GOMİDAS OYUNU BEŞİNCİ SEZONUNDA

Söyleşi: Eda Yiğit
24 Ocak 2025
Gomidas Vartabed, 1869 Kütahya doğumlu rahip, müzikolog, besteci, aranjör
SATIRBAŞLARI

Ünlü müzikolog, besteci, aranjör Gomidas Vartabed’in trajik yaşam öyküsünü anlatmaya nasıl karar verdiniz? Gomidas oyununu oynamanın toplumsal karşılıkları neler oldu?

Ersin Umut Güler: İKSV Tiyatro Festivali kapsamında, 2020’nin kasım ayında Gomidas’ın prömiyerini yaptık. 2021’in ekim ayında oyunu oynamaya başladık. Gomidas Vartabed’i 18 yaşımdan beri tanıyordum. Pek çok dilde eserleri bulunan, çok trajik bir hayat hikâyesi olan önemli bir müzisyen. Başka bir oyunda beraber çalışmaya niyetlendiğimiz Ahmet Sami Özbudak, Gomidas’ı yazmak istediğini söyledi. Pandemi zamanında çevrimiçi ortamlarda ve açık havada provalarla hazırlık sürecine başladık.

Gomidas’ı oynayan Fehmi Karaarslan’la beraber sahnede, 1929 yılından beri aralıksız olarak faaliyetlerine devam eden bir kilise korosu var. Hagop Mamigonyan’ın şefliğini üstlendiği Lusavoriç Korosu Türkiye’nin, hatta belki de Avrupa’nın en köklü ve en büyük Ermeni korosu. Gomidas’ın hikâyesini kalabalık bir koroyla beraber anlatmak eşsiz bir deneyimdi.

Ersin Umut Güler

Yüz on altı oyundur aralıksız birlikteyiz. Yirmi üç oyun Fransa’da, ikisi Ermenistan’da, geri kalanı ise Türkiye’de gerçekleşti. Diyarbakır ve Mardin’de kiliselerde, İzmir ve Ankara’da tiyatro sahnelerinde oynadık. İstanbul’da ise oyunlar genellikle kilisede gerçekleşti. Çift dilli olarak tasarladığımız Gomidas’ı Türkiye’de üç kez, yurtdışında yirmi dört kez Fransızca oynadık.

Şimdi beşinci sezondayız. Gomidas’ın yaşamını anlatmak, onun hikâyesini hatırlatmak, seyirciden “neler olmuş, neler yaşanmış bu topraklarda” yorumunu duymak, 1915 ve sonrasında yaşananlar üzerine düşündürmek, kilisede oyun izlemeyi yaşatmak değerli bir deneyim oldu. Gomidas’ı oynadığımız Surp Vortvots Vorodman Kilisesi ibadete kapalı olan bir kültür merkezi. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen göçmenlerin yaşadığı, kentin kozmopolitik bir bölgesi olan Fatih’e bağlı Kumkapı semtindeki bir kilisede sahnelenen oyuna seyirciyi davet etmek önemli bir karşılaşma alanı yarattı. Oyunu izlemek üzere yapılan yolculuk farklı kültürlerle karşılaşmalar yaşatan bir yolculuğa dönüştü. Deneyimin bir diğer tarafı, Gomidas’ın birkaç şarkısını duymuş olan ve kısa biyografisini bilen entelektüel camia için Gomidas’la derinlikli bir tanışmayı mümkün kılmasıydı. Oyunun seyirci için bir tarihsel hesaplaşmaya ve geçmişle yüzleşmeye dair öğeler de barındırdığını gördük. Gerçek bir hikâye olmasının yanı sıra içinde kurgusal olarak tasarlanmış ögeler var.

Beşinci sezondayız. Gomidas’ın yaşamını anlatmak, onun hikâyesini hatırlatmak, seyirciden “neler olmuş, neler yaşanmış bu topraklarda” yorumunu duymak, 1915 ve sonrasında yaşananlar üzerine düşündürmek, kilisede oyun izlemeyi yaşatmak değerli bir deneyim oldu.

Oyunu taşıdığınız mekânlarla ilişki kurarken içerikle ya da oyunu gerçekleştirme koşulları konusunda zorluklar yaşadınız mı?

