PRESTON MODELİ

Ulus Atayurt
11 Ocak 2020
SATIRBAŞLARI
İşçi Partisi kampanyacısı sosyolog Eyal Z. Cylne solun hayal kırıklığına uğradığı Britanya seçimleri öncesindeki kampanya izlenimlerinden yola çıkarak İşçi Partisi’nin neden kaybettiğini dört maddede özetlemişti. O maddelerden biri de “İşçi Partisi manifestosunun genişliğiydi.” Kısaca plan fazla derinlikliydi ve “Tory’lerin durduraksız hap niyetine tekrarladıkları aşırı basitleştirilmiş gayrı-manifestosuyla kıyaslandığında”  geniş kitlelerce gerçekçi bulunamamıştı. İşçi Partisi manifestosunun gerçekten de dayanışmacı ekonomiye dair detaylı ve uzun vadeli bir planı var. Bu planı belki seçimler öncesinde yeterince anlatamamış, işçi sınıfını planın pekâlâ mümkün olduğuna ikna edememiş olabilirler. Öte yandan, aslında manifestonun içeriğinin bir kısmını uzun zamandır hayata geçiriyorlar. Sanayisizleşmenin, 2008 sonrası gırtlak sıkma politikalarının olanca şiddetiyle vurduğu bir kentte, Preston’da mainfestonun hayattaki yansımalarına şahit oluyoruz. “Preston Modeli” diye anılan dayanışmacı ekonomi planı, İşçi Partisi iktidara gelseydi neleri gerçekleştirebileceğini de örnekliyor. Preston’ın esinlendirici hikâyesine bağlanıyoruz. Express’in Kış 2020 sayısından naklen…
Preston belediye meclisi binasında ışıklı pano: “Her şey yoluna girecek”

Kuzey İngiltere’nin sanayi kentlerinden birindeyiz, ülkenin kuzeybatısında, Liverpool ve Manchester’a eşit uzaklıktaki Preston’da. “Corbyn’in sosyalist pilot bölgesi” diye adlandırılan bir kent burası. 19. yüzyılın başlarından itibaren sanayileşmeye ve işçi hareketlerine, 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren sanayisizleşmeye ve yoğun işsizliğe sahne olan Preston küllerinden yeniden doğuyor.

Preston’ın son on yılı “nereden nereye”nin esinleyici bir olumlu karşılık bulduğu zaman dilimi. Filmi geri saralım…

2008 krizinin ardından bütçe kesintileriyle karanlığın içine itilen Preston’da 2012-2014 itibarıyla, intiharlar ülke ortalamasının nerdeyse iki katına ulaşmıştı. 130 bin nüfuslu kentte yılda ortalama 19 kişi intihar ediyordu. İntihar özellikle 45-59 yaş arası erkeklerde yaygındı.

Yaşam beklentisi, tepedeki azınlığın yaşadığı zengin mahallelerinde 88, yoksul işçi mahallerindeyse 66 yaştı. Kentteki çocukların yüzde 50’si yoksulluk sınırının altında gelire sahip ailelere mensuptu. Ülkedeki birçok belediyede olduğu gibi, kentsel hizmetler artık işlemediği ayan beyan olsa da “kamu-özel işbirliği” yaldızlı etiketi altında çoğu Londra merkezli ve/veya ulusötesi şirketlere devredilmişti.

Preston Modeli kooperatifler vasıtasıyla patronsuz işletmeleri, belediyelerin devreye girmesiyle yerel ve bölgesel ölçekte kolektif mülkiyeti, önemli sektörlerde kamulaştırmayla ulusal ölçekte kolektif mülkiyeti amaçlıyor.

1970’lerden beri devam eden sanayisizleşmeye, 2008 sonrasındaki “kemer sıkma” politikaları eklenince kentsel alanında 420 bin kişinin yaşadığı Preston’da, Sex Pistols’ın meşhur “God Save the Queen” şarkısında özetlediği gibi, “gelecek yok” hükmündeydi.

Gelgelelim, Preston’ın köklü bir direniş ve mücadele geleneği de vardı. Erken 19. yüzyıldan itibaren madencilik ve tekstil sektörlerinde ve büyük limanda çalışan örgütlü bir işçi sınıfına sahipti. Daha önce kenti ziyaret etmiş olan Marx, 1854’te 23 hafta süren genel grevin ardından New York Daily Tribune’e yazdığı “Preston’ın Sorunları” başlıklı makalede “devasa genel grevin fitilini çakan” işçileri selamlıyor, vaktiyle ancak hayal edilebilen devrim altyapısının kentte mevcudiyetinden bahsediyordu.

