Grenoble şehrini ve Villeneuve mahallesini tarif eder misiniz? Bu coğrafyaların kentsel toplumsal hareketlerin hafızasındaki konumları nasıl?
David Gabriel Bodinier: Grenoble, Lyon’un yaklaşık 100 kilometre güney-doğusunda, Fransız Alplerinin kalbinde, iki nehrin birleştiği noktada yer alan orta ölçekli bir şehir. Metropoliten alanında yaklaşık 750 bin kişinin yaşadığı kent genellikle “Alplerin başkenti”diye anılır. Grenoble toplumsal muhalefete dair özgün bir geçmişe sahip.
Fransız devriminin işaret fişeğinin Grenoble’da, 7 Haziran 1788’de, emekçiler üzerindeki vergilerin artırılmasıyla patlak veren Journée des Tuiles (Kiremitler Günü) isyanıyla yakıldığı söylenir. Hızlı sanayileşmenin yaşandığı 19. yüzyılda, Grenoble’da başta Saint-Bruno olmak üzere birçok işçi mahallesi kurulmuş, bugün de buralarda örgütlenme kültürü varlığını sürdürüyor. II. Dünya Savaşı sırasında, Grenoble şehri çevreleyen dağlar, özellikle de Vercors’un masif kayalıkları sayesinde direniş hareketi için önemli bir sığınak, bir buluşma noktası haline gelmiş. Savaştan sonra kentin kültürünü de direnişte yer alan entelektüeller ve muhalifler şekillendirmiş. Kent 20. yüzyılın ortalarından itibaren çok sayıda araştırma kurumunun bulunduğu önemli bir akademik ve bilimsel merkez haline gelmiş. Bu katman katman şekillenen tarih eşine az rastlanır zenginlikte bir politik atmosfer yaratmış.
1960’larda, yerelde katılımcı taban demokrasisini hedefleyen ve sayıları hızla artan Belediye Eylem Grupları’nın ilki Grenoble’da kuruldu. Bu ilk grup 1965’te yerel yönetimin yurttaşlar tarafından ele geçirilmesi hedefiyle katıldığı seçimleri kazandı.
Son elli yılda ise Grenoble yeni sol için siyasi bir laboratuvar işlevi görüyor. 1960’larda, yerelde katılımcı taban demokrasisini hedefleyen ve sayıları hızla artan Belediye Eylem Grupları’nın (Les groupes d’action municipale, GAM) ilki Grenoble’da kuruldu. Bu ilk grup 1965’te yerel yönetimin yurttaşlar tarafından ele geçirilmesi hedefiyle katıldığı seçimleri kazandı. Ardından, ülkenin farklı bölgelerinde Belediye Eylem Grupları, devletin mutlak gücüne karşı, kent sakinlerinin kent yönetiminin dümenine geçmesi talebini yükseltti. Bu siyasi strateji toplumsal hareketlerin devlet iktidarına yerel yönetimler vasıtasıyla meydan okumaya çalıştığı belediyecilik (municipalisme) geleneğinin olgunlaşmasına el verdi.
Belediye Eylem Grupları öncelikle gündelik hayatın dönüşümüyle ilgileniyordu. Gündelik Hayatın Eleştirisi kitap serisiyle kapitalizmin gündelik hayata nasıl sızdığını, orada kendini nasıl var ettiğini ele alan Marksist filozof Henri Lefebvre’in kuramlarından esinle Grenoble’un kent merkezinin güneyinde La Villeneuve adında geniş kapsamlı bir kentsel proje inşa edildi.
1970-1983 arasında peyderpey hayata geçirilen La Villeneuve, Belediye Eylem Grupları’nın, mimarlık ve şehir planlama kooperatifi AUA’nın ve mahalleye yerleşecek vatandaşların ortak çalışmasının ütopik bir ürünüydü. Yaklaşık dört bin sosyal konut, müşterek mülkler, alternatif bir eğitim projesi etrafında örgütlenmiş çok sayıda okul, toplum sağlığı ve kültür merkezleri, 14 hektarlık bir park, yapay bir göl, bir havuz, 600 kişilik bir sahne, bir mahalle televizyon istasyonu, dahası bir mimarlık okulundan oluşan koca bir mahalle kuruldu. Bugünlerde ellinci yaşını kutladığımız Villeneuve, Fransız şehircilik tarihine damgasını vuran sembolik bir yer haline geldi.
