuoyuyla paylaşılan Batman’a ait il verisi yok. En son sahadaki verilere göre, il özelinde Covid polikliniklerine günde 700-800 başvuru oluğunu, bunun en az yarısının pozitif çıktığını biliyoruz. PCR test sonuçları açıklanmadığı için net bir sayı söyleyemiyoruz.

Batman’da test yapılabiliyor mu?

Pandeminin başında maalesef testler Batman’da yapılmadığı için alınan numuneler Ankara’ya gönderiliyordu. Daha sonra, numuneler bir süreliğine Diyarbakır’a gönderildi. Testlerin Batman’da yapılmaya başlamasıyla test sayısında bir artış oldu. Ancak, İl Sağlık Müdürlüğü’nün Batman’da günlük test kapasitesinin 400 olduğunu açıklamasına rağmen, son günlerde vaka sayısı çok artış gösterdiği halde kapasitenin çok altında test yapıldığını maalesef basından takip ediyor ve bunun gerekçesini anlamakta güçlük çekiyoruz. Yaygın test yapmadığınızda pozitif vakalara ulaşamıyorsunuz ve bunların hastalığı yayma oranları artıyor. Semptomu olmayan temaslılara test yapılmaması önemli bir sorun. Ayrıca, semptomu olsa bile klinik bulguları Covid’le uyumlu değilse yine test yapılmıyor. Sağlık çalışanlarına düzenli test yapılmıyor. Aslında genel olarak test salgını kontrol altına almaktan ziyade vakaların sayısıyla ilgili kaygılarla ele alınıyor. Ne kadar az test, o kadar az vaka anlamına geliyor.

Batman’da kaç sağlık çalışanı enfekte oldu?

Sahadan aldığımız verilere göre, pandeminin başından beri 700’e yakın sağlık çalışanının Covid’e yakalandığını söyleyebiliriz. Öte yandan, ikinci basamakta hastasına yer bulamayan hekimlerin yaşadıkları, artan iş yükü sağlık çalışanlarında ciddi bir yorgunluk ve tükenmişlik hissi yaratmış durumda. Son dönemde on meslektaşımız pandemi hastanesinden istifa etmek zorunda kaldı. Ben aile hekimiyim. Aile Sağlık Merkezi’nde (ASM) nitelikli koruyucu ekipman temininden tutun, yaygın test uygulamasına ve iş yüküne kadar ciddi sorunlar yaşanıyor. Batman’da bir aydır birinci basamak sağlık hizmetlerine koruyucu kişisel bakım malzemesi dağıtılmıyor. İldeki vaka artışlarıyla birlikte aile hekimleri Covid pozitif ve onların temaslılarını kapsayan “özellikli izlem” (hastaların tek tek telefonla aranmasıyla yapılan gerçek zamanlı ve beyana dayalı izleme) yapıyor, bunların da sayısında korkunç bir artış var. Birim başına günlük 100-200 izleme varıyor bu sayılar, hatta bir meslektaşımız bir günde 293 izlem yaptı. Hasta sayıları arttığı için izlem günlük olmaktan çıkarıldı, izlem aralığı genişletildi. Buna karşın yine de bir aile hekimi günde en az elliye yakın izlem yapıyor. ASM’lerin tek işi Covid izlemi değil, poliklinik hizmetleri ve diğer halk sağlığı hizmetleri de devam ediyor. İşiniz bitip eve geldiğinizde virüs eve giriyor gibi bir duyguya kapılıyorsunuz. Her akşam aynı tedirginliği yaşamak, kişisel temizlik, kıyafetlerin temizliği derken bu işlemlerin binlerce kez tekrarlanması travmatik bir etki yaratıyor. Şüpheli bir temas yaşadıysanız sevdiklerinizden uzaklaşıyorsunuz. Tüm bunlar iş yükünüzün dışında tükenmişliğe neden oluyor.

Batman’da günlük test kapasitesi 400. Son günlerde vaka sayısı çok artış gösterdiği halde kapasitenin çok altında test yapılmasının gerekçesini anlamakta güçlük çekiyoruz. Test salgını kontrol altına almaktan ziyade vakaların sayısıyla ilgili kaygılarla ele alınıyor. Ne kadar az test, o kadar az vaka anlamına geliyor.

Batman’da vakalar neden arttı?