  1. yüzyılda tekstil endüstrisinin başkentlerinden biri haline gelen kentte 60’ın üzerinde pamuklu dokuma fabrikası vardı. Bugün bu fabrikaların yaklaşık bir düzinesi geçmişin kanlı mücadelelerinin üstünü örtmek istercesine farklı işlevlere büründürülerek kent yaşamındaki varlıklarını sürdürüyor.

Preston 20. yüzyılda, Billy Bragg’in “Between The Wars” şarkısında İngiltere’nin asıl kurucuları olarak betimlediği mavi yakalı işçi sınıfının mekânıydı. Son kırk yılda devreye sokulan ultra neoliberalizm politikaları kuzeyin tüm sanayi kentleri gibi Preston’ı da derinden etkiledi. Ancak, aynı Preston şimdilerde kendi adını taşıyan bir modelle anılıyor: “Sosyalist belediyeciliğin filizleri” tanımını hak eden yerel yönetim anlayışı ve uygulamaları “çöküntü alan” haline gelmiş kenti sekiz yıldır hızla ayağa kaldırıyor. Preston Modeli aniden zuhur etmedi elbette. Öykünün başlangıcına, 2008 krizinin hemen ertesine zaplayalım.

Preston’ın agorası: Şehir merkezindeki daimi halk pazarı sosyalist belediyeciliğin esin veren bir örneği

Gırtlak sıkma politikaları

Kriz sonrası uygulanan ekonomik politikalara gösterilen tepkilere iki büyük ayaklanmayla şahit olmuştuk. Hatırlayalım. 2010’da hükümetin kamu üniversitelerinde öğrenci harçlarını yıllık 9 bin sterline (yaklaşık 70 bin liraya) çıkarmasıyla Londra’da başlayan gösterilerde, çoğu lise ve üniversite öğrencisi protestocular, yanlarında getirdikleri dev hoparlörlerden yayılan grime-hiphop eşliğinde parlamento binasını işgale kalkışmış, merkez medya “vandalizmi” kınarken, işgal girişimi yoğun polis şiddetiyle engellenebilmiş, protestolar ülke sathına yayılmıştı.

Yine hatırlayalım: 2011’de, 29 yaşındaki Mark Duggan’ın polis kurşunlarıyla sokak ortasında katledilmesiyle tetiklenen Tottenham ayaklanması kısa sürede tüm Kuzey Londra’ya yayılmış, ana-akım medya market yağmalayan, lastik yakan, mağazalardan mal müsadere eden gençlerin görüntüleriyle dolup taşmıştı.

Preston, “asgari ücret” yerine “yaşam ücreti” uygulamasını hayata geçiren ilk Britanya belediyesi oldu. Kent merkezindeki ellinin üzerinde işletme çalışanlarına “yaşam ücreti” sağlıyor.

2008 krizinin hemen ardından, Gordon Brown liderliğindeki İşçi Partisi’nin banka kurtarma operasyonlarını, 2010’dan itibaren David Cameron liderliğindeki Muhafazakâr Parti’nin geniş kesimler için gündelik hayatı sürdürülemez kılan bütçe kısıntıları izledi. Ayaklanmanın yaşandığı günlerde Tottenham’da gençler arası işsizlik yüzde 60’ı aşmış, yerel yönetim bütçelerindeki kısıtlamalardan ötürü gençlik merkezleri, kütüphaneler peş peşe kapanmış, sosyal konutlara yönelik yardımlar bıçak gibi kesilmişti.

Sadece 2010’da, merkezi hükümetten yerel yönetimlere aktarılan bütçede en zengin on belediyede kişi başı 10 sterlin kesinti yapılırken en fakir on belediyede bu miktar 228 sterlindi. Merkezi bütçeden aktarılan pay 2010-2018 arasında yüzde 48 azaltılırken, bu oranın 2020’de yüzde 56.3’e ulaşması planlanıyor. Gırtlak sıkma politikalarında gaza basıldığı 2010-18 arasında evsiz aile sayısı yüzde 33.9, 65 yaş üstü bakıma muhtaç kişi sayısı yüzde 14.3, ailelerinin yeterli beslenmeyi sağlayamadığı çocuk sayısı yüzde 10.9 arttı.