Siz Villeneuve’ün hikâyesine kurucularından olduğunuz Next Planning derneği ile dahil olmuşsunuz. Derneğin kuruluş amacı, mahallenin tarihiyle bağlantısı ne?
Fransa’da çeşitli kentlerde 2005-2010 arasında yaşanan banliyö isyanlarının ardından işçi mahallelerinde yeni bir örgütlenme ihtiyacını tartışmaya başladık. Chicago’da mahalle temelli toplumsal örgütlenme geleneğinin öncülerinden, aktivistler için bir elkitabı mahiyetindeki Radikaller İçin Kurallar’ın yazarı Amerikalı sosyolog Saul Alinsky’nin yöntemlerinden esinlenerek Grenoble’da yüzlerce kişinin yer aldığı Yurttaş İttifakı (Alliance Citoyenne) adında geniş bir yapı kurduk. Ardından, yerel yönetimlerin dönüşümüne kafa yormak maksadıyla, bu taban örgütlenmesine Next Planning derneğini ekledik. Amacımız, kent sakinlerinin planlama süreçlerine müdahale etme gücünü ve yöntemlerini artırmaktı. Tıpkı 1960’ların Belediye Eylem Grupları gibi, kenti kolektif kullanım adına geri almak, kent sakinlerinin ve toplumsal hareketlerin ihtiyaç ve taleplerinden yola çıkarak kent planlarına müdahale etmek için çalışıyoruz.
Belediye Eylem Grupları Henri Lefebvre’in kuramlarından esinle La Villeneuve adında bir mahalle kurdu. Bu mahallede dört bin sosyal konut, alternatif eğitim veren okullar, toplum sağlığı ve kültür merkezleri, televizyon istasyonu, mimarlık okulu vardı.
2012’de, bir önceki Sosyalist Partili belediye başkanı Michel Destot’nun dönemindeVilleneuve’deki birçok binanın yıkılmasını hedefleyen bir kentsel dönüşüm projesine karşı mücadele eden bir grup mahalle sakiniyle bir araya geldik. Villeneuve’ün ilk yıllarında alternatif pedagoji yöntemleri ışığında kurulmuş açık, sınıfsal ayrımlardan muaf, otorite karşıtı ve özyönetime dayalı okullarda eğitmenlik yapmış, 1968’in devrimci geleneğinden gelen André Béranger ile bu dönemde tanıştık ve böylece Villeneuve’ün unutturulmaya çalışılan tarihini keşfettik.
Ardından, yıkıma karşı nasıl bir mücadele verebileceğimizi kararlaştırmak için mahallenin belleği üzerine çalışmaya başladık. Villeneuve’ün yıkımına alternatif bir proje geliştirmek için mahallelileri, dernekleri, mimarları, araştırmacıları bir araya getiren bir şehircilik atölyesi (APU) topladık. Önerilerimiz 2014 belediye seçimlerinde de önemli gündemlerden biriydi ve EELV (Avrupa Ekoloji-Yeşiller) adayı Eric Piolle’ün yeşil, sol ve mahalle örgütlerinden oluşan koalisyonun desteğiyle seçilmesinde önemli rol oynadı.
Yıllar içinde Villeneuve mahallesi merkezi yönetim ve yerel yönetimler arasındaki çelişkilerin sembolü haline gelmişti. 2014’te belediye başkanı seçilen Eric Piolle mahalledeki yıkımlara karşı çıktı. Ancak, bir ölçüde devletle müzakere etmek zorunda kaldı. Bu da toplumsal hareketlerle belediyenin pozisyonu arasında bir gerginlik yarattı. Nihayetinde, mahalleliler 20 Galerie de l’Arlequin blokları dışındaki binaların yıkılmasını engelledi.
Aynı dönemde, meydan işgallerinin bir sonucu olarak dünyanın çeşitli kentlerinde “belediyecilik” hareketi yeniden gündeme geliyordu. Meydan isyanları ile Katalunya ve İspanya’da ortaya çıkan, ardından Avrupa’ya yayılan belediyecilik deneyimleri arasında nasıl bir bağlantı görüyorsunuz?