1 Haziran sonrası insanlar yapılan açıklamalara bakarak salgının kontrol altına alındığını düşündü. Erken verilmiş bir karardı, salgın kontrol altını alınmış değildi. Taziye, düğün gibi yoğun bir araya gelişler de salgının artışında etkili oldu. Veriler doğru ve şeffaf bir biçimde paylaşılmadığı için toplum genel olarak durumun farkında değil. Pandemi verilerinin kamuoyuyla açıkça paylaşılmamasının, gizlenmesinin mantığını anlamakta güçlük çekiyoruz.

Bu arada, dünyanın pek çok yerinde sınıfsal, etnik farklar ve göçmenler / mülteciler üzerinden çalışmalar yapılıyor, bizse bu gruplarla ilgili verileri bilmiyoruz. Öngörülerimize göre, bu gruplar daha sert ve en olumsuz şekilde etkileniyorlar. Pandeminin başında seçilmiş yerel yöneticiler belediye eş başkanları kayyım politikalarına maruz kaldı ve görevlerinden uzaklaştırıldı. Özellikle de belediye eşbaşkanı Mehmet Demir’in odamızın da başkanlığını üstlenmiş bir hekim olduğu düşünüldüğünde, görevden alınmaları toplum sağlığı açısından yerel yönetim ayağını zayıflattı.

Salgının kontrol alınabileceğini düşünüyor musunuz?

Salgın toplum sağlığını tümüyle tehdit eder bir durumda. Sonbahara salgını kontrol altına almadan girersek, hem kapalı alanda bir araya gelmelerin artması hem de mevsimlik gribin yaşanacak olması bütün toplumun sağlığı açısından çok ciddi sonuçlara yol açabilir.

Neler yapılmalı?

Hem yatak kapasitesinin hem yoğun bakım servislerinin hem sağlık çalışanlarının sayılarının artırılmasına ihtiyaç var. Hukuki engeli bulunmayan, KHK ile açığa alınmış ve atama bekleyen sağlık çalışanlarının işe alınması için çağrılarımız oluyor. Birinci basamak sağlık hizmetleri, koruyucu sağlık hizmetleri dahil daha nitelikli hale getirilmesi gerekiyor. Filyasyon çalışmalarının yaygınlaştırılması ve grip aşısının yaygın bir biçimde yapılması gerekiyor. Ancak, aşı stokuyla ilgili resmi açıklama yapılmış değil. Aksine, dünyada artan talebe karşın grip aşısının ihtiyacı karşılamayacağına ilişkin haberler yayınlanıyor. Aşıların özellikle riskli gruplara ve sağlık çalışanlarına yaygın ve ücretsiz bir biçimde yapılması şart.

 

DİYARBAKIR

Diyarbakır alarm veriyor

Diyarbakır’da durum nasıl?

Elif Turan: (Diyarbakır Tabip Odası Başkanı) Sağlık Bakanlığı 28 Ağustos’ta Türkiye genelinde Covid-19 nedeniyle yaşamı yitirenlerin sayısını 26 olarak açıkladı. O gün ilimizdeki sadece Gazi Yaşargil Eğitim Araştırma Hastanesi’nde 15 vatandaşımız Covid nedeniyle hayatını kaybetti. Diyarbakır Covid-19 açısından alarm veriyor. Diyarbakır merkezdeki kadar ilçelerde de vaka artışı var, özellikle Bismil ve Silvan’da. İl pandemi kurulunda bize yer verilmediği için net verileri bilemiyoruz. Tüm verileri sahada çalışan sağlık çalışanlarından edinebiliyoruz. Diyarbakır’da günlük 2000-2500 civarında test yapılıyor bilebildiğimiz kadarıyla. Ortalama 400-500 civarında yeni vaka çıkıyor il genelinde. 1 Haziran öncesi Diyarbakır genelinde hastanelerde yatan vaka sayısı 60-100 arasında gidip geliyordu, şu an bu sayı 700 civarında. En az 120 civarındaki hasta ise yoğun bakım servislerinde. Kamu hastaneleri tam kapasite çalışmasına karşın boş yatak bulmakta sıkıntı çekiyoruz. Özel hastanelerde ek ödenekler yapılmadığı için Covid vakalarına daha temkinli yaklaşılıyor. İl genelinde vaka sayıları arttığı için ne kadar yatak eklerseniz ekleyin hemen doluyor. Basına da yansıdı, bir hastamız yatak bulunamadığı için yaşamını yitirdi. Hastanede takip edilmesi gereken ağır Covid hastalarımız yatak olmadığından evde tedaviye zorlanıyor. Bu da kalabalık hanelerdeki vaka sayılarını artırıyor. Salgında kontrol kaybedilmiş, tüm sorumluluk halkın ve sağlık emekçilerinin omuzlarına yüklenmiş durumda.