Belediye ya da kamu kurumlarıyla ilişkili festivallere gittiğimizde, şikâyet almaktan ya da başlarının belaya girmesinden korku duyuyorlar. Oyunu konusundan ötürü oynayamadığımız da oldu.

Ayvalık’ta bir festival kapsamında Kültür Bakanlığı’na bağlı müze statüsünde olan bir Rum kilisesinde sahneleyeceğimiz Gomidas’ı oyundan bir gün önce iptal ettiler. Bir cuma günü, mesai bitimine yakın bir saatte, oyunun iptalini çelişkili ifadelerle dolu bir yazıyla bildirdiler. Oyunu oynamak için mekânın uygun olmadığını gerekçe gösterdiler. Gomidas’ın papaz olmadan önceki ismi olan Soğomon Soğomanyan ile Talât Paşa suikastının faili olan kişinin isminin Soğomon olması arasında subliminal bir mesajın olduğunu iddia ettiler. Sonuç olarak, resmi ideolojinin kabul etmediği yakın tarihle ilişkili bir meseleyi ele aldığımız için oyunun sahnelenmesini istemediler. İtirazımızı kapsamlı bir metinle iletmemize rağmen sonuç alamadık.

Gomidas’ın gerçek bir hikâye olmasının yanı sıra kurgusal olarak tasarlanmış ögeler barındırdığını söylediniz. Anlatılan hikâyenin gerçek hikâyeyle örtüşmesine dair seyircinin şüphe duyduğu ya da sorguladığı durumlar oldu mu? 
Gomidas’ın sırdaşı ve yakın dostu olan Margarite ile ilişkisi gibi, hikâyenin bilinmeyen yönlerini hayal ürünü olarak kurguladık. Muğlak olan bilgiler de vardı. Sonuçta, bu bir belgesel değil, oyun bir hayat hikâyesine dayanıyor. Burada kritik olan Gomidas’ın “delilik” meselesiydi. Bir Zamanlar Yayıncılık tarafından yayınlanan, Gomidas’ı konu eden Kalbim O Virane Evlere Benzer (Burcu Yıldız) ve Deliliğin Arkeolojisi (Rita Soulahian Kuyumjian) kitapları referans kaynaklarımızdandı.

Armenian Center for Contemporary Experimental Art (NPAK)’ta sahnelenen Gomidas oyunu, Erivan-Ermenistan, Fotoğraf: Orhan Cem Çetin, 22 Ağustos 2022

1915’ten sonra Gomidas evine dönüyor. Her şeyi darmadağın edilmiş. Kitapları, piyanosu, müzik notaları… Müziği bırakıyor. Şişli’deki La Paix Hastanesi’ne yatırıyorlar. Sonra Paris’e gönderiliyor, orada 18 yıl boyunca bir akıl hastanesinde kaldığı ve hiç konuşmadığı söyleniyor.

Oyunun kurgusu şöyle: Seyirci geldiğinde ışıklar açık. Gomidas seyirciyle konuşuyor, ama aslında seyirciyle değil, akıl hastanesinin bahçesindeki ağaçlarla konuşuyor. Artık insanlarla konuşmadığı için ağaçlarla konuşuyor. “Siz bu dünyada çocukları öldürüyorsunuz, ben kendimi bu dünyaya ait hissetmiyorum” diyen birinin hikâyesini dinliyoruz. Dünyaya, yaşananlara, yaşatılanlara karşı bilinçli bir susma ve tepki hali içinde.

Gomidas çok önemli bir tarihsel ve simgesel kişilik olduğu için onun adını delilikle yan yana koymak istemeyenler oldu. Onu tabu olarak görenler ve delilikle ilişkisini kabul edemeyenler de oldu. “Acaba bu fazla mı, yoksa az mı!” 18 yıl susmuş birinden bahsediyoruz. Bu topraklarda yaşayan insanlara ve Gomidas’a yapılanlar düşünüldüğünde delirmek “normalleşiyor”.