Grenoble’da İspanya’daki Öfkeliler (Indignados) hareketinden, Tahrir Meydanı’ndan, ABD’deki Occupy Wall Street eyleminden ve Gezi Parkı isyanından çok etkilendik. Özünde hemen hepsi küreselleşme karşıtı hareketin ve sosyal forumların bir uzantısıydı. Yine de Fransa’da Gece Ayakta (Nuit Debout) hareketi için 2016 baharına kadar beklememiz gerekti. Gece Ayakta sırasında Grenoble’da, şehir merkezi ile Villeneuve’ün de dahil olduğu işçi mahalleleri arasında yer alan Maison de la Culture’ün (MC2 – Kültür Evi) önündeki meydanı iki ay boyuna işgal ettik.
O iki ayda siyasi stratejilerimizi tartışmak için epey zamanımız oldu. Forumlarda, komisyonlarda, geceleri çadırlarda, barınma mücadelelerini, öz-örgütlenmeyi, müştereklerin savunulmasını ve İspanya’daki gibi belediyelerin yeniden ele geçirilmesinin önemini tartıştık ve Grenoble Müşterekler Meclisi’ni kurduk.
“Radikaller için Kurallar”ın yazarı sosyolog Saul Alinsky’den esinle Yurttaş İttifakı’nı kurduk. Tıpkı 1960’ların Belediye Eylem Grupları gibi, kenti kolektif kullanım adına geri almak, kent sakinlerinin ve toplumsal hareketlerin ihtiyaç ve taleplerinden yola çıkarak kent planlarına müdahale etmek için çalışıyoruz.
2015’te yerel seçimleri kazanan Barcelona en Comú (Müşterek Barcelona) platformunun girişimiyle ilk kez 2017’de Barcelona’da düzenlenen Korkusuz Şehirler zirvesine katıldık. Otoriterliğin geri dönüşünün damgasını vurduğu bir dönemde bu buluşmanın hedefi siyasetin yapılış biçimini aşağıdan yukarıya doğru dönüştürmekti.
Korkusuz Şehirler buluşması, ademi merkeziyetçi bir yerel yönetimler federasyonculuğunu savunan anarşist, ekolojist filozof Murray Bookchin’den ilham alan “yeni belediyecilik hareketinin” bir parçasıydı. Kendi deneyimlerimizi paylaşmaya ve belediye kurumlarını geri kazanma stratejilerini derinlemesine tartışmaya başladık. Bazı katılımcılar, birkaç ay sonra Madrid’de düzenlenen Avrupa Müşterekler Meclisi’nde de görüş alışverişine devam etti.
Tüm bu toplantılar kent sakinleri, kent hakkı hareketleri ve yeni belediyecilik hareketleri arasında Avrupa ölçeğinde bir ittifak kurulması çabalarına katkıda bulundu. Devletin mutlak gücü karşısında belediye yönetimlerinin yeniden ele geçirilmesi tarih boyunca birçok ülkede yankılanan bir talep olduğundan, ulus-ötesi ilişkilenmeler yeni belediyecilik stratejilerini uzun vadede temellendirmeyi de mümkün kılıyor.
Grenoble özellikle ekoloji hareketi ve mahalle meclisleri açısından Avrupa’nın en ilerici yerel yönetimlerinden birine sahip. Eric Piolle’ün 2014’te belediye başkanı seçilmesinden günümüze kentte ne gibi değişiklikler yaşandı?
Eric Piolle sivil toplumdan, sol ve ekolojist partilerden, mahalle örgütlerinden çeşitli grupları bir araya getirmeyi başardı. Bu koalisyon son yıllarda Brüksel, Zagreb gibi başka Avrupa kentlerinde olduğu gibi, Fransa’nın görece büyük bir kentinde ilk kez “yeşil” bir belediye başkanını iş başına getirdi.