1 Haziran öncesi Diyarbakır’da hastanelerde yatan vaka sayısı 60-100 arasındaydı, şu an 700 civarında. Ağır Covid hastaları yatak olmadığından evde tedaviye zorlanıyor. Bu da kalabalık hanelerdeki vaka sayılarını artırıyor. Kontrol kaybedilmiş, tüm sorumluluk halkın ve sağlık emekçilerinin omuzlarına yüklenmiş durumda.  

Sağlık çalışanları açısından durum nedir?

Salgının başından beri il genelinde 531 sağlık emekçisi Covid’e yakalandı. Diyarbakır’da altı sağlık emekçisini kaybettik. Aile hekimlerinden gelen bilgilere dayanarak kişisel koruyucu ekipman açısından ciddi sıkıntılar olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan, gönderilen ekipmanların da kalitesiz ve standartlara uygun olmadığını dile getiriyor sahadaki arkadaşlar. Diyarbakır’da bir hastane dışında –o da özel bir hastane– tüm hastaneler pandemi hastanesi ilan edilmiş durumda, burada çalışan arkadaşlarımız hem mental hem de fiziksel açıdan yorgunlar, istifa noktasına gelenler var. Tükenmişlik hissediyorlar, yetemediklerini düşünüyorlar. Her gün bir ölüm haberi alıyoruz. Bu moral bozukluğu yaratıyor. Hastalara yetişememe, yatak bulamama, hepsi çok etkiliyor bizi. Geçen gün bir hekim arkadaşım “bugün dört hastayı eve göndermek zorunda kaldım” diye yakınıyordu. Öte yandan, 13 kat daha fazla risk altında olmalarına karşın, sağlık çalışanlarına düzenli test yapılmıyor, test ancak şüpheli bir vaka veya temas olduğunda yapılıyor.

Önerileriniz neler?

İl bazında verilerin açıklanmaması, vaka-ölüm sayılarının düşük gösterilmesi toplumu rehavete sürüklüyor, il verileri şeffaf biçimde açıklanmalı. Pandemiyle mücadele sadece hastalığın tedavi edilmesi demek değildir, hasta olmayı engellemek gerekir, virüsün bulaşmasının önüne geçilmesi gerekir. Pandemi için kamusal iradenin devreye girmesi gerekiyor. Burada da ekonomik kaygılardan vazgeçilip, toplumun ihtiyaçları karşılanarak toplumsal hareketliliği azaltacak önlemler alınması gerekir. Bakanlığı il genelinde yeterli yatak kapasitesi sağlanması için acil önlemler almaya çağırıyoruz. Yaygın test uygulaması ve karantina süreçlerinin takip edilmesi gerekiyor ivedilikle.

 

İZMİR

Fabrikalarda vaka artışı var

İzmir’de durum nasıl?

Lütfü Çamlı: (İzmir Tabip Odası Başkanı) Hem hastanelere yapılan başvurularda hem de fabrikalarda Covid-19 vakalarında artış var. Günlük dört-beş bin civarında yapılan test sonucunda 350-400 arasında değişen Covid pozitif vakaya rastlanıyor. Ağustos ortasında İzmir’de yaklaşık 3100 civarında aktif hasta vardı. Bunun 2800 civarı evde izlenirken, 250’si hastanelerdeydi. Sağlık Bakanı 23 Ağustos’ta ülke genelinde 1200 yeni vaka saptandığını açıklamıştı. Aynı gün sadece İzmir’de 441 vaka tespit edildi. Bu nasıl oluyor? Açıklamalara bakıldığında, İzmir ilk on şehir arasında değil, ama ülke genelinin dörtte biri İzmir’den görünüyor. Bakanlığın açıklamasını yorumlamakta güçlük çekiyoruz.

Covid-19 nedeniyle kapanan fabrika var mı?