Ayvalık’ta bir festival kapsamında sahneleyeceğimiz Gomidas’ı oyundan bir gün önce iptal ettiler. Gomidas’ın papaz olmadan önceki ismi olan Soğomon Soğomanyan ile Talât Paşa suikastının faili olan kişinin isminin Soğomon olması arasında subliminal bir mesajın olduğunu iddia ettiler.

Ermeni toplumunda Gomidas çok önemsenen ve sahiplenilen bir kişilik. Lusavoriç Korosu haricinde, oyunu sahneye koyan, oyuncu, yönetmen ve emek veren ekibin Ermeni kimliğiyle olan ilişkisi irdelendi mi?

Gomidas sadece Ermeni sanatçıların ürettiği bir oyun değil. Türkiyeli ve Anadolulu birçok sanatçıyı bir araya getiren bir oyun. Yazar, yönetmen, oyuncu, yapımda çalışanlar, tasarımcılar farklı etnik kökenlerden, dinlerden, mezheplerden insanlar. Aynı zamanda farklı diller konuşabilen bir ekip. Gomidas sadece Ermeni müziği üzerine değil, içinde olduğu coğrafyanın müzikal birikimi üzerine çalışmış biri. Pek çok dilde şarkılar bestelemiş, toplamış ve aranje etmiş. Gomidas Vartabed’in kültüre katkısıyla biçimlenen değerli varlığı etrafında bir araya geldik.

Oyunu Surp Vortvots Vorodman Kilisesi’nde oynayabilmek için koro şefimiz Hagop Mamigonyan’la birlikte Patrikhane’ye gittik. Dini bir mekân olması nedeniyle izin almak gerekiyordu. O zamanlar başrahip olan rahmetli Tatul Anuşyan’la görüştük. Metni okudu ve bize çok destek oldu. “Şahane bir metin, çok güzel anlatmışsınız” dedi. Teknik ve dini içerikli detaylar konusunda oyunu geliştiren katkılarda bulundu. Böylece, Kumkapı Meryem Ana Ermeni Kilisesi ve Mektebi Vakfı ile İstanbul Ermeni Patrikhanesi Gomidas oyununa kapılarını açtı.

Patrikhane’de çalışan din görevlileri oyunu izlediler, başka yerlerden de din görevlileri geldi. Oyunda Gomidas’ın o dönemki Patrikhane’yle arasındaki gerginliğe de değiniliyor. Gomidas “Maaşımı ve imkânlarımı kestiler” diyor. O dönemin Patrikhanesi’ne yaptığı bir eleştiri olmasına rağmen Patrikhane yetkililerinden olumsuz bir geri bildirim almadık. Hatta başrahip Tatul Anuşyan “İyi ki söylediniz, zaten öyle oldu, Gomidas’ın faaliyetlerini engelleyen şeyler yapıldı o dönemde” dedi.

Biz bu oyunu sadece Ermeni toplumunun seyircisi olacağı bir oyun olarak düşünmedik. Gomidas birçoğumuzun bilmediği bir hayat hikâyesiydi. Amacımız Türkiye’deki geniş toplumun oyunla ve Gomidas’la tanışmasıydı. Bu yüzden hikâyeyi de böyle bir yerden kurduk.

Gomidas çok önemli bir tarihsel ve simgesel kişilik olduğu için onun adını delilikle yan yana koymak istemeyenler oldu. 18 yıl susmuş birinden bahsediyoruz. Bu topraklarda yaşayan insanlara ve Gomidas’a yapılanlar düşünüldüğünde delirmek “normalleşiyor”.

Nasıl oldu da bu oyun neredeyse dört yıldır seyircinin merakını, ilgisini canlı tutmayı sürdürüyor? Bunu öngörebilmiş miydiniz?

Bu soruyu koronun yaşadığı deneyim üzerinden yanıtlayabilirim. Lusavoriç Korosu’nun alıştığı gösteri hazırlık süreci, üç-beş ay çalışarak bir konsere hazırlık yapmaktır. Bu kadar uzun zamana yayılan ve periyodik olarak tekrarlanan bir gösterinin parçası olacak şekilde gerçekleşen bir çalışma pratikleri olmuyor. Koro oyunun bu kadar uzun süre devam etmesini şaşkınlıkla karşıladı. “Ermeni toplumu oyunu izler, Türkiyeli entelektüeller gelir ve süreç tamamlanır” diye düşünürlerken oyun çok daha geniş bir kesim için ilgi çekici olmaya başladı. Kapalı gişe oynamaya devam ettik. Türkiye ortalamasına göre bir tiyatro oyunu için ciddi bir seyirci sayısına ulaştık. Suyun tam tersi yönde aktığı bir dönemde oyunu çıkarmış olmamıza rağmen Gomidas seyirci için derin bir merakın öznesi oldu. 