Eric Piolle “pragmatik radikalizm” olarak adlandırdığı stratejiye ve ekolojik açıdan geçiş sürecindeki şehirlere odaklanan ekolojist belediye politikalarına öncülük ediyor. Bu stratejiye göre, toplumsal hareketlerin katılımıyla gerçekleşen ve krizler karşısında bölgesel dayanıklılığı, yerelleşmeyi, gıda güvenliğini amaçlayan müşterek bir planlama yapılıyor. Belediye özelleştirilmiş kamusal alanların halk tarafından geri alınmasını açıkça destekliyor, araç trafiğini azaltıyor, yenilenebilir enerji üretimini artırıyor, gıda özerkliğine yönelik adımlar atıyor. Şaşaalı, pahalıya patlayan, sırtını “kamu-özel işbirliği” söylemine dayamış yeni stadyum gibi yararsız proje ve yatırımlar durduruluyor. Bu yüzden liberal cenah “şehrin albenisini kaybedeceğini” dahi savunuyor. Son yıllarda kentteki birçok okul rehabilite edilirken kapsamlı bir planla kamusal eğitime ayrılan bütçe artırılıyor.
Esinlendirici ekolojik dönüşüme dair birkaç somut örnek vereyim: Grenoble metropoliten alanı Paris’ten sonra Fransa’nın en büyük ikinci ısıtma şebekesine sahip. Konutlar ve kamusal binalar yüzde 80 oranında yenilenebilir enerjiyle ısıtılıyor. 2030 hedefi oranı yüzde 100’e çıkarmak. Kentteki okullarda verilen yemeklerin yüzde 60’ı civardaki organik çiftliklerden tedarik ediliyor. Sol-yeşil koalisyon yönetime geldiğinden beri yüzlerce reklam panosunun sözleşmesi yenilenmedi. Belediye meclis üyelerinin maaşlarında indirime gidilirken, belediye makam araçları bisikletlerle değiştirildi. Ölçeği küçük sayılabilecek kentsel alanda 475 kilometre bisiklet ağı bulunuyor ve araç hız limiti 30’a indirildi. Isère bölgesindeki küçük üreticilerden kurulan tedarik ağından alınan ürünler karşılığında çiftçilere “adil ücret” veriliyor. Üstelik, tüm bunlara mahalle örgütlerinin, halk meclislerinin katılımıyla müşterek karar veriliyor.
Kentteki başat taban hareketlerinden olan Müşterekler Meclisleri nasıl yapılar? Temel dertleri neler?
Meclisler toplumsal muhalefetin farklı aktörlerinin fikir alışverişinde bulunması, ortak bir siyasi ajanda oluşturması ve bu ajandaya göre hareket etmesi için bir araya geliyor. Meclisler yerellerde yeni siyasi pratikler yaratmaya çalışanların dayanışmaları için birer araç işlevi görüyor. İlkin meydan işgallerini, alternatif mekânları inşa etmeyi ve mahallelerle ilgili meseleleri konuşmaya başladık. İlk meselelerimizden biri Villeneuve’ün savunusuydu. Ardından, gündemimize nehirler, ormanlar, dağlar gibi doğal müştereklerimiz, kültürel ve dijital varlıklar, hafıza, bilgi gibi somut olmayan müştereklerimiz dahil oldu.
Hareket yerel meclisleri bir araya getirip bölgesel ağlar oluşturarak güçlenmeyi amaçlıyor. Doğal ve kültürel kaynaklarımızı demokratik bir şekilde yönetmemize hizmet edecek örgütlenme biçimlerini ve yöntemlerini araştırıyoruz. Toplumsal muhalefet içinde var olabilecek güç ve tahakküm ilişkilerine meydan okumak da çabalarımıza dahil. Herkesin meclislere katılabilmesini ve farklı öz-örgütlenme pratiklerinden bir şeyler öğrenebilmesini mümkün kılmak istiyoruz. Son dönemde işçi mahalleleri sakinlerinin örgütlenme biçimlerinden biri olan, mahallenin örgüt ve bireylerini bir araya getiren, ortak sorunlara ortak çözüm üreten, gerektiğinde eylem örgütleyen Mahalle Masaları’ndan (Tables de quartier) çok şey öğrendik.