Bir fabrikanın üretime ara verdiğini biliyoruz. Bir işçide pozitif bulguya rastladığında temas ettiği diğer işçilere semptom yoksa test yapılmıyor, aynı şekilde bir ailede pozitif vakaya rastlandığında temas ettiği aile fertlerine test yapılmıyor. Bu çok sıkıntılı bir durum. Çünkü Covid olgularının dörtte üçünde semptom olmuyor, bunlar asemptomatik dediğimiz herhangi bir şikâyet içermeyen vakalar. Bu durum salgın zinciri açısından önemli, bu nedenle test yapılma kriterlerine bu olgular da dahil edilmeli. Her müsabaka öncesi sporculara yapılıyor, milletvekillerine yapılıyor, ama sağlık çalışanlarına, toplumla yakın temasta olan otobüs şoförleri, gişe görevlileri gibi çalışanlara test yapılmıyor. Covid hastalarıyla direkt temas eden sağlık çalışanlarına test yapılmaması gerçekten düşündürücü.

Sağlık çalışanları koruyucu ekipmana ulaşabiliyor mu?

Salgının ilk aylarında tabip odası olarak ekipman taşıdık birinci ve ikinci basamak sağlık hizmeti veren kurumlara. Bugün yine ekipman sınırlı sayıda gönderiliyor ve kalite sorunu var. Bu nedenle de kişisel koruyucu ekipman kullandığı halde hasta olan sağlık çalışanları var. Salgının başından beri 550-600 civarında sağlık çalışanının Covid-19’a yakalandığını düşünüyoruz. İzmir’de beş hekim arkadaşımızı kaybettik. Böyle giderse bu sayıların artmasından endişe ediyoruz.

Sonbaharla birlikte mevsimlik grip arttığında Covid’in çok kötü sonuçlar doğuracağı söyleniyor. Ne dersiniz?

Her yıl dünyada bir milyar insan mevsimlik gribe yakalanır ve bunun 600 binine yakınını kaybederiz. Türkiye’nin bu duruma nasıl hazırlandığını bilmiyoruz. TTB epey önce bu dönemde alınması gereken tedbirlerle ilgili uyardı. Maalesef mevsimlik grip aşısı bütün dünyaya yetecek kadar değil. Geçen sene aşı bulunamamıştı hatırlarsanız. Umarız bakanlık mevsimlik grip aşısı yapılacak grupları içine sağlık çalışanlarını alarak genişletir ve gerekli hazırlıkları yapmıştır.

Sağlık Bakanı 23 Ağustos’ta, ülke genelinde 1200 yeni vaka saptandığını açıklamıştı. Aynı gün sadece İzmir’de 441 vaka tespit edildi. Bu nasıl oluyor? İzmir ilk on şehir arasında değil, ama ülke genelinin dörtte biri İzmir’de. Bakanlığın açıklamasını yorumlamakta güçlük çekiyoruz.

TTB ve SES sağlık çalışanlarının tükenmişlik içinde olduğunu ifade ediyor.

Pandeminin başından beri sağlık çalışanları çok yoruldu. Günlerce evlerine gidemediler, stresli ve zor koşullarda çalıştılar. Üstelik şiddet de durmadı. Performans ödemelerinin tavandan yapılacağının balon olduğu ortaya çıktı. Sıfır performans alan hekimler var. Bu adaletsizlik iş barışını etkiledi. Bugünlerde yan ödeme açıklamaları yapılıyor. Bu da inandırıcı değil. Kısacası ağır yaşam ve iş koşulları, artan şiddet, mobbing, soruşturma baskısı, vaat edilenlerin yerine getirilmemesi hekimlerin tükenmesine yol açtı. Emekliye ayrılan ve istifa eden meslektaşlarımızın sayısındaki artışa dair bilgiler alıyoruz.

Turizm hareketliliği İzmir’deki vaka artışını etkiledi mi?

Devletin üst kademeleri tarafından yaratılan rehavet nedeniyle bayramda turizm faaliyetleri arttı. İzmir’de de plajlarda, kafelerde maskesiz geniş toplulukları gördük. Turizm önemli bir gelir kaynağı, ama bu halk sağlığının önüne geçmemeli.

İktidarın sürekli övündüğü sağlıkta dönüşüm pandemiyi nasıl etkiledi?

Covid’le mücadele için iyi bir birinci basamak ve koruyucu halk sağlığı tedbirlerine çok ciddi ihtiyaç var. Bugün pandemiye ikinci basamakta, hastane aşamasında müdahil olabiliyoruz. Sağlık politikaları sağlıkta dönüşüm adı altında ticarileşince koruyucu sağlık hizmetleri ve birinci basamak sağlık hizmetleri ihmal edildi, bugün bunun bedelini çok ağır ödüyoruz. Tüm Türkiye’de yüzde 90’a varan doğrulanmış Covid olgusu artışından söz ediyoruz.