Oyunun hazırlandığı dönemde Ermenistan-Azerbaycan savaşı vardı. Prova yaptığımız süreçte Patrikhane’nin sokağından Azerbaycan bayraklarıyla geçenler oluyordu. Gergin bir ortamdı. O sokak zaten güvenlik önlemleri nedeniyle sürekli polis koruması altındaydı. Her şeyin –tırnak içinde– açılım sürecinde olduğu bir dönemde değildik. Yedi, sekiz sene önce olsaydı başka türlü olurdu belki. Tam olarak “akıntıya karşı yüzüyoruz” gibi hissettik. Yolcu Tiyatro’nun bir hikâyesi var. Benim kişisel deneyimlerim, ekip olarak da politik bir bilgi ve birikimimiz var. Neler olabileceğine dair iyi-kötü pek çok ihtimali metin yazımından sahneleme aşamasına kadar konuştuk, düşündük.

Gomidas’ın Erivan turnesi ve İstanbul Kumkapı’daki Surp Vortvots Vorodman Kilisesi’nde yaptığı gösterimden (Video kurgu: Orhan Cem Çetin)

Oyunun etkileri düşünüldüğünde, seyircinin kendisini bir fail olarak algılama eğilimi oldu mu?

Osmanlı ve Türkiye yakın tarihinde yaşananlarla seyircinin kurduğu ilişkide bizim bir fail yaratma amacımız ya da isteğimiz olmadı. Hangi düşünceden ya da ideolojiden olursa olsun kimseyi incitmek ve kötü hissettirmek değil niyetimiz. Bu coğrafyada olanlar yüzünden insanlık yara aldı. Büyük bir bilgi ve kültür birikimi sürgün edildi, insanlar öldürüldü. Kültür, sanat, ticaret, vb. hayatın her alanında varlık gösteren, bu kültürel coğrafyanın biçimlenişinde çok büyük payları olan bir toplumun üyelerinin sayısı çok, çok azaldı. Sadece Ermenilerin değil, Rumların ve Musevilerin de. Toplulukların iç içe geçmişliğiyle oluşan bir kimya bozulmuş oldu.

Oyunda seyirciyi ajite etmeyen ve propaganda içermeyen bir dil kurmaya ve tarihsel bir gerçekliğe referans vererek değerli bir insanın hikâyesini anlatmaya çalıştık. Yazan, çizen ve eleştiren insanların yorumlarına dayanarak Gomidas oyununun Türkiye tiyatro tarihinde önemli bir yere oturduğunu söylemeliyim. Oyundan çıkan seyircinin fuayedeki Gomidas kitaplarını edinmesi, oyundan sonra Gomidas’ın müziklerini dinlemeye başlaması ve onun hayat hikâyesini araştırması oyunu aşan bir merakın göstergesi.  

Seyircilerimiz arasında muhafazakâr, dindar bir kesim de vardı. Kilisede oynanan bir oyunu izlemeye geldiler. Oyunda ezanın ardından Ermenice ilahi dinlediler. Mekânların, insanların hafızasının da yok edildiği “susturulan ve görünmez kılınan bir durumu” anlatmaya çabalıyoruz. Oyunda soykırım ifadesi geçmiyor. Bu ifadeyi kullanmadığımız için serzenişte bulunan da oldu, soykırım ifadesini kullandığımızı düşünüp eleştirenler de… İki birbirine karşıt fikri aynı oyunu izleyenlerden duymak enteresandı. Gomidas’ın yaşam seyri içinde kelimelere ya da adlandırmalara sığmayan, acısı hafiflemeyen bir felâketi anlatmayı, yeni bir karşılaşma alanı yaratmayı denedik.