2014’te yeşil, sol ve mahalle örgütlerinin desteğiyle belediye başkanı seçilen Eric Piolle “pragmatik radikalizm” olarak adlandırdığı stratejiye öncülük ediyor. Bu stratejiye göre, toplumsal hareketlerin katılımıyla krizler karşısında bölgesel dayanıklılığı, yerelleşmeyi, gıda güvenliğini amaçlayan müşterek bir planlama yapılıyor.
Grenoble Müşterekler ve Mümkünler Meclisi’nin nevi şahsına münhasır özelliklerinden biri, belediyenin de meclise katılması. Bu durum pek çok tartışmaya neden olsa da birçok kapıyı aralayabiliyor. Mecliste belediyenin de diğer meclis bileşeni toplumsal hareketler kadar söz hakkı var. Ne eksik, ne fazla. Böylece meclis bağımsızlığını ve özerkliğini koruyor. Bu yöntemle belediye içindeki kurumsal yapıların toplumsal hareketlerle ilişkisini şeffaf ve etkin bir hale getirmeye çalışıyoruz. Her meclis toplantısında o toplantıya has yöntemler icat ediyoruz. Ayrıca kamplar, atölyeler, tartışmalar dışında beraber yemek yapmak ve dans etmek de her daim gündemimize dahil! (gülüyor)
Genellikle çerçevesi önceden kalın hatlarla çizilmemiş, katılımcıların mevcudiyeti ve ihtiyaçları temelinde yerinde örgütlenen toplantılar düzenliyoruz. Yıllar içindeki buluşmalarla birlikte meclisler artık bir topluluk mahiyeti kazandı. Kent sakinleri yerel sorunlar üzerinde birlikte çalışma yetisi edindi. İnsanlar gerektiğinde hukuki destek de alıyor, aralarında mahir şekilde iş bölümü yapıyorlar.
Son Müşterekler ve Mümkünler Meclisi’nin katılımcıları ve başlıklarını özetler misiniz?
Sadece Grenoble’dan değil, çeşitli şehirlerden aktivistler, dernekler, sanatçılar, araştırmacılar katıldı. Örneğin, evsizlerin barınma ihtiyaçlarını giderdikleri ve haklarını savunmak için örgütlendikleri Le Lieu adlı alternatif mekândan temsilciler vardı. Çeşitli mahalleleri temsilen Mahalle Masaları’ndan arkadaşlar aramızdaydı. Alplerden gelen suyun özelleştirilmesi tehlikesine karşı örgütlenen, Isère nehrini savunan dernekler, özellikle dağlarda henüz özel mülk haline gelmemiş alanların müşterek kullanımına kafa yoran örgütler, doğal varlıkların mülkiyet sorunlarıyla ilgilenen avukatlar ve sanatçılar vardı.
Grenoble’da su mücadelesi önemli cephelerden biri. 2000’li yılların başında su yönetiminin yeniden belediyeleştirilmesi dalgasında öncü bir şehir oldu. O dönemden itibaren yurttaşları kamu hizmetleriyle ilgili kararlara dahil etmek için çeşitli “kullanıcı komiteleri” kuruldu.
Su hizmetleri 1989’da yasadışı bir şekilde özelleştirilmişti. Yerel muhafazakâr parti ve dönemin belediye yönetiminin de dahil olduğu yolsuzluklar sonucunda kentin su hizmetleri Lyonnaise des Eaux şirketine, su özelleştirmesi ve çevre kirliliği konusunda dünya ölçeğinde kötü bir şöhrete sahip Suez Grubu’na verildi.
Yıllar süren mücadelenin ardından, 1997 ve 1998’de verilen mahkeme kararları 2000’de suyu yeniden belediyeleştirmenin önünü açtı. Bugünse bölgede su açısından en büyük tehlike bölgeye yerleşmiş, yüksek teknolojiyle çalışan mikro işlemci üreten ve saf suya ihtiyaç duyan büyük şirketlerin suyu kullanma biçimi. Şimdilik bölgede su bol olduğu için sorun yaşanmıyor, ama meclislerde küresel iklim kriziyle beraber dev şirketlerin su kullanımının nasıl sınırlanacağı üzerine kafa yoruluyor.