Bu korkunç tablo, sanayisizleşmeyi finans, hizmetler ve inşaat sektörüyle kısmen ikame eden Londra metropoliten alanı ve güney kentlerinden farklı olarak, yeni istihdam yaratamayan, Preston’ın da dahil olduğu, orta ve kuzey İngiltere’nin eski sanayi kentlerini etkiledi en çok. Çoğunluğunun yerel yönetiminde İşçi Partisi’nin bulunduğu bu kentlerin nüfusu Brexit’e oy verdikleri için “beyaz ve sağcı” olarak yaftalanmıştı. Oysa İşçi Partisi danışmanlarından gazeteci-yazar Paul Mason’ın dediği gibi, “burjuva gazetelerinin uydurduğu ırkçı kuzey kasabaları – ilerici güney şehirleri ayrımı” doğru değildi. “Beyaz kamyonet şoförleri diye adlandırılan insanlar gerici değil; aileleri yoksulluk ve endişe içinde yaşıyor. Onları yanımıza çekmek zorundayız.”

The Larder ürünleri Preston halkı tarafından yaygınlıkla tüketilen güçlü bir gıda kooperatifi

İşte tam da bu amaçla, kuzeyin kendini çaresiz hisseden işçi sınıfını yanına çekmek için İşçi Partisi Preston’da esinlendirici bir örgütlenmeye gitti. Jeremy Corbyn liderliğindeki partinin birbiriyle iç içe geçen üç ölçekli dayanışmacı ekonomi planının bir ayağı da yerel yönetimleri içeriyor. Dünyadaki güncel ve tarihsel örneklerden de ilham alan dayanışmacı ekonomi planı kooperatifler vasıtasıyla patronsuz işletmeleri, belediyelerin devreye girmesiyle yerel ve bölgesel ölçekte kolektif mülkiyeti, önemli sektörlerde kamulaştırmayla ulusal ölçekte kolektif mülkiyeti amaçlıyor ve bu hedef doğrultusunda 250 milyar sterlinlik uzun erimli sermaye kullanmayı hedefliyor.

Ancak gırtlak sıkma politikaları emekçilerin yaşamlarını zorlaştırmaya devam ediyor. O yüzden, olası bir İşçi Partisi iktidarını beklemeden, Negri ve Hardt’tan ödünç alarak söylersek “antagonist reform” politikalarını hayata geçirmek için bir yerden başlamak gerekiyor. İşte o yer, kimilerinin belki biraz mübalağayla “Corbyn’in sosyalist pilot bölgesi” dediği Preston kenti.

Üç esin kaynağı

Preston Modeli adıyla anılan ve müşterek mülkiyet temelinde “toplumsal serveti artırmayı” amaçlayan bir dizi girişimin temeli 2011’de atıldı. “Model”in fikir babası Preston Belediye Meclisi’nde çoğunluğa sahip İşçi Partisi içindeki sol kanadı harekete geçmeye ikna eden Matthew Brown. Çocukluk ve ilkgençlik yıllarını “süt hırsızı” lâkaplı Thatcher döneminde, evlat edinildiği aileyle beraber bir sosyal konutta geçiren Brown yoksulluğu yakından bilen bir siyasetçi. Brown ve ekibi belediye binasında yapılan ve herkese açık aylık sosyal forumlarda kimi zaman yerdeki minderlere çöküp bıkmadan usanmadan dayanışmacı ekonomi anlatıyor.

Preston da tıpkı Cleveland gibi kentteki 12 çıpa kurumun ihtiyaçlarını kooperatifler ve emekçi örgütleri üzerinden karşılamakla yola çıkmış. Ancak, Preston Cleveland’dan çok daha hızlı yol aldı. Öyle ki, örgütlerin kurumların tedarik ağı içindeki cari işlemleri, 2013’te 38 milyon sterlinden 2017’de 111 milyon sterline çıktı.

Yerel Ekonomik Stratejiler Merkezi’nin (CLES) desteğini de arkasına alan Brown, Preston Modeli için üç ilham kaynağı olduğunu söylüyor. İlki 1956’da, tam da Franco döneminde, baskı altındaki Bask bölgesinde bir rahip ve beş işçinin kurduğu küçük bir kooperatifle yola çıkan, günümüzde 100 binin üzerinde çalışanı ve onlarca sektördeki üretimiyle dünyanın en büyük entegre kooperatiflerinden biri haline gelen Mondragón Grubu.