 

MANİSA

En az 18 bin işçi pozitif

Manisa’daki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şahut Duran: (Manisa Tabip Odası Başkanı) Test ve toplam vaka sayısını gerçekten bilmiyoruz. Merkezde yatak olmadığı için hastalar ilçelere, oralarda da yer yoksa yakın illere gönderiliyor. Günde on hasta böyle sevk ediliyor. Daha önce Manisa’da bir tek pandemi hastanesi vardı. Vakaları nispeten takip etmek mümkün oluyordu. “Normale dönüş”le birlikte tüm hastaneler hem kendi hastalarına hem de pandemi vakalarına bakmaya başladı. Bu nedenle bazı hastanelerde hastanenin fiziki koşulları nedeniyle Covid-19’a yakalanan sağlık çalışanları oldu.

Bir planlama sorunundan söz edilebilir mi?

Kesinlikle. Salgınla mücadelede yetki hastane yöneticilerine bırakıldı. Aynı şehirde yan yana iki hastane birbirinden farklı uygulamalar yaptı. Ben ruh sağlığı hastanesinde çalışıyorum, Türkiye’de belli başlı altı-yedi hastaneden biri, bu hastanelerin hepsi ayrı ayrı kararlar aldı ve uygulamalarda bulundu. Bu açıdan kargaşa yaşandı. Benzer bir kargaşa fabrikalardaki önlemlerin alınmasında da yaşandı. Orada da karar fabrika yönetimine bırakıldı, denetim de eksik kaldı. 

Vestel’de bir habere göre yedi, bir başka habere göre 17 işçinin Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirdiği açıklandı. Başta Vestel olmak üzere, sanayideki durum size nasıl yansıyor?

Mevsimlik ve göçmen tarım işçileri hariç, 180 bin işçinin çalıştığı bir kent Manisa. 300 çalışanı olan bir fabrikanın çalışanlarının yüzde 25-30’unun pozitif olduğunu biliyoruz mesela. Vestel bu oranın yüzde iki olduğunu söylüyor, ama biz bunun daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Vestel ile ilgili bir rapor hazırladık. Kentteki 180 bin işçinin en az yüzde 10’unun Covid pozitif olduğu düşünüldüğünde bile, 18 bin işçinin pozitif olduğu bir durumdan söz ediyoruz özetle. Önlemler alınmadığı takdirde bu sayılar artabilir. Bu nedenle, Manisa Tabip Odası olarak işçi sağlığı konusuna dikkat çekmeye çalışıyoruz. Manisa Organize Sanayi Bölgesi çalışanlarının üçte biri Vestel çalışanı, o yüzden de ön plana çıktı Vestel. Daha küçük ölçekli fabrikalarda daha yüksek oranda hastalık saptandığı dönemler de oldu. Bir-iki fabrika üretime ara verdi.

Elli ve üstü işçi çalışan her yerde işyeri hekimi olmak zorunda. Vestel’de 11 hekim çalışıyor. Gelişmeler üzerine başhekim Mehtap Erdoğdu’nun iş akdi feshedildi. Onun ilettiği bilgiye göre, rahat ve özgür bir şekilde çalışmasına izin verilmemiş, temaslıların saptanması konusunda çalışmaları engellenmiş, işçilerin karantina şartlarına itirazı olmuş, ayrıca son dönemde işçi alımının arttığını ve işçilerin kontrollerinin yapılamadığını gözlemlemiş. Bu süreçte fabrika yöneticileriyle tartışmalar yaşanmış. Şimdi arkadaşımız hukuki süreç başlattı iş akdinin feshiyle ilgili. Daha sonra bir-iki hekimin daha ayrıldığını duyduk. Vestel örneğinde olduğu gibi, işyeri hekimleri arkadaşlarımız baskı altında çalışıyor. Hem yöneticiler hem de çalışanları memnun edecek bir yol arıyorlar. Bu arada işçi de çalışmak istiyor, bazı işçiler hasta teması olmasına karşın bunu ifade etmiyor. Bu da ayrı bir risk oluşturuyor.

Mevsimlik ve göçmen işçiler açısından durum nedir?