Grenoble Müşterekler ve Mümkünler Meclisi’nin nevi şahsına münhasır özelliklerinden biri, belediyenin de meclise katılması. Mecliste belediyenin de diğer meclis bileşeni toplumsal hareketler kadar söz hakkı var. Ne eksik, ne fazla.
İklim kriziyle ilgili bilimsel, politik ve sanatsal anlamlar arasında ortak bir dil inşa etmek göründüğü kadar kolay olmasa da son mecliste antroposen çağını tartıştık. Kentsel ve doğal müşterekleri bir arada düşünmeye çalıştık. Grenoble’da kamu veya özel mülk sahipleri tarafından yönetilmeyen, tam mânâsıyla “müşterek” olan çok geniş dağlık ve kırsal alanlar var. Bu alanları nasıl koruyabileceğimiz, beraberce kullanabileceğimiz üzerine kafa patlatıyoruz
Müşterekler Meclisleri’ni ulus-ötesi bir bağlamda değerlendirmek istiyoruz. Günümüzde uluslararası dayanışma ağlarının ölçeği giderek büyüyor ve bilgi dolaşım hızı artıyor. Bu dönüşümü beraberce somut faydaya çevirmek çok çaba gerektiriyor. Yeni siyasi ve demokratik radikallikler icat etmemiz elzem.
Bir yandan da toplumsal hareketler, tabanda örgütlenme biçimlerinde olumlu anlamda hassas hale geldi. Bunda örgütlenmelerdeki eril tahakküme, konuşma biçimlerine ve tutumlara inatla meydan okuyan feminist hareketlerin derin etkisi var. Ayrıca, insan dışı olanlar dahil, tüm varlıkların haklarını savunacak yeni bilgi biçimlerini ve pratikleri tartışıyoruz. Örneğin, son toplantıdaki en sıcak konu bölgemizdeki nehirlerdi. Bir nehrin hissettiklerini kim ifade edebilir? Varlığı nasıl tanımlanır, hukuki statüsü ne olmalıdır? Dilsiz varlıklar kendilerini nasıl savunabilir? Sanatın ve edebiyatın katkısı belki de yeni bilme ve duyumsama biçimlerinin siyasi alana dahil edilmesine el verebilir.
Bu örgütlenme deneyimi pandemi sırasında neleri hayata geçirdi?
İlk hedefimiz toplumsal tabanımızı güçlendirmekti. Banliyö isyanlarının ardından barınma, çalışma, eğitim sorunları karşısında kendilerini savunmaya çalışan insanlarla zaten ilişkilerimiz vardı. Pandemi sırasında, beslenme, barınma koşullarının iyileştirilmesi, yaşlılara ve çocuklara destek gibi somut hedefler etrafında çok sayıda dayanışma grubu kuruldu. Bu deneyimler çok önemli, çünkü küçük, izole gruplardan ibaret kalmamak için tüm toplumsal kesimlerle birlikte çalışmayı öğrenmemiz gerekiyor. Başta aşırı sağ olmak üzere, yaşamı cendereye alan güçlerle mücadele edebilmek için çoğalmamız gerekiyor. Avrupa’da aşırı sağcı hareketlerin iktidarı ele geçirmesini önlemek gibi çok somut bir görevimiz var. Belediye kurumlarının gücünü kullanma ihtiyacımızda bu yakıcı sorunun da büyük payı var.
Müşterekler Meclisleri belediyelerle beraber çalışmayı nasıl başarıyor?
Yerel yönetimlerle ilişkiler her zaman zor. Belediyeler, genellikle toplumsal hareketlerin pratiklerinden oldukça uzak, hiyerarşik bir işleyişi miras almış kurumlar. Belediye başkanı figürü etrafında, onu merkeze alarak çalışıyorlar. Teknisyen ve yöneticilerinamacı başkanı güçlendirmek. Yeni belediyecilik ile dönüştürmeye çalıştığımız tam da bu işleyiş.
Müşterek Barcelona Platformu son on yılda belediye politikalarının tanımlanmasına ve şekillendirilmesine dernekleri, vatandaşları ve toplumsal hareketleri dahil ederek yeni bir siyasi kültür geliştirmeye başladı. Meydan işgallerinde ve demokratik meclislerde geliştirilen pratiklerle belediyeleri dönüştürmeye gayret ediyorlar. Avrupa’nın farklı kentlerinde de bu çaba görülüyor.