Meclis başkanı Matthew Brown

İkincisi, İşçi Partisi’nin kuruluşunda temel rol oynayan Fabian Cemiyeti’nin daha 1890’larda savunduğu sosyalist belediyecilik anlayışı. Daha sonra İşçi Partisi liderliğine gelecek George Lansbury’nin 1919’da Londra’nın yoksul ilçesi Poplar’ın belediye başkanı seçilmesiyle yükselişe geçen sosyalist belediyecilik su, enerji, kültürel hizmetler gibi sektörleri yerel yönetimler aracılığıyla müşterek mülkiyet haline getirmeyi, yoksullara verilen belediye hizmetlerinin standartlarını kolektif bir çabayla insani düzeye çıkarmayı amaçlıyordu. Belediyeler arası yatay işbirlikleriyle siyasi erki ele geçirerek önemli sektörleri kamusallaştırmak ise nihai hedef.

George Lansbury sadece bir belediye başkanı değildi. Poplar’ın önünü kesmek isteyen hükümetin ilçenin ödeneğini kısmasıyla başlayan ayaklanmaya öncülük etmiş ve otuz belediye meclisi üyesiyle hapse atılmıştı. Ama Britanya sınıf mücadelesi tarihinin yerel yönetimlerden kent sokaklarına taşan en esinlendirici sayfalarından olan sosyalist belediyecilik II. Dünya Savaşı’nın ardından başlayan üçüncü kapitalist dalgada, İşçi Partisi’nin kamu yönetimini merkezileştirmesiyle sol hafızada zayıfladı. 1980’lerdeki neoliberal saldırı sırasında İşçi Partisi’nin “kızıl” kanadı tarafından Geniş Londra Meclisi (Greater London Council, GLC) bir manivela gibi kullanılarak tekrar hayata geçirilmeye çalışıldı. Ancak, tehlikeyi gören ve GLC’nin faaliyetlerini “sosyalizmin modern yüzü” olarak tanımlayan Thatcher bir yasayla GLC’nin yetkilerini 1986’da kuşa çevirdi.

Preston’ın üçüncü esin kaynağı ise 2008’de uygulamaya geçilen Cleveland Modeli. ABD’nin Ohio Eyaleti’nin Detroit’ten sonra ikinci büyük şehri olan Cleveland tıpkı Preston gibi akut toplumsal sorunlardan mustarip. 60’ların haklar mücadelesinde ve işçi örgütlenmesinde ön saflarda yer alan Cleveland’ın sanayisizleşme sonrası nüfusu yarı yarıya azaldı. Şimdilerde Cleveland ABD’nin en yoksul beş şehrinden biri. Nüfusun yüzde 34.3’ü, 18 yaş altı gençlerin yüzde 53.19’u yoksulluk sınırının altında bir gelire sahip. Cleveland Modeli’nin öncelik verdiği kent merkezinde yer alan altı mahallede ailelerin yıllık geliri ortalama 18 bin 500 dolar. Bu da ABD ortalamasının yaklaşık dörtte birine tekabül ediyor.

Ağ tipi kooperatifçilik ve çıpa kurumlar

Cleveland Modeli’nin kalbinde yer alan ve altı yoksul mahalleye istihdam sağlayan Evergreen Kooperatif Grubu’nun kurulmasına şu dört kurum önayak oluyor: Özel mülkiyet yerine “müşterek zenginlik” (community wealth) üretmeye yönelik araştırmalar yapan Demokrasi Kolektifi. 1914’te kurulan, şimdilerde 2.5 milyar dolar öz kaynağa sahip, kentte toplumsal ve ekolojik ekonomiye yönelik yatırımlar yapan, bu yönde faizsiz veya düşük faizli kredi sağlayan Cleveland Vakfı. Cleveland’ın bağlı olduğu Ohio eyaleti genelinde yüzde 51.3 oy alan Trump’a sadece yüzde 30.3 oyun çıktığı kentin Belediyesi ve Ohio Emekçi Mülkiyeti Merkezi (OEOC).

Evergreen Çamaşırhanesi: ABD’nin Cleveland kentinde yaşanan kooperatif deneyimleri Preston modeline esin verdi  

Modelin temel stratejisi kentin Üniversite Bölgesi diye adlandırılan kısmında hastane, belediye, üniversite gibi “çıpa kurumların” ihtiyaçlarını kooperatifler vasıtasıyla tedarik etmekten geçiyor. Üniversite, hastane ya da itfaiye gibi kurumlara “çıpa” sıfatı verilmesinin nedeni bu kurumların ucuz işgücü ve hammadde için kenti terk eden kapitalist işletmelerin aksine, yerelle sıkı kalıcı bağlarının bulunması.