Mevsimlik ve göçmen işçiler arasında da Covid vakaları var ama, kaydı yok ve dolayısıyla takibi de yapılamıyor. Onlara yönelik ayrı bir çalışma da yok. Örneğin, bir vaka saptanmıştı, kâğıt toplayıcısı, eve gönderilmiş, zorunlu olarak çalışmaya devam ettiğini görüyoruz. Süreç tamamen vatandaşın inisiyatifine bırakılmış durumda, bu da hastalığı kontrol etme kaygısı olmadığı izlenimi yaratıyor. Öte yandan, hem Türkiye hem de dünyada herkes verilerini saklama eğiliminde.

180 bin işçinin çalıştığı bir kent Manisa. 300 çalışanı olan bir fabrikanın çalışanlarının yüzde 25-30’unun pozitif olduğunu biliyoruz. Kentteki 180 bin işçinin en az yüzde 10’unun Covid pozitif olduğunu düşündüğünüzde, 18 bin işçinin pozitif olduğu bir durumdan söz ediyoruz.

Tabip Odası olarak edilgen bir konuma itildiğinizi düşünüyor musunuz?

Meslek örgütü olarak hekimlerin haklarını savunan, bir yandan da halk sağlığı için çalışmalar yapan, bu görevleri yasayla güvence altına alınmış kamu niteliğinde bir kurumuz. Biz sürece müdahil olmak istiyoruz. Ancak, mücadelenin dışına atılmış durumdayız. Bu da sürecin sağlıksız yürütüldüğünü gösteriyor. Sorumlu ve çaresiz hissediyoruz. Başından beri bir şeyler yapmaya çalışırken baskı altında kaldık. Pandemi sürecinde birçok oda yöneticisi arkadaşımız gözaltına alındı. Her yeni bilgiyi paylaştığımızda “soruşturma açılacak mı” endişesini yaşıyoruz. Bu arada, pandemi sürecinin doğru yönetilememesinin bir sonucu olarak emekliye ayrılan ve istifa eden birçok hekim arkadaşımız var. Bu verileri ülke genelinde toplamaya çalışıyoruz. Bu durum alanda doktor açığını da gündeme getirecek.

Psikiyatri klinikleri pandemiden nasıl etkilendi?

Pandemi sürecinde ilk vazgeçilenler psikiyatri hastaları oldu. Çünkü asistanları ve doktorları pandemi kliniklerine ilk yönlendirilen servisler oldu psikiyatri servisleri. Bu durum pek çok kronik hastalıkta olduğu gibi ciddi sağlık sorunları yaratacak. Örneğin, şizofreni ve bipolar gibi hastalıkları olan hastalar sağlık kurumlarına ulaşamadı, takipleri yapılamadı. Türkiye’de ruh sağlığı hizmetlerinin yükünü toplamda altı hastane taşıyor, bunlar bölgesel olarak hizmet veriyor, yatak sayıları ve hizmet kapasiteleri yarı yarıya düşürüldü. Bunun içinde adli hizmetler de var, bunlar da aksadı. Ağır ruhsal rahatsızlığı olan hastanın toplam nüfus içindeki oranının yüzde bir civarında olduğu düşünüldüğünde, binlerce izlenmesi gereken hasta altı aydır izlenemiyor, düzenli hizmet alamıyor. Bilimsel bir çalışma yok, ama bu durumun intihar vakalarını etkileyebileceğine ilişkin bir izlem var.

 

MARDİN

Haziran öncesine göre on kat arttı

Mardin’de durum nasıl?

Volkan Binbaş: (Mardin Tabip Odası Başkanı) 1 Haziran öncesinde, batı metropollerine oranla Mardin’de salgının yaygınlığı sınırlıydı. 1 Haziran’dan sonra, kısıtlamaların kaldırılmasıyla birlikte, temmuz sonuna doğru çok ciddi vaka artışı yaşanmaya başladı. Bugün ortalama 300-500 arasında değişen pozitif vakadan söz ediyoruz Mardin’de. Haziran öncesine göre, on ila yirmi katlık bir artış bu. Mardin’de yatak kapasitesi vaka artış hızıyla birlikte doldu. 1 Haziran sonrası sağlık politikasının gereği olarak serviste bakılan hastalar komşu illerde de olduğu gibi eve gönderilmeye başlandı. Devlet pozitif vakaları eve göndererek sağlık sistemini ayakta tutmaya çalışıyor. Bu durum bulaşı artırıyor. Ne sokakta ne de evde sıkı bir denetim söz konusu.