Ne murad ettiğimizi bir sahneyle anlatmaya çalışayım. Grenoble belediye başkanı Eric Piolle, Maison de la Culture önündeki kamusal alanın işgali sırasında bizimle beraberdi. O da diğer tüm yurttaşlar gibi çimlerin üzerine oturup Müşterekler Meclisi’ne katıldı. Bu türden eylemler, toplumsal hareketlerin siyasi özerkliğini koruyarak belediye kurumlarından hak ettiklerini almaları için de çok önemli. Yerel yönetimlerle çalışırken ifade özgürlüğümüzü, iş yapma biçimlerimizi ve öz-örgütlenme ilkelerimizi korumak zorundayız.
Konutlar ve kamusal binalar yüzde 80 oranında yenilenebilir enerjiyle ısıtılıyor. Okullarda verilen yemeklerin yüzde 60’ı civardaki organik çiftliklerden tedarik ediliyor. Belediye meclis üyelerinin maaşlarında indirime gidilirken, belediye makam araçları bisikletlerle değiştirildi. Tüm bunlara müşterek karar veriliyor.
Grenoble’un yanısıra Marsilya, Lyon gibi Fransa’nın başka şehirlerinde de belli ölçülerde benzer hareketlenmeler var. Bu kentler arasındaki bağlantılar nasıl?
Fransız yeni belediyecilik hareketi ağı, sadece Macron siyasetinin yankı bulduğu yurtdışında fazla görünür olmayabilir, ama son birkaç yılda farklı kentlerde müşterekler, kent hakkı ve belediyecilik üzerine çalışan mahalle hareketleri hızla ilişkiye geçiyor. Örneğin, Marsilya’da son belediye seçimlerinde etkili olmayı başaran çok önemli bir mahalle örgütlenmesi var. Noailles mahallesinde birkaç binanın çökmesinin ardından, siyasi çalkantılara yol açan geniş katılımlı gösteriler düzenlendi. Mahalleliler yerel yönetimin kurumlarını yeniden sahiplenmeye başladı. Lyon, Poitiers, Strasbourg ve birçok küçük şehirde belediye düzeyinde iktidar değişiklikleri yaşanıyor, mahalle örgütleri belediye meclislerine giriyor. İspanya, İtalya ve Balkanlar’da da benzer dönüşümler var. Elbette bu süreçlerin her birinin kendine özgü koşulları söz konusu.
Meclislerde sık vurgu yapılan konulardan biri de belleğin müşterekliği. Bu anlamda André Béranger’nin Grenoble’un ve Villeneuve’ün belleğindeki yeri nedir?
Villeneuve’ün yıkımına karşı harekete geçtiğimizde, André Béranger bu dünyadan göçüp gitmeden önce onunla tanışacak kadar şanslıydık. Mahalleye çok bağlıydı ve 1970’lerde Villeneuve okullarının alternatif eğitim projesinin tasarlanmasında önemli rol oynamıştı. Sadece okullarda değil, gece gündüz demeden sokaklarda da öğretmenlik yapmıştı. Birlikte yıkım projesine karşı kapı kapı dolaştık, halk toplantıları düzenledik, afişler, pankartlar hazırladık. Bize Villeneuve’ün ve Belediye Eylem Grupları’nın siyasi tarihini, amaçlarını uzun uzun anlattı. Mahallenin ve örgütlenmenin ayaklı tarihiydi. Ne yazık ki çok hastaydı. Pandemi sırasında ailesi bizi evlerinin önünde toplanmaya davet etti. Sokağa çıkma yasağına ve kapanmaya rağmen, bir koro eşliğinde, ellerinde mumlarla yüzlerce kişi bir araya geldi. Pencereden bizi son kez selamladı ve ertesi gün öldü. Gerçekten bir topluluk olduğumuz hissettiğimiz, tarifi imkânsız bir andı.