Kelimelere ya da adlandırmalara sığmayan, acısı hafiflemeyen bir felâketi anlatmayı denedik. “Gomidas” Türkiye tiyatro tarihinde önemli bir yere oturdu. Oyundan çıkan seyircinin fuayedeki Gomidas kitaplarını edinmesi, Gomidas’ın müziklerini dinlemeye başlaması ve onun hayat hikâyesini araştırması oyunu aşan bir merakın göstergesi. 

Seyirci deneyimi açısından bir oyunu kilisede sahnelemek, onları böyle bir atmosfere davet etmek nasıldı? 

İstanbul’da prova yapıp oyunu sahnelediğimiz Surp Vortvots Vorodman Kilisesi yaklaşık 400 yıllık bir tarihe dayanıyor. Diyarbakır ve Mardin’de de tarihi ve önemli kiliselerde oynadık. Diyarbakır Surp Giragos Ermeni Kilisesi’nin çok yakın zaman önce harap bir yer olduğunu bilmek, tekrar ayağa kaldırılmış olduğunu görmek çarpıcı bir histi. Diyarbakır’da 400 kişinin oturarak, 300 kişinin ayakta seyrettiği bir oyun oldu. Eski Mardin’deki Katolik Meryem Ana Süryani Kilisesi’nin duvarlarında Rönesans dönemine ait tablolar vardı. Seyirci daha önce böyle bir ortamda oyun izlememişti. 

Gomidas Vartabed’in mezarı başında, oyun ve koro ekibi, Erivan. Fotoğraf: Orhan Cem Çetin,
Ağustos ‘22

Oyunu Ermenistan’a ve Fransa’ya götürdünüz. Oralarda hangi dilde oynadınız? Politik ortam ve seyircinin tutumu nasıldı?

Ermenistan’da oyunu Fransızca oynadık. Öyle olmasını tercih ettiler, çünkü 2022 yılının ağustos ayında Erivan’a gittiğimiz günlerde eylemler vardı. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan yanlıları ve Paşinyan’a karşı olanlar, kent meydanında günün aynı saatinde toplanıp eylem yapıyor, karşılıklı kaldırımlarda slogan atıyorlardı. Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki savaştan ötürü pek çok evden cenaze çıkmıştı. Türkiye’nin İHA ve SİHA’larla savaşın gidişatını belirleyecek ölçüde rol aldığı bir ortam vardı. Koristlerle beraber ekibin büyük bir kısmı Ermeni olmasına rağmen Türkiye’den gidiyor olmak belirleyici bir etkendi.

Fransa’da da başımıza geldi. “Gomidas’ı anlatmak, ne münasebet, Türkiye’dekilere mi kaldı?” diye düşünenler vardı. Evet bize kaldı. Çünkü herkes anlatabilir. Çok önemli bir sanatçının hayat hikâyesi bu. Kütahya’da doğmuş, Anadolu topraklarında yetişmiş biri Gomidas. Onun hikâyesini anlatmak boynumuzun borcu oldu.  

Erivan’da birkaç çarpıcı örnek yaşadık. Oyun ekibinin bir kısmıyla bir barda oturuyorduk. Orada yeni tanışıp konuştuğumuz insanlardan birine, Gomidas oyununu oynamaya geldiğimizi söyledik. “Nasıl yani, siz Türkiye’den, İstanbul’dan geldiniz, bir de Gomidas’ı mı oynuyorsunuz? Bunu içime sindiremiyorum” dedi. Ertesi gün oyuna geldi. Oyun çıkışında gelip sarıldı bize. Oyun aramızdaki bariyerleri kaldırdı.

Gomidas’ı oynayan Fehmi Karaarslan’ın Türk olduğuna inanamayanlar oldu. “Sen Ermeni değil misin? Nasıl böyle oynayabilirsin?” dediler. Yakın dönemde çocuğunu savaşta yitirmiş bir Taşnak milletvekili oyuna geldi. O da oyun çıkışında hepimize sarıldı. Erivan ve Paris turnesinin benzer yanları vardı. Paris’teki salonu Ermeniler, Fransızlar, Türkler ve Kürtler doldurdu. Türkiye’den geldiğimiz için oyuna gelmeyenler de vardı, gelenler de. Bu mesafe sadece Ermenilere özgü değil, milliyetçi bir tutumla karşılaşmak diasporada olmanın doğasıyla ilintili. 