70 yaşında testi pozitif çıkan hastaların eve gönderildiğini görünce çok endişelendik. Mardin’de ilçelerle birlikte yaklaşık bin yatak kapasitesinden söz edebiliriz, hepsi dolu ve hazirandan bu yana en az on katı, 13-14 bin hasta evlerinde. Bu rakamları her akşam yayınlanan turkuaz tablolarda görmüyoruz. Öte yandan, sonbaharda mevsimlik hastalıkların artışıyla birlikte bu sayıların artacağını öngörebiliyoruz.

Sağlık çalışanları arasında tükenmişlik had safhada. Mardin’de 200’ün üzerinde hekim enfekte oldu pandeminin başından beri. Hekimler huzursuz, bu nedenle hastane ve görev yerlerini değiştirme çabası içindeler. Nitekim Bursa Tabip Odası son üç ayda 29 hekimin kamudan istifa ettiğini açıkladı.

Bu virüs ayrı bir tür ve hastalığı geçirenlerin bu hastalığı tekrar geçirme riski hakkında çıkan yayınlar var. Bu da endişe verici. Her düzeydeki sağlık yöneticisi, “sahadan aldığımız bilgiye göre” diye başlıyor sözlerine, verilerin bilim insanlarından, odalardan ve dolayısıyla halktan gizlenmesi çok acı. Bunun bilinçli bir politika olduğunu düşünüyoruz. Bu durum hem çaresiz hem de öfkeli hissetmemize neden oluyor.

Koruyucu ekipman sıkıntısı yaşıyor musunuz?

Hemşire arkadaşım ve bana bir ay için elli maske veriliyor. Günde birden fazla maske kullanıyoruz, maske yetmiyor. Kendi imkânlarımızla temin ediyoruz. Siperlik verilmedi, kendimiz aldık. Bir kere tulum verildi, o da tek kullanımlıktı. Çok sayıda hekim koruyucu ekipmanların yetersiz olduğunu dile getiriyor. Devlet hem hastalara hem de sağlık çalışanına diyor ki, “sen kendi önlemini al”. Ne yazık ki bugün bunun yakıcı sonuçlarını görüyoruz.

Kısıtlamaların kaldırılmasıyla birlikte, temmuz sonuna doğru çok ciddi vaka artışı yaşanmaya başladı. Bugün ortalama 300-500 arasında değişen pozitif vakadan söz ediyoruz Mardin’de. Haziran öncesine göre, on ila yirmi katlık bir artış bu.

Halk salgını nasıl değerlendiriyor?

Kısıtlamalar kaldırılınca halk hayatın normale döndüğünü düşündü maalesef. Ölümlerin çoğunun ileri yaştaki veya kronik hastalığı olanlar arasından olması, salgın abartılıyor söyleminin yayılması durumun ciddiyetinin anlaşılmasını engelledi. İnsanların durumun ciddiyetini anlamak için kendisinin veya bir yakınının hastalanması gerekiyor maalesef. Vakalar artıkça farkındalıkları artıyor.

Sık sık gündeme geldi, ölüm raporları Covid-19 teşhisi belirtilmeden düzenleniyor, neden?

En baştan beri bir sorun bu. Dünya Sağlık Örgütü iki kod tanımladı: Biri testi pozitif olup doğrulanmış vakalar, diğeri radyolojik ve klinik bulgularıyla Covid-19 olan vakalar. Türkiye’de PCR test sonucu pozitif değilse, hasta Covid olsa bile ölüm nedeni Covid olarak tanımlanmıyor, tek bir kod kullanılıyor. Bu da ölüm istatistiklerine yansıyor. Toraks Derneği ağustosta yaptığı basın açıklamalarında endişelerini paylaştı, şu anki ölüm sayıları gerçeğin yarısından az dedi mesela…

 

URFA

Vaka patlamaları başladı

Ağustos başında Urfa Tabip Odası günlük 500 vaka olduğunu ve bu vakaların en az 300’ünün evde karantinaya alındığını açıkladı. Kentteki mevcut durum nedir?