Kooperatifler çıpa kurumların tedarik ağında çalışanlara asgari ücret değil, “yaşam ücreti” (living wage) sunuyor. Kurumların ihtiyaçları emekçi mülkiyetindeki işletmeler vasıtasıyla nitelikli bir şekilde gideriliyor. Nihai amaç Mondragón usûlü bir ağ  kurup kendi ayakları üzerinde duran bir model yaratmak.

Evergreen Kooperatif Grubu’nun kalbinde üç kooperatif yer alıyor. Sanayi ölçekli Evergreen Çamaşırhanesi; konut, işyeri ve kurumlara enerji konusunda çözümler sunan, güneş enerjisi üreten Evergreen Enerji Çözümleri Kooperatifi ve gıda üreten Yeşil Kent Üreticileri Kooperatifi. Üç kooperatifin toplam çalışan sayısı yakın gelecekte bine ulaşacak. Hareketi bir adım ileriye taşıyacak yapı ise Kasım 2018’de kurulan Emekçi Mülkiyetinde İşletmeler Fonu. Fon bir yandan kapanmakta olan KOBİ’leri emekçi mülkiyetine geçirecek, diğer yandan sıfırdan patronsuz yapılar kuracak. Cleveland Modeli şimdilerde yirmi ABD şehrine esin kaynağı olmuş durumda.

Ölçek ve siyasi irade

Hareketin içinde yer alan Cleveland’lı yazar Ted Howard davet edildiği Preston’da katıldığı aylık sosyal forumlardan birinde şöyle diyor: “Burada yaşanan gerçekten tarihi önemi haiz. Yapılanlar insanı kendinden geçiyor.” Gerçekten de gerek Mondragón’dan aldıkları ilham, gerekse örgütlenme stratejileri açısından Cleveland ve Preston birbirine benzese de, Preston iki açıdan epey farklı bir düzlemde.

Guardian yazarı Aditya Chakrabortty Preston’da yaşanan bu esinlendirici gelişmeleri “gerilla yerelcilik” diye nitelendiriyor.  Üstelik bu yerellik, yerel ekonomiyi ve mübadele ilişkilerini eşitlik düzleminde genişlettikçe hem dayanışmacı ekonomi ağındaki istihdamı artırıyor hem de diğer yerel yönetimlere esin kaynağı olmaya başlıyor.

İlki, gördüğü siyasi destek. İkincisi, ölçek. Corbyn İşçi Partisi elindeki belediyelere müflis “kamu-özel ortaklığı” modelini bırakmaları için talimat verirken, Britanya’ya sosyalist belediyeciliği getireceklerini taahhüt ediyor. Gölge ekonomi bakanı John MacDonnell, iktisatçı Mariana Mazzucato’nun Girişimci Devlet kitabına göndermeyle İşçi Partisi hükümetinin sanayi ve teknoloji konusunda pasif izleyici konumunda kalmayacağını söylüyor ve ekliyor: “Preston ve benzer örnekler bize pekâlâ yerel girişimci devletlerin de yaratılabileceğini gösteriyor.”

Britanya’da işçilerin milli servetten aldığı payın tarihsel açıdan dibe vurduğu bir zamanda, Corbyn partisinin stratejisini açıklıkla ifade ediyor: “Parti sadece gelirin yeniden bölüşümünün değil, aynı zamanda varlıklar ve servetin mülkiyetinin dönüştürülmesini de hedefe koymalı.” MacDonnell ademi merkeziyetçi kolektif mülkiyeti, sosyalist belediyeciliğin tarihsel pratiği olan kooperatifçiliği özellikle vurguluyor. Preston’ın “Corbyn’in pilot sosyalist projesi” olarak anılmasının bir nedeni de MacDonell’in çerçevesini çizdiği “yerel girişimci devleti” belli bir ölçüde hayata geçirebilmesinden kaynaklanıyor.

Bu girişimcilik Preston sokaklarında da buram buram hissediliyor. Gün geçmiyor ki, bir küçük işletme kooperatife dönüşmesin. Tarihi kent merkezine bir kilometre uzaklıktaki Checco’nun Yeri adlı eski mahalle lokantasının çalışanları kooperatife dönüştüklerini ilan ediyor. The Larder gıda ağının kent merkezindeki kafesinin önünde Preston’lı kadınlar gıda adaleti üzerine sohbet ederken, belediyenin okullardaki sebze ihtiyacını küçük çiftçilerden karşılamaya başlaması takdirle karşılanıyor. Kent merkezine 15 kilometre mesafede, İrlanda Denizi’ne dökülen Ribble nehri civarındaki bereketli topraklarda üretim yapan çiftçilerin durumdan memnuniyetini tahmin etmek zor değil.