Gomidas’ın başrolünü Fehmi Karaarslan üstleniyor (Fotoğraflar: Orhan Cem Çetin)

Gomidas’ı onun memleketinde, Kütahya’da oynamayı düşündünüz mü?

Evet, orada da oynamayı istedik. Gomidas Kütahya doğumlu ve bir süre Bursa’da kalıyor. Bu şehirlerde oyunu oynamak, ilişkilere ve imkânlara bağlı. Gomidas Anadolu’nun farklı yerlerine nüfuz etmiş, pek çok dilde eser vermiş olduğu için oyunu gezdirmenin bizim için özel bir anlamı var. Onun sesi ve nefesiyle her yere gitmek isteriz.  

Gomidas’ı bağımsız bir tiyatro kumpanyası olarak ortaya çıkarmanızın oyuna nasıl bir etkisi oldu?

Biz bağımsız tiyatro sanatçıları olarak hiçbir devlete bir şey kanıtlamak zorunda değildik. Türkiye, Ermenistan ya da Fransa devleti ya da herhangi bir vakıf, dernek, vb. gibi kurumlara bağlı olmadan çalıştığımız için, kendi özgücümüzle bu oyunu var etmenin özgürleştirici bir yanı olduğunu söyleyebilirim. Oyunu izleyen izledi, desteklemek isteyen destekledi. Lusavoriç Korosu gibi köklü bir koroyla çalışmak da çok değerli bir güç birliği oldu.

Erivan’da birkaç çarpıcı örnek yaşadık. Orada tanışıp konuştuğumuz insanlardan birine, Gomidas oyununu oynamaya geldiğimizi söyledik. “Nasıl yani, siz Türkiye’den, İstanbul’dan geldiniz, bir de Gomidas’ı mı oynuyorsunuz? Bunu içime sindiremiyorum” dedi. Ertesi gün oyuna geldi. Oyun çıkışında sarıldı bize.

Bağımsız tiyatro olmanın önemini, özgürleştirici yanını vurguladınız. Bir tiyatro topluluğunun bağımsız kalabilmesi için neler yapmak gerekiyor? Bağımsız kalmanın bedelleri neler oluyor?

Özel tiyatroların bağımsız olmaları ve bağımsız kalmaları seyirciye bağlı. 200 kişilik salonun yarısı doluyorsa sonrasında gerçekleşecek oyunları oynayamaz hale gelebilirsiniz. Seyirciye ulaşabildiğiniz takdirde ayakta kalmak mümkün. Fon ya da destekler süreklilik arz etmiyor. Kültür Bakanlığı desteklerinden herkes faydalanamıyor. Faydalananların da aldıkları bütçe bir oyunu hazırlarken ancak küçük masraflara yetebiliyor. Özel tiyatrolar kamusal hizmet üretmelerine rağmen destek alamadıklarında bilet fiyatlarını artırmaya mecbur kalıyor.

Kimseye tabi olmadan istediğimiz içeriği üretmek seyircinin ve tiyatro üretenlerin bazı külfetlere katlanmasıyla bağımsızlığın bedeline dönüşüyor. Bağımsızlıkla birlikte gelen büyük bir ekonomik zorluk oluyor. Ama bağımsızlık kimseye hesap vermeden, özgürce üretmemizi sağlıyor. Yaptığımız işi bir festival almayabilir. Bir belediye salonu “bu oyun burada oynanmasın” diyebilir ve oyunu oynamayabiliriz. Başka yere gideriz ve başka şekilde oynarız. Ekonomik olarak rahat olmasak da bağımsız olmak iç huzura sahip olmak demek. Kendini güçlü hissetmek, anlattığın hikâyede özgür olmak demek. Türkiye gibi sansürün yüksek olduğu, otosansürü birçok sanatçının uyguladığı bir dönemde, bağımsız bir tiyatro olarak en azından daha az sansüre ve otosansüre maruz kalıyoruz.