André Béranger hayatı boyunca yılmadan usanmadan mahallede kolektif bir yaşam örmenin peşinden koşmuştu. O gün bir müşterek olmanın ne anlama geldiğine dair derin bir kavrayış edindik. Sahip olduklarımız kadar kaybettiklerimiz de müştereklerimize dahil. Şimdi artık aramızda olmayan insanlar için de örgütlenmeye devam ediyoruz. Onlar bizim aracılığımızla hâlâ buradalar ve bizi inanmaya devam etmeye, cesaretimizi korumaya çağırıyorlar. Mekânın, mahallenin belleğinden, kültürel hafızasından yola çıkmak, sağlam bağlar kurmak için elzem. Bu nedenle mahallelerin hikâyelerinin hatırlanması ve aktarılması çok önemli.
Toplantılarda sık sık “kaçış çizgileri”nden söz ediyorsunuz. Bundan kastınız nedir?
“Kaçış çizgileri” Fernand Deligny’nin bir ifadesi. Deligny, “suçlu” ve “sorunlu” gençlerin eğitim merkezlerine kapatılarak disiplin altına alınmasına şiddetle karşı çıkan bir eğitimci, yazar ve yönetmendi. Yaşamı boyunca, “sembolik evcilleştirmeye” karşı bir direniş biçimi olarak gördüğü “dilin yokluğu” üzerine kafa yordu. 1960’ların ikinci yarısında Fransa’nın güneyinde yer alan, dönemin en yoksul bölgelerinden biri olan Cévennes dağlarına yerleşti ve yöredeki otistik çocuklara eğitim veren bir toplumsal ağ oluşturdu.
Bu dönemde onun sayesinde Cévennes’de çocukların angaje topluluklarla beraber yaşadığı köyler kuruldu. Çocuklar günlük aktivitelerini yapmak için istedikleri yere gitmekte özgürdü. Yolculukları, uzun yürüyüşleri sırasında yetişkinlerden farklı güzergâhlar izliyorlardı. Bu rotalar onların bağımsızlıklarının izini taşıyan “kaçış çizgileri”ydi. Deligny, çocukların bu kolektif deneyimini, yeni ufuklar keşfetmek için toplumun kısıtlamalarının ötesine geçme becerisiyle ilişkilendirdi.
Bu anlamda “kaçış” bir geri çekiliş değil, bizi denetim altına alan tüm otoriter güçler ve alışkanlıklar tarafından tayin edilen güzergâhların, onların çizdiği sınırların dışına çıkıp kaybolmanın bir biçimi, birlikte yaşamak istediğimiz insanlarla alternatif bağlar kurmaya doğru bir yönelimdi. Müşterekler ve Mümkünler Meclisi bu arayışın bir parçası. Son toplantımızı, gitmeye alışık olmadığımız yeni yerleri keşfetmek için Pirene Dağları’nda, Col de Port’da düzenledik. Tıpkı o bakir tepelerdeki gibi özel mülkiyetle çitlenmemiş ortak mekânlarda yeni özgürlük alanları yaratmak üzerine kafa yorduk.
Lefebvre’in yeni köyünün ruhu
Sıra sıra sosyal konutlar, yeşil tepecikler oluşturan dev bir parkın etrafında yükseliyor. Parkın ortasında genişçe bir havuz var. Mahallenin tüm okulları bu yeşil alana yerleşmiş, havuza doğru bakıyor. Mahalledeki çocuk oyun alanlarının, kreşlerin ve sanat atölyelerinin bolluğu insana hayranlık veriyor. “Bu mahalle çocuklar için tasarlandı” diyor mihmandarlarımız. Tüm mahalleyi kuşatan yürüyüş yolları gösterişsiz, ama özenli. Yazılamalarla, afişlerle, duyurularla dolu duvarlardan gündelik, ortak faaliyetlerin zenginliğini okuyabiliyoruz. Ortak mutfakta “çorba müsabakası” yapılacağına dair bir afiş göze çarpıyor. Villeneuve’ün ekolojik pazarında alışveriş yaparken, parkta mangal yakma ve halı yıkama talebini tartışan kıdemli mahallelilerle tanışıyoruz. Öğlen, mahalle evinde nohut dürüm ikram ediliyor. Klaus Schultze’nin dev heykelleri, freskler ve duvar resimleri yıllar içinde, mahallenin ruhuna iyice sinmiş gözüküyor.