Preston daimi halk pazarında yaşantı

Sosyalist girişimci yerel devlet

Preston “asgari ücret” yerine “yaşam ücreti” uygulamasını hayata geçiren ilk Britanya belediyesi oldu (2012). Şimdilerde kitapçısından kredi kooperatifine, kafesinden belediye otobüs şirketine, aile inşaat şirketinden danışmanlık şirketine kent merkezinde yer alan ellinin üzerinde işletme çalışanlarına “yaşam ücreti” sağlıyor. Preston da tıpkı Cleveland gibi kentteki 12 çıpa kurumun ihtiyaçlarını kooperatifler ve emekçi örgütleri üzerinden karşılamakla yola çıkmış. Bu kurumların içinde Preston ve Lancashire Belediye Meclisleri, Lancashire Polis Kuvveti, Preston’ın en büyük sosyal konut derneği Community Gateway, üniversiteler ve hastaneler yer alıyor.

Ancak, Preston Cleveland’dan çok daha hızlı yol aldı ve ölçeği yedi yıl gibi kısa bir sürede kayda değer şekilde büyüttü. Öyle ki, örgütlerin kurumların tedarik ağı içindeki cari işlemleri modelin ikinci yılında, 2013’te 38 milyon sterline ulaşan rakam, 2017’de 111 milyon sterline çıktı. Aynı yıl Preston’ın merkezinde yer aldığı 1.5 milyon nüfuslu Lancashire eyaletinde dayanışmacı sosyal ekonominin cari işlemleri 486 milyon sterline ulaştı. Üstelik tüm bunlar aynı dönemde eyaletin bütçesi 750 milyon sterlinden 616 milyona düşürülürken gerçekleştirilebildi.

Ürün ve hizmetlerin yelpazesi zamanla sosyal konut, yerel emeklilik fonu, çamaşırhaneler, gıda ve teknolojiye uzanan bir genişlik kazandı. Kent merkezinin Viktoryen çatılı, 1875’te inşa edilmiş sabit pazarının yenilenmesi küçük aile inşaat şirketleri ve onların çalıştırdığı “yaşam ücreti” ödenen emekçilerce yapıldı. Finansal alanda “Yaşa ve Çalış” başlığında, Wyre Kredi Birliği ile yeni dayanışmacı ekonomi örgütleri kurmak için anlaşmaya varıldı. Bu kayda değer girişimlerin öncülüğünü yaptığı için Preston Belediyesi Meclis Başkanlığı’na gelen Matthew Brown şimdi öncelikli hedeflerden birinin dayanışmacı ekonomiye ivme kazandıracak bir yerel bankanın kurulması olduğunu söylüyor. Ayrıca, modelin sonuçları yerel seçimlere de yansıdı, geleneksel olarak muhafazakârların elinde bulunan College ve Garrison mahalleleri de İşçi Partisi’ne geçti.

Guardian yazarı Aditya Chakrabortty Preston’da yaşanan bu esinlendirici gelişmeleri “gerilla yerelcilik” diye nitelendiriyor.  Üstelik bu yerellik, yerel ekonomiyi ve mübadele ilişkilerini eşitlik düzleminde genişlettikçe hem dayanışmacı ekonomi ağındaki istihdamı artırıyor hem de yatay düzlemde diğer yerel yönetimlere esin kaynağı olmaya başlıyor.

Elbette İşçi Partisi içinde, örneğin Preston Belediye Meclisi’nde, “sosyalist belediyeciliğe” ayak direyenler, kentte Zara Mağazaları’nın yokluğundan yakınanlar olsa da, partinin desteğini arkasında hisseden Brown geleceğe dair planlarını şöyle dile getiriyor: “Birmingham, Oldham, Bristol… tüm İşçi Partisi yönetimindeki belediyeler Preston Modeli’nden ilham alsa… İşçi Partisi yönetimindeki her şehir kendi bankasını kursa, parti işçi özyönetimindeki işletmelere ve kooperatiflere destek verse, kredi birliklerine önayak olsa..” Böylece, Thatcher’ın kâbusu “modern sosyalizmin” tohumları yerel yönetimler üzerinden Preston’da filiz vermeye başlamış görünüyor.

Express, sayı 171, Aralık 2019

^