“Yolcu Tiyatro’nun bir hikâyesi var” dediniz. Biraz onu konuşalım. Kuruluşunuz nasıl oldu?

Yazan-Yöneten: Ahmet Sami Özbudak, Süpervizör-Yapımcı: Ersin Umut Güler, Oynayan: Fehmi Karaarslan, Müzik: Gomidas Vartabed, Müzik Direktörü ve Koro Şefi: Hagop Mamigonyan, Topluluk: Lusavoriç Korosu, Hareket Tasarımı: Selçuk Göldere, Dekor Tasarımı: Cihan Aşar, Kostüm Tasarımı: Özlem Kaya, Işık Tasarımı: Yasin Gültepe, Türkçe’den Fransızca’ya Çeviren: Serra Yılmaz, Yiğit Bener, Türkçe’den İngilizce’ye Çeviren: Ayla Jean Yackley, Prodüksiyon Sorumlusu: Mahir Yıldız, Yönetmen Yardımcısı: Duygu Pelit, Karakter Dramaturjisi: Sonya Dicle Çetin, Asistanlar: Emre Can Sancar, Özlem Yılmaz, Afiş Resmi: Panos Terlemezyan, Afiş Tasarımı: Uğurcan Ataoğlu, Talip Özer, Afiş Fotoğrafı: Serdar Tanyeli, Retouch: Adem Başaran, P Blok, Oyun Fotoğrafları: Orhan Cem Çetin-Saygın Serdaroğlu, Görsel Kayıtlar: Ersin Umut Güler, Gürcan Öztürk, Orhan Cem Çetin, Saygın Serdaroğlu, Ulaş Beşoklar

Yolcu Tiyatro 2012’de bir banka kredisiyle kuruldu. 2013’ün mart ayında Kapıların Dışında isimli oyunumuzun prömiyerini Çevre Tiyatrosu’nda yaptık. Oyunun prodüksiyonu için üç yıl geri ödemeli büyük bir kredi çekmiştim. Oyun çıktı, ertesi sene borcu ödeyemediğim için tekrar kredi çekmek zorunda kaldım ve ikinci oyunu bu sayede yaptık. Yolcu Tiyatro önümüzdeki mart ayında 12. yılını kutlayacak. Bugüne kadar yedi prodüksiyon gerçekleştirdik. Yerleşik bir tiyatro değiliz, sabit bir mekânımız yok, gezici bir tiyatroyuz.

Bir tiyatro kumpanyası kurma fikri nasıl doğmuştu, sizi harekete geçiren motivasyon neydi?

Bir tiyatro kurma fikri zihnimde oluştuğunda henüz konservatuvara girmemiştim. Oyuncu olmaya karar verdikten kısa bir süre sonra yönetmenlik de yapabileceğimi düşünmeye başlamıştım. Oynamayı da oyun kurmayı da istiyordum. Söyleyeceğim söze, hikâyeye istediğim biçimde estetik bir form kazandırmak ve sahneye koymak konusunda hevesliydim. Mezun olduktan sonra tiyatrolarda ve dizilerde çalışarak para biriktirmeyi planlıyordum, ama sabredemeyip planladığımdan daha erken bir zamanda tiyatro kurmak için adım attım. Henüz 29 yaşındaydım.

Yolcu Tiyatro hangi hedeflerle yola çıkmıştı?

Yolcu Tiyatro ismiyle müsemma. Sanatsal formda, estetik biçimde ve öznel dünyalar arasında yolculuk halinde olmak, yolcu olmak… Hareket halinde ve devingen olmak. Yeni biçimler denemek, yeni yerler görmeyi ve yeni yollara girme cesaretini göstermek. İyi yaptığını bildiklerine saplanıp kalmak değil, bir hikâyeyi kurarken ya da bir estetik biçim ararken yolculuğa açık olmak. Özetle, tiyatronun adı zihinsel, biçimsel ve öze dair bir yolculuğu işaret ediyor. Ekonomik, politik ve kolektif olarak benliklerimizin sürekli değişkenlik gösterdiği bir ortamda yolculuk halinde olmak tiyatronun doğasına uygun görünüyor. 

^