Bulut Ezer: (Şanlıurfa Tabip Odası Genel Sekreteri) Pandemiye ayrılmış yoğun bakım yatakları dolu olduğu için merkezden ilçelere hasta göndermek zorunda kaldığımız oluyor. Şu an Urfa’nın merkezi ilçelere göre daha kötü durumda. Hastanelerde ciddi bir yoğunluk var, ek hastanelerin açılması gündeme geldi. Eski bir özel hastanenin valilik tarafından kiralanarak pandemi hastanesine dönüştürülmesi konuşuluyor.

Vakalar neden arttı?

Haziran öncesi dönemde Covid-19 kentte yayılmamıştı. Normalleşme kararı Ankara, İstanbul ve İzmir’deki vaka azalışına göre verildi. Özellikle Güneydoğu’daki artış gözardı edildi. Sonuç olarak, erken normalleşmeyle birlikte Urfa, Diyarbakır, Batman’da vaka patlamaları yaşanmaya başladı.

Pozitif vakalar nasıl izole ediliyor?

1 Haziran öncesinde, testi pozitif çıkan vakaları yurtlarda veya hastanelerde izole edebiliyorduk. Pandeminin kontrolden çıkmasıyla beraber, pozitif hastaların durumu kötü değilse, ilaçları verilerek eve gönderilmeye başlandı. Bu durum hane halkının hepsinin Covid’e yakalanma riskini doğuruyor.

Enfekte olan sağlık çalışanının sayısını biliyor musunuz?

Haziran öncesinde, Urfa’da yaklaşık kırk sağlık çalışanının test sonucu pozitif çıkmıştı, bu rakam ağustos başında 400’e kadar yükseldi. Bugün sayının arttığını yaptığımız görüşmelerden biliyoruz, ama net bir rakam yok elimizde. Daha birkaç gün önce, Şanlıurfa’da Göçmen Sağlığı Merkezi’nde görev yapan Dr. Muhanned Mushavah Covid-19’dan hayatını kaybetti. Sağlık çalışanını koruyamazsanız toplumu koruyamazsınız. Bunun için sağlık çalışanlarına düzenli olarak test yapılması, testi pozitif çıkan sağlık çalışanıınn ailesinin de taranması ve grip aşılamasında da riskli grup kabul edilerek öncelik verilmesi gerektiğini sürekli dile getiriyoruz. Pandemi servislerinde çalışan arkadaşlar gün aşırı nöbet tutuyor ve riskin çok yüksek olduğu şartlarda görev yapıyorlar. Maalesef sürecin kötüye gidişi, çalışma şartlarının giderek zorlaşması, sağlık çalışanlarında umutsuzluk algısıyla beraber tükenmişliğe neden oluyor. Bu dönemde özellikle birinci basamakta ciddi iş yoğunluğu oluştu.

1 Haziran öncesinde, vakaları hastanelerde izole edebiliyorduk. Pandeminin kontrolden çıkmasıyla, hastalar eve gönderilmeye başladı. Bu durum hane halkının Covid’e yakalanma riskini doğuruyor. Haziran öncesinde, Urfa’da yaklaşık kırk sağlık çalışanı pozitif çıkmıştı, bu rakam ağustos başında 400’e kadar yükseldi. Sağlık çalışanını koruyamazsanız toplumu koruyamazsınız.

Neden?

Hastanelerde randevulu sisteme geçildi. İnsanlar randevu sırası bulamadığı için genelde aile hekimine gitmeyi tercih ediyor. Bu da ASM’lerin iş yükünü artırıyor. Ayrıca Covid-19 teşhisi almış evde izlenen hastaların izlemleri de aile hekimleri tarafından yapılıyor. Buna karşın, aile hekimlerine söz verilen ek ödemelerin sadece ağustos başı itibarıyla, takip yapılan özellikli hastaların sayısına göre verileceği söylendi.

Salgının başında hastanelerde döner sermaye ödemeleri tavandan yapılacak dendi, maalesef döner sermaye ödemelerinin adaletsiz dağıtımıyla karşılaştık. Bazı bölümler normal dönemde aldıklarının altında ödeme aldı. Koruyucu ekipmanlara erişimde de yetersizlikler yaşanıyor. Öte yandan, pandemi sağlıkta şiddetin körüklenmesine sebep oldu. Yoğun bakımlarda ve servislerde izole edilen hastaların yakınlarıyla muhatap olan sağlık çalışanları ölümlerden sorumlu tutuluyor. Caydırıcı nitelikte sağlıkta şiddet yasası acilen çıkarılmalı.

^